çanakkale savaşında yaşanmış gerçek hikayeler kısa / 5 Çanakkale öyküsü

Çanakkale Savaşında Yaşanmış Gerçek Hikayeler Kısa

çanakkale savaşında yaşanmış gerçek hikayeler kısa

Çanakkale Savaşı konulu anılar, öyküler ve hatıralar: Çanakkale Savaşı'nın kahramanlarının anıları

Recep Tural: Çanakkale cephesinde 27. alay 2. tabur 4. bataryada görevliydim. Mustafa Kemal, bizim hemen solumuzda, Conk Bayırı'nda karargâhını kurmuştu. Ben görmedim ama çok cesur olduğunu söylerlerdi.

Çanakkale Savaşı’nı Anlatan Öyküler

Çanakkale Savaşı’nı anlatan öyküler dendiği zaman belki de ilk akla geleni Seyit Onbaşı’nın hikâyesidir. 1909 yılında orduya katılan ve Balkan Savaşları’nda da mücadele eden Seyit Onbaşı; Çanakkale Savaşı’nda da topçu birliğinde askerlik yapmıştır. Rumeli Topçu Birliğinde bulunan tek top vincinin arızalanması üzerine, insanüstü bir gayret gösteren Seyit Onbaşı; yerde duran topu sırtlayarak bataryaya yüklemeyi başarmış ve yaptığı atışla düşman gemisini etkisiz hale getirmiştir.

Çanakkale Komutanları

  • Mustafa Kemal Paşa
  • Fevzi Paşa
  • Cevat Paşa
  • Çolak Faik Paşa
  • Yakup Şevki Bey
  • Kazım Karabekir
  • Ahmet Fevzi Bey
  • Selahattin Adil Bey
  • Halil Sami Bey

Çanakkale Kahramanları

  • Nusret Mayın Gemisi
  • Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar)
  • Seyit Onbaşı
  • Mehmet Çavuş

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nda Almanya liderliğindeki İttifak Devletleri’nin yanında yer almak zorunda kalmıştır. Bu sebeple özellikle İngiltere, Fransa ve Rusya “Hasta Adam” dedikleri Türk Devleti’nin topraklarını parçalamanın zamanının geldiğine kanaat getirdiler. Planlarına göre Çanakkale Boğazı Fransa ve İngiltere’den oluşan muhteşemvari bir donanma ile çarçabuk geçilecek ve payitaht olan İstanbul işgal edilecekti.

Boğaza dönük deniz harekâtı 1914 yılının Kasım ayında fiilen başladı. Kısa sürede boğazda ciddi tahripkâr faaliyet yapan İtilaf Devletleri donanması, asıl deniz harekâtına 19 Şubat 1915 tarihinde başladı. Her geçen gün şiddetini arttıran bu harekât 18 Mart 1915’te nihai hedefine ulaşmak için tüm gücüyle taarruza geçti.

Bekledikleri neticeyi elde edemeyen İtilaf Devletleri bu sefer Rumeli üzerinden kara harekâtına 25 Nisan 1915’te başladı. Bu harekât da istenilen neticeyi vermedi. Son İtilaf Devletleri neferi 9 Ocak 1916’da Türk topraklarını terk etmek zorunda kaldı.

Bu tarihler Türk Milleti ve İslam Ümmeti için önemli olay ve olgulardır. İnsan topluluklarını millet yapan öğelerden biri de müşterek geçmişe ve kültüre sahip olmalarıdır. Milletleri meydana getiren fertlerin başta gelen görevlerinden biri de müşterek geçmişi ve kültürü kendilerinden sonraki nesillere ulaştırmalarıdır. Bu görev ne kadar iyi yapılırsa milletimiz de o nispetle sağlam ve uzun ömürlü olacaktır.

İşte bu kitapta, Çanakkale Savaşı boyunca cephede gerçekleşen olaylar, hikayeler ve anılar anlatılmaktadır. Yerli ve yabancı bir çok kişinin anlattığı ve tarihin tozlu sayfalarında kalmaması gereken çok değerli bilgiler 'Çanakkale Hakikatleri' kitabımızın sayfalarında sizleri bekliyor.

Çanakkale Savaşında Yaşanmış Bir Hikaye..

Çanakkale Savaşı’nda Yaşanmış Bir Hikaye..

Yetim
Çanakkale Savaşı’nda Yaşanmış Bir Hikaye..

Koca dere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor.

Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor…
Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyndendir ve yarası oldukça ağırdır.
Zor nefes alıp vermektedir.
Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır.
Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.

Ölme ihtimalim çok fazla…
Ben bir pusula yazdım…
Arkadaşıma ulaştırın…
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
Ben…Ben köylüm Lapseki’li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım

Kendisini göremedim.
Belki ölürüm.Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin
Sen merak etme evladım der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.

Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de
söyleyin hakkını helal etsin olur…
Aradan fazla zaman geçmez.
Oraya sürekli yaralılar getiriliyor.
Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor.
Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula.

Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır.
Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır.
Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz…

PUSULADAKİ NOT:

Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi.Biraz sonra taarruza kalkacağız.
Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.


Cevap: Çanakkale Savaşı’nda Yaşanmış Bir Hikaye..

SEVİYELİ
Bu Tüylerimi Diken Diken Eden Yazın Için çok Saol Kardeşim

Kalp Gözümünde Gözyaşı Dökmeye Ihtiyacı Vardı

Allah Razı Olsun


Yanıt: Çanakkale Savaşı’nda Yaşanmış Bir Hikaye..

ilke
Duymuştum Allah razı olsun evet tuyler dıken dıken oluyor gercekten


Soru: Çanakkale Savaşı’nda Yaşanmış Bir Hikaye..

elif
Geçenlerde çanakkale sergisine gitmiştim orda okumuştum bu hikayeyi.Onlardan kalanlar, resimler ve nice hikayeler. hem hüzünleniyor hem de onur duyuyor insan.
Allah razı olsun Onlardan.


rana
cook duygulandim Allah c.c. razı olsun Yetim kardesim


Ilgın
teşekkürler güzel bir paylaşım


firuzan
elinize sağlik paylaşimin için ALLAH c.c razı olsun


Çile_yolu
cook duygulandim Allah c.c. razı olsun


kevasor47
ALLAH razı olsun
gerçekten insanın tüylerini diken diken eden bir hikaye


esin-ti
Çok etkileyici.Paylaşım için Allah (c.c.) razı olsun..


sultans
epey bir zamandır gözlerimden yaş akmamış,ağlamak nedir unutmuştum beni hıçkıra hıçkıra ağlattığın için sana teşekkür ederim Allah razı olsun…


hilalnur823
teşekkürler çok güzel bir hikaye Allah razı olsun


Yetim
amin. teşekkür ederim yorumlarınız için


meryemgül1
bu duygusal hikaye için Allah razı olsun


sailor133
ellerinize sağlık


sailor133
ellerinize sağlık güzel bir çalışma olmuş…


Yetim
gözlerinize sağlık


gaipulas7

MEHMEDİM
Önce vatan
Sonra millet
Sonra Mehmet
Dedi mehmedim dedi mehmedim

İçinde bitmeyen aşk
Elinden düşmeyen silah
Halka hizmet gayesi
Güttü mehmedim güttü mehmedim

Dağ-taş yürüyerek
Korku nedir bilmiyerek
Bayrağa hizmet
Etti mehmedim etti mehmedim

Ömür kısa bir zamandır
Düşman her zaman yamandır
İlahi bir kudret ile hakka hizmet
Etti mehmedim etti mehmedim

4 bir yanda cephelerde
Susuz uykusuz gecelerde nice yerlerde
Düşmana pusu attı korku saldı
Saldı mehmedim saldı mehmedim


Ölüm ona bir gün gelecek
Mehmedim şerefle şehit düşecek
Kevser suyundan o da içecek
Günü geldi içti mehmedim içti mehmedim

O otursa geçmez zaman
O uyursa halimiz yaman
Dayan kültürüm dayan biraz daha dayan
Hadi mehmedim hadi mehmedim

Sabrın sınırını aştı aşacak düşman
Süfyan ordusuyla sakın ha uyuşman
Böyle yıllardır bize güç derman
Oldu mehmedim oldu mehmedim.

Mehmet YILMAZ


Kayıtsız Üye
Bu vatan bölünmez Çanakkale geçilmez.


kayitsiz uye
ben nedense bu şehitlere çooookk üzülüyorum 🙁

O ŞEHİT OLANLAR İÇİN ALLAH RAHMET EYLESİN İNŞALLAH !!!

Bizim için şehit olmuşlar…….


çanakkale savaşı hikayeleri, çanakkale savaşı ile ilgili hikayeler, çanakkale savaşında yaşanan hikayeler

Bu kategoride yer alan Umut hikayesi umutlarınız hiç sönmesin başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Benzer Yazılar:

  • 24 Kasım 2021, 15:46

    Selin ay ın sevgili
    Abone

    Allah razı olsun güzel hikaye

ANZAKLI ÖMER’İN HİKAYESİ”1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

“Amerika ‘ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil.newyork’da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak,kan vermek,serum takmak,elektrokardiyoğrafi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak hasta muayenesine ,tedavisine verilmiyıor. Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum.

Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam. Tahminen yetmiş beş yaşlarında tabii kendisi ile ingilizce konuşuyorum.

Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?

Çünkü adamcağız kanser hastası olduğu halde üstelik kansızdı. Elimde kan torbası da var tabii ki.. pazusunu açtım. Baktım pazusunda dövme şeklinde bir Türk bayrağı var. Çok ilgimi çekti benim. Kendisine sormadan edemedim.

Siz Türk müsünüz?

Kaşlarını yukarıya kaldırarak ” Hayır “manasına işaret yaptı. Ama ben hala merak ediyorum:

Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?

“Aldırma işte öylesine bir şey dedi. Ben yine ısrarla dedim ki:

Fakat benim için bu bayrak çok önemli. Dikkatimi çekti. Çünkü bu benim milletimin bayrağı,benim bayrağım…

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:

Siz Türk müsünüz?

Evet Türk’üm….

İhtiyar gözlerime bakarak tanıdık bir göz arıyor gibiydi. Anlatmaya başladı:

Yıl 1915. Sen hatırlamasın o yılları. Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de .orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben Anzak’tım Avustralya Anzaklarından …

İngilizler bizi toplayıp dediler ki: “Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda . birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.” Biz de inandık sözlerine vaadetlerine… Savaşmak isteyenler arasına katıldık.

Avustralyalı Anzak ihtiyar anlatmaya devam ediyordu:

Bizim yıkayan İngilizler,Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale’ye sevkediyorlarmış. Bizi gemilere doldurup Mısır’a getirdiler o zaman . Mısır’da şöyle böyle birkaç ay talim gördük. Atış talimi . ondan sonra da bizi alıp Çanakkale’ye getirdiler.

Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor,gökyüzünde havai fişekler ,geceyi gündüze çeviriyordu zaman zaman…

Her taaruzunda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti uzaktan gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer barbarlıktan değil,kalplerinde ki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş . bunu nereden anladığımı söyleyeyim.

Biz karaya çıktık. Taarruz edemiyoruz. Bizi püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz. Bizi tekrar püskürtüyorlar. Tekrar taaruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.

Meraktan ağzım açık yaşlı Avustralyalıyı dinliyorum. Savaşın dehşetli anılarını anlatırken hastalığına rağmen tir tir titremeye başlamıştı. Devam etti:

Gözlerimi açtığımda kendimin yabancı insanların arasında gördüm. Nasıl korktuğumu anlatamam. Çünkü İngilizler bize Türkleri barbar,vahşi kimseler olarak tanıttı ya…

Ama dikkat ettim. Yaralarımı sarmışlar. Bana hiç de öfkeli bakmıyorlar. Kendime geldim iyice bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki; kendi kendime:

Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürdüler. Ama öldürmüyorlar… Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı.

Bu duygularla “Yazıklar olsun bana” dedim. “Böyle asil insanlarla niye ben savaşıyorum ben . Niye savaşmaya gelmişim. Bu İngiliz milleti ne yalancıymış ne kadar Türk düşmanıymış”diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki… Bu iyiliğe karşı ne yapsam düşündüm durdum günlerce…..

Nihayet bize serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu dövme Türk bayrağını yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:

Talihin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken yaralarıma iyileştirerek ,sıhhate kavuşmama çaba sarfeden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarfeden bir Türk…

Ne garip değil mi? Avustralya ‘dan Amerika’ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Size minnettarım. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar… Buna bütün kalbimle inanıyorum.

Peşinden nemli gözlerle “Bana adınızı söyler misiniz? Dedi. “Ömer” cevabını verdim. Gayet merakla tekrar sordu:

Peki niçin Ömer ismin, vermişler sana ?

Babam müslümanların ikinci halifesi isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş.

Yahu senin adın müslüman adı mı ?

Ben “Evet, Müslüman adı” deyince yüzüme baktı baktı,birden doğrulmak istedi. Ban mani olmak istedim. Israr etti.

Ama niye ısrar ediyordu?

İhtiyarın ısrarına dayanamayıp yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu soluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:

Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra “Anzaklı Ömer” olsun.

Olsun

Peki doktor beni müslüman eder misin?Müslüman olmak zor mu ?

Şaşırdım. Nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar gelmişti. Meğer o yaşa gelinceye kadar içten içe hep düşünüyormuş da kimseyle konuşamadığı için ,soramadığı için konuşamıyormuş..

Tabii dedim müslüman olmak çok kolay.

Sonra kendisine imanın ve İslamın şartlarını anlatırım. Kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriliyor, hem de çocuklar gibi ağlıyordu.

Yaşlılık bir yandan,hastalık bir yandan b,ir de yıllardan beri içinde kavuşmak isteyip de bilemediği için kavuşamadığı İslamiyet’e olan hasretin sona ermesi bir yandan bu yaşlı gönlü duygulanmıştı. …Mırıldandı:

Siz müslümanlar tesbih çekersiniz bana da bir tesbih bulsan da ben de yattığım yerden tesbih çekerek Allah’ımı ansam olur mu?

Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakkı’ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Neyse uzatmayayım hemen bir tesbih bulup kendisine getirdim.

Hasta yatağında tesbih çekiyor,biz de gerektiğinde tedavisiyle ilgileniyorduk. Fakat benim için o daha bir başkalamıştı. Müslüman olmuştu.

Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica ettim.

Beni yalnız bırakma olur mu?

Ne gibi Ömer amca ?

Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat!sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor.

O günden sonra her gün yanına gittim. Bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu.

Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum . hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum. “Doktor Ömer! Lütfen 217 numaralı odaya gelin!”

Dedim ki içinden “Bizim Ömer amca galiba yolcu?”hemen yukarı çıktım. Odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:

Sağ elinde tesbih açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı,göğsünde imanı ile ,koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu.

Hemen başucuna oturdum. Kendisine kelime-i şehadet söylettirdim. O şekilde kucağımda teslim-i ruh etti….

Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu.

“Ne yalan söyleyeyim,ağladım.”

ŞehitlerÖlmez.Com. alıntı.

ÇANAKKALE SAVAŞLARININ İBRETLİK HİKAYELERİ kategorisinde yayınlandı

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır