100 dilde yalancı / Salih Uyan yazdı: Yalancı dil seviyesi!

100 Dilde Yalancı

100 dilde yalancı

Akademik Araştırmalar Dergisi Kaşgarlı Mahmut Özel Sayısı Hüdayi Can YALANCI EŞDEĞERLER AÇISINDAN DİVAN-I LÜGATİ’T-TÜRKLE TÜRKİYE TÜRKÇESİ VE TÜRKMENCENİN KARŞILAŞTIRILMASI (özet) Yalancı eşdeğerler, iki dilde değişik şekillerde ortaya çıkmış, görünüşte aynı olsa da anlamca veya kullanışça farklılık gösteren kelimelerdir. Bu tür kelimelerle birbirine yabancı iki dilde karşılaşılabileceği gibi iki akraba dilde, bir dilin iki farklı diyalektinde, iki farklı tarihî devresinde de karşılaşılabilmektedir. Özellikle tercüme ve otomatik tercüme çalışmalarında önem arz eden bu tür kelimeler Sadece tercüme ve aktarma çalışmalarını değil, dilbilimin bir çok alanını ilgilendirmektedir. Bu çalışmamızda yalancı eşdeğerler açısından “Divan-ı Lügati’t-Türk”ün sözvarlığıyla Türkiye Türkçesi ve Türkmencenin sözvarlığını karşılaştırmayı hedefledik. Çalışmanın hacminin çok büyük olmaması için karşılaştırmamızı “A” harfiyle başlayan kelimelerle, Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü (Ankara, ) ve Türkmen Diliniñ Sözlügi (Aşgabat, ) ile sınırlandırdık. Üç sözlüğü karşılaştırdığımız zaman, bu üç sözlüğün sözvarlıkları arasındaki yalancı eşdeğerlerin genellikle aynı kökten gelen kelimelerin anlam değişmesine uğraması sonucu oluştuğunu gördük. Seyrek de olsa eşseslilik ilişkisi içindeki yalancı eşdeğerlere de rastladık. Türkiye Türkçesindeki kelimeyle Türkmencedeki kelime aynı anlamı verirken kelimenin Divan’daki anlamından uzaklaştığı örneklerin iki çağdaş yazı dili arasındaki uzaklaşmadan daha fazla olduğu dikkatimizi çekti. Ayrıca dar bir alanda çalışmış olsak da Divan’daki sözvarlığına kelimelerin anlam değerleri bakımından Türkmencenin, Türkiye Türkçesine göre daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu 1 durum Türkmencenin sözvarlığını daha iyi korumasıyla ve/veya uzun süre Çağatay dil- edebiyat sahasının tesirinde kalmasıyla açıklanabilir. Anahtar Kelimeler Yalancı eşdeğer, Divan-ı Lûgati’t-Türk, Türkiye Türkçesi, Türkmence, aktarma Yalancı Eşdeğerler, Türkiye Türkçesiyle Türkmencenin Yalancı Eşdeğerleri Yalancı eşdeğerler, iki dilde değişik şekillerde ortaya çıkmış görünüşte aynı olsa da anlamca veya kullanışça farklılık gösteren kelimelerdir. Bu tür kelimelerle birbirine yabancı iki dilde karşılaşılabileceği gibi iki akraba dilde ya da bir dilin iki farklı diyalektinde, iki farklı tarihî devresinde de karşılaşılabilmektedir. Özellikle tercüme ve otomatik tercüme çalışmalarında önem arz eden bu tür kelimelere değişik dillerde “aldatıcı dostlar”, “mütercimin yalancı dostları” gibi isimler de verilmektedir. Sadece tercüme ve aktarma çalışmalarını değil, dilbilimin bir çok alanını ilgilendiren yalancı eşdeğerler hakkında henüz yeterli çalışma yapıldığı söylenemez. Temelde aynı dilin şiveleri olan Türkiye Türkçesi ile Türkmen Türkçesi arasında ayrı coğrafyalarda geçen uzun tarihî süreç içinde, bazı kelimelerin anlamı; anlam kayması, anlam genişlemesi, anlam daralması gibi sebeplerle farklılaşmıştır. Günümüzde bazı kelimeler sesteşliğin ötesinde aynı kelime olmalarına, bazen aynı kökten aynı eklerle türetilmiş kelimeler olmalarına; yazılışları ve okunuşları da tamamen ya da küçük fonetik farklarla aynı olmasına rağmen farklı anlamlar vermektedir. Bunlardan başka bir de sesteşlik ilişkisi içinde bulunan, farklı dillerden ya da farklı köklerden geliyor olsalar da bu gün aynı şekilde söylenen kelimeler vardır ki bütün bu kelimeler iki yazı dilindeki yalancı eşdeğerleri oluşturmaktadır. Bu kelimelerin örnek kullanımlarla ortaya konması, hem söz konusu yazı dillerinin daha rahat 2 öğrenilebilmesi, hem de bir kelimelerin anlamca nasıl değişebildiği konusunda fikir sahibi olunması açısından önem arz etmektedir. Halihazırda iki ayrı yazı dili olarak kullanılan Türkiye Türkçesi ve Türkmence arasında yapılan aktarmalarda sık sık bu tür kelimeler yüzünden meydana gelmiş yanlış aktarımlara rastlanmaktadır. W. W. Akulenko'nun Rusça-İngilizce Yalancı Eşdeğerler Sözlüğünün sonundaki makalesinde de belirttiği ve örneklerle açıkladığı gibi bu tür hatalar sadece amatör mütercimlerin ya da öğrencilerin çalışmalarında değil, işin profesyonellerinin meşhur eserlerinde de sık sık görülmektedir. Kendi örneklerimize dönecek olursak mesela Türkmence bir metinde “yaz” kelimesini gören bir Türkiye Türkü, kelimeyi hemen, olduğu gibi alabilmektedir. Aynı durum Türkiye Türkçesinden yapılan aktarmalar için de söz konusudur. Halbuki “yaz” kelimesi anlam kaymasına uğramış ve Türkiye Türkçesinde artık “haziran, temmuz, ağustos” aylarını kapsayan mevsimin adı haline gelmiştir. Yani bu kelimeyi Türkiye Türkçesine aktarmak istiyorsak “bahar”, “ilkbahar” kelimelerinden biriyle, Türkiye Türkçesinden Türkmenceye aktarıyorsak “tomus” kelimesiyle karşılamamız gerekecektir. Bazen bu tür yalancı eşdeğer kapsamındaki kelimelerden birkaç tanesi bir cümlede toplanmakta ve aktarma işi iyice çetrefilleşmektedir. Mesela Ata Govşudov’un “Mähri-Vepa” romanında şöyle bir cümle geçmektedir. “Yıldam atlar pul, mata, mal – bayraklar alyarlar.” Bu cümlede geçen sözcüklerin biri hariç hepsi bugün Türkiye Türkçesinde de kullandığımız sözcükler. Sadece “yıldam” sözü Türkçe Sözlük’te yer almıyor. Onu da sözlüğe bakmadan anlayabiliyoruz. Ama öyle de olsa bu cümleyi oluşturan yedi kelimeden dört tanesi anlamı değişmiş kelimelerdir. “Pul” kelimesinin “para” demek olduğunu çoğumuz biliriz, “mal”ın küçük baş hayvan olduğunu da taşrada yaşayanlar bilir, ama “mata” yani “meta”nın “kumaş” anlamında kullanıldığını, “bayrak” kelimesinin de “ödül” demek olduğunu anlamak için ya bu konuda birikim sahibi olmak ya da sözlüğe bakmak gerekmektedir. 3 Anlam Değişmeleri ve Şiveler Dil, tabiatı gereği sürekli değişim içindedir. Bir taraftan zamanla kendi içinde değişirken diğer taraftan siyasî, sosyal, coğrafî faktörlerle zaman içerisinde dilde ayrılmalar, başkalaşmalar meydana gelmektedir. Dildeki değişmeler sonucu zamanla bir dilin ağızları, şive ve lehçeleri ortaya çıkmaktadır. Bir dilde meydana gelen değişiklikler tarihî, sosyal ve coğrafî etkilere dayanır. Yani bir milletin birden fazla siyasî devletin sınırları içerisinde yaşaması ya da milleti oluşturan unsurların birbirine çok uzak coğrafyalarda yaşaması dilde zamanla bazı ayrılıklar ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bununla beraber dilin unsurları dilin her dalında aynı şekilde değişmediği için “dünyanın bütün dillerinde görülen bir özellik, eski, zamanla unutulan öğelerin bir bölümünün o dillerin lehçe ve ağızlarında yaşamlarını sürdürmesidir. Bir ana dilden ayrılan dilde olsun, değişik lehçe ve ağızlarda olsun, bu dil birlikleri kendi içlerinde yeni gelişmeler gösterebilmekte, yabancı etkilerle farklılaşabilmekte, ancak eski sözvarlıklarını da koruyabilmektedir. Türkçe, dile dönüşmüş lehçeleri, değişik lehçeleri içindeki çeşitli ağızlarıyla çok geniş bir alana yayılmış eski ve yerleşik bir dildir. Kimi bilginler (örneğin Von Gabain, S. G. Clauson, H. W. Brands) genel Türkçenin sözvarlığının büyük bir bölümünün bugüne değin yaşayageldiğini belirtir.” 1 Bir sözcüğün tamamen unutulması, eskimiş sözcükler arasına girmesi ise anlam daralmasının ya da genişlemesinin son noktasıdır. Meselâ bir sözcüğün anlamı genişledikçe o anlamı teferruatta ifade eden yeni sözcükler kullanılmaya başlanmakta, neticede başta söz konusu ettiğimiz sözcük yavaş yavaş kullanımdan düşmektedir. Bazen de anlamı daralan sözcük, artık sosyal hayat o sözcüğün karşıladığı kavrama ihtiyaç duymadığı için kaybolmaktadır. Bir lehçede yaşayan sözcük bir diğer lehçe için ölü sözcükler arasına girebildiği gibi aynı sözcük iki lehçe arasında daha dar, daha geniş, bazen de tamamen farklı anlam çerçeveleri içerisinde yaşayabilmektedir. Bu doğal 4 bir durumdur, çünkü bir topluluk dilin ana kütlesinden ayrıldıysa ya da ana kütle parçalara bölündüyse dil her grup içinde ayrı ayrı değişmeye ve gelişmeye devam edecektir. Dolayısıyla “ burada hatırlamamız gereken bir durum daha söz konusu: o da eski devirlere uzandıkça Türk dillerinin arasındaki bölünmenin ve ayrılığın daha da azalmasıdır. Erken dönemlerde Türk toplumlarının hayat şartlarının birbirine yakın olduğunu tarihî deliller de göstermektedir. Onun için günlük hayatta kullandıkları sözcüklerin de benzer ya da yakın olmaları doğaldır. Erken dönemlerde Türk halklarının sözvarlıklarında ortak öğelerin daha çok olduğu da bilinen bir gerçektir. Sonra onların başka coğrafî bölgelere dağılmaları sonucu bulundukları coğrafyaların gereklerine uygun olarak önce aynı yönde gelişen sözcükler ayrı ayrı gelişmeye başladı. Türkçe konuşan halkların geniş coğrafyalara yayılıp yerleşik hayata geçmeleri ve Türk olmayan unsurlarla karışmaları, elbette onların dillerini de etkilemiştir.”2 Bir grupta bir sözcük önceki anlamıyla kullanılmaya devam ederken diğer grupta sözcüğün anlamının değişebildiği bu bölünme sürecini bir örnekle açıklayalım. Türkiye Türkçesinde “ok” sözcüğü öncelikle “Yayla atılan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa tahta çubuk.” anlamını verirken Türkmen Türkçesinde mermi, kurşun vb gibi aynı işi gören daha yeni olgular için de “ok” ifadesi kullanılmıştır. Aynı şekilde “araba” sözcüğü Türkmen Türkçesinde sadece at, eşek gibi hayvanlarla çekilen aracı anlatır durumda kalırken, Türkiye Türkçesinde teknolojinin gelişmesiyle hayatımıza giren motorlu taşıtlar da aynı sözcükle karşılanmıştır. Bazen de eskiden tek bir anlamda kullanılmış olan kelimeye her iki lehçe ya da şivede yeni anlamlar yüklenmiş ya da her ikisinde ya da birinde kelimenin anlamı daralmış olabilir. Dilin imkanlarını kullanarak her iki ya da daha fazla lehçenin yeni kavramlar için aynı sesbirliğiyle, aynı kök ve eklerle kurulmuş yeni sözcükler ihdas ettiği de görülmektedir. Mesela “ayak” sözcüğü ve “-çı” eki Türkçenin ortak malzemeleridir. Bu iki birliği bir araya getirip “ayakçı” kelimesini türetebiliriz. Şimdi de “ayakçı” kelimesinin Türkiye Türkçesinde ve Türkmen Türkçesinde hangi anlamları karşıladığına bakalım: TT. 1. Ayak işlerinde 5 kullanılan kimse. 2. Bir iş süresince tutulan hizmetçi. 3. Gezici satıcı, çerçi. 4. Otobüs terminallerinde yolcuyu kendi şirketinden bilet almaya yönlendiren kimse. Türkm. Sivrisineğe benzer, soktuğu yeri kızartıp yakan küçük bir hayvan. Gördüğümüz gibi Türkiye Türkçesinde temel olarak ayak üstünde çalışmak esas alınmış, Türkmencede ise “-çı” ekinin verdiği “bir şeyden hoşlanan, bir şeyin mübtelası olan” anlamları esasında daha çok açıkta olan ayağı sokan bir böceğin adı “ayakçı” kelimesiyle karşılanmış. Şive ayrılıklarının daha çok sesbilim ve özellikle kelime dağarcığında görülmesi, sözdizimi ve çekimde fazla değişiklik görülmemesi itibariyle bir dilin şiveleri arasındaki anlam değişmelerinin ortaya konulmasının o şivelerin öğrenilmesinde önemli bir boşluğu dolduracağını söyleyebiliriz. Dilin en hızlı değişen unsurları sesler ve sözvarlığıdır. Bu arada seslerde görülen değişimler zamanla sözcüklerin de farklı anlamlar yüklenmesine sebep olabilmektedir. “Gelişme sürecinin bazı dönemlerinde kurallara uygun şekilde ve seslerin kullanım şartlarıyla ilgili olmak üzere birbirine yakın seslerin birbiri yerine kullanılması neticesinde öncelikle fonetik farklılaşma ortaya çıkar. Bir çok durumlarda bu değişim zamanla kelimelerin farklı şekillerde ve yerlerde kullanılmasına sebep olur. Sonra bu sözcüklerin semantik farklılaşması başlar ya da başka şekilde anlatırsak önceden tek kelime olan sözcük zamanla iki farklı kelime haline gelir. Elbette, bu hadise göz önüne getirilişi gibi basit bir şekilde değil de, karışık bir şekilde uzun bir süreçte gerçekleşiyor.” 3 Atageldi Övezov’un burada sözünü ettiği varyantlaşmanın Türkmen Türkçesinde örnekleri çoktur. Meselâ “gapak” sözcüğünden küçük bir ses farkıyla ayrılan “gabak” sözcüğü sadece göz kapağını anlatmak için kullanılmaktadır. Yine aslında aynı kelime olan “gövün” ve “köñül” kelimeleri aralarındaki anlam nüansları sebebiyle birbirinin yerine kullanılamamaktadır. Burada dikkatimizi çeken bir başka durum da şudur. “Anadolu ağızları, Türkçenin en eski dönemlerinden kalan ve bugün bir bölümü Türkiye dışındaki Türk lehçeleri ve dillerinde 6 de yaşayan eski sözcüklerin de sergilendiği zengin bir sözvarlığına sahiptir. Bugün ölçünlü dilde unutulup yitirilmiş olan pek çok öğeyi bu ağızlarda değişik türevleri ve değişkenleriyle buluyoruz.”4 Öyle de olsa, biz bu çalışmamızda elimizden geldiğince Türkiye Türkçesi ve Türkmen Türkçesinde ölçünlü dilin sözvarlığından uzaklaşmamaya çalıştık. Çünkü Anadolu ağızlarıyla lehçelerin, özellikle de Türkmen Türkçesinin karşılaştırılmasının tamamen farklı sonuçlar vereceği bellidir. Anlam Değişmelerine Genel Bir Bakış Bir sözcüğün zamanla başlangıçta karşılamakta olduğu kavramdan az ya da çok uzaklaşması ya da yeni bir kavramı yansıtmaya başlamasına anlam değişmesi denir. “Anlam değişmesi bir göstergenin başlangıçta dile getirdiği kavramda bir daralma, bir genişleme belirmesi ya da aynı sözcüğün bir zaman sonra başka bir kavramı anlatır duruma gelmesidir. Her dilde görülen bu olaylar kimi bilginlerce gösteren (ya da gösterge) değişmesi olarak nitelenir. Göstergelerin yansıttıkları kavramların değişmesi ancak zaman içinde gerçekleştiği için eşzamanlı değil, artzamanlı yöntemle ele alınabilir; böylece bir gelişmeli anlambilim konusu sayılabilir”5 Anlambilim alanında yapılan çalışmaların büyük bir bölümünü tarihsel çalışmalar teşkil etmektedir. Zaten “semantik” terimi de başlangıçta anlamın değişmesi ve gelişmesi gibi dilbilim konularını karşılamak için kullanılmıştır.6 “Tarihsel değişim, aslında tam anlamıyla, ‘karşılaştırmalı ve tarihsel dilbilim’in veya daha yaygın olan adıyla söyleyecek olursak, ‘karşılaştırmalı filoloji’nin alanı içinde yer almaktadır. Bu bilim dalı, dillerin tarihini yeniden yapılandırmaya ve onların tarihleri vasıtasıyla da, görünüşü itibarıyla aynı ‘kök’ten gelen dilleri birbirleriyle ilişkilendirmeye çalışmaktadır.”7 7 Bir dilin kelime hazinesinde meydana gelen değişmeler yani yeni kelimelerin ortaya çıkması, bazı kelimelerin artık kullanılmaz hale gelmesi, bir dile başka bir dilden kelimelerin geçmesi, bazı kelimelerin kullanım alanlarının genişlemesi ya da tersine daralması, kelimelerin anlam kaymasına uğramaları; toplumdaki sosyal değişmelerle ilgili olarak meydana gelmektedir.8 Toplumun gelişmesiyle, değişmesiyle, bir coğrafyadan başka coğrafyaya göçmesiyle, yeni kültür tabakalarıyla ilişkiye girmesiyle meydana gelen değişmeler sözcüklerin semantik alanlarında da ciddî değişmelerin meydana gelmesine sebep olmaktadır. Toplumun değişmesi ve sosyal hayatın gelişmesi yeni yeni nesnelerin, durumların, hareketlerin ortaya çıkması, muhakeme ve düşüncenin gittikçe gelişmesi sonucu sözcüklerin anlamları genişlemiş, genel anlamlar veren sözcüklerin ne anlama geldiği daha net hale gelmiş, çok anlamlı bazı sözcüklerin karşılıkları birbirinden ayrılıp bu anlamların bazıları başka başka sözcüklerle ifade edilir hale gelmiştir. Bazı tek anlamlı sözcükler de benzetme, deyim aktarması, somutlaştırma, soyutlaştırma ve benzeri yollarla yeni yan anlamlar kazanarak iki veya daha fazla anlamı karşılar hale gelmiştir. Bu gelişme ve değişmeleri eski dillerin dallanıp budaklanmasıyla oluşmuş çağdaş dillerin, şive ve lehçelerin kelime hazinelerini teşkil eden sözcükleri karşılaştırarak ya da bu dillerdeki kelimelerin başlangıçtaki anlamlarıyla şimdiki anlamlarını karşılaştırarak, yani kelimenin tarihî macerasını izleyerek gözlemleyebiliriz. “Etimolojinin, kendi adına çok az bir önemi vardır; hatta o, meraktan kaynaklanan bir değere sahip olsa bile, aslında sözlüklerde, onun bir kırıntısının dahi yeri olmamalıdır. Bununla ilgili en temel zorluk şudur: İnsan dili, tarih içerisinde çok gerilere kadar uzandığı için, “doğru” ya da “orijinal” anlam diye bir şey olamaz. Fakat dilbilimciler, Saussure tarafından açıkça ortaya konulan, artsüremli (diachronik) dilbilim ve eşsüremli (synchronic) dilbilim ayırımını genellikle kabul etmektedirler. Bunlardan ilki, dilin zaman süreci boyunca aldığı durumla, ikincisi ise, onun şu andaki durumu ya da belli bir zaman dilimi içinde 8 bulunduğu durumla ilgilenmektedir. Her ne kadar bu iki tür dil araştırması arasında kesin ve net bir çizgi çekip, onları birbirinden ayırmanın teorik bazı problemleri bulunmakta ise de, pratikte böyle bir çizgi çizilebilir ve böylece, -eğer bu yolla dilsel bir ifadenin sinkronik bir ifade mi, yoksa diyakronik bir ifade mi olduğu konusunda net bir fikre sahip olabilirsek – pek çok karışıklıktan da kaçınılabilir.”9 Demek ki etimolojik çalışmaların ya da bir sözcüğün dil tarihi içinde başından geçenlerin günümüzde o sözcüğün yüklendiği anlam ve duygu değerini açıklamada ya da anlam çerçevesini tesbit etmekte birebir bir faydası yokmuş gibi görünse de aynı sözcüğün kardeş şive ve ağızlarda halihazırda nasıl bir görev üstlendiklerini açıklamak için artsüremli ve eşsüremli dilbilim anlayışını birlikte ele almak gerekecektir. Elbette şurası da “kesindir ki, değişik bilginlerce nasıl değerlendirilmiş olursa olsun, anlam değişmesi dendiği zaman göndergeyle sözcük, daha doğrusu, gösterilenle gösteren arasında kurulmuş olan bir ilişkinin az çok değişmesi söz konusudur. Ancak bu değişme, genellikle, birbiriyle bağlantılı, birbirine yakın kavramlar arasında olmaktadır.” 10 Yani bir anlam değişmesinden söz edeceksek kelimeler arasındaki ilişkiyi hem sesbilim hem de anlambilim açısından ortaya koyabilmemiz gerekmektedir. Anlam değişmelerinin tek tek nedenlerini incelemeye kalkarsak, bu nedenler eskiden beri söylenegeldiği gibi oldukça ciddî bir çeşitlilik arzetmektedir. Anlam değişmelerinin önemli bir bölümü psikolojik ve dilin öz yapısından, niteliklerinden neşet eden sebeplerle ilgilidir. Yani bir topluluğun hiç bir yere çıkmadan, başka hiç bir kültür ve medeniyetle ilişkiye girmeden durduğu yerde dursa bile dilinde anlam değişmelerinin görüleceğini söyleyebiliriz. Elbetteki tabiî ortamda böyle bir durum söz konusu olamaz. Anlam değişmelerinin bir çoğunda, hemen bütün diller için, deyim aktarması, ad aktarması gibi değişik aktarmalar, benzetmeler, somutlaştırmalar etkili olmuştur. Ayrıca varlıklara güzel isimler bulma ve terbiyelilik çabaları sonucu dillere yerleşmiş hüsnütabirlerle dilde azamî tasarruf prensibi de değişmeye yol açan nedenler arasında sayılabilir. Nitekim 9 dilde en çok değişen kelimeler arasında tabulaştırılan varlıkların, kutsallık atfedilen varlıkların isimleriyle ayıp telakki edilen kelimeler başta gelmektedir. “Bizim için büyük bir duygusal çekiciliğe sahip olan şeylere, yahut hususî bir şekilde özel ve kutsal kabul edilen şeylere işaret eden kelimeleri büyüsel olarak görme eğilimi taşırız. Dolayısıyla ağza alınmayan çoğu kelimeler ya dinî ya da cinseldir. Sonuç olarak, din ve seks ile doğrudan ilgili meselelere referansta bulunmak tabudur.”11 “Gariptir ve garip şekilde anlaşılabilir ki, kelimelerimizi en dikkatli şekilde seçtiğimiz konular insanî durumların temelidir; cinsellik, varoluşun tam temeli; ölüm, dünyevî varlığın sona erişi; ve bedenin bazı kısımları, terler, salgılar ve o bölgelerle anılan irade dışı eylemler. Bu konulardan her biri sembolik anlamla yüklüdür, fakat aynı zamanda sözgelişi giyecek ve barınaktan daha fazla, hayatın bir zaruretidir.”12 Yukarıdaki parağrafı aldığımız kitapta olaya anlambilim ve iletişim ilişkisi açısından yaklaşılmışsa da bu tür kavramların hep yeni yeni kelimelerle karşılanması bir çok kelimede anlam değişmesinin görülmesine sebep olmuştur. Meselâ Türkçede eskiden “börü” adıyla anılan kurda “kurt” adının verilmesi bu tip bir tabulaştırmayla ilişkilendirilerek açıklanır. Kutsallık atfedilen ya da kendisinden korkulan, çekinilen, hatta tiksinilen varlıkların gerçek isimleriyle anılmamaları bütün dünyada yaygındır. “Cin” diyecek yerde “iyi günde olsunlar” bazen de son zamanlarda kullanıla başlayan bir tabirle “üç harfliler” ifadelerinin kullanılmasını da bu şekilde açıklayabiliriz. Yukarıdaki “kurt” örneğine dönecek olursak, Türkmenler bu konuda biraz daha ileri gitmişler ve temel anlamları itibariyle “kurt”a oldukça yakın olan “möcek” yani “böcek” sözcüğünü de “kurt” için kullanmaya başlamışlardır. Bugün bu hayvanın Türkmen Türkçesinde kullanılan en yaygın adı “möcek”tir. Ama Türkiye Türkçesindekinden farklı olarak “kurt” ve hatta “böri” sözcükleri de aktif dilde kullanılmaya devam etmektedir. 10 “Göstergelerin zaman içinde yeni anlamlar kazanmalarına, anlam değişmelerine yol açan etkenler arasında, uyandırdıkları duyguların da payı olmuştur. Örneğin Arapçadan Türkçeye giren ve bu dilde “gurbette olan” anlamında olan ‘garip’ sözcüğü, uyandırdığı acıma duygusunun da etkisiyle değişik anlam ve kullanımları arasında “kimsesiz, zavallı, acınacak” anlamını da kazanmıştır.”13 Bazen de toplumdaki, toplumun dünya görüşündeki değişmelere paralel olarak kavramlarda da köklü başkalaşımlar olmakta, dolayısıyla zaman zaman bir kavramla onu karşılayan gösterge arasındaki ilişki kaybolup, bunun yerine o göstergeyle yeni bir kavram arasında bağlantı kurulmaktadır. Meselâ “efendi” kelimesi eskiden okumuş, belli bir seçkinler zümresinden sayabileceğimiz aydınlar için kullanılan bir kelime iken, günümüzde daha çok ayak işlerini yapan yardımcı elemanlar için kullanılmaktadır. Aslında “efendi”nin Türkçede ilk olarak sevgili anlamında kullanıldığı da söylenmektedir. Türkmenler için ise “efendi” (ependi) günümüzde tek bir insanın, Nasrettin Hoca’nın özel ismi haline gelmiştir. Anlam değişmeleri dilin doğal akışı içinde oldukça uzun bir süreçte gerçekleşirken bazen “toplumdaki değişimler, özellikle, Türkiyede dili özleştirme sırasında olduğu gibi, dil planlaması çabaları nedeniyle çok daha kısa zaman dilimi içinde de meydana gelebilmektedir. Örneğin Türkçede çok eskiden ‘elçi, sözcü, haberci, peygamber’ anlamında kullanılmış olan savcı sözcüğü müddei umumî’yi karşılamak üzere dile yerleşmiş, tarihi çok eskilere uzanan ‘bilge, bilgin’ anlamındaki danışman, ‘kendisine danışılan, müşavir’ anlamını kazanmıştır. Türkçenin en eski metinlerinde “ülke, memleket” anlamında geçen il de Dil Devrimi sırasında ‘vilayet’ kavramını karşılayarak yerleşmiştir. Burada dikkati çeken bir özellik olarak, her ülkede ölçünlü (standart) dilde anlamı değişen sözcüklerin eski anlamlarını uzun bir süre, lehçe ve ağızlarda korumayı sürdürmelerinden de söz etmek gerekiyor.” 14 Anlam değişmesinin bir türü de ‘anlam etkilenmesi’ dediğimiz durumdur. Bu durumu Doğan Aksan “yabancı bir örneğe göre yerli öğelerdeki anlamın başkalaşması ya da 11 çeşitlenmesi” şeklinde tanımlayıp, Türkçede çok eskiden beri “sözcü, elçi” anlamlarına gelen “savçı” sözcüğünün İslamlığın kabulünden sonra Farsça “peygamber” sözcüğünün etkisiyle Tanrının elçisi anlamında kullanılması, aynı şekilde Türkçenin çok eski bir sözcüğü olan “yıldız”ın ingilizce “star” monash.pw etkisiyle “tanınmış, parlak sinema sanatçısı” anlamını kazanmasıyla açıklamıştır Bu çeşit anlam değişmesi Sovyet bloğunda oluşmuş ya da oluşturulmuş Türk lehçelerinde çok yoğun şekilde görülmektedir. Hudayberdi Bagıyev bu durumu sözcüğün yabancı dilden tercümesiyle anlamının genişlemesi 16 şeklinde açıklar ki bu durum sözcüğün tercüme yoluyla bir dildeki yan anlamlarının diğer dile taşınması şeklinde de izah edilebilir. Bu şekilde birçok kavram, terim ve kalıp cümleler Rusçadan tercüme edilerek Türkçe asıllı kelimelerin yeni anlamlar kazanması sağlanmıştır. Örneğin: “çıkış” kelimesi Rusça “vstuplenie” sözcüğünün tesiriyle “Çıkıp konuşanın sözü, hareketi; müsamere; nutuk.” gibi anlamlar yüklenmiştir. “Başlık”, “birleşme”, “güllemek” gibi birçok kelimeyle “İşdäñiz açık bolsun.”gibi bazı cümleler de aynı şekilde tercüme yoluyla dile kazandırılmıştır. Türkmen Türkçesinde “emniyet” anlamında “hovpsuzluk” sözcüğü kullanılır. Bu sözcük de Rusçadan motamot çeviri yoluyla elde edilmiştir. Rusça “bezopasno” sözcüğü tam olarak “tehlikesizlik” ya da “tehlikenin yokluğu” gibi çevrilebilir. Aynı şekilde bu kelime Arapça “havf>hovp” kelimesine Türkçe “-suz” ve “-lik” ekleri eklenerek tercüme edilmiştir. Türkçede bu tür bir yaklaşım kısmen dil devrimi sırasında da görülmüştür. Bugün artık dile iyice yerleşmiş olan “konu”, “sorun”, “bilinç” gibi kelimeler daha önce kullanılmakta olan Arapça sinonimlerinden tercüme edilmek suretiyle dilimize kazandırılmıştır. Anlam değişmeleri esasen “anlam genişlemesi”, “anlam daralması” ve “anlam kayması” olmak üzere üç bölümde incelenmekte olup, aşağıda bunların her birinden kısaca bahsedeceğiz. Bu üç grup anlam değişmesinden başka daha dar alanda olmak üzere sözcüklerin duygu değerleri üzerinde “anlam iyileşmesi” ve “anlam kötüleşmesi”nden de bahsedilmektedir. 12 Sesteşlik İlişkisindeki Yalancı Eşdeğerler Birbirinin yalancı eşdeğeri diyebileceğimiz kelimeler her zaman anlam değişmesine uğramış kelimeler değillerdir. Bazen tamamen farklı kaynaklardan gelmiş bazı kelimeler de yalancı eşdeğerler oluştururlar. Mesela “kravat” kelimesi de komik yanlış anlaşılmalara sebep olmuş bir kelimedir. Ama Türkçe boyun bağı anlamındaki kravatın etimolojik olarak Hırvat’tan geldiği söylenen Türkçeye Avrupa’dan gelmiş bir kelimeyken; Türkmencede karyola ya da seki anlamında kullanılan “krovat” aslında Rusçadan gelmiş bir kelime olarak bilinse de bizim Türk masallarının sonunda çıkmamız istenen kerevetten başka bir şey değildir. Yine Türkçedeki kötü anlamıyla “meret” başka şey, Türkmence “meret” başka şeydir. Türkmence “meret”, “beraat” sözünden değişerek arabî aylardan şaban ayının adı haline gelmiştir. “A” Maddesi Örneğinde “Divan-ı Lügati’t-Türk”, Türkiye Türkçesi ve Türkmence Yalancı Eşdeğerler ABA DLT. I. ‫ آبا‬Ana. Oğuzca. Karluklu Türkmenlerce bu kelime (sert ‫ = ب‬p) ile söylenir. II. (‫الف‬ kalın söylenerek) Ayı. Kıpçakça. III. Baba. Tibet dilince. Bu kelime onlarda Arapçadan kalmış olmalıdır; çünkü onlar “ ‫ثثثابت‬Sâbit” oğullarındandır. Yemen’den bir adam Türk ülkesine kaçıpgelmiş ve Tibetliler bu adamdan türemiş. IV. ‫ آباباشی‬aba başı: dağlarda yetişir, dağlılar yer, hıyar gibi dikenli bir ot. 13 TT. I. halk ağzında 1. Abla. 2. Anne. II. 1. Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş. 2. Bu kumaştan yapılmış yakasız ve uzun üstlük. 3. sıfat Bu kumaştan yapılmış olan: "Ayağında bir aba potur vardı."- R. N. Güntekin. 4. eskimiş Bu kumaştan yapılan ve dervişlerce giyilen hırka: "Aba var, post var, meydanda er yok."- Y. K. Beyatlı. 5. Kepenek. Türkm. dial. Baba. Görüldüğü gibi divanda hem ana hem baba anlamı verilen kelimenin Türkiye Türkçesinde “ana” anlamıyla, Türkmencede “baba” anlamıyla kısmen yaşamaktadır. “Ayı” anlamıyla bu iki çağdaş yazı dilinde yaşamayan kelimeyle sesteş “aba” kelimesi Türkiye Türkçesinde geniş bir kullanım kazanmıştır. ABALI DLT. ‫ آبالی‬Bir şeyi az görme, az bulma zamanında kullanılır bir kelimedir. TT. 1. Aba giymiş olan. 2. mecaz Yumuşak huylu, sessiz (kimse). Türkm. Babası olan. AÇMAK DLT. I. Açmak, aramak, fethetmek. ‫ اجدی‬açdı. ‫ قبغ اجدی‬kapug açdı: kapıyı açtı, (‫اجمق‬-‫اجار‬ açar-açmak) II. Karnı acıkmak. ‫ اجتی‬açtı, ‫ ار اجتی‬er açtı: er acıktı. TT. 1. Bir şeyi kapalı durumdan kurtarmak: "Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı."- S. F. Abasıyanık. 2. Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak: "Örtüyü açmaya mecburum."- R. H. Karay. 3. Engeli kaldırmak. 4. Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak: "Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı."- M. Ş. Esendal. 5. Oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak. 6. Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak. 7. Çevresini genişletmek. 8. Birbirinden 14 uzaklaştırmak. 9. Yarmak. Düğümü veya dolaşmış bir şeyi çözmek. Bir kuruluşu, bir iş yerini, bir yeri işler veya ilk defa kullanılır duruma getirmek: "Bu heykeli açmak için bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu."- R. N. Güntekin. Bir aygıtı, bir düzeni monash.pw çalışır duruma getirmek. Alışverişi başlatmak. Rengin koyuluğunu azaltmak. Yakışmak, güzel göstermek. Ferahlık vermek. Bir konu ile ilgili konuşmak. esk. Savaşla almak, fethetmek. Avunmak veya danışmak için söylemek: "Size derdimi açmaya geldim."- F. R. Atay. Yapmak, düzenlemek. Ayırmak, tahsis etmek. mec. Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek. Görünür duruma getirmek. (hava için) Bulutların dağılmasıyla gök yüzü aydınlanmak. Geçit vermek. mec. İçini dökmek: "Türlü dertleri, buhranları vardı, ara sıra bunları bana açmaktan çekinmezdi."- R. N. Güntekin. Türkm. 1. Bir şeyin kapısını, kapağını, ağzını açık hale getirmek. 2. Ortaya çıkarmak, âşikar etmek. “Göroglı meniñ ıkbalımda Yaradanıñ yaradan dünyäsinden başga bir dünyä açdı, ol dünyäde adalat dabaralanyardı.” (Saparmırat Türkmenbaşı, Ruhnama) 3. Toplantıyı, oturumu ve benzerleri başlatmak. “Oguz han — ilkinci bolup türkmen dünyäsini açan hem türkmen dünyäsiniñ ykbalyny egnine alan beyik serkerdedir!” (Saparmırat Türkmenbaşı, Ruhnama) 4. İcat etmek, keşfetmek. Kelimenin hem Türkiye Türkçesinde hem Türkmencede yeni anlamlar yüklendiğini görüyoruz. Türkmencedeki “icat, keşif” anlamı, “Divan”daki “fetih” anlamı Türkiye Türkçesinde yok. AÇI DLT. ‫ اجی‬açı: yaşlı kadın, hanım nine. Barsganca. 15 TT. 1. Birbirini kesen iki yüzey veya aynı noktadan çıkan iki yarım doğrunun oluşturduğu geometrik biçim, zaviye. 2. mecaz Görüş, bakım, yön, anlayış biçimi: "Bu röportajların özellikleri açı tazeliği, sunuş özelliği ve kıvrak mizahı idi."- H. Taner. Türkm. AÇIĞ, AÇUK, AÇIK DLT. açığ ‫اجغ‬I. Hanın bahşişi. ‫ خان منکا اجغ بیردی‬Han manğa açığ berdi. Han bana bahşiş verdi. II. Nimet içinde yaşayış. ‫ اوزونکنی اجغلغ تت‬özünğni açığlığ tut: Kendini iyi gıdalarla besle. III. Acı, acı olan her nesne. açık ‫ اجق‬Büyük kardeş. Hakanlılar büyük kardeşi “ ‫اجقم‬ açıkım” diye çağırırlar. açuk ‫ اجق‬Her açık şey. Buradan alınarak “açık kapı”ya “ ‫ قبغ اجق‬açuk kapug” denir. Gök bulutsuz olduğu zaman “ ‫ اجق کوک‬açuk kök” denir. “‫ اجق ایش‬açuk iş”. TT. 1. Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı: "Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik."- R. N. Güntekin. 2. Engelsiz: "Açık yol."- . 3. Örtüsüz, çıplak: "Açık baş."-. 4. Boş: "Kâğıtta açık yer kalmadı."-. 5. Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal: "Açık kadro."-. 6. Aralığı çok: "Açık adımlarla."-. 7. Çalışır durumda olan: "Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar."- Ö. Seyfettin. 8. Kolay anlaşılır, vazıh: "Açık konuşma zamanının artık geldiğine kani idim."- R. N. Güntekin. 9. Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen: "Bu adamın her işi açıktır."- . Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen: " her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o."- T. Buğra. Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı: "Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu."- Ö. Seyfettin. Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.). isim Denizin kıyıdan uzakça olan yeri: "Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır."- B. Necatigil. zarf Doğru olarak, açıkça: "İnsan mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi?"- M. Yesari. isim Bir gereksinimin karşılanamaması durumu: "Bütçe 16 açığı."-. "Ülkenin doktor açığı."- . isim Belli bir yerin biraz uzağı: "Tren yolu nehrin açığından geçer."- . Türkm. 1. Kapalı olmayan. Tamıñ gapısı açık duran ekeni (M. Yu. Lermontov, Biziñ Zamanımızıñ Gahrımanı). Açık gapı. 2. Gizli olmayan. 3. Aydın, duru, temiz. Gış vağtında okuvçınıñ sporta ve açık hovada oynamaklığa bolan hövesini her hili yol bilen göterğilemek gerekdir (İ. T. Ogorodnikov, P.N. Şimbiryov, Pedagogika). Açık asman buludı dek (M. Gorkiy, Eserler). 4. Doğru, dosdoğru, net. Yokuş değyär – diyip açık aydyar, oña hem yokuş değyär, emma gitmek isleyär (M. Gorkiy, Ene). 5. Üsti kapalı olmayan, çevresine çit, duvar yapılmamış. Yığnak açık meydanda geçyärdi (B. Kerbabayev, Ayğıtlı Ädim). Gövni açık – mutlu, neşeli. Eli açık – bkz. El. Eli açık adam. Bu kelimenin daha Divan’ın yazıldığı dönemde birçok sesteşinin olduğunu görüyoruz. Ele aldığımız çağdaş şivelerde ise o sesteşlerden çoğu yok olmuş, sadece biri anlam genişlemesine uğramış. AÇIŞ, AÇIŞMAK, ACIŞMAK DLT. I. Açmakta yardım ve yarış etmek. ‫ اول منکا قبغ اجشدی‬Ol manğa kapuğ açışdı: O bana kapıyı açmakta yardım etti. Yarış yapıldığı zaman da böyle denir. II. Ekşimek, acılaşmak. TT. açış 1. Açmak işi veya biçimi. 2. Bir kuruluşu çalışmaya başlatma. Türkm. açış Keşif, icat. açışmak: Açmaya yardım etmek, elbirliğiyle açmak. Nurberdi ikimiz Sapara yaşçık açışdık.. “Açış” sözünün Türkmencede aldığı anlam dikkate değer. Ayrıca, -ş- ekinin Divan’da ve Türkmencede aynı işlevde kullanıldığı bu örnekte ve başka örneklerde görülüyor. 17 ADAK, ADHAK, ADAKLI, ADAKLIK, ADHAKLANMAK DLT. adaklık ‫ ادقلق‬Üzüm bağlarında çardak ayakları yapmak için kullanılan ağaç. adhak ‫اذق‬ ayak. ayak ‫ ایق‬I Kap kacak. Bunu Oğuzlar bilmezler; onlar bu gibi şeylere “ ‫ جنق‬çanak” derler. II. ‫ ایق‬Ayak. “‫ اذق‬adhak” dahi denir. adhaklanmak ‫ اذقلنثثدی‬adhaklandı “‫اذقلنثثدی نانثک‬ adhaklandı nenğ: nesne ayaklandı, ayak sahibi oldu.” ( ‫ اذقلنمق‬-‫اذقلنر‬adhaklanur– adhaklanmak) Şu savda dahi gelmiştir: “‫ الم کیج قلسا اذقلنر‬: alım keç kalsa adhaklanur”, (borçlu üzerinde alacak geç kalırsa, alacaklı, istemek için ayağıyla gider). TT. adak Adamak işi veya adanılan şey, nezir. “Sen bana niye söylemedin? Sadaka verirdik, adak adardık.” (M.Ş.Esendal) adaklı hlk. 1. Adağı olan, adak adamış olan. Annem oruca üç gün adaklı. 2. Nişanlı, yavuklu, sözlü. Türkm. adag [aadag] 1. Gençlerin evlenmeden önce nişanlanmaları. 2. yeni Adaylık (aadaglı) Nişanlı, yavuklu, sözlü. “Biziñ maşgalamız öz halaşan yigidi bilen adaglı.” (Ata Govşudov, Köpetdagıñ etaginde) adamak [aadamak]: Bir zadı birine niyetläp goymak, niyet edip saklamak. Türkiye Türkçesi ve Türkmencedeki yalancı eşdeğerler anlam değişmesi esasında oluşmuş, bu iki şiveyle Divan’daki yalancı eşdeğerler ise sesteşlik ilişkisi içinde. ADAŞ, ADDAŞ DLT. ‫ ادش‬Arkadaş, dost. TT. Adları aynı olanlardan her biri: "Adaşının, neyin nesi olduğunu hiç bilmiyordu."- H. R. Gürpınar. Türkm. Adları aynı olanlardan her biri. 18 AĞ DLT. ‫ ااغ‬İki bacak arasındaki boşluk. “ ‫ یوز ات منک اغثثدن کجثتی‬: yüz at meninğ ağdın keçti: bacaklarımın arasından yüz at geçti”. Parmakların arasındaki boşluğa da böyle denir. TT. ağ I 1. İplik, sicim, tel vb. ince şeylerden kafes biçiminde yapılmış örgü: "Balık ağı. Tenis ağı."-. 2. Örümcek vb. hayvanların salgılarıyla oluşturdukları örgü. 3. mecaz Ulaşım ve iletişim gibi alanlarda ülkenin her yerine yaygınlaştırılmış şebeke: "Cumhuriyetin onuncu yılında ülkemiz demir ağlarla örülmüştü."- . 4. mecaz Tuzak: "Onu, ağına düşmüş bir av gibi ne öldürdü ne ondurdu."- S. Ayverdi. 5. spor Oyun alanını ortadan ikiye bölen veya kale direkleri arkasına gerilen, iple yapılmış örgü. 6. spor Çaprazlama örgü ile yapılan ve kale direkleri arkasına gerilen örgü, file. II. Pantolon veya külotun apış arasına gelen yeri, apışlık. Türkm. Divandaki kelime Türkiye Türkçesinde anlam kaymasına uğramış halde yaşıyor. AĞMAK, AGMAK DLT. ‫ ااغدی‬agdı “‫ ال تاغ قا ااغدی‬: ol tağka agdı: o, dağa ağdı.” Başka şeyi aşmak da böyledir; ( ‫ ااغماق‬-‫ااغار‬: agar – agmak), “‫ بلت ااغدی‬bulıt agdı: bulut belirdi”, “‫ انک یوزی ااغدی‬anınğ yüzi agdı: onun rengi bozuldu.” TT. ağmak 1. Sarkmak, aşağıya inmek, eğilmek, meyletmek. “Hiç konuşmadan güneş batıya ağıncaya kadar çalıştılar.” (R. N. Güntekin) 2. Yükselmek, yukarı çıkmak. “Gönülsüz namaz göklere ağmaz.” (Atasözü) Türkm. agmak [aağmak] 1. Dolup ya da coşup kenarından dökülmek. Suv yapdan agdı. “Bu bir agıp-dönüp duran dünyädir, / Gerdiş-gerdanı kän çarhıpelegiñ.” (Saparmırat Türkmenbaşı, Türkmeniñ bäş eyyamınıñ ruhı) 2. Belli bir süreyi ya da miktarı geçmek. “Ol 19 harmana baranda, gice yarımdan agıpdı.” (M. İbrahimov, Ol gün geler) “Aysoltan Moskva gelip düşende, gün ortadan yañırak agıpdı.” (B. Kerbabayev, Aysoltan) 3. Bir tarafa yıkılmak, ağdırmak. Düyäniñ yüki bir tarapa agdı. 4. Aşmak, geçmek. Süri gum eteginden agdı. Türkmencedeki kullanımlara dikkat edersek her birinin ya gerçekten, ya da mecazi olarak aşağı ya da yukarı doğru hareket ifade ettiğini görmekteyiz. Türkmence ikinci maddedeki anlam da aslında doğrudan güneşin hareketiyle ilgili. Divan’daki anlam belli derecede her iki şivede devam ediyor ama iki çağdaş şivedeki anlam birbirinden ayrılmış. AĞLAMAK DLT. Yalnız olmak, boş durmak. ‫اذک منی کجایر تن کن تثثرب یغلیثثو کثثردی کثثزم تثثورقن یرتثی قلثثب اغلیثثو‬ Üdhik meni küçeyür / Tün kün turup yıglayu / Kördi közüm tawrakın / Yurtı kalıp aglayu “Aşk bana zulmediyor, gece gündüz durup ağlayarak, gözüm onun davrandığını gördü, yurdu boş kalarak.” TT. 1. Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık monash.pw etkisiyle gözyaşı dökmek. 2. Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak. 3. (-den) Sızlanmak, yakınmak: "Utanç ve kahırdan, yumruklarını ısıra ısıra bir zaman ağladı."- A. İlhan. 4. (-e) Bir duruma üzülmek: "Şu kara bahtıma ağlıyorum."- . Türkm. aglamak [aağlamak]: 1. Gözyaşı dökmek. Birinci gezek beğencinden ağladı (“Sovet Türkmenistanınıñ Ayalları” Jurnalı). Gulman bayıñ körpe oğlı bosa möññürip ağlayardı (A. Govşudov, Povestler ve Hekayalar). 2. mecaz Bir şeye üzülüp kahırlanmak, ah etmek, söylenmek. Halkıñ beyle yağdayına şahır ağlayar (“Edebiyat”). Men şeyle hala etmiş üçin düşmän, siziñ günüñize ağlanım üçin düşdüm (B. Kerbabayev, Ayğıtlı Ädim). “Ağlamadık çağa emcek yok” diyip, Kän gezek eşdenñi bilyärin, ey, gız! (B. Seytäkov, Senemiñ Söygüsi). 20 Divan’daki anlamla diğer anlamlar sadece sesteşlik ilişkisi içindedir. AĞLATMAK DLT. Savmak, uzaklaştırmak, ıraklaştırmak, boşaltmak. “‫ ال کشینی اغلتی‬: ol kişini aglattı” o, herkesi savdı, istediği şeyi yapabilmek için yanındaki herkesi uzaklaştırdı. (‫ اغلتمثثاق‬-‫اغلثثتر‬ aglatur-aglatmak) TT. Ağlamasına yol açmak. Türkm. [aağlatmak]: Biriniñ ağlamağına sebäp bolmak, birini ağlamağa mecbur etmek, gözyaş etdirmek. Batrağı ağaladıp, bayı güldürdiñ, Köp naçarı günäsizce öldürdiñ. Garıplarıñ gara bağrın dağladıp, Nikalısın zorlap aldıñ ağladıp (Mollamurt, Saylanan Eserler). AKIM DLT. “‫ بیر اقم سوق‬: bir akım suw” bir akışta akacak kadar olan su. TT. 1. Akma işi. 2. fiz. Hava, su gibi akışkan maddelerin veya elektrik yüklerinin belli bir yönde akışı, yer değiştirmesi, cereyan: "Gecenin hummalı sessizliği kulaklarında yüksek voltajlı bir elektrik akımı gibi vınlıyordu."- A. İlhan. 3. Sanatta, siyasette, düşünce hayatında ortaya çıkan yeni bir görüş, yöntem, hareket, cereyan tarz. 4. coğr. Debi. Türkm. 1. Suyun akış yönü. 2. mec. Herhangi bir işte yön. 3. yeni Süreç. Her anlam “-m” ekinin farklı anlam ayrıntılarından faydalanılarak türetilmiş. AKIN 21 DLT. Sel, akıntı. Beklenmeyen, birdenbire gelen sele “‫ مندز اقن‬munduz akın” denir. Geceleyin birdenbire, sel gibi gelen asker için de “ ‫ اقنجی کلتی‬akınçı keldi” denir. TT. 1. Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması: "Ada'yı bir rençper akını doldurmuştu."- S. F. Abasıyanık. 2. Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın: "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!"- Y. K. Beyatlı. 3. spor Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum. Türkm. Gazağıstanda, Gırğızistanda: Aydımçı, halk şahırı, bağşı. Divan’da kelimenin ilk anlamı aktif kullanılırken Türkiye Türkçesinde mecaz anlamı ilk akımını unutturmuş. Türkmencedeki yalancı eşdeğer ise başka bir kaynaktan geliyor olmalı. ALARMAK DLT. Kamaşmak (göz), kızarmak, al olmak, alarmak, alacalaşmak. “ ‫ تلقا الردی‬talka alardı: koruk kızardı”, “ ‫انک کوزی الردی‬: anınğ közi alardı: onn gözü kamaştı”, “ ‫کیشی یینی الردی‬: kişi yini alardı: adamın bedeni ala oldu.” (‫ الرماق‬-‫ الردی الرر‬alarur- alarmak ) TT. 1. Kızarmak. 2. Ala renkli duruma gelmek. Türkm. [aalarmak]: Ala olmak, ala görünmek. Okadıkça gaharı gelip, gözleri alarıp, hanasından çıkaycak boldı (N. Pomma, Taylak Hızzın). ALÇAK DLT. ‫الجق‬Yumuşak huylu, ince kişi, uslu. TT. 1. Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı. 2. Aşağı, yüksek olmayan (yer): "Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır."- Atasözü. 3. (boy için) Kısa. 4. mec. Bile bile en 22 kötü, en ahlâksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain. Alçak gönüllü: (Makam, para vb. durumlarda) Aşağı olanları kendisiyle eşit tutan veya kendi değerini olduğundan aşağı gösteren kimse, mütevazı. Türkm. Alçakgönüllü, mülayim, kadirbilir, neşeli. “Bu alçak adam bizi gadır bilen garşı aldı.” (Kolhoz günleri) Kelimenin Türkmencede kullanılışı Türkçedeki alçak gönüllü sıfatıyla yaklaşık olarak örtüşüyor. Temel anlamıyla “alçak” kelimesi kullanılmıyor. Onun yerine “pes” kelimesi kullanılıyor. Divan’daki anlamla Türkmencedeki anlam aynı, Türkiye Türkçesinde ise tamamen ters bir anlam taşıyor. ALIĞ, ALIK DLT. alığ Kötü, fena, alık ‫ الثثغ‬herşeyin kötüsü. Oğuz ve Kıpçakça. alık ‫ الثثق‬Kuş gagası (Oğuzca) TT. Akılsız, sersem, budala, ebleh: "Alık değilim ya elbet anlarım"- M. Ş. Esendal. Türkm. Hayvanın kulağı kesilerek yapılan işaret, damga. Munuñ özi meniñ çakgım bilen alnan alıkdır (A. Govşudov, Mähri-Vepa). ALIM DLT. ‫ الم‬alım: Alacak, kişinin üzerinde olan borç. Şu savda dahi gelmiştir: “‫المجی ارسلن برمجی‬ ‫ سجغان‬: alımçı arslan berimçi sıçgan: alıcı arslan, borçlu sıçan.” (Alacaklı saldırışta arslan, borçlu korkudan sıçan gibidir.) TT. 1. Alma işi. 2. Kurum, çalım, gurur. 3. mecaz Çekicilik: "O ne eda, o ne alım, o ne çalım."- H. R. Gürpınar. 23 Türkm. alım [aalım]: İlmin herhangi bir sahasında mahir, bilgili adam. Ol yerik Ukrainadan alımlar geldiler (“Pioner” Jurnalı). Seniñ deñ-duşlarıñ köpüsi her haysı bir uğurdan alım bolup yetişipdir (A. Govşudov, Köpetdağıñ Eteğinde). Divan’da ve Türkiye Türkçesindeki kelimeler aynı kök ve ekten meydana gelse de tamamen farklı anlamlar veriyor. Demek ki Divan’daki kelime değişerek bu hale gelmiştir diyemeyiz. Türkmencedeki kelime ise arapça ‫ عععالم‬kelimesinin Türkmence fonetikle söylenmesinden ibaret. ALIN DLT. ‫ الن‬Alın, cephe, dağın ön cephesi. TT. 1. Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü. 2. Bazı şeylerin önü, ön yüzü. 3. Karşı: "Güneşin alnında durma."-. 4. madencilik Bir ocakta her türlü ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yüzeyi. Türkm. alın [aalın]: 1. İnsanın, hayvanın vsnin kafa tasının yüz tarafı, ön tarafı. Azadı yanına çağırdı, başını sıpaladı, gucağına aldı-da, alından öpdi (M. İbrahimov, Ol Gün Geler). At rısğalı alında (nakıl). 2. Bir şeyin karşısı, ön tarafı. Aynı kelime olsa da anlamda bazı farklılaşmalar söz konusu. ALINMAK DLT. Kendi başına alacağını almak. ‫ الندی‬alındı “‫ الندی ال المن‬ol alımın alındı: o, başkasının yardımı olmaksızın, kendi başına alacağını aldı.” ,‫ النماق‬-‫ ) النر‬alınur-alınmak) TT. 1. Alma işi yapılmak: "Mahalle mektebinden alınmış, rüştiyeye verilmiş."- H. R. Gürpınar. 2. mec. Bir sözün, bir davranışın kendisine karşı olduğunu sanarak incinmek, 24 kırılmak veya öfkelenmek. 3. Elde edilmek: "Yüksek öğretime giriş, devam ve alınacak harçlar kanunla düzenlenir."- Anayasa. "Her biri gerçek hayattan alınmış birer gerçek olmak."- H. R. Gürpınar. 4 . Uyarlanmak, adapte olunmak. Türkm Kendine bir şey almak, edinmek. 2. Toplanmak, üretilmek, elde edilmek. Gektardan 30 sentner pagta hasılı alındı. “-n-” ekinin işlevi bakımından Divan’daki anlamla Türkmencedeki anlam arasında yakınlık var. Ama özellikle mecaz anlamıyla Türkiye Türkçesinde kelime daha farklı anlam alanlarına kaymış. ALIŞ, ALIŞ BERİŞ, ALIŞVERİŞ DLT. ‫ الش‬I. Su ağzı, suyun havuzdan veya suvattan döküldüğü ağızlar. II. Borçluyu borcu yüzünden sorguya çekme. “‫ الیش بیریش‬: alış beriş: bir hakkı alma, bir hakkı verme” TT. alış Alma işi veya biçimi. alışveriş 1. Alım satım işlemi, muamele. 2. mecaz İlişki, münasebet: "O bir defa bile görmemişti bu adamı. Bir alışverişi yoktu onunla."- T. Buğra. Türkm. alış-çalış: Bir malı ucuza alıp pahalıya satma, küçük ticaret. Onuñ belli käri bolman, işi alış-çalış edip yörmek. ALIŞMAK DLT. Alacak almakta yardım etmek. ‫ الشدی‬alışdı: “‫ ال منکا الم الشدی‬: ol manğa alım alışdı: o, bana alacağımı almakta yardım etti.” Başkası da böyledir; (‫ الشمق‬-‫ الشر‬alışur- alışmak) TT. 1. Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek: "Muhtaç değiliz ama ben çalışmaya alıştım."- E. İ. Benice. 2. Yadırgamaz duruma gelmek: "Havaya alışmak. Bulunduğu çevreye alışmak."- . 3. Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek: "Bu mesleğe alışmış gibi 25 görünüyor."- N. Araz. 4. Sürekli ister olmak: "Tütüne alışmak. Eğlenceye alışmak."- . 5. Bağlanmak, ısınmak: "Birdenbire ona alıştığını hissediyor ve bu işe ayrıca şaşıyordu."- A. H. Tanpınar. 6. Bağımlılık kazanmak: "İlaca alıştı. Dayağa alıştı."-. 7. Evcilleşmek, ehlîleşmek. 8. Tutuşmak, yanmaya başlamak. Türkm. 1. Değiştirmek. Men Meret bilen çakgımı alışdım. 2. Biriyle ilişki içinde olmak, gelip gitmek. Yelli goñşuları bilen goñşı okara alışyan adam däldi (A. Govşudov, Köpetdağıñ Eteğinde). 3. Birine bir şey almaya yardım etmek. Men Durda kitap alışdım. Türkmence 3. anlamla Divan’daki anlam birbirine yakın olsa da hepsi yalancı eşdeğer sayılabilir. ALKIŞ, ALKIŞMAK DLT. ‫ القش‬alkış Dua etme, öğme, birinin iyiliklerini sayma. “‫ ال بک کا القش بیردی‬: ol Begge alkış berdi: o Beyi öğdü.” , “‫ یلوجقا القش بیرکل‬: Yalavaçka alkış bergil: Yalavaç Muhammede salavat getir.” alkışmak ‫ القشتی‬alkıştı: Birbirini mahvetmek, yok etmek, bunda yarışmak. “‫بوی‬ ‫ اکی بل القشدی‬: boy ikki bile alkıştı: iki boy birbirini yok etti.” Her hangi bir şeyi yok etmek için yarışmak da böyledir; (‫ القشماق‬-‫ القشر‬alkışur-alkışmak). TT. Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, alkışlama. Türkm. Hayır dua. Minnettarlık ve şükran ifadesi olarak söylenen sözler. “Sogap Hudayıñ öñünde gazanılyan zat, emma halkıñ alkışı bolmasa, sogap berilyän zat däl.” (Saparmırat Türkmenbaşı, Ruhnama) Türkiye Türkçesinde anlam kaymasına uğramış. AMAÇ 26 DLT. ‫ امج‬I. Hedef, nişan yeri, annaç. II. Öküz, sapan ve benzerleri gibi çiftçi aygıtları. TT. 1. Ulaşmak istenilen sonuç, maksat: "Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz."- Anayasa. 2. Gaye: "Kuruluş amaç ve şartlarını kaybeden yahut kanunun öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen dernekler, kendiliğinden dağılmış sayılır."- Anayasa. 3. Hedef. Türkm. AMAÇLAMAK DLT. (emeçlemek) ‫ امجلدی‬emeçledi: “‫ ار قشغ امجلدی‬: Er kuşug emeçledi: adam kuşa nişan aldı.” TT. Bir amaca ulaşmayı istemek, istihdaf etmek: "Sınıf veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayan siyasi partiler kurulamaz."- Anayasa. Türkm. Türkiye Türkçesinde kelime her iki haliyle daha soyut bir anlam almış. ANAÇ DLT.‫ انج‬Küçükken büyük bir anlayış gösteren kız, anacık. TT. 1. Yemiş verecek durumdaki ağaç: "Bir yıllanmış ağaca anaç derler, babaç demezler."- B. Felek. 2. Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan. 3. sıfat İri, kart: "Ön sıranın başına oturmuş, iki anaç kız, baş başa konuşuyorlar."- M. Ş. Esendal. 4. sıfat, mecaz Kurnaz. 5. sıfat, mecaz Deneyli, bilgili. 6. sıfat, mecaz Başına buyruk. Türkm. 27 ANĞDUZ, ANDIZ DLT. ‫ انکدز‬anğduz: Yerden kazılıp çıkarılır, karın ağrısına ilaç yapılır bir kök. Şu savda da gelmiştir: “‫ انکدز بلسثا ات المثثاس‬: anğduz bolsa at ölmes: andız olsa at ölmez.” (Andız hazır olursaat karın ağrısından ölmez.) çünkü bu kök toz haline getirilir, atın burnuna üflenir, at kurtulur. Bu sav, yolcu için hazır olmak lüzumunu bildirmek için söylenir. TT. 1. Yaprakları dikenli olan bir çeşit ardıç. 2. Servi ağacı: "İki yanda uzun boylu narin andızlar sıralıydı."- C. Uçuk. 3. Kırlarda yetişen yabanî bir otun kökü. Türkm. Küçük yapraklı, kökü uzun, genişlemesine büyüyen şifalı ot. ANUK, ANIK DLT. anuk ‫ انق‬Hazır. “‫ انق نانک‬anuk nenğ: hazır olan nesne” şu savda da gelmiştir. “‫انق اترو‬ ‫تتسا یوقا شانماس‬: anuk utru tutsa yokka sanmas: hazır olan çne konsa yok sayılmaz.” (Yemekten ne hazırsa konuğun önüne koymakla yemek verilmemiş sayılmaz.) Bu sav, ev sahibinin gücünün yettiği şeyi hazırlayabilmesi için söylenir. TT. I. sıfat, eskimiş anık Hazır. II. isim, bitki bilimi Ballıbabagillerden, tek yıllık, mavi çiçekli, yemeklere koku vermek için kullanılan bir bitki, dağ reyhanı (Ziziphora). Türkm. Açık, aydın, anlaşılır; net olarak görülen, net, malum. Näme diymekçi bolyanı onuñ gayğılı keşbinde anık görünyärdi. Farj özüniñ eserlerinde Amerikan imperialistlerini anık paş edyär (“Sovet Türkmenistanınıñ Ayallar” Dergisi). İñ asllısı hem öz sovallarına anık coğap eşitcekdi (A. Govşudov, Mähri-Vepa). Ol ılalaşık boyunça Ruslar bilen Grekleriñ arağatnaşıkları anık bellenipdir (SSSR Tarıhı). 28 ARALAMAK DLT. Arasını bulmak, barıştırmak. “‫ال اکی کشی اترا ارالدی‬: ol ikki kişi otra araladı : o iki kişiyi araladı, barıştırdı.” İki kişi veya iki şey arasından geçmek de böyledir; “barış” için bazı kere “ ‫ اریلدی‬arıladı” denir ise de bu, halk söyleyişidir; evvelkisi daha doğrudur; (‫ ارالمثثاق‬-‫ارالر‬ aralar-aralamak) TT. 1. İki şey arasında açıklık oluşturmak, yarı açmak: "Kapısını hafifçe araladı."- F. R. Atay. 2. Aralıklı duruma getirmek, seyrekleştirmek. 3. hlk. Bitkilerin fazla dal ve çubuklarını kesmek, seyrekleştirmek. Türkm. a:ralamak 1. Dövüşenleri ayırmak. “Çoluk barıp aralayança yoldaşları onı mazalıca çeynäpdirler.” (Sovet edebiyatı) 2. mec. Taramak. Meret yüzüni aşak salıp sakgalını barmakları bilen hayal aralamaga başladı. Divan’daki anlamla Türkmencedeki anlam yakın. Aslında divanda Türkiye Türkçesindeki anlam da belli derecede var. ARKA, ARKAMAK DLT. ‫ ارقا‬arka: 1. Arka, sırt. 2. Sıkıntılı anlarda yardım eden kişi. Şu savda dahi gelmiştir: “ ‫ ارقاسز ار جرک سیوماس‬: Arkasız er çerik sıyumas: Yiğit, yardımcısı olmadıkça asker yenemez.” arkamak: ‫ ارقادی‬arkadı, “‫ال انک اقک ارقادی‬: ol anınğ ewin arkadı: o, onun evini yokladı ve sezdiği şeyi aradı.” Oğuzca. “‫ال انثی قرغثثادی ارقثثادی‬: ol anı kargadı arkadı: o, ona lanet etti, kötülüğünü saydı, döktü.” Bu çift olarak söylenir, yalnız söylenmez. “‫ ارقثثادی‬arkadı” sözü “alkış” sözünden alınmıştır. “Arkadı” sözü her ne kadar aslında hayır ve iyilik demek ise de “kargadı” sözüyle birlikte çok kullanıldığı için şer anlamına dahi gelir olmuştur. Buradaki “‫ر‬ 29 r” harfi “‫ ل‬l”den çevrilmiştir. Nitekim ulu Tanrı’nın ‫ کانهم بنیان مرصوص‬sözünde olduğu gibi; ‫ ملصوص‬diye de okunur. (‫ارقاماق‬-‫ ارقار‬arkar-arkamak) TT. 1. Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı. 2. Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi. 3. Geri kalan bölüm. 4. Art, peş. Türkm. I. 1. Vücudun omuzdan ince bele kadarki kısmı. “Lälik çaga yalı hemişe arkanız sıpalıp durar öydyämisiñiz. (B. Kerbabayev, Aygıtlı ädim) 2. Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı. “Nirdendir arka tarapda göz yetmeyän bir yerden uzaga atyan agır toplar gazaplı sesleri bilen yolbars yalı arlaşyardılar.” (A. Govşudov, Mähri-Vepa) 3. mec. Himayet, destek, yardım. “Türkmeniñ başını asmana diräp duran gara dagları türkmençe söhbet edip, size arka bolup dur, ümmülmez giñ çöllerem türkmençe gürläp, paslı baharlar siziñ kalbıñızda lälezar bolup açılyar.” (Saparmırat Türkmenbaşı, Ruhnama) “Dagdan arkası bolanıñ, daşdan yüregi bolar.” (Atasözü) ARKALANMAK DLT. “‫ال منی ارقالندی‬: ol meni arkalandı: o, beni arka bildi, yardımcı bildi. “‫ال تاغنی ارقالندی‬: ol tagnı arkalandı: o arkasını dağa verdi” (‫ارقالنماق‬-‫ ارقالنر‬arkalanur-arkalanmak) TT. Kendisine yardım edilmek, destek olunmak. Türkm. 1. Birinin yardımını, desteğini almak; tarafının tutulacağına inanıp rahat olmak. “Biz dayhan vepasına ınanyarıs, şolara arkalanyarıs.” (B. Kerbabayev, Aygıtlı ädim) 2. Eyerlenmek, sırtına çul vb. atılmak. Cigitleriñ atları arkalangıdı ARKIŞ, ARGIŞ 30 DLT. ‫ ارقش‬arkış: kervan, yurdundan uzak düşmüş olan birine gönderilen kimse, elçi, haberci, mektup. “‫انک ارقشی کلدی‬: anın arkışı keldi: onun habercisi geldi.” Bu kelime mektup anlamına da gelir. TT. Türkm. argış: Sövda edip bir yurtdan däne, galla getirmeklik. Pökgen arğışdan getirence dänesini biziñ öyümizde yığşırdı (A. Govşudov, Köpetdağıñ Eteğinde). Gış azığını edineyin – diyip, bir-iki ganar yüñ, bir-iki ganar kömür bilen Arkaca arğışına gitdim (N. Sarıhanov, Saylanan Eserler). Kelime Türkiye Türkçesinde kullanımdan düşerken Türkmencede de anlam daralmasına uğramış. ARMAGAN, ARMAĞAN DLT. ‫ ارمغان‬armagan: Gittiği yerden doyumlu gelen birisinin yakınlarına verdiği hediye, armağan. Oğuzca. “‫ یرمقان‬yarmakan” dahi denir, bu “‫ امج‬amuç”dur. TT. 1. Birini sevindirmek, mutlu etmek için verilen şey, hediye. 2. Ödül. 3. Bir bilim adamının emek verdiği dalda onu anmak için hazırlanan bilimsel eser. 4. mec. Bağış, ihsan. Türkm. yeni Prim. ARTIĞ, ARTUK, ARTIK DLT. ‫ ارتثثغ‬artığ I. Kadın mintanı. II. Yükün bir dengi, hayvana yükletilen karşılıklı denklerden biri. ‫ ارتق‬artuk: Fazla, ziyade. TT. 1. İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan. 2. Kalan veya artan bölüm. 3. Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü. 4. Daha çok, daha fazla: "Köy 31 delikanlıları güveyin babasını görüp on altından artık boyunduruk parası vermemesini, yoksa gürültü çıkaracaklarını söylediler."- M. Ş. Esendal. 5. Bundan böyle, sonra, daha, yeter: "Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı."- T. Buğra. Türkm. 1. Fazla, ihtiyaç fazlası. “Kassada goysañız artık puluñız, / Gerek vagtı alıñ, boşdur eliñiz.” (Mollamurt, Saylanan eserler) 2. Çok, ziyade, başka. “Ulalıp, adam çıkıp, atañı artık yük hasaplama, ol seni ömürboyı yük edinip, gerdeninde göterip gelendir.” (Saparmırat Türkmenbaşı, Ruhnama) “Manat yasayanıñ oglı bolanımda-da, şundan artık pul sovup bilmerin.” (N. Pomma, Taylak hızzın) 3. Harika, güzel. ARTURMAK, ARTIRMAK, ARTDIRMAK DLT. ‫ ارتردی‬arturdı: “‫اون یارماق اوزا بیر ارتردی‬: on yarmak üze bir arturdı: on paraya bir para artırdı.” Ve yine “‫ ار ارتردی‬: er arturdı” denir ki “adam aşırı gitti, haddini aştı” demektir; ( ‫ ارترماق‬-‫ ارتورور‬arturur- arturmak) TT. 1. Artmasını sağlamak, çoğaltmak. 2. Bir malı başka alıcıların verdiği fiyattan daha yüksek bir fiyatla almak istemek. 3. Tutumlu davranıp biriktirmek, tasarruf etmek. 4. mecaz Herhangi bir davranışta ileri gitmek: "Sen edepsizliği adamakıllı artırdın."-. Türkm. artdırmak I 1. Arttırmak. 2. Çoğaltmak, sayısını arttırmak, üstüne ilave etmek. Tığşıtlık dayhanıñ açar yolunı, Güyçlendir hocalık, artdır malını (Mollamurt, Saylanan Eserler). 3. Seviyesini arttırmak, güçlendirmek.. Hamanıñ düybünden turan ağı sesi ol gussanı has hem artırdı (M. İbrahimov, Ol Gün Geler). Önümçiliği artdırmak üçin sotsialistik yarış giñden yaybañlanıp başladı (Edebiyat). II. 1. Birine süpürtmek, temizletmek. Döle artdırmak. Yatakları artdırmak. 2. Kabuğunu soydurmak, meyve sebzeyi temizletmek. Käşir artdırmak. Soğan artdırmak. 32 Her üç sözlükte aynı kelimenin anlam farklılaşması ve macazlarla oluşmuş değişik anlamlarına rastlıyoruz. Türkmencedeki II. Anlam gurubu ise sesteşlik ilişkisi içinde. “arıt-” fiilinden “arıttır-” ın ses değişikliğine uğramış hali. AŞLIK DLT. ‫ اشلق‬Aş evi, mutfak, yemeklik. Oğuzlar buğdaya “‫ اشلق‬aşlık” derler. TT. 1. Aş yapmak için hazırlanan ve saklanan şeyler. 2. Dövüldükten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan buğday. 3. Zahire. Türkm. Aş etmek üçin gerekli bolan, aş bişirmek üçin yararlı. Aşlık un. Aşlık tüvi. AŞU, AŞI DLT. ‫ اشو‬Kırmızı toprak, aşı toprağı. TT. 1. Birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın mikrobuyla hazırlanmış eriyik. 2. Bu eriyiğin uygulanması: "Çiçek aşısı. Kolera aşısı. Tifo aşısı."- . 3. Bir ağacın dalı veya gövdesi üzerine, aynı familyanın daha iyi bir türünden alınan dal, göz, tomurcuk vb. parçaları kaynaştırma işi. 4. Bu yolla eklenen parça. 5. sıfat Aşılı (kimse veya bitki): "Sana yeni aşı güllerimi göstereceğim."- A. Gündüz. Türkm. AŞUNMAK, AŞINMAK DLT. ‫ اشوندی‬aşundı: “‫ ال مندن اشوندی‬ol mendin aşundı: o, beni geçti.”, (‫اشونماق‬-‫ اشونر‬aşunur- aşunmak) 33 TT. 1. Birbirine sürtünerek incelmek. 2. Eskimek, yıpranmak. Türkm. ATAMAK DLT Takma ad, lakap vermek. “‫ ال انکر ات اتادی‬ol anğar at atadı: o, ona takma ad (lakap) verdi” ad verse yine böyle denir. ( ‫اتاماق‬-‫ اتار‬atar-atamak) 2. çağırmak, ait ve raci olmak. TT. Birini bir göreve getirmek, tayin etmek. Türkm. ATILMAK DLT. Atılmak. Çiçek açılmak. Herhangi bir şey büsbütün ayrılmayarak, açılmak. ‫ اتلدی‬atıldı: “ ‫ اق اتلدی‬ok atıldı” (‫ اتلمثاق‬-‫ اتلور‬atılur-atılmak). “‫ ججثاک اغثزی اتلثدی‬çiçek ağzı atıldı: tomurcuk açıldı” çiçek ve büsbütün açılmayan her nesne için de böyle denir. TT. 1. Atma işine konu olmak: "Tembel olanlar her yerden atılır."-. 2. (-e) Saldırmak, hücum etmek: "Düşmanın üzerine atıldı."- . 3. (nsz) Bir şeye doğru birden gitmek, birden bir davranışta bulunmak: "Küçük köpek ince sevinç çığlıkları çıkarıyor, zıplıyor, havlıyor, atılıyordu."- S. F. Abasıyanık. 4. (-e) Bir işe girişmek, başlamak: "Bu gençlerden bir kısmı Anadolu içlerinde hatta Asya'da ne çetin sergüzeştlere atıldılar."- F. R. Atay. 5. Patlamak: "Silah atıldı. Top atıldı."-. 6. Bir yerden, görevden veya işten uzaklaştırılmak. Türkm. 1. Ateş eden silahla vurulmak, ateşli silahın atılamsı. Şeyle yakından atılmağı zerarlı pulemyotıñ sesi hem gulağıñı gapıp baryardı (A. Govşudov, Mähri-Vepa). 2. Ateşli silahla öldürülmek. Ol yağdayı gören beyleki itler atılanlarıñ yanına hasanaklaşıp baryarlar (“Sovet 34 Edebiyatı” Jurnalı). 3. Fırlatılmak, atılmak. Guya atılan daş yalı bolmak (“Sovet Türkmenistanınıñ Ayalları” Dergisi). ATIM DLT. I. Atıcı, nişancı. “‫ اتم ار‬atım er : iyi atan adam, nişancı” II. Atış, atım. Şu savda dahi gelmiştir: “‫ یزماس اتم بلماس ینکلمثثاس بلکثثا بلمثثاس‬yazmas atım bolmas, yanğılmas bilge bolmas: şaşmadık atış olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.” TT. 1. Atma işi: "Kimi yayı öptü, kimi fırlattı / En er kemankeşe yetti üç atım."- Y. K. Beyatlı. 2. Atılan bir şeyin gidebildiği uzaklık: "Bir kurşun atımı yer."- . Türkm. 1. Bir şeyin bir seferde atılacak miktarı, bir şeyin bir seferde kabul edilen miktarı. Atım çay – diyip, goñşularına gitdi. 2. Atılan bir şeyin gidebildiği uzaklık: Keyikler atıma gabat gelende, tüpeñ tarkıldadı (B. Kerbabayev, Aysoltan). Bu kelimede de aynı kök ve ekten türetilmiş başka anlamlar veren kelimeler görüyoruz. AYIK DLT. ‫ ایق‬Söz verme, va’d. “‫ انک منکا ایقی بار‬anınğ manğa ayıkı bar: onun bana va’di var.” TT. 1. Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan: "Ayık kafa ile mektubu okudu."-. 2. mecaz Anlayışlı, uyanık: "O nasıl bir güçtü ki, ayık kafayla görülmeyen şeyleri gördürüyor."- M. Uyguner. 3. zarf Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde. Türkm. bkz. Anık. AYILMAK 35 DLT. ‫ ایلثثدی‬ayıldı “ ‫ انکثثر سثثوز ایلثثدی‬anğar söz ayıldı: ona söz söylendi.” (‫ ایلمثثاق‬-‫ ایلثثر‬ayılur- ayılmak) TT. 1. Sarhoşluk, baygınlık vb. bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek. 2. mecaz Aklı başına gelip gerçeği görmek. Türkm. ayılmak [aayılmak]: Kendine gelmek, sarhoşluk, baygınlık vb. bir durumdan kurtulmak. Ayılıñ gaflatdan Türkmen gızları (Mollamurt, Saylanan Eserler). Divandaki kelimeyle diğerleri sesteşlik ilişkisi içindedir. AZUK, AZIK DLT. ‫ ازق‬azuk I. Azık. Şu savda da gelmiştir: “‫ سرتننک ازقی ارغ بلسا یول ازا ییر‬sartnınğ azukı arığ bolsa yol üze yer: Satıcının azığı arı olsa yol üzerinde yer.” Bu sav, doğruluk taslayan ve emniyetli olduğunu söyleyen, fakat sözünü tanıklayamayan kimse için söylenir. II. Yolunu kaybeden, nereye gittiği ve nereden geldiği belli olmayan. “‫ ازق اق‬: azuk ok: nereden geldiği ve nereye gittiği belli olmayan ok”, “‫ ازق منق‬azuk munk: kaçan, yoldan çıkan, azan” TT. Yiyecek, besin, gıda. Türkm. azık [aazık]: Yiyecek. Bular çölde goyun bakıp yörkäler, bularıñ azıkları tükenyär (“Türkmen Halk Ertekiler Yığındısı”). Azık kärhanaları döredildi (“Sovet Türkmenistanınıñ Ayalları” Jurnalı). İlat üçin senağat ve azık harıtları hem şol yoldan daşalyar (“Sovet Edebiyatı” Jurnalı). Divan’da geçen “az-” fiilinden “azmış” anlamında “azık” Türkiye Türkçesinde ve Türkmencede kullanılmamaktadır. Sonuç 36 Bu çalışmamızda yalancı eşdeğerler açısından “Divan-ı Lügati’t-Türk”ün sözvarlığıyla Türkiye Türkçesi ve Türkmencenin sözvarlığını karşılaştırmayı hedefledik. Çalışmanın hacminin çok büyük olmaması için karşılaştırmamızı “A” harfiyle başlayan kelimelerle, ağırlıklı olarak Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğü (Ankara, ) ve Türkmen Diliniñ Sözlügi (Aşgabat, ) ile sınırlandırdık. Bununla beraber, Türkçe kelimelerde monash.pw adresinden faydalanırken, bazı Türkmence kelimelerin gazetelerde yayınlanan yeni kullanımlarına da yer verdik. Üç sözlüğü karşılaştırdığımız zaman, bu üç sözlüğün sözvarlıkları arasındaki yalancı eşdeğerlerin genellikle aynı kökten gelen kelimelerin anlam değişmesine uğraması sonucu oluştuğunu gördük. Seyrek de olsa sadece eşseslilik ilişkisi içinde bulunan farklı kaynaklardan gelmiş yalancı eşdeğerlere de rastladık. Türkiye Türkçesindeki kelimeyle Türkmencedeki kelime aynı anlamı verirken kelimenin Divan’daki anlamından uzaklaştığı örneklerin iki çağdaş yazı dili arasındaki uzaklaşmadan daha fazla olduğu dikkatimizi çekti. Ayrıca dar bir alanda çalışmış olsak da Divan’daki sözvarlığına kelimelerin anlam değerleri ve bazı eklerin işlevleri bakımından çağdaş Türkmencenin, Türkiye Türkçesine göre daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu da Türkmencenin sözvarlığını bir şekilde daha iyi korumasıyla ve/veya uzun süre Çağatay dil- edebiyat sahasının tesirinde kalmasıyla açıklanabilir. Kaynaklar Aksan, Doğan, Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Ankara, Engin Yayınevi, , Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim, Cilt III, Ankara, TDK Yayınları, , Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Ankara, Engin Yayıncılık, 37 , Türkçenin Söz Varlığı, Ankara, Engin Yayıncılık, Akulenko, W. W, “Terçimeçiniñ aldavçı dostları” barada, Türkmenistan Zaman Gazeti, Çev. Meretmämet Hanmämedov Atalay, Besim, Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, Ankara, , Divanü Lûgat-it-Türk Dizini, Ankara, Bagıyev, Hudayberdi, Dil Bilimine Giriş, Aşgabat, Magarıf, Övezov, Atageldi, Türkmen dilinde sözüñ ve sözlük sostavıñ ösüşüniñ yolları, Aşgabat, Ilım, Palmer, Frank Robert, Semantik, Yeni Bir Anlambilim Projesi, Çev. Ramazan Ertürk, Ankara: Kitabiyat, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, Türkmen Diliniñ Sözlügi, TSSR Ilımlar Akademiyasının Neşiryatı, Aşgabat, Wilson, John, Dil, Anlam ve Doğruluk, Çev. İbrahim Emiroğlu ve Abdullatif Tüzer, Ankara, Ankara Okulu Yayınları, Condon, John C., Kelimelerin Büyülü Dünyası: Anlambilim ve İletişim, Çev. Murat Çiftkaya, İstanbul, İnsan Yayınları, 38 1 Doğan Aksan, Türkçenin Söz Varlığı, Ankara: Engin Yayıncılık, , s 2 Atageldi Övezov, Türkmen dilinde sözüñ ve sözlük sostavıñ ösüşüniñ yolları, Aşgabat: Ilım, , s 3 Atageldi Övezov, s. 4 Doğan Aksan, Türkçenin Söz Varlığı, s. 5 Doğan Aksan, Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Ankara: Engin Yayınevi, , s. 6 Frank Robert Palmer, Semantik, Yeni Bir Anlambilim Projesi, Çev. Ramazan Ertürk, Ankara: Kitabiyat, , s. 7 Frank Robert Palmer, s. 8 Hudayberdi Bagıyev, Dil Bilimine Giriş, Aşgabat: Magarıf, , s. 9 Frank Robert Palmer, s. 10 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil: Ana Çizgileriyle Dilbilim, Cilt III, Ankara: TDK Yayınları, , s. 11 John Wilson, Dil, Anlam ve Doğruluk, Çev. İbrahim Emiroğlu ve Abdullatif Tüzer, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, , s. 12 John C. Condon, Kelimelerin Büyülü Dünyası: Anlambilim ve İletişim, Çev. Murat Çiftkaya, İstanbul: İnsan Yayınları, , s. 13 Doğan Aksan, Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, Ankara: Engin Yayıncılık, , s. 14 Doğan Aksan, Anlambilim s. 15 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, Cilt III, s. 16 Hudayberdi Bagıyev, s.

ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. SAHA TÜRKÇESİ İLE TÜRKİYE TÜRKÇESİ ARASINDA YALANCI EŞDEĞERLER Doğan ÇOLAK* ÖZET Lehçelerde şeklen aynı olan kelimelerin anlamca farklı olması şeklinde izah edilen “yalancı eşdeğerlik” metin aktarmalarındaki temel sorunların başında gelmektedir. Bu terim araştırmacılarca “sahte karşılıklar”, “sözde denkteşler”, “tam yalancı eş değer kelimeler” ve “aldatıcı kelimeler” gibi isimlerle de karşılanmıştır. Türkiye Türkçesine en uzak lehçelerden biri olan ve bünyesinde Ana Türkçeye ait birçok özellikler bulunduran Saha Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasındaki yalancı eşdeğerliğin tespitinin, bu lehçe arası yapılacak olan metin çevirilerinde meydana gelebilecek sorunların giderilmesinde faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda ele alınan çalışmanın bu alandaki boşluğu kısmen de olsa dolduracağı umulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Türk Lehçeleri, Saha Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Yalancı Eşdeğer, Aktarma ABSTRACT The “false equivalence”, which is explained as the words in dialects that are same in appearance but different in meaning, is one of the main problems. This term has also been named as “fake responses”, “pseudo equals”, “complete false equivalent words” and “illusory words” etc. by researchers. We consider that the detection of false equivalence between Sakha Turkish –which is one of the furthest dialects to Turkey Turkish and contains many features of Pure Turkish in its body- and Turkey Turkish will be helpful in the solution of the Araştırma Görevlisi, Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü, * [email protected] ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. problems that may occur in the word or text translations to be made between these dialects. In this context, we hope that the conducted study would fill the blank even partially in this field. Key Words: Turkish Dialects, Sakha Turkish, Turkey Turkish, False Equivalent, Translation GİRİŞ Yalancı eşdeğer meselesi ilk olarak yy sonlarında ele alınmaya başlamıştır. M. Koessler ve J. Derocquiqny’nin tarafından hazırlanan Les faux amis ou les trahisons du vocabulaire anglais conseils aux traducteurs “İngilizce-Fransızca Çevirmenin Aldatıcı Dostları” isimli sözlük bu alandaki ilk eserdir. Bu eserde yalancı eşdeğer terimine karşılık olarak “faux amis” (aldatıcı dostlar) terimi kullanılmıştır (Yazıcı Ersoy 36). “faux amis” teriminin yanı sıra “ dillerarası homonimler”, dillerarası analogizmler”, “aldatıcı kognatalar”, “sesteş kelimler” gibi terimler de kullanılmıştır (Yazıcı Ersoy 36). Türkiye dışında yapılan çalışmalarda; - Z. İsamiddinov “aldakçı sözler”, - M. Safarov ve K. Tahirov “aldatıcı dostlar”, - Klein ve Doctor “İnterlingual homographs” (diller arası eş yazılımlar), - Gerard ve Scarborough “homographic noncognates” (kökteş olmayan eş yazılımlar), - De Gueot ve Comijs “pseudocognates” (sözde kökteşler), - Laufer “deceptively transparent words” (aldatıcı şeffaf kelimeler), - Taylor “misleading cognates” (yanıltıcı kökteşler) terimlerini kullanmışlardır (Yazıcı Ersoy 36; Yetkin ). Türk lehçeleri üzerine yapılan çalışmalarda yalancı eşdeğere karşılık olarak; ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. - Asker Resulov “Sahte Karşılıklar veya sözde denkteşler”, - Ayşe İlker, Berdak Yusuf ve Yusuf Gedikli “sesteş kelimeler”, - Ülkü Çelik Şavk ve Aziz Merhan “eş sesli”, - Fatma Özkan “iletişimi zorlaştıran kelimeler”, - Nurettin Demir “yalancı eş anlamlı kelimeler”, - Hüseyin Yıldırım “aldatıcı kelimeler” terimleri kullanılmakla birlikte yaygın olarak “yalancı eşdeğer” teriminin kullanıldığını (Fatih Kirişçioğlu, Habibe Yazıcı Ersoy, Seyitnazar Arnazarov, Ahmet Karadoğan, Dilek Ergönenç Akbaba, Feyzi Ersoy, Sadiye Ertuğ, Hüdayi Can, Mehmet Kara, Akartürk Karahan, Hüseyin Yıldız ve Mustafa Uğurlu) görüyoruz. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. ses denklikleriyle aynı kaynaktan geldiği kolayca bilinen, yani benzer şeklinin, hedef lehçede bulunması; ancak bu iki kelimenin kavram alanlarının birbirine eş değer olmaması durumudur”, Mehmet Özeren (, ) “Lehçeler arası aktarmalarda temel sorunlardan biri olan yalancı eşdeğerler, iki lehçe ya da dil arasındaki aynı kökenden gelen sözcük ve yapıların sesçe tam ya da kısmen benzeşmesine veya benzeşmemesine rağmen anlamca örtüşmenin kısmen olması ya da hiç olmaması durumudur”, Asker Resulov ( ) Kaynak dildeki bir kelimeyle hedef dildeki bir kelimenin köken, yazılış ve söylenişlerinin aynı anlamlarının farklı olması durumu, şeklinde tanımlar yapılmıştır. Yukarıdaki tanımlarda bir husus göze çarpmaktadır. Bu husus, yalancı eş değerin aynı köke dayanması gerekip gerekmediğidir. Araştırmacılardan bir kısmı vermiş olduğu tanımlarda, yalancı eşdeğerlerin aynı kökten gelmesi gerektiğine vurgu yaparken bir kısmı bir bu duruma değinmemiştir. Aynı kökten gelmese bile, yazılışları aynı olan bu kelimeler, lehçeler arası aktarmalarda ortaya çıkardığı sorunun aynı olmasından hareketle, köken farkı gözetmeden “yazılışları, telaffuzları aynı ya da benzer olan kelimelerin anlamlarının farkı olması durumu” şeklinde bir tanımın yalancı eşdeğeri açıklamada uygun olacağı düşünülmektedir. Yalancı Eşdeğerin Ortaya Çıkış Nedenleri Mahmudov ( ) yalancı eşdeğerin ortayı çıkış nedenleri arasında şunları göstermektedir: 1. Birden fazla anlamlı ortak bir kelimenin zaman içerisinde lehçelerden birinde anlamlarından birini kaybetmesi mümkündür. ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. 2. Muayyen bir zaman içerisinde ortak kelimeye lehçelerden birinde yeni bir anlam yüklenmesi ve sonuçta da anlamı farklı bir ortak kelimenin meydana gelmesi 3. Eski zamanlarda muayyen bir anlamda kullanılan kelimelerin iki dilde yavaş yavaş birbirinden tamamen bağımsız bir şekilde semantik gelişmesi neticesinde şeklen ortak ama anlam bakımından birbirine zıt kelimelerin meydana gelmesi mümkündür. 4. Alıntı kelimeler farklı lehçelerinde farklı anlamlarda kullanılabilir. 5. Alıntı kelimelerin mevcut anlamları üzerine yeni anlamlar eklenmiş olabilir. Resulov ( ) yalancı eşdeğerlerin ortaya çıkış nedenini üç ana sebebe bağlamaktadır: 1. Türk Dilinin uzun tarihsel gelişim dönemleri içinde çeşitli kollara, gruplara, alt birimlere ayrılması, 2. Her iki dile yabancı dilden giren aynı bir kelimenin bu dillerde değişik kavramlara karşılık olarak kabul edilmesi ve yazı dilinde bu şekilde resmileştirilmesidir, 3. Ana dilden gelen bazı kelimelerin bu dillerinden birinde yazı diline alınmaması sonucu bu kelimelerin konuşma dilinde kalarak zamanla ilkin anlamından ve dolayısıyla öteki dildeki anlamından farklı bir mânâ ve üslûpta kullanılmasıdır. Yalancı Eşdeğerin Tasnifi Asker Resulov yalancı eşdeğerleri kendi içinde üçe ayırır: 1. Eş adlı (homonim, sesteş) olanlar. Bunların yazılış ve söyleyişleri aynıdır; ancak kökenleri ve anlamları farklıdır. 2. Yazılış, söyleyiş ve köken bakımından aynı olup anlamları farklı olan yalancı eşdeğerler. ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. 3. Yazılış, söyleyiş ve köken bakımından aynı olup anlamlarından biri veya birkaçı aynı olan örtüşen ancak diğer anlamları ise aynı olmayan, örtüşmeyen yalancı eşdeğerler. ( ) Mehmet Özeren, “Salar Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eşdeğer Sözcükler” çalışmasında yalancı eşdeğerleri şöyle tasnif etmiştir: 1. Kökeni aynı, sesçe tam benzeşen ve anlamca kısmen örtüşen yalancı eşdeğerler; 2. Kökeni aynı, sesçe kısmen benzeşen ve anlamca kısmen örtüşen yalancı eşdeğerler; 3. Kökeni aynı, sesçe benzeşmeyen ve anlamca kısmen örtüşen yalancı eşdeğerler; 4. Kökeni aynı, sesçe tam benzeşen ve anlamca örtüşmeyen yalancı eşdeğerler; 5. Kökeni aynı, sesçe kısmen benzeşen ve anlamca örtüşmeyen yalancı eşdeğerler; 6. Kökeni aynı, sesçe benzeşmeyen ve anlamca örtüşmeyen yalancı eşdeğerler. (, ) Böyle bir tasniften sonra Özeren, çalışmasının inceleme kısmında yalancı eşdeğeri “Yarı Yalancı Eşdeğerler” ve “Tam Yalancı Eşdeğerler” başlıkları altında ele almıştır. (, ) Bekir Direkci ve Mevlüt Gülmez, “Güney Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eş Değerler” adlı çalışmalarında yalancı eşdeğeri “Tam Yalancı Eş Değerler” ve “Kısmi Yalancı Eş Değerler” başlıkları altında incelemişleridir. Direkci ve Gülmez, çalışmalarında Türkiye Türkçesi ağızlarına ait malzemeye de yer vermiştir. () Sadiye Ertuğ Oğuz Grubu Türk Lehçelerindeki Hareket Fiillerinde Yalancı Esdeğerlikler isimli yüksek lisans tezinde yalancı eşdeğer kelimeleri “kısmî yalancı eşdeğerler” ve tam yalancı eşdeğerler” olmak üzere iki grupta ele almıştır. ( ) ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. Himmet Büke, “Gagauz Türkçesi Ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eşdeğerler” isimli makalesinde yalancı eşdeğerleri “yalancı eşdeğer fiiller” ve “yalancı eşdeğer isimler” başlığı altında incelemiş olup bu tasnif için “Bu çalışmamızda eşdeğerlikleri sadece fiil ve isim olarak ayırdık. Bütün lehçelerdeki yalancı eşdeğerlikler belirlenip fonolojik, morfolojik ve en önemlisi semantik açıdan değerlendirildikten sonra sağlıklı bir tasnifin yapılabileceği kanaatindeyiz” şeklinde bir açıklama yapmıştır. ( ) Cihan Çakmak, “Türkmen Türkçesinde Görülen Yalancı Eş Değer Kelimeler” adlı çalışmasında yalancı eş değer kelimeleri; 1. Türkiye Türkçesinde Tamamen Başka Bir Anlamda Kullanılan Yalancı Eş Değer Kelimeler 2. Türkiye Türkçesinde Yakın Anlamda Kullanılan Yalancı Eş Değer Kelimeler 3. Türkmen Türkçesinde İlk Anlamı Türkiye Türkçesinden Farklı Olan Yalancı Eş Değer Kelimeler 4. Türkmen Türkçesinde ve Türkiye Türkçesinde Ses Değişimleri Görülen Yalancı Eş Değer Kelimeler olmak üzere dört başlık altında değerlendirmiştir. ( ) Dilek Ergönenç Akbaba “Nogay Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eş Değerler” isimli makalesinde yalancı eşdeğerleri “Kökü Eski Türkçede Aynı Olan Kelimeler” ve “Başka Dillerden Alınma Kelimeler” başlıkları altında incelemiştir. Feyzi Ersoy, “Çuvaş Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler” adlı çalışmasında yalancı eş değer kelimeleri “isimler” ve “fiiller” başlıkları altında vermiştir. ( ) Hüseyin Yıldız, “Karay Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eş Değer Kelimeler” isimli çalışmasında öncelikle yalancı eşdeğerler aynı kökten gelen ve farklı kökten ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. gelenler olmak üzere iki ana başlığa ayrılmıştır. Aynı kökten gelenler tam ve kısmî yalancı eşdeğerler olmak üzere ikiye; daha sonra her iki başlık da kendi için de isimler ve fiiller olmak üzere yine iki alt başlığa ayrılmıştır. Farklı kökten gelen (sesteş) yalancı eşdeğer kelimeler ana başlığı kendi içinde aynı ve farklı türden olanlar olmak üzere kendi içinde ikiye ayrılmıştır. Aynı türden olanlar isimler ve fiiller; farklı türde olanlar “Karay Türkçesinde isim Türkiye Türkçesinde fiil olanlar” “Karay Türkçesinde fiil Türkiye Türkçesindeisim olanlar” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. ( ) Ünal Zal, “Türk Lehçeleri Arasında Aktarma Meseleleri ve “İki Ağaç” Şiir kitabı Üzerine” isimli çalışmasında yalancı eşdeğerleri “Anlam Alanları Tam Örtüşmeyen Kelimeler (= Kısmî /Yarım Yalancı Eşdeğer Kelimeler)” ve “Anlam Alanları Hiç Örtüşmeyen Kelimeler (= Tam Yalancı Eşdeğer Kelimeler)” kelimeler olmak üzere iki başlıkta ele almıştır. ( ) Nida Kırömeroğlu, Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesindeki Yalancı Eş Değerler isimli yüksek lisans tezinde yalancı eş değer kelimeleri “Türkçe kökenli yalancı eş değerler”, “Yabancı kökenli yalancı eşdeğerler” ve “kelime başında ses değişmesi bulunan yalancı eşdeğerler” olmak üzere 3 başlık altında incelemiştir. ( ) Hüseyin Yıldırım, “Türkmen Türkçesinde Aldatıcı Kelimeler” isimli bildirisinde “aldatıcı kelimeler” olarak isimlendirdiği yalancı eşdeğerleri detaylı bir tasnife tabi tutmuştur. Öncelikle yalancı eşdeğer kelimeler isimler ve fiiller olmak üzere iki ana başlığa ayrılmıştır. İsimler kendi içinde “Türkçe kökenli kelimelerdeki aldatıcılık” ve “Alınma kelimelerdeki aldatıcılık” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. “Türkçe kökenli kelimelerdeki aldatıcılık” kendi içinde ikiye ayrılmıştır: “Türkçe kökenli kelimelerin farklı anlamda kullanılmasından kaynaklanan aldatıcılık” ve “Türkçe kökenli kelimede meydana gelen ses değişikliklerinden kaynaklanan aldatıcılık”. İkinci başlık da kendi içinde iki alt başlığa ayrılmıştır: “Var olan bir ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. ses değişikliğini dikkate almamaktan kaynaklanan aldatıcılık” ve “Olmayan bir ses değişikliğini varmış gibi değerlendirmekten kaynaklanan aldatıcılık”. “Alınma kelimelerdeki aldatıcılık” iki başlık altında incelenmiştir: “Alınma kelimelerin farkı anlamda kullanılmasından kaynaklanan aldatıcılık” ve “alınma kelimelerde meydana gelen ses değişikliklerinden kaynaklanan aldatıcılık”. Fiiller ana başlığı ise kendi içinde iki alt başlığa ayrılmıştır: “fiillerin farklı anlamda kullanılmasından kaynaklanan aldatıcılık” ve “Ses değişikliklerinden ve ses farklılıklarından ileri gelen aldatıcılık”. ( ) Habibe Yazıcı Ersoy, Başkurt Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler isimli müstakil eserinde yalancı eşdeğerleri öncelikle iki ana başlığa ayırmıştır: “tam yalancı eş değerler” ve “kısmi yalancı eş değerler”. İlk başlık kendi içinde beş alt gruba ayrılmıştır: “eş sesli kelimelerden oluşan tam yalancı eş değerler” (kendi içinde isimler ve fiiller olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “ses değişmeleri yoluyla oluşan tam yalancı eş değerler” (kendi içinde isimler ve fiiller olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “Arapça alıntı kelimelerde tam yalancı eş değerler” (bu başlık, eş sesli kelimelerden ve ses değişmeleri yoluyla oluşanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “Farsça alıntı kelimelerde tam yalancı eş değerler” (bu başlık, eş sesli kelimelerden ve ses değişmeleri yoluyla oluşanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “Rusça ve Rusça yoluyla giren alıntı kelimelerde tam yalancı eş değerler (bu başlık, eş sesli kelimelerden ve ses değişmeleri yoluyla oluşanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır). “Kısmi yalancı eş değerler” ana başlığı kendi içinde beşe ayılır: “Eş sesli kelimelerden oluşan kısmi yalancı eş değerler” (isimler ve fiiller olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “ses değişmeleri yoluyla oluşan yalancı eş değerler” (kendi içinde isimler ve fiiller olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “Arapça alıntı kelimelerde kısmi yalancı eş değerler” (bu başlık, eş sesli kelimelerden ve ses değişmeleri yoluyla oluşanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “Farsça alıntı kelimelerde yalancı eş değerler” (bu başlık, eş sesli kelimelerden ve ses değişmeleri yoluyla oluşanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır), “Rusça ve Rusça yoluyla giren alıntı kelimelerde kısmi yalancı ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. eş değerler” (bu başlık, eş sesli kelimelerden ve ses değişmeleri yoluyla oluşanlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır) Saha Türkçesindeki Yalancı Eşdeğerler Yukarıdaki tasniflerde tam bir ortaklık olduğu söylenemese de tam ve kısmî/yarı yalancı eşdeğer başlıklı sınıflandırmaların tasniflerde sıkça kullanıldığı görülür. Anlamların hiç birinin örtüşmediği yalancı eş değerler için kullanılan tam yalancı eşdeğerlilik, Saha Türkçesinde tespit edilen yalancı eşdeğerlerin hemen hemen tamamını kapsadığı için, bu çalışmada tam ve kısmî yalancı eşdeğerler başlıklarına yer verilmemiştir. İncelenen Saha Türkçesine ait sözlüklerde çoğu kelimenin kökene ait bilgi yer almadığından “Türkçe kökenli” ve “yabancı kökenli” şeklinde bir tasnif de yapılmadı; ancak bazı örneklerde “Türkçe kökenli” yalancı eşdeğerler bariz bir şekilde göze çarpmaktadır: S.T. ağa “yaşlı; baba; soy” T.T. Ağa “1. Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse 2. Halk arasında sayılan ve sözü geçen erkeklere verilen unvan. 3. Büyük kardeş, ağabey S.T. ebe “nine” T.T. ebe “1. Doğum işini yaptıran kadın 2. hlk. Büyük anne, nine. 3. Genellikle çocuk oyunlarında baş olan, diğer çocuklara veya gruba karşı cezasını çekmek ve bundan kurtulmak için tek başına bütün sorumluluğu üzerine alan çocuk, oyun ebesi” S.T. kuş “ ördek” T.T. kuş “Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcakkanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı” S.T. kün “güneş” T.T. gün “Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. küök “mavi; gök; yeşil” T.T. gök “1. İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza. 2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, gök kubbe, sema” Bu türden kelimelerin çok olmaması sebebiyle bu tarz örnekler için ayrı bir başlık açılmadı. Saha Türkçesinde tespit edilen yalancı eşdeğerlerin büyük bir çoğunluğunda köken birliği yoktur. Bulunan yalancı eş değer örneklerin büyük çoğunluğunun, yazılış ve telaffuzlardan kaynaklanan benzerlikler olduğu göze çarpmaktadır. Resulov’un ( ) eş adlı (homonim, sesteş) olarak nitelendirdiği bu yalancı eşdeğerler bu çalışmanın ağırlık noktasını oluşturmaktadır. Yine yoğunluk bu sesteş kelimelerden oluştuğu için “sesteş kelimeler” ve “diğer yalancı eşdeğerler” gibi bir sınıflandırmaya gidilmedi. Çalışmada yer alan yalancı eşdeğer (yahut sesteş) kelimeler isimler ve fiiller olmak üzere iki başlık altında ele alındı. Her iki başlık altında incelenen kelimeler alfabetik sıraya göre verildi. Taranan kelimelerden Saha Türkçesinde olup standart Türkiye Türkçesi olmayan ancak ağızlarında olan kelimelere de rastlandı. Fakat her iki lehçenin yazı dilleri temel aldığı için bu malzemeye çalışmada yer verilmedi. t//d, x//k, ç//c, ı//i, ñ//n, gibi ses denklikleriyle birbirlerine benzeyen ve Türkiye Türkçesinde kısa ünlülü olup Saha Türkçesinde uzun olan örneklere benzerlikleri nedeniyle çalışmada yer verilmiştir. S.T. taay “anne tarafından bütün akrabalar” T.T. tay “Üç yaşına kadar olan at yavrusu” S.T. tayı “mızrak, süngü” T.T. dayı “Annenin erkek kardeşi” S.T. ax “yemekteki tat keskinliği, acılık, koku” T.T. ak “Kar, süt monash.pw rengi, beyaz,kara ve siyah karşıtı” S.T. xor “elverişsiz; dayanıksız” T.T. kor “Kar, süt monash.pw rengi, beyaz, kara ve siyah karşıtı” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. xaya “hangi, nasıl” T.T. kaya “Büyük ve sert taş kütlesi” S.T. çaçık “boncuklar şeklinde kurutulan kaymak” T.T. cacık “Yoğurt, ayran içine hıyar veya marul doğranarak yapılan, çoğu kez sarımsaklı, iştah açıcı yiyecek” S.T. ürüñ “beyaz” T.T. ürün “1. Doğadan elde edilen, üretilen yararlı şey, mahsul. 2. Türlü endüstri alanlarında ham maddelerin işlenmesiyle elde edilen şey.” Bu çalışma için Saha Türkçesinin en kapsamlı sözlüğü olan Pekarskiy’in Yakut Dili Sözlüğü isimli eserinin bütün ciltleri taranmıştır. Türkiye Türkçesi için Türk Dil Kurumunun resmî internet sitesinde yer alan Güncel Türkçe Sözlük kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan kısaltmalar şu şekilde verilmiştir: Yakut Dili Sözlüğü (PEK) Güncel Türkçe Sözlük (GTS) Saha Türkçesi (ST) Türkiye Türkçesi (TT) Not: Sahaca örneklerde geçen x harfi ile “art damak hırıltılı h” sesi gösterilmiştir. İSİMLER S.T. ağa “yaşlı; baba; soy” (PEK 6) T.T. Ağa “1. Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse 2. Halk arasında sayılan ve sözü geçen erkeklere verilen unvan. 3. Büyük kardeş, ağabey S.T. ax “yemekteki tat keskinliği, acılık, koku” (PEK 9) T.T. ak “Kar, süt monash.pw rengi, beyaz,kara ve siyah karşıtı” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. alın “aşağı, alt” (PEK 15) T.T. alın “1. Yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü. 2. Bazı şeylerin önü, ön yüzü. 3. Karşı” S.T. ama “basit, adi, sıradan” (PEK 18) T.T. ama “Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma, lakin” S.T. ana “baygınlığa sebebiyet veren hastalık buhranı, apopleksi” (PEK 20) T.T. ana “Anne” S.T. anı “şimdi” (PEK 21) T.T. anı “1. Geçmişte yaşanmış çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü iz, hatıra 2. ed. Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü, hatıra” S.T. arık “çam ağaçlarından yapılan cadı süpürgesi” (PEK 32) T.T. arık “Zayıf, cılız, kuru, sıska” S.T. art “düşük çocuk” (PEK 34) T.T. art “Arka, geri 2. Bir şeyin öbür yüzü. 3. sf. Arkada bulunan” S.T. atax “ayak” (PEK 39) T.T. atak “1. Düşüncesizce her işe atılan, cüretkâr 2. Çevik, hareketli” S.T. aya “ay, of, ah, vah” (PEK 43) T.T. aya “1. Elin parmak dipleriyle bilek arasındaki iç bölümü, avuç içi. 2. Ayak tabanı. 3. Yaprakların düz ve parlak bölümü” S.T. ayax “ağız” (PEK 44) T.T. ayak “Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü. 2. Bacak.” S.T. ayan “seyahat, sefer” (PEK 44) T.T. ayan “Belli, açık.” S.T. aygır “tek sesli, karışık olmayan” (PEK 46) T.T. aygır “Damızlık erkek at.” S.T. ayı “şaşırma ve korku nidası” (PEK46) T.T. ayı “Memelilerin etobur takımından, beş parmaklı, tabanlarına basarak yürüyen, yurdumuzda boz türü bulunan, iri gövdeli hayvan” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. baca “elti” (PEK 56) T.T. baca “Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol” S.T. bacı “sici-bacı ile birlikte kullanılır: cicili-bicili giyinen; züppe” (PEK 56) T.T. bacı “Kız kardeş” S.T. bakır “eğri, bükük, eğrilmiş” (PEK 60) T.T. bakır “Atom numarası 29, yoğunluğu 8,95 olan, °C'ye doğru eriyen, doğada serbest veya birleşik olarak bulunan, ısı ve elektriği iyi ileten, kolay dövülür ve işlenir olduğundan eski çağlardan beri türlü işlerde kullanılan, kızıl renkli element” S.T. balta “çekiç, balyoz” (PEK 64) T.T. balta “Ağacı kesme, yarma, yontma vb. işlerde kullanılan ağaç saplı, demir araç.” S.T. battal “zulüm, eziyet” (PEK 75) T.T. battal “En ve boyca alışılmış olandan büyük S.T. bay “şaşırma ve hayret nidası: vay, ya, ne, bu ne” (PEK 75) T.T. bay “1. sf. esk. Parası, malı çok olan, zengin (kimse) 2. Erkeklerin ad veya soyadlarının önüne getirilen saygı sözü” S.T. bel “bile, hatta” (PEK 83) T.T. bel “İnsan bedeninde göğüsle karın, sırtla kalçalar arasında daralmış bölüm” S.T. bere “göle bitişik diğer küçük göl” (PEK 85) T.T. bere “Bir yere çarpma, incitme veya vurma sonucu vücudun herhangi bir yerinde oluşan çürük. 2. Herhangi bir şeyde görülen ezik, çizik 3. Yuvarlak, yassı ve sipersiz başlık” S.T. bile “diş eti; eldiven ve ayakkabıda kıvrılan kısım” (PEK) T.T. bile “1. Da, de, dahi 2. Bileği taşı” S.T. bilge “belge, alamet, not, kayıt” (PEK ) T.T. bilge “Bilgili, iyi ahlaklı, olgun ve örnek (kimse), hakim” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. bit “gelecek hadiseye delalet eden iz, işaret, emare” (PEK ) T.T. bit “Yarım kanatlılar alt takımına giren, insan ve memeli hayvanların vücudunda asalak olarak yaşayan böcek, kehle” S.T. bor “kuvvetli, sağlam” (PEK ) T.T. bor “1. İşlenmemiş, taşlık, sert, ekilmemiş (toprak), borak 2. Atom numarası 5, atom ağırlığı 10,8, yoğunluğu 2,45 olan, tabiatta bor asidi veya boratlar durumunda bulunan basit element” S.T. boru “haşin, sert” (PEK ) T.T. boru “Bir yerden başka bir yere sıvı, gaz vb. aktarmaya yarayan, içi boş, uçları açık, uzun ve dar silindir” S.T. boy “ kalınlığı ya da kalınlık mefhumunu ifade eden kelime” (PEK ) T.T. boy “1. Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık 2. Ortak bir atadan türediklerine inanılan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan” S.T. cebir “güçlü, kuvvetli” (PEK ) T.T. cebir “1. Zor, zorlayış. 2. Artı ve eksi gerçek sayılarla, bunların yerini tutan harfler yardımıyla nicelikler arasında genel bağlantılar kuran matematik kolu” S.T. cep “sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK ) T.T. cep “Genellikle bir şey koymaya yarayan, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmış parça” S.T. cet “olgunluk” (PEK ) T.T. cet “Dede, büyük baba, ata” S.T. çaçık “boncuklar şeklinde kurutulan kaymak” (PEK ) T.T. cacık “Yoğurt, ayran içine hıyar veya marul doğranarak yapılan, çoğu kez sarımsaklı, iştah açıcı yiyecek” S.T. çakır “apak, bembeyaz” (PEK ) T.T. çakır “Açık mavi, hareli ela (göz)” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. çam “şapırtı” (PEK ) T.T. çam “Çamgillerin örnek bitkisi olan, dört mevsim yeşil kalabilen, iğne yapraklı, yurdumuzda birçok türü yetişen bir orman ağacı” S.T. çap “uzak; sıkı; palavracılık, övünme” (PEK ) T.T. çap “Cisimlerin genişliği, kutur 2. Büyüklük 3. Ölçü, ölçek” S.T. çoğul “çıkıntı” (PEK ) T.T. çoğul “Çokluk, teklik karşıtı” S.T. çox “kömür” (PEK ) T.T. çok “Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı” S.T. çöl “bütünlük, esaslık” (PEK ) T.T. çöl “Kumluk, susuz ve ıssız geniş arazi, sahra, badiye” S.T. dal “ağıl, davar kapamak için ayrılan yer” (PEK ) T.T. dal “1. Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri 2. Branş. 3. Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı” S.T. dar “bir şekin yere düştüğü zaman çıkardığı ses” (PEK ) T.T. dar “1. İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı 2. Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro” S.T. deli “her yerde bulunan” (PEK ) T.T. deli “Aklını yitirmiş olan, akli dengesi bozulmuş olan, mecnun” S.T. dolgun “dalga; bora” (PEK ) T.T. dolgun “1. Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış: Dolgun yastık. 2. Şişmana yakın, balıketinde 3. Çok, bol, fazla, yüksek (ücret, para vb.)” S.T. ebe “nine” (PEK ) T.T. ebe “1. Doğum işini yaptıran kadın 2. hlk. Büyük anne, nine. 3. Genellikle çocuk oyunlarında baş olan, diğer çocuklara veya gruba karşı cezasını çekmek ve bundan kurtulmak için tek başına bütün sorumluluğu üzerine alan çocuk, oyun ebesi” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. eder “genç” (PEK ) T.T. eder “Fiyat, paha, değer” S.T. eğe “bir şeye itiraz etme; her şeye kulp takma” (PEK ) T.T. eğe “1. Göğüs kafesini oluşturan, arkadan omurgaya, önden de göğüs kemiğine eklenen uzun, yassı ve eğri kemiklerden her biri, kaburga. 2. Maden, tahta monash.pw pürüzlerini düzeltmek için kullanılan, üzeri pürtüklü, sert, ensiz, çelik araç” S.T. en “sen” (PEK ) T.T. en “1. Bir yüzeyde boy sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, genişlik, boy, uzunluk karşıtı 2. Başına geldiği sıfatların üstün derecede olduğunu gösteren kelime” S.T. ender “yüksekte bulunan kiriş” (PEK ) T.T. ender “Çok az, çok seyrek” S.T. ergin “civar” (PEK) T.T. ergin “Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş 2. huk. Haklarını kendi kullanmak için yasanın gösterdiği yaşa gelmiş olan (kimse), reşit” S.T. erkin “civar” (PEK ) T.T. erkin “Hiçbir şarta bağlı olmayan, istediği gibi davranabilen, serbest” S.T. xaya “hangi, nasıl” (PEK ) T.T. kaya “Büyük ve sert taş kütlesi” S.T. xaya “dağ” (PEK ) T.T. kaya “Büyük ve sert taş kütlesi” S.T. xonuk “geceleme yeri; 24 saatlik zaman dilimi, gün; gece gündüz” (PEK ) T.T. konuk “Bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelen kimse, misafir, mihman” S.T. xor “elverişsiz; dayanıksız” (PEK ) T.T. kor “Kar, süt monash.pw rengi, beyaz, kara ve siyah karşıtı” S.T. il “iyi dostluk, muhabbet, sevgi, sükûnet” (PEK ) T.T. il “Ülkenin vali yönetimindeki bölümü, vilayet” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. ile “alenen, açıkça” (PEK ) T.T. ile “Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz” S.T. ip “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK ) T.T. ip “İplik” S.T. is “iç; karın” (PEK ) T.T. is “Dumanın değdiği yerde bıraktığı kara leke” S.T. kelin “arka, arkada olan” (PEK ) T.T. gelin “Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın” S.T. kep “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon; kısmet, akibet” ” (PEK ) T.T. kep “1. Başlık, sipersiz şapka. 2. Asker şapkası. 3. Hemşirelerin giydiği başlık” S.T. kete “inatçı” (PEK ) T.T. kete “Yağlı, mayalı veya mayasız hamurdan yapılan çörek” S.T. kıcık “salgın hastalık” (PEK ) T.T. gıcık “Boğazda duyulup aksırtan, öksürten yakıcı kaşıntı” S.T. kın “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK) T.T. kın “Bıçak, kılıç vb. kesici araçların kabı” S.T. kırgıs “kesici; savaş; sert” (PEK ; STBUT ) T.T. kırgız “Kırgızistan Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk soylu halk veya bu halktan olan kimse.” S.T. kıs “kış” (PEK ) T.T. kız “Dişi çocuk” S.T. kıyma “balık yumurtası” (PEK ) T.T. kıyma “1. Kıymak işi. 2. Çekilmiş et” S.T. kııl “yabani hayvan” (PEK ) T.T. kıl “1. Bazı hayvanların derisinde, insan vücudunun belli yerlerinde çıkan, üst deri ürünü olan ipliksi uzantı” S.T. kiler “parlak; dümdüz, pürüzsüz” (PEK ) T.T. kiler “Evlerde yiyecek, içecek ve erzakın saklandığı oda, ambar veya dolap” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. kiil “mukavemet, sertlik” (PEK) T.T. kil “Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak” S.T. köğüs “sırtın orta kısmı; sırtın belden yukarıdaki bir kısmı; sırt, bir şeyin sırtı” (PEK) “T.T. göğüs “1. Vücudun boyunla karın arasında bulunan ve kalp, akciğer vb. organları içine alan bölümü, sine. 2. Bu vücut bölümünün ön tarafı, sırt karşıtı” S.T. kör “eğlence, şenlik” (PEK ) T.T. kör “Görme engelli” S.T. köy “bol, çok, sayı itibariyle çok olan“ (PEK ) T.T. köy “Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri veya nüfus yoğunluğu yönünden şehirden ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu hayata uygun yerleşim birimi, köylük yer, köy yeri” S.T. kum “saniyelik uyku” (PEK ) T.T. kum “Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından oluşan, deniz kıyısı, dere yatağı vb. yerlerde çok bulunan, ufak, sert tanecikler” S.T. kuma “dağılma, kırılma, bozulma” (PEK ) T.T. kuma “Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak” S.T. kur “kemer; bir yıllık, bir yaşında olan” (PEK ) T.T. kur “1. ekon. Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri: Resmî kura göre doların değeri yeniden ayarlandı. 2. Düzey 3. Karşı cinse ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma” S.T. kuru “ihtiyat olarak tedarik etme; at kişnemesi” (PEK ) T.T. kuru “Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. kurum “mehir; düğün ziyafeti” (PEK ) T.T. kurum “1. Ocak bacalarında biriken veya çevrede savrulan kalın is 2. Evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi köklü bir yapıyı içeren, genellikle devletle ilişkisi olan yapı veya birlik, müessese” S.T. kuş “ ördek” (PEK ) T.T. kuş “Yumurtlayan omurgalılardan, akciğerli, sıcakkanlı, vücudu tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı” S.T. kün “güneş” (PEK ) T.T. gün “Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre” S.T. küök “mavi; gök; yeşil” ( PEK ) T.T. gök “1. İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza. 2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, gök kubbe, sema” S.T. küp “sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK ) T.T. küp “Su, pekmez, yağ vb. sıvıları veya un, buğday gibi tahılları saklamaya yarayan, geniş karınlı, dibi dar toprak kap” S.T. leke “küçük ağaç kütüğü; küçük ot yığını” (PEK ) T.T. leke “1. Kirliliği gösteren iz: 2. Bir yüzeyde türlü sebepler dolayısıyla oluşan farklı renk” S.T. mat “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK ) T.T. mat “Parlak olmayan, donuk.” S.T. Moğol “büyük, ulu; ağır, kalın, iriyarı” (PEK ) T.T. Moğol “Moğolistan halkından veya bu halkın soyundan olan kimse” S.T. nabıs “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK VI 1) T.T. nabız “Kalp atışının sağladığı kan basıncından dolayı atardamarlara ve özellikle bilekteki atardamara parmakla basıldığında duyulan kımıldama” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. nal “taşmış su; mütevazilik, ağırbaşlılık” (PEK VI. 9) T.T. nal “At, eşek, öküz vb. yük hayvanlarının tırnaklarına çakılan, ayağın şekline uygun demir parçası” S.T. nam “sakin, müsterih“(PEK VI. 14) T.T. nam “Ad, ün” S.T. nar “ziyafet” (PEK VI. 26) T.T. nar “1. Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum). 2. Bu ağacın kırmızımtırak sarı sert bir kabukla örtülü, içinde çok sayıda kırmızımtırak, sulu taneler bulunduran yuvarlak yemişi.” S.T. oy “uzakta bulunan; korku ve telaş nidası; koruluk, küçük orman” (PEK VI ) T.T. oy “Bir toplantıya katılanların, bir sorunla ilgili birkaç seçenekten birini tercih etmesi, rey” S.T. oyuk “münferit, ayrı” (PEK VI ) T.T. oyuk “Oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer” S.T. oyun “şaman; atlayan, zıplayan” (PEK VI ) T.T. oyun “1. Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence: Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur. 2. Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi. 3. Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü: Zeybek oyunu. 4. Seslendirilmek veya sahnede oynanmak için hazırlanmış eser, temsil, piyes. 5. Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma S.T. ordu “karargah; yayla; konak yeri; mahzen; bir şeyden arta kalan kısım, artık” (PEK VI ) T.T. ordu “Bir devletin silahlı kuvvetlerinin tümü” S.T. ölüü “kısım, parça; kader, kısmet” (PEK VI ) T.T. ölü “1. Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan, morto, diri karşıtı. 2. a. Ölmüş insan, müteveffa, mevta” S.T. salgın “hava cereyanı” (PEK VII 78) T.T. salgın “Kısa zamanda çevredeki insan, hayvan veya bitkilerin büyük bir bölümüne bulaşan, müstevli” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. sap “dikiş ipliği; sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK ) T.T. sap “1. Bitkinin dal, yaprak, çiçek vb. bölümlerini taşıyan, ağaçlarda odunlaşarak gövde durumunu alan bölüm. 2. Çiçek veya meyveyi dala bağlayan ince bölüm, sak” S.T. sara “tüy dökmüş; tüy döken kaz, tüy döken ördek ve umumiyetle tüy döken ve dökmüş kuşlar” (PEK VII. ) T.T. sara “Zaman zaman kendini kaybederek olduğu yere düşme, vücutta şiddetli çırpınmalar ve ağız köpürmesi ile ortaya çıkan bir sinir hastalığı, tutarık, tutarak, tutarga, yilbik, epilepsi.” S.T. saray “ahır; çardak; dam, saçak” (PEK VII ) T.T. saray “1. Hükümdarların veya devlet başkanlarının oturduğu büyük yapı” S.T. sarık “karanlık; sipariş, yorgun” (PEK VII ) T.T. sarık “Sarılarak meydana getirilen başlık” S.T. sedir “taze yeşil dallar” (PEK VII ) T.T. sedir “rkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen, oturmaya veya yatmaya yarayan ev eşyası, divan” S.T. set “bedbahtlık, felaket” (PEK VII ) T.T. set “1. Toprağın kaymasını veya suyun akmasını önlemek için yapılan kalın duvar. 2. Bulunulan yerden daha yüksekte kalan düzlük” S.T. silik “ilik” (PEK VII ) T.T. silik “Üstündeki yazı veya çizgiler silinmiş, bozulmuş, aşınmış olan” S.T. soy “sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK VIII 8) T.T. soy “Bir atadan gelen kimselerin topluluğu, sülale” S.T. son “üst elbise” (PEK VIII 31) T.T. son “Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. sorgu “hayır, iyilik” (PEK VIII 41) T.T. sorgu “1. Sorma işi. 2. huk. Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu'na göre, sanığın araştırma konusu olayla ilgili olarak yargıç karşısındaki beyanı, istintak. S.T. soru “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK VIII 46) T.T. soru “Bir şey öğrenmek için birine yöneltilen ve karşılık gerektiren söz veya yazı, sual” S.T. sürü “ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon” (PEK VIII ) T.T. sürü “Evcil hayvanlar topluluğu” S.T. sıla “yorgunluk; muazzam, büyük, kocaman” (PEK VIII ) T.T. sıla “1. Bir süre ayrı kaldığı bir yere veya yakınlarına kavuşma. 2. Gurbetteki bir kimse için doğup büyüdüğü ve özlediği yer” S.T. taba “geyik” (PEK IX 1) T.T. taba “Kuru tütün yaprağını andıran kızılımsı kahverengi, tütün rengi” S.T. tay “ağrı ve genellkle hoşa gitmeyen bir şeyi hissederken çıkarılan nida” (PEK IX 17) T.T. tay “Üç yaşına kadar olan at yavrusu” S.T. taay “anne tarafından bütün akrabalar” (PEK IX 18 )T.T. tay “Üç yaşına kadar olan at yavrusu” S.T. tayı “mızrak, süngü” (PEK IX 24) T.T. dayı “Annenin erkek kardeşi” S.T. takım “diz altı, diz bükümü (PEK IX 27) T.T. takım “1. Bir işte veya bir yerde kullanılan eşya ve aletlerin tamamı, ekipman. 2. Meslek, davranış, durum vb. yönlerden birbirine uyan kimselerin oluşturduğu topluluk 3. Görev bakımından birbirini tamamlayan kimselerin topluluğu, grup, ekip, trup” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. taal “ dalak” (PEK IX 28) T.T. dal “1. Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri 2. Branş. 3. Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı.” S.T. talax “bir çeşit söğüt” (PEK IX 34) T.T. dalak “Midenin arkasında, diyaframın altında, sol böbreğin üstünde, yassı, uzunca, akyuvar üreten ve yıpranmış alyuvarları toplayan, damarlı, gevşek bir dokudan oluşmuş organ” S.T. tanı “burun delikleri” (PEK IX 50) T.T. tanı “Hastalığın ne olduğunu araştırıp ortaya koyma, tanılama, teşhis” S.T. tarax “şımarık, şımartılmış” (PEK IX 71) T.T. tarak “açların, sakalın, hayvan tüylerinin karışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç” S.T. tasa “hayvanın arkadan görünüşü; vücudun arka kısmı“(PEK IX 93) T.T. tasa “Üzüntülü düşünce durumu, kaygı, endişe, gam” S.T. taxta “yayılmış, açılmış” (PEK IX ) T.T. tahta “Düz, enlice, uzun ve az kalın biçilmiş ağaç” S.T. tel “döşeme tahtası” (PEK IX ) T.T. tel “Türlü metallerden yapılmış, kopmaya karşı bir direnç gösteren ince uzun nesne” S.T. til “başka dişileri, süt versin diye emen buzağı veya tay” (PEK IX ) T.T. dil “1. Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı 2. İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban” S.T. tobuk “diz kapağı” (PEK IX ) T.T. topuk “Ayağın yuvarlakça olan alt bölümü” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. top“ sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon; “top” diye çıkan ses” (PEK IX ) T.T. top “Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne” S.T. tulum “hiçbir işe yaramayan deri parçası“(PEK IX ) T.T. tulum “1. Bazı yiyecek ve içecekler için koruyucu kap olarak kullanılan, önü yarılmadan bütün olarak yüzülmüş hayvan derisi. 2. Gövdesi bu deriden yapılmış üflemeli çalgı, gayda 3. Tüp. 4. Göğüs ve pantolon bölümü bitişik giysi” S.T. tuman “sis, buhar; karanlık” (PEK IX ) T.T. duman “Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan kara veya esmer renkli gaz” S.T. turku “küçük kızak” (PEK IX ) T.T. türkü “Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume” S.T. tutuk “eksiklik” (PEK IX ) T.T. tutuk “1. Akıcı, rahat konuşamayan 2. Eski işlevini göremez duruma gelmiş 3. Olması gereken gibi olmayan 4. Bir organ hareket edemez olmuş” S.T. tutum “yarım yumruk yüksekliğinde bir ölçü” (PEK IX ) T.T. tutum “Tutulan yol, davranış” S.T. tül “düş” (PEK IX ) T.T. tül “Çok ince gözenekli pamuk, ipek veya sentetik dokuma” S.T. tün “anlayışsız, yontulmamış adam, kaba saba” (PEK IX ) T.T. dün “Bugünden bir önceki gün” S.T. tüp “sıfatın manasını kuvvetlendiren alliterasyon; rahat yaşamayan adam; boş bir nesneye vurmaktan hasıl olan ses” (PEK IX ) T.T. tüp “1. Laboratuvarlarda türlü işlerde kullanılan, bir ucu kapalı cam boru. 2. İçine krem, diş macunu, ilaç vb. maddeler konulan, bir ucu burgu kapaklı, plastik veya metal boru” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. tüs “mütevazi, sakin; yüksek ot yığınlarının en üst kısmı; yüksek saadet” (PEK IX ) T.T. düz “Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan “/ düş “Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya” S.T. uluus “nahiye” (PEK X 42) T.T. ulus “Millet” S.T. uus “soy; zanaatkâr” (PEK X ) T.T. us “Akıl” S.T. usta “uzunluk, uzama” (PEK X ) T.T. usta “Bir zanaatı gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimse” S.T. üye “hayatın devamı; insan ömrü; zamanın akışı; soy” (PEK X ) T.T. üye “Herhangi bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri, aza” S.T. ürüñ “beyaz” (PEK X ) T.T. ürün “1. Doğadan elde edilen, üretilen yararlı şey, mahsul. 2. Türlü endüstri alanlarında ham maddelerin işlenmesiyle elde edilen şey.” S.T. üs “üç” (PEK X) T.T. üs “1. esk. Kök, asıl, temel, esas. 2. Bazı görevleri yürütebilmek amacıyla kurulan, özel yapıları, donatımları, atölyeleri, onarım yerleri, servis alanları olan, sürekli veya geçici olarak konaklanılan yer” FİİLLER S.T. ax- “durmak, dinlemek, akarken durmak, kesilmek” (PEK 9) T.T. ak- “Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek” S.T. alın- “zorlamak, gerinmek, ıkınmak; sızmak, çıkmak (su hakkında)” (PEK 16) T.T. alın- “1. Alma işi yapılmak 2. Elde edilmek 3. (-den) Uyarlanmak. 4. (-e, -den) mec. Bir sözün, bir davranışın kendisine söylediğini veya yapıldığını sanarak incinmek, kırılmak” S.T. ay- “yaratmak, buyurmak; geçmek; bitmek, tükenmek” (PEK 43) T.T. ay- “Kendine gelmek, aklı başına gelmek, ayılmak” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. es- “lav etmek, bir şeyi katiyen durdurmak” (PEK ) T.T. es- “Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak” S.T. et- “söylemek, demek” (PEK ) T.T. et- “Bir işi yapmak 2. ฀İyi, kötü฀ zarflarıyla birlikte davranmak 3. (-i) Bulmak, erişmek 4. (-i, -den) Birini bir şeyden yoksun bırakmak. 5. Eşit değer kazanmak 6. Herhangi bir değerde olmak 7. Kötülükte bulunmak 8. (-e) Küçük veya büyük abdestini yapmak” S.T. xabar- “kızmak, gazaba gelmek” (PEK ) T.T. kabar- “. Ağırlığı artmadan hacmi büyümek 2. Yağışlardan veya kaynamaktan taşmaya yüz tutmak. 3. Niceliği artmak, büyümek: Masraf kabardı. 4. Şişmek, genişlemek 5. Hayvanların tüyleri dikilmek. 6. Kumaş üzerinde tüyler oluşmak, havlanmak 7. Islanıp veya ısınıp yerinden kurtulmak 8. Deniz dalgalanmak, büyük dalgalar oluşmak” S.T. xar- “durmak; kapanmak” (PEK ) T.T. kar- “Karıştırmak, birbirine katmak” S.T. xayır- “dibine kadar donmak” (PEK ) T.T. kayır- “1. Koruyarak başarısını sağlamak, elinden tutmak, himmet etmek” S.T. iñ- “sinmek; bir taraftan diğer tarafa geçmek” (PEK ) T.T. in- “Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek” S.T. kes- “sudan bir geçit vasıtasıyla yürüyerek karşıya geçmek; aksine hareket etmek, hududu aşmak, bozmak; inadetmek” (PEK ) T.T. kes- “1. Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak 2. Dibinden ayırmak 3. Düzgün parçalara ayırmak: 4. Kesici bir araçla yaralamak 5. (nsz) Ucunu almak 6. (nsz) Hayvanın başını gövdesinden ayırmak, boğazlamak: Koyun kesmek. Tavuk kesmek. 7. Son vermek, gidermek 8. Ara vermek 9. Bir şeyden yoksun bırakmak, vermemek” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. kıs- “yontmak, rendelemek; kazımak” (PEK ) T.T. kıs- “1. Sesi azaltmak, alçaltmak 2. Gözü biraz kapamak 3. Ezmek, büzmek, daraltmak 4. Lamba ışığını azaltmak. 5. Sıkıştırmak” S.T. kıy- “bir şeyin etrafını dolaşmak; ağrımak, sızlama” (PEK ) T.T. kıy- “Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak” S.T. kıır- “zıplamak, sıçramak; kamlamak, büyük dinî ayin icra etmek” (PEK ) T.T. kır- “Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak” S.T. oy- “sıçramak, atlamak” (PEK VI. ) T.T. oy- “Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak” S.T. öt- “sızmak, nüfuz etmek” (PEK VI ) T.T. öt- “Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak” S.T. say- “sebatkar olmak, amaçtan, maksattan geri dönmemek; içine işlemek, nüfuz etmek; vura giydirmek; çakmak” (PEK VII. ) T.T. say- “bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak 2. Sayıları arka arkaya söylemek” S.T. saalın- “eksilmek, azalmak; inmek, aşağı düşmek” (PEK VII. 84) T.T. salın- “Yürürken uyumlu hareketlerle hafifçe bir yandan bir yana eğilmek” S.T. saan- “korkutmak” (PEK VII. ) T.T. san- “Bir şeyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabileceğine daha çok inanmak, zannetmek, zanneylemek” S.T. sap- “örtü ile örtmek” (PEK VII. ) T.T. sap- “Yön değiştirmek” S.T. saar- “tüy dökmek” (PEK VII ) T.T. sar- “1. Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek. 2. Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. soy- “durmak; soğumak” (PEK VIII. 8) T.T. soy- “1. Bir şeyin üzerinden kabuk, deri, zar monash.pw çıkarmak 2. Birinin giysilerini çıkarmak” S.T. sön- “sıklaşmak; temizlenmek; süzülmek; dibe çökmek” (PEK VIII. 72) T.T. sön- “1. Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak 2. Parlaklığını, ışığını yitirmek. 3. Hava veya başka bir gaz ile şişirilmiş bir şeyin havası kaçıp şişkinliği inmek” S.T. sulan- “şikayet etmek” (PEK VIII ) T.T. sulan- “1. Sulama işi yapılmak: 2. Sulu duruma gelmek. 3. Suyu çoğalıp yoğunluğu azalma. 4. Göz yaşarmak” S.T. sus- “bırakmak, kurtarmak” (PEK VIII. ) T.T. sus- “1. Konuşmasını kesmek 2. Konuşmaktan kaçınmak” S.T. sür- “koşmak, çabuk koşmak” (PEK VIII ) T.T. sür- “1. Yönetip yürütmek, sevk etmek. 2. Devam etmek 3. Önüne katıp götürmek 4. Uzatmak, ileri doğru itmek 5. Dokundurmak, değdirmek. 6. Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek 7. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek 8. tic. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak 9. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak.” S.T. tal- “seçmek, işe yaramayanları seçip atmak” (PEK IX 28) T.T. dal- “Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek” S.T. tap- “herhangi bir işi vaktinde, anında yapabilmek; bulmak” (PEK IX 62) T.T. tap- “İlah olarak tanınan varlığa karşı inancını ve bağlılığını belirli kurallar çerçevesinde göstermek” S.T. tart- “çekmek, sürüklemek, yaymak; bir şeyle sıkmak, sıkıştırmak” (PEK IX 84) T.T. tart- “Bir şeyin birim cinsten ağırlığını bulmak” ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. S.T. tur- “ayağa kalkmak; öldükten sonra dirilmek; bir vazifeye girmek; koparıp çıkarmak” (PEK IX. ) T.T. dur- “1. Hareketsiz durumda olmak 2. İşlemez olmak, çalışmamak. 3. Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek 4. Dinmek, kesilmek: Yağmur durdu. 5. Varlığını sürdürmek. 6. Var olmak 7. Beklemek, dikilmek 8. Yaşamak 9. Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak” S.T. tut- “inşa etmek, tesis etmek” (PEK IX ) T.T. tut- “1. Elde bulundurmak, ele almak: 2. Ele geçirmek, yakalamak. 3. Avlamak 4. Yanında bulundurmak, alıkoymak 5. Hürriyetinden yoksun bırakıp bir yere kapamak, tevkif etmek 6. Kaplamak 7. Kırağı, çiğ veya kar bir yüzeyde görünür durumda olmak, kalmak 8. Denetimi ve yetkisi altına almak. 9. Desteklemek, birinden yana çıkmak. Benimsemek, beğenmek” S.T. ulan- “su haline gelmek; ıslanmak, suya batmak” (PEK X 31) T.T. ulan- “Ulama işi yapılmak” Sonuç İnceleme neticesinde ’i isim, 31’ü fiil olmak üzere toplam yalancı eşdeğer tespit edilmiştir. Bu kelimelerin büyük bir çoğunluğu sesteş olma özelliği göstermektedir. Tuman “sis, buhar; karanlık”, tobuk “diz kapağı”, ordu “karargah; yayla; konak yeri; mahzen; bir şeyden arta kalan kısım, artık”, Moğol “büyük, ulu; ağır, kalın, iriyarı”, küök “mavi; gök; yeşil”, kün “güneş”, kuş “ ördek”, köğüs “sırtın orta kısmı; sırtın belden yukarıdaki bir kısmı; sırt, bir şeyin sırtı”, kıcık “salgın hastalık”, ebe “nine”, bilge “belge, alamet, not, kayıt”, balta “çekiç, balyoz”, ağa “yaşlı; baba; soy” 13 isim cinsinden kelimenin aynı kökten geldiği söylenebilir. Fiilerden aynı kökten gelen örneklere taramalar neticesinde rastlanamamıştır. Sahaca gibi Türkiye Türkçesine uzak bir lehçe olan Çuvaşça’da Feyzi Ersoy’un tespit ettiği (18 fiil ve 58 isim) yalancı eşdeğerdeki fiillerin isimlere olan oranıyla bu çalışmada tespit edilen fiillerin isimlere olan oranın yakınlığı da dikkati çeken bir husustur. Hüseyin ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. Yıldız’ın Karayca’da tespit ettiği yalancı eşdeğer isim ve yalancı eşdeğer fiil ( ); Himmet Büke’nin Gagauz Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında tespit ettiği 7 yalancı eşdeğer fiil ve 80 yalancı eşdeğer isim ( ), ilk bakışta isimlerde yalancı eşdeğerlere daha fazla rastlanıldığını göstermektedir. Lehçeler üzerine yapılan ve yapılacak olan yalancı eşdeğer çalışmaları aynı zamanda sözvarlığı alanında başka hususiyetleri de aydınlatacak ve yeni araştırma konuları ortaya çıkaracaktır. Saha Türkçesi üzerinde yapılan bu çalışma sayesinde, Saha Türkçesinden Türkiye Türkçesine yapılacak aktarmalarda, yalancı eşdeğerlilikten ortaya çıkabilecek sorunların azalmasına katkı sağlayacağı umut edilmektedir. Kaynakça RESULOV Asker () Akraba Diller ve “Yalancı Eş Değerler” Sorunu Türk Dili, S (Ağustos), DİREKCİ, Bekir; GÜLMEZ Mevlüt () Güney Azerbaycan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eş Değerler Türkiyat Araştırmaları Dergisi Sayı Güz s. BÜKE, Himmet () Gagauz Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eşdeğerler Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt: 6 Sayı: 10 - Haziran (s. ) ÇAKMAK, Cihan () Türkmen Türkçesinde Görülen Yalancı Eş Değer Kelimeler Dede Korkut Dergisi Cilt: 3 Sayı: 5 Yıl: s. ERGÖNENÇ AKBABA, Dilek () Nogay Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eş Değerler Bilig, Yaz, S. 42, s. ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. ERSOY, Feyzi (). Çuvaş Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler Türkbilig, /14, s. ERSOY, Habibe Yazıcı (). Başkurt Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde Yalancı Eş Değerler, Ankara: Gazi Kitabevi. YILDIZ, Hüseyin () Karay Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eş Değer Kelimeler GAZİ TÜRKİYAT Güz Sayı 5 ( - ) KARA, Mehmet () Lehçeler Arası Aktarmalarda Temel Sorunlar Turkish Studies, Summer: MAHMUDOV, Nizameddin () Ortak Kelimeler Ortak Anlamlar mı Demektir? (Akraba Dilleri Öğrenmede Kelime Hazinesi Problemi) Dil Dergisi, S. ZAL, Ünal () Türk Lehçeleri Arasında Aktarma Meseleleri ve “İki Ağaç” Şiir kitabı Üzerine GAZİ TÜRKİYAT Güz Sayı 5 ( - ) YILDIRIM, Hüseyin (), Türkmen Türkçesindeki Aldatıcı Kelimeler, Gazi Üniversitesi, I. Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu, Mayıs Ankara ALKAN, Hanife () Lehçeler Arası Aktarmalarda Yalancı Eş Değerler Sorunu (Türkiye Türkçesi-Özbek Türkçesi-Yeni Uygur Türkçesi Fiil Örneği) Turkish Studies Volume 7/4, Fall, s. YETKİN, Nihal () Partial False Friends in English-Turkish Translations: Diplomatic Texts Hacettepe Edebiyat Fakültesi Dergisi, S. 28, s. UĞURLU, Mustafa ( ) Türk Lehçeleri Arasında Benzer Kelimelerin Eş Değerlik Durumu Turkish Studies Volume 7/4, Fall, p. ÇOLAK, Doğan, Saha Türkçesi İle Türkiye Türkçesi Arasında Yalancı Eşdeğerler, II. Genç Akademisyenler Sempozyumu, Kasım , Ankara, s. ÖZEREN, Mehmet () Salar Türkçesi ve Türkiye Türkçesi Arasındaki Yalancı Eşdeğer Sözcükler Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 3/2 s. ERTUĞ, Sadiye () Oğuz Grubu Türk Lehçelerindeki Hareket Fiillerinde Yalancı Esdeğerlikler Danısman: Yrd. Doç. Dr. Özen YAYLAGÜL Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi KIRÖMEROĞLU, Nida () Türkmen Türkçesi ve Türkiye Türkçesindeki Yalancı Eş Değerler Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Oktay S. KARACA, İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi

Karşınızdakinin Yalan Söylendiğini Şıp Diye Anlayın!

  • Birbiri üzerine kurulmuş yalanlar silsilesi bazılarını kandırmaya devam ediyor. Psikiyatride &#;pseudologia fantastica' denilen bu durum, önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. İş yerinde, sokakta ve toplumda bu tür örnekleri görebilirsiniz. İşte karşınızdakinin yalan söylendiğini anlamanız için bilmeniz gerekenler;

    Birbiri üzerine kurulmuş yalanlar silsilesi bazılarını kandırmaya devam ediyor. Psikiyatride &#;pseudologia fantastica' denilen bu durum, önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. İş yerinde, sokakta ve toplumda bu tür örnekleri görebilirsiniz. İşte karşınızdakinin yalan söylendiğini anlamanız için bilmeniz gerekenler;

  • 1. Vücut dili ve göz hareketleri bu konuda güvenilir değil. <br> Vücut dili ve göz hareketlerine odaklanmak makul bir seçenek gibi gözüküyor, değil mi? Ancak aslında bu kötü bir fikir. Yapılan birçok çalışma, bu konuda eğitilmiş polis görevlilerinin bile vücut dili ve yüz ifadelerine odaklanarak yalancıları tespit etmek konusunda çok da başarılı olamadıklarını gösteriyor.

    1. Vücut dili ve göz hareketleri bu konuda güvenilir değil.
    Vücut dili ve göz hareketlerine odaklanmak makul bir seçenek gibi gözüküyor, değil mi? Ancak aslında bu kötü bir fikir. Yapılan birçok çalışma, bu konuda eğitilmiş polis görevlilerinin bile vücut dili ve yüz ifadelerine odaklanarak yalancıları tespit etmek konusunda çok da başarılı olamadıklarını gösteriyor.

  • Ormerod'un takımı ise farklı bir yol seçerek çoğu sahte yolcuyu tespit etmeyi başardı. Peki sırları neydi? Vücut dili ve yüz ifadeleri ile ilgili bilinen pek çok şeyi göz ardı edip daha basit ve dolambaçsız teknikler denediler. Son birkaç yıldır, yalan ile ilgili yapılan çalışmaların sonucu tam bir hayal kırıklığı oldu

    Ormerod'un takımı ise farklı bir yol seçerek çoğu sahte yolcuyu tespit etmeyi başardı. Peki sırları neydi? Vücut dili ve yüz ifadeleri ile ilgili bilinen pek çok şeyi göz ardı edip daha basit ve dolambaçsız teknikler denediler. Son birkaç yıldır, yalan ile ilgili yapılan çalışmaların sonucu tam bir hayal kırıklığı oldu

  • Bu çalışmaların çoğu, yalan söyleyen birinin vücut dili veya yüzüne (kızaran yanaklar, gergin bir gülümseme, kocaman açılmış gözler gibi) odaklanarak onun niyetini anlayabileceğimiz fikrine dayanıyordu. Bunun en ünlü örneği, Bill Clinton'ın Monica Lewinsky ile bir ilişki yaşadığı iddialarını yalanladığı sırada burnunu ellemesiydi. O zamanlar bu, Clinton'ın yalan söylediğinin kesin bir kanıtı olarak görülüyordu.

    Bu çalışmaların çoğu, yalan söyleyen birinin vücut dili veya yüzüne (kızaran yanaklar, gergin bir gülümseme, kocaman açılmış gözler gibi) odaklanarak onun niyetini anlayabileceğimiz fikrine dayanıyordu. Bunun en ünlü örneği, Bill Clinton'ın Monica Lewinsky ile bir ilişki yaşadığı iddialarını yalanladığı sırada burnunu ellemesiydi. O zamanlar bu, Clinton'ın yalan söylediğinin kesin bir kanıtı olarak görülüyordu.

  • 2. Birmingham'daki Alabama Üniversitesi'nden Timothy Levine bu durumun geçerliliğini araştırıyor. <br> Levine, bu inancın arkasında yatan fikrin, yalan söyleme eyleminin gerginlik ve suçluluk hissi gibi saklanması güç duyguları tetiklemesi olduğunu söylüyor. Suratımızı elimizden geldiğince kontrol etmeye çalışsak da bazı "mikro-ifadeler" bizi ele verebiliyor. Daha sonra yapılan araştırmalar ise, kabul edilen ipuçlarının yetersiz olduğunu ortaya koyuyor

    2. Birmingham'daki Alabama Üniversitesi'nden Timothy Levine bu durumun geçerliliğini araştırıyor.
    Levine, bu inancın arkasında yatan fikrin, yalan söyleme eyleminin gerginlik ve suçluluk hissi gibi saklanması güç duyguları tetiklemesi olduğunu söylüyor. Suratımızı elimizden geldiğince kontrol etmeye çalışsak da bazı "mikro-ifadeler" bizi ele verebiliyor. Daha sonra yapılan araştırmalar ise, kabul edilen ipuçlarının yetersiz olduğunu ortaya koyuyor

  • "Burada temel sorun insan doğasının çeşitliliği. Yakından tanıdığınız birinin doğruyu söyleyip söylemediğini mimiklerinden anlıyor olabilirsiniz, ancak diğer insanlarla karşı karşıya gelince bu durum farklı olacaktır; zira elimizde vücut dilinin evrensel bir sözlüğü yok. Yalan söylemekle ilgili herkes için değişmez işaretler yok. Ben gergin bir şekilde kıkırdarım, başkaları daha ciddi bir yüz ifadesi takınabilir, bazıları göz teması kurarken, diğerleri bundan kaçınabilir."

    "Burada temel sorun insan doğasının çeşitliliği. Yakından tanıdığınız birinin doğruyu söyleyip söylemediğini mimiklerinden anlıyor olabilirsiniz, ancak diğer insanlarla karşı karşıya gelince bu durum farklı olacaktır; zira elimizde vücut dilinin evrensel bir sözlüğü yok. Yalan söylemekle ilgili herkes için değişmez işaretler yok. Ben gergin bir şekilde kıkırdarım, başkaları daha ciddi bir yüz ifadesi takınabilir, bazıları göz teması kurarken, diğerleri bundan kaçınabilir."

  • 3. Bu verimsiz sonuçlara rağmen, yine de bu sözde ipuçlarına bağlı kalarak yalan söylenip söylenmediğini anlamaya çalışıyoruz. <br>Kıtalar arası yolculuklardan önce yolcuların geçmek zorunda olduğu güvenlik protokollerini düşünün. Ormerod bu süreci Olimpiyatları öncesinde inceleme imkanı bulmuş. Genellikle, görevliler yolcunun maksadıyla ilgili "Evet/Hayır" soruları sorup, gergin bir vücut dili gibi şüpheli hareketleri tespit etmeye çalışıyorlarmış.

    3. Bu verimsiz sonuçlara rağmen, yine de bu sözde ipuçlarına bağlı kalarak yalan söylenip söylenmediğini anlamaya çalışıyoruz.
    Kıtalar arası yolculuklardan önce yolcuların geçmek zorunda olduğu güvenlik protokollerini düşünün. Ormerod bu süreci Olimpiyatları öncesinde inceleme imkanı bulmuş. Genellikle, görevliler yolcunun maksadıyla ilgili "Evet/Hayır" soruları sorup, gergin bir vücut dili gibi şüpheli hareketleri tespit etmeye çalışıyorlarmış.

  • "Bu protokol, yalanı tespit etmek için en önemli olan noktaları atlıyordu; yolcunun tutarlı olup olmadığını veya davranışlarındaki değişikliği gözlemlemek zor oluyordu." Ormerod'un belirttiğine göre, bu protokoller aynı zamanda önyargıyı da beraberinde getiriyormuş. Örneğin görevliler belli etnik gruplara mensup kişilerden daha fazla şüphelenmeye eğilimlilermiş.

    "Bu protokol, yalanı tespit etmek için en önemli olan noktaları atlıyordu; yolcunun tutarlı olup olmadığını veya davranışlarındaki değişikliği gözlemlemek zor oluyordu." Ormerod'un belirttiğine göre, bu protokoller aynı zamanda önyargıyı da beraberinde getiriyormuş. Örneğin görevliler belli etnik gruplara mensup kişilerden daha fazla şüphelenmeye eğilimlilermiş.

  • 4. Şüphesiz yeni bir metoda ihtiyaç vardı.<br> Ancak araştırmalardan çıkan verimsiz sonuçlar göz önünde bulundurulursa bu yeni metod ne olmalıydı? Ormerod'un bu soruya verdiği cevap oldukça basit: Vücut dili ve mimiklere odaklanmaktansa, insanların ağızlardan çıkan sözcüklere dikkat etmek gerektiğini ve böylece belli noktalardan bastırarak ortada bir yalan varsa bunun ortaya çıkarılabileceğini söylüyor.

    4. Şüphesiz yeni bir metoda ihtiyaç vardı.
    Ancak araştırmalardan çıkan verimsiz sonuçlar göz önünde bulundurulursa bu yeni metod ne olmalıydı? Ormerod'un bu soruya verdiği cevap oldukça basit: Vücut dili ve mimiklere odaklanmaktansa, insanların ağızlardan çıkan sözcüklere dikkat etmek gerektiğini ve böylece belli noktalardan bastırarak ortada bir yalan varsa bunun ortaya çıkarılabileceğini söylüyor.

  • - Sorularınız açık ve net olsun. Bu yalancının hikayesini detaylandırmasına sebep olacaktır, ta ki kendi aldatmaca ağına takılana kadar.<br>- Karşınızdakini şaşırtın. Beklenmedik ve kafa karıştırıcı sorular yöneltin ya da bir olayı tersinden anlatmalarını isteyin. Bu onların gözle görülür bir şekilde bocalamalarına sebep olacaktır.

    - Sorularınız açık ve net olsun. Bu yalancının hikayesini detaylandırmasına sebep olacaktır, ta ki kendi aldatmaca ağına takılana kadar.
    - Karşınızdakini şaşırtın. Beklenmedik ve kafa karıştırıcı sorular yöneltin ya da bir olayı tersinden anlatmalarını isteyin. Bu onların gözle görülür bir şekilde bocalamalarına sebep olacaktır.

  • - Özgüvenlerindeki değişikliğe dikkat edin.<br>- Üstlerine gelindiğinde potansiyelin bir yalancının tavrındaki değişikliklere dikkat edin: Bir yalancı bir konuşmayı domine ettiğini düşündüğünde daha konuşkan olabilir, ancak rahatlık alanı sınırlıdır ve kontrolü kaybettiğini düşünürse susmaya başlayabilir. Burada amaç, karşınızdaki kişiyi sorguya çekmektense, onunla normal bir şekilde sohbet etmek. Ancak, bu hafif baskının etkisiyle, yalan söyleyen kişi kendi hikayesiyle çelişerek veya gözle görülür biçimde kaçamak veya dengesiz cevaplar vererek kendini ele verebilir.

    - Özgüvenlerindeki değişikliğe dikkat edin.
    - Üstlerine gelindiğinde potansiyelin bir yalancının tavrındaki değişikliklere dikkat edin: Bir yalancı bir konuşmayı domine ettiğini düşündüğünde daha konuşkan olabilir, ancak rahatlık alanı sınırlıdır ve kontrolü kaybettiğini düşünürse susmaya başlayabilir. Burada amaç, karşınızdaki kişiyi sorguya çekmektense, onunla normal bir şekilde sohbet etmek. Ancak, bu hafif baskının etkisiyle, yalan söyleyen kişi kendi hikayesiyle çelişerek veya gözle görülür biçimde kaçamak veya dengesiz cevaplar vererek kendini ele verebilir.

  • 5. Ormerod, stratejisinin kulağa sağduyu gibi gelebileceğini açıkça kabul ediyor.<br>Ancak, elde ettiği sonuçlar da göz ardı edilemeyecek türden. Takım gerçek gibi görünen biletlere ve seyahat belgelerine sahip olan bir grup yolcu hazırlıyor. Bu yolculara da hikayelerini hazırlamaları için bir hafta veriliyor ve Avrupa'daki çeşitli havalimanlarındaki gerçek yolcuların aralarına karışmaları isteniyor. Ormerod ve Dando'nun sorgulama tekniği ile eğitilen görevliler, yalnızca şüpheli hareketleri gözlemleyen görevlilerden 20 kat daha fazla başarı elde etmiş ve yalan söyleyenlerin %70'ini tespit etmişler.

    5. Ormerod, stratejisinin kulağa sağduyu gibi gelebileceğini açıkça kabul ediyor.
    Ancak, elde ettiği sonuçlar da göz ardı edilemeyecek türden. Takım gerçek gibi görünen biletlere ve seyahat belgelerine sahip olan bir grup yolcu hazırlıyor. Bu yolculara da hikayelerini hazırlamaları için bir hafta veriliyor ve Avrupa'daki çeşitli havalimanlarındaki gerçek yolcuların aralarına karışmaları isteniyor. Ormerod ve Dando'nun sorgulama tekniği ile eğitilen görevliler, yalnızca şüpheli hareketleri gözlemleyen görevlilerden 20 kat daha fazla başarı elde etmiş ve yalan söyleyenlerin %70'ini tespit etmişler.

  • "Sonuçlar çok etkileyici." diyor Levine ve bu deneyin gerçek havalimanlarında yapılmış olmasının da oldukça önemli olduğunu söylüyor: "Yapılmış en gerçekçi araştırma bu." Levine, kendi deneylerinden de benzer şekilde verimli sonuçlar elde ediyor. Ormerod gibi o da vücut dilini incelemektense yalan söyleyen kişinin hikayesindeki boşlukları tespit etmeye yarayan zekice teknikleri yeğliyor. Bunun için, iki kişilik gruplar halinde oynanan ve verilen her doğru cevap için her grubun 5 dolar kazandığı bir bilgi yarışması oyunu tasarlıyor.

    "Sonuçlar çok etkileyici." diyor Levine ve bu deneyin gerçek havalimanlarında yapılmış olmasının da oldukça önemli olduğunu söylüyor: "Yapılmış en gerçekçi araştırma bu." Levine, kendi deneylerinden de benzer şekilde verimli sonuçlar elde ediyor. Ormerod gibi o da vücut dilini incelemektense yalan söyleyen kişinin hikayesindeki boşlukları tespit etmeye yarayan zekice teknikleri yeğliyor. Bunun için, iki kişilik gruplar halinde oynanan ve verilen her doğru cevap için her grubun 5 dolar kazandığı bir bilgi yarışması oyunu tasarlıyor.

  • 6. Oyun sonrasında, öğrenciler, gerçek FBI ajanları tarafından hile yapıp yapmadıkları konusunda sorguya çekiliyorlar.<br> Vücut dili ya da başka herhangi bir şeye odaklanmadan yalnızca ustaca sorular soran ajanlar, hile yapanları %90'ın üzerinde bir doğruluk payıyla tespit etmişler. Hatta, konunun uzmanı bir ajan bu sorgularda % oranında başarı elde etmiş, uzman olmayan kişiler de %80 doğruluk payı ile ondan çok da geri kalmamışlar. Ajanlar, hile yapanları yaptıklarını açıkça itiraf etmeleri konusunda ikna etmekte de sıklıkla başarı sağlamışlar. Sırları ise ikna etme sanatının uzmanlarının iyi bildiği basit bir numara: Konuşmaya öğrencilere ne kadar dürüst olduklarını sorarak başlamışlar.

    6. Oyun sonrasında, öğrenciler, gerçek FBI ajanları tarafından hile yapıp yapmadıkları konusunda sorguya çekiliyorlar.
    Vücut dili ya da başka herhangi bir şeye odaklanmadan yalnızca ustaca sorular soran ajanlar, hile yapanları %90'ın üzerinde bir doğruluk payıyla tespit etmişler. Hatta, konunun uzmanı bir ajan bu sorgularda % oranında başarı elde etmiş, uzman olmayan kişiler de %80 doğruluk payı ile ondan çok da geri kalmamışlar. Ajanlar, hile yapanları yaptıklarını açıkça itiraf etmeleri konusunda ikna etmekte de sıklıkla başarı sağlamışlar. Sırları ise ikna etme sanatının uzmanlarının iyi bildiği basit bir numara: Konuşmaya öğrencilere ne kadar dürüst olduklarını sorarak başlamışlar.

  • Levine bu konu hakkında şunları söylüyor. <br>"İnsanlar dürüst olduklarını düşündürmek istiyorlar, bu da onları işbirliği yapmaya itiyor. Dürüst olmayan insanlar bile bu sorudan sonra işbirliği yapıyormuş gibi davranmak konusunda sıkıntı çektiler, bu yüzden kimin rol yaptığı kolayca anlaşılabiliyordu."

    Levine bu konu hakkında şunları söylüyor.
    "İnsanlar dürüst olduklarını düşündürmek istiyorlar, bu da onları işbirliği yapmaya itiyor. Dürüst olmayan insanlar bile bu sorudan sonra işbirliği yapıyormuş gibi davranmak konusunda sıkıntı çektiler, bu yüzden kimin rol yaptığı kolayca anlaşılabiliyordu."

  • 7. Yapılan deneyler, yalancıların yalanı tespit etmek konusunda daha başarılı olduğunu gösteriyor. <br>College London Üniversitesi'nden Geoffrey Bird ve çalışma arkadaşları, deneklerin kendileri hakkında doğru ve yanlış beyanlarda bulunmalarını gerektiren bir oyun tasarlıyorlar. Deneklerden, birbirlerinin güvenilirliği ile ilgili yorum yapmaları istendiğinde, yalan söylemekte daha başarılı olanların başkalarının yalanlarını tespit etmekte de başarılı oldukları gözlemleniyor.

    7. Yapılan deneyler, yalancıların yalanı tespit etmek konusunda daha başarılı olduğunu gösteriyor.
    College London Üniversitesi'nden Geoffrey Bird ve çalışma arkadaşları, deneklerin kendileri hakkında doğru ve yanlış beyanlarda bulunmalarını gerektiren bir oyun tasarlıyorlar. Deneklerden, birbirlerinin güvenilirliği ile ilgili yorum yapmaları istendiğinde, yalan söylemekte daha başarılı olanların başkalarının yalanlarını tespit etmekte de başarılı oldukları gözlemleniyor.

  • Türkiye’de yabancı dil seviyesi birçok kişi tarafından A1, B2 gibi teknik kodlar yerine daha samimi bir şekilde ifade edilir. Bu cümlelerin birçoğu gerçekten bir seviye belirtmez ama en azından dille olan ilişkimizin seviyesini net bir şekilde ortaya koyar.

    Yabancı dile ne kadar yabancı olduğumuzu gösteren bu seviyelerden en sık kullanılanları ise şunlardır;

    1- Anlıyorum ama konuşamıyorum!

    Listemize bir numaradan giriş yapan bu seviye, Türk insanının büyük çoğunluğunun hayatında bir kez de olsa kurduğu cümlelerden bir tanesidir. Soru soran bir turistin söylediklerini anlayıp, karşılığında bir şey söyleyemeyen insanların yaşadığı dramla desteklendiğinde, çok daha anlamlı bir hâle gelir.

    Bu cümlenin normalde sadece dil eğitiminin ilk zamanlarında kurulması gerekir. Çünkü dil eğitiminin ilk aşamasında anlayıp konuşamamak gayet normaldir. Ancak bir ömür boyu süren anlayıp konuşamama durumu, dilbilimcileri bile tedirgin eden bir özelliğe sahiptir.

    Aslında bu durumu en iyi özetleyen şey, yabancı dilde, "Do you speak English?" diye sorulan sorunun, Türkçede, "İngilizce biliyor musun?" şeklinde sorulmasıdır.

    Birinci soru, "Dil, konuşmak demektir!" mesajının verirken, ikinci cümle, "Grameri ezberlerim ama tek cümle kuramam" durumunu legal hâle getirmektedir.

    2- Liseden iyi bir temelim var ama paslandık işte!

    Liseden iyi bir temeli olmayan yoktur Türkiye'de. Ama bu temelin sadece gramer bilgileriyle atıldığı gerçeği genelde göz ardı edilir. İngilizce bütün gramer konularını içeren bir testten alanlar, Simple Past Tense ile bir cümle kurmakta zorlanırlar. Mesela "Dün Ankara'dan geldim" cümlesini İngilizce kurarken, kişinin beyinde şöyle bir kargaşa yaşanır;

    "Hım, geldim dediğine göre gizli özne ben. I ile başlayacağız. Dim eki var. Yani geçmişte kalmış bir olay. O zaman did yardımcı fiili gelecek. Ama bir dakika. Olumlu cümlede did gelmez. Fiilin ikinci hâli gelir. Dur bakayım. monash.pw-came-come. Yani I came oluyor. Ankara'dan diyor. -den -dan eki neydi? Hah! I came from Ankara."

    Tabii dört kelimelik bir cümleye 4 dakika düşünme süresi ayıran bir insanın temeli sorgulanmalıdır.

    3- Biz lisede Fransızca gördük!

    Seviyesini açıklarken hiç evyallahı olmayan gruptur. “İngilizceyle işim olmaz” havasındadırlar ve “Biz Fransız ekolünden geliyoruz aslanım” tribine girerler.  Ama bir kısmı hariç, Fransızca konuşulması gereken ortamlardan kaçarlar. Çünkü liseden sonra Fransızca ile tek ilgileri, derslerde hocayla yaşadıkları hatıralardan ibarettir.

    4- Gramerim çok iyi! Biraz kelime bilsem, var ya!

    Grameri çok iyi olup, kelime eksiği yüzünden konuşamayan insan sayısı gerçekten çoktur. Yani “Dün Amerika’dan gelen bakanlarla Ankara’da sürdürülen ikili görüşmeler, yetkililer tarafından Türkiye-Amerika ilişkilerini uzun vadede olumsuz yönde etkileyecek bir krizin başlangıcı olarak nitelendiriliyor” cümlesinin tüm gramer yapısına hâkimdirler. Ama kelime eksiği yüzünden bu cümleyi İngilizceye çeviremezler. Biraz ilginç bir durum ama gerçekten bazıları bu durumdadır.

    Bir öğrencimde denemiştim. Kelimeleri Türkçe kullanarak buna benzer bir cümleyi İngilizce olarak kurmuştu. İlginç!

    5- Derdimi anlatacak kadar biliyorum!

    Bu cümleyi duyunca insanın aklına hemen Cem Yılmaz şakası geliyor;

    A- İngilizce biliyor musun?
    B- Derdimi anlatacak kadar.
    A- Derdin ne?
    B- İngilizce bilmiyorum.

    Bu diyaloğun üzerine yorum yapmak herhâlde yanlış olur.

    6- Konuşuyorum ama anlamıyorum!

    Çok sık görülen bir grup değildir ama nadir de olsa turistik bölgelerde rastlanır. Bazı satıcılar birkaç farklı dilde turistlere sattıkları şeyle ilgili bilgi verirler. Ve oldukça akıcı konuşurlar. Eğer turist elini cebine atıp satın alırsa problem yok. Ama bir şeyler sorarsa “Konuşuyorum ama anlamıyorum” durumu devreye girer.

    7- Sular seller gibi konuşuyorum!

    Türkiye’deki birçok insanın gelmek istediği noktadır. Artık İngilizce ile ilgili her türlü mesele bitmiştir. Buradaki su benzetmesi dilin akıcılığını anlatmakta, sel olayı da suyun debisinin coştuğunu göstermektedir.

    Yazıyı PaylaşYazıyı Kaydet

    nest...

    oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır