14 6 tansiyon normal mi sorusu, zaman zaman özellikle tansiyon hastası kişilerin merak ettiği konular arasında yer almaktadır. Tansiyon ölçümü sonucunda 14 6 rakamlarını gören kişiler 14'e 6 tansiyon yüksek mi, küçük tansiyon 6 olunca ne olur gibi sorular sormaktadır. Bizlerde siz kıymetli okurlarımız için tansiyon 14 6 ne demek araştırıp, düzenledik. 14 6 tansiyon nasıl? Detaylı bilgiler için lütfen içeriğimizin devamına göz gezdirin.
Kalp ve damar hastalıkları dalının uzman hekimlerinin beyanları ile çalışmaları doğrultusunda Dünya Sağlık Örgütünün belirttiği normal tansiyon değerleri 12 8'dir. Tansiyon ölçümünde ilk rakam büyük tansiyonu ikinci rakam ise küçük tansiyonun ifade eder. Yani, kabul edilen normal tansiyon değeri büyük 12 küçük 8 şeklinde olmalıdır. Bu nedenle 14 5 tansiyon değeri, normal tansiyonun hem üstünde hem de altındadır ve haliyle normal değildir. Ancak, tansiyon aletleri ara sıra yanılma payı olan mekanik cihazlardır. Bu yüzden tansiyon ölçümünü en doğru şekilde yaptırmak isteyenlerin, mutlaka bir sağlık kuruluşunda tansiyonlarını ölçtürmeleri doğru olacaktır.
Kalbin kanı vücuttan atarken harcadığı efora yani basınca büyük tansiyon, kan akımı durgunken damar içinde gerçekleşen yavaş basınca da küçük tansiyon denmektedir. Normal tansiyon değeri büyük tansiyon 12, küçük tansiyon ise 8'dir. 14 6 tansiyon değeri büyük normalden yüksek, küçük ise normalden düşük olduğu için düşük ya da yüksek denilemez. Bu bilgiler ışığında 14 6 tansiyon değerinin normal seviyede olması gerekenden yüksek olduğunu görmekteyiz. Ama küçük tansiyon da tam tersine düşük olduğu için, bu noktada insanlar meraka düşmektedir. Büyük tansiyonun yüksek küçük tansiyonunun düşük olması aslında ender görülen bir durum değildir. Yaşlılıkla birlikte büyük kan basıncı artan yani hipertansiyon yaşayan bazı bireylerde küçük tansiyonda düşüş olmaktadır. Tabi ki bireyler bu konuda en doğru bilgileri uzman hekimlere başvurarak alabilirler.
Tansiyon Nedir?
Tansiyon ya da kan basıncı, kalbin kanı vücudumuza pompalarken damar duvarında oluşturduğu basınçtır. Vücudumuzda belirli bir seviyedeki kan basıncına ihtiyaç vardır. Bu basınç sayesinde dokuların yeterli miktarda kanlanması ve yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmesi sağlanmaktadır.
Büyük ve Küçük Tansiyon Nedir?
Kalbin kanı vücuda atarken kullandığı güce büyük (sistolik) tansiyon, kan akımı bittikten sonra damarlarda oluşan durgun basınca da küçük (diyastolik) tansiyon denir.
Tansiyon Nasıl Ölçülür?
Kan basıncı tansiyon aleti ile ölçülür. Tansiyonun doğru ölçülmesi için şu noktalara dikkat edilmesi gerekir:
Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon) Nedir?
Hipertansiyon veya yüksek tansiyon, atardamarlardaki kan basıncının normal değerlerin üzerine çıktığı kronik bir hastalıktır. Sistolik kan basıncının (büyük tansiyon) mmHg ve diyastolik kan basıncının (küçük tansiyon) 80 mmHg olması en uygun tansiyon değeridir. Kan basıncının / mmHg olması normal, / mmHg olması yüksek normal tansiyon olarak adlandırılır. Kan basıncının /90 mmHg’nın üzerinde olması hipertansiyondur. Hastaların % ’inde yüksek tansiyona neden olabilecek altta yatan başka bir hastalık yoktur. Bunlara birincil (primer) ya da nedeni bilinmeyen hipertansiyon denir. Geri kalan % hastada yüksek tansiyon bir nedene ya da hastalığa bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Buna da ikincil (sekonder) hipertansiyon adı verilir.
En sık rastlanan ikincil hipertansiyon nedenleri şunlardır:
Toplumda Hipertansiyon Görülme Sıklığı Nedir?
Toplumda tansiyon görülme sıklığı % arasındadır ve yaş ilerledikçe artmaktadır. Türkiye'de her üç erişkinden birinde hipertansiyon vardır.
‘Beyaz Önlük Hipertansiyonu’ Nedir?
Bazı hastaların evde ölçülen kan basıncı normal bulunurken, muayenehanede ölçülen kan basıncı ise hep yüksek bulunur. Bu duruma beyaz önlük hipertansiyonu denir ve toplumda %15 bireyde görülür. Bu hastalarda normal tansiyonlu bireylerle karşılaştırıldığında uzun vadede daha yüksek hedef organ hasarı (kalp-damar hastalıları, böbrek yetmezliği… vb.) görülür. Bu nedenle klinik olarak masum bir durum olmadığı bilinmektedir.
‘Maskeli Hipertansiyon’ Nedir?
Beyaz önlük hipertansiyonunun tersine bir durum olan maskeli hipertansiyonda, kişilerin doktor muayene odasında yapılan kan basıncı ölçümleri normal bulunurken, evde yapılan veya 24 saatlik ayaktan kan basıncı ölçümleri yüksek bulunmaktadır. Toplumda görülme oranı yaklaşık olarak beyaz önlük hipertansiyonu kadardır. Bu hastalar hipertansiyon hastası kabul edilerek tedavi edilmelidirler.
Hipertansiyon için Kimler Risk Altındadır?
Hipertansiyonun Belirtileri Nelerdir?
Hipertansiyonun tipik bir belirtisi yoktur. Kan basıncınız uzun zaman içerisinde yavaş yavaş yükseldiğinde çoğu zaman hiçbir belirti vermez. Bu nedenle hipertansiyon ‘sessiz katil’ olarak nitelendirilir. Hipertansiyon ile ilişkili olduğu düşünülen belirtiler ise; enseden yükselen baş ağrısı, kafada ve kulaklarda basınç hissi, uğultu, mide bulantısı ve çarpıntı hissidir. Bazı durumlarda göğüs ağrısı ve nefes darlığı da hipertansiyonun belirtisi olabilir. Yine de çoğu tansiyon hastasının hiçbir şikayeti yoktur ve tesadüfen saptanır. Kan basıncında ani yükselme olması durumunda burun kanaması veya göz beyazında kanama görülebilir.
Hipertansiyonun Zararları Nelerdir?
Hipertansiyon sinsi bir hastalıktır ve çoğu zaman hiç belirti vermeden tesadüfen
ortaya çıkar. Hipertansiyon tanısı konana kadar ve sonrasında tedavinin yetersiz kaldığı süre boyunca yüksek olan kan basıncı, içerisinde yol aldığı damarların duvarlarını zedeler. Damar tıkanıklığına yol açarak kalp, beyin, böbrek gibi hayati organlarda birçok hastalık ortaya çıkarır. Hipertansiyon kontrol altına alınmaz ise karşılaşılacak başlıca sorunlar şunlardır;
Hipertansiyondan Korunmak İçin Öneriler:
Tansiyon yüksekliği olan bütün hastalara yaşam tarzı ile ilgili değişiklikler önerilmektedir.
Gebelik ve Hipertansiyon:
Hamileliklerin %’unda hipertansiyon görülmektedir. Hamilelikte hipertansiyon sorunu yaşayan kadınların çoğunda önceden birincil hipertansiyon vardır. Bazı hastaların idrarında protein atılımının olduğu saptanır ki bu duruma ‘preeklampsi’ denir. Preklamside genellikle hiçbir semptom görülmez ancak bebek ölüm riskini yaklaşık iki kat artırmaktadır. Preklamsi bazen hayati tehlike yaratan ‘eklampsi’ denilen daha ciddi bir hal alabilir. Eklampsi acil olarak tedavi edilmez ise; beyin ödemi, solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği, tüm vücutta yaygın damar içi pıhtılaşma ve ölüme neden olabilir.
Hipertansiyon Tedavi Edilebilir Mi?
Hipertansiyon tedavisinde temel amaç, hedef organ hasarını önleyerek sakatlık ve ölümleri azaltmaktır. Beslenme ve yaşam şeklindeki değişiklikler tansiyon kontrolünü iyileştirebilir ve ilgili sağlık sorunlarını azaltabilir. Ancak, yaşam şeklindeki değişikliklerin etkili olmadığı veya yetersiz kaldığı kişiler için genelde ilaçla tedavi gereklidir. Hipertansiyonu ilaçlarla tedavi edip ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak yaşam tarzı değişiklikleri ve uygun ilaç tedavisi ile kan basıncı kontrol altında tutulabilir. Tansiyonun 5 mmHg düşürülmesi felç riskini %34 ve kalp damar hastalığı riskini %21 azaltabilir. Hipertansiyon tedavisi ömür boyudur ve tedavi kesilirse kan basıncı yine eski değerlerine ulaşacaktır. Bu nedenle tedaviye ara verilmemelidir. Hastanın doktor kontrollerine gitmesi çok önemlidir. Çünkü kan basıncı yaş ilerledikçe daha da yüksek değerlere çıkma eğilimindedir. Bu nedenle bugün yetmekte olan ilaç, yarın yetmeyebilir. Aslında kullanılan ilacın etkisi ilk alındığı zamanlardaki kadardır ancak hastalığın ilerlemesi nedeniyle artık ilaç yetmemektedir. Kontrollerde gerektiğinde ilaç dozu arttırılabilir, daha güçlü bir ilaca geçilebilir veya mevcut ilacın yanına takviye ilaçlar verilebilir. Hipertansiyon hastalarının en az yılda bir kez doktor kontrolünden geçmeleri gereklidir. Şeker hastaları, kalp damar hastaları ve böbrek hastaları ise altı ay ara ile yılda en az iki sefer kontrole gitmelidir. Aksi takdirde ilaçlarla kontrol altına alınamayan hipertansiyon uzun vadede organlara hasar verebilir ve daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
İkincil hipertansiyonu olan hastalarda ise hipertansiyona yol açan hastalık tedavi edilmelidir. Böbrek hastalığının veya hormonal bozukluğun tedavisi ile kan basıncı düzelebilir veya daha az sayıda ilaçla daha rahat kontrol edilebilir hale gelebilir.
Tansiyon İlaçları Zararlı Mıdır? Bağımlılık Yapar Mı?
Bugüne kadar hiçbir tansiyon ilacı için bağımlılık yaptığı bildirilmemiştir ancak her ilacın bir yan etki potansiyeli vardır. Bu nedenle hipertansiyon tedavisi doktorlar tarafından düzenlenmelidir. Bir yakınının veya bir tanıdığın ilacını kullanmak doğru bir yaklaşım değildir ve tehlikeli de olabilir. Hipertansiyon tedavisi kişiye özeldir. Yani bazı hastalar için bir grup ilaç özellikle faydalıyken, diğer bir hastaya başka gruptan bir ilaç daha faydalı olabilir. Doktor ilaç seçimini hastanın fizik muayene bulguları, laboratuvar testleri, EKG ve ekokardiyografi gibi ek tetkikler sonucunda yapar. Gerek gördüğünde takiplerde ilaç tedavisini yeniden düzenleyebilir.
Hipotansiyon (Düşük Tansiyon):
Düşük tansiyon olarak bilinen hipotansiyon, büyük tansiyonun 90 mmHg, küçük tansiyonun 60 mmHg altında olması durumu olarak tanımlanır. Baş dönmesi, dikkat bozukluğu, göz kararması, mide bulantısı, soğuk terleme, hızlı soluma, yorgunluk ve bayılma en önemli belirtileri arasındadır. Çoğu zaman tansiyon düşüklüğü ciddi bir hastalığa bağlı olmaz ve genelde az sıvı alımına bağlı olarak gelişir. Normal zamanda kan basıncı değeri normalin alt sınırına yakın olan hastalar biraz az su içtiklerinde hemen hipotansif olurlar. Bu durum özellikle terleme ile çok fazla su ve tuz kaybedilen sıcak yaz aylarında daha sık gelişebilir. Eğer hasta kendisini çok kötü hissediyorsa, bayılma riskini de göz önüne alarak kişi düz bir yere yatırılıp ayakları havaya kaldırılmalıdır. Tedavide yapılması gereken kaybedilen sıvının yerine konmasıdır. Bunun için tuzlu ayran gibi içerisine tuz eklenmiş sıvılar tansiyonun normal değerlere gelmesine yardımcı olacaktır. Asıl önemli olan böyle bir durum ile karşılaşmamak için yeterli miktarda sıvı alımına dikkat etmektir. Bunun yanında düzenli yapılacak egzersizler ile hipotansiyon gelişmesinin önüne geçilebilir.
Yeterli miktarda tuz ve sıvı almasına rağmen hipotansiyon belirtilerini sıkça yaşayan bir kişide başka nedenler araştırılmalıdır. Nadir olarak ishal, aşırı kusma, enfeksiyon, gebelik, bazı kalp hastalıkları ve hormonal bozukluklarda hipotansiyon görülebilir. Bu durumda tedavi asıl nedene yönelik olmalıdır.
Ayağa Kalkınca Olan Tansiyon Düşmesi (Ortostatik Hipotansiyon):
Kişinin otururken ya da yatarken aniden kalkma sonrası olan tansiyon düşmesini anlatır. Kişide ayağa kalktıktan birkaç saniye sonra baş dönmesi ve göz kararması olur. Şiddetli vakalarda bayılma görülebilir ve bu durum hastanın düşerek yaralanmasına sebep olabilir. En sık sebepleri arasında; susuz kalma, uzun süreli yatak istirahati, gebelik, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, bacak toplardamarlarında yetmezlik ve nörolojik hastalıklar sayılabilir. Aynı şekilde birçok tansiyon ilacı da ortostatik hipotansiyon yapabilmektedir. Daha çok 65 yaş üstündeki kişilerde görülse de tamamen sağlıklı genç bireylerde de görülebilir. Belirtilerini azaltmak için yeterli sıvı alımı yanında düzenli egzersiz yapmak önemlidir. Oturduğumuz veya yattığımız yerden aniden kalkmamak ve bir süre bekledikten sonra yürümeye başlamak ortostatik hipotansiyon gelişmesini önemli ölçüde azaltacaktır.
"Yüksek Tansiyon" tabirinin de kullanıldığı hipertansiyon, kalbin pompalama yaptığı atardamarlar içindeki kan basıncının, yani tazyiğinin yüksek olması demektir. Bu yükseklik, içinde bulunduğu kalp ve damar sistemini yıpratmakla yola başlar ve sonrasında, damarları bozulan organların bizzat kendilerini de iflasa sürükleyerek yoluna devam eder. Bu organlardan öncelikle sayılacak olanlar göz, böbrekler ve beyin olmakla beraber, zaman içinde tüm dokular ve organlar etkilenebilir.
"Tıbbi kılavuzlara göre hipertansiyon teşhisi, yapılan ölçümlerin çoğunda büyük tansiyonun mmHg ve/veya küçük tansiyonun 90 mmHg üzerinde ölçülmesi ile konur" denilse de, ideal tansiyon değeri /80 mmHg'dır. Yaş kaç olursa olsun, bu böyledir. Yani ileride felç, kalp krizi, kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği, beyin kanaması gibi hastalıklara uğrama riski bakımından, ideal sayılan /80 mmHg ile "idare eder denilen" /90 mmHg arasında bile epeyce fark vardır. Hatta biraz daha aşağıya doğru gidelim; rahatsız etmeyen, baş dönmesi veya halsizlik gibi belirtilere yol açmayan en düşük tansiyonun en iyi tansiyon olduğunu söylemek lazım.
Bu itibarla ideal tansiyon konusu hakkında kısaca şunu söyleyebiliriz; (Düşük tansiyon belirtilerine yol açmadığı sürece) en düşük tansiyon, en iyi tansiyondur. Mesela tansiyonu 90/60 mmHg (yani 9/6) ölçülen ama kendini iyi hisseden birini, durduk yerde düşük tansiyon hastası kabul edip tuzlu ayranlar içmeye teşvik etmek vahim bir hatadır. Böyle bir kişiye yapılması gereken şey, sadece böyle mükemmel bir tansiyon değerine sahip olmasından dolayı tebrik etmektir. Ama buradaki kastettiğimizin çeşitli hastalık hallerindeki tansiyon düşmeleri olmadığını, tansiyonun hep düşük seyrettiği sağlıklı ve yakınmasız kişilerle ilgili olduğunu özenle vurgulayalım.
Tansiyon yüksekliğinin genellikle baş ağrısı, ense veya tepe ağrısı-zonklaması, baş dönmesi, kulaklarda uğultu, çarpıntı hissi, bulantı gibi yakınmalarla seyrettiği iyi bilinir. Buradan yola çıkan birçok hastanın, aslında tansiyonunu hiç ölçtürmediği halde "Tansiyonum iyi, bir sıkıntım yok." demesine öyle çok rastlıyoruz ki. Tansiyon vücutta ne kadar uzun süredir yer edinmişse, vücut bunun belirtilerine karşı o kadar alışıyor ve bir nevi körleşiyor. mmHg veya daha üzerindeki tansiyon değerlerinin bile farkında olmayabiliyor hastalar.
Tansiyon yüksek olduğu halde hiçbir şikayetin olmaması ve kendini iyi hissetmek, ne yazık ki tansiyonun size zarar vermemesi, vücudun artık tansiyona alışması ve ondan etkilenmemesi anlamına gelmiyor. Tüm damar sistemi, kalp ve diğer organlar, o sırada hissetmeseniz de içten içe ve sessiz sedasız iflasa sürükleniyor.
Algılama sorununun diğer bir yüzü de, tansiyon yüksekliğinin sadece o sıradaki açlığa, tokluğa, üzüntüye, sinirlenmeye, iş yapmaya veya yürümüş olmaya bağlı olduğunu sanıp ana problemi görmezden gelmek şeklinde karşımıza çıkıyor. Sanıldığının aksine; o sabah henüz kahvaltı yapmamış olmanızın, ilacınızı henüz almamış veya yarım saat önce yürümüş ya da birkaç merdiven çıkmış olmanızın, şu andaki tansiyon yüksekliğinizi izah etme konusunda bir anlamı olamaz. Tansiyonun sadece rahat olunan durum ve saatlerde ölçülmesi de sorunun gizlenmesine neden olmaktadır. Mesela evde sabah-akşam yapılan ölçümlerin gayet iyi olması, buna karşın dışarıda tansiyonun yüksek seyrediyor olması hiç de nadir bir durum değildir. Ayrıca önceden 9/6 veya 10/7 gibi düşük tansiyon değerleri olan kişilerde günün birinde aniden tansiyonun sadece 'e çıkması bile gayet rahatsız edici olabilir. Bu hastaların pek çoğu bir türü iyileşmeyen baş ve ense ağrısı, kulak uğultusu, yorgunluk gibi yakınmalarla, ellerinde bir çuval dolusu migren, sinüzit ve depresyon ilaçlarıyla ve MR filmleriyle hastane hastane gezerler.
Hipertansiyon tedavisinde hekimler olarak en sık yaşadığımız sıkıntının bu olduğunu söylemek sanırım hata olmaz. Elbette tuz azaltılacak, elbette kilo verilecek, elbette düzenli yürüyüş yapılacak ve elbette stresten kaçınılacak. Bunlar temel. Ama ciddi bir hipertansiyonla sadece bu önlemleri kullanarak baş etmek mümkün değildir. Sarımsak, limon, kekik yağı, keten tohumu gibi yöntemler ise genellikle teselliden öte bir değer taşımazlar.
"Genç yaşta vücut ilaca alışmasın diye tansiyon ilacı almamak" felaketine çok sık şahit oluyorum. Düşünün; yaş 16, tansiyon Tamam hemen ilaç başlamayalım, tuzu azaltalım, yürüyüş yaptıralım ve kilo fazlalığı varsa verdirelim. Gönlünü de hoş tutalım. Peki yine de olmuyorsa ve tansiyon inmiyorsa? "İnmiyorsa inmesin, yeter ki bu yaşta ilaç vermeyelim." demek, bu çocuğu kanserden farksız bir durumun kucağına göz göre göre terk etmek demektir. Bu çocuğun geleceğinde daha yaşında böbrek yetersizliği, kalp krizi, felç gibi durumlar aklıma sadece ilk gelen senaryolar. Yani sıradan bir hipertansiyon hastasının yaşındaki akıbetini daha yaşındayken yaşamak
Çoğu hasta, bu ilaçları hep almanın böbrekleri veya karaciğeri yorduğu, hep ilaç almanın vücutta alışkanlık yapacağı ve ilaçlara bağımlı olmak istemedikleri gibi tezler ileri sürmekteler. Organlarınız bu ilaçları aldınız diye değil, almadınız ve hipertansiyonunuz gereği gibi tedavi edilmedi diye zarar görür. Uygun şekilde tedavi edilmeyen bir hipertansiyonun kanserden farkı yoktur. Kanser nasıl organ sistemlerini bozar ve iflasa sürüklerse, tedavisiz bir hipertansiyon da aynısını yapar.
Aldığınız ilaç veya doz yetersiz geliyor olabilir. Bu arada diğer bir yanılgı da ilacın dozunu rakamsal olarak ele alıp abartmaktır. "Komşumun ilacı sadece mg, benimki ise mg yani çok fazla. Yine de tansiyonum düzelmiyor. mg'ı daha ne kadar artırabilirim ki?" sorusu artık bir klasik haline gelmiş durumda. Her ilacın etkin dozu farklıdır. Ne bir ilacın sadece 1 mg olması onu daha tehlikesiz kılar, ne de başka bir ilacın mg oluşu onu diğerinden daha tehlikeli yapar. Bir ilacın 1 mg'ı başka bir ilacın mg'ı ile eşit etkide olabilir. Onun için bu rakamlara takılmamak lazım. Belli dozda bir ilaç alıyor olabilirsiniz ve tansiyonunuz hala düzelmemiş olabilir. Yapılması gereken durumu böyle kabullenmek değil, tedavinin daha da artırılmasıdır. Öncelikle ilaç dozu olarak, bu da yetmezse ilaç adedi olarak. Ta ki tansiyon konusunda hedefe ulaşalım.
Tansiyon ilaçları böbrekleri bozmaz. Tam aksine böbrekleri korurlar, yani yüksek tansiyon nedeniyle bozulmaların başladığı ve iflasa sürüklenen böbrekleri kurtarırlar. Özellikle şeker hastalığı varsa, hipertansiyon olmasa bile bazı tür tansiyon ilaçlarını böbrekleri korumak adına tatbik ederiz, tekrar söylüyorum hipertansiyon olmasa bile! Yani hipertansiyon ve/veya şeker hastalığınız varsa, eğer gerçekten böbreklerinizi düşünüyorsanız ve eğer ileride diyalize mahkum ve kendisine nakil için böbrek aranan biri haline gelmek istemiyorsanız bu ilaçları ALMANIZ gerekir. Bir başka deyişle yine söylüyorum, biz hekimler bu ilaçları böbrekleri bozmak için değil kurtarmak için kullanırız. Çünkü böbreklerde tansiyona bağlı bozulma başlamışsa böbrekleri kurtarmanın da yine bu ilaçlardan başka çaresi yoktur. Sadece, böbreklerde zaten çok ağır bir yetersizlik varsa, bu hastalarda dikkatli olmak gerekiyor. Hassas kararları vermek doktorunuzun işidir. Lütfen bu konulara hakim olmayan birtakım insanların etrafınızda bilir bilmez ve cahilce konuşmaları aklınızı çelmesin. Gerçek buradaki gibidir.
Etiket: