1923 yılı dolar kuru / One moment, please...

1923 Yılı Dolar Kuru

1923 yılı dolar kuru

1923’ten günümüze 20.62 trilyon dolar katma değer ürettik

Ülkelerin ekonomik büyüklüğü ölçmek için ekonomi çevreleri iki yol izlemektedir.

1) Nominal gayri safi milli hâsıla

Bir ülkede belirli bir dönem içinde (3 ay, 1 yıl) üretilen bütün nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları üzerinden toplanmasıyla oluşan toplam değere gayrisafi yurtiçi hasıla (ya da kısaca GSYH) denir. Bir ülkede yıl içinde üretilen tüm ürünlerin sayısının fiyatı ile çarpılması ile hesaplanır. Diğer ülkeler ile karşılaştırma yapabilmek için o yıl içindeki ortalama dolar kuruna göre çıkan rakam bölünerek bulunur.

2) Satın alma gücüne paritesine göre gayri safi milli hâsıla

Satın alma gücü paritesi (SAGP) ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını ortadan kaldırarak farklı para birimlerinin satın alma güçlerini eşitleyen bir değişim oranını ifade ediyor. Kısacası aynı ürünü ülkelerdeki fiyatını karşılaştırıp elde edilen gelirle ne kadar aynı üründen alınabildiğine bakar. Yani kısaca aynı cins 1 kilo elma veya portakal fiyatını karşılaştırır. Bu alanda yapılan hesapta sadece ihraç edilebilecek ürünlerin ülkelerdeki fiyatına bakar. Saç kesimi veya eve gelen bir ustaya ödenen ücret gibi hizmet sektörünü kapsamaz ve bu alanlarda karşılaştırma yapılmaz. Bu kısa bilgi sonucu bende 1923 yılından günümüze ne kadar katma değer yarattığımızı hesaplamaya çalıştım. Verilerin tamamı Türkiye ve ABD İstatistik Kurumu verileridir.

Ülkemizde ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapıldığı için 1923-1927 yılları arasındaki dönemdeki nüfus’u da 1927 yılındaki nüfus’a eşit aldım.1927-1935 yılları arasında ülke nüfusunda zaten ciddi bir değişiklik yok. Küçükte olsa mutlaka hata payı bulunuyor olabilir. Bu hata payı genel rakamları çok fazla değiştirebilecek etkileyebilecek düzeyde olmayacaktır.

Her yıl için güncel kuru hesaplarken 1923 yılından itibaren 1 doların değerini her yıl ABD enflasyon oranında artırarak hesapladım. Bu yüzden burada belki çok küçükte olsa bir hata payı bulunabilir. Yaptığım hesaplama yöntemi için her türlü öneriye ve eleştiriye de açığım. Hata paylarını minimize edecek önerileri ayrıca bekliyorum.

1923 yılından sonra dolar kuru bazen değerlenmiş ama belli yıllarda ise bir önceki yıllara göre değer kaybetmiştir. 1931 yılında 1 dolar ile alınan bir ürün 1935 yılında 0,85 dolar ile alınabilmeye başlanmıştır. 1943 yılına kadar 1929 yılında başlayan Büyük Buhran diye adlandırılan ABD ekonomisinin çökmesi bunun sonucunda alım gücünün düşmesi işsizliğin artması sonucu enflasyonda negatif seyredip doların ciddi oranda değer kazanmıştır.

Yetmişli yıllarda tüm dünyada petrol fiyatlarının artması ABD de ve diğer ülkelerde ciddi bir enflasyona sebep oldu. ABD ‘de 1970- 1980 yılları arasında kümülatif enflasyon %100’ü geçti.

Hesap yaparken şuna dikkat ettim. 1923 yılındaki 1 doları ABD’de her yıl oluşan enflasyon kadar artırarak 2016 yılına kadar taşıdım. 1923 2016 yılları arasında ABD’de kümülatif enflasyon %1304 oldu.

Tablodaki verilerde ise Türkiye için TÜİK’ten G7 ülkeleri için ise Angus Maddison verilerinden faydalandım. 2016 verilerini (Tahmin) ise Türkiye’ninkini TUİK’ ten G7 ülkeleri için ise IMF’in internet sitesinden aldım.

Grafikte görüldüğü gibi 1923’ten günümüze kadar oluşan Gayri Safi Milli Hâsıla veya yaratılan katma değer ortaya çıkıyor.

Birinci Dünya savaşı ardından ülkeler arası rekabet taşımacılık sektöründe ciddi bir ivme kazandırdı. Bunun doğal sonucu olarak ülkeler arası mal ticareti arttı. Dünya ekonomisi ciddi bir büyüme yakaladı. Yaptığım hesaplara göre Türkiye ekonomisi Cumhuriyetin’in 93 yıllık tarihinde 20,62 trilyon dolarlık katma değer üretti. Bu rakam ABD 1.3 yılda bizimle yaklaşık aynı nüfusta olan Alman ekonomisi ise 2011-2016 yılları arasında 6 yılda ürettiği Gayri Safi Milli Hâsılaya denk geliyor.

Kaynaklar: TÜİK, IMF, Angus Maddison

kaynağı değiştir]

Almanya, devam etmekte olan I. Dünya Savaşı'nın büyük maliyetini karşılamak için, savaş patlak verdiğinde altın standardı'nı (para biriminin altına çevrilebilirliği) askıya aldı. Savaşın masraflarını karşılamak için ilk gelir vergisini uygulayan Fransa'nın aksine, Alman İmparatoru II. Wilhelm ve Reichstag oybirliğiyle savaşı tamamen borçlanma yoluyla finanse etmeye karar verdi. Hükûmet, savaşı kazanarak ve mağlup Müttefiklere savaş tazminatı yükleyerek borcu ödeyebileceğine inanıyordu. Bu, batı ve doğudaki kaynak zengini sanayi bölgelerini ilhak ederek ve Almanya'nın 1870'te Fransa'ya karşı kazandığı zaferin ardından gelen "Fransız tazminatı" benzeri nakit ödemeleri Almanya'ya dayatarak yapılacaktı.[1] Böylece, markın Amerikan doları karşısındaki döviz kuru, dolar başına 4.2'den 7.9'a kadar sürekli olarak değer kaybetti. 2'den 7,9'a yükseldi ve savaş sonrası aşırı enflasyonun ön uyarısı oldu.[2] Bu strateji, Almanya'nın savaşı kaybetmesiyle başarısızlığa uğradı ve yeni Weimar Cumhuriyeti'ni karşılayamayacağı, toplam 132 milyar altın markı tutarındaki devasa savaş borçlarıyla baş başa bıraktı. (33 milyar ABD Doları), daha sonra Young Planı kapsamında 112 milyar mark (26.3 milyar ABD Doları) olarak revize edildi. Borç sorunu, destekleyecek herhangi bir ekonomik kaynak olmadan para basılmasıyla daha da kötüleşti.[1]Versay Antlaşması'nda I. Dünya Savaşı tazminatları için talep, markın değerindeki düşüşü daha da hızlandırdı ve 1919'un sonlarında bir ABD doları satın almak için 48 kağıt mark gerekiyordu.[3] Daha sonra, Alman para birimi 1921'in ilk yarısında dolar başına yaklaşık 90 markta nispeten istikrarlı bir seyir izledi.[4] Savaşın Batı Cephesi çoğunlukla Fransa ve Belçika'da gerçekleştiğinden, Almanya savaştan endüstriyel altyapısının büyük bir kısmı bozulmadan çıktı ve bu da onu Avrupa kıtasında baskın ekonomik güç olmak için daha iyi bir konumda bıraktı[5] Müttefiklerin Almanya'yı ödemeleri karşılamaya zorlayacak ekonomik yaptırımlar uygulama ültimatomundan sonradan[6] ilk ödeme Haziran 1921'de vadesi geldiğinde yapıldı[7] ve dolar başına yaklaşık 330 marka düşen markın giderek daha hızlı bir şekilde devalüe edilmesinin başlangıcına işaret etti.[3] Talep edilen toplam tazminat 132 milyar altın marktı, ancak Almanya o dönemde sadece 50 milyar mark ödemek zorunda kaldı, çünkü tazminatların hızla değer kaybeden Papiermark olarak değil, sabit para birimi olarak geri ödenmesi gerekiyordu.[8] Ağustos 1921'den itibaren Almanya mark ile her fiyattan döviz satın almaya başladı, ancak bu sadece markın değerindeki çöküşün hızını artırdı, yani Tazminat Komisyonu tarafından talep edilen dövizi satın almak için giderek daha fazla mark gerekiyordu.[9] 1922'nin ilk yarısında mark, dolar başına yaklaşık 320 markta sabitlendi.[3] Uluslararası tazminat konferansları düzenleniyordu. Bunlardan biri Haziran 1922'de Amerikalı yatırım bankeri J. P. Morgan, Jr. tarafından organize edildi.[10] Toplantılar uygulanabilir bir çözüm üretmedi ve enflasyon hiperenflasyona dönüşerek Aralık 1922'de mark ABD doları başına 7.400 marka düştü. Hayat pahalılığı endeksi Haziran 1922'de 41 iken Aralık ayında 685'e çıkarak yaklaşık 17 kat arttı. 1922 sonbaharında Almanya tazminat ödemelerini yapamaz hale geldi.[11]

Almanya'nın savaş tazminatlarını ödemek için kullandığı strateji, yabancı para satın almak için toplu banknot basmaktı ve bu banknotlar daha sonra tazminatları ödemek için kullanılıyordu, ancak bu strateji kağıt markın enflasyonunu büyük ölçüde şiddetlendirdi.[9][12] 1922 sonbaharında mark pratikte değersiz olduğundan, Almanya'nın kağıt mark kullanarak döviz veya altın satın alması imkansızdı. Almanya'nın 1922 sonlarında Fransa'ya tazminat taksitini zamanında ödeyememesinin ardından, Fransız ve Belçikalı birlikler Ocak 1923'te Almanya'nın ana sanayi bölgesi olan Ruhr vadisini işgal etti. Tazminatlar kömür gibi mallarla ödenecekti ve işgalin tazminat ödemelerini güvence altına alması gerekiyordu. Alman hükûmetinin buna yanıtı Ruhr'da pasif direniş politikası uygulamak oldu; işçilere, işgalcilere yardımcı olacak hiçbir şey yapmamaları söylendi. Bu politika pratikte işgali protesto etmek için bir genel grev anlamına gelse de, grevci işçilere yine de mali destek verilmesi gerekiyordu. Hükûmet bu işçilere daha fazla banknot basarak ödeme yaptı ve Almanya kısa süre içinde kağıt paraya boğuldu ve hiperenflasyon daha da şiddetlendi.[13][14]

Ayrıca bakınız[değiştir

Atatürk bir kurtuluş Savaşı başlatarak ülkeyi kurtardı.

Sonra Ekonomiyi kurtardı.

Kurtuluş Savaşını kazandığında ülkede sermaye yok denecek kadar azdı. Para yoktu.  İş gücü kıt, işsizlik had safhadaydı.  Üretim köylünün karnını doyurmaya ancak yetiyordu. Satış yok, pazarlama yok. Ekonomi gelişmemiş. Nüfusun %75’i köyde ve onların da önemli bir kısmı hastalıklı. Erkek yok, çünkü çoğu Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşında şehit olmuş.

İç ticaretin büyük kısmı, dış ticaretin hemen tamamı azınlıkların ve yabancıların elinde. Banka ve finans sektörü dahil Türk’e dair bir şey yok. Merkez Bankası dahi yok. Daha ötesi, Türk’e dair banka yok. Zorunlu tüketim malları yüksek maliyetle ithal ediliyor. Dûyun-u Umumiye ile Cumhuriyet idaresine 86 milyon altın lira dış borç kalmış.

Hal böyle iken Atatürk kolları sıvamış, 1922’de İzmir’de Yakup Kadri’ye; ”Millî Mücadelemizin bu evresi kapanmıştır; şimdi ikinci evresini açmamız gerekiyor” diyerek 1923 Ocakta İzmir İktisat Kongresiyle iktisadi kurtuluş savaşına başlatmış. İlk evre silahlı mücadele, ikinci evre iktisadi mücadele idi. Amacı;Türk’e dair bağımsız bir milli ekonomi yaratmaktı. Misak-ı İktisadi idi o günkü kalkınmanın adı.

Şimdiki kalkınmanın adı, maalesef buzdolabı.

*1923’de 1 ABD doları ortalama 1 TL’na eşitti. Hatta yıl içerisindeki bazı dönemlerde TL 20 kuruş daha değerliydi. 80 kuruş verip 1 Dolar alıyorduk. 1923 yılından 1930 yılına kadar ekonominin kuruluş temelleri atıldı. Ağırlıklı olarak önce Liberal politikalar izledi. Atatürk bütçe disiplinini ve denk bütçeyi esas aldı. İç ve dış borçlanmadan kaçındı. Bütçe 1923’te 5345034,00 TL fazla verdi.  

*1924’te 1 Dolar 1,60-1.88 TL. seyrine çıktı. Çünkü Lozan’da Osmanlı’nın borçlarını üstlenmek zorunda kalmıştı. Rakam, o dönemin parasıyla 84,6 milyon dolardı ve o yılki bütçe gelirleri 111 milyon Tl  civarındaydı. Yani Osmanlıdan kalan borç, yıllık bütçe gelirinden fazlaydı. Bu borç Lozan’da taksitlendirildi ve Atatürk öldüğünde o borcun üçte ikisi ödenmişti.O yıl ekonomiye bir bütçe gelirinden fazla bir yük binmesine rağmen bu ağır yük bile Dolarda fazla kıpırdama yaratmadı. Türkiye’nin yıllık büyüme hızı; % 14,8 idi. Ayrıca bütçe o yıl 6788790,00 TL fazla verdi.

Bugün ekonomiye Türkiye’nin bütçesi  kadar bir yük ekleyin. Ekonomini ne olur? Tabii ki tepetaklak olur.

* 1925 yılında 1 Dolar 1.83 TL.

Hatta Osmanlıdan beri halkın kanını emen Aşar,  yani Öşür vergisi kaldırılmasına rağmen. Öşür kalemi, o günkü Türkiye bütçesindeki en önemli gelir kalemi idi. Buna rağmen o yılki TL, ABD Dolarını tınlamadı, dolar fırlamadı bütçe bozulmadı. Evet, Türkiye bundan dolayı  31058459,00 TL açık verdi ama o yıl Türkiye’nin büyüme rakamı; % 12,9 idi.  Az değildi.

* 1926 yılında 1 Dolar 1.91 TL.

Sanayi hamleleri ilerledi. Kayseri’de uçak fabrikası açıldı. Öyle oyuncak gibi pilli filan değil, doğrudan Milli. Ülkenin büyüme rakamı; % 18,2. Üstelik bütçe 8176372,00 TL fazla verdi.

* 1927 yılında 1927 1 Dolar 1,94 TL.

Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı ve Sanayiciye teşvik verildi. Yüksek İktisat Meclisi kuruldu. Tarım üzerinden vergi azaltıldı. Vergi ağırlığı sanayiye kaydırıldı. Ülke genelinde bir kalkınma hamlesi başlatıldı.

*1928 yıllarında 1 Dolar 1.94 TL civarında. Bütçeler ise fazla verdi. Aynı kalkınma hızına devam

*1929 yılında Dolar 2,08 lira.

Ama Dünya ekonomisi sallantıda. ABD’nde ve Dünyada Büyük ekonomik kriz yaşanıyor. Ve Türkiye etkilenmiyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi ülkemiz Millî ekonomi politikası uyguluyordu ve ekonominin temelleri sağlamdı, ikincisi de Lozan’da kabul ettiğimiz Gümrük tarifesinin süresi 1929'da bitmiş, artık Türkiye artık kendi gümrük tarifesini çıkarmış ve uygulanmaya başlamıştık. Bütçemiz de o yıl 10776260,00 TL fazla verdi. Büyüme rakamı mı?  1929 krizi nedeniyle gelişmiş dünya ülkelerinde bile büyüme rakamları patır patır eksiye dönerken Türkiye % 21,6 gibi bir rekordaydı. Gayet normal. Çünkü ülkenin başında Atatürk gibi bir deha vardı. Şimdi değil ama, işte o zaman batı bizi kıskanmaktaydı.

1929 dünya krizinden sonra ekonomide serbest piyasa ağırlığından Devletçilik ve optimum müdahalecilik uygulama ağırlığına geçildi. Çünkü Dünya görmüyordu ama Atatürk 10 yıl sonra çıkacak İkinci Dünya Savaşını görüyordu. Bu nedenle ekonomi serbest piyasanın eline başıboş bırakılmamalı ve güçlendirilmeliydi

1930’da 1 Dolar 2,07 lira. Dünyada kriz olmasına rağmen Türkiye küçülmedi, büyüdü. Ayrıca bütçe o yıl 7321688,00 fazla verdi.

1931’de 1 doların fiyatı 2,11 lira. Ve ekonomide kısa vadeli TL değerinin düzenlenmesi gidildi. Türkiye yine büyümeye devam etti. % 8.

1932’de 1 Dolar 1,17 lira

Ve dolar yarı yarıya geriledi. Türkiye  % 10,7 büyüdü.

*1933’de 1 Dolar 1,17 lira. Ve o yıl da % 15,8 büyümüş. Bütçe ise denk. 1933-1938 arasında devletçilik ön plana çıkmış. Çünkü savaş yaklaşıyor. Artık Devlet öncülüğünde kalkınmanın temelleri atıldı. Örneğin Sümerbank kuruldu

*1934’de 1 Dolar 1,33 lira

1934 yılında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamasına geçildi. Tekstil, dokuma ve şeker gibi halkın ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımlar yapıldı. Çimento ve demir-çelik gibi temel kalkınma ürünleri üretildi. Milli çıkarlarımızı korumak için yabancı tekeller, madencilik demir yolları ve limanlar parası verilerek yabancılardan satın alındı ve devletleştirildi. Altyapı yatırımları millîleştirildi. Büyüme, % 6 idi. Açık ise 21581212,00 TL

*1935’de 1 Dolar 1,26 lira civarında. Ekonomik kalkınmaya devam

*1936’de 1 Dolar 1,26 lira.

18676522,00 bütçe fazlası var. Türkiye’nin yıllık Büyüme hızı; % 23,2 idi.

*1937’de 1 Dolar 1,26 lira seviyesinde. Bütçe ise fazla vermiş. 26987064,00 TL. Neredeyse bütçenin % 10’u kadar bütçe fazla var.

Bugün bu rakamlar kimde var?

*1938’de 1 Dolar 1,26 lira

Yıllık Büyüme hızı; % 9,5. Çünkü ikinci Dünya Savaşı yaklaşmış. Ama bütçe açık değil, fazla vermiş. Şimdi Ege’de iki savaş gemisi turluyor, İstanbul’da da dolar yerinden fırlıyor. Ama Atatürk’ün temellerini attığı ekonomi ise Dünya savaşını bile tınlamıyor. Çünkü 1938’e gelindiğinde, savaşa bir yıl kala stokta 26 milyon ton altın mevcut.  Şeker Çimento, kereste ve deri ihtiyacının tümü yerli, Yünlü dokumanın % 83 ü, Pamuklu dokumanın % 43 ü, Kağıdın % 32’si,cam ve cam eşyanın % 63 ‘ü milli ve yerliydi. Demir ve Çelik ürünlerinin ise tamamı da yerliydi. Çünkü Demir Çelik Sanayii kurulmuştu. 1938 e kadar bütün demiryolları millileştirilmiş ve demiryolu Erzurum’a varmıştı.

Atatürk döneminde uçak fabrikası dahil 15 yılda 150’den fazla fabrika tesis, kuruldu. Daha da önemlisi devletin kendisi kuruldu

1923 ile 1935 arasında yalnızca 5 yıl bütçe açığı var. Diğer yıllar bütçe fazlası var.

Şimdi bu rakamları görmek mümkün mü, tabii ki hayır. Atatürk dönemindeki % 10’lu %20’li çift haneli rekor büyümeler artık hayal. Dünyada yok. Bütçenin bırakın dengini, gendini bile gören yok. Başkanın iki dudağı arasında. Sayıştay’dan Meclise gelen yıllık rapor sadece 1 sayfadan ibaret.

Dolar mı?

7,5 liraya dayandı. Ama bu rakam sizi aldatmasın. Eğer Atatürk devri ile kıyaslarsan bu 7,5 TL ye 6 sıfır daha koymalısın ki, aradaki farkı anlayasın.

Yani Atatürk döneminde 0,80 TL başlayıp, 1,2 ortalamayla seyreden 1 Dolar, şimdi yedi milyon beş yüz bin Türk lirasına eşit.

O yüzden O’na ayyaş diyenler bir daha düşünmeli.

O dönemi inceleyip, o dönemin ayarlarına tekrar dönmeli.

Yazıyı Paylaş:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır