1993 sivas katliamı nedir / Sivas Katliamı'nın üzerinden 29 yıl geçti: Neler yaşandı, kim ne dedi?

1993 Sivas Katliamı Nedir

1993 sivas katliamı nedir

Aziz Nesin'in Sivas Katliamı'na ilişkin savcılık ifadesi

(İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı)
9.7.1993

MAĞDUR: MEHMET NUSRET NESİN (AZİZ NESİN), Abdullah Aziz oğlu, Hanife'den olma, 1915 D.lu, Giresun Şebinkarahisar nüf. kay. olup halen Çatalca Nesin Vakfı'nda oturur olduğunu söyler, hadise anlatıldı, şikayet ve delilleri soruldu:

Pir Sultan Abdal Derneği'nin daveti üzerine, 30 Haziran 1993 tarihinde İstanbul'dan Sivas'a hareket ettim. 1 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'a ulaştım ve o gün etkinliklere katıldım, 2 Temmuz 1993 tarihinde kaldığım Madımak Oteli'nden saat 10.00'da çıktım. Vilayetin yanında bulunan ismini şimdi hatırlayamadığım bir medresede yazarı olduğum kitapları okurlarıma imzalayıp veriyordum. Bu sırada küçük gruplar ortaya çıkıp ismim telaffuz edilerek sözlü saldırıda bulunuyordu. Takriben burada bir saat kadar kaldım ve okurlarıma kitaplarımı imzaladım. İşim bitti. Kalmakta olduğum otele döndüm. Otelde istirahat ediyordum. Öğlen namazına müteakip, camiden çıkan takriben 500-600 kişilik grup otelin önünde toplandılar ve ismimi telaffuz ederek sözlü sloganlar atarak saldırıda bulunuyorlardı. Bu sözlü saldırı takriben 13.30'da başladı. Topluluk, "Şeriat isteriz, Müslüman Türkiye, Allahuekber, Sivas Aziz Nesin'e Mezar Olacak" şeklinde sloganlardı. Ben bu sözlü tecavüzleri ve sloganları oteldeki odamdan duydum, pencereden çıkıp bakmadım, bakmamıza da imkân yoktu. Eğer göründüğümüz takdirde fiili eyleme geçeceklerini düşündük. Bulunduğum odada Sivaslı veya misafir bazı şahıslar vardı. Bunların isimlerini hatırlamıyorum. Takriben 60 kişi kadar otelde misafirlerdi. Bu topluluk sloganlar attıkça büyüyor ve çoğalıyordu. Bu topluluk sözlü tecavüzleri saat 20.00'a kadar devam etti. Sloganlar da devam ediyordu. Hatta şimdi hatırlayamadığım sloganlar da atılıyordu. Benim üç tane korumam vardı, akabinde mahalli zabıta iki koruma da göndermişti. Bu beş koruma beni otelde koruyordu. Ancak dışarda topluluk büyüyor, sloganlar atılıyor, mahalli idarece tedbir alınmıyordu. Genel mahalli zabıta da ve askerler otelin önünde toplanmış olan bu halk kitlesine mâni olacak herhangi bir harekette bulunmuyorlardı.

Yukarıda beyan ettiğim gibi bu durum saat 13.30'da başladı, saat 20.00'a kadar devam etti, topluluk bilahare otel pencerelerine ve duvarlara taş atmaya başladı, karşı binanın çatılarına çıktılar, binalara girdiler, o çatı ve bina içlerini elde ettikleri taşları ve kiremitleri bulunduğumuz otel odasına atmaya başladılar, hatta otelin karşısında bulunan inşaat mahallindeki inşaat malzemelerini attılar, onu bitirdiler, bu kez sokaktaki kaldırım taşını söktüler ve onları atmaya başladılar. Dışardaki topluluk bizi hedef alarak sözlü tecavüzler ve fiili tecavüzler devam ettikçe, yanımda bulunan şimdi ismini hatırlayamadığım arkadaşlar, Vilayet makamına ve Emniyet Müdürlüğü'ne telefonla durum iletildi. Bizzat ben Vali'yi telefonla bularak durumu bütün açıklığıyla izah ettim ve tedbir almalarını söyledim. Bana cevaben Vali bey, "Çok mahcubum, merak etme gereği yapılacaktır" diye cevap verdi. Akabinde Milletvekili Uluç Gürkan ve Erdal İnönü arandı. Milletvekili Uluç Gürkan, "Her tarafa telefonla bildirdim, merak etmeyin, tedbir alınacaktır" dedi. Erdal İnönü, "Vali ile görüştüm. Yine görüşeceğim. Merak etmeyin tedbir alınacaktır" diye bildirdi. Benim dışımda, otelde mahsur kalan diğer arkadaşlar da ve bu etkinliklere katılan diğer şahıslar da telefon etti, o arada bilemiyorum. Çünkü pencereden bakmıyordum. Polislerin, jandarmaların ve askerlerin geldiklerini söylediler. Gelen bu devlet kuvvetleri halka karşı ne işlem yaptılar, topluluğu dağıtmak için neler yaptılar, bunu bilemiyorum. Hatta birlikte bulunduğum diğer arkadaşlar, Tokat'tan, başka illerden takviye kuvvetler gelecek, halkı dağıtacaklar, dediler. Civar illerden bu takviye kuvvetlerin gelip gelmediklerini bilemiyorum. Bu topluluk otel önünde bulunan araçları kırıyorlar, döküyorlar, benzinleri yere döküp ateşe veriyorlardı. Bunların ben sesini duyuyordum. Bunlar kimlerdi, bilemiyorum. Çünkü pencereden bakmıyor, sadece otel içinde kendimi korumaya çalışıyordum ve akıbetimi bekliyordum.

Kesin saatini bilemiyorum. Otel yanmaya başladı. Dumanlar çıktı, oteli sardı. Ben dördüncü katta bulunuyordum. 4 ve 5. katta bulunan şahıslar, çığlıklar atarak bağırarak aşağı katlara doğru inmeye başladılar. Otelden çıkmaya cesaret edemiyorlardı. Çıktıkları anda otel önünde bekleyen takriben gazetenin yazdıklarına göre, 10 bin-20 bin kadar eli sopalı ve taşlı şahıslar tarafından linç edileceklerinden korkuyorlardı. Böylece oteli duman sarmış olduğundan, ölme korkusu, dışarı çıktıkları anda linç edilme korkusu arasında sıkışmış kalmışlardı. Büyük bir heyecan ve panik vardı. Herkes şaşırmış, ne yapacağını bilemiyordu. Duyduğuma göre koruma polislerinden biri bir çıkış deliği görmüş ve oradan kadın ve kızları çıkarmak istiyormuş. Bu deliğin karşısında, daha doğrusu çıkış deliğinin ağzından binada Büyük Birlik Partisi varmış. Bu parti mensuplarından sakallı ve sopalı kişiler, bu çıkış deliğinden çıkmak isteyen kızlara ve kadınlara, "Orospu, yanın. Burada ne işiniz var?" diye çıkışlarına mâni olmak istemiş. Bu kadın ve kızların feryatlarına, imdat seslerine cevap vermemişler, mâni olmak istemişler. Bu arada, yine bir sakallı şahıs, herhalde acımış olacak ki, "Gelin kızım, sizi çıkarayım" demiş ve 32 kadın, kız ve erkeğin bu çıkış deliğinden çıkışlarını sağlamış ve otelde tek kurtulanlar bunlar oldu. Diğerleri ateşin çıkardığı duman sonucunda yandı veya dumandan boğuldu ve otelde 36 kişi öldü.

Ben bulunduğum yerden, dördüncü kattaki odama sığındım. Yanımda arkadaşım Lütfi Kaleli vardı. Başka da kimse yoktu. Bulunduğumuz odaya pencere ve kapıdan dumanlar gelmeye başladı. Arkadaşım Lütfi Kaleli'ye, "Herhalde öleceğiz. Buradan çıkıp çabuk ölelim" dedim ve kapıyı açtım. Bu kez kapıdan duman ve alevler gelmeye başlayınca kapıyı kapattık. Odada kaderimizle başbaşa kaldık. Ölümümüzü bekliyorduk. Âni bir hareketle odamızdan çıktık, ana koridordan caddeye bakan başka bir odaya çıktık. Bu odada duman vardı. Camlar tamamen kırılmıştı. Cam kırık olduğundan hava giriyordu. Arkadaşım Lütfi Kaleli, 15-20 kez "İmdat" diye bağırdı. Akabinde "İtfaiye, itfaiye" diye bağırdı. Ben, duman içindeydim. Aşağıda bulunan halk, dumanlar içerisinde beni görünce komiser zannetti. "Komiser dumanlar içerisinde, kurtaralım" diye bağırmaya başladılar. Bu mücadele bir hayli zaman sürdü. Akabinde itfaiye geldi, merdiveni pencereye dayadı. Arkadaşım Lütfi Kaleli beni elimden tuttu. Hareket edemeyecek durumda idim. Beni merdivene çıkardı. İtfaiye merdivenine çıktım. Aşağıya doğru inmeye başladım. Ben ağır ağır merdivenden inerken, ismini bilmediğim, eşgalini de bildiremeyeceğim bir itfaiye eri de yukarı doğru çıkıyordu. Merdivenin orta yerinde karşılaştığımızda, bu itfaiye eri -beni kurtaracağını zannediyordum- bu itfaiye eri, bana, "Namussuz, alçak" diye vurmaya başladı ve beni tekmeledi, merdivenden aşağı attı. Sokağa düştüm. Kendimde değildim. İtfaiye aracının içinde bulunan -yine yanlış anlaşıldı- bir sivil şahıs, itfaiye aracı içinde bulunan ucu demir çengelli bir itfaiye aygıtı ile bana saldırdı. Öldürmek istiyordu. Eğer bu aygıtla bana vurmuş olsaydı, behemehâl öldürürdü. Bu durumu gören bir polis veya diğer bir şahıs buna mâni oldu ve beni kurtardı. Bana itfaiye aygıtı ile öldürmek için hücum eden şahıs, Sivas Belediye Reisi'ne benzeyen, Belediye Meclisi Üyesi olup, hâlen firarda bulunan şahıs olduğunu bilahare öğrendim ve bu şahsın elinden kurtuldum.

Diğer şahısların yardımı ile ve sürüklenerek orada bulunan polis aracına bindirildim. Bu sırada halk veya polis olduğunu zannettiğim bir kişi bana vurmaya başladı. Diğer şahıslar buna mâni oldu ve dışarı çıkarttılar. Yaralanmıştım. Başımdan kan akıyordu. Hâlsiz ve takatsizdim. Polis aracı ile Sivas Üniversitesi Hastanesi'ne götürüldüm. Muayene ve tedavi oldum. Tedavim saat 22.00'ye kadar devam etti. Bu saatten sonra havaalanına götürüldüm. Oradan da uçakla Ankara'ya gittim. Olay bundan ibarettir. Bu olay patlayan bir sosyal çöplüktür. Olaya sebebiyet veren tüm görevliler hakkında şikayetçiyim. Herhangi bir şahıs ismi zikrederek şikayette bulunmak istemiyorum. Şikayette bulunmak istediğim yegâne şahıs İçişleri Bakanı'dır, dedi. Beyanı okundu, imzası alındı.

Avni BİLGİN
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısı
(İmza)

Mehmet Nusret NESİN
Mağdur
(İmza)

Nuran ER
Yazı İşleri Müd.
(İmza)

Kaynak: Madımak Yangını Sivas Katliamı Davası. 2. bs, Ankara Barosu Yayınları, 2009. s. 57-60
Telif durumu:

Kamu malı değil
Bu eser Türkiye Cumhuriyeti Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 32. maddesinin şartları altında Vikikaynak'ta yer almaktadır. İlgili madde:
  • Büyük Millet Meclisinde ve diğer resmi meclis ve kongrelerde, mahkemelerde, umumi toplantılarda söylenen söz ve nutukların, haber ve malümat verme maksadıyla çoğaltılması, umumi mahallerde okunması veya radyo vasıtasıyla ve başka suretle yayımı serbesttir.
  • Hadisenin mahiyeti ve vaziyetin icabı gerektirmediği hallerde söz ve nutuk sahiplerinin adı zikredilmeyebilir.
  • Bu söz ve nutukları birinci fıkrada zikredilenden başka bir maksatla çoğaltmak veya diğer bir suretle yaymak eser sahibine aittir.

2 Temmuz 1993 günü Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'a giden aydınlardan 33'ü Madımak Oteli'nde çıkarılan bir yangın sonucunda hayatını kaybetti. Katliamın ardından failleri yargılandı; 33 kişi idam cezası aldı. Mahkemeye çıkarılamayan yedi kişi hakkında daha sonra açılan dava hala sürüyor. Öte yandan, olaylara müdahale etmekte geciken ve ölümleri önleyemeyen dönemin yetkilileri asla yargı önüne çıkarılmadı.

Katliamın yaşandığı dönemde devlette üst düzey yetkililer, görevleri ve yaşananlarla ilgili yorumları şöyleydi:

Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı: Güvenlik güçlerini ve yetkililere yönelik ihmalkarlık eleştirilerine karşı "Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz" diyerek ilgilileri uyardı. Yaşananları, " Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybu vardır" şeklinde yorumladı. 16 Mayıs 1993'te cumhurbaşkanı seçilen Demirel, 2000'de görevini bıraktı. Halen "siyaset üstü" bir figür olarak siyasetle ilgileniyor.

Tansu Çiller, Başbakan: "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir" demişti. diyerek bardağın 'dolu' kısmını görmeyi tercih etmiştir. Demirel'in cumhurbaşkanı seçilmesiyle Doğru Yol Partisi başkanı olarak Haziran 1993'ten Mart 1996'ya kadar 50, 51 ve 52. hükümetlerde başbakanlık yaptı. 1996'da kurulan RP - DYP koalisyonunda dışişleri bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yaptı. 1997 Susurluk olayından sonra gelen 28 Şubat "post-modern darbesi"ne maruz kaldı. 2002 erken genel seçimlerde DYP'nin seçim barajını aşamaması üzerine genel başkanlık görevinden istifa ederek, aktif politikadan çekildi. Halen Amerika Birleşik Devletleri'nde.

Erdal İnönü, başbakan yardımcısı: Koalisyon ortağı SHP'nin Genel Başkanıydı. Madımak Oteli'ndeki Aziz Nesin'le telefonla görüşerek "en kısa zamanda takviye güç gönderileceğini, kimsenin kılına dahi zarar gelmeden kurtarılacağını" söylemişti.Eleştirilere "Ne yapayım, yetkim yoktu" diye cevap verdi. 1991-1993 arasında başbakan yardımcılığı, 1995'te de altı ay dışişleri bakanlığı yaptı. CHP birleşmesinin ardından siyaseti bıraktı, 2004'ten itibaren bilim insanı olarak çalıştı. 2007'de hayatını kaybetti.

Mehmet Gazioğlu, İçişleri Bakanı: Saldırıyı, "Aziz Nesin'in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir" diye yorumladı.

Doğan Güreş, Genelkurmay Başkanı: 1990-94 arasında Genelkurmay Başkanıydı. Daha sonra politikaya girdi, iki dönem DYP Kilis milletvekili oldu.

Doğukan Öner, Sivas Emniyet Müdürü: Polislerin "Saldırılara karşı ne yapalım?" sorusuna "Müdahale etmeyin" emrini verdiği iddia edildi. 10 Temmuz 1993'te görevden alındı.

Ahmet Karabilgin, Sivas Valisi: 29 Şubat 1993'te göreve getirilen Karabilgin, Sivas olaylarının ardından 9 Temmuz 1993'te görevinden alındı. Karabilgin, "Birçok yerden yardım istedim. Yardım iş işten geçtikten sonra geldi. Taleplerimi dikkate almayanlara dokunulmadı" dedi.

Temel Karamollaoğlu, Sivas Belediye Başkanı: Karamollaoğlu, saldırgan kitle Madımak Oteli'nin önündeyken yanlarına gittiğinde, 'Mücahit Temel' sloganlarıyla karşılandığı" ve "Bir defa şöyle bir fatiha okuyalım. Şunların ruhuna el fatiha diyelim" diye konuştuğu iddia edildi. Olayın yaşandığı sırada RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın yakın kurmaylarından olan Karamollaoğlu, daha sonra Saadet Partisi (SP) Dış İlişkiler Başkanı oldu. (EG/EÜ)

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır