2 arabaya zekat düşer mi / (062) Ev ve arabanın zekatı ile ilgili birkaç soru.

2 Arabaya Zekat Düşer Mi

2 arabaya zekat düşer mi

Arabanın ve evin zekatı olur mu? Kimler zekat vermeli? Diyanet açıkladı

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Nisan 12, 2023 14:56

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Arabanın ve evin zekatı olur mu sorusu, Ramazan ayı içerisinde pek çok Müslümanın araştırdığı konu olmaya devam ediyor. Bir arabanın zekatının ödenip ödenmeyeceği, arabanın değerine ve kullanım amacına bağlı olarak değişebilmektedir. Evin zekatı da benzer şekilde hesaplanabilmektedir. İşte, Evin ve arabanın zekatı olur mu sorusunun cevabına yönelik Diyanet bilgileri

Haberin Devamı

Zekat, kişinin sahip olduğu belirli maddi varlıkların belirli bir oranda fakirlere ve muhtaçlara dağıtılması gerektiğini ifade eder. Bu varlıklar, altın, gümüş, para, ticari mallar gibi birçok şeyi kapsar. Ancak evler, arsalar, arabalar gibi taşınır ve taşınmaz mallar, belirli durumlarda bu kapsama girmektedir.

ARABANIN VE EVİN ZEKATI OLUR MU?

Kişinin ticaret amaçlı olmayıp ev, işyeri, çiftlik vb. amaçlarla kullanmak üzere alıp elinde bulundurduğu gayr-i menkuller ile kişinin kullanmakta olduğu arabası zekata tabi değildir.

Ancak yatırım amaçlı olarak elde bulundurulan ev, arsa, tarla vb. gayr-i menkuller piyasa değeri üzerinden hesaplanıp kırkta bir oranında zekatlarının verilmesi gerekir.

Eğer ele henüz zekat verecek para geçmemişse ve başka zekata tabi mal varlığı da yoksa bu gayr-i menkuller satıldıkları zaman zekatları geçmiş yıllarınki ile birlikte hesap edilerek her yıl için kırkta bir (% 2, 5) oranında zekatı verilir.

Haberin Devamı

KİMLERE ZEKAT VERMEK DÜŞER?

Bir yıllık borcu ve aslî ihtiyaçları dışında 80.18 gr. altını veya bu miktar değerinde malı yahut parası olan kimseler, dinen zengin sayılır.

Kira gelirlerinin zekâta tâbi diğer mal ve gelirlerle birlikte, temel ihtiyaçlar ve borçlar çıktıktan sonra nisap miktarına (80.18 gr. altın veya değeri) ulaşması ve üzerinden bir yıl geçmesi hâlinde kırkta bir ( % 2,5) oranında zekâtının verilmesi gerekir (Merğînânî, el-Hidâye, II, 165, 190-191).

ZEKAT NEDİR?

Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder. Zekâtın farz olması için şartlar; malların nisaba ulaşması yanında nâmî (üreyici/artıcı) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve aslî ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.

Nisap, zekâtla yükümlü olmak için esas alınan zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçü, altında 20 miskal (80.18 gr), devede 5, sığırda 30, koyun ve keçide 40 adettir.

Zekâtın kimlere verileceği Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe, 9/60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhârî, Zekât, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekâtını vermesi gerekir (Kâsânî, Bedâî’, II, 4 vd).

Haberin Devamı

DEPREMZEDELERE ZEKAT VERİLİR Mİ?

Zekât, toplumsal dayanışma ve insanların temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için farz kılınmış bir ibadettir. Deprem gibi büyük afet zamanlarında toplumun acil ihtiyaçlarının karşılanması son derece önemli hale gelmektedir. Böyle durumlarda diğer bağışların yanında zekât yoluyla da yaraların sarılmasına destek olmak gerekir. Buna göre şartlarına riayet etmek kaydıyla zekât farizası doğrudan ya da her bakımdan güvenilir kişi ve kuruluşlar aracılığı ile yerine getirilebilir. Normal şartlar altında zengin sayılacak mal varlığına sahip olan kimselere de içinde bulunduğu olağanüstü şartlar sebebiyle malına ulaşamadığı sürece zekât verilebilir.

Zekâtı bir aracı kuruluş vasıtasıyla yerine getirirken şu hususlara dikkat edilmelidir:

a) Bu kuruluşun her bakımdan güvenilir olması,

b) Bu kuruluşun, zekâta aracılık ettiğini açıkça taahhüt ediyor olması ve topladıkları zekâtların tamamını aynî veya nakdî olarak hak sahiplerine teslim etmesi,

c) Zekâtın, söz konusu kuruluşun özel "zekât hesabı"na yatırılması.

Öte yandan dinimize göre dayanışma ve yardımlaşma sorumluluğu sadece zekâttan ibaret değildir. Dolayısıyla zekât dışındaki infak ve bağışlar ile de yardıma muhtaç olanlara ulaşmak ve yaralarını sarmak inancımızın bir gereğidir.

Arabaya zekat düşer mi?

Ramazan ayında merak edilen soruların başında gelen konulardan biri de zekat. Bu günlerde internette en çok “arabaya zekat düşer mi?” sorusu soruluyor? Peki “Arabaya zekat düşer mi?” cevabı haberimizde…

Diyanet İşleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu, kullanılan araç gereçlere zekat düşmeyeceğini belirterek şöyle cevap verdi: “Sanat ve mesleğin icrası için gerekli olan araç-gereç, makine ve malzemeler, aslî ihtiyaçlar kapsamında yer alır. Dolayısıyla bunlara zekat düşmez. Ancak, kişinin kendi mesleğinin icrası için değil de, ticaret için üretilen veya alınıp satılan araç-gereç, malzeme ve makinelerin zekâtının verilmesi gerekir (Zeylaî, Tebyîn, I, 253; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 190).”

Yine Nurettin Yıldız da “Arabaya zekat düşer mi?” sorusunu cevaplandırdı. Yıldız verdiği cevapta: “Bir ailenin bir binek arabası zekâta tabi değildir. Ailenin bir başka ferdinin arabası da zekâta tabi olmaz.” İfadelerine yer verdi.

Alimler ve Medreseler Birliği Fetva Kurulu ise “Oto Galericiler Zekâtlarını Nasıl Verirler?” sorusuna cevap verdi.

Fetva Kurulu’nun verdiği cevapta, “Oto galerisi bulunan kimse, işe başladığı andan itibaren bir yıl geçtikten sonra malik olduğu taşıtların zekatını yüzde 2,5 (1/40) olarak verir. Şafii mezhebine göre ticarete başlandığı esnada nisap şartı yoktur, önemli olan yıl sonunda malların nisab (85 gram altın) değerinde olmasıdır. Hanefi mezhebine göre yılın sonu gibi, başında da nisap aranır. Aradaki azalmalara ise itibar edilmez.” denildi.

Selamün aleyküm hocam.

2 yıllık evliyiz. Evimiz arabamız yok. Almak için para biriktiriyoruz. Her ay para miktarımız değişiyor. Nisap miktarını aştık, üzerinden bir hicri yıl da geçti. Buna zekât düşer mi, nasıl hesaplarız? Allaha emanet olun. Ahmet Fatih Erdem. Yeşilyurt-İzmir

*******

Ve aleyküm selâm kardeşim;

Bildiğiniz gibi oturduğunuz eve, kullandığınız arabaya zekât düşmez. Çünkü ev de araba da zaruri bir ihtiyaç maddesidir; fıkhî tabiriyle “havâyic-i asliye”dendir. Ancak ev ve araba almak için biriktirdiğiniz para zekâta tâbi olan bir meblağdır.

Madem hicrî yıla göre (354 gün) havl-i havelân da tamam, yani zekâtın farziyeti için malın/paranın üzerinden bir sene geçmiş, şu anda onun zekâtını verecekseniz. Tamamının üzerinden bir yılın geçmesi şart değildir.

Hesabı da, en son ne kadarsa o miktarın kırkta biridir (% 2,5).

Bu meseleyle ilgili daha önce sorulan bir soruya verdiğimiz kısa cevabın linki: http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/752-ev-almak-icin-biriktirilen-paraya-zekat-duser-mi.html

***

Bu hususa açıklık getiren Ömer Nasuhi Bilmen merhum, muhalled eseri Büyük İslâm İlmihali’nde, “Zekâtın farziyetinin şartları” başlığının 3’üncü maddesinde şunları söyler:

Zekâtı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm bakımından artıcı bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekât gerekmez. Nisap miktarından fazla olması hükmü değiştirmez. 

Gerçekten artıcılık, ticaret veya doğurma ve üreme yolu ile olur. Ticaret için kullanılan herhangi bir eşya ve hayvan zekâta bağlı olduğu gibi, dölünü veya sütünü almak için, yılın çoğunu kırlarda otlayarak idare eden ve “sâime” adını alan hayvanlar da zekâta bağlıdır.

Hüküm itibariyle artış da, çoğalmaya ve artmaya elverişli bulunan ve sahibinin veya vekilinin elinde olan altın ve gümüşteki geçerliliktir. Altın ve gümüşün maddeleri ile ihtiyaçlar giderilemez. Bunlar ticarette kullanılmak ve malların değiştirilmesinde vasıta olmak yolu ile ihtiyaçları karşılar. Bu yönü ile bunlar, yaratılış bakımından artmaya ve ticarete mahsustur. Onun için elde bulunan altın ve gümüş paralar, külçeler ve süs eşyaları, kendileriyle ticarete niyet edilmese veya bunlar nafakaya ve ev satın alınmasına harcanmak üzere saklansa bile, nisap miktarına ulaşınca zekâta tabi olurlar”. [A.g.e., Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1966, s. 333]

 “Zekât zimmete değil, malın aynına taalluk eder (bağlıdır). Binaenaleyh bir mal, zekâtı vâcibü’l-eda olduktan sonra helâk olsa, zekâtı sakıt olur (düşer)…

“Fakat istihlâk edilirse (harcanırsa), mesela başkasına bağışlanır veya onunla bir mesken (ev) alınırsa, zekâtı sakıt olmaz (düşmez), bunu tazmin etmek lazım gelir (yani onun zekâtını ödemek gerekir).” [A.g.e., Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1966, s. 340, md., 31]

Hâsılı zekât, Allah Teala’nın rızk olarak verdiği maldan fakir-fukara hakkı için (verilmesi gereken sınıflara) ayrılmasını emir buyurduğu bir “mâlî arınma / temizlenme ameliyesi”nden ibârettir. Allah rızâsı için verilir. Her kim ne verirse, kendisi için verir. Çünkü Allah her şeyden müstağnidir. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Allah rızâsı için veren de ne dünya açısından, ne de âhiret açısından hiçbir zarar etmez. Yani Cenab-ı Hak onun bedelini yerine fazlasıyla koyar, ihsan eder.

Söz gelişi, bilhassa “ev alma” gibi hayırlı alış-verişlerde kolaylık verir, hayırlı kapılar açar, şerden uzak tutar. Bu yüzden, hangi aslî ihtiyacımızı alma plânımız olursa olsun; vakti gelmiş zekâtı geciktirmek helâl ve câiz değildir. Dolayısiyle elimizde mevcut olup kullandığımız aslî ihtiyaçlarımız dışında, en az 80,18 gram altın değerinde bulunan ve üzerinden bir yıl geçen birikim ve tasarruflarımızın zekâtını vermemiz, üzerimizde bir borç ve zimmettir. Uzak veya yakın gelecekte ev, araba veya başka bir aslî ihtiyaç alma plânlarımız, o birikimlerimizin üzerinden zekât zimmetini kaldırmaz.

Ev ve araba gibi ihtiyaçlarınız için biriktirilen paranın üzerinden bir yıl geçmişse ve nisap miktarını aşıyorsa, bunun mutlaka zekâtının verilmesi gerekir.

Ancak; ev almış ve borçlanmış durumda iseniz, ya da sözlü veya yazılı bir taahhüde girmişseniz, borcunuzdan fazla olmayan birikimleriniz zekâttan muâftır.

Mehmed Emre Hocaefendi merhum da "Fetvâlar"ında bu husustaki bir soruya, zekâtın verilmesi, kurbanınkesilmesi yönünde cevap veriyorlar. Söz konusu soru ve cevap aynen şöyle:

SORU: Benim, bankada 56.000 TL. param var. Fakat evim ve eşyam yok. Yani henüz ev alamadım. Bu paraya zekât ve kurban düşüyor mu?

CEVAP: Eviniz olmasa bile, belirttiğiniz paraya ZEKÂT vermek FARZ; KURBAN kesmek de VÂCİPtir. [A.ge., Çile Yayınları, İstanbul, 1983, Fetvâ no: 346, c. 1, s. 99]

*****

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bu soruya cevabı

- Temel ihtiyaçlar için biriktirilen para zekâta tabi midir?

Aslî ihtiyaçlar; ev, ev eşyası, giyecek, ulaşım ve yiyecek gibi hayatın güvenli ve sağlıklı bir şekilde devamı için gerekli olan şeylerdir. Bu ihtiyaçları temin etmek için biriktirilen paralarla onları karşılamak üzere sözlü ya da yazılı herhangi bir taahhüde girilmişse o takdirde bu paralardan zekât vermek gerekmez. Çünkü sözlü ya da yazılıtaahhüde girildiğinde bu para, artık temel ihtiyaç için harcanmış demektir.

Ancak böyle bir taahhüde bağlanmamış paranın, nisap miktarına ulaşması ve üzerinden bir yıl geçmesi halinde, zekâtının verilmesi gerekir. Bkz. http://www.diyanet.gov.tr/turkish/duyurular/dok/zekât.pdf

Ev, araba gibi, değeri artan mallardan neden zekat alınmıyor?

Değerli kardeşimiz,

Ev, araba gibi mallar;

- Asli ihtiyaç ise, kişinin ihtiyaçlarına girdiğinden zekatı yoktur.

- Kiraya verilmişse, kira gelirlerinden (bürüt üzerinden yirmide biri) zekat olarak verilir.

- Ticaret malları ise, üzerinden tam bir yıl geçince kırkta bir zekat verilir.

Soruda geçen ev örneğine gelince:

Bu ev, oturduğu veya yazlık-kışlık gibi bir ihtiyaç için kullandığı bir yer ise buna zekat gerekmez. Ancak kiraya vermişse, kira gelirinden zekat verilir, alım satım yapıp kar elde etmek istiyorsa, o zaman da ticaret malı olarak kabul edilir.

Nema, sözlükte “artmak, çoğalmak, gelişmek” anlamındadır. Terim olarak ise, hakiki ve takdirî olmak üzere ikiye ayrılır.

Hakiki nema, malın gerçek anlamda artışını ifade eder ve toprak ürünleri, ticaret malları, hayvanlarla define ve madenler bu grupta mütalaa edilir.

Takdirî (hükmî) nema ise, bir malın potansiyel olarak artma, arttırılma ve çoğalma özelliğine sahip bulunması sebebiyle fiilen artış gerçekleşmese bile artıcı (nâmî) nitelikte sayılmasıdır. Altın, gümüş ve para böyledir.

Hz. Peygamber (asm) ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminde bu vasıflara sahip olmayan mallardan zekât alınmamıştır. (Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1978, II, 198)

Hz. Peygamber (asm)’in kavlî ve amelî sünnetiyle Hulefâ-yi Râşidîn’in uygulamalarını dikkate alan fakihler bu devirlerde zekâta tâbi tutulan malların nâmî olduğunu tesbit etmişler, dolayısıyla nemâyı zekâtın mala ilişkin vücûb şartı olarak kabul etmişlerdir.

Ticaretin kâr amacıyla yapıldığı dikkate alınarak, ticarî emtia hakikaten nâmî mallar grubunda mütalaa edilmiştir. Nitekim Hz. Ömer deri ticareti yapan Hammâs’ın, zekât ödemeyi gerektirecek malı bulunmadığını söylemesi üzerine derileri göstererek onların parasal değerini belirleyip zekâtını ödemesi gerektiğini hatırlatmıştır. (Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 581)

Toprak ürünleri de tarım yoluyla elde edilen ve mal varlığında gerçek artış sağlayan bir gelir sayılmıştır. Bakara sûresinin 267. âyetinde bunların zekâta tabi olduğuna işaret edildiği gibi hâkim kanaate göre, “Hasat günü hakkını verin” ifadesinde geçen (En‘âm, 6/141)“hak”tan maksat zekâttır; toprak ürünlerinin zekâtına ilişkin nisap ve nisbetleri gösteren hadisler de bu görüşü desteklemektedir. (Buhârî, Zekât, 55)

Hakikaten nâmî olan diğer bir mal grubu zekâta tâbi hayvanlardır. Hz. Peygamber deve, sığır ve koyun cinsi hayvanlardan zekât tahsil etmiş (Buhari, Zekât, 42), fakihler keçiyi koyuna ve mandayı sığıra kıyas ederek bunların da zekâta tâbi olacağı hususunda ittifak etmiştir.

Fukahanın çoğunluğuna göre bu hayvanların zekâta tâbi olması, yılın çoğunu otlaklarda otlayarak geçirme şartına bağlıdır; dolayısıyla yemle beslenen hayvanlarla ziraat, nakliye vb. işlerde kullanılan hayvanlar bu kapsamda değildir.

Madenler de istihsal edildikçe sahibi veya işletmecinin mal varlığına artı değer olarak katıldığından hakikaten nâmî mallardandır. Maden, define, hazine gibi eşyayı ifade eden “rikâz”dan 1/5 nisbetinde vergi ödeneceğini belirten hadise dayanarak (Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl, s. 467) Hulefâ-yi Râşidîn döneminde ve sonraki devirlerde yapılan tahsilâtın zekâtın harcama kalemine mi yoksa fey’inkine mi konulacağı tartışılmıştır.
Mübadele aracı olması yanında çalıştırılınca gelir getiren ve saklandığında tasarruf aracı vazifesi gören altın, gümüş ve para takdiren nâmî sayılmış, zekâta tâbi kılınarak sahiplerinin bunları yatırıma sevketmesi hedeflenmiştir.

Hz. Peygamber (asm), ister nakit ister külçe olsun piyasada çokça bulunan gümüşün nisab ve nisbetini belirlemiş (Buhârî, Zekât, 32-38), Hz. Ömer ve Hz. Ali ondan öğrendikleri şekilde altının her 20 dinarından 1/2 dinar zekât almış (Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 577), mezhep imamları da gümüşün nisabının 200 dirhem, altın nisabının 20 miskal ve her ikisinin % 2,5 nisbetinde zekâta tâbi mal olduğu hususunda görüş birliğine varmıştır.

O devirde henüz kâğıt para kullanılmadığı için, mezhep imamlarının fetvalarında bu tür paranın zekâtıyla ilgili açık bir hükme rastlanmaması tabiidir. Altını temsilen ödemelerde altın yerine kullanılan banknotun tedavülde bulunduğu dönemlerde yaşayan fakihler bu paraları karşılığı hemen ödenebilen borç senedi olarak değerlendirmiştir. Kâğıt para giderek altına bağlı olmaktan çıkarılıp müstakil mübadele aracı haline geldiği ve fıkhî açıdan para olarak kabul edilen altın ve gümüşün mübadele aracı, bedel, stok vb. fonksiyonlarını yerine getirdiği için günümüz İslâm âlimleri, madenî ve kâğıt paraların da altın ve gümüş gibi zekâta tâbi olduğu hususunda ittifak etmiştir.

Öte yandan temel ihtiyaçlar için gerekli olan mallarHanefîler tarafından “havâic-i asliyye” terimi çerçevesinde özel biçimde ele alınarak, fakihlerin çoğunluğunca ise daha çok nemâ vasfı taşımamasıyla irtibatlandırılarak zekâta tâbi tutulmayan mallar arasında mütalaa edilmiştir.

Buna göre binek hayvanları, özel otomobiller, oturulan evler ve ev eşyaları, sanatkâr aletleri vb. zekâta tâbi olmadığı gibi bu vasfını geçici veya devamlı kaybeden mallar da zekâttan muaf olur.

Yine çalınan, gasbedilen, kaybolup ulaşılamayan mallarla ödenmesinden ümit kesilen alacaklar nâmî olsa da ele geçmedikçe zekâta konu olmaz. (Kâsânî’nin İmam Mâlik’in zekâtın farz olması için nemâyı şart koşmadığı yönündeki ifadesinin eleştirisi için bk. M. Abdülgaffâr eş-Şerîf, XV/41 [1421/2000], s. 203-204)
Zekâtın kelime mânasıyla (artma, çoğalma, bereket) zekâta tâbi mallarda aranan nemâ vasfı arasında sıkı bir bağ bulunduğuna dikkat çeken Kâsânî, bir yandan zekâtın yatırıma teşvik özelliğiyle servetin artmasını sağladığını, öte yandan yukarıda açıklanan yollarla nemâlanan mallardan zekât verilerek fakirlerin ihtiyaçlarının giderildiğini, böylece fakir ve zengin arasında maddî ve mânevî bakımdan yakınlığın oluştuğunu belirtir.

Ayrıca, malî bir ibadet olması yönüyle zekâtta asıl amacın Allah’a kulluk edip O’na yakınlık sağlanması olmakla birlikte, beşerî ilişkiler açısından bu ibadetle dince zengin sayılan kişilerin mallarından fakirlere gelir aktarıp onların ihtiyaçlarının giderilmesi hedeflendiğinden, aynı fakih bu amacın gerçekleşmesi için artma niteliği taşımayan mallardan zekât alınmadığını, bu ölçünün esas kabul edilmemesi halinde zekâtın zenginleri fakirleştirme gibi bir sonuç ortaya çıkarabileceğini hatırlatır. (Bedâi, II, 11; klasik fakihlerin nemâ anlayışına bazı çağdaş araştırmacılar tarafından yöneltilen eleştiri ve bunun tenkidi için bk. Mahmûd Ebü’s-Suûd, s. 67-71; M. Abdülgaffâr eş-Şerîf, XV/41 [1421/2000], s. 207-209)

İlave bilgi için tıklayınız:

- Gayrimenkullerin zekatı var mı? Kiraya verilen ev, daire, arsa ...

Kaynaklar:

- Yahyâ b. Âdem, Kitâbü’l-Harâc (nşr. Ahmed M. Şâkir), Kahire 1384/1964, s. 121-127.
- Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl (nşr. M. Halîl Herrâs), Kahire 1969, s. 467, 577, 581.
- Cessâs, Ahķâmü’l-Ķurân, I, 235, 453.
- İbn Hazm, el-Muĥallâ, V, 209.
- Serahsî, el-Mebsûŧ, Beyrut 1978, II, 11.
- Kâsânî, Bedâi, II, 11.
- İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, I, 72, 273.
- Şevkânî, Neylü’l-evtâr, Kahire, ts., IV, 144, 145-150.
- Yûsuf el-Kardâvî, Fıķhü’z-zekât, Beyrut 1393/1973, I, 139-149.
- Bilmen, Kamus, IV, 76.
- Mahmûd Ebü’s-Suûd, Fıķhü’z-zekât el-muâśıra, Küveyt 1992, s. 67-71.
- Mehmet Erkal, Zekat: Bilgi ve Uygulama, İstanbul 2004, s. 75-77.
- M. Abdülgaffâr eş-Şerîf, “en-Nemâ ve eŝerühû fi’z-zekât”, Mecelletü’ş-şerîa ve’d-dirâsâti’l-İslâmiyye, XV/41, Küveyt 1421/2000, s. 181-245; “İnmâ”, Mv.F, VII, 63-70; “Nemâ”, a.e., XLI, 369-372.
- Diyanet İslam Ansiklopedisi, Zekat, Para, Nema, Havaic-i asliye md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır