2 murad babası / II. Murat Biyografi.info

2 Murad Babası

2 murad babası

kaynağı değiştir]

  1. Şehzade Büyük Ahmed
  2. Şehzade Alaaddin
  3. Fatih Sultan Mehmed
  4. Şehzade İsfanyar
  5. Şehzade Hüseyin
  6. Şehzade Orhan
  7. Şehzade Hasan
  8. Şehzade Küçük Ahmed
  9. Şehzade Selçuk
  10. Şehzade Yusuf

Kız çocukları[değiştir kaynağı değiştir]

Murat 1440'ta Stefan Lazarević'in ölümünden beri Macar işgali altında olan Belgrad'ı 6 ay süreyle kuşattı, ancak başarısız oldu. Bazı tarihçiler "Belgrad Ricati" adını verdikleri bu başarısızlığı II. Murad dönemininde bir dönüm noktası olduğunu iddia etmektedirler.[6] Bundan sonra Macarlar Osmanlı güçlerini Bosna'dan çıkarttılar. Yeni Macar Kralı I. Vladislav iki komutanını, János Hunyadi ve Nicholas Ujlaki'yi Osmanlı tehdidi altındaki sınırları korumakla görevlendirdi. Bunlardan János Hunyadi Belgrad'daki karargahından Osmanlı topraklarına karşı taarruzlar yapmaya başladı.

1441'de Erdel'i işgal eden ve Sibiu'yu kuşatan akıncı beyinin akıncı ordusunu bozguna uğratıp Mezid Beyi öldürdü. Kaçış yolları kapatılan Mezid Bey'in Osmanlı akıncı birlikleri tamamen imha edildi. Ertesi yılın Eylül ayında Mezid Bey'in intikamını almak isteyen Şehabeddin Paşa da Vazag Muharebesi'nde aynı akıbete uğrayıp yenildi ve büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı.

Bizanslılar bir konsil toplayarak yeni bir Haçlı seferi açılması için diplomatik araştırmalara geçtiler. Aynı dönemde Macarlarla anlaşan Karamanoğluİbrahim Bey de 1443 ilkbaharında Anadolu'da Akşehir ve Beyşehir üzerine saldırıya geçti ancak II. Murad, oğlu Aleaddin Ali Çelebi ile birlikte İbrahim Beyi durdurdu.

1443'ün sonbaharında Hunyadi, Macar Kralı Vladislav ve Sırp Despotu Yorgo Brankoviç ile birlikte karşı taarruza geçti. Bu ordu ile Tuna Nehri'ni geçerek hızla ilerlediler ve Niş Muharebesi'ni kazanıp Niş ve Sofya'yı ele geçirerek Balkan geçitlerine dayandılar.

János Hunyadi önderliğindeki Macar ve Bosna ordusunun, Osmanlı topraklarını istila etmekte olduğunu II. Murat Karaman seferi dönüşünde öğrendi. II. Murad çok ivedi bir hareketle Balkanlara döndü. Macar, Sırp, Eflak ve Bulgar birliklerinden oluşan ordusuyla János Hunyadi önüne çıkan her Osmanlı kuvvetini yenip, İzladi Derbendi'ne (Slatiska) kadar ilerledi.

Bu olayları ele alıp inceleyen 16. yüzyılda yazdığı "Prens" adlı eserinde İtalyan düşünürü Niccolò Machiavelli Osmanlılar için şu iddialarda bulunmuştur: Ona göre Osmanlı ordusunun saldırı gücü çok yüksektir ama zor durumda kaldığında ordunun düzenli geri çekilme kabiliyeti çok zayıftır. Bu niteliğin Osmanlı ordusunun en zayıf noktası olduğunu belirtip; zira bir kere büyük yenilgiye uğrarsa Osmanlı ordusunun bir daha toparlanmasının zor olduğunu iddia etmiştir.

Gerçekten de János Hunyadi istilasında Osmanlı birliklerinin yenilerek geri çekilmeleri esnasındaki koordinasyonsuzluk ve askerin paniği bu yenilgileri daha da kötü duruma sokmuştur. II. Murad büyük bir gayretle ve güçlükle Osmanlı kuvvetlerini tekrar toplayıp, birleştirip, direniş yapabilecek hale getirebilmiştir. II. Murad, 24 Kasım 1443'te İzladi Geçidi'nde yapılan İzladi Muharebesi'nde János Hunyadi ordusu yeni bir çatışmaya girişti. "İzladi Muharebesi"'nin akıbeti ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı Avrupalı tarihçiler bu muharebeyi de Macar ve müttefikleri ordusunun kazanıp Filibe ovasına kadar ilerlediğini ve buradaki Osmanlı direnişini kırdığı ancak çetin kış koşulları ve direnişler sebebiyle geri dönmek zorunda kaldığını iddia etmektedir.[7] Diğer tarihçilerin açıklaması ise bu muharebeyi Osmanlı Ordusunun aşırı derecede ağır kayıplar vererek zorlukla kazanabildiği yönündedir.[8] II. Murad ve Osmanlıların bu kadar zorlanmalarında ve hatta yenilginin eşiğine gelmelerindeki temel faktör Macar ordularında bulunan arabalar üzerindeki tüfekli ve oklu askerler (Wagenburg, tabur sistemi) yüzündendi. Bunlar seri hareket edebiliyorlardı. Osmanlılar arabalar üzerindeki ateşli silah kullanan askerler ve okçular nedeniyle çok sıkıntıya düştüler ve İzladi Muharebesine kadar geri çekilmeye zorlandılar.[8] Sonuçta her ne olursa olsun İzladi Muharebesi çok büyük sayıda ve Osmanlıları barışa zorlayacak kadar zayiat doğurmuştu.

Bu günlerde zor bir muharebe geçiren II. Murad, Amasya Valisi olan çok sevdiği oğlu Aleaddin Ali Çelebi'nin ölüm haberini de aldı.

Birçok tarihçi, zaten çok hissi bir kişi olan II. Murad'ın bu Balkan isyanı, sıra sıra yenilgi, büyük askeri zayiatla zorla kazanılan bir muharebe süreci devam ederken II. Murad'ın hükümdarlıktan bezdiğini ve oğlunun kaybından dolayı da gayet büyük bir depresyona girdiğini iddia ederler. Eşi Mara Hatun'un ve sadrazam Çandarlı (2.) Halil Paşa'nın önerdikleri gibi, II. Murad uğranılan büyük kayıplar dolayısı ile Osmanlılar aleyhinde olan bir barış yapılması gereğini kabul etmek zorunda kalmıştı.

Segedin Antlaşması ve Yenişehir Sevgendnamesi, tahttan çekilmesi, 1444 buhranı ve Varna Muharebesi[değiştir kaynağı değiştir]

Ana maddeler: 1444-1449 Osmanlı-Macar Savaşı ve Varna Muharebesi

János Hunyadi önderliğindeki Macar ve müttefikleri ordusunun ilerleyişinin İzladi Geçidi'nde durdurulmasının ardından hemen II. Murad, Macarlar ile barış görüşmeleri için girişimlerde bulundu.

1444'ün Haziran ayında taraflar arasında tarihte Edirne-Segedin olarak bilinen bir 10 yıl süreli olacağı ön görülen bir kalıcı barış antlaşması yapılması üzerine taraflar anlaşmaya vardılar. Bu antlaşmanın kalıcı olması için II. Murad Edirne'de Kur'an üzerine ve Macar kralı Vladislav Segedin'de Kutsal Kitap üzerine yemin verdiler ve antlaşmayı bu yeminlerle imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Osmanlılar kendi ortadan kaldırdıkları Sırp Despotluğu devletini yeniden kurulmasını sağlamayı ve 1427'deki sınırlarıyla devlet başkanlığının Brankoviç'e iade edilmesini kabul ettiler. Macarlar ise Bulgaristan üzerindeki hak iddialarından vazgeçmeyi kabullendiler. Her iki taraf da, yani Osmanlılar ve Macarlar, Tuna'yı geçmemeyi taahhüt ettiler.

Bu yeminli Edirne-Segedin Antlaşması'nın ardından II. Murad, oğlu Mehmet'i Edirne'ye getirtti ve onu başkentte "kaymakam" olarak bıraktıktan sonra Karamanlılar ile ilgilenmek üzere Anadolu'ya geçti. Karamanoğlu İbrahim Bey Ankara'ya kadar ilerlemiş bulunuyordu. II. Murad Karamanoğlu İbrahim Bey ile görüşerek bir sulh anlaşması yapılmasını kabul etti. Bu anlaşma için Göller bölgesinin Karamanlılara bırakmayı kabul etti. Temmuz 1444'te iki taraf arasında diğer bir yeminli anlaşma yapıldı ve Karamanoğlu İbrahim Bey II. Murad'a barışı koruyacağı hakkında "sevgendname (yemin belgesi)" adı verilen bir ciddi belge verdi. Bu "Yenişehir Sevgendnamesi" ile Göller bölgesi özellikle Akşehir ve Beyşehir'i Karamanlılara bırakıldı.[1]

Edirne-Segedin Antlaşması ve Yenişehir Sevgendnamesi ile o zamana kadar II. Murad'ın 23 yıl süren hükümdarlığı sırasında Osmanlı Devleti'ne katmış olduğu arazilerin büyük bir kısmı tekrar elden çıkmaktaydı. Fakat bu şekilde II. Murad hem batıda hem doğuda barışı sağladığını düşünüyordu. Yaşlı, yorgun ve hatta bir depresyon geçirdiği kabul edilen II. Murad bu antlaşmaların ardından Osmanlı tarihinde daha önce (ne de daha sonra) hiç eşi görülmemiş bir karar alarak tahtından çekildi. Ağustos 1444'te Mihaliç'te (Karacabey'de bulunan hanedan çiftliğinde devletin ilerigelen idarecilerini ve askeri komutanlarını; yüksek ulemayı, kapıkulu (yeniçeri ve sipahi) subaylarını bir toplantıya çağırdı. Bu toplantıda kendisinin bir köşeye çekilip dünya işlerinden ve eğlenceden uzaklaştığını Allah'a yöneleceğini bildirdi. Edirne'den getirttiği oğlu II. Mehmet'in bu nedenle tahta geçeceğini ilan etti. Bu kararı hakkında şu şiiri elimize geçmiştir.[1]

Gerekdir-kim idem âheng-i uzlet

Koyub gayri tutam nefsi ülfet

Bu feragat ve devir töreninin neden devlet başkentleri olan Edirne veya Bursa'da değil de hanedan çiftliği bulunan Mihaliç'te yapıldığının nedenlerini açığa çıkartabilecek bilgiler hakkında ve törenin ayrıntıları hakkında tarihçilerin elinde hiçbir belge bulunmamaktadır. Bu sırada (belirsiz doğum tarihi dolayısıyla} 12-15 yaşları arasında bulunan bir çocuğa, (II. Mehmet'e) bu kadar ağır bir devlet yükünün verilmesinin nedeni de açıkça bilinmemektedir. II. Mehmet'in tahta getirilmesi için tarihçiler çeşitli nedenler ileri sürmüşlerdir. Bunların başında Başvezir olan Çandarlı Halil Paşa'nın entrikaları gelmektedir. Diğer bir neden olarak vezirler arasında (özellikle başvezir ve Fatih'in lalaları olan vezirler arasındaki) iktidar çatışmaları verilmektedir. Diğer neden ise II. Murad'ın Kostantiniye'de Bizans İmparatoru'nun himayesinde olan ve Osmanlı tahtında hak iddia eden Orhan Çelebi'ye karşı oğlunun tahta yerleşmesini sağlamlaştırmak istemesi ileri sürülmüştür.[1]

Oğlu ve İstanbul fatihi II. Mehmed

Macar ve müttefiklerinin ta İzladi'ye inmesi sırasında Roma'daki İtalyan asıllı Papa IV. Eugene yeni bir Haçlı seferi hazırlama hevesine kapılmıştı. Konstantiniyye'ten 1437'de Avrupa'ya, İtalya'ya gelen Bizans İmparatoru VIII. İoannis'in Floransa Konseyi'nin iştirak edip Hristiyan Ortodoks ve Hristiyan Katolik mezheplerinin birbirine uzlaştırıp Papalık altında, kısa bir süre için de olsa birlik sağlanmasını kabul etmesi; bu birlik iin Konseyde "Laetentor Corele" adli bir birlik belgesini kabul edip ilan etmesi Papa'nın bu Haçlı seferi hevesine kapılmasında ek rol oynamıştı. Papa IV. Eugene, kendini, Hristiyanlığı birleştiren, Osmanlıları Balkanlardan atıp tek mezhepli Katolik Hristiyanlığının bu yöreye geri getirilmesini sağlayan bir şampiyon olarak görmeye başlamıştı. Bu sefer için Hristiyan askerlerin çoğunluğunu sağlayan Polonya ve Macaristan kralı I. Vladislav ve onun ünlü generali o zaman Transilvanya Voyvodası olan János Hunyadi'yi de bu yeni Haçlı seferi için komutanlar olarak görmekteydi. Papa'nın en yakın politika danışmanı olan ve Floransa Konseyi'nde başrolü oynamış olan Kardinal Gialiano Cesarini'yi papa Polonya/Macaristan kralı huzuruna papa temsilcisi olarak gönderdi. Kardinal Cesarini "Edirne-Segedin Antlaşması"'nın tümüyle aleyhinde idi. Genç Polonya/Macaristan kralına bir gayri-Hristiyanla yapılan bir anlaşmanın Hristiyan ilkelerine göre geçersiz sayılacağını; kutsal kitap üzerine bir gayri-Hristiyan verilen yeminin aksinin yapmanın Katolik Hristiyanlarca günah sayılmayacağına ve eğer kral bu yeminini tutmayıp günah işlediğini düşünmekte ise en yüksek Katolik papazı olan papanın bir günah çıkartıcı olarak kralın işlediği bu türlü günahını çıkartarak kral yaşarken bile dinsel olarak aftedilmesini sağlayacağını I. Vladislav'a devamlı telkinle inandırdı. II. Murad'ın beklenmedik tahttan feragati de, zaten çok zorlukla ve danışmanlarının tüm tavsiyelerinin aksine Segedin Antlaşması'nı imzalayan Macaristan kralı üzerinde büyük bir aksi etkisi oldu. II. Murat'ın tahttan feragat edip yerine oğlu II. Mehmed'in Osmanlı tahtına geçmesi ile Edirne-Segedin Antlaşması'nın geçersiz olduğu iddiası daha fazla güç kazandı. Çünkü bu anlaşmayı imzalayıcı olan ve şahsen yemin vermiş olan hükümdar (II. Murad) artık tahtta değildi. Tahta geçen yeni sultan antlaşmaya bir taraf olmamakta idi. Böylece bu antlaşma ve yemin geçersiz olmakta idi. Macar kralı Ladislas bu antlaşmaya devam için verdiği yeminin yeni sultana karşı olmadığını ilan etti ve bunu antlaşmanın geçersiz olduğuna bahane olarak yayımladı. Böylece papalık temsilcisi telkinleri ve bulunan sudan bahanelerle Macar kralı Vladislav Ağustos ayında Osmanlılar'la yaptığı Edirne-Segedin Antlaşmasının geçersiz olduğunu ve ertesi yıl yeni bir Haçlı seferine çıkacağını her Hristiyan tarafa duyurdu.[9]

Aralarında Arnavutluk'ta babasının mirasında hak iddia eden İskender Bey'in de bulunduğu Rumeli'deki eski yerel hanedanlar Osmanlılar'a karşı silahlandılar. 1443'ün yazının sonlarında çoğunluğunu Macar Krallığı ve Eflak ordularının oluşturduğu 25 bin kişilik Haçlı ordusu komutanları Macar kralı Vladislav ve Transilvanya voyvodası János Hunyadi idaresi altında Balkanlardan güneye sarkmaya başladı. Bu ordunun geliş haberi Balkanlara yerleşmiş olan müslüman halkı gayet korkutup bir paniğe kapılmalarına ve bir göçün başlamasına neden oldu. Ta güneyde Edirne'deki halkın bile bir bölümünün Anadolu'ya kaçmasına neden oldu. Aynı dönemde Orhan Çelebi de Dobruca'ya giderek bir isyan girişiminde bulundu ancak bu girişim Rumeli beylerbeyi Şahabeddin Paşa tarafından önlendi. Fakat Rumeli Beylerbeyi Şahabeddin Paşa Niş önünde yeni Haçlı ordusu ile yaptığı Niş Muharebesi'nde yenik düştü ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bu Haçlı seferi sadece karadan olmamaktaydı. Burgundi Dükü ve Papalık Devleti gemileriyle takviye edilmiş olan Venedik donanması Çanakkale Boğazı'nı kapattı ve büyük bir Haçlı filosu da Marmara Denizi'nden Boğaz üzerinden çıkıp Haçlı ordusunu beklemek üzere batı Karadeniz kıyılarına geçmeye hazırlanmaktaydı. Haçlı ordusu Niş'teki galibiyetinden sonra doğuya yönelerek Bulgaristan ve Sofya'yı işgal etti ve Karadeniz kıyısında bulunan Varna'ya kadar ilerledi.[1]

Eylül ortalarında Edirne'de bir din anlaşmazlığı çıkmıştı. Hurûfi akımı bir sıra eylemle başkentteki sosyal barışa aksi etkiler yapmıştı. Hurûfiler genç sultan II. Mehmed'e bile etkide bulunmuşlardı. Sonunda sunni Edirne uleması, softaları ve halkı tarafından Hurûfilere karşı bir kanlı yok etme kampanyası sürdürülmeye başlandı. Tam bu sırada Edirne'de bir korkunç bir yangın çıktı. Edirne çarşıları ve 7 bin kadar ev yandı ve olasılıkla kentin büyük bir kısmı harabeye döndü.[10]

II. Murad tahttan feragatten sonra Manisa'ya çekilmişti. Macar ordusunun Tuna'yı aştığı haberi üzerine vezirlerin kararı ile II. Murad Edirne'ye geri çağrıldı. II. Murad ruh haletinin kırgınlığı yüzünden gelmek istemiyordu. Fakat oğlu II. Mehmet ağzından veya kendisi tarafından Çandarlı Halil Paşa'nın tavsiyesiyle bir ferman yazıldığı ve eğer Murad sultansa gelip ordusu başına geçmesi eğer Mehmed sultansa babasına kati emir vererek ordunun komutanlığını yapmaya geri gelmesi istendiği ve böylece II. Murad'ın geri gelmesini sağladığı bildirilmektedir.[1] Diğer bir rivayete göre ise Başvezir Çandarlı Halil Paşa, II. Mehmed'i uzun süren bir sürek avına göndermiş; genç Sultan avda iken onun ağzı ile II. Murad'a onu Edirne'ye geri çağıran bir mektup yazmıştır.[10]

Bunun üzerine II. Murad kendine erişen Anadolu eyalet askerleri ordusu ile Venedik ablukası altında bulunan İstanbul Boğazı'nı geçip Edirne'ye ulaştı. Burada hiçbir sıfat taşımazken tüm Osmanlı ordusunun başına geçti ve Varna'ya yürüdü. Bu, tarihlerde eşi benzeri olmayan bir olay oldu.

19 Aralık 1444'te resmen sultan olmayan II.Murad'ın komutasındaki Osmanlı ordusu ile Haçlı ordusu Varna Muharebesi'ne giriştiler. Bu savaşın başında Haçlı ordusu çok baskı yapıp Osmanlı ordusunun kanatlarını yenme alemetleri gösterdi. Fakat Karaca Bey taktiğiyle sonuç değişti. Kral Vladislav ülkesine büyük zaferle dönmek için ortadan zırhlı ağır süvarileri başında atıyla bir süvari hücumu hareketine başladı. Fakat süvari hücumu başlangıcında bir yeniçeri tarafından atından düşürüldü ve hemen kim olduğu bilinerek öldürüldü. Kral Vladislav'ın kesilen başı ve yemini bozduğu Edirne-Segedin Antlaşması metinin kopyası bir mızrağa asıldı. Bu kesik baş ve anlaşma metni mızrağa takılı olarak Osmanlı ve Haçlı ordusu önünde gezdirilip kutsal yeminini kıran hükümdarın sonucu olarak gösterilmeye başladı. Bunun üzerine moral kazanan Osmanlı ordusu bir daha hamle yaptı ve Haçlı ordusu morali kırılmış olarak müthiş bir yenilgiye uğradı.[1] Bununla birlikte Osmanlı ordusunun tüfekli askerlerin önemini anlayıp, kısmen de olsa Macarların Wagenburg, tabur sistemi sistemini kopyalamalarının zaferde payı olduğu iddia edilmektedir. Bir süre sonra II. Kosova Muharebesi'nde Osmanlılar daha da çok tüfekli askeri savaşta kullandılar ve Osmanlı ordusunda ateşli silah, top kullanımı giderek yayıldı. Bu Hristiyan hezimetinde papalık danışmanı ve papa temsilcisi Kardinal Cesarini de öldürüldü. Haçlı ordusu çok büyük zayiat verip büyük yenilgiye uğradı. Eğer esir alınıp köle yapılmamışlarsa Haçlı askerler ele geçirdikleri topraklardan perişan bir halde ülkelerine geri dönmeye başladılar. Macarların kahraman saydığı Transilvanya Voyvodası Janós Hunyadi ise çok küçük bir birlik başında harp sahasından Transilvanya'ya kaçmayı başardı. Böylece Avrupa'da Türkler aleyhine hazırlanıp hücuma geçmiş olan son Haçlı seferi, Haçlılar için bir felaketle sonuçlandı.[9]

Savaşın ardından Murat Edirne'de bir süre kaldıktan sonra tekrar Manisa'ya çekildi. Kendisinin mi ve yoksa oğlu II. Mehmet'in mi Osmanlı hükümdarı olduğu konusuna bir açıklık getirilemedi. Müslüman devletlere II. Mehmet adına fetihname gönderildi. Buna rağmen bundan sonraki 1.5 yıl bir baba-oğul fetret dönemine girildiği iddia edilir.[10]

Tahta dönüşü, Mora Seferi, İkinci Kosova Muharebesi ve ölümü[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır