27 mayıs bayram / 27 mayıs hürriyet ve anayasa bayramı - ekşi sözlük

27 Mayıs Bayram

27 mayıs bayram

27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı (1963-1980)

Toplumların hayatlarında önem verdikleri günleri kutlama, anma ve tören gibi etkinliklerle hatırlamaları çok eski çağlardan beri süregelen bir davranış şeklidir. Devletler açısından bakılırsa da bu günler, hem hatırlama, hem gelecek nesillere aktarma hem de meşruiyetlerini sağlama olarak değerlendirilmektedir. Eski çağlardan itibaren bu etkinlikler zamanın şartlarına göre şekillenmişlerdir. Milli devletlerin kurulmasından itibaren de, daha çok yeni devletin meşruiyetini ortaya koyma, devletin kurulması için yapılan mücadelelerin unutulmaması ve gelecek nesillere bu bilincin aktarılması gibi amaçlarla, çok sayıda bayram veya anma günleri tertip edilmiştir. Türkiye’de de II. Meşrutiyet Döneminden başlamak üzere, çok sayıda milli gün belirlenmiş ve bu günler çeşitli etkinlikler yapılarak anılmış ve kimileri günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmanın konusunu, 1963-1980 dönemi arasında 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası kutlanan Hürriyet ve Anayasa Bayramı oluşturmaktadır. Bir askeri müdahalenin ve ardından yapılan yeni bir anayasanın kutlanması olarak özetlenebilecek bu bayram, her ne kadar halkın bayramı, özgürlüklerin kutlanması ve ülkenin demokrasiye kavuştuğu bir devrim günü olarak lanse edilse de, söz konusu bayram ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram niteliğinde olmuştur. Çalışmada ağırlıklı olarak basın kullanılmış ve konu ile ilgili farklı siyasi görüşleri yansıtmasına dikkat edilmiştir. Buralardan elde edilen bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla, 27 Mayıs Bayramı, ilk kutlandığı günden, günümüze kadar hep tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu tartışmalar genellikle konuya ideolojik temelli bakılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca 1963-1980 dönemi ülkenin içinde bulunduğu çalkantılı durum, farklı siyasi görüşlerin çatışmaları, bayram haberlerine yansımış ve diğer bir askeri müdahaleye kadar devam eden bu bayram üzerine günümüzde dahi, 1963-1980 arası dönemde olduğu türden tartışmalar yapılmaktadır.

Burayı görüntülemek için üye olarak sisteme giriş yapmanız gerekmektedir.

Darbeyi “Hürriyet Bayramı” diye kutlamak: 27 Mayıs

Ben 27 Mayıs 1960 darbesini Anayasa ve Hürriyet Bayramı diye kutlayan nesildenim. İlk okulda, ortaokulda, lisede tatil günüydü 27 Mayıs.

Onun devrim değil, darbe olduğunun ve ülkenin Başbakanı (Adnan Menderes), Dışişleri Bakanı (Fatin Rüştü Zorlu) ve Maliye Bakanını (Hasan Polatkan) idam sehpasına göndermenin kutlanacak bir şey olmadığını anlamam için lise yıllarından itibaren eşitlikçi ve özgürlükçü sol düşünceyi benimsemem gerekti. Bunda, itiraf etmeliyim ki 12 Mart 1971 darbesi ardından, ilkel bir yaklaşımla, sırf intikam aldığını sanarak üç devrimci gencin (Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan) idam sehpasına gönderilmiş olmasına duyduğum tepkinin de payı vardır. Toplumsal gelişmelere idamlarla, hapislerle, yasaklarla müdahalenin ancak daha fazla acıya ve geri tepmeye yol açacağı ortada.

Bundan ders çıkarmayanlar da ortada.

Kendisini solda ve özgürlükçü olarak tanımlayanlar arasında hala 27 Mayıs’a devrim diyenlerin olduğunu görmek de üzüntü veriyor. Tutumları tepkiseldir. Bayar-Menderes rejimini alaşağı ettiği için 27 Mayıs’ı kutsarken, kendilerine karşı da kullanılan şiddeti kutsamış oluyorlar.

İktidara reformcu olarak gelmişlerdi

Meraklısı İçin Darbeler Kitabı’nda 27 Mayıs darbesinin ayrıntılarıyla incelemiştim.

Cumhurbaşkanı ve CHP lideri İsmet İnönü, Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşının ateşinden koruyup sağ salim çıkarmayı başardı. Ancak Savaş sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde safını Batı dünyasında seçti ve bu dünyada artık baskıya dayalı tek parti rejimin geçerli olamayacağını anladı. Tamamen düzmece kokan 1946 seçimlerinde zar zor ayakta kalsa ve ABD ile yolu NATO’ya çıkacak askeri anlaşmalara imza atsa da kendisi de İstiklâl Savaşı kahramanlarından olan Celal Bayar’ın CHP’den çıkardığı Demokrat Parti’ye 1950 seçimlerinde yenildi.

Demokrasi, hürriyet ve kalkınma vaadiyle iktidara gelen Bayar-Menderes ikilisi, kısa sürede seçimle geldikleri iktidardan seçimle gitmemek için her türlü adımı atmaya başladı. Seçim kanun kurallarını değiştirdiler. TBMM’yi çoğunlukta olanlar için hükümetin kararlarını formalite icabı onaylayan bir oy makinesine dönüştürdüler; İncirlik Üssünün kuruluşuna izin veren gizli anlaşmanın Meclis’ten nasıl bir kumpasla geçirildiğinin hikayesi kitapta var örneğin.

27 Mayıs dersleri

Keza 1958’de İsrail ve İran ile imzalanan gizli “Trident” anlaşması için İsrail’in kurucu lideri David Ben Gurion’un Ankara’ya yaptığı ziyaret halktan da Meclis’ten de gizlenmişti. Yıllar sonra, 1979 İran İslam devrimiyle ABD’nin Tahran Büyükelçiliğinde bulunan belgelerle gün ışığına çıktı.

Mayıs 1958’de yapılması gereken seçimlere dek ekonominin daha da kötüleşeceğini anlayan hükümet 1957’de erken seçim ilan etti. DP’nin aldığı oylar yüzde 50’nin altına düştü ama adaletsiz seçim sistemi nedeniyle DP yüzde 48 oyla 424 milletvekili çıkarırken CHP yüzde 41 oyla bunun yarısından az, 178 milletvekili alabildi. Demokrasi büyüsü bozulmuştu.

Bayar-Menderes, belki de İttihat ve Terakki kökenlerinin etkisiyle çareyi baskıyı artırmakta buldular. Örneğin gazetelere hükümetin tekziplerini, tekzip olduğunu da söylemeden yazma zorunluluğu getirildi. İnönü’ye yapılan saldırının haber yapılması, muhalefet milletvekillerinin TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmalara yer verilmesi dahi yasaklanıyordu. DP’nin yönettiği Meclis komisyonlarına savcı yetkisi verilmesiyle kuvvetler ayrılığı kavramı da ortadan kalkmış oluyordu.

Darbe yüzünden geçmişi tartışamamak

27 Mayıs darbesini hazırlayan cuntanın ordu içinde örgütlenmesi de bu yıllarda başladı. Cuntanın en önde üyelerinden birisi, ABD ile imzalanan askeri anlaşmalar uyarınca eğitim için ilk gönderilen 16 subay arasında yer alan Albay Alparslan Türkeş idi. Tamamı İstiklal Savaşında yer almış artık en üst rütbeye gelmiş subaylar, bu örgütlenmeyi fark etti, ama oralı olmadılar. Genç subaylar darbeyi yapınca, darbeye el koydular. 27 Mayıs bu bakımdan “darbecilerden gasp edilmiş” bir darbedir.

Biz bu darbe yüzünden 1950 döneminde yapılan hataları bugün dahi tartışamıyoruz.

Çünkü başbakanını, dışişleri ve maliye bakanını iktidar kavgasında öldürmüş bir ülke olmanın yükünü hala omuzlarımızda taşıyoruz. 27 Mayıs darbesi Bayar-Menderes döneminin hatalarını görüp bugünlere ders çıkarmamız üzerine ağır bir perde örtüyor. Her tartışma iktidar sahipleri tarafından “ne demek istiyorsun?” sorgusuyla bastırılıyor.

Unutulmuş bir ‘bayram’ın hatırlattıkları

Hatırlayan var mı bilmiyorum ama bir dönem coşkuyla kutlanan bir “bayram”ımız vardı: 27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı. 27 Mayıs, 1960 yılında darbenin yapıldığı ve Adnan Menderes başkanlığındaki Demokrat Parti iktidarının sonlandırıldığı tarih. Darbeciler tarafından kurulan Milli Birlik Komitesi, 1963 yılının 3 Nisan günü, 27 Mayıs’ı “bayram” ilan etti. Bu bayram, 1982 Anayasasının yürürlüğe girmesini müteakip, 12 Eylül 1980’de yapılan darbeyle iktidara gelen Milli Güvenlik Konseyi tarafından kaldırıldı.

 27 Mayıs, kimilerince darbe değil devrim olarak nitelendirilmiş, coşkuyla karşılanmıştı. Sonrasında hazırlanan anayasa, memleketin özgürlükçü anayasalarından biri ama bu, darbeyle özgürlüğün geldiğini göstermiyor. Menderes’in baskıcı rejiminden kurtulanlar, bunun böyle olduğunu iddia ediyor ama sonrasında yaşananlar, durumun fenalığını gösteriyor. Darbe, her kime karşı yapılırsa yapılsın kötü bir şey. Hedefini değil, bütün memleketi etkiliyor ve her darbe sonrasında darbecilerce şekillendirilen bir idare hâli gündeme geliyor. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980, memleket tarihinde üç büyük kırılma noktası. Üçünde de yönetim değişti ve memleket darbecilerce şekillendirildi. Birinin yaptığını diğeri sevmedi, icraat böyle şekillendi. 27 Mayıs’ta kutlanan Anayasa ve Hürriyet Bayramı, 12 Eylül darbesinden sonra kaldırıldı -ki bunun öncesinde, 1981 yılının 27 Mayıs günü yaşanan bir hadise var. O gün, Milli Birlik Komitesinin yaşayan üyeleri Anıtkabir’e yürümeye kalkmış, bu “eylem”, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca engellenmişti. Sonrasında “bayram” kaldırıldı. Bugün ne bu bayramı hatırlıyoruz ne de kim tarafından nasıl kaldırıldığını…

Hatırlamadığımız çok şey var. 27 Mayıs sonrasında yapılan şarkılar ve marşlar mesela… Öncesi de müzikli: Sözleri değiştirilen “Osman Paşa Marşı”, darbenin habercisiydi. Dönemin Turizm ve Enformasyon Bakanlığı tarafından yayımlanan bir kartpostal plakta karşımıza çıkan bu marşın “yeni” hali şöyleydi: “Olur mu böyle olur mu / Kardeş kardeşi vurur mu / Kahrolası diktatörler / Bu dünya size kalır mı // Türk gençliği korkmam diyor / Etrafımı yıkmam diyor / Atatürk’ün evlatları / Hak yolundan çıkmam diyor...” Marş, aynı dönemde, Behiye Aksoy tarafından bir taş plağa okunmuş, plağın arka yüzüne “Zafer Yolları” adlı bir başka marş konmuştu. Bu, Sivil Mehter Takımı eşliğinde seslendirilen ve sonrasında Hasan Mutlucan’ın sesinden darbelerin simgesi olan “Yine de Şahlanıyor”un coşkulu bir versiyonuydu. Aksoy, “Osman Paşa Marşı”nı plağa alırken “diktatörler”den söz etmemiş, sözleri yumuşatmıştı: “Olur mu böyle olur mu / Kardeş kardeşi vurur mu / Hürriyete susayınca / Türk gençliği hiç durur mu?” Aynı dönemde yayımlanan bir başka plakta, Nuri Sesigüzel, A. Nail Bayşu imzalı bir şarkıyla darbecilere selam çakıyordu: “Türk ordusu geçti başa / Yaşa şanlı ordu yaşa / Hürriyeti verdin bize / Türk ordusu binler yaşa // Türk ordusu hazır oldu / Gece saat üçü vurdu / 27 Mayıs günü / İçimiz sevinçle doldu // Türk milleti Türk milleti / Kim istemez hürriyeti / Hürdür daim hür kalacak / Bu şan vermiş Türk milleti…”

“Osman Paşa Marşı”, yeni sözleriyle ilk kez 28 Nisan 1960’ta Beyazıt Meydanı’nda öğrencilerce yapılan protesto gösterisinde söylendi. 5 Mayıs’ta Kızılay’da yapılan ve 555K parolasıyla anılan büyük gösteride, dillerde yine bu marş vardı. Haldun Dormen, anılarında, Beyoğlu’nda bir gösteride kol kola girerek bu marşı söyleyen Ayfer Feray, Duygu Sağıroğlu ve İsmet Ay’ın askerler tarafından dipçiklendiğini anlatıyor. Marşın kaynağına dair rivayet çok ama bir kaset kapağında, şu cümlelere rastlıyoruz: “[bu marş] Ruhi Su tarafından, 1960 yılında, 28-29 Nisan olaylarında yazılıp söylenmiştir. 27 Mayıs harekâtının simgesidir.” Cümleler, Sıdıka Su’ya ait. Sıdıka Hanım, 1993 yılında, eşi Ruhi Su’nun ölümünün sekizinci yılında yayımlanan “Uyur İken Uyardılar” adlı albüme bu marşın Ruhi Su tarafından seslendirilen ve o güne kadar gün yüzüne çıkmamış bir yorumunu almış ve bu cümlelerle sunmuştu.

27 Mayıs’la ilgili şarkı çok. Öncesinde ve sonrasında yapılanların bir kısmını, dört yıl önce yazdığım bir yazıda derlemiştim. Aynı yazıda diğer darbelerden de söz etmiş, sözü 15 Temmuz’a getirmiştim -ki duvaR için yazdığım ilk yazılardan birinde de 15 Temmuz sonrasında yapılan şarkılar ve marşları anlatmıştım.

15 Temmuz, geçtiğimiz hafta, coşkusuz törenlerle kutlandı. Çanakkale’deydim, evimin az ilerisinde kurulan sahnede mehterli, ilahili, “oratoryo”lu bir “demokrasi şöleni” sahnelendi. Polis kordonuyla kapatılmış bir alanda, elli-altmış kişinin katılımıyla yapılan bu beş saatlik “kutlama” o kadar sıkıcıydı ki, sunucu, bir süre sonra sözü ‘lütfen gitmeyin”e getirdi ve sandalyelerin boş kalması üzerine durumu “buradaki bir kişi bin kişiye bedel, burası şehitler diyarı Çanakkale, biz burada aslında binlerce yüreğiz” gibi hamasi cümlelerle kurtarmaya çalıştı. Bayram gibi kutlanamayan, halkın katılmadığı bir “bayram”dan söz ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan, “bayram” müjdesini, 2016 yılının 29 Eylül günü yapılan 27. Muhtarlar Toplantısı’nda vermiş, dönemin başbakanı Binali Yıldırım, aynı yılın 11 Ekim günü meclise bir yasa teklifi verdiklerini açıklamıştı. 15 Temmuz, 29 Ekim 2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan bir yasayla Demokrasi ve Millî Birlik Günü ilan edildi. Pandemi şartlarında bile kutlanan tek “bayram”ımız bu. Dinî bayramlar bir yana, millî bayramlar uzun zamandır çeşitli vesilelerle kutlanmıyor. Çocukluğumuzda coşkuyla katıldığımız ve izlediğimiz stadyum gösterileri, şenlikler, geçit törenleri ve fener alayları çok zaman önce kaldırıldı. Anıtkabir’e “mecburen” yapılan bir ziyaret ve “saray”da düzenlenen az katılımlı bir resepsiyon dışında herhangi bir bayramda kutlama yapılmıyor. 15 Temmuz, halk katılımıyla kutlanması öngörülen bir bayram ama bu yıl gördük ki kutlamalar yine cılız. Sonrasında okunan salalardan söz etmiyorum bile.

Halkın coşkuyla katıldığı bayramları yasaklayanlar halkın katılmadığı “bayram”lar yapmaya çalışıyor. 27 Mayıs Anayasa ve Hürriyet Bayramı, görece coşkulu bayramlardan biriydi ama artık yok. O dönem bütün caddelere, köprülere, okullara ve başka bir sürü yere 27 Mayıs’ı hatırlatan isimler verilmişti. 12 Eylül sonrasında da yapıldı bu ve başta okullar, bir sürü yer, Kenan Evren ve arkadaşlarının isimleriyle donatıldı. Bugün bunların hiçbiri yok. Hatırlamıyoruz bile. 15 Temmuz sonrasında meydanlara, okullara, otogarlara, aklınıza gelebilecek her yere “15 Temmuz Şehitler” ve “15 Temmuz Demokrasi” isimleri yakıştırıldı. Bogaziçi Köprüsü’nün adı bile 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak değiştirildi. Bu isimler şimdilik böyle ama öncesinde gördüklerimiz gösteriyor ki böyle kalmayacak. Halk, hâlâ o köprüye Boğaziçi Köprüsü diyor. Bu bile önemli bir gösterge.

Bu yazı müziksiz oldu. Zorla (ve göze girmek için) yapılan 15 Temmuz şarkılarından, o günü anan coşkusuz marşlardan söz etmek içimden gelmiyor. Elbet bir gün bunları da yazacağız ama şimdi erken. “Bir zamanlar böyle bir şey vardı” minvalli cümlelerin kurulacağı günler gelecek. Ben görür müyüm, yetişir miyim, bilmiyorum ama yıllar sonra bugüne bakanlar bu şarkıları kayboldukları karanlıktan çıkartacaklar. Şu var: 15 Temmuz sonrası yapılan şarkıların hiçbiri, kuşaktan kuşağa yayılmayacak, dilden dile söylenmeyecek. Çoğu çoktan unutuldu bile. Bir gün “bayram” da unutulacak. Tıpkı 27 Mayıs gibi.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.

27 mayıs hürriyet ve anayasa bayramı

  • 60 ihtilalinin yıldönümlerinde kutlanmasına karar verilen ve 80 darbesinden sonra kaldırılan, annemin anlattığına göre sürekli olay çıkan, ama nihayetinde tatile sebebiyet veren bir bayrammış. biz yetişemedik, yazık oldu. 12 eylül hürriyet ve anayasa bayramı da uyardı bana şahsen.

  • 12 eylul oncesinde ve tabii ki 1961 sonrasinda 27 mayis'ta kutlanmakta olan bayram... simdi olsa 19 mayis'la birlestirilirdi tatil, of ki of, ne de güsel olurdu...

  • küçükken kutlardık ama niye kutladığımız bilmezdik tabii. okullar kapanırdı işte, baktığımız açı buydu. ama sonuçta 23 nisan, 29 ekim'e oranla anlamı epey muğlak bir bayramdı. ders kitaplarında da bir sayfa ayrılmıştı bu bayrama. şöyle kopan bir zincir hatırlıyorum, görsel öge olarak. çok sonra idrak ettik tabii bu bayramın ne olduğunu ama işi işten geçmişti tabii.

  • ilkokulda kutladığımız bayram. o zamanlar yaz tatili de geç başladığı için kaynamıyordu

  • hürriyet ve anayasa gibi iki kavramı birleştirebilecek kadar özgür olduğumuz zamanlardan kalma, cemal gürsel tarafından resmileştirilen, kenan evren tarafından kaldırılan bayram.

  • resmi kutlama torenlerine anayasa mahkemesinin ev sahipliği yaptığı bir bayramdı

  • milletçe 45. yıldönümünü kutladığımız ex-bayram...

    (bkz: 27 mayis hurriyet ve anayasa bayrami)

  • eskiden 1 mayıs bahar bayramı ile birlikte mayıs aylarının çılgınca sevilmesine neden olan bir bayramımızdı. herkes mayıs aylarını çok severdi ve mayısla ilgili coşkulu ve şen kitaplar kaleme alınırdı. tıpkı benim adım mayıs gibi. ancak 12 mart 1971 tarihii askeri darbe sonucu anayasanın hürriyetle ilgili maddeleri tırpanlandı ve bayram şaka gibi bir hal aldı. ardından 12 eylül 1980 askeri darbesinden sonra anayasa toptan rafa kaldırıldı. milli güvenlik konseyinin önünde iki yol vardı. bayramın adını “sıkıyönetim ve bildiri bayramı” olarak değiştirmek * veya toptan kaldırmak. bahar bayramının da kaldırılmasıyla mayıs ayı tek resmi tatile talim ederken, tüm sempatisini de yitirdi. sanatçılar mayıs sıkıntısı gibi filmler yaparak bunu ifade etmeye çalıştılar.

  • 44. yıldönümüne denk gelen gün baskın oran ve onur öymen'in konuk olduğu panelde baskın oran'ın dikkatini çekme çabalarımda- volkan özdemir'in deyimiyle pohpohlama gayretlerimde- hurriyet ve anayasa bayramınız kutlu olsun deyip de onur öymen'den aferin almıştım..what the important is niyet the rest is kısmet..
    (bkz: bu da böyle bir anımdır işte)
    (bkz: 27 mayıs)

  • ilkokuldayken 19 mayısın hemen akabindeki hafta bir tatil daha olurdu. mayıs ayının hastasıydım. öğretmenimiz hürriyet ve anayasa kavramları üzerinde acaip dururdu. ya şimdi ilkokulda çocuğum var da anlıyorum ne anlamsız bir muhabbetmiş o öyle "selim anlat bakalım hürriyet nedir, anayasa ne demektir?" gelmişim 40 yaşına bugün bile anlatamam ki... o zamanlar içimden "tabii bir gün tatil var ya burnumuzdan getirmeden eve yollasanız olmaz" derdim. o günlerde bizim öğretmeninki hakikaten abesmiş. tam ilkokul biterken bu tatil de rafa kaldırılmıştı.

  • nest...

    oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır