“Prediyabet nedir?” sorusu şeker hastalığı ile ilgili sıklıkla merak edilen konular arasında. Gizli şeker olarak da adlandırılan pre-diyabet, müdahale edilmediği takdirde tip 2 diyabete dönüşebilir. Türkiye’de gizli şeker hastalığı rapor oranı ise %30,4. Bu rahatsızlığın nedenleri arasında obezite, hareketsiz yaşam ve aile öyküsü önemli bir rol oynamakta. Bu nedenle gizli şeker hastalığı diyeti tedavinin önemli bir parçası. Kişide ağız kuruluğu, yaralarda geç iyileşme, halsizlik ve cinsel sorunlara neden olan bu durum sağlıklı yaşam alışkanlıkları ile geriletilebilir. İşte merak edilen “Gizli şeker hastalığı ne demektir?” sorusu ve daha fazlası:
“Gizli şeker hastalığı nedir?” sorusu merak edenler için şu şekilde yanıtlanabilir:
Kişinin kan şekeri düzeyinin normalden yüksek olması ancak diyabet tanısı için yeterli düzeyde olmaması durumudur ve tıp literatüründe prediyabet olarak adlandırılır. Kan şekeri düzeyi tip 2 diyabet olarak kabul edilecek düzeyde değildir ancak kişi sağlıksız yaşam alışkanlıklarını devam ettirdiğinde tip 2 diyabet geliştirme olasılığı bir hayli yüksektir.
“Prediyabet ne demek?” sorusu kadar bu durumun belirtileri de merak edilen konular arasında. Gizli şeker genel olarak klinik bulgu vermeden seyreder ancak rutin kontroller de yapılan kan şekeri ölçümüyle tespit edilebilir. Bunun yanında belirti gösteren olgular da bulunur. Gizli şeker hastalığı belirtileri ise şöyle:
Prediyabetin yaşanmasında kişide insülin direnci önemli bir role sahip. Kişinin yemek yemesinin ardından kanda glikozun yükselmesi ve bunun düzenlenmesi adına normalden fazla insülin hormonunun artması ise kan şekeri aniden düşer ve bu durum tıpta Reaktif Hipoglisemi olarak adlandırılır. Bu durumun yaşanması ise kişi çok erken acıkır ve şekerli şeyler yeme isteği yaşar. Bunun yanında kişide çarpıntı, baş ağrısı, terleme, ellerde titreme, baş dönmesi ve sinirlilik görülür.
“Gizli şeker hastalığı neden olur?” diye merak ediyorsanız işte bu sorunun yanıtı:
“Gizli şeker hastalığı nasıl anlaşılır?” sorusu da merak edilen konular arasında. Prediyabet belirtileri bulunan kişilerden detaylı öykü alınır ve ardından birtakım testler uygulanır. Bu testler:
Prediyabet değerleri için gizli şekeri tespit etmek adına kişiye hemoglobin HbA1c şeker testi ile açlık/tokluk kan şekeri testi uygulanır. Peki bu testlere göre prediyabet kaç olmalı?
Açlık kan şekeri değeri mg/dl, tokluk kan şekeri mg/dl’nin altı ve 3 aylık kan şekeri değeri yani HbA1c değeri de 5,5’in altında olmalıdır.
Prediyabet tedavisi gizli şekeri düzeltmede insülini normal fonksiyonuna döndürmeyi hedefler. Bu doğrultuda da kişiye bu süreçte sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırılır. Kişinin hareketsiz yaşama son vermesi de ayrıca istenir. Kilo fazlalığı olan bireylerin ideal kilosuna gelmesi de ayrıca desteklenir. Bu süreçte kişinin alkol ve sigara kullanımına son vermesi de önemlidir. Bu önlemler sonrasında da doktor gerekli gördüğünde pre-diyabet ilaçları reçete eder.
Prediyabet hamilelikte de yaşanabilen bir durumdur. Peki hamilelikte gizli şeker hastalığı nelere dikkat etmeli? İşte hamilelikte prediyabetik ve yapılması gerekenler:
Hamilelikte kişinin bazı hormonları değişim geçirir. Bu durumun sonucunda da kişide insülin direnci gelişir. Bu durum gebelikten önce yaşanmaz ve gebelikle birlikte görülür. Gestasyonel diyabet olarak da adlandırılan gebelik diyabeti mutlaka kontrol altına alınmalıdır. Bu durumu tespit etmek adına anne adaylarına aç karnına 50 gramlık glikozlu su içirilir ve 1 saat sonra kanda bulunan glikoz değeri ölçülür.
“Gizli şeker hastalığı belirtileri nelerdir? Ne gibi zararlar verir?” diye merak ediyorsanız bu durumun ileri evrede şeker hastalığa dönüşebileceğini bilmelisiniz. Gizli şeker hastalığı riskleri arasında kalp damar rahatsızlıkları, organ yetmezliği, böbrek ve pankreas sorunları da bulunur.
“Gizli şeker hastalığı zayıflatır mı?” diye merak ediyorsanız bu durumu yaşayan kişilerin diyet uygulamasında bile kilo veremediğini bilmelisiniz.
“Gizli şeker hastalığı hangi bölüm bakar?” sorusu da merak edilenler arasında. Gizli şeker hastalığı belirtileri ve tedavisi süreci için gidilmesi gereken bölüm iç hastalıkları (dahiliye) bölümüdür.
“Gizli şeker hastalığı olanlar nasıl beslenmeli?” sorusu da önemli konular arasında. Prediyabet diyeti ile kişi tedaviye olumlu yanıtlar alabilir. Bu beslenme düzeni ile glikoz seviyesi belirli bir düzeyde tutulmak istenir. Prediyabet durumunu yaşayan kişilerde ilerleyen dönemlerde diyabet görülme ihtimali bir hayli yüksektir. Ancak sağlıklı beslenme ile bu durum kontrol altına alınabilir. Bu süreçte hastanın beyaz un, şeker ve karbonhidratlardan uzak durması gerekir. Bunun yerine baklagiller, tahıllar, sindirimi kolay besinler tercih edilmelidir. Yağlı yiyeceklerden de uzak durulmalıdır.
Bilgi talep formunu doldurarak Büyük Anadolu Hastaneleri tarafından uygulanan şeker hastalığı tedavisi ile ilgili merak ettiklerinizi öğrenebilirsiniz.
Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, kan şekeri yüksekliği ile karakterize, karbohidrat, protein ve yağ metabolizmasında ciddi bozukluklarla seyreden, yaşam kalitesini, sağlığı olumsuz etkileyen, ömrü kısaltabilen, kronik, ilerleyici bir metabolizma hastalığıdır. Tip 1 diyabet, genellikle erken gençlikte ya da çocuklukta ortaya çıkan, mutlak insülin eksikliği hastalığıdır. Tedavisinde, tanı konulan andan itibaren ömür boyu insülin kullanımı gerektirmektedir. Tip 2 diyabet ise genellikle otuzlu yaşlardan sonra özellikle kilo artışına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Sinsi ilerleyen bir hastalıktır ve genellikle erken dönemde belirti vermez. Bu dönemde komplikasyonlara neden olabilen bir hastalıktır.
“Pre-diyabet” yani gizli şeker, normal şeker metabolizması ile diyabet arasındaki bir geçiş sürecidir. Gizli şeker hastalarında zaman içinde diyabet görülme oranları, gizli şekeri olmayanlara göre çok daha fazladır. Ayrıca, araştırmalar gizli şeker sürecinin de diyabet gibi zamanla bazı komplikasyonlara neden olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, bu süreçte tanı koyup tedaviye başlamak, şeker hastalığına geçiş sürecini geciktirmekte ve hatta bazı durumlarda engelleyebilmektedir. Gizli şeker sürecinde erken tanı alan hastaların şeker hastalığının komplikasyonlarından korunmaları mümkündür.
Sinsi ilerleyen bir hastalık olsa da diyabetin başlıca belirtileri; ağız kuruluğu, aşırı susama, sık idrara çıkma, istem dışı kilo kaybı olarak sıralanabilir. Bunların yanı sıra; halsizlik, yaygın-gezici ağrılar, kramplar, ayaklarda yanma, karıncalanma, uyuşukluk, hissizlik, hazımsızlık, bağırsak hareket düzensizlikleri, baş dönmesi, çarpıntı, baş ağrısı, yaraların geç iyileşmesi gibi daha az özgün belirtiler de görülebilmektedir. Tüm bu belirtiler, kan şekeri belirli bir düzeyin üstünde uzun süre kaldığı zaman ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, şeker hastalığı bazı komplikasyonlar geliştikten sonra belirti vermektedir demek mümkündür. Bununla birlikte şeker hastalığında belirtiler henüz ortaya çıkmadan da tanı koyulabilmektedir. Geceden sabaha saat açlık sonrasında bakılan açlık plazma glukozu ölçümü, en basit ve temel tanı aracıdır. Özel durumlarda, başka tanı yöntemleri ve şeker yükleme testi de kullanılabilmektedir.
Diyabet tedavisinin temeli; eğitim, tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz, kilo kontrolü, ilaç tedavisi ve duruma göre metabolik cerrahidir. İlaç tedavisinde ağızdan alınan ve enjekte edilen ilaçlar kullanılmaktadır. Enjekte edilen grupta insülin-dışı ilaçlar ve insülin bulunmaktadır. Bu ana grup ilaçların tamamında, hızlı bilimsel gelişmeler ve araştırmalara paralel olarak yeni ilaçlar üretilmektedir. Tedavide bu ilaçlar tek tek ya da uygun kombinasyonlar şeklinde önerilmektedir.
Her diyabet hastası insülin kullanmak zorunda değildir. İnsülin kullanımının en önemli gerekçesi ciddi kan şekeri kontrolsüzlüğüdür. Bunun dışında insülin kullanımını gerektiren; gebelikte kan şekerinin diyetle kontrol altına alınamaması, eşlik eden ciddi böbrek, karaciğer sorunları, ameliyat süreçleri gibi özel durumlar vardır.
Şeker hastalarındaki tedavi hedefleri, tanı kriterleri ile aynı değildir. Genel olarak, açlık kan şekerinin mg/dl arasında, tokluk kan şekerinin ise () mg/dl arasında kalması hedeflenmektedir. Ayrıca HbA1c denilen, 3 aylık şeker ortalaması da takipte önemli bir değerdir. Hastaların 3 aylık şeker ortalamalarının yüzde 7 ya da daha ideali yüzde 6,5 altında olması amaçlanmaktadır. Bahsedilen bu eşik değerler, özel durumlarda değişebilmektedir. Örneğin; şeker hastalığına bağlı belirli komplikasyonları geri dönüşümsüz olarak oturmuş olan, yaşlı hastalarda 3 aylık şeker ortalaması için yüzde 7, değerleri kabul edilebilir değerlerdir.
Şeker hastalarının beslenme planları, tamamen uzman diyetisyen kontrolünde ve kişiye özel olarak planlanmalıdır. Ana ve ara öğünler atlanmamalıdır. Öğünler karbonhidrat ve yağ açısından sınırlı olmalı ve belirli oranda protein içermelidir. Kişiye özel beslenme programı yakından takip edilmeli ve gerektiğinde güncellenmelidir.
Diyabet, vücuttaki tüm sistemleri olumsuz etkileyebilen bir hastalıktır. Kontrolsüz kalan kan şekeri yüksekliği organları tahrip edici etkiye sahiptir. Bu tahribatların belli bir aşamadan sonra geri dönüşümü mümkün değildir. Kan şekeri yüksekliğinden olumsuz etkilenen başlıca organlar; kalp, böbrekler, beyin, sinir dokuları, göz ve başta ayaklar olmak üzere uzuvlardır. Şeker hastalarında sık görülen hipoglisemi yani kan şekeri düşüklüğü de esas olarak beyin ve sinir dokularını olumsuz etkileyen kritik bir durumdur. Şeker hastalığının diğer organlara olumsuz etkilerini en aza indirmek için, hastaların multidisipliner bir yaklaşımla yakından takip edilmeleri büyük önem taşımaktadır.
Kilo veren ve bunu istikrarlı bir şekilde koruyan tip 2 diyabet hastalarının her türlü ilaç ihtiyacı azalabilmektedir. Hatta bazı durumlarda hastalar ilacı tamamen bırakabilir, insülin dozları azalabilir, hatta insülinsiz hale bile gelebilirler.
Randevu ve detaylı bilgi için linke tıklayabilir veya 94 94 numaralı çağrı merkezimizi arayabilirsiniz.