Furkan Suresi Okunuşu ve Anlamı
Kur'an-ı Kerim'in suresi olan Furkan Suresi 77 ayetten oluşmaktadır. Medine'de indiğine dair söylentiler olsa da Furkan Suresi'nin Mekke'de indiği bildirilmiştir. Adını "hak ile batılı birbirinden ayıran" anlamına gelen ve surenin başında bulunan "elFurkân" kelimesinden alan Furkân Suresi, temel olarak Hz. Muhammed'in tüm insanlığa gönderildiğini, onun tebliğ sırasında karşılaştığı zorlukları ve şirkin kökünün kazıyacağını anlatmaktadır. Ayrıca surede geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilmektedir. Peki, Furkân Suresi Ayet Tefsiri nedir? Furkan Suresi Okunuşu ve Anlamı nedir? İşte detaylar haberimizde
Furkan Suresi ayetin Türkçesi şu şekildedir: "De ki: (Ey insanlar!) "Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin! (Ey inkârcılar!) Siz O'nun dinini yalan saydığınız için bunun günahı artık yakanızı bırakmayacak!"
Tefsiri ise:
Sûrenin son cümlesi, özel olarak Allah'ı bırakıp elleriyle yaptıkları düzmece tanrılara tapanlara; genelde ise yukarıda belirtilen gerçek dindarlıktan uzak, nefsânî tutkularını veya çeşitli fâni varlıkları, nesneleri, makam ve mevkileri Allah'a kul olmanın üstünde tutanlara, Allah'ı bırakıp onlara kul olanlara yönelik veciz bir uyarıdır. Buna göre insanın değeri, yalnız Allah'a kul olup O'nun dışındaki şeyler karşısında özgürleşmektedir. İnsan için en büyük suç ise –ister sözleriyle olsun, ister eylemleriyle olsun– ona kendi benliğini, gerçek insanlığını ve gerçek insanlık değerini, izzetini, onurunu kazandıracak temel kaynak olan Allah'ın dinini asılsız saymasıdır; insanoğlu yoldan çıkmışlığını sürdürdükçe dünya ve âhirette türlü şekillerde cezalandırılmaktan yakasını kurtaramayacaktır; sûrenin son uyarısı budur.
Bismillahirrahmanirrahim
Tebarakellezı nezzelel fürkane ala abdihı li yekune lil alemıne nezıra
Ellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve lem yettehız veledev ve lem yekül lehu şerıkün fil mülki ve haleka külle şey'in fe kadderahu takdira
Vettehazu min dunihı alihetel la yahlükune şey'ev ve hüm yuhlekune ve la yemlikune li enfüsihim darrav ve la nef'av ve la yemlikune mevtev ve la hayatev ve la nüşura
Ve kalellezıne kefer in haza ila ifkünifterahü ve eanehu aleyhi kavmün aharune fe kad cau zulmev vezura
Ve kalu esatıyrul evvelinektetebeha fe hiye tümla aleyhi bükratev ve esıyla
Kul enzelehüllezı ya'lemüs sirra fis semavati vel ard innehu kane ğafurar rahıyma
Ve kalu mali hazer rasuli ye'külüt taame ve yemşi fil esvak lev la ünzile ileyhi melekün fe yekune meahu nezıra
Ev yülka ileyhi kenzün ev tekunü lehu cennetüy ye'külü minha ve kalez zalimune in tettebiune illa racülem meshur
Ünzur keyfe darabu lekel emsale fe dallu fe la yestetıy'une sebıla
Tebarakellezı in şae ceale leke hayram min zalike cennatin tecrı min tahtihel enharu ve yec'al leke kusura
Bel kezzebu bis saati ve a'tedna li men kezzebe bis saati seıyra
İza raethüm mim mekanim beıydin semiu leha teğayyuzav ve zefıra
Ve iza ülku minha mekanen dayyikam mükarranıne deav hünalike sübura
La ted'ul yevme süburav vahıdev ved'u süburan kesıra
Kul e zalike hayrun em cennetül huldilletı vüıdel müttekun kanet lehüm cezaev ve mesıyra
Lehüm fıha ma yeşaune halidın kane ala rabbike va'dem mes'ula
Ve yemve yahşüruhüm ve ma ya'büdune min dunillahi fe yekulü e entüm adleltüm ıbadı haülai em hüm dallüs sebıl
Kalu sübhaneke ma kane yembeğıy lena en nettehıze min dunike min evliyae ve lakim metta'tehüm ve abaehüm hatta nesüz zikr ve kanu kavmen bura
Fe kad kezzebuküm bima tekulune fe ma testetıy'une sarfev ve la nasra ve mey yazlim minküm nüzıkhü azaben kebıra
Ve ma erselna kableke minel murselıne illa innehüm le ye'külunet taame ve yemşune fil esvak ve cealna ba'daküm li ba'dın fitneh e tasbirun ve kane rabbüke besıyra
Ve kalellezıne la yercune likaena lev la ünzile aleynel melaiketü ev nera rabbena le kadistekberu fı enfüsihim ve atev utüvven kebıra
Yevme yeravnel melaikete la büşra yevmeizil lil mücrimıne ve yekulune hıcram mahcura
Ve kadimna ila ma amilu min amelin fe cealnahü hebaem mensura
Ashabül cenneti yemeizin hayrum müstekarrav ve ahsenü mekıyla
Ve yevme teşekkakus semaü bil ğamami ve nüzzilel melaiketü tenzıla
Elmülkü yevmeizinil hakku lir rahman ve kane yevmen alel kafirıne asıra
Ve yevme yeadduz zalimü ala yedeyhi yekulü ya leytenit tehaztü mear rasuli sebıla
Ya veyleta leytenı lem ettehız fülanen halıla
Le kad edallenı aniz zikri ba'de iz caenı ve kaneş şeytanü lil insani hazula
Ve kaler rasulü ya rabbi inne kavmit tehazu hazel kur'ane mehcura
Ve kezalike cealna li külli nebiyyin adüvvem minel mücrimın ve kefa bi rabbike hadiyev ve nesıyra
Ve kalellezıne keferu lev la nüzzile aleyhil kur'anü cümletev vahıdeh kezalike li nüsebbite bihı füadeke ve rattelnahü tertıla
Ve la ye'tuneke bi meselin illa ci'nake bil hakkı ve ahsene tefsıra
Ellezıne yuhşerune ala vücuhihim ila cehenneme ülaike şerrum mekanev ve edallü sebıla
Ve le kad ateyna musel kitabe ve cealna meahu ehahü harune vezıra
Fe kulnezheba ilel kavmillezıne kezzebu bi ayatina fe demmernahüm tedmıra
Ve kavme nuhıl lemma kezzebür rusüle ağraknahüm ve cealnahüm lin nasi ayeh ve a'tedna liz zalimıne azaben elıma
Ve adev ve semude ve ashaber rassi ve kurunem beyne zalike kesıra
Ve küllen darabna lehül emsale ve küllen tebberna tetbıra
Ve le kad etev alel karyetilletı ümtırat metaras se' e fe lem yekunu yeravneha bel kanu la yercune nüşura
Ve iza raevke iy yettehızuneke illa hüzüva e hazellezı beasellahü rasula
İn kade le yüdıllüna an alihetina lev la en saberna aleyha ve sevfe ya'lemune hıyne yeravnel azabe men edallü sebıla
E raeyte menit tehaze ilahehu hevah e fe ente tekunü aleyhi vekıla
Em tahsebü enne ekserahüm yesmeune ev ya'kılun in hüm illa kel en'ami bel hüm edallü sebıla
E lem tera ila rabbike keyfe meddez zıll ve lev şae le cealehu sakina sümme cealneş şemse aleyhi delıla
Sümme kabadnahü ileyna kabday yesıra
Ve hüvellezı ceale lekümül leyle libasev ven nevme sübatev ve cealen nehar nüşura
Ve hüvellezı erseler riyaha büşram beyne yedey rahmetih ve enzelna menis semai maen tahura
Li nuhyiye bihı beldetem meytev ve nüskıyehu mimma halakna en'amev ve enasiyye kesıra
Ve le kad sarrafnahü beynehüm li yezzekkeru fe eba ekserun nasi illa küfura
Ve lev şi'na le beasna fı külli karyetin nezıra
Fe la tütııl kafirıne ve cahıdhüm bihı cihaden kebıra
Ve hüvellezı meracel bahreyni haza azbün füratüv ve haza milhun ücac ve ceale beynehüma berzehav ve hıcram mahcura
Ve hüvellezı haleka minel mai beşeran fe cealehu nesebev ve sıhra ve kane rabbüke kadıra
Ve ya'büdune min dunillahi ma la yenfeuhüm ve la yedurruhüm ve kanel kafiru ala rabbihi zahıra
Ve ma erselnake illa mübeşşirav ve nezıra
Kul ma es'elüküm aleyhi min ecrin illa men şae ey yettehıze ila rabbihı sebıla
Ve tevekkel alel hayyillezı la yemutü ve sebbıh bi hamdih ve kefa bihı bi zünubi ıbadihı habıra
Ellezı halekas semavati vel erda ve ma beynehüma fı sitteti eyyamin sümmesteva alel arşir rahmanü fes'el bihı habıra
Ve iza kıyle lehümüscüdu lir rahmani kalu ve mer rahmanü e nescüdü li ma te'müruna ve zadehüm nüfura
Tebarakellezı ceale fis semai bürucev ve ceale fıha siracev ve kameram münıra
Ve hüvellezı cealel leyle ven nehara hılfetel li men erade ey yezzekkera ev erade şükura
Ve ıbadür rahmanillezıne yemşune alel erdı hevnev ve iza hatabehümül cahilune kalu selama
Vellezıne yebıtune li rabbihim süccedev ve kıyama
Vellezıne yekulune rabbenasrif anna azabe cehenneme inne azabeha kane ğaram
İnneha saet müstekarrav ve mükama
Vellezıne iza enfeku lem yüsrifu ve lem yaktüru ve kane beyne zalike kavama
Vellezıne la yed'une meallahi ilahen ahara ve la yaktülunen nefselletı harramellahü illa bil hakkı ve la yeznun ve mey yef'al zalike yelka esama
Yüdaaf lehül azabü yevmel kıyameti ve yahlüd fıhı mühana
İlla men tabe ve amene ve amile amelen salihan fe ülaike yübeddilüllahü seyyiatihim hasenat ve kanellahü ğafurar rahıyma
Ve men tabe ve amile salihan fe innehu yetubü ilellahi metaba
Vellezıne la yeşhedunez zura ve iza merru bil lağvi merru kiram
Vellezine iza zükkiru bi ayati rabbihim lem yehırru aleyha summev ve umyana
Vellezıne yekulune rabbena heb lena min ezvacina va zürriyyatina kurrate a'yüniv vec'alna lil müttekıyne imama
Ülaike yüczevnel ğurfete bi ma saberu ve yülekkavne fıha tehıyyetev ve selam
Halidıne fıha hasünet müstekarrav ve mükama
Kul ma ya'beü bi küm rabbı lev la düaüküm fe kad kezzebtüm fe sevfe yekunü lizama
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı yücedir. (1) O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O her şeyi yaratmış ve yarattığı O şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. (2)(İnkar edenler), Allah'ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. (3) İnkar edenler, "Bu Kur'an, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir" dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. (4) "(Bu Kur'an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır" dediler. (5) (Ey Muhammed!), De ki: "O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir." (6) Dediler ki: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda, pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!" (7) "Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya! "Zalimler (inananlara): "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler. (8) (Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar. (9) Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. (10)
Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır. (11)Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler. (12) Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler (13) (Kendilerine) "Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, bir çok kere yok olmayı isteyin!" (denir.) (14) De ki: "Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara vadedilen ebedilik cenneti mi?" Orası onlar için bir mükafaat ve varılacak bir yerdir. (15) Ebedi olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va'didir. (16) Rabbinin, onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), "Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar" diyeceği günü hatırla. (17) Onlar, "Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular" derler. (18) (İlah edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse ona büyük bir azap tattırırız. (19) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin hakkıyla görendir. (20)
Bize kavuşacaklarını ummayanlar, "Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!" dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler. (21) Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. "Eyvah! Biz Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız" diyecekler. (22) Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik. (23) O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir. (24) O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. (25) O gün gerçek hükümranlık Rahmân'ındır ve kafirlere zorlu bir gün olacaktır. (26) O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: "Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!" (27) "Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!" (28) "Andolsun, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir." (29) Peygamber, "Ey Rabbim! Kavmim şu Kur'an'ı terkedilmiş bir şey haline getirdi" dedi. (30)
Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter. (31) İnkar edenler, "Kur'an ona bir defada toptan indirilseydi ya!" dediler. Biz Kur'an'la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk. (32)Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım. (33) Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar. (34) Andolsun, Biz, Mûsâ'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik ve kardeşi Hârûn'u da ona yardımcı kıldık. (35) Onlara, "Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin" dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik. (36) Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık. (37) Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik. (38) Bunların herbirine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik. (39) Andolsun, senin kavmin, bela yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. (40) Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. "Allah'ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilahlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilahlarımızdan uzaklaştıracaktı" (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler. () Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? (43)Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar. (44) Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. (45) Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik. (46) O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır. (47) O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan bir çok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik. () Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler. (50)
Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik. (51) Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'an'la büyük bir mücadele ver. (52) O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır. (53) O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir. (54) Onlar, Allah'ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır. (55)Biz seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. (56) De ki: "Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum." (57) Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah'a) tevekkül et. O'nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter! (58) Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş'a kurulan Rahmân'dır. Sen bunu haberdar olana sor! (59) Onlara, "Rahmân'a secdeye kapanın denildiğinde "Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?" derler ve bu onların nefretini artırır. (60)
Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir. (61) O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir. (62) Rahmân'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!" der (geçer)ler. (63) Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir. (64) Onlar, şöyle diyenlerdir: "Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir!" (65) "Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası." (66) Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. (67)Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar. (68) Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedi kalır. (69) Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (70)
Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah'a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner. (71) Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir. (72) Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler. (73) Onlar, "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle" diyenlerdir. (74) İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır. (75) Orada ebedi kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır! (76) (Ey Muhammed!) De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak." (77)
monash.pw - Gündem
Mekke döneminde nâzil olmuştur. 50 âyettir. âyeti Medine döneminde inmiştir. Sûre, adını birinci âyetteki “mürselât” kelimesinden almıştır ve “gönderilenler” demektir.
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
. Andolsun (emrimizle meleklerden) birbiri ardınca gönderilenlere, (görevlerine) sert ‘rüzgarlar gibi koştukça koşanlara’, yaydıkça yayanlara, (hak ile bâtılı, emre göre) ayırdıkça ayıranlara, (kötülüklerden) özür dilemek veya (cezaya karşı) uyarmak için öğüt (vahiy) bırakanlara; ki vaad (ve tehdit) edildiğiniz şeyler mutlaka olacaktır.
. Yıldızlar(ın ışığı) giderildiğinde, gök yarıldığı, dağlar (yerinden) sökülüp savrulduğunda, peygamberlere (ümmetlerine şahitlik için) belli bir vakit verildiğinde, (artık kıyamet kopmuştur.)
12. (Bunları duyanlar: “Bu hesap) hangi güne ertelenmiş?” derler.
13. (Bil ki, her şey) ayırıp hüküm verme gününe (ertelenmiştir.)
14. O ayırıp hüküm verme gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?
15. (Bunları) yalanlayanların o gün vay haline!
16. Biz öncekileri (bu yüzden) helak etmedik mi?
17. Sonra gerideki (inkârcı)ları da onların peşine takarız.
18. Biz günahkârlara böyle yaparız.
19. (Bunları) yalanlayanların o gün vay haline!
20. Biz sizi hakîr bir sudan yaratmadık mı?
. Hem onu, (doğum için) belli bir vakte kadar sağlam bir yer (olan rahm)e koyduk. [krş. 23/13]
23. İşte (bunu), biz takdir ettik. Biz ne güzel takdir edeniz!
24. (Bunları) yalanlayanların o gün vay haline!
. Yeri hem dirilere hem de ölülere bir toplanma yeri yapmadık mı?
27. Orada yüksek sabit dağlar var etmedik mi? Size tatlı su(lar) içirmedik mi?
28. (Bunları) yalanlayanların o gün vay haline!
29. “Haydi yalanladığınız (azâb)a gidin!” (denilir onlara).
. “Haydi gidin, üç çatallı (dumandan) bir gölgeye (ki o) ne gölgelendirir ne de ateşten korur!”
32. Çünkü o, saray gibi (büyük) bir kıvılcım saçar.
33. Sanki o, sarı sarı erkek develer gibi (heybetli)dir.
34. (Bunları) yalanlayanların o gün vay haline!
35. Bu, (imana ve Kur’an’a burun bükenlerin) konuşamayacakları bir gündür.
36. Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler. [krş. 40/52]
37. (Bunları) yalan sayanların o gün vay haline!
38. Bu ayırt edip hüküm verme günüdür ki sizi de, evvelki (ümmet)leri de bir araya toplarız.
39. Eğer sizin (kurtulmak) için bir hileniz varsa, hemen bana hile yapın (da beni atlatın).
40. (Öldükten sonra dirilmeyi) yalan sayanların o gün vay haline!
. Doğrusu takvâ sahipleri (Allah’ın emirlerine uygun yaşayanlar) gölgelerde, pınar (baş)larında, hem de canlarının istediği meyveler içindedirler.
43. (Onlara:) “İşledikleriniz (iyi ameller)e karşılık olarak âfiyetle yiyin, için.” (denilir).
44. Şüphe yok ki biz güzel hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
45. (Bu hakikatleri) yalan sayanların o gün vay haline!
46. (Ey inkârcılar!/Allah’ın emirlerine boyun eğmeyenler!) Yiyin, biraz daha zevklenin (bakalım dünyada)! Muhakkak ki sizler, suçlusunuz.
47. (Bu nimetlerin sorulacağını) yalan sayanların o gün vay haline! [krş. /8]
48. Onlara: “Rükû edin (Allah’a boyun eğin).” denildiği zaman, rükû etmezler. (Boyun eğmez, diğer emirlere itaatte bulunmazlar.)
49. (Bunları gereksiz ve) yalan sayanların o gün vay haline!
50. Artık bundan sonra (onlar) hangi söze inanacaklardır?