Peyami Safanın yazmış olduğu Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı roman ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde 7 Kasım ile10 Aralık tarihleri arasında tefrika edilerek yayınlanmıştır. Romanın ilk baskısı yılında yapılmıştır. Roman altı farklı yayınevi tarafından pek çok defa basılmış, iki defa da sinemaya uyarlanmıştır.
Romanın Özeti
Roman bir hastane tasviriyle başlar. Hastanenin koridorları, muayene odaları, kokusu ve hastalar ayrıntılı bir biçimde anlatılır yaşındaki roman kahramanı, 8 yaşından beri çektiği diz ağrısından dolayı gittiği hastaneden bitkin bir biçimde ayrılır. Doktor kendisine tekrar ameliyat olabileceğini söyler, heyecansız bir hayat ve iyi beslenme tavsiyesinde bulunur. Muayene sonrasında biraz dolaştıktan sonra eve giden çocuk, annesine farklı açıklamalarda bulunur, durumunu gizler.
Bunu izleyen günlerde çocuk (anlatıcı), Erenköyde oturan ve akrabaları olan Paşanın köşküne gider. Köşktekilerin ısrarı üzerine bir süre orada kalmaya razı olur. Paşanın Nüzhet adında bir kızı vardır. Çocuğun Nüshete karşı duygusal bir yakınlığı vardır. Çocuk, köşkte kaldığı süre içersinde güzel günler geçirir. Bu sıralarda Nüzheti Ragıp Bey adında 35 yaşlarında bir doktor ister. Bu evliliğe sadece Nüzhetin annesi taraftardır.
Yengesi, çocuğun Nüzhete olan ilgisini anlar ve ondan uzak tutmak için çocuğun hastalığının bulaşıcı olduğu yalanını çıkarır. Yengesinin konuşmalarını duyan çocuk, çok üzülür ve hemen o gün köşkten ayrılmaya karar verir. Ancak sabah annesinin köşke gelmesi, onu bir süre daha köşkte kalmasına neden olur. Yenge, Ragıp Beyi ve annesini akşam yemeğine davet eder. Yemekte birtakım tartışmalar yaşanır. Bunun sonucunda çocuk ile Paşanın araları açılır. Bu arada Nüzhet de annesinin telkinleriyle kendisine karşı oldukça değişik davranışlar sergilemeye başlar. Sonunda çocuk annesiyle birlikte köşkten ayrılır.
Çocuğun hastalığı daha kötü bir hal alır. Çocuk, o gece çektiği müthiş sızıdan dolayı uyuyamaz ve annesini uyandırıp dizine pansuman yaptırır. Ancak bunun hiçbir faydası olmaz ve sabah erkenden hastaneye giderler. Hastanede çocukla Doktor Mithat ilgilenir. Bu arada çocuğun hastalığının ağırlaştığının duyulması üzerine evleri akraba ve yakınlarıyla dolar.
Çocuk tekrar hastaneye gider ve operatörlerin kontrolünden geçer. Yapılan bütün muayeneler ameliyata edilmesinin şart olduğunu ortaya koymuştur. Dizdeki hastalığın aşırı ifrazatı nedeniyle bacağın bütünüyle kesilmesi ihtimali vardır. Alanında uzman başka bir operatör üç beş ameliyat sonunda bacağın iyileşme ihtimali olduğu sonucuna varır. Çocuk dokuzuncu hariciye koğuşunda yatmaya başlar. Uzun süre burada kalan çocuk, bunalım geçirmeye başlar.
Operatörlerin gösterdiği olağanüstü gayret ve özenli bakım sonucu çocuğun bacağı kesilmekten kurtulur. Bu arada çocuk, Paşanın felç olduğunu, son defa kendisini görmek istediğini, Ragıp Bey ile Nüzhetin de evlenmek üzere olduklarını öğrenir. Yapılan tedaviden sonra çocuğun hastaneden çıkma zamanı gelmiştir.
Romanın tefrikasının son bölümünde Nüzhet tarafından Berlinden gönderilen mektuplarla beraber, hasta çocuk tarafından cevap olarak kaleme alınan, ancak gönderilmeyen bir de mektup mevcuttur. Ancak tefrikadan kitaba geçilirken mektuplar çıkarılmıştır.
Kişiler
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu olayların, duygu ve düşüncelerin kahramanın ağzından anlatıldığı bir ben romanıdır. Roman adı belirtilmeyen tek şahıs üzerine kurulmuştur. Nüzhet, Doktor Ragıp, Paşa gibi kişiler ikinci plandadır ve silik kalmıştır.
Hasta çocuk
Romanın başkişisi olan çocuğun isminden bahsedilmez. Çocuk 15 yaşındadır ve 8 yaşından beri dizindeki hastalıktan rahatsızdır. İki defa ameliyat olan çocuk üçüncü ameliyata hazırlanmaktadır. Dış görünüşünün kötü durumunu içinin derinliğiyle kapatmaya çalışır.
Romanda dikkat çeken bir başka durum da hasta çocuğun dış görünüşünün üzerinde pek durulmamasıdır. Duygu ve düşünceleri ayrıntılı bir biçimde anlatılan çocuğun dış görünüşüyle ilgili tasvirlere pek yer verilmez. Onunla ilgili bildiğimiz tek şey dizindeki rahatsızlıktır. Bununla birlikte onun keder, ölüm, yalnızlık gibi konulardaki düşüncelerine ayrıntılı olarak yer verilir.
Nüzhet
Nüzhet; neşe, sevinç, eğlence ve ferahlık anlamlarına gelir. Nüzhetin karakteri de tamamıyla isminin anlamıyla benzerlik gösterir.
Nüzhet, ela gözlü ve kumral saçlıdır. Varlıklı bir ailenin 19 yaşındaki tek kızıdır. Bu nedenle şımartılmış ve hala çocukluktan kurtulamamıştır.
Doktor Ragıp Bey
Roman kahramanı çocuk, Doktor Ragıp Beyi kendisine rakip gördüğü için onu dikkatlice incelemekte, görünüşünü ayrıntılı olarak anlatmaktadır.
Ragıp Beyden Uzun boy. Seyrek, ince ve sarı saçlar. Etlerinin her parçası aynı pembelikte, sıhhatli bir baş. Daima gülmeye alışmış ve ciddi halinde bile gülümseyen bir ağız. Ameli ve harici bir zekanın daralttığı muzip, derinliksiz, kıvrak mavi gözler. İçinde bana baktığı zaman- gurur, müsamaha, şevkat ve yukarıdan aşağıya inen bir takdir. Kenarları biraz yayvan enli bir İslav burnu. Az kımıldayan bir vücut, dik duruş, gözlerin sınırsız ve etkili bakışı. Mutedil bir zarafet. Bütün şahsiyette bir itidal, gayelere hendesi bir gidiş, sathi bir ahenk diye bahsedilir.
Doktor Ragıp, dış görünüşünün yanında iç dünyası basit bir gençtir. Çocuk, Ragıp Beye hem hayranlık hem de kıskançlık duygularıyla bakar. Ancak onu eleştirmekten de çekinmez.
Paşa
Çocuğun uzaktan akrabası ve Nüzhetin babasıdır. Altmış yaşını geçen Paşa, Erenköyde bir köşkte oturur. Paşa, gençliğinde Pariste bulunmuş olmasının da etkisiyle tam bir Paris hayranıdır. Paşanın en belirgin özelliklerinden biri de kızı Nüzhetde de var olan kahkahalarıdır.
Romanın başında Paşa ile çocuğun arası çok iyidir. Çocuk köşkte kaldığı sıralarda Paşaya kitap okur. Paşa, çocuğun düşüncelerine önem verir. Romanın sonlarına doğru Paşa ile çocuğun arası bozulur.
Yenge
Paşanın karısıdır. Üzerinde fazla durulmayan kişilerden biridir. Romandaki en büyük etkinliği kızı Nüzheti Ragıp Bey ile evlendirmeye çalışmasıdır. Nüzhet ile çocuğun yakınlaşmasını engellemek için elinden geleni yapar. Yengesinin bu davranışları çocuğu çok etkiler ve köşkten ayrılma kararı vermesine neden olur.
Çocuğun Annesi
Romanda ön planda olmayan kişilerdendir. Çocuk annesinin kendine olan düşkünlüğünü bildiğinden ona hastalığından pek bahsetmek istemez.
Nurefşan
Köşkün hizmetçisidir. Nüzhetin Ragıp Bey ile evleneceğini çocuğa ilk söyleyen odur. Nurefşan da tıpkı çocuk gibi Nüzhetin Ragıp Bey ile evlenmesini istemez.
Doktor Mithat Bey
Hasta genç ile ilgilenen, tedavisi için elinden geleni yapan doktordur.
Konu
Hasta bir çocuğun yaşadığı sıkıntılar ve imkânsız bir aşktır.
Zaman
Anlatılanlar yılında geçer. Çocuğun defterine kaydettiği 5 Teşrinievvel tarihinden bunu açıkça görüyoruz. yılı aynı zamanda Birinci Dünya Savaşının en acılı günleri olarak bilinir.
Romanın zaman tablosu, yapılan iki geriye dönüşle şekillenir. Kahramanın olayı yaşadığı anlar, kişisel geçmişi ve anlatma zamanı romanın zaman tablosunu oluşturur. Bu üç ayrı zaman diliminde ağırlık, olayların yaşandığı dönem üzerinde toplanmaktadır.
Romanda anlatılanların ne zaman yazıldığını, yani anlatma zamanını romanın son bölümünde geçen aradan on iki sene geçti sözünden çıkarabiliriz ki bu da yılına denk gelir.
Mekân
Romanda olaylar üç ayrı mekânda meydana gelir. Bunlardan biri hastane, diğeri çocuğun kenar mahallelerinden birinde bulunan evi, bir diğeri de Erenköydeki köşktür. Her üç mekân da çocuğun bakış açısından anlatılır. Bu anlatımda mekânlar çocuğun içinde bulunduğu psikolojik duruma göre anlam ve önem kazanır. Bu izlenimci bakış açısına göre; dış tasvirden çok çocuğun ruhsal durumu verilmek istenir.
Romanda ilk olarak hastane tasvir edilir. Daha sonra yaşadıkları mahalle ve yaşadıkları ev tasvir edilir. Paşanın Erenköydeki köşkü ve çevresi, diğer iki mekâna göre farklı özellikler taşımaktadır. Hastane ile çocuğun yaşadığı çevrede hastalık, yoksulluk ve umutsuzluk varken, Erenköy refah, huzur ve güzelliğin beldesi durumundadır.
Dil ve Anlatım
Roman, otobiyografik bir romandır. Bu nedenle romanda birinci kişi ağzından anlatım görülür. Romanın kahramanı 15 yaşında bir çocuktur. Kahraman anlatıcı olarak da adlandırabileceğimiz çocuk, eserde hem anlatıcı, hem de anlatılan konumundadır.
Roman altı bölümden oluşmaktadır ve hatıra defteri niteliğindedir. Yazar her bölüme bir başlık koymuştur. Olaylar genel olarak düz bir çizgide ilerlemekle beraber yer yer geriye dönüşler görülmektedir.
Romanda başarılı bir biçimde kullanılan bilinç akışı tekniği kahramanın ruhsal durumunu yansıtması bakımından önemli bir yere sahiptir.
Roman anlatım tekniklerine uygun olarak dil ve anlatım özelliklerine sahiptir. Romanın geneline yayılmış en önemli özelliklerinden biri de tasvirlerin ve zıtlıkların çok sık kullanılmasıdır. Yazar özellikle tasvirlere geniş yer vererek okuyucunun gözünde mekânların ve olayların daha iyi canlanmasını sağlar.
Genel Değerlendirme
Roman hem otobiyografik roman türünün başarılı bir örneği, hem de Peyami Safanın en çok beğenilen eseridir. Romanda kullanılan tüm anlatım teknikleri, dil, üslup ve biçim mükemmeliyeti eseri Türk romanları arasında farklı bir yere koyarken yazara da haklı bir şöhret sağlamıştır.
Peyami Safa
Hayatı
Peyami Safa, 2 Nisan da doğdu. Babası Servetifünun dönemi şairlerinden İsmail Safadır. Babasının Sivasa sürgüne gönderilmesi ve orada ölmesi üzerine iki yaşındayken yetim kaldı. Babasız büyümenin yanı sıra sekiz yaşlarında yakalandığı kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşadı. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar nedeniyle daha 13 yaşındayken hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisindeki öğrenimini yarım bıraktı.
Karton Matbaasında bir süre çalıştıktan sonra Posta Telgraf Nezaretine girdi ve yılına kadar orada çalıştı. Bu yıllarda edebiyat, felsefe, tarih ve psikoloji alanlarında o yaş için olağanüstü sayılabilecek bilgiler edindi. Daha sonra Rehber-i İttihat Mektebinde öğretmenlik yapmaya başladı. Dört yıl çalıştığı okulda Fransızcasını da ilerletti.
yılında ağabeyi İlhami Safanın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrıldı. Birlikte çıkardıkları Yirminci Asır adlı akşam gazetesinde Asrın Hikâyeleri başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başladı. İmzasız yayınladığı hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanan yazar, daha sonra Telgraf gazetesinde, Tasvir-i Efkâr ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi adlarında iki dergi çıkardı.
Okurlarından Nebahat Safa hanımla evlenen yazarın bu evlilikten bir oğlu oldu. Merve adını verdiği oğlunu askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra 15 Haziran de İstanbulda beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi. Edirnekapıda toprağa verildi.
Edebi Kişiliği
Peyami Safa, kendi kendini yetiştirmiş yazarlardandır. İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan yazar, bir hastanın psikolojisini yansıttığı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanını Nazım Hikmete ithaf etmiştir. yılları arasında yazdığı Mahşer, Şimşek, Fatih Harbiye, Biz İnsanlar adlı romanlarında Doğu-Batı sorununu karakterlerle somutlaştırarak işlemiştir. Bu romanlarında ruhsal durumları çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerinde başarılı bulunurken düşünceyi öne çıkarması nedeniyle eleştiriler almıştır. Yazarın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliyanın Koltuğu ile mistisizme yönelmiştir.
Gençliğimiz adlı ilk uzun hikâyesini yılında yayınlayan yazar, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında Server Bedi adını kullanmış, bu adla pek çok kitap yazmıştır. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai adlı seri romanları olmuştur.
Peyami Safa, gazeteci olmasına rağmen asıl ününü tezli romanlarıyla sağlamıştır. Romanlarında olaydan çok tahlile önem vermiştir. Toplumdaki ahlak çöküşünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirmiş, zıt kavramları, duygu ve düşünce çatışmasını ustaca işlemiştir.
Yazar, estetik ve sosyal bilimlerin her dalında bilgi ve görüş sahibidir. Bu alanlardaki Doğu ve Batıdaki gelişmelerini izleyerek makale, fıkra ve romanlarında kullanmıştır. Zayıf bir bünyeye sahip olan yazarın romanlarındaki karakterleri de ruh dünyaları zengin ama bedenleri zayıf yapıdadır.
Eserleri
Roman
Gençliğimiz ()
Şimşek ()
Sözde Kızlar ()
Mahşer ()
Bir Akşamdı ()
Süngülerin Gölgesinde ()
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü ()
Canan ()
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ()
Fatih Harbiye ()
Attila ()
Bir Tereddüdün Romanı ()
Matmazel Noraliyanın Koltuğu ()
Yalnızız ()
Biz İnsanlar ()
Öykü
Hikâyeler ()
Tiyatro
Gün Doğuyor ()
Deneme İnceleme
Türk İnkılâbına Bakışlar ()
Büyük Avrupa Anketi ()
Felsefi Buhran ()
Millet ve İnsan ()
Mahutlar ()
Mistisizm ()
Nasyonalizm ()
Doğu-Batı Sentezi ()
Sanat-Edebiyat-Tenkid ()
Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca ()
Sosyalizm-Marksizm-Komünizm ()
Din İnkılâp İrtica ()
Kadın-Aşk-Aile ()
Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar ()
Eğitim-Gençlik-Üniversite ()
Asır-Avrupa ve Biz ()
Ders Kitapları
Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi ()
Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe ()
Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (, dört cilt)
Yeni Talebe Mektupları ()
Büyük Mektup Numuneleri ()
Türk Grameri ()
Dil Bilgisi ()
Fransız Grameri ()
Türkçe İzahlı Fransız Grameri ()