Tokluk kan şekeri, şeker hastalığının teşhisinde kullanılan yöntemlerden biridir. Diyabet sorunu olan kişilerde vücut kan şekerini dengede tutacak oranda insülin üretemez veya hücreler, üretilen insülin miktarına dirençli olabilir. Bu durum ise kan şekerinin yükselmesine neden olarak farklı sağlık sorunlarına yol açabilir. Yüksek kan şekeri zamanla kalp, sinir, böbrek ve göz sağlığına zarar verebilir.
Tokluk kan şekeri ölçümü yemek yendikten sonra yapılır. Bu test yardımıyla metabolizmanızın, şekere verdiği tepki ölçülür. Peki yemek yedikten sonra nasıl bir süreç yaşanır? Yediğimiz besinler midemizde sindirilirken kan şekeri değeri yükselir. Bunun ardından pankreas, kandaki şekerin dokulara taşınabilmesi için insülin salgılar. Normal koşullarda yemeğin üzerinden 2 saat geçtikten sonra insülin ve kan şekeri normal seviyelere iner. Bazı kişilerde ise kan şekeri düzeyi 2 saat geçmesine rağmen yüksek seviyelerde kalır ve bu durum diyabete işaret eder.
Doktorunuz, aşağıdaki türde şikayetleriniz varsa diyabet kontrolü yapmak için bu testi isteyebilir:
Bunun yanı sıra gebelik sırasında gelişebilecek diyabeti kontrol etmek için de bu testin yapılması istenebilir. Hamile kadınlarda bu testin yapılması hem anne hem de bebek sağlığı açısından önemlidir.
Doktorunuz, diyabetiniz olup olmadığını anlayabilmek için tokluk kan şekeri testinin yanı sıra başka testler de isteyebilir. Bu testler arasında şunlar bulunur:
En az 8 saat açlığın ardından kan şekeri ölçümü yapılır.
Son 3 aydaki ortalama kan şekerinin göstergesidir.
Şekerli bir içecek içildikten sonra yapılan kan şekeri testidir.
Test sonuçları yaşa, cinsiyete, sağlık geçmişine göre değişkenlik gösterebilir. Yaşa göre normal kabul edilen tokluk kan şekeri değerleri şöyledir:
6 yaştan küçükler: 180 mg/dL ve altı
6-yaş üzeri: 140 mg/dL ve altı
Bir hemşire kolunuzdan kan örneği alır ve kan örneğiniz laboratuvara gönderilir. Testten önce sigara içtiyseniz, yoğun stres altındaysanız, yemekten sonra, testten önce kalori içeren yiyecek içecek tükettiyseniz (atıştırmalık bir şeyler ya da şeker yediyseniz), test öncesi yemeniz gereken yemeğin tamamını tüketemediyseniz değerleriniz hatalı çıkabilir.
*Bu içeriğin geliştirilmesinde Tıbbi Direktörlük katkı sağlamıştır.
*Web sitemizdeki bilgiler kişileri tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız. İçeriklerde Acıbadem Sağlık Grubu'nun tedavi edici sağlık hizmetlerine yönelik bilgiler yer almamaktadır.
Açlık kan şekeri düzeyinin yüksek olması hiperglisemi veya diyabet belirtilerine işaret edebilir. Diyabetli bireylerde ise açlık kan şekeri düzeyi genellikle 126 mg/dL veya daha yüksekse diyabet tanısı konulabilir. Açlık kan şekeri düzeyinin düşük olması ise hipoglisemiye işaret edebilir ve sağlık sorunlarına yol açabilir. Açlık kan şekeri düzeyinin kontrol altında tutulması sağlıklı bir metabolizmanın ve diyabetin etkili yönetiminin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle diyabet riski taşıyan veya diyabetli bireylerin düzenli olarak açlık kan şekeri düzeylerini takip etmeleri ve sağlık uzmanlarının önerdiği tedavi planını uygulamaları önemlidir.
Açlık şekeri tıbbi terim olarak açlık durumunda ölçülen kan şekerine verilen isimdir. Kan şekeri veya glukoz, vücut hücrelerinin enerji kaynağı olan bir tür şekerdir. Açlık şekeri bir kişinin son yemekten sonra belirli bir süre aç kaldıktan sonra ölçülen kan şekeri seviyesidir. Açlık şekeri genellikle sabahları aç karnına ölçülür. Normal bir açlık şekeri genellikle 70 ile 99 miligram/dL (mg/dL) arasında olmalıdır. Ancak laboratuvarlarda kullanılan referans aralıklar değişebilir bu nedenle doktorunuza danışmanız önemlidir.
Kan şekeri seviyelerinin normalden düşük veya yüksek olması sağlık sorunlarına işaret edebilir. Düşük açlık şekeri (hipoglisemi) genellikle diyabet dışı bir durumda meydana gelebilir ve özellikle açlık, terleme, huzursuzluk, baş dönmesi gibi belirtilere neden olabilir. Yüksek açlık şekeri ise (hiperglisemi) genellikle diyabetin bir belirtisi olabilir ve uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Açlık şekeri düzeylerinin yüksek veya düşük olması, bir doktor tarafından değerlendirilmeli ve uygun tedavi planı belirlenmelidir. Diyabetiniz varsa açlık şekeri düzeylerinizi düzenli olarak izlemeniz önemlidir ve doktorunuzun önerdiği tedavi planını takip etmeniz gerekmektedir.
Açlık şekeri genellikle sabahları aç karnına ölçülen kan şekeri seviyesidir. Normal bir açlık şekeri genellikle 70 ile 99 miligram/dL (mg/dL) arasında olmalıdır. Ancak laboratuvarlarda kullanılan referans aralıklar değişebilir, bu nedenle doktorunuza danışmanız önemlidir. Ancak genel olarak kabul edilen kan şekeri değerleri şu şekildedir:
Prediyabetik aralık yüksek açlık şekeri seviyelerine sahip olma riskini gösterir ve diyabet geliştirme riskini artırır. Diyabetik aralık ise diyabet teşhisi koymak için kullanılır. Bu değerler her laboratuvar veya doktor arasında değişebilir. Önemli olan açlık şekeri düzeylerinizin doktorunuz tarafından değerlendirilmesi ve teşhis veya tedavi planının buna göre belirlenmesidir. Eğer açlık şekeri sonuçlarınız normalden yüksek veya düşük çıkarsa doktorunuz daha fazla test ve değerlendirme yapabilir.
Açlık şekeri sınırı prediyabetik ve diyabetik durumların tanımlanmasında kullanılan bir referans değerdir. Açlık şekeri sınırları laboratuvarlar ve doktorlar arasında değişiklik gösterebilir. Bu nedenle değerlerinizi doktorunuzla tartışmanız ve spesifik durumunuza göre tanı ve tedavi planınızı belirlemeniz önemlidir. Aşağıda yaygın olarak kabul edilen açlık şekeri sınırları verilmiştir:
Açlık ve tokluk kan şekeri değerleri arasında farklılık vardır. Diyabetli kişilerde tokluk kan şekeri hedefleri genellikle daha sıkı kontrol edilir ve tedavi planına göre belirlenir. Bu hedef değerler bireysel olarak belirlenir ve doktor tarafından kişinin durumuna ve tedavi hedeflerine bağlı olarak belirlenir. Unutmayın ki laboratuvarlarda kullanılan referans aralıklar değişebilir ve doktorunuzun belirlediği hedefler sizin için en uygun olanlardır. Eğer şüpheleriniz veya endişeleriniz varsa doktorunuzla görüşmek en iyi yol olacaktır. Her ikisi için kabul edilen genel değerler:
Açlık kan şekeri, genellikle sabahları aç karnına ölçülen kan şekeri seviyesidir. Normal bir açlık kan şekeri genellikle 70 ile 99 miligram/dL (mg/dL) arasında olmalıdır. Bu değerler, vücudun aç olduğu durumda metabolizmanın stabil olduğunu gösterir.
Tokluk kan şekeri, son öğünü yedikten sonra belirli bir süre sonra ölçülen kan şekeri seviyesidir. Sağlıklı bir bireyde, tokluk kan şekeri genellikle 2 saat sonra yemekten 140 mg/dL'yi aşmamalıdır. Ancak bazı uzmanlar, tokluk kan şekeri değerinin 120 mg/dL'nin altında kalması gerektiğini önerir. Yemek sonrası kan şekeri değerlerinin bu aralıklarda olması, sağlıklı bir glukoz metabolizmasını yansıtır.
Açlık kan şekeri ölçümü kan şekeri seviyesini belirlemek için bir kan testi kullanılarak yapılır. Genel olarak açlık kan şekeri ölçümünün şu şekilde gerçekleştirilir:
Doktorunuz sağlık durumunuz, diyabet geçmişi veya başka faktörler göz önünde bulundurularak size uygun olan açlık kan şekeri hedeflerini belirleyecektir. Ölçümlerinizi düzenli olarak takip etmek ve sonuçları doktorunuzla paylaşmak önemlidir.
Kan şekeri vücuttaki glukozun seviyesini ifade eder. Kan şekeri düşmesi tıbbi terim olarak hipoglisemi olarak adlandırılır. Hipoglisemi belirtileri arasında açlık hissi, terleme, hızlı kalp atışı, baş dönmesi, titreme, sinirlilik, bulanık görme ve halsizlik bulunabilir. Hipoglisemiye sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, bir sağlık uzmanına danışmanız önemlidir. Hipoglisemi genellikle aşağıdaki nedenlerden biri veya birkaçının bir sonucu olarak ortaya çıkabilir:
Kan şekeri düşüklüğü, tıbbi terim olarak hipoglisemi olarak adlandırılır. Hipoglisemi belirtileri hafif veya şiddetli olabilir. Eğer kan şekeri düşüklüğü belirtilerini yaşıyorsanız, hemen bir şeyler yemek veya içmek (örneğin meyve suyu, şekerli bir atıştırmalık) veya glukagon gibi bir ilaç almak gibi uygun adımlar atmak önemlidir. Hipoglisemi semptomlarınızın yönetimi ve altında yatan nedenin belirlenmesi için bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir. Hipoglisemi belirtileri kişiden kişiye değişebilir ancak aşağıdaki yaygın belirtiler görülebilir:
ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet, kan şekeri yüksekliği ile karakterize, karbohidrat, protein ve yağ metabolizmasında ciddi bozukluklarla seyreden, yaşam kalitesini, sağlığı olumsuz etkileyen, ömrü kısaltabilen, kronik, ilerleyici bir metabolizma hastalığıdır. Tip 1 diyabet, genellikle erken gençlikte ya da çocuklukta ortaya çıkan, mutlak insülin eksikliği hastalığıdır. Tedavisinde, tanı konulan andan itibaren ömür boyu insülin kullanımı gerektirmektedir. Tip 2 diyabet ise genellikle otuzlu yaşlardan sonra özellikle kilo artışına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Sinsi ilerleyen bir hastalıktır ve genellikle erken dönemde belirti vermez. Bu dönemde komplikasyonlara neden olabilen bir hastalıktır.
“Pre-diyabet” yani gizli şeker, normal şeker metabolizması ile diyabet arasındaki bir geçiş sürecidir. Gizli şeker hastalarında zaman içinde diyabet görülme oranları, gizli şekeri olmayanlara göre çok daha fazladır. Ayrıca, araştırmalar gizli şeker sürecinin de diyabet gibi zamanla bazı komplikasyonlara neden olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, bu süreçte tanı koyup tedaviye başlamak, şeker hastalığına geçiş sürecini geciktirmekte ve hatta bazı durumlarda engelleyebilmektedir. Gizli şeker sürecinde erken tanı alan hastaların şeker hastalığının komplikasyonlarından korunmaları mümkündür.
Sinsi ilerleyen bir hastalık olsa da diyabetin başlıca belirtileri; ağız kuruluğu, aşırı susama, sık idrara çıkma, istem dışı kilo kaybı olarak sıralanabilir. Bunların yanı sıra; halsizlik, yaygın-gezici ağrılar, kramplar, ayaklarda yanma, karıncalanma, uyuşukluk, hissizlik, hazımsızlık, bağırsak hareket düzensizlikleri, baş dönmesi, çarpıntı, baş ağrısı, yaraların geç iyileşmesi gibi daha az özgün belirtiler de görülebilmektedir. Tüm bu belirtiler, kan şekeri belirli bir düzeyin üstünde uzun süre kaldığı zaman ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, şeker hastalığı bazı komplikasyonlar geliştikten sonra belirti vermektedir demek mümkündür. Bununla birlikte şeker hastalığında belirtiler henüz ortaya çıkmadan da tanı koyulabilmektedir. Geceden sabaha 8-12 saat açlık sonrasında bakılan açlık plazma glukozu ölçümü, en basit ve temel tanı aracıdır. Özel durumlarda, başka tanı yöntemleri ve şeker yükleme testi de kullanılabilmektedir.
Diyabet tedavisinin temeli; eğitim, tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz, kilo kontrolü, ilaç tedavisi ve duruma göre metabolik cerrahidir. İlaç tedavisinde ağızdan alınan ve enjekte edilen ilaçlar kullanılmaktadır. Enjekte edilen grupta insülin-dışı ilaçlar ve insülin bulunmaktadır. Bu ana grup ilaçların tamamında, hızlı bilimsel gelişmeler ve araştırmalara paralel olarak yeni ilaçlar üretilmektedir. Tedavide bu ilaçlar tek tek ya da uygun kombinasyonlar şeklinde önerilmektedir.
Her diyabet hastası insülin kullanmak zorunda değildir. İnsülin kullanımının en önemli gerekçesi ciddi kan şekeri kontrolsüzlüğüdür. Bunun dışında insülin kullanımını gerektiren; gebelikte kan şekerinin diyetle kontrol altına alınamaması, eşlik eden ciddi böbrek, karaciğer sorunları, ameliyat süreçleri gibi özel durumlar vardır.
Şeker hastalarındaki tedavi hedefleri, tanı kriterleri ile aynı değildir. Genel olarak, açlık kan şekerinin 70-130 mg/dl arasında, tokluk kan şekerinin ise 70-160 (180) mg/dl arasında kalması hedeflenmektedir. Ayrıca HbA1c denilen, 3 aylık şeker ortalaması da takipte önemli bir değerdir. Hastaların 3 aylık şeker ortalamalarının yüzde 7 ya da daha ideali yüzde 6,5 altında olması amaçlanmaktadır. Bahsedilen bu eşik değerler, özel durumlarda değişebilmektedir. Örneğin; şeker hastalığına bağlı belirli komplikasyonları geri dönüşümsüz olarak oturmuş olan, yaşlı hastalarda 3 aylık şeker ortalaması için yüzde 7,5-8 değerleri kabul edilebilir değerlerdir.
Şeker hastalarının beslenme planları, tamamen uzman diyetisyen kontrolünde ve kişiye özel olarak planlanmalıdır. Ana ve ara öğünler atlanmamalıdır. Öğünler karbonhidrat ve yağ açısından sınırlı olmalı ve belirli oranda protein içermelidir. Kişiye özel beslenme programı yakından takip edilmeli ve gerektiğinde güncellenmelidir.
Diyabet, vücuttaki tüm sistemleri olumsuz etkileyebilen bir hastalıktır. Kontrolsüz kalan kan şekeri yüksekliği organları tahrip edici etkiye sahiptir. Bu tahribatların belli bir aşamadan sonra geri dönüşümü mümkün değildir. Kan şekeri yüksekliğinden olumsuz etkilenen başlıca organlar; kalp, böbrekler, beyin, sinir dokuları, göz ve başta ayaklar olmak üzere uzuvlardır. Şeker hastalarında sık görülen hipoglisemi yani kan şekeri düşüklüğü de esas olarak beyin ve sinir dokularını olumsuz etkileyen kritik bir durumdur. Şeker hastalığının diğer organlara olumsuz etkilerini en aza indirmek için, hastaların multidisipliner bir yaklaşımla yakından takip edilmeleri büyük önem taşımaktadır.
Kilo veren ve bunu istikrarlı bir şekilde koruyan tip 2 diyabet hastalarının her türlü ilaç ihtiyacı azalabilmektedir. Hatta bazı durumlarda hastalar ilacı tamamen bırakabilir, insülin dozları azalabilir, hatta insülinsiz hale bile gelebilirler.
Randevu ve detaylı bilgi için linke tıklayabilir veya 444 94 94 numaralı çağrı merkezimizi arayabilirsiniz.