adsız şiirleri / ŞİİR PARKI - HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

Adsız Şiirleri

adsız şiirleri

hüseyin nihal atsız tarzı 10 aşk şiiri

-1

Belki de en güzel şiiri... Ruh Adam Romanından... Geri Dönen Mektup...

Belki de en güzel şiiri... Ruh Adam Romanından... Geri Dönen Mektup...
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan, kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu..

Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah’ın,
Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı..
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kaabil”,
imkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur,
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…

Hüseyin Nihal Atsız

H  > Hüseyin Nihal Atsız Şiirleri
  • Afşın'a Ağıt(4,2b)
  • Ağıt(31,9b)
  • Aşkınla(7,3b)
  • Atsız'ın Yeni Bir Şiiri(5,1b)
  • Ay Yüzlü Güzel Konçuy(5,6b)
  • Ayrılık(33,6b)
  • Bahtiyarlık(4,5b)
  • Bütün Türk Gençliğine(6,4b)
  • Davetiye(11,9b)
  • Ebedi Yiğit(4,6b)
  • Eski Bir Sonbahar(4,7b)
  • Gel Buyruğu(3,5b)
  • Geri Gelen Mektup(6,4b)
  • Kahramanların Ölümü(7,4b)
  • Kahramanlık(5,3b)
  • Karanlık(11,9b)
  • Kardeş Kahraman Macarlar(2,6b)
  • Kızıl Elma(7,6b)
  • Korku(10,1b)
  • Koşmalar (Sesleniş)(2,6b)
  • Koşmalar(Ağıt)(2,4b)
  • Kömen(3,8b)
  • Mutlak Seveceksin(4,4b)
  • O Gece(6,3b)
  • Özleyiş(4,8b)
  • Ruh Adam kitabından...(6,1b)
  • Sarı Zeybek(3,2b)
  • Selam(13,8b)
  • Sona Doğru(4,7b)
  • Topal Asker(9,5b)
  • Türk kızı(13,2b)
  • Türkçülük Bayrağı(4,3b)
  • Türkistan İhtilalcilerinin Türküsü(3b)
  • Türklerin Türküsü(4,9b)
  • Unutma(8,5b)
  • Varsağı(3,2b)
  • Yarının Türküsü(3,9b)
  • Yolların Sonu(6,9b)
© 2003-2023 www.alternatifim.com/ Her Hakkı Saklıdır.

Aşkı, Sevgiyi, Adaleti, Bağlılığı, dürüstlüğü, adamlığı anlatan şiirleridir. ve mükemmel bir edebi uyumla yazılmıştır.

karanlık

--spoiler--
Son ışık söneli nice zamandır;
Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
Yardan ayrı geçen uzun yıllarda
Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

Yayını kalbime Ayzıt asalı
Başka bir eldenim, katı yasalı.
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.

Aşkı için verince bu kadar emek
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizler de benimle koşun!..
--spoiler--

koskoca bir gönül masalı, kaybolur içimde bir damla yaşım...

sevgi ve barış şiirleridir.
kuşlar, kelebekler...

--spoiler--
eski bir sonbahar

Sonbahardı… Seninle geçiyorduk o yoldan;
Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu.
Bize yaklaşıyordu.
Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgarların değildi bu musiki, bu hüzün;
Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu…
Havada bir serinlik…
Tatlı bir hayal gibi…
Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
Yapraklar gibi yere dökülüyordu senin;
O nağme mesafeyi, zaman aşıyordu.
O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.
Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak
Belki veda etmektir sana birkaç satırla…
Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla!..
--spoiler--

geri dönen mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan,kendini gizler mi alevden?
Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu..

Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah’ın,
Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın,

Vur şanlı silahınla,gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı..
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kaabil”,
imkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur,
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik…

Bütün Türk Gençliğine


Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

Ezilmekten çekinme ... Gerilemekten sakın!
iradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...

Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin;
Seninde bu dünyada nasibin var savaşmak!...
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,
Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova ,yayla...
Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

KIZIL ELMA uğruna kılıç çekince kından,
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından.
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

Yüz paralık kurşunla gider “HAYAT” dediğin;
“ Tanrı yolu” uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.

Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.

Hey arkadaş!.. Bu yolda bende coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
Ölümüne , gamına, tipisine, karına...

Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...

Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.

Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda...

Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin ,
Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,
Yorgunluğu gidermek serin bir su başında.

Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan.
Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
Duyguların ölmüştür... Tapınılan bir kızın,
Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

Iztırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki piç...
Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç,
Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında....

Hüseyin Nihal Atsız

bir vedadır bu seda, sade veda...

türkistan ihtilalcileri türküsü

Ey, Türkistan, şanlı ülke, güzel anayurt!
Bir gün gelir kaldırırız yine bayrağı;
içimizden elbet çıkar yeni bir Bozkurt,
Yabancıdan geri alır kutlu toprağı...
Küçük kuşlar bize hergün şöylece çiler:
Ey ölümle el sıkışan ihtilalciler!
Size der ki gökten inen kutsi elçiler!
Siz buldunuz ebediyet denen kaynağı...

Biz, mezarsız ölüp giden genç atsızlarız;
Yaramızı suyla yıkar, otla sararız;
Kimsemiz yok, fakat gönüllerde biz varız,
Bize şefkat sunmaz hiçbir kadın dudağı...

Bak Timur’un, Gültekin’in ruhu ne diyor:
Şanlı günler şimdi efsane diyor,
it canlı rus vatanını soyuyor, yiyor,
Ey, büyük Türk haydi artık kaldır sancağı!

Mazideki zaferlerden kalmadı bir iz;
Döktüğünüz kanlar oldu bir deniz...
Birgün elbet yeni baştan birleştiririz:
Türkmen, Kırgız, Uygur, Başkurt, Özbek, Kazağı.

Hüseyin Nihal Atsız

Kahramanlık

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...

Hüseyin Nihal Atsız

Kahramanların Ölümü

Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnûn inler, kanını
Leylâ’ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağrılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Göğse çiçek takılır
Solunca atmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
insan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve……………………
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için…

Şehit Tayyareci Kurmay Yüzbaşı KaMi’nin büyük hatırasına.

Sarı Zeybek.

--spoiler--
Şu dağların meşeleri karanlık,
Etekleri olur çayır çimenlik
Kızanlarla burda eder yarenlik,
“Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.

Sarı Zeybek şu dağların eridir,
Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
Kendi sarı, bindiği at dorudur;
Attan inip şu dağlara yaslanır,
Gözü dalar, bakışları puslanır.

Sarı Zeybek dağdan dağa taşınır,
Taşınır da yüce dağlar aşınır.
Mola verip Gökçen kızı düşünür;
Efe dağdan köye doğru seslenir,
Yosma Gökçen sesi duyar, süslenir.

Sevmesin mi Sarı Zeybek Gökçen’i?
Yüzü melek, saçı ipek Gökçen’i?
Bütün Aydın elinde tek Gökçen’i?
Kız sevmeyen erin gönlü paslanır,
Paslanırda imil imil yaslanır.

Padişahın kulağına varırsa,
Tutun diye devlet emir verirse ,
Üç yüz atlı, beş yüz yaya yürürse
Dağlar, taşlar barut ile sislenir,
Ölen ölür, anaları yaslanır.

-2-

Candarmalar genç efeyi sardılar,
Kırk ölümden beğendiğin sordular;
Kızanları bir bir yere serdiler.
Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
Erlik için kıyar kendi canına.

Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
Bir ah tuttu şu dağları derinden.
Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
“Yazık olsun Telli Doru şanına,
Eğil de bak mor cepkenin kanına”.

Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
Nabızları yavaş yavaş duruldu,
Gözlerine kara perde gerildi
Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.
Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
O, dağların yine eşsiz eridir,
Bütün kızlar atık onun yarıdır.
Vurulmuştur hepsi onun ününe.
Can atarlar şimdi gerdek gününe.

Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
Sanma yıllar şerefini azaltır.
Yiğitlerin dillerinde meseldir.
Er kişiler kıyar da öz canına
Bir damlacık leke sürmez şanına…
--spoiler--

Davetiye

--spoiler--
Ey benito musolini! Ey gayet yüce,
italyanlar başvekili muhterem Duce!
Duydum ki, yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora.
Buyursunlar… Bizim için savaş düğündür;
Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular indir!
Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir!
Kalem, fırça, mermer nedir? birer oyuncak!
Şaheserler süngülerle yazılır ancak!
Çağrı Beğ’le Tuğrul Beğ’in kurduğu devlet
italyalı melezlerden üstündür elbet;
Bizim eski uşakları alda yanına
Balkanlardan doğru yürü er meydanına;
Çelik zırhlı kartalları göklere saldır…
Fakat zafer sizin için söz ve masaldır…
Dirilerek başınıza geçse de Sezar
Yine olur Anadolu size bir mezar.
Belki fazla bel bağladın şimal komşuna,
Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,
Tanıyoruz Atilla’dan beri cermeni,
Farklı mıdır prusyalı yahut ermeni?
Senin dostun cermanyaya biz Nemşe deriz,
Bir gün yine bec önünde düğün ederiz.
Söyle, kara gömlekliler etmesin keder;
Ölüm-dirim savaş bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat yine biz Osmanlı, sen Venediksin!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.
Bu hayaller zamanları hızla aşmalı,
Gök Türklerle Romalılar karşılaşmalı!
Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!
Kılıçlarımız kınlarından çıkmayagörsün!
Top sesleri, bomba sesi bize saz gelir;
17′ye karşı 44 milyon az gelir.
Arnavudu yendim diye kendini avut,
Yiğit Türkle bir olur mu soysuz Arnavut?
Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
Sert dipçikler ezmelidir nice başları!
Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
En yiğitler serilmeli en önce yere!
Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!
Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.
Damarında var mı senin böyle bol kanın?
Türk’ün kanı bir eşidir lavlı volkanın!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,
Karşısında olmasaydı şanlı “Türk Budun”
Belki gerçek olacaktı bir gün umudun,
insan oğlu ümitlerle dolup taşmalı,
Aryalarla Turanlılar karşılaşmalı.
Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;
Hız verecek biricik şey ona savaştır!
Keskin olur likörlerden ayranla kımız,
Karnerayı yere serer Tekirdağlımız.
Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru
Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru…
Biz güleriz façyoların felsefesine,
Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine?
Bizim yanık Fuzuli’miz engin bir deniz!
Karşısında bir göl kalır sizin danteniz!
Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!
“General”ler “Paşa” larla atamaz aşık!..
Ey italyan başvekili! Ey musolini!
iki ırkın kabarmalı asırlık kini…
Hesabını göreceğiz elbette yarın
Yedi yüzlü, yedi dilli italyanların!
Irkınızı hiçe saydı Hazreti Fatih.
Biraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih
Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa…
Hoş geldiniz diyecekti bize Fransa!
Haydi, hamle kafirindir… ilkönce sen gel
Ecel ile zaman bize olmadan engel!
Burada tanklar yürümezse etme çok tasa;
Süngülerle çarpışmadır savaşta yasa.
Olma boyle sinsi çakal, yahut engerek!
Bozkurt gibi, kartal gibi döğüşmek gerek!
Kılıç Arslan öldü sanma, yaşıyor bizde!
Atilla’nın ateşi var içimizde!
Kanije’nin gazileri daha dipdiri!
Sınırdadır Plevne’nin kırkbir askeri!
Edirne’de Şükrü Paşa bekliyor nöbet!
Dumlupınar denen şeyi bilirsin elbet!
Şehitlerden elli milyon bekçisi olan
Aşılmaz bir kayadır bu ebedi vatan!
--spoiler--

bilim ve felsefe düşmanı, gözünü kan bürümüş hastalıklı bir adamın sayıklamalarıdır:

--spoiler--
“Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle,
Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı
Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile?
Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı”
--spoiler--

ruh hastalığının bir insanda varabileceği boyutları gösterir:

--spoiler--
“Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
Sert dipçikler ezmelidir nice başlar!
Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
En yiğitler serilmeli en önce yere!
Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!
Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister!
Damarında var mı seninin öyle bol kanın?
Türkün kanı bir eşidir lavlı volkanın!”
--spoiler--

sadece vahşi hayvanlar gibi ölmek ve öldürmenin güzelliğini anlatan manyakça şeylerdir:
--spoiler--
“Sen ne kadar güzel şeysin ey şanlı ölüm!
Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.
Ey dünyada her yiğide nişanlı ölüm,
Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.”
--spoiler--

daha bunun üstüne söz söylenmez. midem bulandı amk. birini öldürmek istiyorum şu an...

Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında&; Gel, cevap ver, sen
Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda&;
Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

hiç bir koministin ve vatan haini etnik döküntünün anlayamayacağı güzellikteki şiiirlerdir.

--spoiler--
dün gece

Dün gece ne kadar güzeldi alem,
Göklerin şanlı mehtabı vardı.
Sevdanın topraktan taştığı bu dem,
Günah-ı aşkın da sevabı vardı.

Dağlar birbirine yaslanıyordu,
Kuşlar çiçeklere sesleniyordu,
Tabiat gizlice süsleniyordu,
Eşyada vuslatın serabı vardı.

Gönlümü göklere açmak istedim,
Dağları bağrımda koçmak istedim,
Mehtabı doyası içmek istedim,
Nurunda sevginin şarabı vardı.

“O”nu duydum öten kuşun sesinde,
“O”nu gördüm göğün mor çehresinde,
Ecza-yi hilkatin her zerresinde,
Mecnun’un Leyla’ya hitabı vardı.

Kainat aşk ile gelmişti dile,
Bülbül şii’r okuyordu bir gonca güle, (*)
Rüzgarın hıçkıran sesinde bile
Sevdanın nağme-i rebabı vardı.

Bitmeyen yolların oldum yoldaşı,
Dinledim uzaktan munis bir kuşu,
Benimle konuştu ayın on beşi,
Sandımki bana bir itabı vardı.

Gözlerim esrar-ı hüsn ile şaşkın,
Dolaştım pür-sükun, bi-huzur, coşkun;
Gönlümde ezeli, layemut aşkın,
Husüf kabul etmez mehtabı vardı.

Gönlümde güneşler ve aylar battı,
Yıldızlar derdime yeni dert kattı.
Rüzgarlar otlara beni anlattı,
Her şeyin neşve-i şebabı vardı.

Dün gece tabiat nasıl vakurdu?
Allahın da nabzı aşk ile vurdu…
Yollarda bir garip dolaştı, durdu,
Elinde sevdanın kitabı vardı.
--spoiler--

Nihal Atsız Kitapları

12 Ocak 1905 yılında İstanbul Kadıköy’de doğan Hüseyin Nihal Atsız; yazar, öğretmen, şair ve düşünür olarak bilinir. Türk tarihine ayna olan epik romanları vardır. Nihal Atsız Deli Kurt, Dalkavuklar Gecesi, Z Vitamini, Bozkurtlar serisi gibi eserleriyle adından sıklıkla bahsettirir. İlk roman denemesi sayılan kitabı ise 1941’de yazdığı Dalkavuklar Gecesi’dir. Askeri Tıbbiye’de okurken milliyetçilik duygularından dolayı tepki çeker, disiplin cezası alarak üçüncü sınıfta okuldan gönderilir. Daha sonra geçici işlerde çalışır. Türk tarihine ve edebiyatına ilgisi sebebiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne yazılır. Hocası Mehmet Fuad Köprülü, çalışmalarını çok beğendiği öğrencisini Türkiyat Enstitüsü’ne asistan olarak alır. Ancak bir süre sonra diğer hocalara tepki çeken bir telgraf yayınlamasıyla asistanlık görevinden alınır. 1931’de Atsız, Mecmua ile kendini ve milliyetçi düşüncelerini herkese tanıtır. Nihal Atsız kitaplarına Trendyol’da ulaşabilir, dilediğinizi satın alarak yazarı yakından tanıyabilirsiniz.

Nihal Atsız ve Fikirleri

Nihal Atsız ve Fikirleri

Atsız Mecmua’yı çıkardığı zamandan itibaren kendini Türk milliyetçiliği davasına adar. 17 sayı çıkan bu dergi; edebiyat, tarih, milliyetçilik gibi konulara yer verir. Yazar; Deli Kurt, Osmanlı’nın Fetret Devri’ndeki olayları işlediği tarihi romanıdır. Malatya Ortaokulu’nda Türkçe, Edirne Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğine tayin edildiği sırada Mecmua dergisinin yerini alan Orhun Mecmua’sını çıkarır. Orhun dergisinde Türk Tarih Kurumu’nu tenkit sebebiyle bu derginin yayımını bakanlık durdurur. Türkçülük akımının etkisinde yazmayı sürdürür. Tanrıdağ ve Çınaraltı gibi milliyetçilik duygularını ön plana çıkaran dergilerde yazılar yazar. Kitaplarında Turancılık geleneğinin izleri vardır. Örneğin; Nihal Atsız Bozkurtlar’da Göktürklerin hayatını, Kür Şad’ın Çin boyunduruğuna karşı ayaklanmasını anlatır. Bozkurtlar Diriliyor’da ise Göktürklerin büyük mücadele sonucunda Çin esaretinden kurtuluşunu anlatır. Trendyol’dan Hüseyin Nihal Atsız kitapları setini satın alabilir ve tüm bu eserlerle tanışabilirsiniz. Bu sayede yazarın hayat felsefesini iyi anlayabilir ve onun gözünden hayata bakma avantajını yaşayabilirsiniz.

Nihal Atsız Şiir Kitapları

Nihal Atsız Şiir Kitapları

Nihal Atsız ilk kitabı olan Bozkurtlar serisi ile oldukça beğeni toplar. Çok sayıda kitap ile yazarlığına devam eden Atsız’ın şiirleri de dikkat çekicidir. Nihal Atsız şiir kitapları konusunda araştırma yaparsanız onun tüm şiirlerini tek bir kitap üzerinde topladığını görürsünüz. Yolların Sonu isimli kitapta bir araya getirdiği şiirler, büyük ilgi görür. Yazar, Mecmua’da ve başka yerlerde yayınlanan şiirlerini bir araya getirerek şiir kitabını çıkarır. Bu eser, Atsız’ın tek şiir kitabıdır. Adını dergide yayımladığı Yolların Sonu şiirinden alır. 25 Eylül 1932’de kapatılan dergide yazar, Yolların Sonu adlı şiiri ile veda eder. Şiirlerinde Türk büyüklerine kavuşacağı anı hayal eder. Yalnızlık duygusu da şiirlerinde göze çarpar. Hüseyin Nihal Atsız kitapları genel olarak tarih ve edebiyat incelemeleri üzerine olsa da yazarın roman türlerinde de eserleri vardır. Birbirinden farklı türde eserleri içeren Nihal Atsız set seçeneklerine Trendyol üzerinden ulaşabilirsiniz.

Nihal Atsız Kitap Seti

Nihal Atsız Kitap Seti

Nihal Atsız Bozkurtlar kitabı; Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanlarının tek kitap haline getirilmiş şeklidir. Göktürklerin etkisiyle yazarın kaleme aldığı eser, Nihal Atsız denince akla ilk gelen kitaptır. Nihal Atsız Ruh Adam romanında ise bir subayın hayatını anlatır ve farklı sembollerle anlatımı zenginleştirir. Nihal Atsız kitap setine sahip olarak yazarın hem romanlarına hem de şiirlerine sahip olabilirsiniz. Hüseyin Nihal Atsız kitapları kronolojik olarak Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt, Z Vitamini, Ruh Adam şeklinde sıralanır. Hüseyin Nihal Atsız kitap serisi içerisinde yer alan Dalkavuklar Gecesi ve Z Vitamini de çok sevilir. Nihal Atsız, Z Vitamini kitabında Dalkavuklar Gecesi kitabındaki sembolik kahramanların gerekçelerini açıklar. Derin edebiyat ve tarih bilgisiyle oluşturulan, benzersiz üslupla kaleme alınan Nihal Atsız tüm kitapları için Trendyol’a göz atabilirsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır