ahmede ciziri / Şırnak'ta Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumu... | Rudaw.net

Ahmede Ciziri

ahmede ciziri

Şırnak'ta Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumu düzenleniyor

A+A-

Şirnak (Rûdaw) - Şırnak'ın Cizre ilçesinde ünlü Kürt şair Maleyê Cizîrî’nin hayatı ve eserlerini anlatan "Uluslararası Molla Ahmed el-Cezeri Sempozyumu"  gerçekleştiriliyor.

Şırnak Valiliği, Şırnak Üniversitesi (ŞÜ) ile Cizre Kaymakamlığı ve belediyesi iş birliğiyle düzenlenen "Uluslararası Molla Ahmed el-Cezeri Sempozyumu" başladı.

Cizre Belediyesi Konferans Salonu ve Kırmızı Medrese'de, 30 Kasım-2 Aralık'ta gerçekleştirilecek sempozyumda, yerli ve yabancı çok sayıda akademisyen sunum yapılacak.

Sempozyumda 7 oturum gerçekleştirilecek ve katılımcılar Malayê Cizîrî’nin düşüncelerini, şiirlerini ve dünyaya bakışını anlatacak.

Sempozyumun sabahki oturumunda Cizre Kaymakamı ve belediye başkan vekili Nazlı Demir, Şırnak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Alkış, Tarım eski Bakanı Mehmet Mehdi Eker ve Şırnak Valisi Osman Bilgin birer konuşma yaptı.

Sempozyumun birinci oturumunda Dr. Mehmet Emin Erkan, “Klasik Kürt Edebiyatı ve Mele Ehmedê Cizîrî”, Prof. Dr. Abdulcabbar Kavak, “Melayê Cizîrî’nin yaşadığı çağ ve yetiştiği entellektüel çevre, Doç. Dr. Mehmet Çelik, “Melayê Cizîrî’ye göre aş ve Gülşen Orhan da, Melayê Cizîrî Divanı ve diğer Kürtçe divanlar hakkında Türkiye Kültür Bakanlığı’nın çalışmaları hakkında sunum yapacak.

Doç. Dr. İbrahim Baz’ın başkanlığını yapacağı ikinci oturumda ise, Naif Mikail Tahir, “Melayê Cizîrî’nin Allah’ın varlığını delillendirme yöntemi”,  Prof. Dr. Abdurrahim Alkış, “Melayê Cizîrî’nin Syr u Sülûku”, Doç. Dr. Ahmet Özdemir “Melayê Cizîrî Divanı’ndan Peygamber Tasavvuru ve Doç. Dr. Nurullah Agitoğlu da “Melayê Cizîrî’nin Divanı’nda geçen bazı hadisler üzerine değerlendirme” yapacak.

Sempozyumun üçüncü oturumuna Prof. Dr. Hüseyin Güneş başkanlık edecek.

Doç. Dr. Adnan Memduhoğlu “Cizre’den Siirt’e uzanan ilim köprüsü: Mevlana Mele Eli ve Mele Mistefa bin Mele Xelîlê es-Siirdî”, Kürdistan Bölgesi’nden araştırmacı Tahsin İbrahim Doskî, “Behdinan Bölgesi edip ve alimlerinin Melayâ Cizîrî Divan'ı hakkındaki çalışmaları”, Prof. Dr. Mehmet Zahir Ertekin ve Doç. Dr. Bedreddin Basuğuy,  “Malayê Cizîrî’nin Kürt şiiri üzerindeki etkileri”, araştırmacı Halid Sadinî (Melayâ Cizîrî’nin Mirlerle dostluğu: Mir İmaduddin Hakkari Örneği” hakkında sunum yapacak.

Günün sonunda Abdullah Yaşın, “Hicri Birinci asırda Cizre ve Cizre'nin İslamlaşma süreci” hakkında konuşma yapacak.

Rûdaw’dan Xalis Cemil de katılıyor

Sempozyumun 1 Aralık günü yapılacak 4’üncü oturumuna Doç Dr. Nurullah Agitoğlu başkanlık edecek.

Bu oturumda, Rûdaw Medya Grubu üyesi Rojavalı araştırmacı Xalid Cemil Muhammed, “Melayê Cizîrî’nin şiirlerinde sevgi ve güzellik” konulu bir sunum yapacak.

İsmail İbrahim Muhammed Salih de, (Melayâ Cizîrî’nin "Xanê Xanân Yan Canê Canan” şiiri üzerine bir çalışma” hakkında konuşacak. Yine Dr. Nurettin Ertekin “Hafız Şirazî ve Melayâ Cizîrî’nin Divanı’nda tasavvufî şahsiyetlerin karşılaştırılması”, Mesut Tüzün de “Cizre Medreseleri ve Mele Ehmedê Cizîrî” hakkında sempozyum yapacak.

Prof. Dr. Ömer Bozkurt’un başkanlığını yaptığı sempozyumun 5’inci oturumunda Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi “Divanında sosyal konular”, Prof. Dr. Ömer Bozkurt, “Nefret ve tahammülsüzlükten kurtuluş: Mele Emhedê Cizîrî’nin hoşgörüsü”, Doç Dr. İbrahim Baz, “Melayê Cizîrî’ye göre firkat ve vuslat”, Dr. Öğr. Üyesi Ruhullah Öz, “Melayê Cizîrî’nin tasavvurunda marifet-muhabbet ilişkisi” üzerine konuşacak.

Cizre Belediyesi Konferans Salonu'ndaki 6’ncı oturuma Prof. Dr. Abdurrahim Akış başkanlık edecek.

Doç. Dr AbduIhadi Timurtaş “Melayê Cizîrî’nin Divanı’nda muamele sanatı”, Doç. Dr. Kamuran İbrahim Xelil “Melayâ Cizîrî’nin Divan'ında iham sanatı ve işlevi”,  Kürdistan Bölgesi’nden Dr. Anas Mohammad Şerif Doski “Melayê methiye sanatı ve Dirbaz Mustefa da “Melayâ Cizirî’de edebi dil” üzerine sunum yapacak.

Sempozyumun son oturumunda Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Doç. Dr. Mehmet Çelik, Tahsin İbrahim Doskî ve Doç. Dr. İbrahim Baz değerlendirmelerde bulunacak.

Son olarak konuklar Melayê Cizîrî’nin Türbesini ziyaret edip Cizre’yi gezecek.

Kategori arşivi: Melayê Cizîrî

Kürtçe’de tasavvuf edebiyatının bir şaheseri sayılan Divan’ı anlamak ve ondaki derin ve lahuti mana iklimine girebilmek için sadece dili bilmek elbetteki yetmez. Çünkü geniş ve derin bir ilme, keskin bir marifete, zengin ve coşkun bir aşka sahip olan Cezirî’nin şiirlerinde tarih, felsefe, estetik, tasavvuf, belagat, nahiv (gramer), astronomi gibi fizik ve metafizik konular içiçe geçmiştir. Önemli fıkıh kaynaklarına gönderme yapması; Maruf-u Kerhî, Şiblî, Mansur ve Alaî gibi tasavvuf büyüklerini zikretmesi, Şeyh San’an gibi bir seyri süluk serüvenini şiirine konu edinmesi onun fıkıh, kelam ve tasavvuf vadisinde zengin bir birikime sahip olduğuna işaret eder. Ancak o, bütün bunları varılması ve ulaşılması gereken bir noktaya doğru yöneltir, asıl maksuduna ve matlubuna hizmet yolunda ustalıkla kullanır. Şiirinde kullandığı tüm argümanlar ilahi aşkın remizleri olarak anlaşılmalıdır. Bediüzzaman Said Nursî‘nin, onun aşktaki makamını şöyle ifade ettiği rivayet edilir: “Mevlana Celaleddin-i Rumî, Molla Ahmed-i Cezirî ve Mevlana Cami’nin aşk meşrebindeki makamları birdir” O halde, Cezirî’nin divanını, onun ruh ikliminin iksirli havasını teneffüs ederek okumalıyız. Tasavvufun kendine özgü mazmunlarını ve kavramlarını ve bunlara yüklenen manaları bilmeden onun kudsî lezzetini tadamayız. Çünkü onun nazarında bütün güzellikler ilahi güzelliğin birer yansıması, birer tecellisidir.

1567/1640 yılları arasında yaşamış olan Cezirî, Kürtçe’nin yanısıra Arapça, Farsça ve Türkçe’ye de vakıftır. Maalesef hayatını aydınlatan yazılı kaynaklar yetersizdir.

Mela’nın, bir dil abidesi olan ve aruz vezniyle yazılan Divan’ının birden çok elyazması nüshaları mevcuttur. Bunlar arasında en eskisi Muhammed Tayyar Paşa-yı Amidi’nin 1131 Hicri tarihli el yazmasıdır. Bir diğer eski nüsha da Alman şarkiyatçı Martin Hartman (1851-1918) tarafından 1904 yılında Berlin’de Almanca bir önsözle birlikte tıpkıbasımı yapılan nüshadır. Değişik nüshaları bulunan Divan’ın tertip ve tanziminde farklılıklar bulunmaktadır. Bu çalışma ise mevcut nüshaların tümü gözönünde tutularak hazırlanmış ve Cezirî’nin şiirlerinde kullandığı edebi türleri göstermek için, “Kasideler, Medhiyeler, Terkipler, Gazeller, Hiciv, Rübailer, Ferdler, Müşaare” şeklinde tasnif edilmiştir.

Aşkın çeşitli halleri

Melayê Cizîrî’nin Divan’ı ilk defa 1904 yılında Berlin’de Martin Hartman tarafından basıldı. Daha sonra ise bugüne kadar en güvenilir kaynak olarak başvurulan Kamışlı müftüsü Ahmedê Zivingî’nin bastırdığı ve derleyip toparladığı Divan basıldı. Bu Divan’da yüz yirmi şiir ve üç rubaiye forma bakılmaksızın, kafiyelerin son harfine göre alfabetik yer verildi. Bir başka önemli derleme kaynak ise Kürt şairlerinden Hejar’ın yayımladığı Divan olmuştur. Yakın zamanda ise Celalettin Yöyler’in İstanbul Kürt Enstitüsü tarafından basılan Şîroveya Diwana Melayê Cizîrî önemli bir kaynak olarak gösterilebilir. Diğer yandan şu anda elimizde bulunan ve Nûbihar yayınlarınca okuruyla buluşan Kürtçe ve Türkçe metin ise derli toplu bir şekilde Cizîrî’nin bütün şiirlerine yer vermektedir. Önemli bir başvuru kaynağı ise yine yakın zamanda Türkçeye çevrilen Melayê Cizîrî, Sevgi Ve Güzelliğin Şairi, kitabıdır. Cizîrî’nin şiirlerinde tasavvufi konular ve imgeler başattır. Ama temel teması aşktır. Aşkın çeşitli halleridir. Şiirlerin temel öğeleri belli bir ahenk çerçevesinde tema ve fikirlerle örülmüş ve sembolik olana çoklukla yer verilmiştir. Güzellik kavramı ise Cizîrî’nin şiirlerinde aşkın hemen yanıbaşında yer alır. Cizîrî’nin güzelliğe bakışı, diğer sufi düşüncelerine benzer. Cizîrî de güzelliği Tanrının sıfatlarından biri olarak tanımlar ve onu bu şekilde benimser, şiirlerinde işler. Evrenin bir ayna olduğunu ve Tanrının suretini yansıttığını belirtir. Nitekim şair evrende var olan güzelliği ilahi bir güzelliğin simgesi olarak işler. Aşkta da aynı mecrada ilerlemiş ve Selma’ya duyduğu aşk zaman içinde öz’e duyulan bir aşka dönüşmüştür. Cizîrî’nin şiirlerinde şarhoşluk imgesi de önemli bir yer tutmaktadır. Sarhoşluk ruhsal bir olgu olarak belirir şairde. Bu onun tasavvufi ve şiirsel dünyasının bir parçasıdır. Bu anlamda dönemin diğer kültürlerindeki örneğin Mevlânâ, Hafız gibi sufi şairlere benzerliği de söz konusudur. Sarhoşluğu ilahi güzelliğin bir sonucu olarak görür. Cizîrî’ye göre bu güzelliğe kavuşmanın yolu ruhsal terbiyeden geçer. Diğer yandan Cizîrî’nin gazelleri ise onun mistik olana tutkusunu, ilahi aşkı ve felsefi düşüncesini işler. Şair birçok şiirinde aşkını ve kırılganlığını dillendirmek için sevgilisine seslenir. Tanrı kavramı etrafında hiçleşme ve onunla birlik olma tarzındaki tasavvufi değerler şiirlerinde kendini okura hemen sezdirmektedir. Onun şiirlerinde aşık ve maşuk öylesine bir olmuşlardır ki (hem bedenen hem ruhen) sevilen onu kendi suretinde, aynada gördüğü gibi tanır, bilir ve sever. Şair ayrıca şiirlerinde çeşitli metaforlara da yer verir. Bu metaforlar daha çok önemli şark şairlerinde görülen metaforlardır. Kafes, yeni ay, sevgilinin kaşları gibi…Cizîrî’nin şiirlerinde aşkın dışındaki temel konular da vardır. Astronomiden, tarihe, felsefe ve fizike kadar birçok konu onun şiirlerinde yer almıştır. Cizîrî’nin, Kürtçenin bütün lehçelerinin yanı sıra Arapça, Farsça ve Türkçe de bildiği şiirlerinde belli olur. Bu dillerdeki kelimeleri şiirlerinde kullanmakta bir sakınca görmez.

Araştırmacılar Cizîrî’nin, Cizre sınırları içinde bulunan Medreseya Sor’da (Kızıl Medrese) dersler verdiğini, öğrenciler yetiştirdiğini ve orada vefat ettiğini söyler. Farhad Shakely de buna değinir: “Cizîrî’nin hayatı ve şiiri bağlamında bir diğer önemli mesele onun Kızıl Medrese, Medreseya Sor, ile olan ilişkisinde yatar. Bu yapı şairin çağdaşı olduğu sanılan Mir Şerefler’den biri tarafından inşa edilmiştir. Söylendiğine göre, uzun süre sürgünde kaldıktan sonra II. Mir Şeref Cezire’yi ele geçirmek üzere yola çıktı, Allah’a dua etti ve şehre girdiği noktada bir cami inşa edeceğine söz verdi. Böylece Kızıl Medrese ve bir de cami inşa edildi. Cizîrî’nin Kızıl Medrese’de yaşayıp ders verdiği çok sık iddia edilen bir husustur.”Melayê Cizîrî ve Divan’ı hem Kürt edebiyatı hem de dünya edebiyatı için çok önemli bir eserdir. Yüzyıllardır dilden dile dolaşan ve hiç eskimeyen şiirler onun üstün şiir kalitesini de gösterir. Estetiğe önem vermesi, aşkı yüceltmesi ve onu bütünsel bir yere taşıması, dünyadaki diğer felsefi akımlardan haberdar olup bunları şiirine konu etmesi ve daha birçok nedenden dolayı onu Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, Hafız ve Mevlânâ Cami ile aynı merhalede görmeyi zorunlu kılar.

  • Dîwan, Türkçe-Kürtçe çeviri, Nûbihar Yayınları.
  • Şîroveya Dîwana Melayê Cizîrî (Melayê Cizîrî’nin Divan’ın Yorumu), Celalettin Yöyler, İstanbul Kürt Enstitüsü Yayınları.
  • Melayê Cizîrî, Sevgi ve Güzelliğin Şairi, Halid Cemil Muhammed, çeviren: Ümit Demirhan, Hivda Yayınları.

Min go mahê new çaşitiyê ebrûyê yarê
Dedim: yeni ay, yârin kaşları gibisin!

Go min çi hede, şubhetê ne’lê feresim ez
Dedi: Ne haddim olur? At nalına benzerim ben
……………..
Saqî ji ezel yek du qedeh bade bi min da
Saki, ezelde bir iki kadeh bade verdi bana

Hetta bi ebed mest û xumar û telesim ez
Ebediyete kadar mestim, sarhoşum, pejmürdeyim ben
……………
Cana tuyî min can, gulê bêxari gerem bî
Ey can, sensin benim canım, dikensiz gül olsan bana

Minnet ku ne wek bulbulê mihnet ‘ebesim ez
Şükür ki boşa sıkıntı çeken bülbül gibi değilim

Sed cewr û cefa dî bi me naçin ji derê te
Yüz cevr ü cefa etsen bize, gitmeyiz senin kapından

Yekser tu nabatî(y)û li tab’ê megesim ez
Sen şekersin baştanbaşa, benim tabiatımsa sineğinki gibi
…………………..
Ger ne teşbîhê du birhên te bitin
Senin iki kaşına benzemiyorlarsa eğer

Me di ‘îdan bi hîlalê çi xerez
Bayramlarda hilali ne diye gözleyelim

___________________________________

Tatlı dilli sultanım hayırlı sabahlar sana
Ruhum ve canımsın, feda olsun bu can sana
Hayret içreyim güzelliğinin ve tatlı sıfatlarının karşısında
Ruhum ve canımsın, en tatlı şeker ve nebat tatsız kalır yanında

Hayatım ve rahatım olan sultanım hayırlı sabahlar sana
Gel ey gözümün aydınlığı seyredeyim selvi boyunu senin

Hayırlı sabahlar sana ey kadehi elinde sekranım benim
Mey düşkünü, mahmurum, son ereğim, maksudum benim
Dokuzuncu semaya çıkarsalar da beni, maksum sensin benim
İstemem gayrını, siyah yay kaşlarınla sen yetersin bana

Ey zülfünün tutsağı olduğum sultanım hayırlı sabahlar sana
Gel ey gözümün aydınlığı seyredeyim selvi boyunu senin
Özgür olmak isterim zülüflerle kaküllerinin tuzağından
Siyah gözlerinle beyaz kolların eritti beni bir mumu gibi
Dilim aşkından tutuktur şimdi eriyen bir mumum sanki
İçince hilale döndüm öten tuti kuşundan ne farkım var ki

Ey bülbülle hem feryat olduğum sultanım hayırlı sabahlar sana
Gel ey gözümün aydınlığı seyredeyim selvi boyunu senin

Gece gündüz bülbülleyim açmamış gül dalında
Yaktın beni cehennem ateşinde ay yüzlüm güneşim benim
Uzağım şimdi sevgiliden son kez görmüştüm onu surlar üstünde
Yarı nur şeklinde parlamıştı Sina dağının Eymen vadisinde

Aşkının şehidi ve müptelası olan Mela’ya bir an olsun görün
Ölmesini istemiyorsan bir kez olsun acı da yüzünü göster ona
Kılıç ve hançer darbelerine hedef seçtiğin hayranlarının
Siyah yılanların soktuğu aşk hastalarının mesihisin sen

Seyrine hayran olduğum sultanım hayırlı sabahlar sana
Gel ey gözümün aydınlığı seyredeyim selvi boyunu senin

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır