Duygudurum bozuklukları bazı durumlarda kimyasal yollara sapmadan bitkisel takviyelerle de tedavi edilebiliyor. İşte psikolojik sağlık sorunlarına sebep olan 3 neden ve tedavi yöntemleri.
Stresli hayat ve yaşadığımız günlük ya da daha ciddi problemler duygudurum bozukluklarını beraberinde getiriyor. Neyse ki bazen panik atak ve anksiyete gibi psikolojik problemlerle doğal yöntemler sayesinde başa çıkmak mümkün olabiliyor. Tıbbi araştırmalar da kadınlarda panik atak ve anksiyetenin nedenlerini doğruluyor: serotonin eksikliği, B vitamini seviyelerinde düşüklük ve demir eksikliği. Ancak elbette ne olursa olsun takviye almaya başlamadan önce var olan duygudurum bozukluklarının nedenlerini teşhis etmek ve bu nedenler doğrultusunda harekete geçmek gerekiyor.
Reklamsız Kullan
Vücutta serotonin seviyesinin yetersiz olması kadınlarda panik atak, depresyon ve anksiyeteyi tetikliyor. 5-HTP olarak bilinen bileşik iyi bir serotonin üreticisi olarak bu noktada devreye giriyor. Araştırmalar da 5-HTP’nin antidepresan özellik gösterdiğini ortaya koyuyor.
Bir bitki çeşidinden üretilen 5-HTP vücuda alındığında serotonin seviyelerinde ciddi bir artış yaşanıyor. Ancak 5-HTP takviyesi kullandığınızda B kompleks vitaminlerini de yeterli miktarda aldığınızdan emin olmalısınız. Çünkü 5-HTP metabolizması için kofaktör olan B kompleks vitaminleri vücut için oldukça gerekli. Vücudunuzun ihtiyaç duyduğu 5-HTP takviyesinin dozunu öğrenmek için mutlaka bir doktora başvurmalısınız. Çünkü bu yöntem tüm depresyon ve anksiyete tedavilerinde kullanılmıyor. Ayrıca bazı ilaçlarla birlikte alınmaları da tavsiye edilmiyor.
Reklamsız Kullan
Depresyon, panik atak ve anksiyeteye neden olan ikinci bir olası nedense B6, B9 ve B12 vitamin seviyelerinin gereğinden düşük olması. Vücuttaki B12 vitamini seviyesini yükseltmek için kırmızı et, somon, karides, karaciğer, yumurta ve yoğurt gibi besinlerden faydalanabilirsiniz. B6, yani piridoksin seviyesi için tavuk, hindi, ton balığı, karides, ıspanak, peynir, fasulye, havuç, kahverengi pirinç ve ayçiçeği tohumu gibi besinlerden; B9, yani folik asit alımı içinse kuşkonmaz, ıspanak ve diğer yeşil yapraklı sebzeler ile şalgam, pancar, Brüksel lahanası, avokado, somon ve portakal suyundan destek alabilirsiniz.
B12 vitamini enjeksiyon yoluyla doktor tarafından da verilebilir. 1000 mikrogram olarak uygulanan enjeksiyonların ilk 2-3 ay boyunca 8-10 kez uygulanması önerilir. Eğer enjeksiyon yöntemini tercih etmiyorsanız oral yolla da takviye almanız mümkün. B12’nin vücuttaki emilimini artırmak için diğer B grubu vitaminleriyle birlikte almanız gerekiyor. Bu konuda diğer bir etkili yöntem de dil altında eriyen metilkobalaminler. B12 vitamininin aktif bu formu ucuz ve kolay temin edilebilir olma özelliğiyle de işinizi kolaylaştırabilir.
Reklamsız Kullan
B6 vitamini takviyeleriyse piridoksal, piridoksamin, piridoksin hidroklorür ve piridoksal 5 fosfat isimleri altında satılıyor. Bu takviyeleri oral yolla alabilir ya da damla formunda bulabilirsiniz. Yaşları 19-50 arasında olan yetişkinler günlük 1.3 miligram B6 vitaminine ihtiyaç duyarken 51 yaş ve üstü kadınlarda bu miktar 1,5 miligrama, hamile ve emziren kadınlardaysa 1.9 miligrama çıkıyor.
Diğer adı folik asit olan B9 vitamini vücutta B6 ve B12 vitaminleriyle birlikte çalışıyor. Bu vitaminlerle birlikte alındığında en yüksek fayda sağlandığından üç B vitamini çeşidini de kapsayan bir B vitamini kompleksi almak aslında en doğrusu. Yetişkinlerin günde 400 mikgrogram, hamile kadınların 600 mikgrogram, emziren kadınlarınsa 500 mikrogram folik asit almaları gerekiyor.
Reklamsız Kullan
Tıpkı B vitaminleri gibi et ve et ürünleri, yumurta ve yeşil yapraklı sebzelerde yüksek miktarda bulunan demir de serotonin salgılanmasında önemli rol oynuyor. Vücuttaki demir seviyesinin düşük olması anemiye (kansızlık) yol açabildiği gibi bu durum yorgunluk, halsizlik, depresyon, anksiyete ve panik atak krizleriyle de ilişkilendirilebiliyor. Dünya Sağlık Örgütü demir açısından eksik beslenmenin dünyadaki bir numaralı beslenme bozukluğu olduğunu ileri sürüyor.
Yaşları 19-50 arasında olan kadınlar regl dönemlerinde demir kaybı yaşadıkları için günlük 18 miligram demire ihtiyaç duyarken erkekler ve menopoza girmiş kadınlarda bu miktar 8 miligrama kadar düşüyor.
Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de şu: Vücutta çok yüksek miktarda demir bulunması da bir çeşit demir metabolizması bozukluğu olan ve hemokromatoz olarak bilinen duruma yol açabilir. Bu ise diyabet, karaciğer hasarı ve cilt renginin değişmesi gibi önemli sorunları beraberinde getirebilir. Diğer besinlerden farklı olarak demirin fazlası vücut tarafından atılamadığından bir doktora danışarak demir seviyenizin ölçülmesini istemeli ve doktor tavsiyesi olmadan asla demir takviyesi almamalısınız. Doktor yönlendirmesi olmaksızın bebeklere, çocuklara, hamile ve emziren kadınlara da asla demir takviyesi verilmemeli.
Maalesef evet, hazırlayabilir.
Bu durumun iki suçlusu var: birisi şeker, rafine besinler ve Batı tipi beslenme içeriğindekiler. Ama en az bunlar kadar önemli olan, yemediklerimiz/daha az yediklerimiz: balık, sebze, tohumlar; omega 3 doymamış yağ asitleri, lifler ve polifenoller.
Beslenme şekli bir kaç yolla anksiyete ve depresyona zemin hazırlayabiliyor:
Batı tip beslenme ve eşlik eden B6 ve B12 vitamini, folik asit, magnezyum ve çinko eksikliklerinin
Anksiyete bozuklukları ve depresyonun sıklığı her geçen yıl artıyor. Gençlerin yüzde 14, erişkinlerin %8’inde depresyon öyküsü bulunmakta, ama gerçek rakamların bunun çok üzerinde olduğu düşünülmektedir. Koronavirüs pandemisi sonrasında hem enfeksiyonun kendisi hem de yarattığı stres nedeniyle depresyon ve anksiyete sıklığı belirgin olarak artmıştır.
Büyük şehirde yaşamak ve beraberinde getirdiği stresler anksiyetenin önemli nedenlerindendir. Ancak son yıllarda artan anksiyete sıklığından beslenme etkileri önemli ölçüde sorumludur.
Beslenme ve anksiyete ve depresyon ilişkisinde bir kaç faktör diğerlerinden daha fazla öne çıkmaktadır:
Beyin %60 yağdan oluşan bir organdır ve bu yağların çoğunu doymamış yağ asitleri oluşturur. Dışarıdan yeteri kadar Omega 3 doymamış yağ asidi alınmadığında beynin yağ yapısında başka yağlar (omega-6 veya doymuş yağlar) kullanıldığı için hem esneklik kaybı olur, hem de faaliyetlerde aksama ortaya çıkar. Omega 3 doymamış yağ asitleri ayrıca serotonin ve dopamin metabolizmalarında görev alırlar. Çalışmalarda hastaların tükettiği omega 6 yağlar ve doymuş yağlar azaltılıp, aldıkları omega 3 doymamış yağlar artırıldığında, dikkat dağınıklığı, duygu durum bozuklukları, PTSD bulgularında gerileme/düzelme gözlenmiştir.
Beyin faaliyetlerinde kullanılan tüm nörotransmitter aminoasitlerden oluşur. Yeterli hammadde olmadığında nörotransmitter sentezi aksar. Bir aminoasitten nörotransmitter sentezleme sürecinde pek çok enzimatik reaksiyon mevcuttur (en bilineni metilasyon döngüleri): bu reaksiyonların gerçekleşebilmesi için pek çok vitamin ve mineral elzemdir; vitamin ve mineral eksikliklerinde nörotransmitter sentezi aksar.
Omega 6 doymamış yağlar, doymuş yağlar, trans yağlar, rafine şekerler/unlar ve yüksek fruktozlu mısır şurubu tüketimi kronik enflamasyon, oksidatif stres ve artmış bağırsak geçirgenliğinin en önemli nedenleridir.
Batı tipi beslenme olarak adlandırılan bu enflamatuar beslenme şekli ile beslenen kimselerde depresyon riski neredeyse iki kat artmaktadır.
1128 yaşlı Yunan üzerine yapılmış bir çalışmada hareketsizlik ve sigara kullanımı yanında doymuş yağ ve rafine şekerlerden beslenmenin anksiyeteyi belirgin olarak artırdığı görülmüş.
Anksiyete tek başına insanın yaşam kalitesini düşürür. Ancak diğer önemli bir etkisi bilişsel faaliyetleri etkilemesi ve özellikle yaşlılarda kelime hafızasını etkilemesidir. Burada dikkate alınması gereken bir faktör anksiyetenin etkileri kadar anksiyeteye neden olan faktörlerin de bilişsel faaliyetleri bozabileceği ve klinik tabloya katkıda bulanabileceğidir. Hareketsizlik hem enflamasyon ve oksidatif stresi artırarak hem de beyinde BDNF düzeylerini düşürerek tak başına pek çok zarar verir mesela.
Doymuş yağlar ve rafine şekerler, kanda pek enflamasyon oluşturucu kimyasalı artırarak enflamasyonu ve beraberinde oksidatif stresi artırır.
Bitkisel ağırlıklı beslenme pek çok kronik hastalık ile birlikte depresyon ve anksiyeteye de iyi gelir. Ancak sadece bitkisel besinlerle beslenmek B12, demir ve Omega 3 doymamış yağ asidi eksikliği başta olmak üzere pek çok nedenle depresyona eğilime neden olabilir.
Balık ve deniz ürünleri Omega 3 doymamış yağ asitlerini yüksek miktarda içermek yanında, D, E ve B (özellikle B6 ve B12) vitaminleri, selenyum, çinko, iyot ve demirden zengindir. Düzenli olarak balık tüketmeyen kimseler/coğrafyalar balık yerine çok daha enflamatuar besinleri (kırmızı et, gluten, soya vb) tükettikleri için riskleri belirgin olarak artar. Balıklar ayrıca yüksek düzeyde lizin isimli aminoasidi içerir, düzenli lizin takviyesinin anksiyete bulgularına iyi geldiği gösterilmiştir.
Fazla kırmızı et tüketimi omega 6 yağ asidi ve doymuş yağ içeriği ile hem anksiyete hem de depresyon riskini artırır.
Bitkiler bize 3 çok değerli besin maddesi sağlarlar:
B vitaminlerinden B6, B12 ve folik asit, metilasyon (tek karbon) döngülerinde ol almaktadır. B vitaminleri eksikliğinde bu döngülerde metyoninden serotonin, dopamin ve norepinefrin sentezi yerine homosistein sentezlenir. Hem nörotransmitter düzeyleri düşer, hem de homosistein beyindeki enflamasyonu artırarak hem de beyin uyarılabilirliğini artırarak bir darbe daha vurur.
Magnezyum eksikliğinde benzer şekilde nörotransmitter sentezi etkilenir ve beyinde uyarılabilirlik artışı görülür. Magnezyum eksikliği uykusuzluk yaparak ve enflamasyonu artırarak da depresyon ve anksiyete bulgularını artırır.
Demir, dolaşımdaki oksijeni taşıma işlevi dışında serotonin sentezinde kofaktör olarak görev alır. Demir düzeyleri düştüğünde ve/veya demir depoları boşaldığında oksijen taşıma daha önemli olduğu için serotonin sentezi yavaşlar. Serotonin düzeylerinin düşmesi melatoninin düzeylerini düşürerek uykusuzluğa neden olduğu için, depresyon ve anksiyete olasılığı artar.
C vitamini demir emilimini artırarak, nörotransmitter sentezinde ve omega 3 sentezinde rol alarak depresyona karşı koruyucu etki gösterir.
Çinko takviyeleri beyin uyarılabilirliğini ve artmış bağırsak geçirgenliğini azaltarak bulguların gerilemesine yardımcı olur.
Beslenme ve beyin arasında problemlere yol açan önemli besin maddelerinden birisi şekerdir.
Şeker tüketiminin beyinde pek çok değişikliğe neden olduğunu biliyoruz (ayrıntılar için buraya bakabilirsiniz).
Depresyon ve/veya anksiyete oluşumunda şeker şu şekillerde rol oynayabilir:
Rafine şekerle ilgili diğer bir problem birim besin miktarındaki kalori düzeyinin çok yüksek olmasıdır. İnsan vücudu bu denli yüksek kalori içeren besinleri tüketmeye hazırlıklı değildir. Bu kadar çok kalori alımının kilo almaya neden olabileceği açıktır, ancak kilo kadar önemli bir sorun insülin direnci ve leptin direncidir. Günümüzdeki pek çok kronik hastalık bulgusundan insülin direnci ve neden olduğu enflamasyon sorumludur. Ayrıca yine kısa sürede fazla miktarda kalori almak stres hormonu düzeylerini artırarak hem stresi hem de enflamasyonu artırır. Yüksek glisemik indeksli beslenmek ayrıca kronik yorgunluk ve uyku problemlerine de neden olur.
İşlenmiş gıdalar
diğer pek çok kronik hastalıkla birlikte depresyon ve anksiyeteyi de (uykusuzlukla birlikte) artırırlar.
Yüksek fruktoz düzeyleri, bağırsaklarda , serotonin sentezi için elzem olan triptofan metabolizmasını olumsuz olarak etkiler. Özellikle enflamasyon varlığında triptofan serotonin yerine kinürenin yolaklarına yönlendirilir. Bu bir yandan serotonin düzeylerini düşürerek depresyona, dolaylı olarak melatonin düzeylerini düşürerek uyku problemlerine ve kinürenin düzeylerindeki artış nedeniyle bağırsaklar ve beyinde enflamasyon artışına neden olur. Tüm bunlarla birlikte hareketsizliğin etkilerini unutmamak gerekir. Hareketsizlik/düzenli egzersiz yapmamak enflamasyon ve oksidatif stresi artırırken beyindeki, özellikle hipokampüsdeki BDNF düzeylerini azaltarak depresyon ve anksiyeteye davetiye çıkarır. Hareketsizlik ve Batı tip beslenme birleşince ise durum felaket olur.
Öneriler:
Kaynaklar: