Fibromiyalji ve kas kasılmalarına bağlı ağrıların tedavisinde son dönemde çok sık kullanılan kuru iğne tedavisi, ince ve çeşitli boylarda iğneler sayesinde kaslara uyarı vererek kişilerde büyük ölçüde rahatlama sağlıyor. Ağrısız bir yöntem olarak da bilinen kuru iğne tedavisi hakkında Hisar Hospital Intercontinental Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Uzmanı Bestami Yalvaç bilgi verdi.
İntramuskuler stimülasyon (İMS) olarak da bilinen kuru iğne tedavisi ilk olarak Kanada da uygulanmaya başlayan ameliyatsız ve ilaçsız bir ağrı tedavisi yöntemi olup kronik kas ve iskelet sistemi hastalıklarına bağlı ağrıların tedavisinde uygulanır. İnce ve çeşitli boylarda iğnelerle uygulanan kuru iğne tedavisi, kişilerde özellikle ağrıya neden olan kas kasılmalarını iğne yardımıyla uyarı vererek gevşetir. Kullanılan iğneler, herhangi bir ilaç veya solüsyon içermediği için kuru iğne tedavisi olarak adlandırılır ve alerjik reaksiyonlara, ilaç etkileşimlerine ve ilaçtan kaynaklanan yan etkilere yol açmaz. Kuru iğne (İMS) tedavisi kişinin muayenesi yapılarak laboratuvar ve görüntüleme yöntemlerinden faydalanıp tanı konduktan sonra, tek başına veya diğer tedavilerle kombine edilerek uygulanabilir.
Akupunktur iğneleri olarak bilinen, farklı uzunluklardaki çok ince özel iğneler kullanılır. İğne kaslardaki ağrıya neden olan fibrozit yada fibröz bant olarak ta bilinen “trigger” yani “tetik noktalara” batırılır. Bu şekilde ağrıya neden olan kastaki spazmın (kas kısalmasının) ve doku sertliğinin çözülmesi hedeflenir. Hasta iğneyi genellikle hissetmez. İğne, akupunkturdaki gibi uzun süre kalmaz, bazen birkaç saniye, bazen birkaç dakika sürer.
Kuru iğne (İMS) tedavisinde kullanılan iğneler akupunktur iğnesi olsa da kuru iğne tedavisi bir akupunktur yöntemi değildir. Akupunkturda iğneler daha önceden bilinen belli noktalara batırılarak 20 dakika gibi bir süre beklenirken, kuru iğne tedavisinde ağrıya sebep olan noktalar tespit edilerek bu noktalara farklı derinliklerde iğneler batırılıp hemen çıkarılır. Akupunkturun etkisi anında oluşmazken, kuru iğne tedavisinde hemen etki gözlenir.
Seans sayısı hastadan hastaya, hastalığa ve hastalığın süresine göre değişmektedir. Bazen tek 1 seans yeterli olmakla birlikte ortalama 5-8 seans uygulama gerekmektedir.
Morfin, arketipal opioid ve diğer opioidler (örneğin, kodein, oksikodon, hidrokodon, dihidromorfin, petidin) hepsi serebralopioid reseptörü sistemi üzerinde benzer bir etki yapar. Buprenorfin μ-opioid reseptörünün bir kısmi agonistidir ve tramadol, zayıf μ-opioid reseptör agonisti özelliklerine sahip bir (SNRI) serotonin norepinefrin geri alım inhibitörüdür.[11]Tramadol yapısal olarak venlafaksin'e kodein'e göre daha yakındır ve analjezi yalnızca "opioid benzeri" etkiler sağlamakla kalmaz (mu reseptörünün hafif agonizmi yoluyla) aynı zamanda zayıf fakat hızlı-etkiyen serotonin salıcı ajan ve norepinefrin geri alım inhibitörü olarak hareket eder.[12][13][14][15]Tapentadol tramadol ile bazı yapısal benzerlikleriyle hem geleneksel bir opioid hem de bir SNRI şeklinde iki (ve muhtemelen üç) farklı etki modu ile çalışan yeni bir ilaç olduğuna inanılan şeyi sunar. Serotonin ve norepinefrin 'in ağrı üzerindeki etkileri tam olarak anlaşılmasa da nedensel bağlantılara sahipti ve SNRI sınıfındaki ilaçlar opioidler (özellikle tapentadol ve tramadol) ile birlikte yaygın şekilde ağrı kesici olarak kullanılmaktadır.
Tüm opioidlerin dozlanması opioid toksisitesi (kafa karışıklığı, solunum depresyonu, miyoklonik sarsıntılar ve kesin göz bebekleri) nöbetler (tramadol) ile sınırlandırılabilir ancak opioide toleranslı bireylerin doz tavanı genellikle toleranssız hastalardan daha yüksektir.[16] Opioidler çok etkili analjezikler olsalar da bazı hoş olmayan yan etkilere sahip olabilirler.
Morfine başlayan hastalar bulantı ve kusma yaşayabilir (genellikle fenergan gibi kısa bir antiemetik seansıyla rahatlar).
Pruritus (kaşıntı) farklı bir opioide geçmeyi gerektirebilir.
Kabızlık opioid kullanan hemen hemen tüm hastalarda görülür ve laksatif, (laktuloz, makrogol - içeren veya eş dantramer) genellikle birlikte reçete edilir.[17]
Uygun şekilde kullanıldığında opioidler ve diğer merkezi analjezikler güvenli ve etkilidir; ancak bağımlılık ve vücudun ilaca alışması (tolerans) gibi riskler ortaya çıkabilir. Tolerans etkisi, ilacın sık kullanımının etkisinin azalmasına neden olabileceği anlamına gelir. Bunu yapmak güvenli olduğunda toleransa karşı etkinliği korumak için dozajın artırılması gerekebilir bu da kronik ağrı çeken ve uzun süreler boyunca bir analjezik gerektiren hastalar açısından özellikle endişe verici olabilir. Opioid toleransı genellikle opioid rotasyon tedavisi ile ele alınır; burada yeterli bir analjezik etki elde etme girişiminde güvenli dozajların aşılmasını önlemek için hastaya verilen ilaç düzenli olarak çapraz toleranslı olmayan iki veya daha fazla opioid ilaçla değiştirilir. .
Opioid toleransı opioid kaynaklı hiperaljezi ile karıştırılmamalıdır. Bu iki durumun semptomları çok benzer görünebilir ancak etki mekanizması farklıdır. Opioidlerin neden olduğu hiperaljezi, opioidlere maruz kalmanın ağrı hissini arttırdığı (hiperaljezi) ve hatta ağrısız uyaranı ağrılı hale getirebildiği (allodini) durumdur.[18]