arabesk sanatcilari / Hayatı da söylediği şarkılar kadar acıklıydı - Haberler Magazin

Arabesk Sanatcilari

arabesk sanatcilari

Türk Arabesk Sanatçıları Kimlerdir? A’dan Z’ye Gelmiş Geçmiş Türk Arabesk Sanatçıları

Türkiye’de bir zamanlar “yoz müzik”, “minibüs müziği”, “gecekondu müziği” gibi isimlerle bilinen arabesk müzik, ülkemizde birçok kişi tarafından sevilen bir müzik türüdür. Birçok kesim tarafından tercih edilen arabesk müzik türü konusunda birçok Türk sanatçının şarkısı var. Bu müzik türü birçok kişi tarafından sevilerek dinleniyor.

En Önemli Arabesk Sanatçılarımız

Arabesk konusunda 50’den fazla sanatçımız vardır. Bunlar; Alişan, Azer Bülbül, Bergen, Bülent Serttaş, Sibel Can, Cansever, Cengiz Kurtoğlu, Ceylan, Dilber Ay, Ebru Gündeş, Emel Sayın, Bülent Ersoy, Ferdi Tayfur, Gökhan Güney, Hakan Taşıyan, Hakkı Bulut, İbrahim Erkal, Mahsun Kırmızıgül, Orhan Gencebay, Özcan Deniz, İbrahim Tatlıses, Ümit Besen’dir.

Özellikle Arabeskin Babası olarak bilinen Müslüm Gürses Türk Türk arabesk sanatçıları kimlerdir? A’dan Z’ye gelmiş geçmiş Türk arabesk sanatçıları listesinde eşsiz yere sahip sanatçılarımızdandır. 2 yaşındayken İbrahim Tatlıses’in “Sabuha” ve İzzet Altınmeşe’nin “Maden Dağı” türkülerini ezbere okuyan Alişan, Türk arabesk müziği için önemli bir isim olacağını ortaya koyarak kendisini belli etti.

Titrek Kral

Arabesk hakkında konuşup sanat dünyasında şarkı söylerken titremesi sebebiyle “Titreyen Sanatçı” ve “Titrek Kral” olarak bilinen Azer Bülbül’den bahsetmemek olmaz. İlk zamanlarında düğün salonlarında şarkı söyleyerek sanatını icra eden Azer Bülbül ”Esmerin Adı Oya” gibi birçok şarkısı ile arabesk dünyasına büyük katkılar sundu. 44 yaşında hayata gözlerini kapatan sanatçının arabesk dünyasına kattıkları tartışılamaz bir gerçektir.

Haberin Devamı

Türk Arabesk Sanatçıları Kimlerdir? A’dan Z’ye Gelmiş Geçmiş Türk Arabesk Sanatçıları

Arabeskin Kraliçesi Bergen

Nitrik asitli bir saldırıda sağ gözünü kaybeden ve 30 yaşındayken yılında öldürülen Bergen, Türk sanat dünyasından ve aramızdan erken ayrılan sanatçılarımızdandır. “Acıların Kadını” adındaki albümünün büyük ilgi görmesi üzerine kendisine Altın Plak ve Altın Kaset ödülü verildi. yılında “Aşk Ölümden Soğuktur” filminde Bennu Gerede, yapımı “Bergen” filminde Farah Zeynep Abdullah tarafından canlandırılan Bergen’in filmlere konu olan hayatı acılarla geçmiş ve acıyla noktalanmıştır. Bergen’in Türk arabesk sanatçıları kimlerdir? A’dan Z’ye gelmiş geçmiş Türk arabesk sanatçıları listesinde yeri doldurulamaz biri olduğu tartışılamaz bir gerçektir.

Türk Arabesk Sanatçıları Kimlerdir? A’dan Z’ye Gelmiş Geçmiş Türk Arabesk Sanatçıları

Müslüm Baba

Şanlıurfa doğumlu olan Müslüm Gürses, dünya genelinde “Father of Arabesque”, Türkiye’de ise “Arabeskin Babası” ve “Müslüm Baba” olarak tanınır. Şarkıcılığa Adana’da küçük yaşta bir çay bahçesinde şarkı söyleyerek başlayan Müslüm Gürses maddi açıdan sıkıntılarla büyüdü. yılında çıkan “Esrarlı Gözler” albümü ile arabesk müziği tüm dünyaya tanıttı. Bu albümde hareketli parçalar yok, hepsi tamamen arabesk parçaları. Yani Türk arabesk sanatçıları kimlerdir? A’dan Z’ye gelmiş geçmiş Türk arabesk sanatçıları arasında Müslüm Gürses’in yerinin eşsiz olduğu gün gibi ortada.

Türk Arabesk Sanatçıları Kimlerdir? A’dan Z’ye Gelmiş Geçmiş Türk Arabesk Sanatçıları

senesinde Japon ses mühendisleri Müslüm Gürses’in sesini incelemiş ve yapılan bilimsel testler sonucunda Müslüm Gürses’in sesini yüzde yüz olarak kusursuz kullandığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Bir defa Müslüm Gürses'i stüdyoda ziyaret eden Teoman, şunları söylemiştir: "Ben herkesi dinlemem ama Müslüm Gürses'in yeri ayrıdır. Onun müziğini ve felsefesini severim. Özellikle Usta ve Meselem şarkılarını çok beğenirim. Paramparça'yı da benden iyi yorumlayacağına eminim.”

İlgili Haberler

Kim bu arabesk siyasetçiler

Arabesk toplumun sadece müziği değil, yaşam biçimiydi. Peki toplumda ortaya çıkan bir yaşam biçimi, sadece müzikte mi kalır? Bir süre sonra siyasette de etkisini göstermeye başlıyordu. ’lere doğru bir yıkılış ağıtı olarak ortaya çıkan arabesk, Cumhuriyet’in yıkılış belirtilerinden birisi olarak kayda geçiyordu.

Burada ilginç bir nokta vardı. Şarkı sözlerindeki karşı çıkışlar; Tanrıya, kadere ve sanal olarak yaratılan feleğe ise ARABESK’ti. Eğer yönetim biçimine ve sosyal adaletsizliğe yapılıyorsa, sorunların gerçek nedenleri ve çözümleri aranıyorsa PROTEST’ti. (1)

İşte o yıllarda, Atatürk Cumhuriyeti’nin çürüdüğünü ve Türk halkının yok olduğunu iki grup çok iyi anlatıyordu. Birincisi arabesk olan Orhan Gencebay… İkincisi ise protest Deniz Gezmiş ve arkadaşları… Devleti elinde tutan güçler ise, ne yapacağını çok iyi biliyordu?

İsyan eden, ama çözüm getirmeyen, kadere sığınan ve günlük katharsisi sağlayan arabeskçilerin yaşamasına ve zirveye çıkmasına izin veriliyordu. Sorunu gören ve çözüm tam bağımsız Türkiye’dir, diyen protest Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise asılıyordu.

Deniz Gezmiş’in karşısında olup, üniversitede onunla kavga eden kişiler ve gruplar (örneğin Milli Talebe Birliği) ise yaklaşık 30 yıl sonra siyasette zirvelere getiriliyordu.

Halk arabeskin verdiği katharsise alışmış, hatta bağımlısı olmuştu. Bu boşalımı damardan veren siyasetçileri de, aynen arabeskçiler gibi zirveye taşıyordu.Ülkenin kalabalıklarına gerilimi verip, en iyi kathartik etkiyi sağlayan en fazla oyu alıyordu. Buna en güzel örnek… Sn. Turgut Özal ve Sn. Erdoğan’dı.

Nasıl ki halkımız arabesk ile rahatlıyor ve katharsis sağlanıyorsa; siyasette de aynı arabeskleşme ile katharsis sağlanıyordu. Varoşlarda ve köylerde insanlar nasıl arabeskle boşalıp, efkarını dağıtıp, günü kurtarıyorsa; siyasetteki arabesk partiler de, o dönemin konjonktürünü kurtarıyordu.

Bir de Sam Amca destekli darbeler eklenince, toplumun çürümesinin önüne geçilemiyordu. Bilimsel olarak değerlendirildiğinde; arabeskin siyasetteki etkisini 12 Eylül öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak yanlış olmaz.

Örneğin ’lerde Sağ partiler sağdı. Sol soldu. Ama ’lerin başında dört eğilimi de içinde barındıran arabesk partiler Türk siyasetinde sahne almaya başlıyordu. Örneğin Anavatan Partisi aynen arabesk müzik gibi her kültürden, her akımdan bir parça alınarak oluşturulmuş bir karışım partisiydi.

Aslında siyasetteki ilk arabeskçi, Demirel’di. Türk halkı ona da Sn. Müslüm Gürses gibi BABA demiştir. Tüm köyden gelenler gibi, eğitimi ile şehirleşmeye çalışanlar gibi arabesk taraflarını çok güzel saklamıştı.

Ama ilk arabesk siyasi partiyi kuran ve açıkça arabesk müzik dinleyen ise Turgut Özal’dı. Anavatan Partisi dört eğilimin arabeskiydi. Kendisi Milli Selamet Partisi kökenliydi. Hem köylülük vardı, hem de dindardı. Hem halkçıydı, hem de ‘ben zengini severim’’ diyebilecek kadar güçlüden yanaydı.

Sonra Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz ise bu çizgiyi devam ettirmek isteseler de, başarılı olamamışlardı. Halk üzerinde etkileri Özal kadar olmamıştı.

Ama ’li yıllarda siyaset arenasında öyle bir kişi vardı ki; Türk siyasetinde ki arabesk artık en zirvedeydi.

Arap kültürü gerekiyorsa Arapçası vardı (men dakka dukka). Kader gerekli ise, tam kaderciydi (bu işin fıtratında bu var, madencinin kaderi bu…). Bunlara ek olarak onu varoşlarda ve imam hatip köşelerinde unutan Cumhuriyet’e isyanı ve öfkesi vardı. Onun yaşadıklarını yaşamış olan çoğunluk ile beraber yürümüşlerdi bu yollarda, beraber ıslanmışlardı yağan yağmurlarda…

O da tüm arabesk sanatçıları gibi yokluktan gelmiş ve zirveye çıkmıştı. Bu yolculukta acı da vardı, çile de… Çaresizlik de vardı, şükürcülük de… Ölüm ve kefen edebiyatı ise vazgeçilmeziydi. O zaten yaşarken ölmüştü (biz kefenimizle girdik bu yola)…

İşte siyasette arabeski damardan veren bu kişi, Sn. Recep Tayyip Erdoğan’dı.Şarkıcı Bergen nasıl acıların kadını ise, Küçük Emrah nasıl ki acıların çocuğu ise, Sn. Erdoğan da acıların siyasetçisiydi.

Gerçekte o, bizim imam-hatip köşelerinde unuttuğumuz gençlerden birisiydi. Sn. İbrahim Tatlıses ‘Urfa’da Oxford vardı da, biz mi okumadık’’ demişti ya; Kasımpaşa’da da Mozart mı vardı? Ülkenin köylerinde ve varoşlarında sağ iktidarlar tarafından unutulan insanları kendi başlarına, bulabildikleri ile büyümüşlerdi. İşte onlardan birisi de Sn. Erdoğan’dı.

Birey olamamış insan, bir eşyası olduğunda kendisini insan gibi hisseder. BMW’ye binince, yanına sarışını oturtunca, zengin ve güçlü olunca insan olacağını zanneder. Bunları yapınca da, toplumdan büyük saygı görür ya… Bu insanlar da onu görmüş ve uygulamıştı.

Ama o güç, bağımlılık yapmış ve bırakamamışlardı. Daha fazlasını istemişlerdi. Bu kişilerin başarıları arttıkça, ‘Yürü ya kulum’’ dercesine her alana da el atmışlardı…

Örneğin Sn. İbrahim Tatlıses türkücü, şarkıcı, besteci, yapımcı, oyuncu, televizyon programcısı, sunucu, iş adamıdır. Sn. Ferdi Tayfur ise şarkıcı, besteci, şair, yazar, söz yazarı, yönetmen, oyuncu, senarist’tir. Sn. Orhan Gencebay ise şarkıcı, besteci, şair, söz yazarı, müzik yapımcısı ve yönetmeni ve oyuncudur. En alttakilerin Müslüm Babası’nın ise bir tek yönetmenliği eksiktir.

Tıpkı arabesk sanatçıları gibi, Sn. Erdoğan da aynı anda belediye başkanıdır, il ve ilçe başkanıdır, parti başkanıdır, bakandır, Başbakan’dır, Cumhurbaşkanı’dır. Şu anda ise Başkan’dır ve ülkedeki her şeydir.

Sn. İbrahim Tatlıses, kendi ifadesi ile bir mağarada doğmuş, su satarak ve inşaatlarda çalışarak büyümüştür. Sn. Müslüm Gürses ise Urfa’nın bir köyünde doğmuş ve Adana’da terzi çıraklığı, kunduracılık yapmıştır. Sn. Erdoğan da çocukluğunda su ve simit satmıştır. Tıpkı onlar gibi zor koşullarda zirveye çıkmış bir fakir çocuğudur.

Nasıl ki İbrahim Tatlıses su satarken tokadı yemişse, o da imam hatipli olduğu için sistemden tokadı yemiştir. Nasıl ki TRT’de arabeskçilere yasaklamalar konmuşsa, Sn. Erdoğan’a da üniversite okuması konusunda yasaklamalar konmuştur. Dışarıdan fark derslerini vererek üniversiteye girmiştir. Hatta girdiği siyasette artık muhtar bile olamaz denmiştir.

Nasıl ki İbrahim Tatlıses’in, Müslüm Gürses’in nereli olduğu tartışma konusu ise, Sn. Erdoğan’ın da nereli olduğu tartışma konusudur.

Nasıl ki arabesk sanatçıları ünlü olmadan önce çay bahçelerinde şarkılar söylemişse, o da çay bahçelerinde parti konuşmaları yapmıştır. Nasıl ki İbrahim Tatlıses kalabalıkları konserlerde ve televizyonda ‘SÖLLİM Mİ!’ diyerek coşturmuşsa, Sn. Erdoğan da eline mikrofonu aldığında miting alanlarında ki kalabalıkları ‘HÜLOO!’ diyerek coşturmuştur.

Nasıl ki Sn. Müslüm Gürses ‘BABA’’, Sn. Orhan Gencebay ve Sn. Ferdi Tayfur ‘ABİ’’, Sn. İbrahim Tatlıses ‘İMPARATOR’’ ise, Sn. Recep Tayyip Erdoğan ise REİS’tir.

Burada çok önemli bilimsel bir püf nokta vardır.

Müzikte “gerginlik” “tiz” seslerle ifade edilirken, gerginliğin yerini “rahatlama” ya bırakması durumu “pes” seslerle ifade edilir. Özellikle arabeskte, gerginliği ifade eden sesler genelde duraktan tiz yönde uzaklaşırken, gerginliğin yerini boşalıma bırakan sesler, pestleşerek durağa yaklaşır ve boşalımın tam olarak gerçekleşmesiyle birlikte durakta son bulur (1).

İşte bu özellikleri Sn. Erdoğan’ın konuşmalarında ve mitinglerinde de görürsünüz. Konuşmalarında tizleşen bir gerginlik artışı, ardından pestleşen ve boşalım sağlayan bir akış mevcuttur. İşte bu nedenle Sn. Erdoğan iyi bir hatip, Sn. Kılıçdaroğlu ve Sn. Bahçeli ise kötü bir hatiptir.

Halka göre Sn. Kılıçdaroğlu ve Sn. Bahçeli’nin konuşmalarında meymenet bile yoktur. Çünkü Türk halkı alıştırıldığı şeyleri severler. Önce gerilimi artıran ve sonra rahatlamayı sağlayan arabesk şarkılarını ve bu kalıpları konuşmalarında kullanan siyasetçileri isterler.

Zaten Sn. Erdoğan’ın da en güzel yaptığı iş budur. Gündeme gerginlik yaratacak bir konu atar, tartışmalar zirveye çıkar. Sonra bir hamle ile gazın boşalmasını sağlar.

İşte bu nedenle, siyasette yarattığı bu karma ve kathartik üslubu ile Sn. Recep Tayyip Erdoğan, SON ARABESKÇİDİR. Hatta son İbrahim Tatlıses’tir. Son Müslüm Baba’dır, son Orhan Abidir, son Ferdi Tayfur’dur.

İşte gerçek budur. , ve ’ları nasıl arabeskçiler yakıp kavurmuşsa, ve ’ları ise Sn. Recep Tayyip Erdoğan yakıp kavurmaktadır.

Daha önemlisi ise, bu yola girenler bu yoldan dışarı çıkamıyordu. Başka iş ya da müzik yapsalar tutmuyordu. Örneğin Sn. İbrahim Tatlıses’in müzik dışında girdiği her işteki başarısızlığı, Küçük Emrah’ın yaptığı jazz karışımının tutmaması, Sn. Mahsun Kırmızıgül’ün arabeski bıraktığında yaptığı işlerin elinde patlaması bunlara örnektir.

Dedim ya, halk alıştırıldığını istiyordu. Halkın bir damarı vardı, damardan vermeyen halktan bir şey alamıyordu. Bu siyasette de geçerli idi. Bu gün Sn. Erdoğan kullandığı karma ve kathartik siyaset üslubunu bıraksa, onun da alacağı oy belirsizdir.

En acısı ise, Atatürk’ün partisi CHP’nin, son yıllarda Sn. Erdoğan’ı taklit etmesidir.  Tıpkı ANAP ve AKP gibi, partiyi her eğilimden olan insanlara açmış ve yeni CHP adlı arabesk oluşumu yaratarak, bu arabesk rüzgarından payına düşeni almaya çalışmıştır.

‘Bu kopyacı söylem ise, aslını büyütmüştür’. Popülizme yenilmemenin esas olduğunu belirten Sn. Soner Yalçın, CHP’nin bile artık bu ‘dile’ başvurmasını partideki neoliberalizmin etkisi olarak değerlendirmiştir (2).

İşte bir sonraki bölümde tam da bunu anlatacağım.

Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki Gazi Mustafa Kemal’in partisi CHP’nin siyasetteki arabeske yenik düşmesini… 

Dr. Ahmet Koyuncu

monash.pw

KAYNAKÇA:

1)Dönmez, B. M. (). Katharsis fenomeninin arabesk özelindeki görünümü.International Journal of Human Sciences8(2).

2)monash.pw

Bir yandan müzik türleri birbirinden etkilenmeye ve dönü&#;meye devam ederken di&#;er yandan kült &#;ark&#;lar da her dönem yeni nesil taraf&#;ndan bir kez daha ke&#;fediliyor. Buna arabesk de bir örnek. Spofity verileri göre Z ku&#;a&#;&#;n&#;n, yüzde 46’l&#;k dinlenme oran&#;yla arabeskin en büyük dinleyici kitlesini olu&#;turdu&#;unu gösteriyor. Bu ilgi sadece klasikle&#;mi&#; parçalarla s&#;n&#;rl&#; de&#;il, Türkçe Rap ve Pop’la iç içe geçmi&#; yepyeni arabesk ezgileri de arabeskin yükseli&#;ini ifade ediyor.

Spotify’da 3 yeni “Arabesk” çalma listesi dinleyicilerle bulu&#;uyor

Arabeske olan ilgi Spotify verilerinde aç&#;kça görülüyor. Öyle ki y&#;l&#; Ocak - A&#;ustos dönemine k&#;yasla y&#;l&#;n&#;n ayn&#; döneminde, arabesk dinlemelerinde yüzde ’lik bir art&#;&#; oldu&#;u görülüyor. Spotify &#;imdi hem arabesk klasiklerinin hem de pop ve rap ezgileriyle arabeske yeni yorum getiren yeni &#;ark&#;lar&#;n yer ald&#;&#;&#; 3 yeni çalma listesini müzikseverlerle bulu&#;turdu. Besk Pop çalma listesi ile pop ve arabeskin, Besk Rap çalma listesi ile ise rap ve arabesk t&#;n&#;lar&#;n&#;n bir arada bulundu&#;u &#;ark&#; ve sanatç&#;lar&#; ke&#;fedilebilecek.

Spotify Güney ve Do&#;u Avrupa Müzik Direktörü Melanie Parejo &#;u bilgileri veriyor:

Arabesk çok enteresan bir müzik türü. Orijinal haliyle dinlendi&#;i gibi, pop ve rap türleri ile de bir füzyon olu&#;turdu&#;unu görüyoruz. Z ku&#;a&#;&#;n&#;n bu ilgisi ayn&#; zamanda bu müzik türünün ya&#;tan ba&#;&#;ms&#;z olarak da güçlü bir kültürel sembol oldu&#;unun bir kan&#;t&#;. Tam da bu nedenle, hem yeni hem de eski arabesk dinleyicileri taraf&#;ndan be&#;enilece&#;ini umdu&#;umuz üç yeni çalma listesi ile bu türü onurland&#;rmaktan mutluluk duyuyoruz.” diyor.

Arabeski en çok Z Ku&#;a&#;&#; dinliyor Ko&#;arken de arabesk dinleniyor

Türkiye’de Spotify üzerinden arabesk müzi&#;e dair dinlenme e&#;ilimlerine bakt&#;k. &#;&#;te Türkiye’deki Spotify kullan&#;c&#;lar&#;n&#;n arabesk müzik dinleme al&#;&#;kanl&#;klar&#;na göz att&#;&#;&#;m&#;zda öne ç&#;kan çarp&#;c&#; veriler:

  • Türkiye’de ba&#;l&#;&#;&#;nda “arabesk” geçen ve kullan&#;c&#;lar taraf&#;ndan olu&#;turulmu&#; binin üzerinde çalma listesi bulunuyor.

  • ’de en çok arabesk dinleyen ya&#; grubu ise yüzde 46 ile ya&#; grubu; yani Z ku&#;a&#;&#;!

  • Türkiye’den ilginç bir arabesk dinleme verisi geliyor haz&#;r m&#;s&#;n&#;z? Ko&#;u temal&#; çalma listelerinin içinde en az 1 tane arabesk türünde &#;ark&#; yer al&#;yor. Spor esnas&#;nda arabesk ile motivasyonumuzu art&#;racak kadar bu müzik türünün ba&#;&#;ml&#;s&#; oldu&#;umuz sonucunu ç&#;karmak mümkün!

  • y&#;l&#;nda arabesk türündeki dinlemelerin yüzde 84’ü Türkiye’deki kullan&#;c&#;lara ait. Türkiye’den sonra en çok arabesk dinlenen ilk üç ülke Almanya, Hollanda ve Fransa olarak öne ç&#;k&#;yor.


Müslüm Gürses ve onun Nilüfer’i tüm zamanlarda arabeskin zirvesinde!

Türkiye’de Spotify üzerinden derlenen verilere göre, tüm zamanlar&#;n en çok dinlenen arabesk sanatç&#;s&#; Müslüm Gürses olurken, yine tüm zamanlar&#;n en çok dinlenen arabesk &#;ark&#;s&#; ise Nilüfer oldu. Peki y&#;l&#;n&#;n en çok dinlenen arabesk sanatç&#;lar&#; ve arabesk &#;ark&#;lar&#;n&#; merak ediyor musunuz? &#;&#;te veriler:

y&#;l&#;nda Spotify’da arabesk türünde en çok dinlenen 10 sanatç&#;:

  • Müslüm Gürses

  • Ebru Günde&#;

  • Funda Arar

  • Bergen

  • Y&#;ld&#;z Tilbe

  • &#;brahim Tatl&#;ses

  • Ebru Ya&#;ar

  • Hakan Altun

  • Cengiz Kurto&#;lu

  • Azer Bülbül

y&#;l&#;nda Spotify’da arabesk türünde en çok dinlenen 10 &#;ark&#;:

  • Al Sevgilim - Funda Arar, Semicenk

  • &#;çime Ata Ata - Burak Bulut, Ebru Ya&#;ar, Kurtulu&#; Ku&#;

  • Sen Affetsen - Bergen

  • Cennet - Ebru Günde&#;

  • Seni Yazd&#;m - Müslüm Gürses

  • Yediverenim - Funda Arar

  • Nilüfer - Müslüm Gürses

  • Sabah Olmadan - Güllü

  • &#;nsan Dertli Olunca - Bergen

  • Benim &#;çin Üzülme - Bergen

fazla oku

Şaibeli bir trafik kazasında yiten Esengül, ancak yüzüne kezzap atılınca isim olan Bergen, plağa imza atıp bütün mallarına el konulan Yıldız Tezcan, müzik hayatına üç defa sıfırdan başlayan Gülden Karaböcek, ekmeğini ancak Anadolu pavyonlarından kazanan Biricik ve daha nicesi.

Onlar arabesk müziğin en büyük kadın solistleri. Ama ne ana oldular ne kraliçe. Arabesk müzikte erkekler zenginleşti, kadınlar kaybetti…  

afişmonash.pw

Arabesk müzik, elli yılı aşkın süre boyunca, uzun bir Türkiye filminin fon müziği oldu. Büyük şarkılar, büyük seslerle milyonlara ulaştı. Bu müziğin erkek starları baba oldu, imparator oldu, kral oldu…

Kadınlar ise kaybetti, kaybettirildi… Pek azı ayakta kalıp bugünlere gelebildi. Kimi aldatıldı, ihanete uğradı, kiminin her şeyi elinden alındı. Kiminin yüzüne kezzap atıldı, öldürüldü, kimi şaibeli bir trafik kazasında can verdi.

Bu kadınlar, neden söyledikleri şarkılarda anlatılan hikayelerin kahramanları oldular? 

afişmonash.pw

Exxen'de bir süre önce yayımlanmaya başlayan ve gazeteci olarak yapımında yer alma şansına eriştiğim, 'Arabeskin Aşık Kadınları' belgeseli bu sorunun peşine düşüyor.

Murat Hocaoğlu'nun hem yazdığı hem yönettiği belgesel; erkek iktidarının gölgesindeki bu melankolik dünyada kaybolan kadınların izini sürüyor.

Belgeselde arabesk söyleyen kadın sanatçıların gerçek hikayelerinin neden hüzünlü hikayeler olduğunun, pek çoğunun kariyerleri ve hayatlarının neden 'mutlu son'a erişemediğinin sebepleri onların anlatımıyla ekrana geliyor.

Sekiz bölümlük belgesel, bir yandan arabesk söyleyen kadınların hayat hikayelerine odaklanırken, diğer yandan da bu müziğin sosyal arka planı ve bu dünyanın kadını ezen, yok sayan ve değersizleştiren dünyasını tartışmaya açıyor.

Efsanevi arabesk şarkıların orijinal stüdyo kayıtlarından, bugünün alternatif müzik yapan kadın şarkıcıların arabesk denemelerine kadar geniş bir müzikal dünyayı da içeren belgeselde çok ciddi bir arşiv çalışmasının da yansıdığını söylemek gerek.

ana afiş.JPG

"Belgeselimiz bir Mee To hareketine dönüştü"

NTC Prodüksiyon tarafından çekilen belgeselin uygulayıcı yapımcısı Gamze Dinç, çok uzun yıllardır televizyon piyasasının içinde. Yapımcı olarak imzasını taşıyan bu ilk belgeseli her şeyden önce bir kadın olarak heyecan verici bulduğunu söylüyor.

"Bu proje ortaya çıktığında, bana en heyecan veren, kadından yana bakış açısı taşımasıydı" diyen Dinç; "Kağıt üzerindeki bilgiler, hikayeler, bize konuşan şarkıcıların anlatımıyla ete kemiğe bürünürken de, heyecanlanmamak imkansızdı" şeklinde konuşuyor. 

Gamze Dinç.jpg

Gamze Dinç; neredeyse son 50 yılın Türkiye'sini arabeskçi kadınların dilinden anlatan belgeseli çekerken çok da özenli davrandıklarını vurguluyor:

Sanatçılarımızın röportajlarını çekerken, özel hayatlarıyla ilgili konuşmaları için hiçbir şekilde telkinde bulunmadık. Özel hayatından bahsetmeyene sormadık. Ancak sanatçılar yapılan işin magazinel bir şey olmadığını, kendilerine bir saygı duruşu olduğunu hemen sezdiler. Ve inanılmaz bir cesaretle, özel hayatlarındaki erkekler tarafından nasıl sömürüldüklerini, şiddete maruz kaldıklarını anlattılar. Bu durum sette, neredeyse arabeskin aşık kadınlarının 'mee to' hareketine dönüştü.


Kadınların maruz kaldıkları mağduriyetler anlatılırken onların gerçek hikayelerinin aktarılması gerektiğini, ayrıca zamanın ruhunu hem şarkılarla hem de doğru bilgiler ve kıymetli yorumlarla belgeselleştirmenin önemli olduğunu söyleyen Dinç "Bunun için de büyük bir ekiple ve çok fazla emek harcadık. Bu sürecin en güzel hatırası da temas kurduğumuz birçok kişinin bu içeriğe inanması ve destek vermesi oldu. Sanki herkes bu işi beklermiş gibiydi" diye konuşuyor.


Mungan: Erkekler, kazananların tarafına geçti

Esengül'den Bergen'e, bir dönemin en ünlü sesi Yıldız Tezcan'dan Huri Sapan'a; Karaböcek kardeşlerden Biricik ve Mine Koşan'a kadar pek çok arabesk yıldızının yaşamlarının onların dilinden aktarıldığı belgeselde şair-yazar Murathan Mungan da var. 

monash.pw

Murathan Mungan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Mungan; arabesk müzikte bugünden geçmişe dönüp baktığımızda daha çok kaybedenlerin kadınlar, kazananlarınsa erkekler olduğunu söylüyor:

Kaybedenlerin, dipten gelenlerin sesi olarak ortaya çıkmış sanatçıların büyük bir kısmı, artık para kazanan ünlüler olmaya başladığında görüyoruz ki bunların çoğu erkekti. Erkekler gene kaybedenlerin ıstıraplarını dile getirerek kazanların tarafına geçtiler. Ama arada bir sürü kayıp kadın var.

Bir kısım kadın pavyonlarda çalışmaya çalıştı ya da tırnak içinde eskilerin tabiriyle pavyona düştü. Bir kısım pavyondan çıktı, yükseldi ama ya öldürüldü ya yüzüne kezzap atıldı ya kader kurbanı oldu ya da hala nedeninin ne olduğu anlaşılamayan kazalara kurban gitti.

monash.pw

Murathan Mungan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Arabeskin özellikle yükselme döneminin şarkıcılarının bu kadar sevilmesinde onların hakikiliğinin payı olduğunu belirten Mungan; "Mesela" diyor; "Esengül'ün bir iç yakıcı sahiciliği vardı gerçekten inanarak söylüyordu yani o kadınlar feleğin sillesi ile tanışıklığı olan kadınlar ve seslerdi. 'Taht Kurmuşsun Kalbime'yi mesela ondan sonra kimse okuyamadı yani gerçekten o sese zimmetli bir şarkı o. Bergen, 'Benim İçin Üzülme' de dese sahiden biz gerçekten onun için üzülmeyi sürdürüyorduk."


"Kadının konumlandırıldığı yer acı ve hüzün"

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Belgeselde konuşan bir başka isim ise yazar Yetgül Karaçelik.

Arabeskin babalarının karşısına, arabeskin annelerini koyamadığımızı söyleyen Karaçelik; "Kadınlar kraliçe de olamıyor, anne de olamıyor. Orada aslında erkeğe atfedilen bir başarı görüyoruz. Kadının konumlandırıldığı yer ise acı ya da hüzün" diyerek sözlerine şöyle devam ediyor:

Mesela Bergen 'arabeskin kraliçesi' olarak ortaya çıkıyor, böyle bir iddiası da var, bunu başarmak istiyor ama Bergen'e kraliçelik şanı verilmiyor. Ama Bergen, Acıların Kadını olduğunda Acıların Kadını tutuyor ve biz hala günümüzde Bergen'i Acıların Kadını olarak anıyoruz. Keza Gülden Karaböcek'e bakalım ona 'hüznün kraliçesi' deniyor. Biz bu kadınlara önder, idol diye bakamıyoruz bu sıfatlar nedeniyle. Esengül'e bakacak olursak, onu ölümüyle hatırlıyoruz.


Kadın solistlerin şiddet dolu hayatları

Yıldız Tezcan arabesk müziğin en eski isimlerinden. Halen 77 yaşında olan Tezcan; kadın müzisyen olmanın cefasını da en çok çekenlerden.

yıldız monash.pw

Yıldız Tezcan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

'Arabeskin Aşık Kadınları'nda yaşam öyküsünü anlatan Tezcan; cenazesine gidip "hakkımı helal etmiyorum" dediği eski eşi Mahmut Tezcan'ın kariyerine nasıl engel olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

Yedi sene bütün işlerime mani oldu. Beni maliyeye şikayet etti, defterlerimi çaldı, neler yapmadı ki. Yaptığım kontratları engelledi, konserlerimi engelledik. Gazino programlarımı bozdu. Almanya'dan plak okumam için teklif gelmişti, ona bile engel oldu. Ama benden önce Mahmut Tezcan'ın beş parası yoktu Sadece menajerlik yapan bir insandı. Boşandıktan sonra yedi sene bir mücadele içine girdim, ismim vardı ama param pulum yoktu.

azize monash.pw

Azize Gencebay / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Bir dönem Orhan Gencebay ile evli kalan ve dönemin ünlü grubu Beyaz Kelebekler'in solistliğini yapan Azize Gencebay ise o yılları "Bazı şeylere ayak uyduramadım" diye anlatıyor:

Oyunu kuralına göre oynamadım. Sonra da müziği bıraktım ticarete atıldım. Geçinmek için Taksim'de köfteci dükkanı bile açtım, mağaza müdürlüğü yaptım.

huri monash.pw

Huri Sapan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Türk Halk Müziği solistliğiyle başladığı yaşamını arabeskle devam ettiren Huri Sapan ise belgeselde, kendisini korumak için yanlış evlilikler yaptığını ve bu evliliklerde şiddet gördüğünü itiraf ediyor:

Maalesef kendimizi koruyalım derken çok hatalar yaptım hatalı evlilikler yaptım. İlk evliliğimde şiddet çoktu. Alkole çok düşkündü, 6 sene zar zor yürüttüm. Zaten hiç yanımda olmadı, iki-üç ay eve gelmediği olurdu. Benimle gelse ne olur gelmese ne olur bana normal hayatta sahip çıkmayan insan sahnede mi sahip çıkacak?


Müzik dünyasının vefasızlığından yakınan ve kendisini kimsenin aramadığını söyleyen Huri Sapan gazino günlerini çok özlediğini söylüyor belgeselde:

En çok özlediğim şey ise sahneye gelen çiçeklerin üstündeki mesajları okumak. Maksim de çalışmayı çok özlüyorum. Maksim çok başka bir yerdi, orası sanatçılar için anaokuluydu, her şeyi orada öğrendik.

IMG_jpg

Mine Koşan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Arabesk müziğin en büyük kadın starlarından Mine Koşan da Vedat Yıldırımboğa ile olan evliliğinde şiddet yaşadığını anlatan isimlerden.

Bir müzisyen olan eski eşinden gördüğü muameleyi "Şiddet gördüm bunu inkar edemem. Ama delikanlı adama yakışmaz bence. Delikanlı adam için iki tane lafın yeterli olması lazım, şiddet bir acizliktir" diye anlatıyor. Koşan, bu yüzden Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden imzasını çekmesine de çok üzüldüğünü söylüyor.

Arabesk müziğin ilk yıllarını anlatan isimlerden biri de Türkiye'yi Eurovizyon'da ilk temsil eden kadın şarkıcı, Semiha Yankı.

Pop müzikle anılsa da daha çok arabesk seslendiren Yankı; o yıllarda çok kadının harcandığını söylüyor:

Üç tane büyük adam vardı o zamanlar. Biri gazino patronu, biri basının en büyük ismi, bir tanesi de en büyük menajer. Türkiye'nin eğlence hayatını bunlar yönetirdi. Bunlarla kötü olduğunuz zaman o piyasada ekmek bulamazdınız. Ben bunların hiçbirine muhatap olmamak için etliye sütlüye karışmadan yolumu çizdim. Başka türlü bir hayata başladım. İyi ki de böyle yapmışım.

Gönümonash.pw

Gönül Akkor / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Kamuran Akkor arabesk dünyasının şanslı isimlerinden. Onun en büyük şansı ise o yılların önemli bir ismi olan, orkestra şefi Vasfi Uçaroğlu ile evlenmesi ve dönemin en büyük kadın sesi olan Gönül Akkor'un kız kardeşi olması.

kamuran monash.pw

Kamuran Akkor / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Kamuran Akkor da belgeselde "Ben şanslı biriyim. Hem Gönül ablam tarafından hem eşim tarafından" diye anlatıyor daha rahat bir müzik hayatı olduğunu:

Vasfi, müziği çok iyi biliyordu ve benim bütün repertuarımı birlikte hazırlardık. O beğenince mutlaka çok başarılı oluyordu. Elbisemden saçıma, tırnağıma kadar her şeyimle ilgilenirdi.

kamuran monash.pw

Kamuran Akkor / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Yönetmen Hocaoğlu: Arabesk yerlidir

Bunca nostaljik ismi bize tekrar hatırlatan isim ise, Murat Hocaoğlu.

Daha önce pek çok televizyon programına imza atan Hocaoğlu'nun bu ilk belgesel yönetmenliği hem izleyiciden hem de alanın profesyonellerinden tam not aldı.

murathocaoğmonash.pw

Peki, Murat Hocaoğlu'nu birçoğumuzun unuttuğu birçoğumuzun ismini bile bilmediği bu kadınların öykülerinin peşine düşüren neydi?

 Hocaoğlu bu sorumuzu büyük bir içtenlikle cevaplıyor ve arabesk müziğe ilgisinin 'dışarıdan' bir ilgi olmadığını, bizatihi bu müziğin dinleyicisi olduğunu vurguluyor:

İlk gençliğimden beri birçok müzik türü gibi arabeski de çok sevdim ve bu şarkıların elimden tutmuşluğu vardır. Arabesk şarkıların arkasındaki duygu haritası, ikonografik figürlere dönüşen karakterler beni hep etkiledi. Bu şarkıcıları, seslerine de yansıyan hikaye boyutuyla görebildiğimde belgeselin fikri gelişti.


Arabesk müziğe, belki adından dolayı belki ezgilerinin dram öğeleri barındırmasından dolayı hep "bize ait değil, dışarlıklı bir müzik" dendi.

Gerçekten böyle mi?

Hocaoğlu, arabeskin Arap müziğinden güç alsa bile yerli bir müzik olduğu kanaatinde. Bu konudaki görüşlerini şöyle savunuyor:

Türkülerin arabeske, arabeskin türkülere benzediği bir hibrit dönem var. Zaten arabesk her zaman diğer müzik türleriyle etkileşim kurarak var oluyor. Arabeskin bir kent müziği olduğunu düşünüyorum, ama eğer yerlilikten bahsediyorsak sonuna kadar yerli bir müzik. Arap müziğinden güç aldığını söylesek de bu en fazla bizim kulağımızda yer etmiş melodik zenginlikler kadar bir güç. Zaten onca yasaklama, onca hor görülmeye rağmen toplumla derinden ve kalıcı bağlar kurmuş olması bu yerliliğin kanıtı bence.


Kadınlar ya 'erkeksileşti' ya da yok edildi

Murat Hocaoğlu arabesk müziğin bir erkek dünyası olduğuna inanıyor.

Bunun adalet duygusunu yaraladığını ve bu yüzden de sektörün acımasızlığını, erkek şiddetine dolaylı ya da dolaysız maruz kalan kadınların 40 yıldır anlatılmayan hikayelerini anlatmak için bu belgesele soyunduğunu belirtiyor:

Arabesk müzik, kesinlikle erkek dünyası. Bu müziği doğuran sanatçılar erkek, sermaye sahipleri erkek, eğlence sektörü erkek. O kadar ki, ilk kadın arabeskçiler erkek şarkıcıların tutan plaklarının altyapılarının üzerine şarkı söyleyerek albüm yapabiliyor. 

Bir de şöyle bir mekanizma işlemiş. Gazinolarda, 'mekanın sahibi' Türk Sanat Müziği ve bu müziğin starları olduğu için arabeskçiler horlandı ve buralarda kalıcı pozisyonlar edinemediler. Bu da onları ikinci sınıf gazinolara, gece kulüplerine ve oradan da Anadolu pavyonlarına itti. Arabeskin asıl rüzgarının bu gibi mekanlardan estiğini söylemek mümkün.

Ve bu mekanlar, mafyanın, uyuşturucu ve suç dünyasının aktörlerinin cirit attığı yerler. Erkek dünyası hafif kalır, erkekliğin politbüroları buralar. Ve kadın sanatçı bu dünyada açık bir hedef. Onlar da çareyi, sertleşmekte, sevdiğim bir deyim olmasa da 'erkeksi'leşmekte buluyorlar sanıyorum.

Bu, dile de okuyuşa da sirayet ediyor. Bu üslup onları, arzu nesnesi ile 'bacı', 'delikanlı kadın' arasında bir yerlerde konumlandırıyor.


Arabeskin kadın starlarının çoğunlukla dramla ya da yoksullukla biten öykülerinde, kadın kimliğinin çok önemli bir etken olduğu da belgeselde altı çizilen bir vurgu. Hocaoğlu, şu yorumu yapıyor:

Dönemin ruhundan söz edilebilir, o yıllarda kadınların bugüne oranla çok daha büyük zorluklara baş etmek zorunda kaldıkları da söylenebilir. Fakat bu mağduriyet, hiçbir 'ama'nın ardına sığınmadan adrese teslim bir şekilde söylenmeli. Kadınlara boğaz tokluğuna plaklar okutuldu, haklarını arayanlar pavyonlarda çalışmak zorunda kaldı, hayatlarına giren erkekler onların tüm parasını gasp etti ve toplum bunu onaylayarak izledi.


Esengül'ün ailesi ilk kez konuştu

'Arabeskin Aşık Kadınları' aynı zamanda ciddi bir arşivi de ekrana taşıdı. Hem de pek çoğu ilk kez ekrana gelen fotoğraflar, belgeler ve isimler.

Sezen Ağan-Esengül&#;ün kızkardeşmonash.pw

Esengül'ün kız kardeşi Sezen Ağan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

Murat Hocaoğlu, bu belleğin ortaya çıkmasının ve paylaşılmasının önemli olduğu görüşünde:

"Kadın arabeskçiler için, bu belleğin hatırlatılmasından ziyade arşivlere geçmiş çarpıtmaların düzeltilmesi için büyük emek verildiğini söylemem gerekiyor. Çünkü basın, o dönemde bugün de olduğu gibi açıkça şiddet dili kurmuş kadınlar üzerinde. Esengül'ün cinsel meta haline getirilmesi, Bergen'in ölümünün vaka-i adiye olarak görülmesi onların gerçek hikayesini gizlemiş aslında.

Gülşen üzerinden yürütülen cinsiyetçi dile bakılırsa, bu dil bugün de devam ediyor. Kırk yılda bu değişemez miydi, görüyoruz ki değişmemiş. Bu yüzden bu kadınların ve dönemin gerçek hikayesini ortaya koyabilmek için birebir tanıklıklara başvurduk.

Onların yaşamlarına da müzikal gelişimlerine de etki etmiş insanları konuşturduk. Dönem soundunu anlamak için şarkılarının ilk kayıtlarını kullanmaya çalıştık. Dönemin popüler fotoğraf stüdyosu Foto Yaşar'ın arşivlerine girdik. 35 yıldır açılmamış kutulardan çıkan, çoğu ilk kez kullanılan fotoğraflar kullandık. 

Bunun dışında yüze yakın kişiyle konuşmalar yaptık. Onları star yapan şarkıların yaratıcılarıyla konuştuk. Esengül'ün öldüğü trafik kazasından sağ kurtulan kardeşi Sezen Ağan 42 yıl sonra ilk kez konuştu.

Aileler bize içini döktü. Sadece Bergen'in ailesi çekilmekte olan Bergen filmiyle anlaşmalı olduğu için bizimle görüşmedi, engellerle karşılaştık. Şarkılarının haklarına sahip firma da yine aynı gerekçeyle Bergen'in sesini belgeselde kullanmamıza onay vermedi."


"Sol, arabesk müziğin feryadını 90'larda duydu"

'Arabeskin Aşık Kadınları'nın yönetmeni Murat Hocaoğlu "Günümüzde yaşasalardı, arabeskin kadın starlarının başka hayatları olabilir miydi?" sorumuza ise şu yanıtı veriyor:

Murathan Mungan belgeselde, arabeskçi kadınlar için 'Onlar şarkıyı alıp yüreklerine indirirler, içlerinde gönüllerinde çalkalandırıp sonra yeniden dünyaya söylerler' demişti. Şimdi kaç kişi böyle okuyor, çok kişi okusa bu okuyuşa gönlünü, kulağını açacak kaç kişi var bilmem. Dolayısıyla bu sorunun bu şekline cevabım yok. Ama şunu söylerim. O kadınlar erkekler tarafından hiçleştirilmeselerdi çok büyük kariyerleri olabilirdi, bugünün de olgun kuşak yorumcuları olarak star kalabilirlerdi. Çünkü çok büyük şarkıcılardı.


Hocaoğlu, hazır Murathan Mungan'dan söz etmişken sol kimliğiyle bilinen bir aydının arabesk konulu bir belgeselde yorumcu olarak yer alması konusundaki tercihini de merak ediyoruz.

murathan monash.pw

Murathan Mungan / Fotoğraf: 'Arabeskin Aşık Kadınları'

"Neden Murathan Mungan?" sorumuza şu sözlerle cevap veriyor yönetmen:

Murathan Mungan'ın farkı, bildiğiniz gibi, zihnini kulağını bu toplumun bütün seslerine açmış bir yazar oluşu. Arkadaşım olarak da bu projenin kavramsal boyutunu kurmam noktasında çok destek oldu. Ve belgeselde konuşmacı olarak da yer alarak bize büyük gurur yaşattı.

Sol kimlik, aydınlar meselesine bakarsak da geçmişte arabeske duyarsız olunduğu, resmi geleneksel söylemlere yaslanıp, 'yoz müzik' tezinin dillendirildiği doğrudur. Hatta hiç unutmuyorum, 80'lerin sonunda Tempo dergisi 'Arabesk Dinleyen Entelektüeller' diye bir kapak dosyası yapmıştı. Bu ne acayip şey dercesine…

Bunu boşa çıkaran aydınlar da oldu. Ama solun, arabesk müziğin feryadını duyması için 90'ların sonunda Müslüm Gürses'i dinlerken kendilerini jiletleyen yoksulları görmesi gerekti. Evet böyle olmamalıydı.


Bu kadar çok arabesk konuşmuş, sormuş, dinlemişken daha çok 12 Eylül sonrasına mal edilen ve şimdilerde altı çok da çizilmeyen arabesk müziğin halen kitleler üzerinde etkili olup olmadığını da merak ediyor insan. Hocaoğlu'na göre her yerde:

Arabesk nostaljik bir değer, eski günlerin anısı gibi kaldığı düşünebilir. Ama bence öyle değil. Çünkü arabesk müzik, evet zaman zaman geriledi, ama her dönemde başka müzikler ile etkileşime girerek beslendi ve o müziğe damgasını yine vurdu. Bu 90'lar popunda da böyle oldu.

Bugün pop müzik starlarının repertuarlarının yarısı arabesk temalı şarkılardan oluşuyor. Arabeskin geçtiğimiz yıllarda hip-hop ile birleşimi, bugün trap müziğine sızışı, trabesk diye bir müzik türünden bahsediyor oluşumuz… Daha birçok şey söylenebilir. TicTok ve Instagram Reels&i açın, dört gönderiden birinde arabesk tabanlı trap şarkılar olduğunu görürsünüz. Melezlenmeye bu kadar yatkın bir müzik, bence her zaman etkili olacak.


plak çıkarmış Yıldız Tezcan'ın bütün varlığı gasp edildi

Murat Hocaoğlu'na son sorum, bu türden bir röportajın belki en basmakalıp ama en çok da merak edilen sorusu oldu: Yaşam öyküleriyle birebir temas ettiğiniz bu kadınların arasında en çok kimin öyküsünden etkilendiniz?

Hocaoğlu, onlarca kadın solistin yaşam hikayesini anlattığı belgeselinde özellikle üç ismin hikayesinin kendisini çok etkilediğini şu sözlerle anlatıyor:

Esengül ilk göz ağrım. Dokuz yıllık kariyer, 25 yıl sürebilmiş bir ömür. Ve gerçekten çok özel bir şarkı söyleme tekniği yaratmış bir yorumcu. Artık bu noktada siz o şarkıları, sesi başka türlü dinliyorsunuz. Müzikalitesinden ziyade o hayatın filmi zihninizde akıyor. Bazen o film o kadar baskın oluyor ki, mesela Bergen'i dinlerken onu acı hikayesi her şeyin üstünü örtüyor.

Bence çok nüanslı bir şarkıcı. Ama sadece hikayesini görüyorsunuz. Çekimler sırasında ise, Yıldız Tezcan, hikayesini anlatırken çok etkilendim. plak çıkarmış, 45 filmde başrol oynamış bir kadının tüm varlığının elinden alınması gerçekten isyan edilesi bir durum.


Ve bundan sonraki projelere dair son cümleler:

'Arabeskin Aşık Kadınları' sekiz bölümde, içerdiği tezin hikayesini tamamlıyor. Ama bu dünya o kadar çok insan profili, portreler saklıyor ki insanın avucu kaşınmıyor değil. Popüler kültürün her alanıyla ilgili, profesyonel olarak işimiz de bu olduğu için, yapımcım, dostum Gamze Dinç ile birçok proje tasarlıyoruz. 

Biz yapalım ya da başkaları yapsın, bu ülke hikaye anlatıcılığı için büyük bir derya. Bu gibi işlerin alternatif tarih yazımına mütevazi de olsa bir katkı sunması gerektiğini düşünüyoruz. 'O zaman öyleydi' deyip geçmeden, hak ve adalet eksenli bir görüş ortaya koyması gerektiğini düşünüyoruz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır