Tarih: 13 Ocak 2023Ayetler ve Sureler
Yazımızda sizler için Cuma suresinin Arapça, Türkçe okunuşunu, anlamını, okumanın faziletini ve tefsirini hazırladık. Yazının devamında Cuma suresi hakkında nerede inmiştir, konusu nedir, ne anlatıyor, nuzül sebebi nedir gibi soruların cevabı mevcuttur.
Cuma suresi Medine’de inmiştir. 11 âyettir. İsmini, 9. âyette geçen اَلْجُمْعَةُ (cum‘a) kelimesinden almıştır. اَلْمُسَبِّحَاتُ (Müsebbihât) sûrelerinin dördüncüsüdür. Resmî tertîbe göre 62, iniş sırasına göre ise 96. sûredir.
Cuma suresini okumanın fazileti, Ebû Hureyre (r.a.)’ın haber verdiğine göre "Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Cuma namazında Cuma ve Munafikûn surelerini okurdu." (Müslim, Cum‘a 61, 64)
(*Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için aramalarda çıkmak için sitemize eklenmiştir.)
1. Yusebbihu lillahi mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ardi-lmeliki-lkuddûsi-l’azîzi-lhakîm.
2. Huve-lleżî be’aśe fî-l-ummiyyîne rasûlen minhum yetlû ‘aleyhim âyâtihi ve yuzekkîhim ve yu’allimuhumu-lkitâbe velhikmete ve-in kânû min kablu lefî dalâlin mubîn.
3. Ve âḣarîne minhum lemmâ yelhakû bihim(t) ve huve-l’azîzu-lhakîm.
4. Żâlike fadlu(A)llâhi yu/tîhi men yeşâ(u)(t) va(A)llâhu żû-lfadli-l’azîm
5. Meśelu-lleżîne hummilû-ttevrâte śümme lem yahmilûhâ kemeśeli-lhimâri yahmilu esfârâ(an)(c) bi/se meśelu-lkavmi-lleżîne keżżebû bi-âyâti(A)llâh(i)(t) va(A)llâhu lâ yehdî-lkavme-zzâlimîn
6. Kul yâ eyyuhâ-lleżîne hâdû in ze’amtum ennekum evliyâu li(A)llâhi min dûni-nnâsi fetemennevû-lmevte in kuntum sâdikîn
7. Velâ yetemennevnehu ebeden bimâ kaddemet eydîhim(t) va(A)llâhu ‘alîmun bi-zzâlimîn
8. Kul inne-lmevte-lleżî tefirrûne minhu fe-innehu mulâkîkum śümme turaddûne ilâ ‘âlimi-lġaybi ve-şşehâdeti feyunebbi-ukum bimâ kuntum ta’melûn
9. Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû iżâ nûdiye lissalâti min yevmi-lcumu’ati fes’ev ilâ żikri(A)llâhi ve żerû-lbey’(a)(t) żâlikum ḣayrun lekum in kuntum ta’lemûn
10. Fe-iżâ kudiyeti-ssalâtu fenteşirû fî-l-ardi vebteġû min fadli(A)llâhi veżkurû(A)llâhe keśîran le’allekum tuflihûn
11. Ve-iżâ raev ticâraten ev lehven(i)nfaddû ileyhâ ve terakûke kâ-imâ(en)(t) kul mâ ‘inda(A)llâhi ḣayrun mine-llehvi ve mine-tticâra(ti)(t) va(A)llâhu ḣayru-rrâzikîn
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla
1. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi, gerçek hükümdar, her noksandan temiz ve uzak, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan Allah’ı tesbih etmektedir.
2. O Allah ki, ümmîlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyacak, onları her türlü günah kirlerinden temizleyip arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir peygamber göndermiştir. Oysa onlar, daha önce apaçık bir şaşkınlık ve sapıklık içindeydiler.
3. Allah o Peygamber’i, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
4. Peygamberlik, Allah’ın lutfudur; onu dilediğine verir. Gerçekten de Allah, pek büyük lutuf ve ihsân sahibidir.
5. Tevrat’ın hükümlerini uygulamakla yükümlü tutulan, fakat bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerin hâli, ciltlerle kitap taşıyan eşeğe benzer. Allah’ın âyetlerini yalanlayan topluluğun hâli ne kötüdür! Allah zâlimler topluluğunu doğru yola erdirmez.
6. De ki: “Ey yahudiler! İnsanlar içinde yalnızca kendinizin Allah’ın dostları olduğunu sanıyorsanız ve bu iddianızda samimi iseniz, haydi ölümü arzu edin de görelim!”
7. Oysa onlar işledikleri günahlar yüzünden ölümü asla istemezler. Allah ise, o zâlimleri çok iyi bilmektedir.
8. De ki: “Kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, sonunda o, mutlaka gelip sizi bulacaktır. Sonra duyuların ötesinde olan şeyleri de, duyular sahasına giren her şeyi de çok iyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız; O da size yaptıklarınızı tek tek haber verecektir.”
9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda hemen Allah’ı anmaya koşun; işi, alış verişi bırakın! Eğer bilirseniz sizin için hayırlı olan budur.
10. Namaz tamamlanınca artık yeryüzüne yayılabilir ve Allah’ın lutf u kereminden rızkınızı temine çalışabilirsiniz. Bununla birlikte Allah’ı çok çok zikredin ki iki cihanda da kurtuluşa eresiniz.
11. Onlar bir ticâret veya bir eğlence görünce hemen oraya akın edip, seni hutbede ayakta bırakıverdiler. De ki: “Allah’ın katındaki mükâfat, ticâretten de, eğlenceden de daha hayırlıdır!” Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Cuma suresi konusu nedir? Cuma suresi nuzül sebebi nedir? Cuma suresini okumanın fazileti nedir? Sizler için derledik.
Ümmîler arasından Resûlullah (s.a.s.)’i peygamber olarak göndermesi, Allah Teâlâ’nın hem ona hem de ümmete en büyük lütfudur. O, insanlığa kitabı ve hikmeti öğretmek, onların nefislerini tezkiye edip cennete hazırlamak için gelmiştir. Bu sebeple yahudiler, sahip oldukları bilgiye aldanmayıp bu Peygamber’e imana davet edilir. İnsanlık ölüm gelmeden intibaha çağrılır. Gerek cemaat ve ümmet olma şuurunun gelişmesi, gerek dini anlama ve yaşama açısından büyük ehemmiyeti olan Cuma namazının farziyeti bildirilir. Dini dünyaya tercihin, netice itibariyle daha faydalı olacağı öğütlenir.
Mushaftaki sıralamada altmış ikinci, iniş sırasına göre yüz onuncu sûredir. Saf sûresinden sonra, Fetih sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Bazı araştırmacılar, 11. âyette değinilen ve sûrenin nüzûl sebebi olarak gösterilen olayın meydana gelişiyle ilgili bir kısım karînelerden hareketle hicretin 1. yılında indiğini belirtirler (bk. Emin Işık, “Cum‘a Sûresi”, DİA, VIII, 92). Derveze, sûrede yahudilerden bahsedildiği, Hendek Savaşı’ndan sonra ise Medine’de yahudi kalmadığı noktasından hareketle en azından bu savaştan söz eden Ahzâb sûresinden önce inmiş olması gerektiğini ifade eder (VIII, 227). Aynı kanaati paylaşan Süleyman Ateş, Ebû Hüreyre’den yapılan –sûrenin kendisinin müslüman olmasından sonraki bir tarihte indiği bilgisini içeren– rivayetin sahih olamayacağını, çünkü onun Hayber’in fethi sırasında Hz. Peygamber’e gelip müslüman olduğunu ifade eder ve bu rivayeti ona yapılmış bir iftira olarak niteler (IX, 429, 431). Fakat İbn Âşûr’un belirttiği gibi Hendek Savaşı’ndan sonra da bazı müslümanların Hayber yahudileriyle ortak ziraî faaliyetleri devam ediyordu ve aralarında sıkı bir iletişim bulunuyordu (XXVIII, 169); dolayısıyla sûrede onlardan söz edilmesini yadırgamamak gerekir ve Ebû Hüreyre’nin rivayeti esas alınarak bu sûrenin Hayber’in fethedildiği yıl nâzil olduğu düşünülebilir (XXVIII, 204, 205).
Ebû Hureyre (r.a.)’ın haber verdiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Cuma namazında Cum‘a ve Munafikûn sûrelerini okurdu. (Müslim, Cum‘a 61, 64)
“Tesbih ediyor” ifadesi, gökte ve yerde olan her şeyin, Allah’ı şu an tesbih etmekte olduğunu ve gelecekte de tesbihe devam edeceğini bildirir. Ayrıca mü’minlerin bundan böyle zafer ve fetihlere erişeceğine, o zamanlarda da Allah’tan gâfil kalmayıp tesbihe devam etmelerinin gereğine işaret eder.
Cenâb-ı Hakk’ın burada zikredilen isimleri şu mânalara gelir:
› اَلْمَلِكُ (Melik): Hükümdar, sultan, padişah; hâkimiyetin mutlak sahibi; görünen ve görünmeyen taraflarıyla tüm kâinatın hakiki ve yegâne mâliki.
› اَلْقُدُّوسُ (Kuddûs): Her türlü eksiklikten uzak, mutlak kemal sahibi, yaratılmışların tasavvur ve tasvirine sığmaz; tertemiz olan ve tertemiz kılan.
› اَلْعَز۪يزُ (Azîz): Dâima üstün, gâlip, kuvvetine erişilmez, kudretine karşı gelinmez.
› اَلْحَك۪يمُ (Hakîm): Hüküm ve hikmet sahibi, verdiği her hükmü hikmetle veren, yaptığı her işi sağlam ve hikmetle yapan.
Bir kısım isim ve sıfatları böyle olan:“Ümmîler”den maksat, büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, kendilerine ait bir kitapları olmayan Araplardır. Allah Teâlâ bunlar arasından Hz. Muhammed (s.a.s.)’i seçip âhir zaman Peygamberi olarak gönderdi. Fakat o, yalnız Araplara gönderilmiş bir peygamber değil, onlarla beraber tüm insanlığa gönderilmiştir. Onun tebliği, belirli bir dönem ve belirli bir toplumla sınırlı değil, kıyamete kadar bütün dönemler ve toplumlar için geçerlidir.
Nitekim şu rivayet 3. âyetin kapsamı hakkında açık bir izahta bulunmaktadır:
Ebû Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: Bir defasında biz Resûlullah (s.a.s.)’in yanında otururken ona Cum‘a sûresi nâzil oldu. Allah Resûlü (s.a.s.), “Allah o Peygamberi, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir” (Cum‘a 62/3) âyetini okuyunca, sahabîler, kendilerinden söz edilen bu kimselerin kimler olduğunu sordular. Efendimiz (s.a.s.) cevap vermeyince, soruyu soran kişi sorusunu üç kere tekrarladı. O sırada aramızda Selmân-i Fârisî de bulunuyordu. Allah Resûlü (s.a.s.) elini onun omzuna koydu ve şöyle buyurdu: “Şunlardan öyle yiğitler vardır ki, iman Süreyya yıldızının yanında olsa bile, muhakkak ona ulaşır.” (Buhârî, Tefsir 62/1; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 230, 231)
Burada Peygamberimiz (s.a.s.)’in üç mühim vazifesine dikkat çekilir:
Birincisi; Allah’ın âyetlerini insanlara okumak: Peygamberlerin ümmetlerini hak yoluna daveti, gelen vahyin okunmasıyla başlar. Ancak bu vazîfe, insanları umulan hedefe ulaştırmada ilk merhaledir ve bir zemîn teşkîl eder.
İkincisi; tezkiye etmek: Tevhîd davetinin maksadına ulaşması, ancak nefisleri küfür, şirk ve günah gibi mânevî kirlerden temizleyip huşû ve huzûra erdirmekle mümkündür. Nitekim mâzîsi câhiliyye insanı olan ashâb-ı kirâm, hidâyet bulup Allah Resûlü (s.a.s.)’in feyizli sohbeti ve mânevî terbiyesiyle gönüllerini arındırdıkları anda dünyanın en mümtaz insanları hâline geldiler. Onların, dillerde ve gönüllerde dolaşan fazilet menkıbeleri çağları ve iklimleri aştı.
Fakat şunu belirtmek gerekir ki, Allah ile kul arasında en büyük engel olan nefsi arındırmak, onun zararlı vasıflarını kazıyıp temizlemek dil ile söylemek kadar kolay bir hâdise değildir. İşin hem tezkiye edeni hem de tezkiye edileni ilgilendiren yönü bulunup, her iki yöndende büyük zorluklar, çileli ve meşakkatli uğraşılar gerektirmektedir. Kulun kurtuluşu da, bu alanda gerçekleştirilecek başarıyla doğru orantılıdır. Nitekim Hz. Mevlânâ, Kazvinli’nin vücuduna arslan resmi döğdürmesi yaptırması hikayesiyle bakınız bu gerçeği nasıl anlaşılır hâle getirmektedir:
Kazvinlilerin adetine göre; bedenlerine, ellerine, omuzlarına, kendilerine zarar vermeyecek bir tarzda, iğne ucu ile mavi dövmeler döğdürürlerdi. Kazvinlinin biri, hamamda tellağın yanına gitti:
“- Lütfen bana bir dövme yap, ama tatlılıkla yap, canımı acıtma” dedi. Tellak:
“- Söyle yiğidim, ne resmi yapayım?” diye sorunca, Kazvinli:
“- Kükremiş bir arslan resmi yap” dedi, “Tali’im arslan burcudur. Arslan resmi döv. Gayret et ki tam arslana benzesin. Rengi solgun olmasın.” Tellak:
“- Vücudunun neresine döveyim?” deyince, Kazvinli, “Omuzuma döv” dedi. Tellak, iğneyi batırınca, acısı adamın kürek kemiğine işledi. Kazvinli yiğit inleyerek:
“- Ey değerli usta, beni öldürdün; ne resmi yapıyorsun?” diye sordu. Tellak:
“- Arslan resmi yap demedin mi?” deyince, Kazvinli:
“- Neresinden başladın?” dedi. Tellak:
“- Kuyruğundan başladım” dedi. Kazvinli:
“- Ey iki gözüm kuyruğu bırak” dedi, “Arslan kuyruğunun sızısı kuyruk sokumumu sızlattı; kuyruğu, boğazımı sıktı, nefesimi kesti. Ey arslan yapan, sen kuyruksuz bir arslan yap, çünkü iğne acısından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım.”
Usta, Kazvinli’ye acımadan, duyduğu acıları düşünmeden, arslanın bir başka tarafını yapmak için iğneyi tekrar batırdı. Kazvinli:
“- Aman, bu arslanın neresi?” diye bağırdı. Tellak da; “Kulağı” dedi. Adam:
“- Bırak kulağı da olmasın ey usta, elini çabuk tut!” Tellak, bu defa iğneyi başka bir tarafa batırınca, Kazvinli, yine feryada başladı: “Bu üçüncü de arslanın neresi?” diye sordu. Tellak da, “Karnıdır, azizim” diye cevap verdi. Kazvinli:
“- Varsın arslan karınsız olsun, duyduğum acı arttıkça arttı, iğneyi çok batırma” dedi. Tellak, şaşırdı, hayli zaman parmağı ağzında kaldı. Sonra öfke ile iğneyi yere attı da:
“- Dünyada bu iş kimin başına gelmiştir?” dedi, “Kuyruksuz, başsız, gövdesiz arslanı kim görmüştür? Allah bile böyle bir arslan yaratmamıştır.” (Mesnevî, 2982-3001. beyitler)
Mevlânâ (k.s.) bu hikâyeyi anlattıktan sonra şöyle nasihat eder:
“Ey kardeş, iğne acısına sabret ki, kendi kâfir nefsinin iğnesi acısından kurtulasın. Varlıktan kurtulmuş olanlara, gökyüzü de secde eder, güneş de, ay da… Kimin bedenindeki kâfir nefis öldü ise, güneş de onun buyruğuna girer, bulut da... Gönlünde ilâhî aşk ateşini uyandıran ve çevresini aydınlatmayı öğrenen kişiyi artık güneş bile yakamaz. Cenab-ı Hakkı yüceltmek, tâzim etmek nasıl olur? Kendini hor, hakir bilmek ki, kendini toprak gibi ayak altında çiğnetmeye layık görmekle olur. Tevhid, Allah’ı bilmek nedir? Kendini Vahid’in, Bir’in önünde yakıp yok etmektir. Eğer gündüz gibi aydınlanmak, parlamak istiyorsan, geceye benzeyen, gece gibi karanlık olan varlığını, benliğini yak. Bakırı kimyada eritir gibi, varlığını, sana o varlığı verenin varlığında erit, yok et. Sen sıkı sıkıya, «Ben»e ve «Biz»e yapışmışsın. Yokluğa ve birliğe ulaşamamışsın, karşılaştığın bütün bu bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, bu yıkıntılar hep bu ikilikten meydana gelmektedir.” (Mesnevî, 3002-3012. beyitler)
Peygamberin üçüncü vazifesi kitap ve hikmeti öğretmek: Bu merhalede ise uyulması gereken kanunları ve hükümleri beyân eden kitabın, yâni Kur’ân-ı Kerîm’in tâlimi gelir. Kur’ân-ı Kerîm’in rûhunda derinleşebilmek, kalbî seviyeye bağlıdır. Kur’ân-ı Kerîm, asıl kalb ile okunup anlaşılır. Gözler ise kalbe ancak basit bir vasıta hükmündedir.
Âyet-i kerîmelerde tezkiye ile kitâb ve hikmetin tâliminin bir arada zikredilmesi, tezkiye olunmamış kimselerin ilim elde edemeyeceklerini, etseler de bu ilmin kendilerine bir fayda sağlamayacağını ifade etmektedir. Zira ilim ve hikmet öyle bir nûr ve zînettir ki bunu elde etmek için, onun mekân tutacağı yerlerin, yâni kalbin, evvelâ lüzûmsuz ve zararlı şeylerden boşaltılması gerekmektedir. Bu bakımdan Peygamberler önce âyetleri okur, sonra bu âyetlere inanan ve gönül veren kimselerin, nefislerini aşırılıklardan, çirkinliklerden arındırırarak kalblerini mânevî kirlerden tasfiye ederler. Daha sonra da tezkiye ve tasfiye olunmuş kimselere kitâb ve hikmeti öğretirler. Kâinattaki sır ve kudret akışlarına da ancak böyle bir kalbin sahipleri âşinâ olur ve bir hikmet menbaı hâline gelebilir.
Bu lütfa nâil olabilmek için Allah’ın kitabını mânasını anlayarak okuma, hayatın her alanını onun rehberliğinde ve onun hükümlerine göre düzenleme zarureti vardır. Aksi takdirde, daha önce Allah’ın kitabına göre hareket etme imtihanını kaybeden yahudilerle aynı hazin âkibeti paylaşmak kaçınılmaz olacaktır ( Tefsir:Prof. Dr. Ömer Çelik )
Cuma suresi tefsirin devamı için tıklayınız...
İslam ve İhsan
PAYLAŞ:
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
...Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.
Erkam Medya © islam&ihsan 2013 - 2023
islamveihsan.com altında yayınlanan yazıların tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi yazıların tamamı izinsiz kullanılamaz.
Abad: Şen, bayındır, Sonsuz gelecek zamanlar.
Abadın: Ezeli.
Abak: Köylü.
Abakan/Abakay: Bir Türk boyunun adı.
Abakay: Bir Türk boyunun adı
Abamüslüm: İslamiyete inanların ulusu, yücesi.
Abat: Şen, rahat, mutlu olmuş
Abay: Hüner, beceri
Abaza: Kafkaslarda yaşayan bir Türk soyu.
Abbad: Allaha itaat ve ibadet eden, kulluğunu hakkıyla yerine getiren. Yasaklarından kaçınan kişi manasındadır. Abbad b. Bişr. Ashab dan.
Abbas: Sert, çatık kaşlı kimse. 2. Arslan – Abbas b. Abdülmuttalib. Rasûlullah (s.a.s)’ın amcası, Mekke’nin fethinde müslüman olmuştur.
Abdal: Derviş, bilgili kişi.
Abdi: Kulluk ve itaat edendir. Kullukla, kölelikle ilgili
Abdulhamit: Hamdolunmuş, övülmüş, bütün varlığın diliyle övülmüş Allah’ın kulu
Abdulkadir: Her şeye gücü ve sözü yeten
Abdullah: Allah’ ın kulu
Abdulrezzak: Yukarıdan gelen ilk kullardan biri
Abdurrahman: Rahmet sahibi olan Allah’ın kulu.
Abduş: “Abdullah” isminin kısaltılarak bir başka söyleniş biçimi.
Abdülalim: Herşeyi bilen Tanrı’nın kulu.
Abdülaziz: En yüce, en değerli olan Allah ın kulu. Büyük ve aziz olan, izzet ve şeref sahibi Allah ın kulu. Aziz Allah’ın isimlerindendi r. – Sultan Abdülaziz
Abdülbaki: Her zaman var olan Allah ın kulu. Sonsuz, ebedi olan ve ölmenin kendisi için sözkonusu olmadığı. Allah ın kulu-Allah’ın isimlerinden.
Abdülbari: Yaratan, yaratıcı Allah’ın kulu. Bari ismi, Allah ın isimlerindendir. Abd takısı almadan kullanılmaz. Yaratan, yaratıcı olan Allah’ın kulu
Abdülbasir: Her şeyi görüp gözeten ve gizliliğin kendisi için söz konusu olmadığı yüce Allah’ın kulu.Her şeyi görüp anlayan Allah ın kulu.
Abdülbasit: Genişlik, ferahlık ve kolaylık verici olan Allah ın kulu. – Allah ın isimlerinden.Rızkı yayıp bollaştıran Allah ın kulu
Abdülbedi: Allah’ın isimlerinden. Bedinin kulu.
Abdülberr: Berr in kulu. Cömert ve ihsan edicinin kulu.Berr, Allah ın isimlerindendir.
Abdülcabbar: Zorlayıcı güce sahip olan Tanrı’nın kulu.
Abdülcebbar: Cebredici, zorlayıcı, kuvvet ve kudret sahibi Allah ın kulu. Cebbar, Allah ın isimlerindendir. Zorlayıcı güce sahip olan Allah ın kulu.
Abdülcelil: Büyük, ulu, yüce Allah ın kulu. Celil, Allah ın isimlerindendir. En yüce olan Allah ın kulu
Abdülcemal: Güzellikleri kendinde toplayan Allah ın kulu.
Abdülcevat: Cömert olan Allah ın kulu.
Abdüleelal: Tanrı’nın kulu.
Abdülehad: Şeriki ve ortağı bulunmayan, tek olan Allah ın kulu. Ehad, Allah ın isimlerindendir.
Abdülesed: Aslan ın kulu.- Hz. Rasûlullah (s.a.s) m reddettiği isimlerdendir. Müslümanlar kullanmazlar.
Abdülevvel: Herşeyin evveli, ilk olan, varlığının başlangıcı bulunmayan Allah ın kulu.
Abdülezel: Ezelden beri var olan varlığı için başlangıç söz konusu olmayan Allah ın kulu. Ezelden beri var olan Allah ın kulu.
Abdülferid: Tek, eşsiz, eşi olmayan, kıyas kabul etmez, üstün olan. Allah ın kulu.
Abdülferit: Üstün olan Tanrı’nın kulu.
Abdülfettah: Gizli şeyleri açığa çıkaran Allah ın kulu. Zafer kazanmış, üstün gelmiş, fetheden-açan, kullarınının kapalı-müşkil işlerini açan Allah ın kulu. Allah ın isimlerindendir.
Abdülgaffar: Kullarının günahlarını affeden Allah ın kulu. Allah ın isimlerindendir. “Abd” takısı almadan kullanılmaz.
Abdülgafur: Bağışlayan, acıyan Tanrı’nın kulu.
Abdülgani: Zengin ve eli açık Tanrı’nın kulu.
Abdülhak: Yüce Tanrının kulu
Abdülhakim: Her şeyi bilen Tanrı’nın kulu.
Abdülhalik: Yaratan Tanrı’nın kulu.
Abdülhalim: Anlayışlı, izanlı Tanrı’nın kulu.
Abdülhamit: Övülen Tanrı’nın kulu.
Abdülkadir: Kudretli ve güçlü olan, Allah`ın kulu.
Abdülkerim: Kerem sahibi, cömert, ulu olan Allah ın kulu.
Abdüllatif: Zenginliğini paylaşan Tanrı’nın kulu.
Abdüllazim: Büyük, yüce, ulu, yüksek.
Abdülmecit: Şan ve şeref sahibi Tanrı’nın kulu.
Abdülmelik: Tüm evrene egemen olan Tanrı’nın kulu.
Abdülmetin: Kudrete sahip Tanrı’nın kulu.
Abdülrezzak: Soylu, gücüne güç katan
Abdülvahap: Eli açık Tanrı’nın kulu.
Abdülvahip: Üstün olan Tanrı’nın kulu.
Abdülvahit: Üstün olan Tanrı’nın kulu.
Abdürrahman: Rahmet sahibi olan Tanrı’nın kulu.
Abdürrauf: Çok merhamet eden, esirgeyen Allah ın kulu. Rauf olan Allah ın kulu.
Abdürreşit: Doğruluğu öğreten Tanrı’nın kulu.
Abdürreşit-Abdürreşid: Allah´ın isimlerinden. Reşid´in kulu, doğru yolu gösteren Allah´nın kulu.
Abdürrezzak: Bütün mahlûkların rızkını veren Allah´ın kulu. – Rezzak, Allah´ın isimlerindendir. “Abd” takısı almadan kullanılmaz. Tüm yaratıklara rızkını veren Allah´ın kulu.
Abdüssamed-Abdüssamet: Kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah´ın kulu. Kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan, Allah´ın kulu. – Samed, Allah´ın isimlerindendir.
Abdüsselâm: Barışçı olan Tanrı´nın kulu Barış, rahatlık, selamete çıkaran, selam eden, zevalsiz ebedi olan Allah´ın kulu. – es-Selam kelimesi, Allah´ın isimlerindendir. “Abd” takısı almadan kullanılamaz.
Abdüssemi: Her şeyi işiten, duyan Allah´ın kulu. Her şeyden arınmış olarak bütün sesleri, sözleri ve kelimeleri işitip ayırdeden yüce Allah´ın kulu.
Abdüssettar: Günahları örten, gizleyen Allah´ın kulu.
Abdüşşahid: Şahid´in kulu. Görünen ve görünmeyen eşyanın hepsini görücü ve tasarruf edici olan ve her şeyi müşahade altında bulunduran Allah´ın kulu. Şahid, Allah´ın isimlerindendir.
Abdüşşekür: Emrine uyan, yasaklarından sakınan kullarını seven ve çok ikramda bulunan Allah´ın kulu. Şekür, Allah´ın isimlerindendir. “Abd” takısı almadan kullanılmaz.
Abdüzzahir: Varlık ve birliği sonsuz sayıda eserler ve delillerle belli olan Allah´ın kulu. Ez Zahir, Allah´ın isimlerindendir.
Aber: Hz. Nuh´un erkek torunu.
Abgun: Mavi renk. Gök. 2. Parlak. 3. Nişasta
Abıd: Dindar, sofu, din kurallarına bağlı.
Abır: Huzur, barış.
Abid: Dini bütün, dindar, sofu.
Abide: Anıt önemli ve değerli yapıt anlamındadır
Abidin: Dua eden, duacı
Abir: Güzel kokan, mis, güzel koku.
Aborkar: Tutumlu, tutumlu davranan.
Abrek: Yaşadığı toplumun düzenine karşı gelen, savaşçı
Abuşka: Kadının kocasına verilen bir ad.
Abuzer:Altın suyu. Altın suyu misali parlak ve görkemli
Abuzettin: Dindar, din yolunda hızlı giden.
Acabay: Güçlü kuvvetli kişi.
Acabey: Güçlü kuvvetli kişi.
Acahan: Güçlü kuvvetli kişi
Acar: Becerikli, atılgan, ele avuca sığmaz
Acaralp: Yiğit, becerikli, cesur kişi
Acarbay: Zengin, kuvvetli
Acarbey: Güçlü, cesur, atılgan, becerikli kimse.
Acarer: Güçlü, becerikli, gözü pek kimse.
Acarkan: Atılgan, güçlü, kuvvetli
Acarman: Çevik, becerikli, girişken insan.
Acaröz: Özü güçlü, yiğit kimse
Acarsoy: Yiğit soy, güçlü soy
Acartürk: Yiğit Türk, güçlü Türk, gözüpek Türk
Acatay: Güçlü tay
Acem: Açık ve doğru Arapça konuşamayan kimse 2. İran haklarından birine mensup.
Aclan: Yerinde duramayan, aceleci.
Acun: Dünya, varlık
Acunal: Dünyayı kapsayan, dünyayı fetheden; Dünyayı fethet; dünyaya yayıl” anlamında kullanılan bir isimdir.
Acunalp: Dünyaca tanınmış yiğit.
Acuner: Dünya eri, dünya yiğidi
Acunseven: Evreni seven, dünyayı seven
Açıkalın: Alnı açık kimse, temiz kişi
Açıkel: Cömert insan.
Açıker: Doğruluğun, dürüstlüğün savunucusu olan
Açıkgün: Güneşli gün, bulutsuz gün
Ada: Deniz veya göl suları ile çevrilmiş küçük kara parçası.
Adahan: Ada ve han sözlerinden oluşan bir ad.
Adal: Adın yayılsın, ün kazan” manasında.
Adalan: Adı bilinen, tanınan, iyi ünü olan
Adalettin-Adaleddin: Dinin adaleti.
Adalı: Ada halkından olan kimse.
Adalır: Adlanır, ad alır, bilinir
Adamış: Adak yapmış olan kimse.
Adanır: Adı ünlenen kimse.
Adar: Uygur metinlerinde geçen bir Türk adı, olgunluk, erginlik, süre zaman, omuzdaş
Adaş: Adları eş olanlar, aynı adı taşıyanlardan her biri, kardeş, edinilmiş olan, arkadaş
Adem: İyi, temiz insan. İlk insanın adı Hz. Adem
Adıcan: Adı ile sevilen, adı sevgili olan.
Adıgün: Adı aydınlık, gün gibi olan
Adıgüzel: İsmi güzel anlamında.
Adın: El, kimse.
Adınamlı: İsmiyle ünlü olan.
Adısanlı: İsmiyle ünlü olan.
Adısoylu: İsminin çok elit olduğu anlamında.
Adısönmez: Adı sürekli olarak yaşar, adı sürer gider, kuşaktan kuşağa sürer.
Adıvar: Adı yok değil adsız değil, adlandırılmış.
Adıyahşi: İsmi güzel anlamında.
Adil: Adaletli
Adilhan: Doğruluğun, Hakkın Hükümdarı.
Adin: Cennet
Adiyan: Bervari ilçesi halkından kabile.
Adlı: Zamir
Adlığ: Adı var, adı sanı bilinen, tanınmış ünlü
Adnan: Cennette ölümsüzlüğe kavuşan kişidir. Bir yere yerleşip ikamet eden kişi manasındadır ayrıca.
Adni: Cennetlik insan
Adsay: Moğol hakanlarından biri
Adsız: Adı olmayan, isimsiz
Adsoy: İsmi soyunu ifade ediyor anlamında.
Aduşan: Ateş, alev
Afacan: Ele avuca sığmaz, çok zeki.
Afer: Çok beyaz, bembeyaz.
Affan: Kendini kötülüklerden uzak tutan
Afgan: Çabuk sinirlenen.
Afif: Temiz, namuslu.
Afra: Beyaz toprak. 2. Ayın 13. gecesi.
Afrin: Suriye'de bir şehir
Afşin: Zırh, silah
Aga: Haber, bilgili kişi, bilen.
Agah: Bilgili, uyanık
Agâh: Bilgili, uyanık
Ager: Temiz, doğru kimse
Agıl: Akıl, zeki.
Agid: Yiğit, güçlü, yürekli.
Agir: Ateş.
Agra: Çok sevimli, çok yakışıklı.
Ağa: Ağabey, köy ve kasabalarda büyük toprak sahibi olan Varlıklı kimse
Ağababa: Bir yerde sözü geçen ve ileri gelen kimse.
Ağabay: Ağa ve çok varsıl kimse
Ağabey: Ağa, çok varsıl, güçlü kişi.
Ağacan: Cömert, içten kimse.
Ağahan: Ağaların ağası.
Ağakan: Ağa soyundan gelme.
Ağan: Geceleri gökte, ara sıra, hızla akıp gittiği görülen ışıklı nokta, göktaşı, akanyıldız
Ağaner: Akanyıldız gibi güzel er, akaner
Ağansoy: Yüksek soylu.
Ağaoğlu: Saygı duyulan birinin oğlu. 2. Beyzade.
Ağar: Sadık kişi.
Ağarantan: Sabahın erken vakti, tan vakti
Ağca: Çok beyaz, apak
Ağcabey: Temiz ve kişilikli insan.
Ağçelik: Çok iyi su verilmiş, çelik, ak çelik
Ağer: Temiz kişi, temiz erkek, ak er
Ağırtaş: Ağırlığı çok olan taş, ağırbaşlı kimse
Ahen: Demir gibi sert.
Ahıska: Gürcistan’da bir kent.
Ahi: Dost canlısı. 2.Erkek kardeş. 3. Eli açık, cömert.
Ahlas: Saf, halis, karışımsız. 2. İyi yürekli, temiz kimse. 3. Kur´anî ıstılahta, Allah´a halis olarak yönelip ihlaslılıkta ileri bir dereceye varmış kul.
Ahmed: Çok, en çok övülmüş, methedilmiş kimse manasındadır. Kur’an-ı Kerim’de Saf suresinin 2. ayetinde
Ahmet: Övgüye değer.
Ahter: Yıldız.
Ahves: Cesur, kahraman, yiğit.
Aka: Saygıdeğer kimse, ağa
Akabay: Varlıklı kimse, ağa
Akabey: Varlıklı kimse, ağa ve bey
Akad: Soyluluk, Onurlu bir kişiliğe sahip olmak
Akadlı: Adı ak, soyu temiz
Akagündüz: Asıl adı Enis Avni olan bir yazarımızın takma adı
Akal: Akal
Akalan: Ak alan, ak meydan, beyaz alan
Akalın: Temiz alın, açık alın, ak alın.
Akalp: Doğruluğu ve dürüstlüğüyle tanınan kimse.
Akam: Etki, sonuç, vargı.
Akan: Akıp gitmekte olan
Akaner: Akıp giden yiğit
Akansel: Akan, uzun mesafeden sonra denize dökülen su.
Akansu: Akıp giden su
Akant: Temiz, dürüst, sözünün eri.
Akar: Akmak eylemini yapar
Akarca: Akıp giden su, akan su, akarsu
Akarçay: Akıp giden su, akıp giden çay
Akarsel: Akıp giden sel
Akarsoy: Soyun devam etmesi.
Akartuna: Tuna gibi gürül gürül akan.
Akartürk: Akıp giden Türk.
Akasoy: Ağa soylu, soyunda ağalık bulunan kimse ağa soyu
Akata: Temiz ata, namuslu ata, lekesiz ata
Akatay: Temiz ve herkesçe bilinen kimse
Akay: Dolunay, ayın ondördü.
Akaydın: Aydınlık, temiz
Akba: Sazlık, bataklık, ağba
Akbal: Beyaz, temiz, bal gibi.
Akbaran: Ak güç
Akbaş: Tane tutamamış ekin, başağı, bir tür ak buğday, şahinden büyük bir av kuşu
Akbaşak: İnce sık yapraklı, beyaz çiçekli bir bitki.
Akbatu: Yiğit erkek
Akbatur: Namuslu ve yiğit
Akbay: Namuslu ve varsıl, Mısır Türk Kölemenlerinden bir kişi.
Akbayar: Namuslu, temiz ve yüce
Akbeğ: Namuslu ve varsıl, akbay, ak bey
Akbek: Namuslu ve varsıl
Akbel: Ak, beyaz, ile "bir dağın iki tepesi arasında geçit veren çukurca yer anlamına gelen "bel" sözcüğünden gelmektedir
Akbey: Temiz ve güvenilir kişi.
Akbilge: Bilge, temiz bilge
Akbora: Ak yel, ak fırtına
Akboy: Temiz ve güvenilir bir soydan gelen.
Akbudak: Ak renkli budak
Akbulut: Beyaz bulut
Akburç: Ak renkli kale burcu
Akburçak: Bir metre boyu olabilen bir burçak türü
Akcebe: Savaşlarda kullanılan beyaz zırh
Akçakaya: Oldukça ak renkli kaya, beyazca kaya
Akçakıl: Ak renkte küçük taş, akarsu kıyılarındaki ak renkli küçük taş
Akçal: Ak renge yakın, beyaza yakın beyaza çalan
Akçalı: Para ile ilgili, parası olan zengin
Akçar: Temiz ruhlu.
Akçasu: Duru su, ak su
Akçay: Duru çay, ak su
Akçıl: Beyaza yakın, beyazı çok, içinde ak renk bulunan, kırçıl
Akçınar: Bir çınar türü
Akçit: Aydınlık yüz, ışıklı yüz
Akdağ: Ak renkli dağ. 2. Kar kaplı dağ.
Akdal: Beyaz dal
Akdamar: Beyaz damar, akan damar
Akdemir: Demir gibi güçlü
Akdeniz: Ülkemizin güneyindeki deniz
Akdik: Ak renkte ve dik
Akdiken: Gövemeriği ya da geyik dikeni de denilen bir bitki alıç
Akdil: İyi, güzel konuşan
Akdoğ: Doğ ve ak git
Akdoğan: Kıvrık ve kısa gagalı, yırtıcı bir kuş.
Akdoğdu: Tertemiz doğan
Akdoğmuş: Akça pakça doğmuş, beyaz tenli doğmuş
Akdoğu: Beyaz şafak, ak ışıklı doğu.
Akdora: Ak renkte dağ tepesi, ak doruk
Akdoru: Karla kaplı zirve.
Akdoruk: Beyaz renkte, ağaçsız dağ tepesi
Akduman: Beyaz duman
Akdur: Akıp git ve dur, akıp dur
Akel: Güvenilir kişi anlamındadır bunun yanında doğru, dürüst işler yapan kişi
Aker: Dürüst, er kişi.
Akergin: Ak ve olgun
Akerman: Soylu kişi
Akersan: Yiğit sanlı
Akersoy: Yiğit soylu, dürüst, namuslu
Akgil: Soyu temiz olan
Akgiray: Temiz ve yaraşır
Akgüç: Namuslu ve güçlü
Akgün: Sevinçli gün
Akgündüz: Aydınlık gündüz.
Akgüner: Aydınlık sabah vakti
Akhan: Ak soylu han
Akı: Yiğit, ağa, kardeş, eli açık
Akıalp: Eli açık, yiğit, yiğitler yiğidi
Akıl: Zeka.
Akıman: Eli açık, yiğit, yiğit kimse
Akın: Her engeli aşan, güçlüklerden yılmayan, hızlı hareket kabiliyetine sahip
Akınal: Saldır ve kazan.
Akınalp: Akın eden yiğit. Yiğit.
Akıner: Akın eri, akın yapan er
Akıneri: Akın yapan yiğit, akıncı yiğit
Akınsoy: Savaşçı soyu.
Akıntan: Tan vakti, tanyeri ağarırken yapılan akın
Akıntürk: Akıncı Türkler.
Akış: Akma eylemi
Akif: Bir şeyde sebat eden. 2. İbadet eden, ibadet maksadıyla mübarek bir yere çekilen. İ’tikafa giren.
Akil: Akıllı, Rüştünü kanıtlama konumuna gelmiş, yaptıklarının farkında olan.
Akimaş: Şelale
Akkan: Soyu temiz insan.
Akkaş: Beyaz renkli yeşim taşı
Akkaya: Beyaz kaya.
Akkerman: Yüksek burçları olan kale .
Akkılıç: Kirlenmemiş kılıç.
Akkın: Arzulu, aşık.
Akköz: Ak renkte göz, ak kor
Akkurt: Beyaz renkli kurt.
Akkuş: Yırtıcı bir kuş türü.
Aklan: Hızlı akan derecik
Akman: Temiz, beyaz, güzel insan.
Akmaner: Lekesiz yiğit, ak alınlı kimse
Akmeriç: Duru akan Meriç.
Akozan: İçten, duygulu şair.
Akönder: Güvenilir lider.
Aköz: Özü ak, temiz
Akpolat: Temiz, güçlü kuvvetli kişi.
Aksal: birçok kalın direğin yan yana bağlanmasıyla yapılan, düz ve korkuluksuz Deniz ya da ırmak taşıtı.
Aksan: Temiz, lekesiz ün.
Aksay: Ak renkte yassı taş, boz renkli kayalık yer.
Aksoy: Temiz soy, lekesiz soy.
Aksun: Temizlik, dürüstlük, veren.
Aksungur: Atmacaya benzeyen bir kuş, akdoğan
Akşın: Teni ve kılları ak renkli kimse
Akşit: Kutlu, uğurlu. Ak güneş, nur, aydınlık.
Aktan: Aydınlık sabah manasındadır. Güneşin ağırma vakti.
Aktaş: Beyaz taş, kireçtaşı.
Aktay: Beyaz renkli at.
Aktekin: Parlak, görkemli, temiz huylu.
Aktemür: Beyaz demir.
Akter: Beyaz ter
Aktimur: Dövme demir, akdemir
Aktolga: Ak kargı
Aktöre: Ahlakçı
Aktuğ: Değerli, önemli.
Aktuna: Duru, berrak akan Tuna nehri.
Aktunç: Beyaz tunç.
Aktün: Aydınlık gece, ışıklı gece
Aktürk: Beyaz, temiz Türk.
Akünal: Temiz ün sahibi olan
Akyel: Güneyden esen yel, lodos, (kimi yerde) doğudan esen yel, (kimi yerlerde) kuzeyden esen yel, poyraz
Akyiğit: Temiz ve güvenilir kişi.
Akyol: Dürüstlüğün yolu.
Akyurt: İyi ve güzel bir vatan.
Akyürek: Yüreği temiz olan, içten yürekli.
Akyüz: Dürüstlüğü yüzüne vurmuş olan kişi.
Ala: Karışık renkli, çok renkli, alaca. 3. Kekliğin boynundaki siyah halka.
Alaaddin: Dinin yücesi, ulusu, büyüğü. Dini yüceltmek için din uğruna çalışan kimse.
Alaatin: Dini yükseltmek, yüceltmek için çalışan
Alacan: Renkli kişiliği olan.
Aladoğan: Bir kuş türü.
Alakoç: Kürkü karışık renkli olan koç.
Alakurt: Derisi karışık renkli olan kurt.
Alakuş: Tavus kuşu.
Alaner: Alan eri, meydan yiğidi
Alangu: Altın geyik
Alasay: Kişiliğiyle çevresinde saygı uyandıran.
Alasoy: Çok renkli bir soydan gelen.
Alatan: Seher vakti rengi.
Alataş: Karışık renkli taşlar
Alatay: Karışık renkli tay.
Alatürk: Çok renkli bir kişiliğe sahip olan.
Alaz: Ateş
Albora: Kırmızı fırtına.
Alcan: Yürekli, cesur
Alçın: Kırmızıya çalan küçük bir kuş
Alçin: Kızıl ve parlak renkli küçük bir kuş.
Aldemir: Ateşte ısıtılıp kırmızı hale getirilen demir Al-Demir.
Aldoğan: Bir tür doğan
Alem: Dünya, cihan, halk.
Alemdar: Bayrak taşıyan, bayraktar anlamındadır. Önder.
Alen: Ermenice kökenlidir. Saygınlık başarı anlamlarında
Algan: Fetihler yapan.
Algın: Sevdalı, tutkun, vurgun, âşık, güçlü, dolgun, keskin, iyi, güzel
Algur: Sakinlik, sessizlik.
Algün: Kızıl gün, al renkli Güneş
Alhan: Al renkli prens
Alışık: Kırmızı renkli ışık.
Ali: Yüce, üstün, yüksek
Alican: Yüce olan can
Aligir: Yandaş, taraftar
Alikan: Hizan’da yaşayan Kürt aşireti.
Alim: Bilen bilgili, çok okumuş kişi manasındadır.
Alinur: Işık saçan yüce kişi.
Aliş: Ali adının sevecenlik verilmiş biçimi.
Alişah: Ulu hükümdar.
Alişan: Ünü büyük.
Aliyan: Nusaybin, cizre arasında yaşayan.
Aliyar: Yar, dost, sevgili anlamlarını taşır. Bunun yanında birleşik isimdir
Alkan: Kırmızı kan, soylu.
Alkım: Gökkuşağı
Alkın: Korkusuz, yiğit, kızıl kın.
Alkin: Korkusuz ve kin dolu.
Alkor: Kıpkırmızı ateş, kızıl köz
Alkun: El gün, herkes
Allahverdi: Allah’ın inayetiyle anlamında.
Aloz: Haşin kimse.
Alp: Yiğit bir sıfat, kahraman anlamı taşır.
Alpagu/Alpagut: Tek başına düşmanla savaşan kahraman. 2. Eski Türklerde kurda verilen bir ad.
Alpagut: Mal mülk sahibi, çiftlik sahibi, kurt seçkin yiğit
Alpağan: Yiğit
Alpak: Cesaret sahibi, kahraman kişi.
Alpan: Etrüsk mitolojisinde bir tanrıça. Aşk tanrıçası, yeraltı tanrısı
Alpar: Yiğit, kahraman, yiğit er, alp er, yiğit kişi
Alparslan: Korkusuz, yiğit, Soylu, aslan gibi anlamında
Alparslan/Alpaslan: Kahramanlar kahramanı.
Alpartun: Yiğit ve onurlu
Alpas: Kızıl pas al renkli pas
Alpaslan: Aslan gib yiğit
Alpat: Yiğit al
Alpay: Güçlü, cesur
Alpaydın: Yiğit ve aydınlık, yiğit ve bilgili yiğit ve aydın
Alpayer: Güçlü ve delikanlı olan.
Alpbilge: Güçlü ve aynı zamanda da akıllı olan kişi.
Alpçetin: Yiğit ve çetin kişi
Alpdemir: Yiğit ve demir gibi
Alpdoğan: Cesur doğan
Alper: Yiğit kişi
Alperen: Yiğit ve ermiş kişi.
Alpergin: Yiğit ve ergin, yiğit ve olgun
Alpermiş: Yiğit ve ermiş kişi
Alpertunga: Bir Türk destanı kahramanı.
Alpgiray: Kırım hanlarından, "Giray" Kırım hanlarına verilen bir ünvan
Alphan: Yiğit han.
Alphun: Yiğit.
Alpkan: Yiğit, yiğit kanlı, soyca yiğit olan
Alpkartal: Yiğit kartal.
Alpkutlu: Yiğit ve uğurlu, uğurlu yiğit
Alpman: Yiğit kimse
Alpsoy: Soyca yiğit olan.
Alpsu: Yiğit ve su gibi.
Alpsü: Yiğit asker, yiğit subay, yiğit er
Alptekin: Yalnız ve uğurlu cesur kişi
Alptuğ: Yiğit tuğu, yiğitlik simgesi.
Alptuğrul: Yiğit alıcı kuş, yiğit doğan
Alpyürek: Yüreğinde yiğitlik, bulunan.
Alsan: Yiğitlik sanı.
Alsoy: Soyu sıcak insanlardan oluşan.
Altan: Altın
Altaner: Kızıl tan eri, kızıl şafak yiğidi, altın renkli şafak
Altar: Tapınaklarda üzerinde dini törenler yapılan taş, masa
Altaş: Kızıl renkli taş.
Altay: Asya’da Batı Sibirya ile Moğolistan’ı ayıran dağlık alan.
Altemur: Kırmızı demir
Altemür: Kızıl renginde demir.
Altınbaran: Altın gibi kıymetli.
Altınel: Altın gibi kişiliğe sahip olan.
Altıner: Altın gibi değerli kimse
Altınhan: Çok değerli kahraman.
Altınkaya: Altın gibi parıldayan kaya.
Altınkılıç: Altın gibi kıymetli kılıç.
Altınok: Altın gibi kıymetli ok.
Altınöz: Özü altın gibi olan kimse
Altınsoy: Değerli bir soydan gelen.
Altıntuğ: Çok değerli tuğ
Altmay: Altın gibi değerli ve ay gibi ışıklı.
Altuğ: Kırmızı tüy.
Altuna: Kızıl renkli Tuna.
Altunç: Kızıl tunç.
Altuner: Çok değerli kimse, altın yiğit.
Alvin: Soylu arkadaş.
Alya: (Arapça.) Er. Yüksek yer, yükseklik. 2. Gök, sema.
Amade: Hazır, istenen, dilek.
Amber: Güzel koku. 2. Güzellerin saçı.
Amil: Faal olan
Amir: Devlete ait, şenlendiren
Ammar: İlk Müslüman olanlardan
Anak: Kibar, zarif bey. 2. Soyu temiz olan.
Anapa: Temel, esas, köken.
Andaç: Ajanda, hatırlatıcı. 2. Anılar, hatıralar.
Andak: Ak ant, temiz yemin, diken, sellerin oyduğu yar
Andarkan: Ateşin efendisi, eski Kırgızlarda bir bitki tanrıçası
Anday: And içmek, yemin etmek
Andıç: Anılar, armağan, hediye.
Anı: Yaşanmış olgulardan belleğin sakladığı her türlü iz, bir olguyu anımsatan şey, hatıra
Anıl: Amaç, maksat.
Anıt: Abide
Anlı: Namı yürümüş olan.
Ansıma: Hatırlanmayı beklemek.
Ant: Yemin, söz verme.
Anter: Arap edebiyatında kahraman.
Anya: Kutsal kitapta adı geçen İsrail peygamberi
Apa: Büyük kız kardeş, abla
Apan: Aniden
Apaydın: Işıklar içinde, çok aydınlık
Ape: Amca, büyük.
Ar: Ateş .
Arabul: Arabuluculuk yap, iki yanın arasını bul, ara ve bul
Araf: Cennet ve cehennem arasındaki yer.
Arafat: Mekke'de bir tepenin adı
Aral: Büyük bir göl
Aram: Sakin, huzurlu.
Aran: Sıcak yer, ova, ılımlı yer. At ahırı.
Aras: Kalın Yün, At kılı anlamında (Aras nehri)
Arat: Yürekli cesur
Araz: İşaret, alamet
Arbas: Çok güçlü erkek
Arbaş: Mavi gözlü ve sarı saçlı erkek, yaramaz
Arbay: Mütevazi insan.
Arca: Çam ağacı, temiz
Arcan: Temiz saf, namuslu
Arda: Asa, işaret için dikilen değnek. Ardıl, sonra gelen, halife.
Ardakan: Arda nehri civarındakilerin soyu
Ardıç: Güzel kokulu yapraklarını kışın da dökmeyen bir ağaç, dağ servisi, çamgillerden kokulu bir ot
Ardıl: Arkadan gelen, sonra gelen (ilk ya da birkaç çocuktan sonra doğan), öncekinden sonra, ardından gelen
Ardil: Yürek ateşi.
Aref: Pek maruf, fazlaca bilinen. Arif, anlayışlı ve bilgili
Arel: Dürüst ve temiz kimse.
Aren: Kum tanesi.
Arer: Temiz ve güvenilir kişi.
Ares: Mitolojide geçen savaş tanrısı
Argın: Yorgun, bitkin
Argon: Ateş rengi.
Arguç: Gururlu.
Argun: İlhanlı hükümdarlarından biri
Argüden: Erdemlilik peşinde olan.
Argüder: Erdemlilik peşinde olan.
Argün: Temiz gün, günlük güneşlik, yaşama sevinci veren gün.
Arhan: Temiz han, temiz yönetici, yiğit han
Arıbal: Arının yaptığı bal, arı balı, tatlı kimse, hoş kimse, katışıksız, bal, temiz bal, saf bal
Arıbaş: Temiz kimse, çalışkan kimse, arı gibi çalışan baş
Arıca: Temizce arı gibi
Arıcan: Temiz kimse.
Arıç: Dirlik, düzenlik, barış
Arıel: Dürüst, temiz kimse, temiz elli
Arıer: Temiz er, katışıksız, er, temiz kimse
Arığ: Arı, temiz, saf, katışıksız, eti yağı erimiş, arık zayıf
Arık: Eti yağı erimiş, zayıf
Arıkal: Temiz kal
Arıkan: Saf kan, temiz kan, soylu kan.
Arıkar: Yardım, yardımcı.
Arıker: Temiz kimse, çelimsiz erkek
Arıkut: Temiz ve kutlu
Arıman: Dürüst ve temiz kişi
Arısal: Arı gibi çalışkan
Arısan: Adı, sanı temiz kimse
Arısoy: Temiz soy, soyu temiz kimse
Arış: Kağnı otu
Arıt: Arınmasını sağla, temiz bir duruma getir, arılaştır
Arıtan: Temiz bir duruma getiren, temizleyen
Arıtaş: Temiz taş
Arıyüz: Temiz yüz, temiz yüzlü
Ari: İran’dan geçerek Kuzey Hindistan’a yerleşen halk veya bu halktan olan kimse.
Arif: Bilen, bilgili
Aril: Temizlenmek, tohum zarı.
Arin: Temiz, saf
Arjen: Volkan alevi
Arjin: Yaşam ateşi, yiğit.
Arkadaş: Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kişilerden her biri, bir işte birlikte bulunanlardan her biri
Arkan: Arı kan, temiz kan, soylu kan
Arkın: Arkada, geride olan, ağır, yavaş, sakin dingin
Arkış: Haberci. 2.Kervan.
Arkoç: Temiz ve güçlü.
Arkun: Yavaş, geri kalan.
Arkut: Temiz ve uğurlu arı ve kutlu
Arma: Yelken takımı, halat, ip, seren, 2. Bir devletin, bir hanedanın veya bir şehrin sembolü olarak kabul
Armağan: Birini sevindirmek, mutlu etmek için verilen şey, hediye. 2. Ödül. 3. Bağış, ihsan.
Arman: İstek, amaç, dürüst, temiz insan, arı insan.
Armanç: Hedef.
Armin: Özgürlük ve barış yanlısı.
Arol: Arı ol, çalışkan ol
Arpad: Arpacık.
Arpağ: Büyü sihir
Arpak: Büyü, sihir.
Arpat: Hun Uygur halkının önderi. Arpatlar hanedanının kurucusu.
Arpınar: Su gibi temiz.
Arsan: Temiz adlı
Arsen: Kurtuluş, özgürlük.
Arslan: Güçlü, yırtıcı.
Arslaner: Aslaner
Arsoy: Arısoy
Artaç: Utanma duygusunu baş tacı eden
Artam: iyilikçilik, doğruluk, erdem.
Artanç: ince ruhlu, duyarlı, sanatkar.
Artemis: Orman ve savaş tanrıçası
Artuç: Ucuna sivri demir eklenmiş mızrak.
Artuk: Artmış olan, artan, üstün, ünlü Selçuklu emiri
Artun: Kendine güvenen, onurlu, ağırbaşlı.
Artunç: Arı tunç, katışıksız tunç.
Aru: Arı, katışıksız
Arukan: Soylu kan, temiz kan, arı kan
Arya: Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça.
Aryüz: Arı yüz, temiz yüzlü
Arzık: Dine çok bağlı kimse, uysal, iyi huylu
Arzüdar: istekli.
Asaf: Vezir. 2. Erdem, ileri görüşlülük, yönetimde başarı. hz. süleyman’ın ünlü veziri. süleyman (a.s.)’ın en çok güvendiği kişiydi. Neml suresinde anlatılanlar Asaf üzerine yorumlandı, daha sonra padişahın vezirlerine Asaf unvanı verildi.
Asal: Bir şeyde öğe olan, temel
Asan: Rahat.
Asar: Vezir, nazır, bakan.
Asgar: Küçük, ufak
Asıf: Çok şiddetli esen rüzgâr
Asıl: Başlıca, başta gelen, bir şeyin kendisi, başkası değil, kök, köken, gerçeklik
Asım: Temiz, namuslu, sağlam karakterli.
Asi: Başkaldırıcı, dikbaşlı.
Asil: Yüksek duygularla hareket eden kişi; soyu sopu belli, sağlam soylu kişi demektir.
Aslan: Gürbüz, cesur, yiğit adam
Aslaner: Yiğit erkek, yiğit kimse, aslan gibi kimse
Aslanhan: Aslanların aslanı.
Asli: Asıl, tek.
Asrın: Bu asıra ait, bu devire uygun
Asri: Modern.
Asur: Mezopotamya’da bir devlet ve bu devletin halkı.
Asutay: Yaramaz, huysuz tay, yaramaz çocuk
Aşan: Öte yana geçip giden, yüksek bir yerin, ötesine geçen, Uygur yazıtlarında geçen bir ad
Aşar: Aşıp gider, öte yana geçer
Aşık: Bir kimseye veya bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık duyan, vurgun, tutkun kimse.
Aşir: Samimi dost, arkadaş
Aşkan: Renk, beniz
Aşkın: Ölçüyü kaçırmış olan, coşkun. 2. Muadillerinden yeğ, üstün. 3. Fazla
Aşkınay: Ay’ın çok değişik ve çok güzel görünmesi.
Aşkıner: Üstün er, üstün kimse
Ata: Soy
Atabay: Saygıdeğer ve varsıl kimse, Seçuklu döneminde bir unvan, atabey
Atabek: Selçuklu döneminde şehzadeleri eğiten kimse.
Ataberk: Selçuklu Devleti’nde şehzadelerin terbiyesiyle vazifeli şahıs, lala.
Atabey: Selçuklularda şehzadeleri eğitmekle görevli kişilere verilen ünvan24
Atacan: Hoşgörüsü olan kimse, babacan.
Ataç: Atalardan sürüp gelen
Atadan: Atalardan sürüp gelen, ataç
Ataeli: Ata yurdu, ataların doğup büyüdüğü, yaşadığı yer
Atagün: Büyüklerin günü.
Atahan: Büyük yönetici, ata durumundaki han.
Atak: Atılgan yiğit, yürekli
Atakan: Atasının kanını taşıyan, atasının kanından gelen gücü barındıran88
Ataker: Atılgan yiğit, atılgan ve yiğit
Atakol: Atılgan ol
Atakul: Ataya kul, ataya kul olan, ata kulu, lala
Atakurt: Kurt soyundan gelen.
Atalay: Kolaylıkla ileri atılabilen, cesur kimse
Atalay/ Atılay: Kolaylıkla ileri atılabilen, cesur kimse
Ataman: Kazak lideri
Atamer: Benim atam er kişidir, yiğit atam.
Ataner: Senin atan er kişidir, yiğittir
Atanur: Atasından aldığı nuru taşıyan.
Ataol: Gelecek kuşaklara baba, ata olasın
Ataöv: Atalar seni övsün
Atar: İleriye fırlatır. 2.Gücü yeten.
Atasagun: Hekimlerin babası, atası
Atasan: Soyuyla ünlü olan, övünen kişi.
Atasay: Atayı say, ataya saygı göster
Atasev: Atayı, ataları, babayı sev
Ataseven: Atasını, babasını seven
Atasever: Atalarını seven kimse.
Atasevin: Atalarınla sevin
Atasoy: Ata soyu, atadan
Atasöz: Büyük sözü dinleyen.
Atasü: Asker babası, asker atası
Ataullah: Allah'ın hediye ettiği ilk erkek çocuk, Allah'ın bağışladığı, hediye ettiği, ihsanı, lütfü
Atay: Herkesçe bilinen, tanınmış, ünlü
Ateş: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması
Atıf: Eğilimli, birine şefkatle eğilen, sevgi duyan / Bir şeye yönlendirilen
Atıl: Fırla
Atılay: Kolaylıkla ileri atılabilen, cesur kimse
Atılgan: Güçlüklerden ve tehlikelerden yılmayarak daima ileriye atılan, Girişken, tez canlı
Atılhan: Dinamik hükümdar.
Atım: Atılan bir şeyin gidebildiği uzaklık
Atınç: Atılgan, atak
Atik: Çok hızlı davranan, çevik
Atilla: Hunların “Tanrının Kırbacı” denilen büyük hükümdarı
Atlan: Ata bin, at sahibi ol
Atlas: Üstü ipek, altı pamuk kumaş, büyük harita.
Atlı: Atı olan, iyi bir adı bulunan, ünlü, tanınmış, adlı
Atlığ: Namlı, şöhretli.
Atlıhan: Atlı yönetici.
Attila: Hun imparatoru
Atuf: Birine sevgisi olan, sevgi duyan. Allah’a karşı sevgi duyan
Avar: Orta Avrupa’da yaşamış bir Türk boyu.
Avcı: Avlanmayı seven veya avı kendine iş edinen kişi. 2. Bir şeyi büyük bir istekle izleyen ve bulup ortaya çıkaran tanıtan kimse.
Avedis: İyi haber getiren kişi
Aver: Sert ve dik bakışlı kişi.
Avni: Yardım etmek, yardımda bulunmak, yardımla ilgili
Avşar: Bir Türkmen boyu.
Avunç: Teselli, avunma.
Ay Temiz: Ay gibi berrak ve temiz olan.
Ay Timur: Ay gibi ışıltılı ve demir gibi sağlam.
Ayalp: Ay gibi güzel ve yiğit.
Ayanç: Saygı
Ayas: Duru ve dingin havada çıkan kuru soğuk, ayaz
Ayata: Eski Türklerin inanışına göre gökyüzünün ikinci katında oturan tanrı, Ay tanrısı
Ayaydın: Çok aydınlık, ay gibi aydınlık, ay ışığı
Ayaz: Duru ve dingin havada çıkan kuru soğuk, bulutsuz ve Ay ışıklı gecede Çıkan soğuk.
Ayaz Ada: Soğuk ve durgun hava
Aybala: Ay gibi çocuk, Ay gibi parlak ve güzel çocuk.
Aybar: İnsanda saygı uyandıran görünüş, görkem
Aybars: Ay gibi parlak vegüzel, pars gibi yırtıcı.
Aybay: Ay kadar güzel ve zengin
Aybek: Hindistan komutanı.
Ayberk: Güçlü
Aybey: Ay gibi doğan erkek, bey
Aybora: Ay kadar güzel, fırtına kadar yıkıcı, ay ve fırtına
Ayca: Yüzü ay gibi aydınlık ve güzel olan
Ayçetin: Ay kadar güzel ve çetin.
Aydar: Perçem, Manas destanındaki kahraman.
Aydemir: Demir kadar sert kimse manasındadır.
Aydın: Bilge.
Aydınalp: Aydınlık ve yiğit.
Aydınay: Ay’ın çok parlak hali.
Aydınbay: Saygın ve de bilgili olan kimse.
Aydınbey: Saygın ve de bilgili olan kimse, bilge kişi.
Aydınel: Aydınlık yer, ışıklı yer.
Aydıner: Aydınlık yüzlü kimse.
Aydınol: Okumuş ve bilgili biri ol.
Aydıntan: Işıklı sabah vakti, aydınlık sabah vakti
Aydıntuğ: Üzerine ışık düşmüş tuğ.
Aydınyol: Doğruyol.
Aydinç: Ay gibi güzel, ışıklı ve dinç.
Aydoğan: Ay gibi doğmuş olan.
Aydoğdu: Ay gibi doğmuş olan, ay gibi doğan
Aydoğmuş: Ay gibi doğmuş, ay kadar güzel olan
Aydolun: Dolunay gibi.
Ayet: Kuran surelerindeki cümlelerin her biri.
Aygün: Ay gibi parlak ve ışıklı güzel gün
Ayhan: Büyük hükümdar
Ayık: Anlayışlı, uyanık, açıkgöz, zeki
Aykaç: Güzel söz söyleyen, ozan
Aykal: Aydınlık kal.
Aykan: Kanı ay gibi parlak ve temiz Ay Kanlı.
Aykın: Işıltılı kın.
Aykul: Ay gibi kutlu, ay kadar uğurlu
Aykurt: Üzerine ay ışıltısı düşmüş kurt.
Aykut: Ay gibi uğurlu.
Aykutalp: Uğurlu, cesaretli.
Aykutlu: Ay gibi güzel ve uğurlu, uğurlu ay
Ayman: Ay gibi güzel kimse
Aymete: Hun İmparatoru Mete’nin bir adı.
Aymutlu: Ay gibi güzel ve mutlu.
Aypar: Görkem, saygı uyandıran görünüş, aybar
Aypars: Ay gibi güzel ve pars gibi yırtıcı
Aypolat: Ay gibi güzel ve polat gibi sağlam.
Aysal: Ayla ilişkili, ay gibi.
Aysar: Ayın etkisiyle huyu değişen kimse
Aysoy: Aydınlık soydan gelen.
Aysungur: Ay gibi güzel, sungur, gibi, akdoğan gibi avlayıcı kimse
Aytaç: Başında ay gibi ışıklı taç bulunan.
Aytar: Olanları bildiren, haber veren
Aytek: Ay gibi.
Aytekin: Ay gibi parlak ve biricik. Çok değerli.
Aytemur: Ay gibi güzel ve demir gibi sağlam
Aytok: Ay gibi güzel ve tok
Aytolun: Dolunay.
Aytop: Yuvarlak ay, nurtopu gibi
Aytuğ: Mızrağın ucuna yapılmış ayın üstüne yapılan tüy.
Aytuna: Ay gibi güzel ve Tuna Irmağı gibi görkemli.
Aytunca: Ay gibi güzel ve Tunca Irmağı gibi görkemli
Aytunç: Ay gibi güzel ve tunç gibi sağlam.
Aytün: Aylı gece
Aytürk: Ay gibi güzel ve Türk gibi güçlü
Ayvaz: koca, eş. Güzel, yakışıklı.
Ayyüce: Yücelerdeki Ay
Azad: Bağımsız olan.
Azadi: Bağımsızlık, özgürlük.
Azam: En büyük, ulu.
Azamet: Büyüklük, ululuk, Yücelik. 2. Gurur. 3. Görkem, heybet. 4. Çalım, kurum. 5. Debdebe.
Azametdin: Dinin yüceliği.
Azat: Özgür, kimseye bağlı olmayan.
Azem: Arkadaş. dost.
Azer: Ateş
Azim: Bir şeyler yapmak için kararlı kişi, azmeden, azimli
Aziz: Onur sahibi yüce, Saygıdeğer, Manevi gücü çok üstün
Azmi: Kemikli, kemikle ilgili, azim sahibi
Aznavur: Cesur, kahraman, yiğit.
Azrak: Çok az bulunur, değerli