kaynağı değiştir]
Sultan Abdülaziz döneminde başta Ali Suavi olmak üzere kimi Osmanlı aydınları Rusya'daki Narodnik hareketinden etkilenerek halkın sorunlarıyla ilgilenmeye başladılar. 19. yüzyılın sonlarında başta Mehmet Emin Yurdakul olmak üzere birçok edebiyatçı halkçılıktan etkilenmişti. 1908 Devrimi'nden sonra halk sözcüğü geniş bir kullanım alanı buldu. Halkçılık, uzun bir süre iyiliksever aydınların kitlelerin yararına harekete geçmesi olarak düşünülmüştü.
Bu anlayış I. Dünya Savaşı sonrasında değişmeye başladı. Ziya Gökalp 1918'de Sovyet Devrimi'nden kısa bir süre sonra, Durkheim'in etkisiyle sınıf çatışmasının kötü olduğu sonucuna varıyor, karşı çıkıyor ve buna karşı halkçılığı savunuyordu. Gökalp halkçılığı şöyle tanımlıyordu:
Bu yaklaşım büyük oranda solidarizme[24] işaret ediyordu.
Yusuf Akçura da kendi görüşlerindeki 2 esas fikri şöyle açıklamıştı:
Bu anlayış Türk Kurtuluş Savaşı boyunca milliyetçileri, özellikle de Kemalistleri büyük oranda etkiledi. Her ne kadar Gökalp'in önerdiği korporasyonlar gerçekleştirilmediyse de, halkçılık ilkesi, sınıf dayanışması fikriyle Kemalist liderler tarafından kabul edildi. Başta Atatürk olmak üzere Kemalist liderler Türkiye'de henüz sınıfların gelişmemiş olduğunu vurguladılar. Dayanışma fikrini de olası bir komünist devrimle ve sınıf çatışması düşüncesiyle mücadele edebilmek üzere benimsediler. Ayrıca bunu tek parti sisteminin gerekçesi olarak gördüler.[26]
Cumhuriyet; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup halkın kendi kendini yöneterek yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir. Cumhuriyetçilik ise devlet yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir. Arapçada halk demek olan "cumhur" kelimesinden gelir. Bu bakımdan, halk ve yönetim kelimelerinin bir araya geldiği "demos" ve "kratos", yani demokrasi sözcüğünün eş anlamlısı kabul edilebilir. Atatürk, demokrasi ve cumhuriyetin birbirinden ayrı olmadığını “Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir” sözüyle ifade etmiştir.
Cumhuriyet yönetimi 1923 yılından itibaren anayasaya eklenmiştir ve anayasanın birinci maddesidir. Anayasanın ikinci maddesinde de cumhuriyetin nitelikleri belirtilmiştir. Buna göre Türkiye, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Atatürk, liberal demokrat[4][5] bir cumhuriyet rejimini benimsemiştir ve kurmak istediği rejim hakkında şunları söylemiştir: “Biz öyle bir rejim, öyle bir düzen istiyoruz ki; ileride padişah yanlıları da parti kursunlar”.[6] Aynı zamanda Atatürk, cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmiş ve cumhuriyet için “Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare” ifadesini kullanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin daha çağdaş ve ileri bir yapıda yönetilmesi için, ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün temel ilke ve inkılapları okullardaki eğitimde Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan her vatandaşa öğretilmektedir. Peki, Atatürk'ün temel ilkeleri kısaca açıklamaları nelerdir?
Mustafa Kemal Atatürk tarafından hazırlanan ilkeler 6 tanedir. Bu ilkeler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Devletçilik, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, İnkılapçılık, Laiklik, Halkçılık
Atatürk'ün gerçekleştirdiği inkılaplar ise şunlardır:
Cumhuriyetçilik: Cumhuriyetin ilanı ile Atatürk'ün en önelli ilkesi olarak kabul eidlir. Cumhuriyetçilik anayasada da yer alır ve Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhuriyet yönetim biçimi ile yönetildiği ifade edilir. Cumhuriyetçilik, yönetimde milletin egemenliğni esas alan bir sistemdir.
Milliyetçilik: Milliyetçilik burada halk değil kültür milliyetçiliği olarak tanımlanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan her topluluğun külütürnü ve değerlerini koruyarak barışçıl bir şekilde bir arada yaşamasını belirtir.
Inkılapçılık: Inkılapçılık ilkesinin bir diğer adı da devrimciliktir. Bu ilke Atatürk'ün hayata geçirdiği ınkılaplarının tamamını kapsar. Gelecekte çağdaş bir sistem için yapılan tüm adımlar ınkılap olarak kabul edilir.
Devletçilik: Bu ilkede ön planda olan her zaman devlettir. Hem sosyal hem de ekonomik lanlarda devletle kalkınma amaçlanır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Türk devletinin eğitimden iktisata kadar tüm alanları devletçilik ilkesi kapsamında teşklilatlanmıştır.
Halkçılık:
Halkçılık ilkesinde halkın kendi kendini yönetmesi gerektiği vurgulanır. Halkın refahının yüksek olması temel hedeftir. Halkçılık ilkesinde kanunlar tüm bireyler içn eşit bir şekilde uygulanır. İmtiyazlı sınıflar bulunmamalıdır.
Laiklik: Laiklik ilkesi Atatürk'ün ilkelerinde önemli bir yer tutar.Atatürk din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini savunmuştur. Bu kapsamda halifeliğin kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi adımlar ile laikliği yönetim sistemine entegre etmeye çalışmıştır.