Mustafa Kemal, kurmay yüzbaşı olarak öğrenimini tamamladıktan sonra ilk görev bölgesi olan Şama atandı. Burada gizli siyasi faaliyetlerini başlatmanın yollarını aradı. Kendisi gibi memleketin durumuna üzülen arkadaşlarıyla beraber Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurdu ve bu cemiyetin Beyrut, Yafa ve Kudüste örgütlenmesi için çalışmalar yaptı. Kısa süre sonra Fransız ihtilalinin getirdiği yenilikçi düşüncelerin daha etkili olduğu Makedonyada örgütlenmenin daha doğru olacağını düşündü. Bu nedenle, cemiyetin merkezini Selanike taşıdı.
Selanikte kaldığı dört aydan sonra Şama döndü ve topçu stajını tamamladı. Bu görevin sonunda da kolağası rütbesine yükseltildi. Aynı yıl, önce Şamdaki Ordu Kurmay Heyetine daha sonra merkezi Manastırda bulunan 3. Orduya atandı. Bu sıralarda, Selanikteki Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyelerini de içine almış olan İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyet halinde idi. Mustafa Kemal de Selânike geldikten sonra bu cemiyete dahil olarak hizmet görmeye başladı. Memleketin istibdat idaresinden kurtarılması ve yapılacak yenilikler onun da temel düşüncesiydi. Selanike gelişini takiben kısa bir süre sonra 22 Haziran de Üsküp-Selanik arasındaki demiryolu müfettişliği de 3. Ordu Karargâhındaki görevine ek olarak kendisine verildi. Bu dönemde Rumelide faaliyet gösteren İttihat ve Terakki Cemiyeti II. Abdülhamiti, Anayasasını yeniden yürürlüğe koymaya ve kapatılan Meclis-i Mebusanı tekrar toplantıya çağırmaya zorlamaktaydı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin bu girişimleri adım adım II. Meşrutiyetin ilânını hazırladı.
23 Temmuz tarihinde II. Meşrutiyet ilân edildiği zaman Mustafa Kemal, kolağası rütbesiyle Selanikte askerî görevini sürdürmekte, bir yandan da İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde çalışarak İstanbuldaki siyasi gelişmeleri yakından izlemekteydi. Mustafa Kemal II. Meşrutiyet gibi büyük bir inkılâbı takiben yapılanları yeterli görmüyor; memlekette daha büyük ve daha köklü değişikliklerin gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Onun görüşleri İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerinin görüş ve düşünceleriyle uyuşmuyordu. Buna rağmen fikirleriyle zamanın söz sahibi kişilerini uyarmaktan da çekinmiyordu. II. Meşrutiyetin ilânının üzerinden henüz bir yıl geçmemişti ki İstanbulda 13 Nisan da bu harekete karşı, gerici çevrelerce desteklenen büyük bir isyan gelişti. Mustafa Kemal, 31 Mart Olayı olarak bilinen bu isyanı bastırmak üzere Rumelide oluşturulan Hareket Ordusunun Kurmay Başkanlığına getirildi ve bu ordu ile 19 Nisan tarihinde istanbula geldi.
Hareket Ordusunun gerek yoldaki gerekse İstanbuldaki sevk ve idaresinde Kurmay Başkanı olarak önemli hizmetler yaptı. Hareket Ordusunun İstanbula girdiği gün halka hitaben yayınladığı bildiriyi de kendisi yazmıştı. Hareket Ordusunun duruma hâkim olmasından sonra II. Abdülhamit tahttan indirildi, yerine Sultan Mehmet Reşat getirildi.
Mustafa Kemal, bu gerici olayın bastırılmasından sonra istanbulda çok kalmayarak 16 Mayıs da tekrar Selanike döndü. Bu sıralarda Selanik ve çevresinde yapılan manevralarda, tatbikatlarda düşünce ve görüşlerini cesaretle savunuyor, bu ise bazı üstlerinin dikkatini çekerken bazılarının da tahammülsüzlüğüne sebep oluyordu. Kendisi, bir yandan da askerî eğitim konuları üzerinde telif ve tercüme eserler hazırlıyordu.
O, II. Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra ordunun İttihat ve Terakki ile sıkı ilişkisinin ve siyasete karışmasının tehlikelerini sezinlemeye başlamış, bu görüşlerini 22 Eylül da Selanikte toplanan İttihat ve Terakki Büyük Kongresinde açıkça dile getirmişti. Fakat cemiyetin önde gelenleri onun bu görüşlerini paylaşmadılar.
Mustafa Kemal de kendisini cemiyetten uzak tutarak doğrudan doğruya askeri görevler verdi. İttihat ve Terakki ile anlaşmazlığı ve aralarının açılması böyle başladı. Mustafa Kemal, Selanikteki görevini başarı ile yürütürken yılı eylül ayında askeri manevraları izleme amacıyla Fransaya gönderildi. Burada Fransız ordusunu ve komutanlarını yakından tanıdı.
Selanike dönüşünden kısa süre sonra Mart de Arnavutlukta bir isyan çıktı. Bu isyanı bastırmak üzere düzenlenen, harekâtta Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşanın yanında görev aldı.
Mustafa Kemal, 15 Ocak de 3. Ordu Karargâhındaki görevinden alınarak önce 5. Kolordu Karargâhında, daha sonra yine Selanikte bulunan Piyade Alayında görevlendirildi. Bu atamadaki amaç, kendisine kıta hizmeti gördürerek onu başarısızlığa sürüklemek, bu suretle şevk ve hevesini bir ölçüde kırmaktı. Ama O, bu görevde de büyük başarılar gösterdi; eskiden olduğu gibi yine komutanlarının, arkadaşlarının sevgi ve saygısını kazandı.
Selanik garnizonundaki subaylar gittikçe onun etrafında toplanıyordu. Bu durum 3. Ordu Müfettişliğinin hoşuna gitmedi. Onu Selanikteki görevinden alarak 27 Eylül tarihinde İstanbulda Genelkurmay Başkanlığında bir göreve tayin ettiler. İstanbula gelerek bir süre Genelkurmay Başkanlığında çalıştı.
5 Ekim de İtalyanlar Trablusgarpa hücum ederek istilâ hareketlerine başlamışlardı. Mustafa Kemal, bu bölgede görev almak üzere 15 Ekim de istanbuldan ayrıldı. Trablusgarpa geldikten sonra bir süre Tobruk ve Derne bölgelerinde gönüllülerden oluşan mahalli kuvvetlerin başında bulundu ve başarılı bir mücadele verilmesini sağladı. 12 Mart de Derne Komutanlığına getirildi. Bu sıralarda 27 Kasım tarihinde binbaşılığa terfi etti.
yılı Ekim ayında Balkan Savaşları başlamıştı. Mustafa Kemal, 24 Ekim de Trablusgarptan hareket ederek İstanbula geldi. 21 Kasım de Geliboluda bulunan Bahr-i Sefid Boğazı Ku-vay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğüne atandı. Geliboluya geldi.
Olaylar süratle gelişmiş, baba memleketi Selanik düşmüş, Bulgar Ordusu ilerleyerek Çatalcaya kadar gelmişti. Bu kötü vaziyet kendisini çok üzdü. Bu cephede bir süre sonra Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanlığına getirildi. Bu görevde iken, Dimetoka ve Edirnenin düşmandan geri alınışında önemli bir rol üstlendi.
Mustafa Kemal, Balkan Savaşlarından sonra, 27 Ekim tarihinde Sofya Askeri Ataşeliğine atandı. 11 Ocak tarihinden itibaren Belgrat ve Çetine Ataşemiliterliklerini yürütme görevi de kendisine verildi. Sofya Ataşemiliterliğine atandığı günlerde yakın arkadaşı Ali Fuat(Cebesoy) da Sofya Elçiliğine atanmıştı. Mustafa Kemal, Sofya Ataşemiliterliği esnasında, 1 Mart tarihinde yarbaylık rütbesine terfi etti.
yılı ocak sonlarına kadar Sofyada kaldı. Bu sıralarda 1 Ağustos te Almanyanın Rusyaya savaş ilan etmesiyle I. Dünya Savaşı başlamıştı. Mustafa Kemal gelişen siyasi ve askeri olayları büyük bir dikkatle izlemekte; bir taraftan da görüş ve düşüncelerini Harbiye Nezaretine bildirmekteydi. Ona göre, katılma zorunlu hale gelmedikçe Osmanlı Devleti bu büyük savaşın dışında kalmalıydı. Ancak hızla gelişen olaylar, 29 Ekim te Osmanlı Devletini de ister istemez ittifak Devletlerinin yanında savaşa girmek zorunda bıraktı. Mustafa Kemal, bu gelişmeler üzerine Başkomutanlıktan kendisine savaşta aktif bir hizmet istediyse de uzun süre bu isteği yerine getirilmedi. Nihayet ısrarı üzerine, kendisini 20 Ocak tarihinde, Tekirdağda oluşturulacak Tümen Komutanlığına tayin ettiler.
Mustafa Kemal, bu tayin üzerine Sofyadan ayrılarak İstanbula döndü, derhal yeni görev yerine hareket ederek tümenini kurdu. Bu tümen kısa süre sonra görülen lüzum üzerine 25 Şubat te Tekirdağdan Maydos (Eceabat)a nakledildi. Mustafa Kemal burada, Tümene ek olarak 9,Tümenin iki Piyade Alayı ve bazı topçu birlikleri de emrine verilerek Maydos Mıntıkası Komutanı olarak görev yaptı.
Gelibolu Yarımadasında önemli olaylar oluyordu, ingiliz donanması 18 Mart günü Çanakkale Boğazını geçmeye teşebbüs ettiyse de kıyı topçusunun başarılı savunması karşısında ağır kayıplar verdi. Donanmasıyla boğazı geçemeyen düşman, bu defa Gelibolu Yarımadasını bir çıkarma ile zorlamaya karar verdi. Olaylar bu şekilde gelişirken, Genelkurmay Başkanlığı da 23 Mart tarihinde Geliboluda 5. Ordunun kurulmasına karar vermiş, komutanlığına da Alman Generali Liman Von Sandersi atamıştı.
Liman Von Sanders, muhtemel düşman taarruzuna karşı kuvvetlerini üç gruba ayırarak planını yapmıştı. Mustafa Kemal bu plan gereğince 18 Nisan günü tümeniyle Bigalıya geçti. Düşman birlikleri 25 Nisan günü Seddülbahir ve Arıburnu bölgesinden ilk çıkarma harekâtına başladı. Ancak çıkarma harekatının ilk günü, karşılarında Mustafa Kemali gördüler.
Mustafa Kemal, çıkarmanın başladığını görür görmez, kuvvetlerini hızla Bigalıdan Conkbayırına sevk etti. Arıbur-nundan Conkbayırına ilerleyen ingiliz kuvvetleri, o gün, Mustafa Kemalin komuta ettiği Tümen kuvvetlerinin taarruzuyla geri çekilmek zorunda kaldı.
Conkbayırı taarruzunda Türk askeri görülmemiş bir inanç ve cesaretle savaşıyor, tarihin en büyük kahramanlık sahneleri sergileniyordu. Dâhi komutan, kumandanlara verdiği emre şu tarihi cümleleri de eklemişti: Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir!
Düşman kuvvetlerinin 25 Nisan günü başlattığı çıkarma harekâtı, 26 ve 27 Nisan günleri de devam etti. İlerlemek isteyen ingilizlerle yer yer şiddetli çarpışmalar oldu; ancak her taarruz Türk askerinin kahramanca savunması karşısında başarısız kaldı.
Düşman, Çanakkalede başarı sağlayamamasına, ilerleme gösterememesine rağmen, yeni bir çıkarma yapmakta kararlıydı. Düşünülen çıkarmanın gerçekleşebilmesi için, her şeyden önce ilk direnç hatlarını oluşturan Arıburnu ve Seddülba-hirdeki Türk kuvvetlerinin yerlerinden sökülmesi gerekiyordu, ingilizler bu amaçla 6 ve 7 Ağustos tarihlerinde, takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruz daha denediler; düşman kuvvetleriyle, kuvvetlerimiz arasında şiddetli muharebeler oldu. Ancak, Mustafa Kemalin aldığı önlemler sayesinde düşmanın bu taarruzu da başarısız oldu.
Arıburnu ve Seddülbahirdeki taarruz devam ederken İngilizler 6 Ağustos akşamı Çanakkalenin güney kıyılarına da asker çıkararak ilerlemeye başladı. Böylece Anafartalar bölgesi de ansızın kritikleşti. Gelişen bu buhranlı durum üzerine Liman Von Sandersin emriyle komuta değişikliği yapıldı.
9 Ağustos tarihinde komutayı ele alan Mustafa Kemal, beklemeksizin aynı gün yaptığı taarruzla ilerleyen İngiliz kuvvetlerini tekrar çıkarma yaptıkları kıyılara itti. Aynı günün akşamı Conkbayırı bölgesine geçerek, buradaki kuvvetleri de 10 Ağustos sabahı taarruza geçirdi. Böylece düşmanın ilerlemesine imkân verilmemiş, aksine tutunduğu mevzilerden tamamen çıkarılarak Anafartalar bölgesine tam anlamıyla hâkim olunmuştu.
Mustafa Kemal, 25 Nisan taarruzunda olduğu gibi 9 ve 10 Ağustos taarruzlarında da bizzat ateş hattında bulunmuş, buradan emirler vermiş, bu davranışı yanındaki subay ve erler için ifadesi imkânsız cesaret kaynağı olmuştu.
Conkbayırında kalbini hedef alan bir kurşun, cebindeki saate çarpıp geri döndüğünden mutlak bir ölümden kurtulmuştu. Bu muharebelerde gösterdiği kahramanlık, kararlılık ve yüksek komuta kudreti, kendisine memleket içinde ve dışında büyük ün sağlamıştır. Artık o, Anafartalar Kahramanı olarak anılmaya başlanmıştı. Aylarca süren çıkarma ve savaşlar sonucu ilerleme kaydedemeyen İngilizler; nihayet yılı aralık sonunda müttefikleriyle beraber Çanakkaleden çekilmişlerdi.
Düşmanların Çanakkale Boğazını geçememesi, İstanbulun işgalini önlemiş, İngilizlerin, Marmara ve Karadeniz üzerinden müttefikleri Rusya ile bağlantı kurma hayallerini yıkmıştı. Bütün bu olaylar, bir anlamda, I. Dünya Savaşının akışını etkiliyor, dünya tarihinin de yönünü değiştiriyordu. Bu savaşlarda İtilaf devletleri, insan, araç ve gereç yönünden Osmanlıdan çok üstündü. Ancak onların unuttukları nokta, Türk askerinin tarihsel kahramanlığı ve bu kahramanlığı yönlendiren Mustafa Kemal faktörü idi.
Mustafa Kemal, Çanakkale Muharebelerinin eski şiddetini kaybettiği yılının son aylarında, son bir taarruzla düşmanı tutunduğu kıyılardan da sökerek onu tam mağlûp duruma düşürmek görüşündeydi. Ancak bu teklifi, ordu komutanı Liman Von Sanders tarafından, düşmanın da kıyıdan yapacağı topçu ateşinin ağır kayıp verdirebileceği endişesiyle benimsenmedi. Artık bu cephede yapacak bir şey kalmamıştı. Mustafa Kemal, 10 Aralık te Anafartalar Grubu Komutanlığını, Fevzi (Çakmak) Paşaya bırakarak izinli olarak Çanakkaleden ayrıldı ve İstanbula döndü.
Kısa süre sonra bu Kolordunun aynı isimle Diyarbakır taşınması kararı üzerine yine Kolordu Komutanı olarak 11 Mart da Diyarbakır-Bitlis-Muş Cephesine tayin edildi. Mustafa Kemal, 26 Mart da Diyarbakıra gelerek komutayı ele aldı. 1 Nisan da generallik rütbesine yükseltildi. Diyarbakıra geldikten sonra kısa bir hazırlık yaptı ve 3 Ağustos sabahı emrindeki kuvvetleri Bitlis ve Muş yönünde taarruza geçirdi.
Ruslarla iki tümenimiz arasında taarruz ve karşı taarruz şeklinde şiddetli çarpışmalar oldu. Nihayet 8 Ağustos sabahı Muş, aynı günün akşamı Bitlis kuvvetlerimiz tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. Muş, ne yazık ki 25 Ağustos da tekrar Rusların eline geçti. Mustafa Kemal Paşa, Aralık da Ahmet İzzet Paşanın izinli Liman Von Sanders ile olarak bir süre istanbula gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Kumandanlığına tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa, 2. Ordu Komutanlığı sırasında, 14 Mayıs de Muşu ikinci defa Rus işgalinden kurtardı.
Mustafa Kemal Paşa,14 Şubat de Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığına atanması üzerine Şama giderek Sina Cephesini teftiş ettiyse de 5 Mart tarihinde Diyarbakırda 2. Orduya vekâleten komutan olarak atandı. Tekrar Diyarbakıra dönen Mustafa Kemal Paşa, 16 Mart de asil olarak 2. Ordu Komutanlığına getirildi. Fakat bu görevde de çok kalmayarak 5 Temmuz tarihinde Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına bağlı olarak Halepte kurulması kararlaştırılan, 7. Ordunun başına getirildi. Bu cephenin idaresi Falkenhein adlı bir Alman generaline verilmişti. Mustafa Kemal Paşa, 15 Ağustos günü Halepe gelerek göreve başladı. Fakat bir süre sonra General Falkenhein ile aralarında askeri görüşler ve uygulanacak harekat bakımından anlaşmazlık çıktı, bu anlaşmazlık sonucu Ekim başlarında istifa etmek zorunda kaldı.
Kendisine tekrar Diyarbakırdaki eski görevi teklif edildiyse de kabul etmeyerek istanbula geldi. 7 Kasım de Genel Kurmay Karargâhında görevlendirildi. Kısa bir süre sonra Veliaht Vahdettin Efendiyle birlikte Alman karargâhını ve Alman cephelerini ziyaret etmek üzere Almanya seyahatine çıktı.
15 Aralık Ocak tarihleri arasında gerçekleşen bu seyahat sırasında Mustafa Kemal, Alman askeri çevrelerinde incelemeler yaparak Alman imparatoru II. Wilhelm ve devrin tanınmış komutanlarıyla görüştü. Onlara, hoşlanmasalar da I. Dünya Savaşının muhtemel sonuçları hakkındaki görüşlerini açıkça ifade etti.
Mustafa Kemal Paşa, 20 gün süren Almanya seyahatinden istanbula döndükten bir süre sonra böbrek rahatsızlığı nedeniyle Karlsbada giderek tedavi gördü. 13 Mayıs 4 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen bu seyahat dönüşü General Falkenheinin yerine Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirilmiş olan General Liman Von Sandersin emrindeki 7. Orduya Ağustos de tekrar komutan oldu ve 15 Ağustos günü Halepe geldi.
Takviyeli İngiliz kuvvetleri karşısındaki başarısı ve azmi sayesinde, bu bölgedeki Türk Ordusu dağılmaktan kurtarılmış; büyük bir düzen içinde Halepe kadar çekilme başarısını göstermişti. Ancak bu sıralarda I. Dünya Savaşı, Almanya ve müttefikleri aleyhine gelişiyordu. 29 Eylül tarihinde Bulgaristan savaştan çekilmiş, 4 Ekim tarihinde de Almanya ateşkes istemişti,İistanbulda Talat Paşa Kabinesi istifa etmiş, yeni kabineyi Ahmet İzzet Paşa kurmuştu. Bu gelişmeler karşısında Mustafa Kemal Paşa yetkili makamlara, askerî ve siyasî önerilerine devam ettiyse de yine kabul ettiremedi.
30 Ekim tarihinde Osmanlı Devleti, itilâf Devletleri ile Mondros Mütarekesini imzalayarak I. Dünya Savaşından çekildi. Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesinin imza edildiği günün ertesi, 31 Ekim tarihinde Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildiyse de artık yapacak bir şey kalmamıştı. 7 Kasım tarihinde bu Grup Kumandanlığımın da Padişah iradesiyle kaldırılması üzerine Adanadan hareketle 13 Kasım günü istanbula geldi. Artık Türkiye, mütareke şartlarını yaşıyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiş bir ordu komutanıydı.
Memleket ve milletin içinde bulunduğu şartlar ağırdı. Büyük bir savaş sonunda, mağlup bir devlet olarak 30 Ekim de Mondros Mütarekesi adı verilen şartları ağır bir anlaşma imzalanmış, bu anlaşma şartlarına dayanılarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce işgal edilmiş, ordumuz dağıtılmış, bütün silâh ve cephane galip devletlerin emrine verilmişti. Osmanlı tamamen parçalandığı gibi, Türkün anayurdu, Anadolu da galip devletler arasında paylaşılıyordu.
İtalyanlar Antalyaya çıkmıştı, iskenderun, Adana, Mersin, Antep, Maraş, Urfa, Fransız işgali altındaydı. Karsta ingilizler idareyi ele almıştı. Trakya işgal altındaydı. Düşman donanması istanbul sularında demirlemişti. Çanakkale ve İstanbul boğazları tutulmuştu, istanbul Hükümeti İtilâf Devletlerinin baskı ve kontrolü altındaydı. Padişah ve hükümet, düşmanlara alet olmuş, aciz ve şaşkın bir vaziyette sadece kendileri için emniyet ve kurtuluş yolu aramaktaydılar. Anadolunun her şehrinde yabancı subaylar dolaşıyor, İtilâf Devletleri temsilcisi sıfatıyla direktifler veriyorlardı. Yunanlılar da İzmiri işgal hazırlıkları ile meşguldü; bu yolda büyük çaba harcıyorlar, İtilâf Devletlerini ikna etmeye çalışıyorlardı.
Nitekim Mondros Mütarekesinden beş gün sonra, 5 Kasım den itibaren Harbiye Nezaretinden Mondros Mütarekesi gereğince ordulara terhis emirleri gelmeye başladı. Atatürk, aynı gün Adanadan Sadrazam Ahmet İzzet Paşaya ilk ikaz telgrafı nı çekti; Ciddî olarak arz ederim ki gereken tedbirleri almadıkça orduyu terhis etmeyiniz/ Şayet orduları terhis edecek ve ingilizlerin her dediğine boyun eğecek olursak düşman ihtiraslarının önüne geçmeye imkân kalmayacaktır. Bu, Atatürkte, her şey bitti sanılan bir zamanda da kurtuluş umudunun sönmediğini, birçok kişinin düştüğü üzüntü ve umutsuzluğa asla kendisini kaptırmadığını gösterdi.
Fakat acıdır ki Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan bütün bu haklı itirazlar etkisiz kaldı ve ordunun terhisine süratle devam edildi. Çünkü genel kanaat, İtilâf Devletleri ile herhangi bir mücadeleye giremeyeceğimiz, böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacağı yönündeydi. O halde İtilâf Devletlerini gücendirmeyecek, Mondros Mütarekesi şartlarını yerine getirecektik. İstanbul Hükümetinin görüşü ve davranışı bu yolda idi. Bu ortamda Mustafa Kemal Paşa ordu müfettişi olarak Samsuna gönderildi. İstanbul Hükümetinin Mustafa Kemali Anadoluya gönderiş gerekçesi ise Samsun ve çevresindeki asayişsizliği yerinde görüp incelemek ve tedbir almaktan ibaretti.
Hükümete verilen İngiliz raporlarında, bu bölgede Türklerin, Rumlara karşı gerilla hareketine giriştikleri ve bölgenin asayişini bozdukları bildirilmekte ise de durum tam tersine idi. Bu bölgede, Pontus Rum Devleti kurma amacına yönelik geniş bir Rum faaliyeti vardı. Baskı gören Rumlar değil, Türklerdi. Rum Patrikhanesinden idare edilen Mavri Mira Cemiyeti bu bölgede kurduğu çetelerle Türk köylerini basıyor, katliamlar yapıyor, yerli halkı yıldırmak istiyordu. Bu girişimlere karşı vatansever Türkler de aralarında çeteler oluşturmuşlar, bölgedeki Rumlarla mücadeleye başlamışlardı. Bütün bu gerçeklere rağmen, Mustafa Kemal Paşaya verilen talimat gereğince bölgedeki Türklerin direnmeleri önlenecekti. Mustafa Kemal Paşa, görevi kabul etmek için Ordu Müfettişliği sıfatı ve geniş yetkiler istedi, istanbul Hükümeti bu istekleri kabul etti.
Saray ve istanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşanın bu görevi yapacağını sanmıştı. Oysa Mustafa Kemalin düşünceleri tamamen başka idi. Ama bu görev, kuşkuları çekmeksizin Anadoluya geçmek için değerlendirilmesi gereken bir fırsattı. Kendisine verilen yetkileri de, geri alınıncaya kadar milletin çıkarları adına kullanmak vicdanî bir davranıştı. Aslında olayların akışı da kısa zamanda bunu ispatlayacaktı. Mustafa Kemal Paşa, istanbuldan ayrılmadan önce başta sadrazam olmak üzere kabine üyelerinin hemen hepsiyle ve en sonunda padişahla görüşmüştü. Fakat bu kişilerin hiçbirinde memleketi içinde bulunduğu durumdan kurtaracak bir enerji, bir umut ışığı görmemiş, görememişti. İstanbul Hükümetinin ve padişahın davranışlarında İtilâf Devletlerini gücendirmemek görüşünün ağır ezikliğini hissetti. Oysa onların kararlarına uymak değil, karşı koymak gerekiyordu.İşte Anadoluya bu amaçla gidiyordu.
Mustafa Kemal Paşanın İstanbuldan ayrılırken yakın arkadaşlarına söylediği şu sözler bu bakımdan büyük önem taşımaktadır: Düşman süngüsü altında milli birlik olamaz. Ancak hiir vatan topraklarında memleketin istiklâli ve milletin hürriyeti için çalışılabilir. Bu gayeyi gerçekleştirmek üzere Anadolu ya gidiyorum .
Padişah ve hükümetini saran bu umutsuzluğa rağmen, milletimiz, haksız işgal ve istilâlara karşı yurdu müdafaa yolunda her çabayı gösteriyor; memleketin çeşitli yörelerinde düşmanla mahalli kuvvetler arasında çarpışmalar oluyordu. Diğer taraftan düşmana karşı koymak ve kurtuluş çareleri aramak üzere Anadoluda yer yer milli teşkilâtlar oluşturuluyordu. Ancak bütün bu kuruluşlar, ayrı ayrı çalışmaları nedeniyle istenilen ölçüde etkili olamıyorlar, bütün memleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösteremiyorlardı.
Mütareke Türkiyesi, aklın alamayacağı derecede karışıktı. Bölgesel direniş hareketlerine öncülük eden Müdafaa-i Hukuk, Muhafaza-i Hukuk, Redd-i İlhak gibi cemiyetlerin yanı sıra özellikle istanbulda güya kurtuluş çareleri arayan yüzlerce cemiyet kurulmuştu. İngiliz Muhipleri Cemiyeti, VVilson Prensipleri Cemiyeti, Türk-Fransız Muhipleri Cemiyeti, bunların başlıcalarıdır. Kurtuluş çareleri değişikti. Bir kısmı İngilizlerin, bir kısmı Fransızların himayesini istiyordu, bir kısmı Amerikan mandasını öneriyordu. Bir kısım kimseler de Mondros Mütarekesi gereğince padişah ve halife için hükümranlık hakkı tanınan küçük bir bölgede Osmanlı Devletini sembolik olarak devam ettirme düşüncesinde idiler. Memleketin içinde bulunduğu karışıklıktan istifade eden bazı cemiyetler de vatan toprakları üzerinde millî birliği parçalayıcı faaliyetlere girişmişlerdi.
Bu durum karşısında ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi? Tarih kültürü çok geniş olan ve tarihten sonuç çıkarmasını çok iyi bilen Atatürk, gerçek kararı sezmekte gecikmedi. Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak idi. Atatürke göre önemli olan Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıydı. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık görülemezdi. Yabancı bir milletin himaye ve efendiliğini kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, acizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildi. Halbuki Türkün haysiyet ve gururu çok yüksek ve büyüktü. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyiydi. Öyleyse Milli Mücadelenin parolası Ya istiklâl ya ölüm! olacaktı.
İşte bu sıralarda, Mustafa Kemal Paşayı istanbuldan uzaklaştırmak amacıyla, kendisine Ordu Müfettişliği teklif edildi. Mustafa Kemal Paşa, kendisine geniş yetkiler tanıyan bu görevi kabul etti. 19 Mayıs da Samsuna çıkışından ölümüne kadar geçen süreçte Atatürk Türk Milletinin bağımsızlığı ve mutluluğu için çalıştı.
Atatürkün 57 yıllık kısa hayatına baktığımız zaman, Türk Milletini çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak için yaptığı çalışmalar ve bu uğurda harcanan bir ömür görülmektedir.
Bugün milletçe yas tutup ağlamak yerine En büyük eserimdir diye her zaman övündüğü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu yüce önder Atatürkü, hayatını ve eserlerini, ilke ve inkılaplarını tekrar gözden geçirip onu daha iyi anlamaya çalışmalıyız. Böylece devletimizin hangi şartlarda bugüne geldiğini ve Atatürkün emanetlerini daha ileriye götürmek için bizlere ne gibi görevler düştüğünü daha iyi kavrarız.
4-)KAFKAS (DOĞU) CEPHESİ : Ruslar senelerinde doğuda Türk ordusunu karşı Ermenilerin desteği ile taaruzlarına devam ediyorlardı. Ruslar Of-Bayburt hattının doğusuna kadar ilerleyip Erzurum'u işgal etmişlerdi. Osmanlı Devleti bu işgallerden son derece rahatsızdı ve Erzurum'u acilen düşman kuvvetlerinden geri almanın gerektiğini biliyorlardı. Bu nedenle monash.pw buraya yönlendirme kararı aldılar. Bu monash.pwn içinde Mustafa Kemal Atatürk'ün emri alıtnda olan Kolordu'da bulunuyordu. Mustafa Kemal 26 Mart 'da Diyarbakıra ulaşmıştı ve görevine başladı.
Rus saldırıları durmadan şiddetli bir biçimde devam ediyordu ve Rus kuvvetleri Bitlis, Muş, Van çevresine kadar girmiş bu bölgeleri işgal etmişlerdi. Ruslar parçalar halindeki Türk ordularını ayrı ayrı yenmeyi planlıyordu ve Mustafa Kemal'in başında bulunduğu 8.Tümen kulp boğazına sıkışmıştı. Ruslar 8.Tümen'in karşısına üç,dört tabur asker bırakarak başka bir taaruzu hedefliyorlardı. Mustafa Kemal bunu sezip, 8.Tümen'i taaruza geçirdi ve Muşu geri almayı başardı. Düşman çevrilme korkusuyla baş başa kaldı ve 5.Tümen'de Bitlisi geri aldı Rus orduları Ahlat'a kadar çekilmek zorunda kaldılar. Mustafa Kemal'in Kolordusu burada da başarılara imza atmış Mustafa Kemal'in adı doğuda da duyulmuştu.
5-) Filistin Cephesi : Bu cephe 1.Dünya savaşının en tartışmalı cephesidir ve hakkında bir çok yalan yanlış bilgiler ortaya atılmıştır. Mustafa Kemal Filistin'de monash.pwn başındaydı. Bu cephede başarısız olunda ve bu başarısızlıklardan dolayı da Mustafa Kemal'e günümüzde kendini tarihçi sanan insanlar tarafından asılsız iftiralarda bulunuldu. Mustafa Kemal'in Filistin cephesinden kaçtığı yalanı, Mustafa Kemal'in esir düştüğü yalanı ve bölgeyi maddi çıkarlar doğrultusunda İngilizler'e sattığıa yalanı. Bunların iftira ve yalan olduğu bir çok kaynakta mevcuttur. İnternetden de yapacağınız araştırmalar ile daha geniş bilgilere ulaşabilirsiniz.
6-) Kurtuluş Savaşı : Osmanlı Devleti I.Dünya savaşını kaybetmişti ve Mondros mütarekesini imzaladı. Bu ağır antlaşma ile Anadolu'da İtiliaf devletleri tarafından hızlıca başlayan işgal harketleri başladı. Anadolunun hemen hemen her yeri işgal edilmişti. Mustafa Kemal bu durumun içinden İstanbul Hükümetinin çıkamayacağını anlamış ve Anadoluya geçerek Kurtuluş Savaşını başlatmıştır. Batıda Yunanlar ve İtalyanlar, güneyde Fransızlar, doğuda ise Ermeniler ile savaşılmıştır. Mustafa Kemal Amasya'da genelge yayınldı. Erzurum ve Sivas'da kongreler yaparak Ankaraya geldi 23 Nisan 'de Bütük Millet Meclsini açtı. Sakarya meydan muharebesi ile "Başkomutanlık" ünvanının aldı ve 9 Eylül 'de "ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ'DİR İLERİ" komutunu vererek ordumuzdan kaçan Yunan askerlerini denize döktü. Bu savaşta tüm cephelerden savaşla ayrılmayı başaran Türk Ordusu daha sonra Sevr antlaşması yerine Lozan antlaşmasını yaptı.