Atatürk şarkı ve türkü dinlemeyi çok severdi. Özellikle bazı türküleri sık sık dinlerdi. Bunun yanında sevdiği yemekler olduğunda çok mutlu olurdu. Boş zamanlarında ise kitap okumayı ve kafasını dinlendirmeyi tercih ederdi. Tabi doğal olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün sevdiği şeyler günümüzde bile halen büyük bir merak uyandırmaktadır.
Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar, Türküler, Yemekler ve Kitaplar Nelerdir?
Atatürk'ün Sevdiği Şarkılar ve Türküler
Atatürk genellikle türkü ağırlıklı müzik türünden hoşlansa da farklı müzik türlerini dinlemeyi de ihmal etmemiştir.
- Pencere Açıldı Bilal Oğlan
- Fikri'min İnce Gülü
- Çile Bülbülüm Çile
- Sarı Zeybek
- Havada Bulut Yok
- Çökertmeden Çıktımda Halil'im
Özellikle 'Sarı Zeybek' türküsü Mustafa Kemal için oldukça özel niye bir yere sahiptir. Çünkü bu türküde geçen Sarı Zeybek lakaplı kişi Ege yöresinde yaşamış bir efedir. Mustafa Kemal'e zeybek kültürüne karşı oldukça ilgili bir kişiydi. Bundan dolayı bu bölgede yaşayan halk Mustafa Kemal'e 'Sarı Zeybek' lakabını yakıştırmışlardır.
Mustafa Kemal, iyi bir dinleyici olarak her zaman çevresine örnek olmuştur. Dinlediği ve çok sevdiği türkülere baktığımız zaman duygu dolu bir insan olduğu dikkat çekmektedir.
Atatürk'ün Sevdiği Yemekler
Mustafa Kemal Atatürk, sevdiği yemekleri yemeyi oldukça çok severdi. Özellikle bazı yemekleri sofrasında sık sık görmek mümkündü. Sevdiği ve özlediği yemekleri fırsat buldukça yaptırmaya çalışırdı.
- Peynirli Omlet
Mustafa Kemal, kahvaltıda sık sık peynirli omlet tüketirdi. Yani onun için kahvaltının vazgeçilmezleri arasında peynirli omlet ilk sıralarda gelmekteydi. Hatta akşamları acıktığı zaman bile omlet tüketmeye çalışırdı.
- Etsiz Kuru Fasulye ve Pilav
Türk halkı için vazgeçilmez yemekler arasında bulunan kuru fasulyeyi Mustafa Kemal'e oldukça çok severdi. Bu lezzetli yemeği daha çok etsiz olarak tüketmeye özen gösterdiği bilinmektedir. Fasulyenin yanında ise pilav vazgeçilmezleri arasında yer almıştır. Zaten pilavı birçok yemeğin yanında zevke yediği bilinmektedir.
- Ispanaklı Börek
Mustafa Kemal, ıspanaklı böreği de oldukça çok severdi. Tabi Selanik'te annesinin yapmış olduğu ıspanaklı böreği daha çok tercih etmektedir.
- Kuşkonmaz
Kuşkonmazı oldukça çok beğenen Mustafa Kemal, bu ürünü daha çok haşlanmış şekilde severdi.
- Fava
Fava genel olarak bir meze çeşidi olarak bilinmektedir. Mustafa Kemal'de bu lezzetli mezeyi sıkça tüketirdi. Özellikle toplantılarda favanın olmasını oldukça çok tercih ederdi.
- İrmik Helvası
Atatürk, tatlı olarak ise en çok irmik helvasını severdi. Zaten ülkemizde en çok tüketilen ve sevilen tatlılar arsında nefis irmik helvası ilk sıralarda gelmektedir. Mustafa Kemal'de bu tatlıyı severek yerdi.
Atatürk'ün Sevdiği Kitaplar
Atatürk, birçok kitabı okumuş ve hatta oldukça başarılı kitaplar yazmayı da bilmiştir. Özellikle boş kaldığı zamanlarını kitap okuyarak geçirmeyi çok severdi. Beğendiği yazarlar başta olmak üzere farklı türlerden birçok kitabı okumuştur.
- Çalıkuşu / Reşat Nuri Güntekin
- Türkçülüğün Esasları / Ziya Gökalp
- Beyaz Zambaklar Ülkesinde / Grigory Petrov
- Toplum Sözleşmesi / Jean Jacques Rousseau
Görüldüğü üzere Mustafa Kemal Atatürk, sadece Türk yazarlar ile ilgilenmemiştir. Dünya çapında tanınan yazarları okuduğu da görülmektedir. İyi bir okuyucu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle her türlü bilgiye açık olduğu için çeşit çeşit kitap okumaya çalışmıştır.
Bir gün önce, dikkat çekici sessiz bir sela ve Kilyos mezarlığında defin anonsu ile pandemi mahallemizden bir canı daha aldı, götürdü.
\nBeraberinde Covid yoğunluk haritasında kırmızılıklar azaldı ama evlerden yayılan acının dalgaları anında azalan kırmızılıkların yerini doldurdu; ancak giden geri gelmiyor!
\nDerler ya, gerçekten \"ateş düştüğü yeri yakıyor\"!
\nAklıma Selanik Türküsü düştü: \"Selanik içinde sela okunur, Selanın sedası cana dokunur. Gelin olanlara kına yakılır, Aman ölüm zalım ölüm üç gün ara ver.\"
\nAtatürk'ün sevdiği türküler arasındadır Selanik Türküsü. 1911 yılında Selanik'te yaşanan kolera salgınını anlattığı söylenir.
\nHer dinlediğimizde içimize işleyen bir yanı var: Müziği mi, sözleri mi? Sanırım her ikisi de.
\nHikâyesi de oldukça hüzün dolu ve can yakıcı.
\nMustafa Kemal'in doğduğu, çocukluğunu geçirdiği ve öğrenim hayatına başladığı Selanik, Osmanlı Devleti'nin batıya açılan penceresi, Osmanlı'nın İstanbul'dan sonra en gelişmiş ve en büyük şehri idi.
\nBüyük ve işlek bir limanının yanısıra Avrupa ile demir yolu bağlantısı ona diğer Osmanlı şehirlerinden daha canlı bir ticaret ve sanayi merkezi olma şansını vermişti. Bu da beraberinde canlılık, zenginlik ve şehre hem batıdan hem de doğudan bilgi akışı demekti. Dolayısıyla Avrupa'da olan her şeyden, İstanbul'dan önce Selaniklilerin haberi olurdu.
\nNitekim Fransız İhtilali'nin rüzgarları Selanik'e diğer kentlerden çok daha önce ulaştı; İstanbul ve diğer Osmanlı şehirleri o dönemin karanlığı içinde Selanik kadar şanslı olamadılar.
\n\nDini ve etnik açıdan zengin bir çeşitliliğe sahip olan şehirde, Türkler çoğunlukta olmakla beraber Rum, Bulgar, Sırp, Ermeni ve Yahudi nüfus, zengin kültürel yapının eşsiz mozaiğini oluşturmaktaydı.
\nŞehirde Türkçe, Rumca, İbranice ve Bulgarca yayımlanan gazetelerin yanısıra şehir halkı Avrupa'da çeşitli dillerde basılan gazete ve kitapları eş zamanlı alma ve okuma olanağına sahipti.
\nHer topluluk, batıdan gelen özgürlükçü ve yenilikçi akımların etkisiyle eğitime öncelik verdi. Bunun sonucunda Selanik, özgürce düşüncelerin ifade edildiği bir atmosferin egemen olduğu, eğitim olanaklarının üst düzeye ulaştığı nadir Osmanlı kentlerinden biriydi.
\nOsmanlı topraklarında kolera ilk kez 1822 yılında görüldüğü ve sonrasında gerek büyük salgınlar gerekse de küçük salgınlar halinde varlığını sürdürdüğü biliniyor.
\nKolera, 1911'in Mayıs ayında Samsun'da yeniden ortaya çıkar hemen ardından İstanbul'da görülür. Eylül ayında Selanik'i vurur; salgın bir önceki yıldan çok daha sert geçmektedir.
\n\n10 Eylül tarihli Rumeli gazetesi \"Hastalığın şehirde belirişi akıllara şaşkınlık verecek bir çoklukla olduğundan herkesi bir telaş almıştır. Kolera, Cuma günü (8 Eylül) sabahından cumartesi sabahına kadar 20 kişide görülmüş, bunların beşi hayatını kaybetmiştir\" diye yazar.
\n8 Eylül'den 11 Eylül'e kadar hastaların sayısı 54'e ulaşır ve bunların önemli bir bölümü hayatını kaybeder.
\nŞehirde bir tür seferberlik başlatılır. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri de harekete geçmiştir; afete karşı yöneticiler ve doktorlar 10 Eylül Pazar akşamı rıhtım kulübüne çağrılır. Sıhhiye Müfettişi Tevfik Rüştü Bey ve şehrin önemli eğitimcilerinden Şemsi Efendi de oradadır. Bu toplantıda komisyonlar oluşturulur ve alınan kararlar derhal hayata geçirilir.
\nSelanik yalnızca pandemi ile savaşmaz; Balkanları kaosa sürükleyen karışıklıkların ve milliyetçi akımların etkisi altındaki ayrılıkçı ayaklanmaların da tam merkezindedir.
\nBu sırada Avrupa bir yandan önündeki iki dünya savaşına hazırlanırken öte yandan bilimde devrimsel buluşlara imza atmanın heyecanını yaşamaktadır.
\nBilim insanlarının savaş çığırtkanı siyasilerin amaçlarına hizmet etmediği bu dönemde Curie'ler, Becquerel, Einstein, Bohr, Planck, Rutherford ve birçok bilim adamı tarihin akışını değiştirmek üzeredirler.
\nEinstein'ın Genel Görelilik Kuramını açıklamasına daha 5 yıl vardır ama Özel Görelilik tüm bilim dünyasını sarsmıştır. Öte yandan Planck Kuantum Kuramı'na açılan kapıyı aralamış, Becquerel ve Curie'lerin radyoaktiviteyi bulmalarının üzerinden bir on yıl geçmiştir. Daha atomik yapı modellenecek, atomaltı parçacıklar bulunacak; Hubble, evrende başka galaksiler bulunduğunu ve evrenin genişlediğini gösterecektir.
\n\nBatıda tüm bunlar olurken Osmanlı'nın en önemli eğitim ve kültür merkezi olan Selanik, sahip olduğu potansiyeli bölgedeki karışıklıklar, salgınlar ve çökmekte olan imparatorluğun ağırlığı altında kullanabilme şansına sahip olamaz, ama onun önceliği başkadır.
\nBu güzel şehir, gelecek Türkiye'sinin kurucusunu büyütmüş, eğitmiş, ona bir lider vizyonu yüklemiş ve ülke savunması için şimdi onu cepheye göndermeye hazırlanıyor: Kapıda dört yıl sürecek kocaman bir dünya savaşı beklemekte.
\nDaha sonrasını biliyoruz!
\nKaynakça
\n\nSelanik çarşısında kumaş satan ve etrafında sevilip sayılan bir esnaf olan Rüstem Ağa'nın kızı Fitnat babasının yanında çalışan Mehmet adında bir gence gönlünü kaptırır. Aileler de onay verince düğün hazırlıkları başlar.
\nAncak Selanik pandeminin pençesindedir.
\nKolera salgını halkı kırıp geçirir. Düğüne bir hafta kala Fitnat hastalanır ve yataklara düşer, günden güne eriyip solan Fitnat öleceğini anlar; acısını ve duygularını türküye döker ve düğününden üç gün önce de son nefesini verir. Mehmet, çok sevdiği Fitnat'ının mezarını kendi kazar ve içindeki dayanılmaz acıyı Fitnat'ın türküsüne akıtır, türkünün son bölümü ona aittir.
\n\"Çalın davulları çaydan aşağıya Kazın mezarımı bre dostlar belden aşağıya Dökün sularımı boydan aşağıya Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
\nSelanik içinde selâm okunur Selâmın sadası bre dostlar cana dokunur Gelin olanlara kına yakılır Aman ölüm zalım ölüm üç gün ara ver Al başımdan bu sevdayı götür yare ver
\nSelanik Selanik… Issız kalasın.
\nTaşına toprağına bre dostlar, diken dolasın
\nSen de benim gibi yarsız kalasın.
\nAman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.
\nAl başımdan bu sevdayı, götür yare ver.\"
\n