atatürkün fikir hayatı etkileyen kişiler / Mustafa Kemal Atatürk'ün Fikir Hayatı | İşte Atatürk | Atatürk Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey

Atatürkün Fikir Hayatı Etkileyen Kişiler

atatürkün fikir hayatı etkileyen kişiler

Mustafa Kemal Atatürk'ün Fikir Hayatı

"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir." diyen Atatürk, öğretim ve eğitim meselelerine çok önem vermiştir.

"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" dediği zaman, ilmin yol gösterebileceğini, hayatı aydınlatacağını mürşit (doğru yol gösterici) kelimesiyle ifade eden M. Kemal acaba niçin bununla yetinmeyerek "en hakiki" sıfatlarını eklemek lüzumunu hissetmiştir? insan bu cümleyi okurken ve üzerinde düşünürken mutlaka "en hakiki" kelimeleri üzerinde duraklamadan geçemeyecektir.

M. Kemal kendi yetiştiği devrin müspet ilimlerini mesleki ihtisası bakımından öğrendiği vakit, berrak ve müspet bir görüşe sahip olabildiğini ve herhangi bir mesleği riyazî (matematiksel) bir katiyetle halletmeyi hedef tuttuğunu söylerdi.

M. Kemal'in yetişme tarzı, öğrenim hayatı ve sosyal çevresinin tesirleri O'nu okumaya çok teşvik etmiştir. Hayatının her devresinde kitap O'nun için en değerli bir varlıktır.

"Milletimizin siyasi, içtimai hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır." dediği zaman hep aynı prensiplerin telkini üzerinde durmuştur. Nutukları ve sözlerinin her zaman için bir fikir hareketine yol açması, zamanının neşriyatından faydalandığı ve daima bir entelektüel muhitin tartışmalarını sevdiği içindir.

Atatürk'ün okuduğu kitaplar üzerindeki işaretleri incelemek pek ilgi çekici sonuçlar verir. Kitabımın bu bölümünde vereceğim örnekler Atatürk'ün belirli konular üzerindeki çalışmalarıdır. Bu vesile ile Atatürk'ün çevresinde konuşulan konular ve çeşitli meseleler üzerindeki düşünceleri de tespit etmek istiyorum.

Atatürk'ün etrafındaki toplantılardan daima bahsedilmektedir. Burada bulunanlar hatıralarını kendi görüşlerine göre yazmışlardır. Tarihçi ve ediplerimiz ise bu toplantıları işittikleri veya okuduklarından çıkardıkları neticeye göre yazmak istemektedirler.

Benim şahit olduğuma göre Atatürk'ün etrafında toplanmalar çok çeşitlidir. Gündüzleri çoğunlukla hususi kütüphanesinde daima birkaç kişi ile ya çalışır veya belirli bir konu üzerinde konuşmalar yapardı. Bunlar otomobil veya motor gezintilerinde devam eder ve çoğunlukla Ankara'da çiftlik evlerinde ya davetliler veyahut oraya toplanmış olan halk ile doğrudan doğruya belirli meseleleri konuşur ve fikirlerini sorardı.

Bu hal memleket içi seyahatlerinde daha kesif (yoğun) olarak uygulanır, trende, vapurda ve uğradığı her yerde daima yeni konular ve yurt sorunları üzerinde yapılan tetkikler açıklanarak münakaşalar yaptırmasını severdi. Atatürk'ün günlük entelektüel yaşantısı her zaman her millette tatbikat sahası bulur ve karşısında imtihana çekilenler eksik olmazdı.

Bir örnek vermek için şu olayı anlatmalıyım. Bir gün dişlerini tedavi etmek için gelen hekime, o sırada benim elimde okuduğum sosyoloji kitabından, sorular sormaya başladı. Tabii buna derhal cevap verecek durumda olmayan diş hekimi mahcup olmuştur. Ben buna müdahale ederek hemen kitabı getirdim ve bunun pek yeni neşriyat olduğunu söyledim. Atatürk bir taraftan da işi şakaya getirerek diş hekimine şöyle dedi: "Biliyorum siz kendi mesleğinizde en büyük başarıyı gösteriyorsunuz, fakat bunun yanıbaşında başka meselelerle de ilgilenerek okumanızı teşvik etmek istedim ve bu kadar aykırı bir konuyu bilhassa seçtim." dedi. Diş hekimi ertesi gelişinde bu konuya ait birçok kitap tedarik ederek (sağlayarak), okumuş ve bu sefer o, Atatürk'e bunlardan bazı sorular sormuştu. Buna benzer daha pek çok verilecek örnekler vardır. Yine mesela Atatürk'ün motor ile mutad Boğaz gezintilerinde mutlaka bir kitap veya bir mesele konuşma konusu olur ve o gezintinin sonunda herkes bir şeyler öğrenirdi.

Bir de bunlara eklenen Atatürk'ün akşam toplantıları vardır. Buraya davet edilenler, bulunulan çevreye göre değişir. Ankara'da bulunduğu zaman âdet şöyle idi: Atatürk'e her gün, genel sekreter gelen evrak üzerinde bilgi verir ve emirlerini alır. Duruma göre memleket meseleleri ve dış olaylar için kendisi direktifler verir, bazen de meseleleri derinlemesine soruşturur, bilgi alırdı. Bu arada Başbakan ve bakanlardan bazıları lüzum gördükleri zaman yine hükümet meselelerini görüşmeye gelirlerdi.

Akşam üzeri başyaver yanına gelir ve sofraya kimlerin davet edilmesini emrettiklerini sorardı. Atatürk bu listenin, o günkü çalıştığı ve okuduğu kitaplarla ilgili olmasını ister ve ona göre yazdırırdı. derhal burada şuna da işaret etmeliyim ki, Atatürk devrinin, mesleklerinde isim yapmış şahısları daima onun etrafında toplanmıştır. Onun için memleketin aydın kişilerini o muhitte tanımak ve konuşmak daima mümkün olmuştur. Bu sadece Ankara ve İstanbul'da değil, memleketin çeşitli yerlerine gidildiği vakit de böyle olur, o çevrenin tanınmış aydın kişileri bu toplantılara çağırılırdı. Ancak her akşam başyaverin yazdığı listedeki kimseler; bazen mazeretleri olur gelemezler veya orada bulunamazlar, onun için listelerde yazılı olanlar her zaman bir araya gelemezler veyahut toplandıktan sonra da çağırılanlar olurdu. Devlet adamları bilhassa Başbakan, İç ve Dışişleri Bakanları ise istedikleri zaman gelebilirlerdi.

Şimdi, bu kitabımda bazı el yazısı ile olan belgeleri yayınlama vesilesiyle, şahidi olduğum olaylar hakkında bilgi vermek istiyorum. Ancak kendi mesleki hayatımdan bahsetmemin mazur görülmesini rica ederim.

1929-1930 yılında Ankara Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmenlik görevime, yurt bilgisi ve tarih derslerini vermek üzere başlamıştım. Yurt bilgisi için okutacağım ders kitabını Atatürk gördüğü zaman bunu yeterli bulmamıştı. Kitabın konuları ise kendisini de ilgilendirdiği için evvela benim Fransız lisesinde okuduğum "Instruction Civique" kitabından bazı tercümeler yapmamı istedi. Aynı zamanda bu konulara ait çeşitli kitapları, genel sekreteri Tevfik Bıyıkoğlu'na araştırtarak Almancadan tercümeler yaptırmıştı. Kendisi Fransızcadan ve Türkçeden okuduklarına bu tercümelerden de istifade ederek, bazı konuları bizzat yazmış veya bizlere yani bana ve genel sekretere dikte ettirmiştir. Benim o zamanki çalışmalarım bu konulara ait kitapları aramak, okumak ve icap ederse tercüme ederek notlar almak idi. Bu suretle yurt bilgisi derslerimi program uyarınca, bu yeni incelemelere göre veriyordum. Okulda kız ve erkek öğrenciler beraber okuyorlardı; o tarihte yürürlükte olan kanunlarımızda kadınlara seçim hakkı tanınmış değildi.

Bir ders tatbikatı olarak, bütün ders verdiğim sınıflarda Belediye Kanunu'na göre seçim denemesi yaptırdım. Öğrenciler heyecanla bu işte çalıştılar, rey kutuları hazırladılar. O zaman yürürlükte olan Belediye Kanunu tam manasıyla tatbik edildi ve belediye başkanı olarak da bir kız arkadaşlarını seçtiler. Bunun üzerine bir erkek öğrencinin itirazı ile karşılaştım. Diyordu ki: "Mevcut kanunun bize öğrettiğine göre kadınların rey verme hakları olmadığı gibi; seçilemezler de". Öğrenci itirazında haklı idi, ama ben öğretmen olarak şu telkinde bulunmayı uygun buldum. "Bu öğrendikleriniz ilerisi için sizlere lüzumlu olacaktır. Kadınlarımız da yakında rey hakkı kazanacaktır." dedim. Fakat bu sözlerimin erkek öğrenci karşısında öğretmenlik otoritesinin ötesine geçmeyeceği muhakkaktı.

İşte böylece öğrencilerimden birinin bu itirazı ve soruları beni kadın hakları üzerinde çalışmaya teşvik etti.

Aynı gün Gazi Orman Çiftliği'ndeki Marmara Köşkü'nde Atatürk ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya bu olayı ve Türk kadını olarak rey hakkına malik olmadığımızdan duyduğum üzüntüyü anlattım. Atatürk bana bu konuda çalışmamı ve başka memleketlerde meselelerin nasıl halledilmiş olduğunu tetkik etmemi tavsiye etti. İtiraf edeyim ki o sıralarda ben bu hususta hemen hiç bilgi sahibi değildim. Fakat kız ve erkek öğrencilerimin karşısına, bu haklardan mahrum olan bir öğretmen olarak da çıkmak istemiyordum. Çok severek başladığım öğretmenlik hayatından ve vazifesinden ayrılmak da bana ağır gelecekti. Bununla beraber Atatürk'e şunu söylemekten de kendimi alamadım: ''Hiç olmazsa erkek öğrencim kadar bir hak sahibi olmadan o sınıfa ders veremeyeceğim'' dedim. Bu sırada İçişleri Bakanı Şükrü Kaya; BM Meclisi'nde bir yıldan beri müzakere edilmekte olan Belediye Kanunu'nda bu işin ele alınabileceğini ifade etti. Atatürk düşünüyordu. Birden ''Başvekille konuşuruz, fakat bu meselede hazırlıklı olmak ve münakaşa etmek lazımdır'' dedi. Kendisi o akşam Çankaya Köşkü'ne devlet adamlarından, Hukuk Mektebi (o zaman henüz fakülte değildi) hocalarından ve daha başka bu meseleleri konuşabilecek kimseleri davet ettirdi. Konu açıldığı vakit, kadınların rey hakkına taraftar olanlar bulunduğu gibi buna karşı olanların fikirleri de tartışılmaya başlandı. Ben heyecanlı idim ama, tam inandırıcı deliller bulamıyordum. Fakat o günden sonra birçok kitap okumaya başladım. Diğer memleketlerdeki durum hakkında bilgi sahibi oldukça bu münakaşalar benim için daha istifadeli oluyordu. Şimdi BM Meclisi zabıtlarında bu meseleyi tetkik edecek olursak durumu şöyle tespit edebiliriz: 20 Mart 1929 tarihinde Başvekil İsmet (İnönü) imzasıyla hükümet teklifi olarak BM Meclisi'ne verilen tezkerede şunlar yazılıdır: ''Dahiliye Vekâleti'nce hazırlanan ve İcra Vekilleri Heyeti'nin 6.3.1929 tarihli içtimaında yüksek Meclis'e arzı kararlaştırılan Belediye Kanun layihası (tasarısı) esbabı mucibesiyle (gerekçesiyle) birlikte takdim olunmuştur.''

Bu kanun tasarısının uzun gerekçe kısmında kadınların rey verme meselesi teklif edilmemiştir. Fakat tam bir yıl sonra 20 Mart 1930'da kanunun müzakeresi için BM Meclisi'nde müstaceliyet (ivedilik) kararı alınıyor. 22 Mart 1930 Cumartesi, 24 Pazartesi, 27 Perşembe, 29 Cumartesi ve 31 Mart Pazartesi bu kanun üzerine çeşitli yönlerden münakaşa ve müzakereler oluyor. Nihayet 3 Nisan 1930 Perşembe günü 164 maddeli Belediye Kanunu kadınlara da rey verme ve seçme hakkı vererek kabul edilmiş oluyor. Aynı gün Türkocağı salonunda Atatürk'ün de hazır bulunduğu bir toplantıda ilk konferansımı Kadın Hakları üzerine vermiştim.

Yurt Bilgisi'nin programına göre diğer konular da bu yukarıda açıkladığım tarzda hazırlanırdı. Ben bunları ders planıma uygun olarak tertip ederdim (düzenlerdim). Bir kısmını ise broşür olarak bastırır, öğrencilerime dağıtırdım. Fakat bu konuların asıl ilgi çekici yönü, Atatürk'ün toplantılarında bulunanların arasında tartışmaların yapılması idi. Devlet adamları, askeri erkân, hukukçular, edipler ve günün diğer aydın kişileri arasında konu ortaya atılır, herkes fikrini ve bilgisini açıklamak fırsatını bulurdu.

Kara tahta yemek odasının başlıca mobilyalarından biri idi. Bunun üzerine konuşanlar, icap ederse (gerekirse) yazarak veya çizgilerle fikirlerini anlatma yolunu tutarlardı. Konuşmalar, muntazam ve usulüne göre, ya Atatürk tarafından idare edilir veyahut bu idareyi başka bir arkadaşına verirdi. Bu konuşmalar çok faydalı ve bilhassa benim için çok öğretici idi. Elimde daima kâğıt kalem bulunduğu için de hemen her şeyi not ederdim. Ayrıca bir tarif veya bir mesele üzerinde daha etraflı konuşulmasını temin için sorular yazdırılır ve davetlilerin ertesi akşama hazırlıklı gelmeleri temin edilirdi. Devlet adamlarımızın Atatürk'ün özel kütüphanesinden okumaları için birer kitapla çıktıkları çok olurdu. Bu vesile ile devlet teşkilatımız ve kanunlar üzerinde konuşulur ve günün ihtiyaçları göz önünde tutulduğu gibi medeni icapların sosyal bünyemizdeki yararlı olabilecek prensipleri görüşülürdü. Tabii bu arada günün siyasi olayları, memleket meseleleri, tarihi konular da konuşma konusu olurdu. Şimdi bu açıklamalardan sonra ''Medeni Bilgiler'' adını verdiğimiz Yurt Bilgisi'ne ait belgelerin elimde olanlarını şöyle sıralayabilirim:

1- Tercümeler ve çeşitli notlar.

2- El yazılarıyla ilk müsveddeler (Bunlar Atatürk'ün, Tevfik Bıyıkoğlu ve benim) üzerinde düzeltmeler, ilaveler ve çıkarmalar vardır.

3- Tape edildikten sonra yeniden ilave düzeltmeler olan kısımlar.

4- Bütün devlet ve hükümet teşkilatından toplanmış olan bilgileri içine alan dosyalar (Bunlar sonradan Recep Peker'e verilmiş ve onun hazırlamasıyla Medeni Bilgiler'in II. cildi basılmıştır.) İşte bütün bu yazılardan sonra yayımlanan broşür ve kitaplar ise şöyle sıralanabilir.

1- Broşür ve risale şeklinde ''Türk Çocuklarına Yurt Bilgisi Notları'' Ankara 1929.

2- Her konu için ayrı kitap olarak: İntihap 72 sayfa, Askerlik Vazifesi 77 sayfa, Şirketler ve Bankalar 172 sayfa, Vergi Bilgisi 98 safya. Bu dört kitap 1930 yılından İstanbul'da basılmıştır (3).

3- Bütün bu konuların toplu olarak bir arada basılmış kitabı (141 sayfa) ''Vatandaş için Medeni Bilgiler'' adını taşır. İstanbul 1930.

4- ''Vatandaş İçin Medeni Bilgiler'' adı altında orta okullara okutulmak üzere basılmış olanlar ise şu tarihlerdedir: Mariif Vekâleti Milli Talim ve Terbiye Dairesi'nin 7.IX.1931 tarih ve 2297 sayılı emriyle 7.VI.1932 ve 1908 (191 sayfa).

27.VI.1933 tarih ve 3113 sayılı emriyle (302 sayfa). Bu kitaplar pek çok adette basılmıştır. Ancak her basılışta yeniden üzerinde düzeltmeler, ilaveler yapılmış veyahut bazı kelimeler çıkarılmıştır. Mesela 1930'da çıkan kitapta ''Mutedil Devletçilik'' (s. 79) konmuş iken sonradan ''mutedil'' kelimesi silinmiştir. Bu kitabın ilk sayfasında ''Vatandaş için medeni bilgiler neden bahseder?'' başlığı altında Atatürk'ün el yazısı ile ilaveler vardır. ''İşte vatandaşlara gerek devlet ve hükümetle ve gerek aralarındaki münasebete nazaran mevcut vazifeleri ve hakları ve umumiyetle devlet teşkilatını öğreten bilgiler, medeni Bilgiler namı altında toplanmıştır.'' S. 11 İstanbul 1930. Yukarıda da izah ettiğim gibi bütün bu konular üzerindeki çalışmalar ve Atatürk'ün muhitinde olan münakaşalar daima çok ilgi çekici olmuştur. Ancak, bu kitabın didaktik yani öğretim usulüne uygun bir tertip içinde olması ve üslubunun sadeleştirilmesi lazımdı. Bu bakımdan okullarda okutulmasına devam için bazı çalışmalarım oldu ise de, zamanımı tamamen tarihi konulara ve Cenevre'de üniversite tahsiline verdiğim için bu iş neticelenmemiştir.

Bu kitaplar için hazırlanan müsveddelerde Atatürk'ün el yazıları vardır. Bunların hemen hepsini bir kitabımda yayımladım (4). Bu kitapta birkaçını örnek olarak veriyorum. Şimdi bazı meseleler üzerinde durmak istiyorum. Mesela ''Millet'' bahsi için toplanan notlar şöyledir:

Hukuku Esasiye:

1. Siyasi varlıkta birlik,

2. Irk birliği,

3. Lisan birliği,

4. Din birliği.

Mehmet Emin Bey:

1. Mazi birliği,

2. Lisan birliği,

3. His birliği,

4. Gaye birliği,

5. Menfaat birliği,

6. Irk birliği,

7. Toprak ve iklim birliği.

Ansiklopedi:

1. Menşe birliği,

2. Cismani benzeyiş,

3. Ahlak karabeti,

4. Tarih yauht siyasi karabet,

5. Aynı memlekette sakin olmak.

Bütün bu notlardan ve daha başka okunan kitaplardan çıkan netice şöyle formüle edilmiştir: ''Millet dil, kültür ve mefkûre (ülkü) ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği siyasi ve içtimai bir heyettir.'' Bu münasebetle o tarihte yürürlükte olan anayasamıza (Teşkilatı Esasiye) dayanarak Atatürk'ün notu şudur: ''Bizim telakkimize göre siyasi kuvvet milli irade ve hakimiyet, milletin vahdet (birlik) halinde müşterek (ortak) şahsiyetine aittir, birdir, taksim ve tefrik (ayrılmaz) ve ferağ olunamaz.

Hâkimiyet bahsinde ise şu cümlelerin önemine işaret etmeden geçemeyeceğim: ''Artık bugün demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. XX. asır birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir. Demokrasi prensibi, hâkimiyeti istimal eden (kullanan) vasıta ne olursa olsun esas olarak milletin hâkimiyete sahip olmasını ve sahip kılınmasını icap ettirir.'' (gerektirir).

Hak ve vazife üzerine olan yazılar ayrı bir başlık altında yazılmıştır. Atatürk diyor ki: ''Hakların en birincisi yaşamak hakkıdır'' diğer bütün haklar ve bu haklara mukabil vazifeler hep yaşamak hakkına dayanır. Şüphe yok ki insanın yaşamak hakkı onu diğerlerinin yaşamak hakkına riayet etmek vazifesiyle bağlar. Bir insanın hakkı diğer bir insan için vazife olur. Hakkın bulunduğu yerde vazife ve vazifenin bulunduğu yerde hak vardır... İnsanlar içtimai hayatta haklardan ve vazifelerden örülmüş bir şebeke içinde tasavvur olunabilir.'' Bu ifadelerden sonra diğer önemli bir izah da, hak ve vazifeyi hukuk kaidelerinin tayin ettiği ve bunun devlet tarafından tatbik edildiğidir. Atatürk'ün yazısı aynen şöyle:

''Tabiaten her insan içinde yaşadığı cemiyette hayatın en mesut, en kolay, en tatlı, taraflarının kendisine düşmesini ister ve en kuvvetli olan kendisinden zayıf olanları hiçe sayar. Bunun neticesi huzur, sükûn, emniyet ve intizam içinde yaşamak imkânsızdır. İşte insanlar arasında kavga yerine birbirine yardım, karşılıklı hürmet, intizam koyan, herkese haklarını ve vazifelerini tanıtan hukuk kaideleri ve kuvvetin bulunması sayesinde kabildir. Devlet herkesin hakkını ve vazifelerini tayin eder. Hiç kimse tayin edilen hudut haricinde bir hak iddia edemez. Bunun gibi kendisi de fazla hiçbir vazife ile mükellef tutulamaz.''

Bu bahsin sonuna eklenen fikir ise, bu hakların ihlali ve vazifelerin ihmali halinde zarara uğrayan hem fert hem de cemiyet olduğuna göre bunun tatbiki ve kontrolünün devlet müessesesine ait olacağıdır.

Bu münasebetle Atatürk'ün üzerinde en çok kitap okuduğu ve bizleri çalıştırdığı mefhum (kavram) da ''Hürriyet'' kelimesi olduğuna işaret etmeliyim. Bunun için kitapta yayımlananlardan gayri elimdeki notların mahiyeti çok ilgi çekicidir. Hürriyet bahsi için tercümeler olduğu gibi ayrıca da Atatürk bazı arkadaşlarından hürriyetin tarifini istemiş. Mesela Erzurum mebusu Tahsin (Uzer) 25.1.1930 tarihindeki yazısında şöyle bir tarif veriyor: ''Ferdin, memleketinde bütün hukukuna malikiyetidir.''

Diğer bir kâğıtta yazısını tanıyamadığım bir şahsın şu izahı var: ''Fertlerin cemiyete ihtiyarlarıyla terk ettikleri haklarından mütebakisini (kalanı), diledikleri gibi kullanabilmeleridir.'' Aynı kâğıdın arkasında başka bir yazı ile şu not var:

1- Hürriyet kendini bizzat kendi içinde yok eden bir mefhumdur.

Bu küçük kâğıtların içinde Atatürk'ün el yazısı ile olan tarif ise çok kısa ''Hürriyet, insanın mutlak olarak düşündüğünü yapabilmesidir.''

Bu notlardan sonra Atatürk'ün ''Hürriyet'' üzerine uzun yazıları vardır. Bu yazıların kaleme alındığı tarih 1930 yılının Ocak ve Şubat aylarıdır.

Bu notlardan hürriyete ait geniş izahat verilmiştir. ''Hürriyet insanının düşündüğünü ve dilediğini başka birinin hiçbir tesir ve müdahalesi olmaksızın mutlak olarak yapabilmesidir. Bu hürriyet kelimesinin en geniş tarifidir. İnsanlar bu manada hürriyete hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar. Çünkü malumdur ki insan tabiatın mahlukudur. Tabiatın kendisi dahi mutlak hür değildir. Kainatın kanunlarına tabidir.''

Bundan sonraki açıklamalarda ise tarihi seyre göre mutlak idarelerde fertlerin hüriyetlerinin tamamen hükümdarın elinde olduğu ve asırlar boyunca fertlerin şahsi hürriyetleri için mücadele ettikleri anlatılır. Atatürk'ün yazısında netice olarak şu hüküm var:

''Ferdi haklar nazariyesinin temeli şöyle kuruldu: Her türlü hakkın menşei (kökeni) ferttir. Çünkü şe'ni (kötü) hür ve mes'ul olan mahluk yalnız insandır. Fakat diğer taraftan insanların içtimai ve siyasi teşekküller halinde bulunması da tabii ve lüzumludur. Bu teşekküler ise kısmen zaruri mukadder kanunlar ahkamına göre tekabül eder'' diye kaydedildikten sonra, ferdi hürriyeti ve hakkı temin eden devletin mütekâmil (gelişmiş) bir müessese (kurum) olacağı ileri sürülüyor. Bununla beraber Atatürk'ün bundan sonraki açıklamalarında ferdi hürriyete dayanan içtimai ve medeni insan hürriyetini temin eden kuvvetin ise devlet bünyesinde mevcut olması lazım geldiği ve devletin millete karşı esas vazifesinin bu olduğu kabul ediliyor.

Diğer taraftan ''Ferdi hürriyet derecesi devlet faaliyetini zaafa (zayıf) düşürmemek lazımdır. Devletsiz bir cemiyet veyahut zayıf bir devlet hayatının neticesi herkesin herkese karşı mücadelesidir. Bu mücadele ekseriyetin hürriyetini boğmayacak şekilde tadil olmak (değiştirmek) lazımdır. Tadil keyfiyeti ferdin mesuliyeti teşebbüsüne ve inkişafına halel verecek dereceye götürülmemelidir. Teşkilatı Esasiye m. 68'de ''Her Türk hür doğar hür yaşar'' maddesinin tekrarından sonra Atatürk şu hükmü veriyor:

''Türkler demokrat, hür ve mesul vatandaşlardır.'' ''Türk cumhuriyetinin kurucuları ve sahipleri bizzat kendileridir.''

Bu cümlesiyle Atatürk millet bütününe değer vermenin önemine işaret ediyor.

''Hürriyet mefhumu içinde ''medeni vatandaş'' olmanın esasları ve prensipleri böylece açıklanmış oluyor. Mesela yine ''Bir milletin kültürü (hars) yükseldikçe ferdi hürriyetin tatbikat safhaları (uygulama evreleri) genişler ve çoğalır. Muhtelif şekilde birbirinden ayrı ve müstakil ferdi hürriyetler meydana çıkar. Bu hürriyetler mahiyet (nitelik) ve tabiatlarına göre iki grubu ayrılırlar:

1- Şahsi hürriyet.

2- İçtimai hürriyet. Bu ikinci grupta bilhassa basın hürriyeti ve basının efkârı umumiye üzerindeki rolü oldukça uzun bir şekilde izah edilmiştir. Ancak esas fikir şu cümlede özetlenmiştir:

''En büyük hakikatler ve terakkiler, fikirlerin serbest ortaya konması ve teati edilmesi (karşılıklı alınması, verilmesi) ile meydana çıkar ve yükselir.'' Fakat yine bütün bu yazılarda vatandaşın her türlü medeni hakları karşısında vazife mesuliyetinin olduğu fikri paralel olarak ifadesini bulmuştur. Onun için ''Vatandaşların teşebbüs ve mesuliyet hisleri ne kadar inkişaf ederse (gelişirse) devlet için o kadar iyidir'' diyor Atatürk.

Hürriyetin bir neticesi olarak vatandaşların eşit haklara sahip olmalarını anayasanın esaslı bir hükmü olarak kabul eden Atatürk, ''Eşitlikten maksat; kanun önündeki haklarda eşitliktir.'' Atatürk'ün bu ''medeni bilgiler'' vesilesiyle kaleme aldığı ve bizleri de çalıştırdığı konularda, cumhuriyetimize temel olan prensiplerinde kanuna ve asrımızın umumi hukuk kaidelerine uyan esaslar bulunmaktadır. O, Türk vatandaşlarına hak tanıdığı yerde bir vazife karşılığını koymak istemiştir. ''Tembellik bütün fenalıkların anasıdır'' atasözü karşısında çalışmanın ferdi ve içtimai vazife olduğunu belirtmiştir.

Vatandaş, milletin bir ferdi olarak aile ve cemiyete karşı vazifelidir. ''Milletin, medeni beşeriyetin bir ailesi olması bakımından bütün insanlığa karşı vazifeleri'' olduğu üzerinde bilhassa durulmuştur. Böylece Atatürk, Türk vatandaşının medeni âlemde, hür, eşit vazife ve hak sahibi, mesuliyetlerini müdrik kişiler topluluğu olarak millet bütününü teşkil etmesinde en büyük medeni vasfı bulmuştur. İşte bundan sonraki konularda K. Atatürk'ün hem bu çalışmalarından ve el yazılarından bazı örnekler verirken, hem de onun çeşitli konular için söylemiş olduğu cümleleri bir araya getirdim.

Bu örneklerle bir devlet adamının entelektüel yaşantısından bazı örnekleri vermiş oluyorum.

Kaynak: Prof. Dr. Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım Nurer Uğurlu başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır. Dizgi, Baskı,Yayımlayan: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.Aralık 1999

Selanik, Manastır, İstanbul ve Sofya; M. Kemal’in kişiliğinin oluştuğu, düşünce sisteminin oturduğu ve yaşamının büyük bölümünü geçirdiği, onun hayatındaki dört önemli şehirdir.

Selanik:

M. Kemal’in doğduğu ilk ve orta öğrenim hayatının geçtiği şehirdi. Selanik, Makedonya bölgesinin merkeziydi. Başta başkent İstanbul olmak üzere Avrupa’nın önemli kentlerine demir yolu ile bağlanan kara ulaşımı canlı bir kentti. Ayrıca işlek limanı sayesinde Ege Denizi’nden dünyaya açılabiliyordu. Selanik gelişmiş ulaşımı, bulunduğu konumu itibariyle gelişmiş bir ticaret kentiydi. Haliyle her tüccar kent gibi Selanik de kozmopolit bir etnik yapıya sahipti. Türk, Rum, Bulgar, Ermeni, Yahudi ulusları kentte yaşamını sürdürüyorlardı.

Osmanlı’nın Batı medeniyetine açılan kapısı Selanik; Osmanlı’nın batılı yüzüydü. Her türlü basın yayın organları özgürce basılabiliyordu. İbranice, Bulgarca, Rumca ve Türkçe gazeteler basılır; Avrupa’daki birçok gazete, dergi, kitap da kolayca Selanik’e ulaşırdı. Selanik bir anlamda Osmanlı’nın istibdat yaşamadığı, fikir serbestliği yaşadığı bir kentti.

Farklı fikirlerin, farklı siyasi yapıların olduğu bu kentte birçok aydın tipinin oluşması da pek muhtemeldi. Selanik’in bu tür özelliklerinin olması da M. Kemal’in burada yetişirken batılılaşma ve çağdaşlaşma hususunda sıkıntı çekmeyeceği açıktı.

Selanik, sosyal-kültürel ve ekonomik yapısı itibariyle derneklerin fikir akımlarının nefes aldığı bir kentti. İttihat ve Terakki de yine burada yaşam alanı buluyordu. Nitekim Mustafa Kemal, 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Selanik’teki gizli kongresinde de derneğe katılım gerçekleştirmişti. II. Meşrutiyet’in 1908’de ilanında direkt etkili olacak bu cemiyet, daha sonra Mustafa Kemal’in fikir ayrılığı yaşayacağı (M. Kemal bir süre sonra üyelikten ayrılacaktı.)Osmanlı’nın son dönemine damga vuracak batılı fikir akımlarını bünyesinde barındıran siyasete damga vuran bir partiye dönüşecekti.

Kısaca M. Kemal’in çocukluğunu geçirdiği Selanik, tipik doğulu bir Osmanlı kenti görünümünden ziyade batılı bir yüzdü.

Manastır:

Makedonya’nın başlıca askeri merkezi olan Manastır; stratejik öneme sahip bir kentti. Arnavutluk, Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan’ın çevrelediği bir bölgeydi.

Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüştiyesi’ni (Orta Okul) bitirdikten sonra 1896 yılında Manastır’a geldi. Burada Manastır Askeri İdadisi’ne (Lise) kaydoldu. Mustafa Kemal’in lise yıllarını geçirdiği Manastır’da siyasi, askeri, kültürel kişiliğinin oluşmaya başladığı görülmekteydi.

Osmanlı’nın içinde bulunduğu zor durum, kendisinin ülke sorunlarına ilgisini daha da artırıyordu. Vatanseverlik fikirleriyle lise yıllarını geçiren M. Kemal bir taraftan da okuma merakını git gide artırıyordu.

Mustafa Kemal’in Manastır Askeri Lisesi’nde arkadaşı ve geleceğin ünlü hatibi Ömer Naci, kendisinin edebiyat ve hitabet sanatının oluşmasına etki etti. Yine tarih öğretmeni Tevfik Bey, Mustafa Kemal’in tarihe ilgisini artırmasını sağladı. Bir taraftan Fransızcasını geliştiren M. Kemal bir taraftan da Namık Kemalleri, Tevfik Fikretleri tanıma imkânına erişti.

Kısacası Manastır, M. Kemal için fikir hayatının oluştuğu ve olgunlaşmaya başladığı ergenlik yıllarının sonuydu.

İstanbul:

M. Kemal 1899’da İstanbul Harp Okulu’na girdi. İstanbul, Osmanlı’nın kalbi, II. Abdülhamit’in istibdat (siyasi baskı) döneminin de merkeziydi. Harp Okulu’nda ilk yılını daha çok Bab-ı Ali’de geçirdi. Ülkedeki yanlışlıklara fikirsel tarzda çözümler üretmeye çalıştı. Makedonya’daki siyasi fikirleri, burada daha da olgunlaştı.

M. Kemal’in Harp Okulu ve Harp Akademisi yıllarında özellikle Beyoğlu ve Galata birçok yönüyle batı kültürü estiren semtlerdi. Hemen hemen her gün çeşitli sahne oyunları, gösteriler düzenlenir; Avrupa’da başta Fransızca olmak üzere çıkarılan birçok gazete, dergi buralara ulaşırdı.

1905’de Harp Akademisi sonrası İstanbul’dan ayrıldı. Şam’a subaylık stajı yapmaya gitti. Yıllar sonra özellikle de işgal yıllarında İstanbul’a dönecek olan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın temel planlarını da İstanbul’da yapacaktı. Mondros’un imzalandığı 30 Ekim 1918’den yaklaşık iki hafta sonra, yani İstanbul’a tam da İtilaf Devletleri’nin fiili işgal yaptığı gün, 13 Kasım 1918’de dönecek ve ‘’Geldikleri gibi Giderler’’ sözünü söyleyecekti.

Yaklaşık 6 ay İstanbul’da kalan Mustafa Kemal Paşa, silah arkadaşlarıyla gizli toplantılar yaparak kurtuluş çareleri aradı. İstanbul Hükümetine işgallere tepkiler gösterilmesi yolunda telkinlerde ve uyarılarda bulundu. İmparatorluğun teslimiyetçi, bitkin, korkak tavrı bağımsızlık mücadelesinde Anadolu’ya geçmesi yönünde karar almasına da neden oldu. 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma Vapuru ile ayrıldı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a vardığında Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştı.

Sofya:

Mustafa Kemal Balkan Savaşları sonrası disiplini ve başarılarından ötürü Sofya’ya askeri büyükelçi (ataşe militer ) olarak atandı. İlk kez bir batı başkentiyle tanışmıştı. Sofya’nın renkli kültürel hayatına, devlet adamlarının düzenlediği balolara, toplantılara katıldı. Böylece Avrupa kültürünü, siyasetini, diplomasisini daha yakından tanıma fırsatı buldu.

Düzenlenen toplantılarda Avrupalı devletlerin siyasetçileriyle tanışan M. Kemal, onların fikirlerini öğrendi. Siyasette staj yapmaya başladı. Deneyim kazanmaya başladı. Bu arada Bulgaristan’da yaşayan Türklerin sosyal ve siyasal haklarının artırılması doğrultusunda çalışmalar yaptı. Yaşadığı diğer kentlerin aksine Türkler Sofya’da azınlıktaydı. Azınlıkların nasıl bir yaşam sürdüğünü gördü.

Meclis siteminin işleyişini burada iyice gözlemledi. Mustafa Kemal, ileride kuracağı TBMM’nin işleyişi için bir deneyim daha kazandı. Sofya’da üstlendiği görev süresince (Kasım1913-Kasım1914)Osmanlı Hükümeti’ni birçok kere yazdığı raporlarla bilgilendirdi. Birçok gözlemini ve analizini bu raporlarda belirtti.

Kısacası Sofya, Mustafa Kemal’in siyasi hayatına deneyim kazandıran kentti. Sofya’da katıldığı kıyafet balosunda, tarih fotoğraflarındaki o ünlü Yeniçeri kıyafetini giyip bütün dikkatleri üzerine çekmişti.

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor...

Mustafa Kemal’i Etkileyen Kişiler ve Olaylar 8. Sınıf

Mustafa Kemal Atatürk, olaylara ve geleceğe ait görüşleri ile her alanda büyük ve etkili düşünceleri olan büyük bir fikir adamıydı. Mustafa Kemal’in fikir hayatının gelişiminde yetiştiği aile ortamı, eğitim hayatı, askeri ve siyasi görevleri, görev yaptığı şehirler ve okuduğu kitaplar etkili oldu.

Önemli Bilgi: Mustafa Kemal’in fikir hayatının gelişimini sağlayan en önemli unsur özellikle tarih kitaplarını okumasıdır. Mustafa Kemal, henüz Selanik Askeri Rüştiyesine giderken dönemin önemli düşünürlerine ait eserleri okumaya başladı.

MUSTAFA KEMAL’İN FİKİR HAYATINI ETKİLEYEN DÜŞÜNÜRLER

Namık Kemal: Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisinde eğitim görürken vatan şairi Namık Kemal’in eserlerini okuyarak onun meşrutiyet sisteminin gerekliliği ve hürriyetin önemi üzerine görüşlerinden etkilendi. Mustafa Kemal Harp Okulunda Namık Kemal’in eserlerini gizli gizli okumayı sürdürdü.

Önemli Bilgi: Mustafa Kemal, Namık Kemal’i “Türk milletinin yüzyıllardır beklediği ses” olarak nitelendirdi.

Tevfik Fikret: Öğrencilik yıllarından itibaren eserlerini takip ettiği Tevfik Fikret, Mustafa Kemal’in çağdaş ve inkılapçı kişiliğinin oluşmasında etkili oldu.Tevfık Fikret’in Sis, Ferda ve Rücu adlı şiirlerini çok seven Mustafa Kemal onun için “Hangi Türk şairi böyle inkılapçı şiirler yazmıştır?” dedi.

Dikkat: Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in eserleri sayesinde Mustafa Kemal’in vatan ve millet sevgisi gelişti.

Mehmet Emin Yurdakul: Mustafa Kemal Türkçü şair Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerini Manastır Askeri İdadisindeyken okumaya başladı. Böylece Türk kültürü ve tarihi ile beslendi.

Ziya Gökalp: Mustafa Kemal Ziya Gökalp’in Türk Tarihi’nin bir bütün olarak değerlendirilmesi, gerekliliği halkın yararının gözetilmesi, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi, dilin sadeleştirilmesi, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gibi görüşlerinden etkilendi.

Dikkat: Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş Türk devletini oluşturma konusunda yaptığı birçok inkılap Ziya Gökalp’ten etkilendiğinin göstergesidir.

Aydınlanma Felsefesi Düşünürleri: Musfafa Kemal Fransız İhtilalinin fikir hazırlayıcılarından olan J. J. Rousseau, M0ntesquieu,VoItaire gibi düşünürlerin özgürlük, demokrasi ve milliyetçilik ile ilgili düşüncelerinden etkilendi. Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisinde eğitim görürken okuduğu J.J. Rousseau’nun eserlerinde yer alan ulusal egemenlik, ulusçuluk ve yurttaşlık gibi kavramlardan etkilendi. Mustafa Kemal Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde önemli bulduğu yerlerin altını çizerek dikkatle okudu. Fransız düşünür Montesquieu’nun da cumhuriyetin erdemlerine dair Fikirleri ile eserleri onun özgürlüğe dair düşüncelerinin gelişmesine katkı sağladı.

MUSTAFA KEMAL’İN FİKİR HAYATINI ETKİLEYEN OLAYLAR

Mustafa Kemal’in fikir hayatının gelişmesinde içinde bulunduğu dönemin olaylarının da büyük rolü oldu. Atatürk’ün çeşitli konular ile ilgili yaşadıkları, gözlemleri ve okudukları bunlardan çıkardığı sonuçlar fikir dünyasını zenginleştirdi.

Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti’nin parçalanma ve çöküş sürecini yaşadığı bir dönemde dünyaya geldi. Onun doğup büyüdüğü günlerde Osmanlı Devleti ve dünya iki büyük gelişmenin etkisi altındaydı. Bunlardan biri Sanayi İnkılabı diğeri ise Fransız İhtilaliydi.

1789 yılında yaşanan Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında yaşayan azınlıklar, bağımsızlık amaçlı isyan etmeye başladı. Bu olaylar Mustafa Kemal’in imparatorlukların parçalandığını görmesini ve ulus devlet modelini benimsemesini sağladı.

Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisinde eğitim görürken 1897 Türk – Yunan Savaşı yaşandı. Mustafa Kemal yaşı küçük olmasına rağmen bu savaşa katılmak istedi.

Dikkat: Bu durum Mustafa Kemal’in vatan ve millet sevgisine sahip olduğunun göstergesidir.

Bu savaşta Türk ordusu savaş meydanında zafer kazanmasına rağmen barış masasında istediğini elde edemedi. Bu olay Mustafa Kemal’de kazanılan askeri başarıların, siyasal başarılarla tamamlanması gerektiği düşüncesinin oluşmasında etkili oldu.

Atatürk’ün fikir hayatını etkileyen önemli olaylardan biri de 1. Dünya Savaşı’dır. Bu savaşın sonunda yurdumuz işgale uğradı. Tarih boyunca bağımsız yaşamayı ilke edinen Türk milleti esir edilmek istenmekteydi. Padişah ve İstanbul Hükumeti işgallere karşı tepkisiz kaldı. Bu durumda Osmanlı Devleti’nin fiilen yıkıldığını gören Mustafa Kemal, onun yerine milli egemenliğe dayanan yeni bir Türk devleti kurmaya karar verdi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir hayatını etkileyen yazarlar, düşünürler, olaylar, durumlar ve şehirler hakkında bilgi verdik.

Mustafa Kemal Atatürk de birçok insan gibi yaşadığı dönemde ve daha öncesinde yaşanmış olaylarla, karşılan durumlarla, çeşitli şehirlerle ve hayatı boyu okumuş olduğu yazar ve düşünürlerle fikir hayatını zenginleştirmiştir.

Bu Yazının İçindeki Başlıklar:

Mustafa Kemal Atatürk’ün Fikir Hayatını Etkileyen Olaylar ve Durumlar

Mustafa Kemal Atatürk hayatı boyunca şahit olduğu/okuduğu olaylar ve durumların altında yatan şeylerden etkilenmiştir. Bu olayların başında 1789 yılında halk tarafında Fransız yönetimine karşı başlatılmış olan özgürlük ve demokrasi arayışı olarak bilinen Fransız İhtilali vardır. Bu olay sonucunda başta milliyetçilik olmak üzere hak, hürriyet, demokrasi, milli irade gibi kavramlar dünyayı etkisi altına almıştır. Ayrıca Mustafa Kemal’in gençlik döneminde Osmanlı’nın genel durumu da onu etkilemiştir. Nelerin yapılıp nelerin yapılmaması gerektiğini anlamasına yardımcı olmuştur. Ülkenin sorunlarıyla daha lisedeyken bile yakından ilgilenmiş ve çözüm getirmeye çalışmıştır. Okul döneminde fikir alışverişlerinde bulunduğu öğretmenleri ve arkadaşları, katıldığı savaşlar, okuduğu yazılar ve gezdiği şehirler de ona ve fikir hayatına çok önemli katkılarda bulunmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Fikir Hayatını Etkileyen Yazar ve Düşünürler

Mustafa Kemal Atatürk; Ziya Gökalp ile milliyetçiliği, Namık Kemal ile vatanseverliği, Mehmet Emin Yurdakul ile milliyetçiliği, Tevfik Fikret ile inkılapçılığı, Jean Jack Rousseau ile yurttaşlık bilinci, Montesquieu ile cumhuriyetçiliği, Voltaire ile bilimselliği ve akılcılığı öğrenmiştir. Birçok kişinin fikirleriyle fikir dünyasını oluşturmuştur. Çok çalışmış, çok okumuştur. Çalışkanlığının sonucu olarak bir ülkeyi kurtarmıştır. Kurtarmakla kalmayıp çağdaş bir hale getirmiştir.

Okuma Önerisi: Bu konuyla ilgili olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Fikir Hayatını Etkileyen Yazarlar ve Düşünürler başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Namık Kemal

Mustafa Kemal’in etkilendiği yazarlara bakıldığında öne çıkan ilk isim Namık Kemal’dir. Mustafa Kemal Manastır Askeri İdadisi’nde ileriki zamanlarda fikir hayatında çok önemli rolleri olacak insanları okurken Vatan ve Hürriyet Şairi olarak bilinen Namık Kemal’in eserleriyle ilgilenmeye başlamıştır. Milliyetçiliğin ve vatan sevgisinin temsilcilerinden sayılan Namık Kemal’i “Türk ulusunun yüzyıllardır beklediği ses” olarak görmüştür. Lise yıllarında edebiyata ilgisini uyandıran arkadaşı Ömer Naci ile birlikte şiirlerinde yurt, vatan, özgürlük, milliyetçilik konularından bahseden Namık Kemal’in şiirlerini okumuşlardır. Yazdığı şiir ve oyunlarda ele aldığı konularla onu okuyan çoğu insan gibi Mustafa Kemal’i de etkilemiştir. Ondaki milliyetçiliğin başlangıç noktası olmuştur.

Ziya Gökalp

Mustafa Kemal’in fikir hayatında etkili olan bir diğer şahsiyet Ziya Gökalp de Namık Kemal gibi Türkçülüğün önemli savunucularındandır. Türk milliyetçiliğinin babası olarak bilinir. Ziya Gökalp milliyetçiliği gerçek anlamda benimsemiştir. Lise yıllarının sonlarına doğru “Padişahım çok yaşa!” diye bağırması beklenirken “Milletim çok yaşa!” diye bağırmıştır. Fikirlerine yürekten bağlı olması nedeniyle genç yaşta kafasına kurşun sıkmıştır. Dünya eserlerini çevrilmesi için büyük uğraşlar sergilemiştir. Osmanlı’nın içinde fikirlerinin yayılması için haber organlarını sıkça kullanmıştır. Millet içinde birlik ve dayanışmayı desteklemiştir. Farklı ideolojilerden uzak durmuştur. Mustafa Kemal Atatürk de düşüncelerinden etkilendiği Ziya Gökalp’in önemini “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin Namık Kemal, fikirlerimin Ziya Gökalp’dir.” sözüyle açıklamıştır.

Tevfik Fikret

Mustafa Kemal’in etkilendiği bilinen diğer kişiler ise Tevfik Fikret ve Mehmet Emin Yurdakul’dur. Milli Şair olarak bilinen Mehmet Emin Yurdakul ve onun milliyetçi şiirlerinden etkilenmiştir. Tevfik Fikret’in Mustafa Kemal’i etkileyen özelliği çağdaş ve inkılapçı oluşudur. Mustafa Kemal Atatürk’ün devletin kurulmasından sonra onu çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak adına yaptığı inkılaplarından temelinde Tevfik Fikret’in çağdaş ve batıcı fikirlerinden etkilenmesi yatmaktadır. Atatürk’ün en sevdiği şiirlerden olan, “Ferdâ senin: senin bu yenilik, bu inkılap. / Her şey senin değil mi ki zâten? Sen, ey gençlik” dizeleriyle başlayıp “Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır; / Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!” dizeleriyle biten Ferda şiirini Tevfik Fikret yazmıştır. Mustafa Kemal onun için “Hangi Türk şairi böyle inkılapçı şiirler yazmıştır?” demiştir.

Jean Jack Rousseau

Mustafa Kemal yerli düşünürlerle birlikte yabancı düşünürleri de okumuştur. Onlardan sosyal ve siyasal alanlarda çokça ilham almıştır. Mustafa Kemal’in etkilendiği düşünürlerden biri Jean Jack Rousseau’dur. Fransız düşünür Rousseau’nun bilinirliğinin nedeni Fransız İhtilali zamanında ortaya çıkmış olan aydınlanmanın önderlerinden görülmesidir. Demokrasi için önemli olan bildirge ve metinlerin temelinde onun özgürlükçü ve eşitlikçi fikirleri vardır. Jean Jack Rousseau, Mustafa Kemal’e ülke kurma aşamasında üstünde duracağı özgürlük, hak, eşitlik, barış, demokrasi gibi kavramları katmıştır. İkisini ayıran nokta Jean Jack Rousseau Fransız İhtilali sürecinde yaşanan zalimliklerle bağlantılıyken Mustafa Kemal daha hoşgörülü ve barışçıl bir yol izlemeye çalışmıştır.

Voltaire ve Montesquieu

Fransız İhtilali düşünürlerinden bir başkası olan Voltaire de Mustafa Kemal’i özgürlükçü düşünceleriyle etkilemiştir. Voltaire’in Mustafa Kemal’i etkileyen temel düşüncesi din ve ifade özgürlüğünü savunmasıdır. Bu sayede ülkenin kurulum aşamasında Atatürk’ün laiklik düşüncesinde rol oynamıştır. Jean Jack Rousseau ve Voltaire gibi Mustafa Kemal’i etkileyen başka bir yabancı düşünür ise Montesquieu’dur. Cumhuriyetçi kimliğiyle bilinen Montesquieu, Mustafa Kemal’de bu düşüncelerin yerleşmesini sağlamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Fikir Hayatını Etkileyen Şehirler

Şehirler insanları üzerinde büyük etkiler bırakır. Çoğu insan doğdukları, okudukları, gezdikleri şehirlerden çok şey öğrenir, kendilerini geliştirir. Mustafa Kemal için bu değerli şehirler Selanik, Manastır, Şam, Sofya ve İstanbul’dur.

Selanik

Mustafa Kemal’in doğmuş ve küçük yaşlarını geçirmiş olduğu Selanik şu anda Yunanistan sınırları içerisinde bulunmakta olan bir şehirdir. 5’i küçük yaşta vefat etmiş olan 6 çocuğun kardeşi, okuma yazma bilen zeki bir anne olan Zübeyde Hanım ve modern bir evkaf katibi olan Ali Rıza Efendi’nin oğlu Mustafa Kemal doğduğu şehir Selanik’in özellikle sosyokültürel yapısından etkilenmiştir. Coğrafi konumu nedeniyle ticaretin canlı olduğu bir liman kenti olan Selanik’te ulaşım olanakları da çoktur. Bu yüzden çok çeşitli insanlar orada yaşamakta, Selanik’in etnik yapısını renklendirmektedirler. Rum’undan Ermeni’sine, Müslümanından Hıristiyanına farklı din, dil, ırka sahip insanların hoşgörü, saygı ve barış içinde yaşaması ve bunu şehrin geneline yansıtmaları Mustafa Kemal’i etkilemiştir. Farklı kültürlere karşı anlayışlı olmasını sağlamıştır.

Ancak zamanla Fransız İhtilali’nin etkisiyle dünyaya yayılan milliyetçilik dolayısıyla şehrin hoşgörülü yapısı bozulmuş ve kargaşalar çıkmıştır. Mustafa Kemal bu olayları gözlemlemiştir. Aynı sorunların Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanmaması için “Ne mutlu Türk’üm diyene!” demiştir. İnsanlar arasındaki ayrımları en aza indirmeye çalışmıştır.

Manastır

Ekonomik, kültürel, siyasal olarak gelişmiş bir şehir olan Manastır Mustafa Kemal’in askeri lise anılarını barındırmaktadır. Milliyetçilik nedeniyle çıkan kargaşaların Manastır’da da başlaması Mustafa Kemal’in bu kargaşaları yakından takip etmesine, öğretmenleri ve arkadaşları ile bunları tartışmasına neden olmuştur. Bu dönemde Mustafa Kemal siyasetle içli dışlı olmaya başlamıştır. Yönetim biçimleri hakkında bilgi sahibi olmuştur. Genel olarak idadi yıllarına bakıldığında ise M. Emin Yurdakul gibi öğretmenlerinden ve ona edebiyatı/hitabeti sevdiren arkadaşı Ömer Naci gibi arkadaşlarından etkilenmiştir. Özellikle Mustafa Kemal idadide iken Türk-Yunan savaşında Osmanlı’nın savaş alanında galip gelip masa başında yenilmesine şahit olmuştur. Buradan diplomatik gücün önemini anlamıştır.

Şam

1905 senesinde 5. Orduya atanmasıyla Şam’a gelen Mustafa Kemal burada bulunduğu süreçte Arap ayaklanmalarını görmüştür. Bir yandan ayaklanmalarla uğraşırken diğer taraftan da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmuştur. Siyasi olarak kendini geliştirmek için uğraşmıştır.

Sofya

Mustafa Kemal Sofya’ya ateşemiliter olarak gelmiştir. Bir süre otelde, daha sonra ise Alman bir ailenin yanında yaşamaya başlamıştır. Burada Alman kültürünü ve dilini öğrenme fırsatı bulmuştur. Sofya’da kaldığı zaman boyunca Bulgaristan’daki Türklere yardımcı olmuştur. Buradaki bir kostümlü baloya çağırılmış ve Türkçülüğünün temsili olarak yeniçeri kostümü giymiştir. Ateşemiliterliği sürecinde Bulgaristan’ın ordusunu ve siyasi özelliklerini inceleyerek Demokrasinin yararlarını gördü.

İstanbul

İstanbul Harp Okulu ve Akademisi’nde okumuş olan Mustafa Kemal’in İstanbul’da kalışının ona en büyük yararı Osmanlı’nın siyasal sorunlarını hızlıca öğrenebilme ve yakından inceleyebilme şansı bulmuş olmasıdır. İstanbul’dayken bu sorunları görmüş, tartışmış ve çözümler bulmak için uğraşmıştır. Okul sonrası sık sık arkadaşlarıyla buluşup Osmanlı’nın durumuyla ilgili konuşmuşlardır. Siyasal konuları ele alan bir dergi çıkarmaya başlamışlardır. Mustafa Kemal burada ileride ülkesi için önemini sürekli vurgulayacağı sanatla daha yakından ilgilenmiştir.

Not: Bu konuyla ilgili olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Fikir Hayatını Etkileyen Yazarlar ve Düşünürler başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır