Sevgili Çocuklar,
Ne mutlu bize ki; dünyanın ilk çocuk bayramı olan 23 Nisan’ı Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk bizlere armağan etti. Çocuklara her zaman büyük önem veren Atatürk, geleceğin Türkiye’sini şekillendirecek olan bizlerin, çağdaş bir Cumhuriyet çocuğu olarak yetişmemize büyük önem vermiştir. Özellikle tarihimizi doğru olarak öğrenmemiz ve bu bilinçle yetişmeniz en önemli hedeflerinden biriydi.
23 Nisan niçin Önemli?
Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal edip de son Osmanlı Mebusan Meclisi dağılınca, Mustafa Kemal, önemli bir karar alıp, bunu 19 Mart’ta tüm yurda duyurdu: Anadolu’nun kalbi Ankara’da bir meclis toplanacaktı… Tüm engellemelere rağmen Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 tarihinde toplandı. 24 Nisan’da Meclis başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Artık “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.” Aslında Millet Meclisi’nin açılışı, adı konulmamış bir Cumhuriyet’in kuruluşuydu.
Arkadaşlar,
Kurtuluş Savaşı kolay kazanılmadı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kolay kurulmadı. Bunun için ülkedeki tüm yurtseverlerin, kadın erkek, genç yaşlı, asker sivil demeden, ne büyük zorluklara katlandıkları, ne kadar özverili davrandıkları, ne çok çalıştıkları, kahramanlıkları, destanlara konu olur...
Büyük Millet Meclisi’ne yurdun değişik yerlerinden katılan vekillerin nasıl geldiklerine ve hangi koşullarda çalıştıklarına bir bakalım:
“Meclis üyelerinin her biri eşsiz fedakarlık örneğiydi. Batum Milletvekili Ahmet Fevzi, Şavşat halkından toplayabildiği 75 lira ile yola çıkmış, Samsun’a sekiz günde gelebilmişti. Buradan dört milletvekili ile at arabası kiralayıp, Ankara’ya ulaşabilmişlerdi. Ankara’da yatacak yer bulamayanlar çoktu. Meclis’te ışık yoktu. Bir süre mum, gaz lambası ışığında çalışmak zorunda kalmışlardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu dönemde, 8 ay maaş alamayan milletvekilleri, bir yıl sonra 100 Lira olan maaşlarının yüzde yirmisini bütçe açığını kapatmak için yine devlete iade etmişlerdi...”
Hepimizin bildiği gibi; 26 Ağustos 1922 sabahı Afyon Kocatepe’de başlayan Büyük Taaruz, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın ateş hattında yönettiği “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” ile tamamlandı. Türk Ordusunun düşman ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattığı bu savaş, askeri alanda kesin zafer demekti.
Çocuk sevgisi
Atamız, Büyük Taaruz sonrasında İzmir’deyken, Bursa’dan gelen bir heyet, onu Bursa’ya davet etmişti. Gazi Mustafa Kemal, Bursalılara verdiği sözü tutarak, 16 Ekim 1922’de Bursa’ya gitti. Bursa’ya ayak bastığında, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin türbesinin bulunduğu alanda top atışlarıyla karşılandı. Atatürk’ü karşılayan çocuklardan birisi ona çiçek buketi sundu. Atatürk bu çocuğu bağrına bastı ve diğer çocuklara da seslenerek şunları söyledi:
“Küçük Hanımlar, Küçük Beyler!
Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk pırıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz.
Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunu düşünerek ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şeyler bekliyoruz…”
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı, Büyük Millet Meclisi’nin açılış tarihi 23 Nisan, İlk ulusal bayramımızdır. 23 Nisan’ın aynı zamanda “Çocuk Bayramı” olarak kutlanması, Atatürk’ün çocuklara verdiği değerden kaynaklanır. Çünkü, “Ulusal Egemenlik” hedefinin, ulusun geleceğini temsil eden çocuklarla özdeşleşmesi, ilk kez Atatürk Türkiye’sinde gerçekleşmiştir. Bu dünyada ilk çocuk bayramıdır.
23 Nisan Çocuk Bayramı, ilk olarak Ankara’da bir grup öğretmenin öncülüğünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından bir yıl sonra, 23 Nisan 1921’de kutlanmıştır. Yani, Kurtuluş Savaşı’mız sürerken... Bu kutlamaya o gün Gazi Mustafa Kemal de katılmış ve bayramın adını “Hakimiyet-i Milliye ve Çocuk Bayramı” koymuştur.
Kurtuluş Savaşı yıllarında babasını, anasını, ailesini savaşlarda kaybetmiş yetim, öksüz çocuklara sahip çıkan Atatürk, Çocuk Esirgeme Kurumu’nu 1921 yılında (Himaye-i Etfal Cemiyeti adıyla) kurmuş ve kurumun koruyuculuğunu yapmıştır. Atatürk, çocukları toplumun en değerli varlığı olarak görmüş ve her zaman çocuklara gerekli özenin gösterilmesini istemiştir. Bu doğrultuda, halkın Çocuk Esirgeme Kurumu’na yardım yapması gerekliliğini şöyle belirtmiştir:
“Vatandaş, memleket çocuklarını korumayı üzerine alan Çocuk Esirgeme Kurumu’na yardım etmeye mecburdur.”
Çocuk Esirgeme Kurumu da kimsesiz çocuklarla ilgilenmiş ve kuruluşundan başlayarak, birçok etkinlikte bulunmuştur. 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın ülke genelinde coşkuyla kutlanmasına öncülük etmiştir.
1921’den itibaren bir gün olarak kutlanan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 1929’dan itibaren bir hafta süreyle kutlanmaya başlanmış ve Çocuk Haftası’na dönüştürülmüştür.
Çocukların Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden istekleri:
İstanbullu çocuklar, 23 Nisan 1929’da – Günümüzden 92 yıl önce – Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne iletilmek üzere şu isteklerini bildirmişlerdir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na;
Büyük Türk Milleti’nin Muhterem Milletvekilleri,
Biz Çocuk Bayramı’nı kutlayan dört bin çocuk, aşağıdaki ihtiyaçlarımızın kabulü için milletin büyük vekillerine müracaat ediyoruz.
Türk çocuklarının bu isteklerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yaptığımız bu ilk müracaatımızın geri çevrilmemesini rica eder, hepinize hürmetlerimizi bildiririz.
Dört bin çocuk adına; Kâtip Sevim – Reis Burhanettin”
Çocuklardan Atatürk’e mektuplar
Atatürk, çocukların düzenlediği etkinliklere katılmaktan büyük mutluluk duyardı. Yurt gezilerinde çocuklardan gelen davetleri hiç geri çevirmezdi. 1934 yılının Nisan ayında İzmir’i ziyaret ettiğinde, İzmir Hakimiyeti Milliye İlkokulu’nun Fakir Çocukları Koruma Heyeti’nin 12 Nisan’da İzmir Palas’ta düzenlediği baloya katılmış ve çocukların iki saat süren gösterilerini neşe içerisinde izlemişti. O günü yaşayan ve minicik kalplerindeki heyecanı satırlara döken iki çocuğun Atatürk için yazdıklarını okuyalım:
“Mini mini kalplerimizi sevindiren Gazi Babamız,
Müsameremizi Sevgili Gazi’miz neşelendirmişti. Balomuzda Gazi’mizin bulunmaları bizler için pek büyük bir kısmet, değil mi arkadaşlar? Düşündüm bu balo olmasa idi, bu Sevgili Babamız’ı ancak otomobil içinde bir saniye görebilirdim. Şimdi ne kadar mutluyum. Benim için o gece bir bayram gecesi idi. Gazi’yi karşımda görürken, kalbim sevinçten titriyordu. Gözlerim hep bu sevimli adama bakıyordu. O kadar baktığım halde doyamıyordum. Ağladım, ona sarıldım ve öptüm, sevinç gözyaşları döktüm, gene doyamadım. Siz de benim gibi doyamadınız mı? Hele Gazimizin bize bakarken kalbimdeki sevinci ömrümde unutmayacağım.
Sınıf 4 – Mehmet”
“Unutulmayacak Bir Hatıra
12 Nisan Perşembe günü mektebimizin (Okulumuzun) Fakir Çocuklarını Himaye (Koruma) Heyeti tarafından İzmir Palas Salonlarında verilen baloya ben de gittim. Muallimimizin (Öğretmenimizin) o gün bize müjdelediği havadis (Haber) hakikat (Gerçek) olmuş, Sevgili Gazi Babamız baloyu şereflendirmişlerdir. Gazimizin kapıdan girmesini büyük bir alkış tufanı takip etti.
Sevimli adımlarla yavaş yavaş talebelerin (Öğrencilerin) oynadıkları sahnenin bir tarafına oturdular. Herkesin kalbinin en derin köşesinden gelen bir sevinç kaplamıştı. Büyük küçük herkes, mübarek Gazimizin ellerini, yüzünü öpmek için adeta birbirleriyle rekabet ediyorlardı. Ben de bir şeyin Gazi’ye doğru çekildiğini hissettim. Dünyanın en büyük adamı karşımda bulunuyordu. Nihayet şimdiye kadar kavuşamadığım emelime bu akşam hasıl olmuştum (Kavuşmuştum). İçimizde zaptı kabil olmayan bir heyecan ve helecan vardı. Gözlerimizi ondan ayıramıyorduk. Bu tatlı geçen bir saat, bir dakika bile sürmedi. Bizi helecan ve heyecan içinde bırakan Gazimiz, İzmir Palas salonlarını terk ettiği zaman, adeta herkesi bir hüzün istila etmişti (Kaplamıştı).
12 Nisan 1934 gecesi hiç unutulmayacak , ebedi bir hatıra olarak kalbimizde kalacaktır.
Dilaver Kemal”
Şimdiki çocukların da Atatürk’e sevgisi sürüyor. Bizler de ona olan sevgimizi, duygularımızı birer mektupla, şiirle, resimle anlatabiliriz.
Ama, daha önemli ve gerekli olan şu: O’nun geleceği emanet ettiği bizler, O’nu, yaptıklarını, yapmak istediklerini anlayarak; “Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür” bireyler olarak, ülkemizi ve dünyamızı daha güzel geleceğe taşımalıyız. Büyüklerimiz bizlere örnek olamazsa, biz onlara örnek olalım. Ve içimizdeki çocuğu, sevgimizi, sevincimizi, umudumuzu hep diri tutalım.
"Çocuk sevgisi insan sevgisi için bir ihtiyaçtır."
"Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz."
"Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir."
"Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz."
"Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, Onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır."
"Gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim."
"Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir."
"Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye'nin istiklaline, temeli benliğine, milli geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir."
"Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir."
"Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eser (Türkiye Cumhuriyeti Devleti) ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak."
"Çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde; yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır."
Atatürk döneminde (1920-1938); çocukluğun sonu sayılan 18 yaşın bitimine kadar, eğitim ve öğretim başlıca amaçları ve temel ilkeleri nelerdi? Bu dönemde eğitimin birtakım resmî amaçları ve ilkeleri vardır. Bunlar Atatürk’ün görüşleri ışığında ve onun bilgisi içinde hazırlanmış ve uygulanmıştır. Bu amaçların ve ilkelerin uygulanması için; bizzat Maarif Vekâletine ve öğretmenlere görevler vermiştir.
I. Atatürk ve Maarif Vekilliğince Eğitim ve Öğretim İçin Belirlenen Temel Amaçlar ve İlkeler: Millî Mücadele’nin zaferle sona ermesinden kısa bir süre sonra, 8 Mart 1923 tarihinde, Maarif Vekili İsmail Safa Özler bir genelge yayımlayarak eğitimin amaçlarını ve temel ilkelerini açıklamış, bu genelgeyi tüm okullara göndererek ona uyulmasını istemiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bilgisi, muhtemelen de talimatıyla hazırlanan bu belge Misak-ı Maarif olarak da adlandırılır ve “ulus olarak eğitimde uygulamaya söz verdiğimiz amaçlar, ilkeler” anlamına gelmektedir. Çok ayrıntılı olan bu belgenin ana fikri özetle şudur:
• Yeni nesilleri ülkenin bağımsızlığını koruyacak şekilde yetiştirmek.
• Yeni nesilleri millî varlığı ile çatışmayan her fikre saygılı olarak yetiştirmek.
• Yeni nesilleri iktisadi esaret altında kalmayacak, hayatta başarılı olacak şekilde yetiştirmek. Genelge bu konuda Amerikan eğitimcisi J. Dewey’nin “pragmatik” yani “faydacı, işe dönük” eğitim anlayışını benimsemekte ve Mustafa Kemal Atatürk’ün şu görüşüne yer vermektedir: “Bilgiyi insan için bir süs, baskı aracı ya da medeni zevkten ziyade maddî hayatta başarıyı sağlayan uygulamalı ve yararlanılabilir bir hâle getirmeliyiz.”
– Her alanda güçlü, disiplinli, kişilikli, yüksek karakterli nesiller yetiştirmek.
Maarif Vekili Vasıf Çınar’ın 8 Eylül 1924 tarihli genelgesinde de, eğitim ve öğretimin temel amaçları özetle şöyle gösterilir:
– Eğitim millî esaslara ve Batı medeniyetinin yöntemlerine dayanmalıdır.
– Okullar insan ilişkileri, toplumsal yaşama kuralları, temizlik, düzen vs. gibi hususlarda medeni ve örnek alınacak bir eğitim yapmalıdır.
– Çocuklar kalplerinde ve ruhlarında Cumhuriyet için fedakâr olmak ülküsünü taşımalıdır.
– Okullar vicdan, fikir hürriyeti ve bilinçli bir sorumluluk telkin etmelidir.
– Öğretim uygulamalı ve işe yarar bir hâle getirilmelidir.
– Okullar ilim ve okuma zevkini vermelidir.
– Okullar halka, sağlığın değerini ve sağlıklı olmanın yollarını öğretmelidir.
– Okullar beden ve fikrin dengeli gelişimini sağlamalıdır.
– Okullar toplumun ve ailenin ihtiyaçlarını dinleyip göz önünde tutmalıdır.
– Okullar tasarruf, yardımlaşma ve iktisat fikirleri aşılamalıdır.
– Okullar çocuklarda hür ve makul bir disiplin oluşturmalıdır.
Bu dönemde bizzat Atatürk’ün kendisinin talimatları, yasalar; ders programları ile eğitim ve öğretimin kuşkusuz daha başka ilkeleri de belirlemiştir. Bunların arasında öğretim birliği (tevhid-i tedrisat) gereklerine uygun, laik, karma, bilimsel eğitim yapılması ilkeleri çok önemlidir. Atatürk’ün hayatta gerçek yol göstericinin bilim “olduğunu belirtmesi de yalnız eğitimde değil, her alanda yolumuzu aydınlatacak bir ilkedir. Atatürk’ün ana babalara yönelik şu görüşleri de çocuk eğitimi bakımından çok önemlidir ve çağdaş psikoloji ve pedagojinin bilimsel verilerine uygundur:” Çoğu ailelerde öteden beri kötü bir alışkanlık var: Çocuklarını konuşturmaz ve dinlemezler. Onlar söze karışınca ‘Sen büyüklerin konuşmasına karışma’ der, sustururlar. Bu çok yanlış ve zararlı bir davranıştır. Tam tersine, çocukları özgürce konuşmaya, düşündüklerini, duygularını olduğu gibi ifade etmeye teşvik etmelidir. Böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ilerde yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık düşüncelerini hiç çekinmeden ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda, onların temiz yüreklerinde, yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber, doğruya, iyiye, güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıdır. Bence bunlar, çocuk eğitiminde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu şekildedir ki çocuklarımız yurda yararlı birer yurttaş ve mükemmel birer insan olurlar.”
II. Eğitim ve Öğretimin Mahallî Öğretmenlerce Belirlenen Temel Amaçları ve ilkeleri: Büyük zaferden hemen sonra, Kasım 1922’de Maarif Vekili İsmail Safa Özler, taşra maarif müdürlüklerine gönderdiği bir genelgede “halk, okul ve öğretmenlerin her fırsatta birbirlerine yakınlaştırılmasını ve mahallî neşriyata önem verilmesini” istemiştir. İşte bu genelgeden güç alarak, yukarıdaki 1923 ve 1924 tarihli genelgelerin ışığında, taşrada kimi öğretmenler de çocukların eğitim ve öğretimi için bazı amaçlar, ilkeler belirlemişlerdir.
Bu konuda, 1924’te Balıkesir il matbaasında basılan ve o zaman Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı bulunan Hamdibey bucağında (1936’dan beri Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı ve Millî Mücadele’de Anzavur isyanı’nda şehit edilen Edremit Kaymakamı Hamdı Bey’in adını taşıyan kasaba) ilkokul 5. sınıf öğrencilerine Reşit Vahit (Koral) adında bir öğretmen tarafından dağıtılan Hayat Rehberi başlıklı bir belge çok ilginçtir. Burada 48 madde hâlinde, Türk çocuğunun sağlık, ahlâk, sosyal dayanışma, meslek, çevre… ile ilgili yaşam ilkeleri yer almaktadır. Cumhuriyetin istediği “yurttaş” insan tipini gösterdiği için şu 42. ilke çok ilginç ve önemlidir: “Hak yeme, haksız olma, haksızlığa sükût etme!” Demek ki artık “susan, boyun eğen, bir şeye karışmayıp kendi huzurunu düşünen, pasif insan tipi” kesinlikle reddedilmekte, onun yerine, konuşan, fikrini söyleyen, haksızlığa duyarsız kalmayan ve gerekli tepkiyi gösteren, haksızlık yapmayan yeni bir “Cumhuriyet insanı tipi” meydana getirmek amaçlanmaktadır. Bu önemli mahallî belgede, çocuklara temiz, sağlıklı, güçlü olmak, tabiatı, çiftçiliği, sanatı sevme, çevreyi koruma, tutumlu ve çalışkan olmak… konularında da çok değerli tavsiyeler vardır. Kuşkusuz bunlar evrensel fikirlerdir. Ancak bunlar Cumhuriyetin ilk yıllarında özel bir anlam da taşımaktadır: Gerçekten o yıllarda insanlarımızın sağlık durumu yoksulluk ve savaşlar nedeniyle varlığınız, tehdit eder bir hâle gelmişti ve insanlarımız hayatın her alanında hem kişisel, hem de toplumsal olarak aydınlatılmaya muhtaç durumda idi. Sonuç: Cumhuriyet kurulurken eğitim ve öğretimde yeni amaçlara ve ilkelere ihtiyaç vardı. Çünkü artık geçmişten gelen hatalardan arınmış yeni nesiller yetiştirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle bizzat Atatürk eğitime çok büyük ilgi gösterdi ve gerek kendisi, gerek onun talimatları ve önerileri ile Eğitim Bakanlığı bazı amaçlar ve ilkeler belirledi. Mahallî olarak bu konuda benzer çalışmalar da yapıldı. Atatürk’ün eğitim için belirlediği amaçlar ve ilkeler millî, akılcı, insancıl, çağdaş bir eğitimin ilkeleridir. Onları gereği gibi uyguladığımız zaman milletimizin gelişme ve yükselmesi gerçekleşecektir.
Yahya AKYÜZ
KAYNAKÇA
AKGÜN, Seçil, ULUĞTEKİN, Murat, “Misak-ı Maarif”, Atatürk Yolu, Mayıs 1989.
AKYÜZ, Yahya, “Cumhuriyetin Başında Türk Çocuğunun ‘Yaşam İlkeleri’ne İlişkin Orijinal Bir Belge ve Bazı Yabancı Örnekler”, Millî Eğitim, Sayı 141, Ocak-Şubat-Mart 1999.
AKYÜZ, Yahya, “Osmanlıdan Cumhuriyete Geçerken Gençliğin Düşünce ve Niteliklerindeki Dönüşümlere Bir Bakış”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, Sayı 56, Ekim 2004.
AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (M.Ö. 1000- M. S. 2008), 12. Baskı, Ankara 2008.
AKYÜZ, Yahya, Türkiye’de Öğretmenlerin Toplumsal Değişmedeki Etkileri (1848-1940), Ankara 1978.
ATICI, Tüzel, Türkiye Cumhuriyeti’nde Eğitim Tartışmaları Işığında İlköğretim ve Halk Eğitimi Alanındaki Modernleşme (1923-1933), Ankara Üniversitesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara-Haziran 2008.
BALABAN, Mustafa Rahmi, Gazi Paşa Hazretlerinin Maarif Umdesi ve Asrî Terbiye ve Maarif, Yay. Haz. M. Şahin, Ankara 2004.
BİNBAŞIOĞLU, Cavit, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Bilimleri Tarihi, Ankara 1999.
ERGÜN, Mustafa, Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara 1982.
IŞIK, Yasemin, Hayat Mecmuası’nın Eğitim Açısından İncelenmesi (1926-1930), Ankara Üniversitesi, Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, Ankara-Eylül 2007.
OZODAŞIK, Mustafa, Yeni Nesil, Konya 2006.
ÖZTÜRK, Cemil, Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası, Ankara 1996.
Görüntülenme Sayısı:2.204