çatkapı restaurant beytepe / Çatkapı Restoran Beytepe, Ankara (0312 227 02..) - Menü Burada

Çatkapı Restaurant Beytepe

çatkapı restaurant beytepe

1

2 2

3 YAYIMLAYAN: Işık Üniversitesi Galeri Işık Maslak Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Büyükdere Cad. No: 194, Maslak İst. Tel: e-posta: Galeri Işık Teşvikiye Teşvikiye Cad. No: 6 Nişantaşı - İstanbul Tel: e-posta: [email protected] Katalog Koordinasyon: Öğr. Gör. Selçuk Öziş Bölüm Katalog Sorumluları: Arş. Gör. Hande Özgeldi Büyüktopbaş (Görsel İletişim Tasarımı), Öğr. Gör. Eren Koyunoğlu (Görsel Sanatlar), Arş. Gör. Özge Ürtekin (İç Mimarlık), Arş. Gör. Çisem Gürkan (Moda ve Tekstil Tasarımı), Arş. Gör. Ebru Özbakır (Sinema ve Televizyon) Afiş, Davetiye, Katalog Tasarımı: Ahsen Dilara Yılmaz / Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi Bu katalog, 21 Haziran - 31 Ağustos 2018 tarihlerinde Galeri Işık Maslak ta FMV Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mezunlar 2018 sergisi nedeniyle hazırlanmış ve internet ortamında paylaşılmıştır. 3

4 Güzel Sanatlar Fakültemizin Değerli Mezunları, Sanatın görevi insanın gelişiminde bilimsel yöntemin varlığının yanında, sanat eğitiminin de önemi ile açıklanır. Çünkü bizler yalnız akıl ve zekâya değil, aynı zamanda duygulara da sahibiz. Yaşamımız boyunca edindiğimiz deneyimlerin niteliğini değerlendirmemize olanak veren duygularımızı asla bir yana bırakamayız. Gerçekçi bir eğitim, bilim ve sanatın ayrılmaz işbirliği ile mümkündür. Sanat, insani bir faaliyettir ve insanı etkileyen her şey, sanatı da etkiler. Sanat insanla arasındaki bağları güçlendirir, insanları birbirine bağlar. Sanat eğitimi özgür, barışçıl, insancıl, yaratıcı, toplumuyla bütünleşmiş, değişen şartlara göre kendini yenileyebilen, geleceğin izlerini yansıtan bireylerin yetişmesi için vazgeçilmez bir dünyadır. Bizler gündelik hayatımızda bütün bu değişkenlikleri fiziki olarak algılarız. Oysaki siz sanatçılarımızın algılayışı çok daha kapsamlı ve derinliklidir. 132 yıldır birçok sanatçı yetiştiren Feyziye Mektepleri Vakfı nın önce iyi insan yetiştirmeyi hedefleyen misyonu anaokul düzeyinden doktoraya kadar eğitimin her alanında var olmuştur. Vakfımız, yirmi iki yıl önce kurduğu üniversitemiz de topluma daha geniş bir yelpazede, bilim ve sanat odaklı, çok disiplinli eğitim ve öğretim hizmeti sunmaya devam etmektedir. Üniversitemize 2007 yılında katılan Güzel Sanatlar Fakültemizin, eğitim öğretim yılında 8. dönem mezunlarını vermenin gururunu yaşadğımız bu dönemde; seçkin bir akademik kadro ile çalışmalarını sürdüren ve Görsel İletişim Tasarımı, Görsel Sanatlar (Resim, Heykel), İç Mimarlık, Moda ve Tekstil Tasarımı, Sinema ve Televizyon, Endüstri Ürünleri Tasarımı ile Peyzaj Mimarlığı bölümlerimizi başarı ile tamamlayan siz değerli öğrencilerimizi, genç sanatçılarımızı kutluyorum. Kendilerine her türlü desteği sağlayan değerli aileleri ile akademik ve idari kadromuza teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Dünyamıza ve ülkemize ışık saçacak olan eserleriniz ile bizleri onurlandırmaya devam edeceğinize bütün kalbimle inanıyorum. Yolunuz açık olsun. Prof. Dr. Cemal İBİŞ Rektör 4

5 Güzel Sanatlar Fakültesinin Sevgili Işık lı Mezunları, Sanat ve Tasarım dünyasındaki eğitiminizin son basamağına adımınızı atarken geriye dönüp baktığınızda her basamağın sizleri farklı donanımlarla biçimlendirdiğini gözlemleyebilirsiniz. Yaratıcılık, Farklılık ve Sezgileriniz bazen Işık ve Gölgenin oyununda, Galibi bilinmez Renk ve Desen savaşında, Dokunun katmanlarında, Perspektif ve Ters Perspektifte,Perspektifin altüst edilmesinde bazen de Duygularınızda şekillendi. Bazılarınız Profesyonel Yaşamın kapılarını çalarken bazılarınız akademik dünyayla buluşmaya devam edeceksiniz. Herşeyin ötesinde insanlığın en önemli kavramlarının Sevgi ve İyilik de birleştiğini unutmayın. Sevgi ve İyilikle birleşen ürettikleriniz sizleri başarıya yönlendirir. Ancak Rasyonel düşünmeyi önleyen etkenlerin de önyargı ve ihtiras olduğunun bilincinde olun. Bu iki etken ürettiklerimizin elimizden kaçıp gitmesine neden olur. Kurumumuzda edindiğiniz mesleki deneyimlerin yanısıra disiplinlerarası içeriklerin değerlerini sentezleyin. Kurum kültürümüzün Çağdaşlık ilkesini sizlere emanet ettiğimiz Işık Meşalesi yle dünyayı aydınlatmak yolunda kullanın. Ulu Önderimiz Atatürk ün Sanatkar, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır. sözünün tezahürü olmaya devam edin. Bu görsel dili geleceğe aktarırken geçmişe de gelecek sağlayın. Mezunlarımız bu yıl kültürlerarası yolculuğun bir imgesinde Nar da simgeselleşti. Dünya kültürlerinin bir cennet meyvesi olarak Nar ın ölümsüzleştirdiği mitler, destanlar, anlatılar sayısızdır. Güzelliğin, Bilginin, Nazarın sembolü olduğu kadar sayısız çekirdekleriyle bereketi, bolluğu simgeler. Mucizevi varoluşun, doğumun ve çoğalmanın bir ifadesidir. Bir neslin devamlılığıdır. İşte bu nesil Sizlersiniz. Sanatçı ve Tasarımcılar. Burada sembolünüzün rengiyle ifade edildiniz. Neslinizi renklendirmeye başlayın. Evren, geçmiş kültürlere gelecek sağlamak üzere Siz Işık lı Sanatçı ve Tasarımcılarını bekliyor! Yolunuz Açık ve Aydınlık Olsun! Prof. Dr. Eva Şarlak Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan V. 5

6 Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Programın amacı, iletişim stratejilerini geliştirip her türlü alanda tasarım üretip uygulayabilecek düzeyde, araştırmacı, sorgulayıcı, yaratıcı güce sahip, çağdaş, kültürlü bir görsel iletişim tasarımcısı olarak topluma katkı yapabilecek bireyler yetiştirmektir. Bölümümüz teknolojik açıdan yeterli donanımlara ve yazılımlara sahip MAC ve PC bilgisayar laboratuvarları, animasyon ve fotoğraf stüdyoları, tasarım, baskıresim atölyeleri bulunmaktadır. Öğrencilerimiz grafik tasarım, tipografi, masaüstü yayıncılık, dijital illüstrasyon, fotoğraf, animasyon, 3D modelleme, reklam filmi yapımı, jenerik tasarımı, multimedya, etkileşim tasarımı, web/uygulama arayüz tasarımı, oyun tasarımı, bilgilendirme tasarımı, ambalaj tasarımı, baskıresim, göstergebilim, tasarım hukuku, sosyal sorumluluk uygulamaları, grafik tasarım tarihi gibi uygulamalı ve kuramsal, tasarım yeteneklerini geliştiren, analiz ve problem çözme yetisini kazandıran dersler almaktadır. Mezunlarımız önde gelen reklam ajanslarında, dergi ve gazetelerde, televizyonlarda, sinema sektöründe, resmi ve özel kurumlarda animasyon, görsel efekt, hareketli grafik tasarım, 3 boyutlu görselleştirme, fotoğraf, multimedya, etkileşimli medya, web ve mobil arayüz tasarımı, masaüstü yayıncılık, kurumsal kimlik, illüstrasyon, ambalaj tasarımı gibi görsel iletişim tasarımının farklı alanlarında yaratıcı yönetmen, sanat danışmanı, grafik tasarımcı veya serbest tasarımcı olarak çalışmaktadır. Akademik alanı tercih eden öğrencilerimiz ulusal ve uluslararası lisansüstü programlara kabul edilmekte, üniversitelerde akademisyen olarak çalışmaktadır. Doç. Banu İnanç Uyan Dur Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Başkanı 6

7 WWF Afiş Serisi World Wildlife Fund ın ilkokullara yaptığı doğa koruma sunumları için afiş serisi hazırladım. Nesli tükenmekte olan hayvanları insan şekillerine sokarak çocuklara bu hayvanların doğal hayatlarından koparıldığında bizim hayatımıza ayak uyduramayacaklarını anlatmaya çalıştım. Serhat Alper

8 Holi Festivali Afiş, Broşür ve Ambalaj Tasarımı Hindistan a özgü Holi Festivali nin amacı baharın gelişini kutlamaktır. Türkiye de düzenlenicek olan Holi Festival i için, festival ruhunu yansıtacak fotoğraflar çekerek, tasarımlarımı tamamladım. Ecem Arı [email protected] 8

9 Düş le/afiş Tasarımı Çocuklardan, hayallerindeki geleceği görselleştirmelerini bekleyen bir workshop tasarlanmış; bu workshop için tanıtım afişleri yapılmıştır. Ayşegül Atik

10 Proje Hakkında Müjdat Gezen Sanat Merkezi 1991 yılında kurulmuş, çeşitli sanat dallarında eğitim veren, topluma kaliteli sanatçılar yetiştirmeyi amaçlayan bir kurumdur. Sanat merkezinde kullanılan logo, kurumsal kimlik ve basılı grafik elemanların görsel ve işlevsel anlamda yetersiz oluşu sebebiyle yenilenmeye ihtiyaç duymaktadır. Projemde, logo ve kurumsal kimlik tasarımında sade, uygulanabilir; afiş, broşür ve web arayüzleri tasarımında ise çağdaş, dramatik bir görünüm esas alınarak tasarım yapılmıştır. Dilara Büyükikiz

11 Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu / Görsel Kimlik ve Yönlendirme Tasarımı Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu na mekan yönlendirme ve bilgilendirme tasarımı yapılmıştır. Projede 16 adet hizmet ikonu,20 adet stand ve blok tabelası,1 adet logo ve 2 adet totem tabela tasarımı yapılmıştır. Deniz Dündar [email protected] 11

12 Mirket Bütün dünyada trafik kazaları, yaralanmaya neden olan kazalar arasında birinci sırada yer almaktadır. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde harcanan çabaların sonucunda trafik kazalarının sayısı azalmışsa da, gelişmekte olan ülkelerde hala önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde trafik kaza sayısı ve trafik kazalarından olan yaralanma ve ölümler her geçen gün artmaktadır. Trafik kazalarının ve can kaybının azalması adına günümüz teknolojisini kullanarak bu proje ele alınmıştır. Mirket ile artık daha güvende olacağımıza inanılıyor. Ali Mithat Ergin

13 Proje Hakkında Der ki Dergisi aylık çıkan bir röportaj dergisidir. Her sayısında üç kişiyle yapılan röportajları içerir ve tüm röportajların sayfaları seri tasarımı şeklinde tasarlanır. Canan Fidanboy Kağıt, kalem ve boyayla aramızda bir bağlan kuruluyor. Bazen çizdiklerim beni yönlendiriyor. GÜRBÜZ DOĞAN EKŞİOĞLU Sıradan nesneleri, muazzam çizimleriyle konuşturan sanatçı... Hümanizm, barış ve mizah dolu çizimleri; mütevazi duruşuyla başarılı işlere imza atan uluslar arası karikatür ve illüstrasyon sanatçımız Gürbüz Doğan Ekşioğlu ile harika bir röportaj gerçekleş rdik

14 Büyükada Yönlendirme Sistemi İstanbul, Adalar ilçesinin merkezi olan Büyükada için yönlendirme ve bilgilendirme tasarımı kapsamında kullanıcı merkezli bir yönlendirme sisteminin yaratılması çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Yönlendirme kimliği için adaların coğrafi yapısı ve kültürel zenginliğine uyum sağlayacak bir dil birlikteliği hedeflenmiştir. Piktogram seti, logo, harita ve yönlendirme panellerinden oluşan sistem bütün adalarda hayata geçirilebilir olması açısından hem yerel bir problemi çözmekte hem de evrensel bir nitelik taşımaktadır. İnsanları harekete geçirme ve bilgilendirme noktasında kamu yararı gözeten bu çalışma iyi bir sosyal çevrenin oluşumuna yardımcı olacak bir fikrin sonucu olarak tasarlanmıştır. Barış Gökgöz

15 Pati Rail / Hayvan Sahiplendirme Mobil Arayüz Tasarımı Oluşturulan profiller yardımıyla hayvan sahiplenme, en yakın barınağa ulaşma, acil durumlarda veteriner bulma gibi konularda konum desteğiyle yardımcı olmayı aynı zamanda destek olmayı amaçlayan bir mobil uygulamadır. Feride Selin Gül [email protected] vodafone 9:14 %100 vodafone 9:45 %100 PatiRail Hoş Geldin! Türkiye nin en büyük hayvansever ağına ka lmak katılmak için ekranı kaydır. Bize katılmak için üye ol Şifre PatiRail Üye Ol ya da Facebook ile giriş yap Gizlilik politikası ve kullanım şartları vodafone 10:16 %100 PatiRail vodafone 10:02 %100 PatiRail Profilim Sosyalleş Sahiplen Acil Yardım Destek Ol Profilim Sosyalleş Sahiplen Acil Yardım Destek Ol Sahiplen En yakın barınağa yönlendirileceksin.. Dostlarımızı ziyaret edip onları sevebilir, besleyebilir, evlat edinebilirsin. Takipçi 36 Takip 20 Galeri Selen En Yakın Barınak Aranıyor

16 Mixology Kokteyl Markası Tasarımı İçerisinde ana tat bulunan asıl şişemize, alkollü yada alkolsüz olarak hazır şırıngalarda kokteyl karışımları bulunmaktadır. Bunları karıştırarak kokteylimizi hazırlayabiliriz. Bengü Günbekler

17 Proje Hakkında Türklere ait mizah dilinde Animal Cartoon (Hayvan Karikatür) eksikliği sonucu, Türk kimliğiyle özdeşleşen hayvan karakter tasarımlarıyla, mizah amaçlı yeni Tişört markası yaratmak istedim. Berkan İnci

18 Proje Hakkında Naturelim, sağlıklı ürünlerle beslenen kitleye hitap eder. Ürünlerin ambalajlarında canlı renkleri kullanarak dikkat çekici olması ve pencereli oluşuyla ürünün görselliğini ön plana çıkartmayı hedefledim. Melike Kain

19 Proje Hakkında Bölümümüzün düzenlediği semirlerler dizisi, Işık Tasarım Günleri etkinliğinin dijital mecralarda duyurulmasını amaçlayan teaser animasyon tasarımı. Mahmut Kalyoncu

20 Proje Hakkında Odasından çıkamayan Yves in bir gün gizemli bir geçitten Sabana isimli büyülü bir dünyaya geçişiyle başlayan macerasını anlatan novella, ona eşlik eden sözlük ve büyü kitabı yazdım. Eren Keskin

21 Karikatür Müzesi / Sergileme Tasarımı Karikatür seven insanları bir araya getirmeyi planlayan bir müze tasarlanmıştır. Müze, yılları arasında yayınlanmış ve üretimi durmuş olan dergileri içermektedir. Can Küçükparlak [email protected] 21

22 Proje Hakkında Plak iğnesinin vibrasyonundan etkilenerek yola çıktığım tasarımlarda; 10 adet sanatçıya, long play plak olmak üzere; Plak kapağı, iç etiketler, 3 adet afiş ve stand tasarımı yaptım. Sami Furkan Şener [email protected] 22

23 Kukka/ Tişört Marka Tasarımı Tamamen doğal ve seri üretime karşı olan, günümüzün gezgin ve özgür ruhlu gençlerine hitap eden bir markadır. Hippilerden ilham alınarak tasarlanmıştır. Tişörtler tamamen sebze ve meyve özleriyle boyanmış, kumaşları geri dönüşebilir kumaşlardır. Merve Şengül

24 Ajanda Tasarımı Gül Şah lan markasına altında 2019 isimli bayanlar için tasarlanmış kişisel bir ajandadır. Her gün ; etkinlikler, yapılacaklar, günlük beslenme kayıtlarını ve su tüketimini not edilecek şekilde tasarlanmıştır. Ajanda da her ayın son sayfasında regl takvimi bulunmaktadır. Motto sayfaları, kişisel değişim, tavsiye sayfaları ve kaydedilecek özel tarihler için sayfalara yer verilmiştir. Gülşah Tanrıseven [email protected] 24

25 Proje Hakkında Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Üniversitesi ne ait Otomasyon Sistemi olan Campus On-Line Sistemi nin Kullanıcı Deneyimine uygun olarak yeni baştan tasarlanması. İbrahim Enes Türkoğlu

26 Bir Kutu Sanat Günümüzde popülerliği ve satış oranları artmakta olan konsepthediyelik kutu fikrinden yola çıkarak bu fikir için önceden tasarlanmamış, insanlara katkı sağlayacak ve okuduğum bölümü yansıtacak bir şey tasarlamak istedim ve sanat akımları için hazırlanmış bi kutu sanat fikri ortaya çıktı. Çağla Uçan

27 Görünmeyeni Gör / Sosyal Reklam Kampanyası Projede, çocuk istismarına karşı, çocukların zihnindeki Görünmeyeni Gör mek amaçlanmıştır. Ultraviyole ışık altında belirginleşen afiş ile beraber 3 afiş ve 1 teaser yapılmış, farkındalığı arttırmak amaçlanmıştır. İpek Uzun [email protected] 27

28 Aslan Oğlum Söylemler çocukların karakter gelişiminde büyük önem taşır. Türkiye deki kadınların 44.7 si aslan oğullarınız tarafından şiddet görmektedir. Sinem Ünal 28

29 Proje Hakkında Projem bir sanat olarak kitaptır ve bu projede tüm yapabileceklerimi göstermek istediğim konsept bir kitap yaptım. Özüm Yaşar

30 Görsel Sanatlar Bölümü Değerli mezunlarımız belki onlara uzun bize kısacık gelen dört yılı tamamladılar ve artık sanat dünyasının içindeler.butik, hoca-öğrenci iletişiminde teke-tek, her birinin eğilimleri, yetenekleri, dünya görüşleri ciddiye alınarak geçirilmiş bir dört yıl. Erasmus programları ile dünyaya açılabilecekleri, Yandal, Çiftanadal olanaklı, çoktan seçmeli derslerle zenginleştirilmiş bir eğitim ile beslendiler. Sanatın farklı alanlarında eğitim veren İç Mimarlık, Sinema Televizyon, Moda Tekstil, Görsel İletişim Tasarımı, Endüstri Ürünleri Tasarımı gibi kendilerini bilgi ve estetik olarak ayrıca besleyebilecek bölümler ve öğrencileri ile birarada olabildiler. Daima Yeniyi arayan, Günceli izleyen eğitimcilerle, hem teori hem uygulama hem de yeni malzemeleri takip ederek yaptıkları çalışmalarda özgün, samimi ve çağdaş olmayı hedeflediler. Meslek etiğine saygılı, çevre sorunlarına, Dünyaya duyarlı bireyler olmaya çalıştılar. Alanlarının uzmanı eğitimcilerle çalışabilmek, Kentin ortasında, ulaşımı kolay, sanat aktivitelerini yakından takip edebilecekleri bir ortamda eğitimlerini sürdürebilme şansları oldu. Şimdi önleri daha da açık. Lisansüstü programlarımızda da onları bekliyoruz. Entellektüel olarak beslenmelerini sürdürebilecekleri Sanat Kuramı ve Eleştiri ile sanat çalışmalarına yoğunlaşıp yeni-bireysel sanat teorileri üretebilecekleri Resim Yüksek Lisans programlarımız var. Ve tabii ondan sonra da galiba Ülkemizdeki ilk ve tek Sanat Bilimi Doktora programı.. Özetle onlardan hiç kopmak istemiyoruz. Kişisel atölyelerinde veya çeşitli sanat kurumlarında da görev alabilirler. Her koşulda, her zaman onlarla iletişim halinde olacağız ve elimizden geldiği oranda onları destekleyeceğiz. Şansları bol olsun. Prof. Meriç Hızal Görsel Sanatlar Bölüm Başkanı 30

31 Azize Seçil Güç Adsız, Tuval Üzerine Yağlıboya, 50x135 cm, 2018 Gözler II, Tuval Üzerine Yağlıboya, 70x135 cm, 2017 İnsandaki ölümsüzlük, kendini anlatma, hatırlanma gibi kaygı ve arzuları sanatçıları otoportre çalışmalarına itmiştir. Benim bu konuyu seçme nedenim de, kendimle hesaplaşmamın hiçbir zaman bitmeyeceğinden kaynaklıdır. Bu hesaplaşma kendime bakış açısıyla, çevrenin bana olan yorumları arasında adeta bir savaştır. Çalışmalarımdaki gözlerde bu tür duygular yer alır. Gözlerimin alt alta olup çoğaltmamın nedeni hem gözlerdeki hüzün, duygu ve endişe ifadeleri anlatmam hem de algılanacak sonsuz şeyle dolu dünyaya her yönden bakmaktır. 31

32 Yol-Yolculuk-Yolcular I, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 90x140 cm, 2018 Yol- Yolculuk-Yolcular II, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 95x125 cm, 2018 Tren demirleri umutlarımızı temsil eder. Makaslarla rayların birbirinden ayrımı ve birleşmesi. Özlem ve bekleyiş. Gözler raylarda olur hep. Ufukta birleşen iki çizginin üzerindeki kara duman beklenir. Yiğit Kapanoğlu

33 Adsız, Tuval Üzerine Yağlıboya, 80x120cm, 2018 Adsız, Tuval Üzerine Yağlıboya, 110x150cm, 2018 Çöl ve Su konusunu seçmemdeki en önemli neden, suyun sorumsuzca kullanılmasına dikkat çekmekti. Aksi halde, doğa gözümüzün önünde yok olma tehlikesi altında kalacaktır. Su yaşam demektir, geleceğimizdir. Anı Oğuztöreli

34 Tırtıl, Polyester Döküm, 115x60x52 cm, 2018 Kelebek, Metal Polyester Karışık Teknik, 75x80x75 cm, 2018 Kendi böcek fobimden yola çıkarak başladığım bu projede korkularımı en çocuksu en naif ve en simgesel biçimde yansıttım çocukların kullanacağı renkleri ve şekilleri sembolik olarak kullanmayı tercih ettim. İnsanların korkularına psikolojik açıdan inceleyerek bu eserleri yapmış bulunmaktayım. Ekinsu Öztürk

35 Prestijli Koltuk, Prestijli Koltuk Üzerine Karışık Teknik, 85x55 cm, 2018 Propaganda Town, Tuval Üzerine Akrilik ve Karışık Teknik, 240x100 cm, 2018 Tüketim toplumu çarkındaki herhangi bir dişli olmaya gayri ihtiyari alıştırılmış zeminsiz ego ve benliklerimizin üstüne çıkmaya çalıştığımız kaçak katlar, farkında olmadan bizi kendimize daha da yabancılaştırmaktadır. Buradaki düşünce sembolik yaratının kurumsal kontrolü yıkabileceğidir. Oğulcan Sürmeli

36 Pembe Panter, Tuval Üzerine Yağlıboya, 110x150cm, 2018 Pembe panter, renginin pembe oluşu bende sevgi simgesini oluşturdu ve beni çok etkiledi. Çocuk gözüyle sevgiyi daha da yücelten pembe renk ile pembe panteri bütünleştirdim. Böylelikle yaptığım pembe panter resmi boyalarımı canlı ve hacimli renklerle yağlıboya tekniğiyle kullanarak tamamladım. Eşekçik, Tuval Üzerine Yağlıboya, 110x150cm, 2018 Geçmiş yıllarda eşeğin bizlere hayatın için de yardım etmesi beni fazlasıyla duygulandırdı. Bu yüzden, ben de yardım etme sevgisini öne alıp eşeği büyük, çocuğu ise küçük olarak eşeğin burnun üstüne koydum. Böylelikle yaptığım resimde boyalarımı canlı ve hacimli renklerle yağlıboya tekniğiyle kullanarak tamamladım. Fatma Başak Şahin

37 37

38 İç Mimarlık Bölümü Amacımız, öğrencilerimizin, birey ve toplulukların faydalandığı özel ve genel tüm çevrelerde, açık-kapalı hacimlerde, tasarım ve uygulama alanında çözüm üretebilen, eleştirel düşünebilen iç mimar/tasarımcıların yetiştirilmesini sağlamaktır. Öğrencilerimiz alanında yetkin, deneyimli öğretim elemanlarından Proje, Çizim Anlatım Teknikleri, Malzeme, Mobilya Tasarımı, Mekan Bilgisi, Yapı Elemanları, İnce Yapı, Bilgisayar Destekli Tasarım(Autocad, 3ds Max, Photoshop vb. programlar) gibi uygulamalı ve teorik dersler almaktadır. Eğitim, ağırlıklı olarak atölyelerde gerçekleşmekte, basitten karmaşığa iç mekan sorunlarını ele alarak fonksiyonel, sanatsal, konstrüktif ve teknik yönden optimal çözümler üretilebilmektedir. Mezun olan öğrencilerimiz, kendi ofislerini açabilecekleri gibi mimarlık, iç mimarlık ofislerinde, özel şirketlerde ya da serbest tasarımcı olarak çalışabilmektedir. Üniversitemizdeki eğitimleri boyunca bizi güzel çalışmalarıyla gururlandıran sevgili öğrencilerimizin hayatın her aşamasında aynı şekilde yol alacaklarına inanıyoruz. Bundan sonraki yaşamlarında kendilerine üstün başarılar diliyoruz. Dr. Öğr. Üyesi Serpil Özker İç Mimarlık Bölüm Başkanı 38

39 Şarap Showroomu Proje şarap showroomu ve şarabın tarihini anlatan bir müzeden oluşmaktadır. Bina tasarımında kadeh formundan esinlenmiştir. İçerisinde müze kısmı ile birlikte yönetim binası ve konferans salonu da bulunmaktadır. Şirin Aksoy

40 Ahşap Yapı Malzemeleri Showroomu Proje, ahşap yapı malzemelerinin şık ve fonksiyonel olarak üretilmesi ve sergilenmesi amacıyla yapılmıştır. Elif Algönül

41 Özlem Algül Tekstil Fabrikası Proje Tekstil Fabrikası na işlevsel olarak bağlı yönetim binası ve konferans salonundan oluşmaktadır. Buna ek olarak ürünlerin sergilendiği, yapısal ve işlevsel çözümleri barındıran bir Showroom da eklenmiştir. Cephe konseptinde Tekstil ile ilişkisi düşünülerek vitrinleme vurgusunu ortaya koymak için şeffaflık hissinden yola çıkarak giydirme cam cepheler ve sıcaklığı vurgulayan dekoratif tuğla kullanılmıştır. İç mekanların konseptinde sergilemede geçmişten bugüne markanın değerini vurgulanmıştır. Müzede kullanılan tüm tasarımsal; zemin duvar tavan kaplamaları ile sergilenen ürünlerin arka planında yakınlık ve dinginlik hissi yaratmak amaçlanmıştır. 41

42 Tarihi Ahşap Müzesi Proje Kastamonu da bulunmaktadır. Betonarme olan yapı, üç katlıdır. Camekanlı bölümler içerde yer alan eserleri yansıtması açısından tercih edilmiştir. Ahmet Kaan Altunbayrak

43 Bodrum Gece Klubü Doğadan ilham alınarak salyangozun, altın oranın mükemmel algısından yola çıkmış bir projedir. Proje alanında gece kulübüne ek olarak balık restoranı ve plaj mevcuttur. Balık restoranı Bodrum un geleneksel ev yapısı ilham alınarak tasarlanmıştır. Berrin Arıkan

44 Jack Daniels Viski Showroomu Proje alanında bulunan fabrikaya ek binalar yapılmıştır. Ek binalar iç ve dış mekân olarak loft tarzında bütünlük sağlanmıştır. Showroomun içinde müze yer almakta, buradan yönetim katlarına çıkılmaktadır. Kafeteryaya, kütüphaneye ve konferans salonuna showroomun içinden geçiş yapılarak ulaşmak mümkündür. Aynı zamanda kütüphaneye dışarıdan da ulaşım sağlanmaktadır. Elif Arslan

45 Berk Ay Oyun Konsolu Fabrikası Proje alanında fabrika, konferans salonu, yönetim katları, kafe, kütüphane, müze, fuaye ve showroom bulunmaktadır. Binanın showroom tasarımı, oyun konsollarında bulunan controller-ların X, O, # tuşlarından ilham alınarak tasarlanmıştır. Showroom, konferans salonunda tanıtılacak olan yeni ürünlerin, yeni oyunların lansmanından sonra, bu ürünlerin tanıtımının yapılacağı bir alan olarak belirlenmiş ve tasarlanmıştır. Burada çeşitli etkinlikler, tanıtımlar ve turnuvalar yapılacaktır. Müze alanında ise oyun konsollarının tarihçesi, eski nesil ilk konsoldan yeni nesil son konsola kadar tüm ürünlerin bir örneği bulunmaktadır. Bu proje gencinden yaşlısına tüm oyun tutkunlarına, koleksiyonerlere ve teknolojiyi yakından takip eden tüm bireylere hitap etmektedir. 45

46 Boya Fabrikası Proje alanında fabrika binası bulunmaktadır. Aynı alan içerinde konferans salonu, yönetim binası ve showroom olacak şekilde 3 ana binadan oluşmaktadır. Showroom binası boya kutusunun şeklinden esinlenerek daire formunda tasarlanmıştır. Binanın cephesi dışarıdan bakıldığında kutudan boyanın döküldüğü izlenimini yaratmaktadır. Ayrıca showroom binasının içinde müze ve kafeterya bulunmaktadır. Konferans binası ise yine daire formundan yararlanarak bütünselliğe uyum sağlamıştır. Merve Aydoğan [email protected] 46

47 Müjde Buse Balcı Aydınlatma Armatürleri Showroomu Proje, aydınlatma armatürleri üretiminin yapıldığı bir fabrikaya ek olarak; yönetim bölümü, showroom ve konferans salonu binalarından oluşmaktadır. Yapı, geometrik şekillerden oluşmuştur. Yönetim bölümü ve showroom cam cepheye sahiptir. Bu cephelerde LED ışık teknolojisiyle dekoratif amaçlı tasarımlar düşünülmüştür. Showroom binasında, fabrikada üretilen aydınlatma armatürleri sergilenmekte ve satışa sunulmaktadır. 47

48 Hemşirelik Meslek Yüksekokulu Hemşirelik Meslek Yüksekokulu İstanbul Çekmeköy de bulunmaktadır. 130 kişilik kontenjanlı bir okuldur. Bodrum kat, zemin ve birinci kat olmak üzere 3 katlı bir binadır. Binanın modeli H şeklindedir. Hatice Gülşah Başak [email protected] 48

49 Kütahya Çini Müzesi Proje kütahya da bulunmaktadır. Kütahya ya prestij kazandıran sıradışı dış cephesiyle dikkat çekmektedir. Aynı zamanda içerisinde bulunan cam çatısıyla dikkat çekmektedir. Müzede kütüphane,satış mağazası, kafe, ofisler, konferans salonu bulunmaktadır. Bodrum kat, zemin kat, 1. kat ve 2. kattan oluşmaktadır. Melike Baydemir

50 Moda Tasarım Yüksekokulu Proje, Londra da moda okuludur. Çelik ve betonun birleşiminden oluşan toplam iki katlı bir bina. Moda hakkında eğitim alan öğrencilere hizmet veren bir okul tasarladık. Özge Deniz Baydur 50

51 Büşra Bayrak

52 Karavan Showroomu Hem mimari hem iç mimari ve marka kurulumu olarak başlayıp tamamlamış olduğum bu projede insanların çalışırken, alışveriş yaparken veya boş vakitlerini değerlendirirken kendilerini rahat ve huzurlu hissedebilecekleri alanlar çözümledim. Firmanın idari birimlerinde çalışanlarının showroom alanından uzaklaştırılmadığı içerisinde müzesi kafeteryası konferans salonu ve kütüphanesinin bulunduğu yapı, aynı zamanda fabrika binası ile de ilişkilidir. Firmanın logo ve reklam tasarımlarında baskın görülmekte olan kırmızı renk binanın iç ve dış tasarımında da ön planda tutulmuştur. Çelik konstrüksiyonun taşıyıcıları kırmızı renk kaplama malzemleri ile hem saklanmış hemde iç mekanda etkileyici bir tasarım oluşturulmuştur. İdari alan için tasarlanmış ofis kısımlarında gün ışığı önemsenmiş ve bu sebeple iç bahçe oluşturulmuştur. Büşra Biçer

53 Çocuk Kültür ve Eğlence Merkezi İzmir in Bornova ilçesinde bulunan ve 3-12 yaş arası çocuklara hitap eden kültür v eğlence merkezi, çocukların severek oynadığı legolardan esinlenerek dört blok olarak tasarlanmıştır. Deniz Bulut [email protected] 53

54 Oyuncak Fabrikası Bina tasarımında oyuncakların içinde bulunan çark sisteminden esinlenilmiştir. Fabrikada çarklı sistemden peluş oyuncaklara kadar çeşitli üretimler yapılmaktadır. Elde edilen ürünler showroom bölümünde sergilenmektedir. Selin Merve Can

55 Ayakkabı ve Kozmetik Fabrikası Bina tasarımlarında geometrik çokgenlerden ilham alınmıştır. Proje kadınlara hitap eden lüks bir ayakkabı ve kozmetik markası için tasarlanmıştır. Sade ama gösterişli, tek parça odaklı mekan tasarımları düşünülmüştür. Konuk gelen misafirlerin Kaliteli şekilde ağırlanabilmesi için mekanlar özel geçiş alanları ile birbirine bağlanmıştır. Ezgi Culfa

56 Hemşirelik Yüksek Meslek Okulu Yapı, zemin +2 olmak üzere 3 kattan oluşmaktadır. Nefes alan bir bina tasarlamak istenildiği için dış cephede geniş açıklıklar kullanılmıştır. Elif Ceren Cural [email protected] 56

57 Ayşe Ebru Çakmak Seramik Showroomu Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Aynı alan içerisinde idari bina,showroom ve konferans binası olmak üzere üç bina bulunmaktadır. Konferans binasında kütüphane vardır. Showroom binasında ise müze ve kafeterya vardır. Proje alanında ayrıca personel ve misafir araçları için 20 (yirmi) araçlık bir açık otopark bulunmaktadır. Showroom yenilik ve estetikten vazgeçemeyen seramik tutkunlarına hitap etmektedir. 57

58 Banyo Dolapları Showroomu Banyo dolaplarının showroomu için oluşturulan proje alanında fabrika binasına ek olarak idari bina, showroom, konferans salonu, müze,kütüphane ve kafe müşterilere olanak sağlamaktadır. Oluşturulan bu alanlarda müşterilerin rahat etmeleri ön planda tutulmuştur. Müşterilere hitaben showroom giriş katında yer alır bunun yanı sıra kafe ve konferans salonu da bu katta yer almaktadır. Kütüphane ve Müze 1.katta hizmet vermektedir. İdari katlarımız ise 2.3. ve 4. katlara bölünerek tasarlanmıştır. Showroom da müşterilere, çarpıcı bir sunumla banyo dolabı çeşitleri sunulmaktadır. Ümmügülsüm Çamurcu

59 Melek Buse Çeliktürk Farrow&Ball Boya Yapı Malzemeleri Konferans-Showroom-Yönetim Binaları Farrow&Ball markasının showroom ve konferans binaları tasarımında boya kutusundan yola çıkılarak silindirik bir form, yönetim binasında ise daha rasyonel çizgiler takip edilmiştir. Yönetim binasındaki rasyonel formu dış cephe kaplamasında alikobant malzemenin de stijl akımının da renkleri olan ana renkler kullanılarak proje konusu vurgulanmıştır. Showroom ve Konferans binalarının teraslarından yönetim binasının terasına köprülerle bağlantı yapılarak, binalar arası ortak bir geçiş sağlanmıştır. Parekende satışa da açık olacak Showroomda bulunan müzede, tarihte renk kullanımlarıyla öne çıkan sanatçıların eserleri ve markanın geçmişten günümüze hikayesi sergilenmektedir. 59

60 60 Burak Çınar

61 Müzik Enstrümanları Fabrikası& Showroom& Genel Müdürlük Proje alanında müzik enstrümanı (piyano,gitar,klavye,davul) üreten bir fabrika binası bulunmaktadır. Binaya bitişik nizamda mağaza,genel müdürlük binası ve konsferans salonu tasarlanmıştır. Sade, yalın bir tasarım olmasına özen gösterilmiştir. Barış Dedeler

62 Uludağ da Kar Oteli Proje Uludağ da Kar oteli olarak kışları hizmet vermeyi amaçlamıştır. İçinde misafirlerin sıkılmadan ve şehre inmeye ihtiyaçları olmadan uzun süreli tatil yapabilmeleri için tasarlanmıştır. İçinde tasarlanmış kat kat restorant ve kafesi yüksek tavanlı lobisi, cam asansörleri, odaları ve büyük sinema salonuyla büyük ilgi uyandırmaktadır. Ailece gelen misafirler için odaları birbirine bağlayan iki odadanda açılan kapılarla odaların bütünlüğü sağlanmıştır. Kayak turizmine hizmet verdiği için otelin bodrum katında büyük bir kayak ekipmanı kiralayabilecekleri veya satın alabilecekleri büyük bir mağaza oluşturulmuştur. Fatma Hilal Demirbaşer

63 Halı Firması Kompleksi Proje içerisinde fabrika, showroom ve yönetim binası bulunmaktadır. Modern ve otantik örgüler bir arada kullanılmıştır. Proje içinde yer alan her bina farklı etki verecek sekilde tasarlanmıştır. Enfal Diner

64 Araba Showroomu Proje, yumurta kabuğunun formundan yola çıkılarak yapılmıştır. Fıat araba showroomunda yapısal formun malzemesi olarak corten çelik(alüminyum malzeme) ve cam yoğunlukla kullanılmıştır. Bu sayede aydınlık binalar ortaya çıkmıştır. Aynı alan içerisinde markanın showroom binası, yönetim binası ve konferans binası da bulunmaktadır. Kompleks halinde tamamlanan projede müze alanı ve kafe alanı da bulunmaktadır. Bu yapıların, Fıat markasının yükselişine katkı sağlaması amaçlanmaktadır. Kadir Can Doymaz

65 Aydınlatma Showroomu Proje günümüz için modern bir planlamayla tasarlanmıştır. Binada açılan galeri boşlukluğu ve iç bahçe ile modern, nefes alan ve yaşayan bir yapı kavramı oluşturulmak istenmiştir. Yapının giriş kısmında showroom, cafe, müze olarak tasarlanmış, 1. katta yönetim bölümü, fuaye ve konferansa yer verilmiştir. Ceyda Erdoğan

66 Çadır Fabrikası Bu projede, çadır ve tente üretimi yapan fabrika binası ile birlikte; çadır showroomu, yonetim binası ve konferans salonu bulunmaktadır. Konferans salonunda; fuaye ve çadır hakkında kitaplarin, dergilerin yer aldığı bir kütüphane bulunmaktadır. Showroom ve yonetim binası konferans salonunun binasından ayrı bir binadadır ve yuvarlak formdadır. Zemin katı showroom, asma katı müze, diğer 3 kat ise yönetim katları olarak tasarlanmıştır. Özge Erhan [email protected] 66

67 Merve Eroğlu Motorsiklet Fabrikasının Showroomu, Ofis Katlarını Bulunduran Kompleks Projede, motorsiklet tasarımı ve üretimi yapan bir firmanın fabrika binası yanına motorsiklet showroomu, ofis, konferans salonu, fuaye alanı, müze, kütüphane ve kafe tasarlanmıştır. Showroomda motorsiklet satışları da yapılmaktadır. Tasarımı yapılan kütüphanede motorsikletin tarihçesine dair merak edilen herşey bulunmaktadır. Müzede ise firmanın ürettiği en eski motorsikletler ve motorsiklet ekipmanları sergilenmektedir. 67

68 Beykoz Cam Müzesi Beykoz da bulunan cam müzesi cam ile ilgili çalışmaların merkezi olarak, camın ülkemizde kabul gören temel sanat dallarından biri olmasını sağlamak amacıyla tasarlanmıştır. Gökhan Fil 68

69 Beykoz Cam Müzesi Beykoz da bulunan arazide beş ayrı parça birleştirilerek tasarlanan bina modanın tasarımlara uygun olarak tasarlanmıştır. Nejla Gazioğlu

70 Elektrik Eşya Fabrikası Bu projede elektronik eşya üretimi yapan bir fabrika binası bulunmaktadır. Fabrika binasına ek olarak yuvarlak ve dikdörtgen formda eklediğimiz showroom ve konferans salonunun üzerine yönetim binası da getirilerek modern bir görünüş elde edilmiştir. Zemin katta showroom ve konferans salonu, asma katta müze ve kütüphane yer almaktadır. Kübra Nur Gül

71 Onur Güleç Seramik Meslek Yüksek Okulu Bursa da yer alan okulumuzda akademik eğitim dört dönemden oluşmaktadır. Seramik bölümü dünya topluluğundan geliştirdiği bilim, teknoloji ve sanatsal değerler doğrultusunda eğitim vermektedir. Amaç, kişinin yaratıcı gücünü ortaya çıkarmak, duygu ve düşünceleri ile içinde bulunduğu çağın yorumunu yapmasını sağlamaktır. Binada öğrenci ve öğretmenleri ayrı bloklarda toplayıp ortada ferah birleşim noktası oluşturulmuştur. 71

72 Araba Showroomu Sınırlı alanlarda hayal gücümüzü zorlayarak şu zamana kadar farklı hocalardan öğrendiğimiz ve kendimize bu bölüm hakkında kattığımız herşeyi aktarmak için sunulmuş bir bitirme projesidir. Gerçek piyasaya çıkmadan önce renk, mekan, malzeme ve işlevsellik hakkında öğrendiğimiz bütün bilgileri cesurca kullanabileceğimiz bir projedir. 26 Dönümlük arazinin üzerinde bulunan eski bir fabrikaya ek olarak yapılan binaların içerisinde showroom, konferans salonu, ofisler, kafeterya, kütüphane ve müze bulunmaktadır. Porshenin yumuşak çizgilerine göre çok keskin hatlara sahip olan binamız sürdürülebilir ve son teknoloji malzemeler kullanılarak tasarlanmıştır. Mahmut Bilal Güler

73 Sena Gülseren Kumaş Fabrikası Showroomu Bina tasarımında kumaşın ruhani tarafını ve konseptini yansıtmak için ışık-renk ikilisinden ilham alınmıştır. Proje alanında hazır olarak verilmiş olan fabrika binasına ek yeni bir showroom binası tasarlanmıştır. Showroom binasını ziyaret eden misafirlerimizin adeta bir sanat galerisinde geziyormuş gibi hissetmelerini sağlamak için alışılmışın dışında bir projelendirme geliştirilmiştir. Showroom binasının içinde konferans salonu,cafe,müze,kütüphane ve idari ofislerimiz bulunmaktadır. 73

74 Vespa Showroom Vespa Showroom tasarımında, Piaggio firmasının Vespa adını verdiği ve yıllardan beri scooter kavramını hayatımıza sokan sektörün öncü motor modeli konu olarak belirlenmiştir. Proje, İkinci Dünya Savaşı ndan beri özgünlüğünü, formunu, asaletini kaybetmeden gelen klasik Vespa tasarımına bir saygı duruşu niteliğindedir. Bina tasarımında Vespa nın tekerleklerinden esinlenilerek kıvrık ve dairesel bir form kullanılmıştır. Vespa kompleksi; konferans salonu, showroom, idari bina, kafeterya, müze ve kütüphaneyi tek bir çatı altında birleştiren ve dünyada eşi benzeri bulunmayan bir yapıdır. Asena Günemre

75 Tuğçe Gürbüz Bisiklet Showroomu Bina tasarımında bisikletin jant, çark ve ana kadro iskelet sisteminden esinlenilmiştir. Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Fabrika binasına ek olarak modern yapıda Showroom - Konferans - Yönetim binaları eklenmiştir. Bisikletin geçmişten günümüze kadar gelen tasarımlarını anlatan müze katı showroom binasında bulunmaktadır. Konferans binasının içinde bulunan kütüphaneden bilgi sahibi olunabilir. Showroomu gezdikten sonra sıcak bir şeyler içmek için özel tasarlanmış masalar bulunmaktadır. Projenin amacı herkese bisikletin değerini tekrar hatırlatmak ve havayı olabildiğince daha az kirletmeye özen göstermektir. 75

76 Müze Yapı, Kastamonu da bulunmaktadır. Bodrum katı dahil olmak üzere toplam üç katlı bir binadır. Müze içerisinde gelen ziyaretçiler için bir cafe alanı, hediyelik eşya satışının yapıldığı hediyelik eşya dükkanı ve Kastamonu ya özgün bakır ürünlerinin sergilendiği müze bulunmaktadır. Dilşad Zeynep Güzel

77 Güneş Hatipoğlu Bisiklet Fabrikası Proje tasarımında, endüstri ürünü olan bisikletin hareketliliğinden esinlenerek ritmik bir yapı oluşturulmuştur. Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Ek binanın iç mekan tasarımında ve çatısının bir bölümünde, üçgen ve çokgen formlardan ilham alınmıştır. Aynı alan içerisinde konferans salonu, showroom, idari bina, kafeterya, müze ve kütüphane bulunmaktadır. Showroom, çocuklara, bisiklet tutkunlarına ve koleksiyonerlere hitap etmektedir. 77

78 Cam Eşya Showroomu Bina tasarımında kuşların kanatlarından, bulutların şeklinden, deniz kabuklarından, ceviz ve palmiye ağaçlarından esinlenilmiştir. Mimari olarak ekspresyonist tarzda olan Cam Eşya Showroomunun modern yenilikçi formu, yeni malzemelerin kullanımına olanak sağlamıştır. Sürdürebilirlik ilkesi temel alınarak tasarlanan bu bina içinde, showroomun yanı sıra müze, kütüphane, konferans salonu, kafe ve yönetim bölümü de bulunmaktadır. Tevfik Ozan Işın

79 Uçak Üretim Showroomu Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Fabrikaya ek bina olarak, tek kişilik yerli yapım uçak üretimi bölümü eklenmiştir. Ek bina uçak motorunun içinden esinlenilerek tasarlanmıştır. Aynı alan içerisinde konferans salonu, showroom, idari bina, kafeterya, müze ve kütüphane bulunmaktadır. Gökhan İpek

80 Çadır Fabrikası Proje alanında çadır üretimi gerçekleştirilmektedir. Aynı zamanda showroom ve holding binası mevcuttur. Maceracı ruha sahip olan, doğa severler için tasarlanmıştır. Farklı karakterlere sahip olan müşteriler için, farklı doğal ortamlara göre tasarlanan çadırlar esas alınmıştır. Bu yüzden sergi, müşterilerine, gitmek istedikleri ortamları hissettirmektedir. Çadırın verdiği tek kişilik ev hissiyatı ve strüktürü hem binaya hem de mobilyalara yansıtılmıştır. Burçak İşler

81 İş Oteli Florya da bulunan yapı 5 katlıdır. Üç adet toplantı salonu, iki adet seminer odası ve teras çatısında güneşlenme alanı, havuz ve bar bankosu bulunmaktadır. Erol Kamer [email protected] 81

82 Aşçılık- Gurme Yüksek Okulu Muğla da olan Aşçılık Okulu projesi, doğayla iç içe öğrencilerin kendi mahsullerini toplayarak mutfaklarında pişirme imkanı buluyorlar. Değerli şeflerin seminerleri olup öğrencilerin bakış açılarını değiştiriyorlar. Yapıda 60 kişilik kapasiteye sahip restoran bulunmaktadır. Bu restoranda öğrenciler çalışmakta olup, yemeklerini tattırma fırsatı buluyorlar. Elif İrem Karaca

83 Kent Kütüphanesi Kitap okuma alışkanlığını arttırmak, sosyal yaşamı güçlendirmek ve herkesin, her yaşta kent sakinleri için kütüphane binası tasarlanmıştır. Gözde Karaköçek

84 Oturma Odası Showroomu-Fabrikası Yapmış olduğum oturma odası fabrikası kendi içinde showroom, kütüphane, müze ve kafe barındırmaktadır. Showroomun içinde çeşitli koltuk takımları ve sehpa koleksiyonu bulunmaktadır. Showroom 7 katlı bir binanın girişinde yer almaktadır. Melek Karataş [email protected] 84

85 Elif Karhan Ayakkabı Showroom Bina tasarımı Camper ın yaşam biçimini yansıtan özgür düşünceyi destekleyen aynı zamanda konfora ve yaratıcılığa önem veren ruhundan yola çıkılarak tasarlanmıştır. Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Ek binanın iç ve dış mekan tasarımında eğrisel formlar hakimdir. Aynı alan içerisinde konferans salonu, showroom, idari bina, kafeterya, müze ve kütüphane bulunmaktadır. Showroom da her yaş grubuna hitap eden Camper ayakkabıları sergilenmektedir. 85

86 Gece Klubü, Balıkçı Restoranı Plaj tasarımı bir havuz şeklindedir ve burada denize giren insanların dalgalardan uzak bir yüzeme deneyimi yaşaması istenmiştir. Yapılar Brütalizm den etkilenerek tasarlanmıştır. Restoranda ise iç mekanda dış mekan hissi verilmek istenmiştir. Nurullah Kaya 86

87 Bisiklet Showroomu Proje, bisiklet üretimi yapan bir fabrika için hazırlanmıştır. Bina iki kattan oluşmaktadır. Zemin katta showroom, kafe, müze, kütüphane, fuaye ve konferans salonu bulumaktadır. Aynı zamanda geçişi sağlayan yeşil alanlar mevcuttur. Birinci katta ise yönetim bölümü bulunmaktadır. Begüm Kır

88 Mutfak Sanatları Akademisi Projem aşçılık ve gurme yüksek okulu olarak oluşuyor. Projemde bir aşçının alması gereken en temel öğelerin ve eğitimin uygulandığı bir okul olarak hizmet vermektedir. Eren Kızılkaya

89 Elif Ayşen Kibaroğlu Yatak Showroomu Bina tasarımımda amorf formlar kullanarak binanın kendi içinde hareketliliğini sağladım.proje alanında fabrika binası mevcuttur. Ek binada giriş,birinci ve ikinci katım mevcuttur. Giriş katta ferah bir giriş ve karşılama, showroom, kütüphane, kafe, ıslak zemin, müze bulunmaktadır. Tasarlamış olduğum showroom ve mobilyaları, genç yaştan itibaren zevk sahibi,modern ve konforu seven herkese hitap etmektedir. 89

90 Aydınlatma Showroomu Bina iç içe geçmiş dairesel formlardan oluşmaktadır. Aydınlatma armatürleri showroom unun ön planda tutulduğu projeye ek olarak konferans salonu, müze, cafe ve yönetim binaları da eklenmiştir. Büşra Kocabey

91 Kar Oteli Otel Mysia Uludağ da iç-dış turizm müşterisini hedefleyen kışın kayak, bahar ve yaz aylarında dağcılık faaliyetlerinin gerçekleştirilebileceği bir mekandır. Kare ve dairenin uyumunu hedefleyen tasarımda, doğal malzemeler kullanılmıştır. Bina çelik konstrüksiyondur. Esra Begüm Konguoğlu 91

92 Çocuk Eğlence ve Kültür Merkezi Okul öncesi ve okul çağı çocuklarına yönelik tasarlamış olduğum bina kelebek şeklindedir. çelik konstrüksiyon sistem ile kabuğu oluşturulup cam ile kaplanmıştır. Bina her noktasından ışık almaktadır. Binada resim, kukla yapımı, dans, bilgisayarda kod yazma, enstrüman çalma gibi eğitimlerin yanı sıra cep sineması, spor salonu, açık/kapalı olarak kullanılabilen havuz, açık oyun alanları ve eğlence alanları bulunmaktadır. Ayrıca yetişkinlerle çocukların ortak kullanabileceği kütüphane, cafe ve konferans salonu bulunur. Derya Koral

93 Türk Dünyası Müzik Aletleri Müzesi Yapı, Sırbistan Belgrad ta yer almaktadır. Kazimir Malevich in tablosundan esinlenerek tasarlanan plan, üç farklı yapıdan oluşmaktadır. Bu yapılar birbirlerine tünellerle bağlanmakta olup diğer müzelerden farklı olarak eserler tünellerde yer almaktadır. İkinci kat workshopa ayrılmıştır, müzik aletlerinin minimal boyutta olanlarının yapımı workshoplarda öğretilmektedir. İlayda Köksal

94 Ofis Mobilyaları Fabrikası-Showroom-Yönetim Binaları Bina tasarımında pramitten esinilmiştir. Fabrika binasına ek olarak showroom ve konferans alanları tasarlanmıştır. Aynı alan içerisinde idari bina, kafeterya, müze ve kütüphane de bulunmaktadır. Kaan Köksal

95 Otel Yeşilköy de fuar merkezine havalimanına yakın olması nedeni ile yurt içi ve yurt dışından gelen misafirlere hizmet vermektedir. Furkan Köktaş

96 Viski Fabrikası Proje, yönetim, showroom ve konferans binalarından oluşmaktadır. Viski üretiminin tarihçesinden tadım aşamasına kadar tüm deneyimlerin fabrikada yaşanmasına imkan sağlanmaktadır. Ana binada çelik konstrüksiyonlu spider cam kaplama sisteminden yararlanılarak, viski şişesinden esinlenilmiştir. Showrooma fuaye bulunan alandan girilmektedir. Ana binadan yönetim ve konferans salonuna geçiş bulunmaktadır. Fabrika ya ana binanın 1. katında bulunan çelik ve ahşap karışımlı köprü ile geçiş sağlanmaktadır. Viski şişesinden esinlenilen ana bina nın merkezinde seyir terasına çıkan cam asansör ve döner merdiven bulunmaktadır. Selen Köse

97 Beyaz Eşya Fabrikası Projenin zemin katında konferans salonu, kafe ve showroom bulunmaktadır. Birinci katta kütüphane ve müze bulunmaktadır. Üst katlar ofis ve yönetim birimleri için tasarlanmıştır. Mehtap Kurt

98 Elektronik Cihaz Fabrikası Proje yönetim, showroom ve konferans salonundan oluşmaktadır. Fabrika binası içinde hem üretim hem de sergi yapılmaktadır. Burak Kutlu

99 Elif Kuytak Porsche Araba Showroom Çağdaş, modern ve sürdürülebilir showroom binası, çelik ve betonarme sistemle olusturulmuştur. Çatıdaki kubbeler hem tasarımın parçası hem de iç mekanı aydınlatmak için tasarlanmıştır. Showroomdaki araçlar rampa yolunda sergilenmektedir. Showroomdan ve idari bölüme geçiş kapısı bulunmaktadır. Dört departmanı birleştirip açık ofis tasarımım tek bi modülden oluşur, ortasındakı havuzda 10 kişilik toplantı odası, köşelerde ise oturma alanları vardır bu da klasikleşmiş masa sandalyeden oluşan ofisler farklı olup dinamizm kazandırmıştır. Ana toplantı odası idari katın merkezindedir. Cam bölücüler ve aralarındaki ahşap çıtalar ofislerdeki mahremiyeti saglayarak estetik işlevselliği yükseltip mekanı daha çarpıcı kılmaktadır. Karakteri olan bu bina Porsche araba tasarımından esinlenilip tasarlanılmıştır. 99

100 Vitrifiye Ürünleri Fabrikası Projede genel olarak ofis çalışanların motivasyonunu yükseltecek, gözü sıkmayacak organik formda mobilyalar seçilmiş, organik formda mekanlar oluşturulmuştur. Uygun yerlerde ofis atmosferinden uzaklaşmak için rahatça nefes alabilecekleri açık alanlar sağlanmıştır. Konukların en güzel şekilde karşılanması için tasarıma özen gösterilmiştir. Ozan Küçükdingil

101 Hemşirelik Yüksek Okulu Sakarya da bulunan okulumuz öğrencilerin sistemli bir okulda eğitim almaları için tasarlanmıştır. Okulumuzda öğrencilerin ders aralarında dinlenmelerini ve iyi vakit geçirmelerini sağlayan mekanlar bulunmaktadır. İlhami Maraz

102 Mutfak Donanımları Fabrikası Bina şieklinin oluışturulmasında altıgen formlardan ilham alınmıştır. Çağdaş mimarlık anlauışına uygun bir tasarım yapılması amaçlanmıştır. Aslı Öykü Mehmetoğlu

103 Kütahya Çini Müzesi Kütahya da bulunan çini müzesi 4300 m2 Bodrum Giriş birinci kat olmak üzere üç kattan oluşmaktadır. Nuri İlker Odabaşı

104 Kayak Oteli (White Shark Hotel Uludağ) White Shark Hotel Uludağ 2. bölgede yer almaktadır. Ekstrem kış sporlarını seven tatilcileri hedef alan otelde board ve ski alanları, sauna, hamam, fitness, oyun odası, sinema salonu, kuaför masaj odaları gibi pek çok hizmeti bünyesinde barındırıp siz değerli tatilcileri beklemektedir. Tolga Ordulu

105 Cemre Önder Atatürk Devrimleri Müzesi Atatürk Devrimleri Müzesi Kastamonu da bulunmaktadır. Burası Atatürk ün şapka devrimi gerçekleştirdiği yerdir. Binada yatay ve dikey formları bir arada kullanılmıştır. Dikey formlar Atatürk ün devrimini simgelemektedir. Kırmızı rengi devrimi simgeleyen renk olarak mekanda sıkça kullanılmıştır. Aynı zamanda iç mekanda doğal taş ve ahşap bir arada kullanılarak eski ve yeni harmanlanmıştır. 105

106 Gece Kulübü Bodrum Yalıkavak ta deniz kenarı arazide gündüzleri restoran ve plajıyla, geceleri ise gece kulübü olarak hizmet veren işletmenin tasarım projesidir. Mustafa Özdemir

107 Kent Kütüphanesi Eskişehir de bulunan kent kütüphanesi açık, yeşil bir ortamda konumlandırılmıştır. Projemde dairesel formları kullanarak doğaya uyum sağlamak amaçlanmıştır. Aynı zamanda yansıyan malzemeyi sıkça kullanarak doğanın tekrarlanması amaçlanmıştır. Zeynep Özgönül 107

108 Türk Dünyası Müzik Aletleri Müzesi Toplamda üç katlı olan müzede giriş katında danışma ve bilet satış alanı, vestiyer, cafe, bay ve bayan WC, toplantı odası, idare, yönetici, sekreter, mağaza ve müze alanı bulunmaktadır. Birinci katımda ise kütüphane, konferans, fuaye, bay ve bayan WC ve müze alanı bulunmaktadır. Bodrum katında ise, depo, personel bay ve bayan soyunma odaları, kamera odası, teknik servis, temizlik odası, personel mutfak yeme içme alanı bulunmaktadır. Nurcan Öztürk

109 Volkan Öztürk Kent Kütüphanesi Projenin dış görünüşü yazar masasından esinlenmiş olup açık şekilde duran bir kitap görünüşü, arka planda duran dolma kalem görüntüsü ile kent kütüphanesinin olabildiğince modern ve çocukların kitaplara olan ilgiyi arttırmayla ilgili çalışma odalarının tasarım bir şekilde içeriye doğal aydınlatmanın yapıldığı bir proje kent kütüphanesi olarak insanların kitap kültürüne yeniden tattırmanın istendiği projedir. 109

110 Çocuk Eğlence ve Kültür Merkezi Görünüş itibariyle zeka kübünden esinlenilerek yapılmıştır. Üç binadan oluşmaktadır. Çocukların eğitim, kültür ve eğlenebileceği bir tasarımdır. Mekanlar çocukların dünyasından ilham alınmıştır. Sevilay Safi 110

111 Gece Kulübü Gece kulübümüz Bodrum Yalıkavak ta bulunmaktadır. Belirli bir saatten sonra gece kulübüne geçiş yapılmaktadır. Saat dan önce ön kısımda bulunan balık restoranı servis vermektedir. İlerleyen saatlerde Dj ve dans performansıyla eğlence devam etmektedir. Farklı tasarlanan bina yapısı ve dikkat çekici konseptiyle Yalıkavak ın yeni yüzü olmuştur. Sena Sarıtaş

112 Kütüphane Bu kütüphane Eskişehir de Anadolu Üniversitesi Ana Kampüsün güneyinde yer almaktadır. Konum olarak orta Anadolu dadır. Yapının dış cephesinden de anlaşılacağı üzere bir Dünya formu (yarım dünya) göze çarpmaktadır. Evrende yaşayan bilgiye kolay erişebileceği bilimin bir parçası olan kitaplar için bir bilim tapınağı tasarladım. Güneşinde doğduğu yöne göre Dünya formundaki yapıyı koruyucu eller tutmaktadır. Merve Şimşek 112

113 Aşçılık- Gurme Yüksek Okulu Aşçılık- Gurme Yüksek Okulumuz İstanbul Çekmeköy de bulunmakta. 100 kişilik öğrenci kapasitesi mevcuttur. Uygulamalı mutfakları ile restorana hizmet vermekteler. Okulda dışarıdan misafir girişli 60 kişilik restoran bulunmaktadır. Tek amacı güzel bir eğitim ortamında eğlenceli aşçılar yetiştirmektir. Tuğçe Şişman

114 Vitrifiye Elemanları Showroomu Bina tasarımında akordiyonun içinde bulunan körük formundan esinlenilmiştir. Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Aynı alan içerisinde konferans salonu, showroom, idari bina, kafeterya, müze ve kütüphane bulunmaktadır.tasarımın mimari kurgusu çağdaş, işlevsel, dinamik ve estetik kavramlarının sentezinden oluşur. Sekizgen formundan esinlenerek başladığım tasarımım daha sonra rasyonel çizgilerin hakim olduğu ama kendi içinde zarif eğrisellikleri de barındıran bir proje haline gelmiştir. Seda Taş

115 Gece Kulübü Bodrum da bulunan Balance isimli gece kulübü iki bölümünden oluşan aynı zamanda restoran ve gündüz plaj hizmeti veren kulüp,300 kişi kapasitelidir. Aytaç Taşkın

116 Beykoz Cam Müze Beykoz da cam müze yapmaktayım. Bina cam müze olarak faaliyet göstermektedir. Yapının büyük bir kısmında cam strüktür kullanılmıştır. Cam kabul müzenin kimliğini anlatmaktadır. Transparan etkisi ile birlikte dış kısmından cam işçiliği ile yapılmış heykellerin, ürünlerin vs. görülmesini ve bina ile birlikte bir bütünlük sağlaması düşünülmüştür. Bina birbiri ile iç içe geçerek iki kısımdan oluşturulmuştur. Binanın çevresine kuranglez açılmıştır. Binanın çevresi sade çevre planlamasına sahiptir. Berrin Taşlık

117 Yağmur Tayşi Türk Dünyası Müzik Aletleri Müzesi Orta Asya da yakın tarihte keşfedilen, Türk Dünyasının ilk anıtsal yapı örneklerinden Beyaz Piramit (Kurgan), yapım tarihi itibariyle ilk piramidal yapıdır. Piramidal yapıların ilk Türkler tarafından kullanıldığını çağrıştırmak amacıyla Anadolu nun merkez şehri Kayseri de yapılacak olan Türk Dünyası müzik aletleri müzesinde bu form modernize edilerek kullanılmıştır. Üzeri cam kaplı hafif konstrüksiyonla birbirinden ayrılmış üç ayrı bloktan oluşur. Yarım piramidal yapı, prizma ve çeyrek piramit bloklarına şeffaf asansörler ve yaya rampaları ile geçiş sağlanmıştır. 117

118 Baloncuk Çocuk Kültür Merkezi İzmir Bornova da bulunan Baloncuk Çocuk Kültür Merkezi, 4-13 yaş arası çocuklara hitap etmektedir ve baloncuklardan ilham alınarak dairesel formda tasarlanmıştır. Sena Tomak

119 Çocuk Kültür ve Eğlence Merkezi İzmir Bornova da yer alan projede amaç çocukların eğlenebilecekleri ve aynı zamanda aileleri ile değerli vakit geçirebilecekleri bir alan tasarlanmıştır yaş çocuklara hitap etmektedir. Çocuk ve aile için psikolog ve pedagoglardan destek alabilecekleri bunu yaparken çocuklarla vakit geçirebilecekleri bir projedir. Seda Toprakçı

120 Uludağ Kar Oteli Uludağ ın ikinci kısmında yer alan Eclipsnow Hotel projem dairesel ve eklips modellemelerdden tasarlanmış olup, kayak seyahati yapmak isteyen insanların ve onun dışında ıslak alan kullanımı sağlayan havuz ve doğa mecralarıyla birlikte etkinlikler gerçekleştirilebilecek bir oteldir. Çatıda kullandığım çizgisel zigzaklı formla birlikte görsel bir tasarım oluşturmuş oldum. Buket Tuğrul

121 Bahçe Mobilyaları Showroomu Bina tasarımında dairesel formlar göz önünde bulundurulmuştur. Proje alanında fabrika binası mevcuttur. Ek binada 1. katta mobilyalarında sergilendiği teras, bahçe tasarlanmıştır. Aynı alan içerisinde konferans salonu, showroom, kafe, kütüphane, müze, ıslak zeminler ve idari kat bulunmaktadır. Showroom doğal ve keyifli yaşam alanını tercih edenlere hitap etmektedir. Ayşegül Uçar

122 İş Oteli Yeşilköy de bulunan Habitat Otel oval formuyla ve doğayla iç içe tasarımıyla, müşterilerini bekliyor. Bir çok alanda yenilikçi olan otel çağımızın en yüksek teknolojisini ve sosyal aktivite alanlarını içeriyor. Habitat Hotel sadece bir iş oteli değil bir yaşam alanı olmayı hedefliyor. Tolunay Uğurlukaya

123 Araba Showroomu Araba fabrikasına ek olarak konferans salonu, fuaye ve müze alanları da eklenerek showroom binası tasarlanmıştır. Anıl Uygun

124 Mutfak Mobilyaları Fabrikası Bina tasarımında mutfak mobilyalarının geometrik formlarından yola çıkılmıştır. Geçmişten günümüze gelen mutfak mobilyalarından oluşan sürdürülebilir bir müze ve farklı tasarımlara sahip bir showroom oluşturulmuştur. Proje tek bir binada konferans salonunu, showroomu, cafeyi, kütüphaneyi ve yönetim binasını kapsamaktadır. Proje, hem alan tasarrufu sağlamakta hem de peyzaj bakımından zenginlik sunmaktadır. Dilara Andrea Üçer

125 Onur Varal Yatak Odası Tasarım ve Showroom Bina yatak odası üreten bir fabrikanın arsasına konumlandırılmıştır. Binamız fonksiyonlarına göre tasarlanmış olup devrim mimarlığı olan modern mimari üslubuyla tasarlanmıştır. Asimetri çizgilere sahip bu yapı köşe birleşimleri yuvarlatılmıştır. Devrimin simgesi olan kuleyi 1 e 2 oranında işlemiştir. Yapı içerisinde sürdürülebilir mimari tasarım göz önünde bulundurulmuştur. Yapının içerisinde 3 katlı yönetim binası, 2 katlı, özel tasarım merdivene ve galeri boşluğuna sahip teşhir alanı, 140 kişilik konferans salonu, tasarım ve sergi olarak kullanmak üzere fuaye, kütüphane, kafe ve firmanın, firma sahibinin nesillerden gelen mobilya hayatını, yatak odaları tasarımı tarihçesini anlatan ve tam ortasında ulu önder M.Kemal Atatürk ün büstünü bulunduran bir müze bulunmaktadır. 125

126 Motor Showroomu Fabrika binası, Morgan Fabrikası nın orijinaline göre tasarlanmıştır. Eklenen yeni modern binalar ile eskiyle yeninin uyumunu yakalamak amaçlanmıştır. Proje içerisinde yönetim binası, showroom ve konferans salonu bulunmaktadır. Müzeden showrooma rampayla bağlanılarak eskiden yeniye doğru bir geçiş sağlanmıştır. Showroom koleksiyonerlere ve motor kullanıcılarına hitap etmektedir. Peyzaj alanında ve binaların içinde ağaçlık alanlar bulunması projenin doğayla iç içe olamasını sağlamıştır. Yapay bir gölün üzerinden showroom binasına geçiş yapılmaktadır, bu göl aynı zamanda iki binanın arasından da geçmektedir. Elifnas Yalçınkaya

127 Moda Meslek Yüksek Okulu Yapı İstanbul da bulunan iki senelik Moda üzerine eğitim veren moda okuludur. Bodrum katı dahil olmak üzere toplamda dört kattan oluşmaktadır. Betonarme yapıdır, iki cephesi camdır böylece giriş katında bulunan podyumu dışardan rahatça izlemek mümkündür. Dış cephede kullanılan cam ve galeri boşluğu ile özgür bir yapı tasarlanmak istenmiştir. Beste Yalgın

128 Uludağ Kar Oteli Uludağ ın 2. bölgesinde doğa manzaralı bir kar otelidir. Lüks bir hizmet sunan otelimizde otuz standart oda, üç adet suit oda bulunmaktadır. Ömer Yalıcılar

129 Fatma Aslan Yıldırım Atatürk Devrimleri Müzesi Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük M.Kemal Atatürk ün devrim için söylediği sözden etkilenerek yapının (müzenin) giriş kapısıyla, müze bölümünün tasarlanmıştır. Giriş kapısı doğu yönündedir. Tarihsel sürecin sancılı anlarını anlatmak amacıyla yıkık müzenin bulunduğu cephe batıdır. Atatürk ün yüzünü batıya çevirmesinden ilham alınarak tasarlanmıştır. 129

130 Cam Eşya Showroomu Proje, üç katlı yönetim binası, showroom ve fabrikadan oluşmaktadır. Ek olarak fuaye, müze,kafe, konferans salonu ve kütüphane tasarlanmıştır. Tansu Yiğiter

131 Kastamonu Ahşap Kapı Müzesi Yapı olarak ihtişamlı ve yerinde ağır bir tasarım uygulaması amaçlanmıştır. Cam ve beton kullanılarak kullanılarak eski ve modern mimari bir arada kullanılmıştır. İçerik olarak ahşap kapılar ve kapı aksesuarları sergilenmektedir. Aynı zamanda cafe, kütüphane ve satış mağazası olarak hizmet vermektedir. Muhammed Talha Yuyucu

132 Bakır İşi Müzesi Müzenin çatısı ve çoğu dış duvarları bakır panellerle kaplanmıştır. Bakır paneller, güneyden gelen güneş ışığıyla beraber mekanın içerisine cam paneller sayesinde gölgeler yansıtmaktadır. Günümüzde kaybolan bakır anlayışı bu müzede kazandırılmaya çalışılmıştır. Bakırın yapılışı ve işlenişi, ziyaretçilere müzedeki ekipmanlar ile gösterilir. Nurşah Zengin

133 Virtifiye Showroomu Bina tasarımında soyadımın baş harfi olan Z den esinlenerek yola çıktım. Proje alanının içerisinde Vitrifiye malzemeleri üreten bir fabrika bulunmaktadır. Binanın iç tasarımında üçgen formlar kullanılmıştır. Binada showroom, idari bina, kafeterya, müze ve kütüphane bulunmaktadır. Yiğitcan Zorlu [email protected] 133

134 Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Işık Üniversitesi nin vizyon ve temel değerleri doğrultusunda oluşturulan programın amacı, öğrencilerin moda ve tekstil sektöründe ulusal ya da uluslararası platformlarda görev alabilecek, yaratıcı, kültürlü ve vizyon sahibi, sorumlu sahibi bireyler olarak yetişmesini sağlamaktır. Bölüme ait donanımlı dikiş, dokuma, baskı, takı/aksesuar ve bilgisayar atölyeleri öğrencilere profesyonel iş hayatlarında gereksinim duyacakları deneyim ve bilgileri kazandıracak teknik alt yapıya ve çalışma ortamlarına sahiptir. Öğrenciler, uygulamalı olarak Temel Tasarım Eğitimi, Mesleki Temel Tasarım Eğtimi, Desen Tasarımı, Moda Tasarımı, Dokuma Tasarımı, Baskı Tasarımı ve bu derslere eşlik eden Teknik Çizim, Drapaj, Dikiş gibi teknik içerikli dersleri alırlar. Bu derslerin yanı sıra teorik olarak Moda Tarihi, Moda Pazarlaması, Sanat Yapıtı ve Analizi, Eski Türk Kumaşları gibi tasarım vizyonu ve kültürüne katkısı olacak dersleri okuyarak teori, pratik, teknik, tarih, kültür altyapısı ile bir bütün olarak tasarım disiplinini özümserler. Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü müzün mezunları moda, dokuma, baskı/ kumaş deseni ve takı/aksesuar tasarımı alanlarında, bağımsız ya da bir firmada tasarımcı olarak yer edinebilir; moda yazarlığı ve danışmanlığı yapabilir; mağazacılık gruplarında ürün yöneticisi, yaratıcı direktör, marka yöneticisi, satın almacı, pazarlamacı, kalite kontrolcü gibi meslek gruplarında aranan vasıflı eleman olarak sektörde görev yapabilirler. Yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olan ve sürekli yenilenerek kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan, yurtiçinde ve dışında tüketiciye sunulan tekstil ürünleri, yetiştirdiğimiz yaratıcı, yetenekli, genç tekstil ve moda tasarımcılarımızın başarıları ile taçlanmaktadır. Unutmayalım ki William Morris e ( ) göre, tekstil ile oluşturulan estetik bir çevre, insanların işgücünü ve verimini arttırır. Prof. Betül Atlı Moda ve Tekstil Tasarımı Bölüm Başkanı 134

135 Selçuklu Güvercini Selçuklu Güvercini motifinin yanı sıra Selçuklu mimarisindeki geometrik ve teatral desenlerden esinlenen jakarlı dokumalarla oluşturulan kumaş ve giysi koleksiyonu, Osmanlı kadınının yeni nesil kadınlardaki çağdaş yansımasını göstermeyi amaçlar. Merve Akbudak 135

136 Fashion Workers Koleksiyon, işçi kıyafetlerinin ütopik bir gelecekten yansıması olarak düşünülmüş kumaş tercihleriyle, giysi formlarıyla ve renkleriyle insanlığın yetişemediği sonsuz üretimin hızına uyum sağlamak için belki de robotlaşmamız gerekeceğini anlatır. Emiṙhan Akdoğan 136

137 Aloe Vera Aloe Vera, Antik Mısır da ölümsüzlük bitkisi olarak görülmüş; günümüzde de ilaç ve kozmetik sektöründe önemli bir yer edinmiştir. Bitkinin üçgen formundaki yapraklarından yola çıkarak sonsuzluğu yansıtan tekrarlarla giysi koleksiyonu oluşturulmuştur. Cansu Akgün 137

138 Çizgi - Çizgisellik Çizgi ve çizgisel yapılardan esinlenen koleksiyon metal dişli fermuarların görsel zenginliği ile yapısal oyunlar yaratmayı amaçlar. Ceren Aksay [email protected] 138

139 Engelli Steam Punk Engelli insanlar için hareketlerine rahatlık veren, estetik giysi formlarının çalışıldığı kadın giysi koleksiyonunda steampunk tan esinlenen mekanik görünüm için işlemelere metal çark ve aksesuarlar eşlik etmiştir. Ersan Arık 139

140 Beden Anatomisi İnsan anatomisinden ilham alınarak hazırlanan koleksiyon üst üste eklemlenen katmanların oluşturduğu giysilerden oluşmaktadır. İnsanın gerçek beden anatomisini yansıtmak ve gerçek ve estetik bir çıplaklık elde edinilmeye çalışılmıştır. Di lek Armağan 140

141 Art Deco Art Deco döneminin geometrisini yansıtan eğlenceli ekoseler ve deri malzemeler ile çalışılan kışlık kadın koleksiyonunda geometri ve asimetrinin cazibesi mevsimlik ve modern ceketler ile yorumlanmıştır. Haciḃe Sena Aziṁ 141

142 Materyal Zıtlıklar Organze ve çuval ipinin birbirine zıt estetik çağrışımlarından oluşan koleksiyon parçaları, hem biçimsel hem de renksel açıdan zıtlıkların uyumunu estetik bir biçimde yakalayarak alışılmışın dışında bir hava yaratmaktadır. Yasemiṅ Balkaya 142

143 Sonbahar Koleksiyon, sonbahar renklerinden ilham alınarak yaratılan özgün yağlı boya desenlerin kumaşa aktarılması ve bu kumaşların özgün doku, biçim ve strüktürü elde etme amacıyla yorumlanmasından oluşmaktadır. Burak Baran 143

144 Kutsal Geometri Kızılderililer in giysileri ve süs eşyalarında görülen kutsal geometri den esinlenen koleksiyonda bu geometrik şekiller stilize edilmiş ve oluşturulan toprak tonlarındaki jakarlı dokumalar giysi formunda sunulmuştur. Sibel Baş 144

145 Hindistan Kültürü Dünyanın en eski ve zengin kültürlerinden Hint kültüründe yer alan fil kafalı Ganesha nın hikayesi ile güneşin sembolü ve şans getirdiğine inanılan Svastika nın coşkusu kumaşların desenlerine ve renklerine iham kaynağı olmuştur. Ezgi Çalcalıoğlu 145

146 Antik Yunan Koleksiyonun motiflerinin oluşmasında Antik Yunan dönemine ait sütunlardaki oyma desenleri özellikle ilham verici olmuştur. Bu desenler ve renkler çağdaş bir yorum yaratmak adına yeniden modern bir şekilde yorumlanmıştır. Şilan Demircioğlu 146

147 Lavanta Tasarımların temeli lavanta çiçeğinin renk, doku ve form özellikleridir. Lavantanın mor renginin gösterdiği ton farklılıklarından da ilham alınarak tasarımlarda farklı yorumlamalar ortaya konmuştur. Çi ğdem Eker 147

148 Gökkuşağı Koleksiyonda, gökkuşağı renkleri ve tonları yarı saydam malzemeler ile özgün kumaş yüzeyi tasarımlarında ve giysi formlarında yorumlanmış; gökkuşağının çok renkliliği, coşkusu, parlaklığı ve saydamlığı yansıtılmak istenmiştir. Elçiṅ Eşiṅ 148

149 Limburg Katedrali Almanya da bulunan ve hem Romanesk mimarinin önemli yapıtlarından biri olan hem de Gotik sanatının izlerini taşıyan Limburg Katedrali renkleri, yapısı ve yansıttığı zengin sanatsal görsellik ile dokunan kumaşlara ilham olmuştur. Sevda Eyi 149

150 Sesin Dokusu Sesin dijital ortamda oluşturduğu görüntülerin üç boyutlu yansıması koleksiyonun ana ilham kaynağıdır. Ses dalgalarının esnekliği ve kavisleri ile uyumlu olan gren ve diğer özgün malzemelerle özgün kumaş yüzeyleri ve giysiler tasarlanmıştır. Zeynep Naz Gümrükçü 150

151 Ametist Koleksiyon Ametist taşının dokusundan ve renklerinden ilham alınarak tasarlanmıştır. Taşın keskin ve geometrik formları kumaş yüzeyleri ve giysi siluetlerinin hazırlanmasında belirleyici olmuştur. Eliḟ Zahiḋe Güven 151

152 Barok ve Brode Barok Mimari den esinlenilen koleksiyon Flower, Summer ve Colour Barok temalarından oluşmaktadır. Bu temalara uygun desen tasarımları brode tekniği ile uygulanmıştır. Başak Kalbent 152

153 Konstrüktivizm Çağdaş malzemeleri ve geometrik anlayışı benimseyen Konstrüktivizm in mimariye olan etkilerinden esinlenilen koleksiyonda sıra dışı ve özgün yapısal oyunlar ile giysiler yorumlanmıştır. Ceren Köroğlu 153

154 Bedensel Çizgiler İnsanın bedeninin çizgisel formundan ilham alarak oluşturulan koleksiyonda teni çağrıştıran şeffaf organze ile drapeli yüzeyler ve geometrik biçimler yaratmak amaçlandı. Petek Nur Mutay 154

155 Fas Kültürü Renklerin ve güneşin ülkesi olan Fas ın kumaş ve desenlerinden ilham alan koleksiyonda yıldız ve rumi motifleri öne çıkarıldı. Bu desenlerden oluşturulan jakarlı kumaşlar ev tekstili ve giysi olarak uygulandı. Aysu Büşra Mutlu 155

156 Op Art Op Art temalı kadın giysi koleksiyonunda temaya uygun kumaş ve dokularla koleksiyona hareket ve boyut verilmek istenmiştir. Tasarımlarda siyah, beyaz ve kırmızı renkleri kullanılmıştır. Sade ve şık bir görünüm amaçlanmıştır. Niḣal Özer 156

157 Tavus Kuşu Tavus kuşundan esinlenilen koleksiyonda daha çok mavi ve yeşil renk uyumunu öne çıkarılarak tavus kuşunun benekli motifleri kullanılmış; taş ve tüy kullanarak tema ile uyumlu bir bütün sağlamak amaçlanmıştır. Meliḣa Hiṙa Sayın 157

158 Ekose Kumaş Dünyanın birçok yerinde geleneksel olarak iki veya daha fazla renkte ipliği kullanarak ekose benzeri çizgisel ve kareli desenler yapılması oldukça yaygındır. Koleksiyon ekose deseni yaratıcı biçimlerde yorumlamayı amaçlamaktadır. Sevi l Şanlı [email protected] 158

159 Mağara Resimleri İnsanlığın tarihi, dünya görüşü ve kültürü hakkında bilgi kaynağı olan mağara resimlerinden ilham alan koleksiyonda resimlerin amorf desenleri yeniden yorumlanmış ve deri, nubuk, kürk gibi ilkel dönemi yansıtan malzemeler kullanılmıştır. Emre Şiṁşek 159

160 3 Boyutlu Yüzeyler Üç boyutlu yüzeylerden ilham alınarak tasarlanan koleksiyon ritimli dokuların öne çıktığı modern görüntüler yaratmayı amaçlar. Koleksiyonun tasarımı ve üretimi sürecinde üç boyutlu yazıcı teknolojisi kullanılmıştır. Ceren Uzuner 160

161 Fütüristik Mimari Fütüristik mimariden esinlenerek hazırlanan koleksiyonda mimari yapıların silüeti ele alınmış ve fütüristik bir yorum ile giysi renk, doku ve formlarına yansıtılmıştır. Suzan Varlık 161

162 Renklerin Gizemli Işıltısı Sanat ve Zanaat Hareketi nin öncüsü William Morris in hazırladığı kumaş desenlerinden esinlenen koleksiyonda ev tekstiline uygun desen ve renklerde jakarlı kumaşlar tasarlanmış; farklı tonlamalar ve taşlar ile renklerin ışıltısı yansıtılmıştır. Giżem Yilmaz 162

163 163

164 Sinema ve Televizyon Bölümü Bölümümüz akademik yılında öğretim hayatına başlamıştır. Sinema ve Televizyon Bölümü olarak ilkemiz, öğrencilerimizin teorik ve pratik gelişimlerinde güncel ve dünya standartlarına uygun eğitim almalarını sağlamaktır. Sadece mesleki yetkinlikleriyle değil, her zaman sahip çıkmalarını arzuladığımız etik değerler, takım ruhu anlayışı ve iş disiplini kazanımlarıyla da gelişimlerini sürdürebilecekleri bir ortam yaratmayı hedefledik. İlk mezunlarımızı yılında vermenin gururunu yaşıyoruz. Bölümümüzün mezunları gerek staj dönemlerinde aldıkları geri bildirimler, gerekse üniversite eğitimleri esnasında iş yaşamında yer bulmaları, gerekse aldıkları çeşitli ödüllerle sektöre ve sanat yaşamına hazır olduklarını kanıtlamışlardır. Işık Üniversitesi Sinema ve Televizyon öğrencilerinin eğitimleri, teorik ve pratik olmak üzere kademeli ve paralel olarak başlar. Teorik eğitimlerde sinemanın ve televizyonun tarihi gelişimi, kuramsal altyapısı, günümüzün ve geleceğin sanatsal eğilimleri öğrencilere sunulur. Bununla birlikte öğrenciler, günün teknolojisine uygun olarak inşa edilmiş stüdyoda uygulamalı olarak teknik ve estetik kabiliyetlerini geliştirme şansı bulurlar. Uygulamalı derslerde elde ettikleri çalışmaları yine bölümün kurgu ve bilgisayar laboratuvarlarında işleyebilme şansına sahip olan öğrencilerimiz, kurallı, estetik ve kuramsal açıdan doygun görsel-işitsel içerikleri, kendi emekleriyle gerçekleştirecek kapasiteye ulaşmış olurlar. Işık Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü, dünya Sinema ve Televizyon alanının endüstriyel ve akademik standartlarını ülkemizin gelecek nesil işgücüyle birleştirmeyi ilke edinmiştir. Bu bağlamda vizyonumuz; Türk Sinema ve Televizyon sektöründe uluslararası standartları yakalamak, geleceğin gereksinimlerini takip etmek ve bir adım önüne geçebilmek için çalışmaktır. Misyonumuz; Akademik ve Sektörel gelişmelerde öğrencilerimizin söz sahibi olabilmeleri için gerekli altyapıyı, teorik ve pratik bilgiyi kendilerine verebilmektir. Öğrencilerimizin yetiştirilmesinde emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Işık lı ilk mezunlarımıza hem kendi, hem de çevrelerini aydınlatma misyonu yükledik. Yolunuz açık olsun Dr. Öğr. Üyesi Nalan Büker Sinema ve Televizyon Bölüm Başkanı 164

165 Melis Akcan Döngü, yaşında genç bir kız olan Buket okul mezuniyeti için hazırlanır. Burada arkadaşının bir eleştirisiyle zayıflamaya karar verir ancak sağlıksız bir yol seçer. Anoraksia nevrosa hastası olur. Buket hastaneye yatar, iyileşeceği düşünülürken Buket dişlerini fırçalarken gag refleksi harekete geçer ve kusar. Kustuğunda rahatladığını fark eder ve bulumia nevrosa olur. Artık sona yaklaşmıştır. Yıllar geçer Buket ünlü bir psikolog olmuştur ama hastalığı devam eder. 165

166 Hayat, 2018 Hayatta istediğimiz şeyler istediğimiz zamanlarda olmaz. Ya da hiç istemediğimiz şekillerde olur. Bunlar hayatın yan etkileridir. Bende bu yan etkiler ile ilgili bir konu işlemeye çalıştım. Eren Can Akgül

167 Ulaş Ege Aksu Sıfır, 2018 Sıfır bir kiralık katildir. Bir gizli örgüt tarafından sokakta yalnız yaşarken yakalanıp eğitim almaya zorlanarak, bu örgütün himayesinde büyüyerek artık işinde profesyonel duruma gelmiştir. Yalnız ve kimsesiz çocukları birer silaha dönüştüren bu örgüt, eğittikleri çocuklara hayatta kalmayı ve bunun uğruna öldürmeyi öğretmekten başka her şeyi yasaklayıp kısıtlamaktadır. Gerçek görev yaşına erişenlere, kendilerine kabiliyetleri kapsamında silah ve ekipman sağlanır, sahaya sürülür ve kontratlarını beklemeleri için örgütün ayarladığı kendi özelmülklerine gönderilirler. Aldığı son kontratlarda farklı hissetmeye ve gerçekleri kavramaya başlayan Sıfır, en sonunda yetim olmadığını anlar ve ailesi ile karmaşa ve kaos dolu bir şekilde tanışır. Bunları yapan Örgüt e baş kaldırır ve Örgüt ü çökertmek için plan yaparlar. 167

168 Renksiz, 2018 Film içerik olarak siyah beyaz bir dünyada, bir ressam rüyasında ilk defa renk görür, ve bu rüyanın sonucunda aradığı renkleri bulamadığı için çıldırmasını anlatır. Hikayenin temel noktası, gerçeklik algısının ne kadar kişisel olduğunu anlatır. Aykan Aslan

169 Nebula, 2018 Çocuk karakter kendini yaşadığı ortamdan soyutlayarak, sadece duygulardan oluşan bir insan yaratır ve şehre inip diğer insanlardan duygu toplamaya başlar. Duyguları topladıktan sonra yaşadıkları ormanın en üstüne doğru yolculukları başlar. Tülay Aygün YAZAN & YÖNETEN TÜLAY AYGÜN Nebula 169

170 Stajyer, 2018 Stajyer olarak girdiği şirkette, alışılagelmiş ve sorgulanmayan kuralları yanlışlıkla ortaya çıkaran Eda nın stajının yanmasıyla başına gelenleri anlatan bir kısa film projesi. Bedirhan Bayrak

171 Hala Burada, 2018 Toplumumuzda yaşayan, ötekileştirilen ve her gün gördüğümüz ama aslında görmediğimiz yalnız insanların hikayesidir bu. Yalnızlık kavramından ortaya çıkan bu filmi çekme amacım toplumcu sinema yapmanın yanı sıra biçimsel olarak oluşturulan tarz ve estetiği izleyiciye sunmaktır. Murat Boncuk

172 Girdap, 2018 Depresyonun girdabına kapılan kadının kapıldığı bu girdapta gerek ruh halindeki değişen dengelere gerekse korkularına ve sürüklenişine aynı zamanda bu süreçte ki kurtulma çabalarına tanıklık ediyoruz. Elanur Bulut

173 Pardon, 2018 Pardon isimli kısa filmimi projemi geliştirme esnasında komedi çekmek istediğim için tasarladım. Hocalarımla beraber iyi bir proje olması için uğraştık. Senaryo kısmı çok zorladı, devamlı revize alarak yaptım. Çekim esnasına kadar senaryomla uğraştım. Revizelerim sayesinde filmim istediğim gibi oldu. Almila Rabia Çakmak

174 İnsana Rağmen, 2018 Küçük bir Anadolu kasabasında imam olan Hikmet, eşinin ölümünden sonra bir birahanede çalışmak zorunda kalan Necla ya destek olmak ister. Hikmet in geçmişte Necla ya olan takıntısının su yüzüne çıkmasıyla zaten Necla nın birahanede çalışmasından rahatsız olan köy halkı Hikmet in Necla yı ve kendisini düşürdüğü durumla artık onları köyde istemeyecektir. Selin Dal

175 Çaresiz, 2018 Psikolojik gerilim. Bir gencin başından geçen olaylar anlatılır. Psikolojideki öğrenilmiş çaresizlik kavramını bu filmde genç üzerinden anlatılmaktadır. Burak Demir

176 Sanrı, 2018 Eşini trafik kazasında kaybeden Cenk in paranoid bozukluğu, yeni tanıştığı bir kadını eski eşinin yansıması olarak görmesiyle ilerler. Başlarda bu kadının kendisine iyi geldiğini düşünen Cenk, bu kadınla birlikte olmaya başladıktan bir süre sonra onun eski eşi olamayacağını anlar. Onu bu sebepten dolayı içten içe suçlamaya başlar ve bu durum Cenk i geri dönüşü olmayan bir yola doğru sürükler. Mustafa Sercan Demircan [email protected] 176

177 Sürpriz, 2018 Zührevi bir hastalığa yakalınan Ahmet kendini bir bilinmezliğin içinde bulur ve git gide işler kendisi için iyi gitmez. Bilinmezliği çözmek için araştırmalar yapan Ahmet i bu süre de tahmin edemeyeceği durumlarla karşılaşır. Mehmet Fahri Doğan [email protected] 177

178 Kim, 2018 İçinde bulunduğu topluma karşı kendini soyutlamış olan Erdal ın o toplum tarafından yargılanmasını anlatan bir film. Ahmet Elver [email protected] 178

179 Sen Neden Buradasın?, 2018 Karadeniz de yapılmakta olan Yeşil Yol Projesi üzerine yola çıktık ve gördüğümüz şahit olduğumuz olayları kayda aldık. Birçok ilginç yaşanmışlıklara tanıklık ettik. Zorlu süreçlerden geçen bu belgeselde kıyıda köşede kendi kendilerine yeten insanların naif yaşamlarını Sen Neden Buradasın da derledik. Halil Eren Şahin

180 Oyuncak Hayal, 2018 Oyuncak Hayal adlı projem okula ilk başladığımda çektiğim kısa filmden yola çıkarak ürettiğim bir projedir. Daha büyük bir prodüksiyonla çektiğim filmim kendimi 4 yıl içerisinde ne kadar geliştirdiğimin de bir göstergesidir. M ustafa Um ut He bil [email protected] 180

181 Büşra İlhanoğlu Bugünden Sonra, 2018 Zaten istemeden sahip olduğu çocuğunu kaybeden Gaye, bu sebepten dolayı yalnızlaşmış ve kendini hayattan soyutlamış bir kadındır. Bir gün kız kardeşinin düğünü sebebi ile şehir değiştirmesi gerekir. Çıktığı bu yolculukta hamile, sırtında sırt çantası ve ukulelesi ile otostop çekmekte olan Deniz le karşılaşır. Kendinden yaşça küçük bir kadın olan Deniz ile geçirdiği bu yolculukla beraber Gaye nin ve Deniz in içsel yolculuğu şekillenecektir. 181

182 Patates Olmak Çok Zor, 2018 Animasyon bu bölüme gelmeden önce en çok yapmak istediğim şeydi. Bu proje ile hem çocuklar arasında yapılan zorbalığa hem de kuraklığa dikkat çekmek istedim. Kendimi ve projede çalışanların da kendini geliştirdiği, eğlenceli bir proje olduğunu düşünüyorum. İlke İzgi

183 Limpieza, 2018 Genetik tedavide çığır açacak olan doktorumuzun hayatı, bir gün çalıştığı hastaneye gelen adamın vücudundan çıkan mikrokapsülle değişir. Buğra bu mikro-kapsülün sırrını çözmeye çalışırken çok farklı durumlarla karşı karşıya kalacaktır. Hayatı boyunca inandığı doğrularını sorgulamak ve geçmişini hatırlamak da bunlara dahildir. Utku Karalı

184 Sıradaki, 2018 Kocasını kaybetmiş hamile bir kadın olan Ayşe Hanım, geçimini fabrikada tekstil işçiliği yaparak sağlamaktadır. Ayşe Hanım ın bir erkek çocuğu olur. Ayşe Hanım 60 yaşında sağlıksız bir kadın olarak, evinden çıkmadan hayatını devam ettirirken, oğlu Ahmet ise yoksulluktan okuyamayıp fabrikada annesinden boşalan işi devralmıştır. Furkan Murat Kaya

185 Uyku, 2018 Kadın, gece gördüğü kabus ile uyanır. Birbirini takip eden uykusuz günler başlar. Bu uykusuzluk süreci kadının hayatı ve evliliği ile ilgili gerçek anlamda bir uyanıştır. Büşra Paşalı

186 Sevgi Dilimin Ucunda, 2018 Geçmişteki yaşananları unutamayan Rüya, Bora ile yakınlaşırlar ama ayrılırlar. İstanbul a bir iş teklifi için yerleşen Rüya, birtakım olaylar yüzünden depresyona girer. Yoga ve sevdiği kişiler hayatını değiştirir. Selim Şentürk [email protected] 186

187 Yolculuk, 2018 Mutsuzluğunun sebebi olarak en yakınındakileri suçlayan Onur, abisiyle çıktığı bir hafta sonu gezisinde, gördüğü rüyaların da tetiklemesiyle intihar edecektir. İlgili evrenin neredeyse tamamı Onur un hayal dünyasında geçer. Kerim Teke

188 Kahve, 2018 Sibel başarılı bir iş kadınıdır. Eşi Hakan ile aşkla evlenmesine rağmen zaman içerisinde ilişkilerinde çeşitli sorunlar yaşamayabaşlarlar ve Sibel mutsuzluğa sürüklenir. Hayatında hiç şiddet görmediğini düşünse de evliliğindeki mutsuzluğunun sebebini arkadaşına yardım etmek isterken fark eder. Arkadaşı Ebru, kocasından fiziksel şiddet görmüştür. Sibel, arkadaşına yardımcı olabilmek için araştırma yapmaya başlar ve araştırmaları sonucunda kendi yaşadığı olayların psikolojik şiddet olduğunu anlar ve kabusundan uyanır. Kübra Tokat

189 Eren Ünal The Witcher, 2018 Geralt dünyanın en ünlü yaratık avcısıdır. İmparatorun kızı Ciri küçük yaşta güvenli olması için Geralt ın yanına Kaer Morhen e gönderilir. Bir gün eğitimde Geralt, Ciri nin özel güçleri olduğunu fark eder. İnsanların güçlerini çalıp kötü emellerinde kullanan Vahşi Av ın kralı Eredin, Ciri nin peşine düşer. Ciri etrafındaki insanların zarar görmesini istemez ve Kaer Morhen den kaçar. Geralt Ciri yi bulmak için yollara düşer. 189

190 Ecce, lu yaşlarında olan İda, koruyucu ailesi olduğu Ece (5) ile sadece hafta sonları görüşebilmektedir. Bir gün Ece nin söylediği bir cümle, ikisinin de hayatını değiştirir; Çocuklar kendi babasını kendi seçebilmelidir. Ayşen Ünlü

191 Yaşanmamış Yıllar, 2018 Alzheimer hastası genç kızına bakmaya çalışan yaşlı bir baba ve yaşlı babanın yaşadığı zorluklar anlatılmıştır. Beril Yalçın VECİHİ OFLUOĞLU CANAN DEMİRLİ YÖNETMEN BERİL YALÇIN GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ TÜLAY AYGÜN SANAT YÖNETMENİ SELVA YONTAR YARDIMCI YÖNETMEN ONUR BATIOĞLU OYUNCULAR VECİHİ OFLUOĞLU CANAN DEMİRLİ YARDIMCI OYUNCU ESİN ASLAN SENARYO BERİL YALÇIN YAPIMCI OYA YALÇIN 191

192 Kabus, 2018 Ahmet Burak ve Seda yirmili yaşlardadırlar. Ahmet sevgilisi olan Seda nın onlara anlattığı rüyaları Burak ile birlikte gerçeğe dönüştürürler. Seda anlattığı rüyaların gerçekleştiğine inandığı için Ahmet e gördüğü her rüyayı anlatmaktadır. Ahmet te her seferinde bu rüyaları gerçek hayata uyarlayarak Seda ile eğlenmektedir. Film de bu döngünün bir kesitidir. Ada Ezgi Yıldırım AYŞEN DEMİRBAŞ MERT BİLGİN S.CAN YILDIRIM KABUS SES VE IŞIK ORHAN POLAT GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ YÖNETMEN ADEM POLAT ADA EZGİ YILDIRIM 192

193 Amine İrem Yıldız Çat Kapı, 2018 Kumarbaz, çapkın ve dolandırıcı bir anne olan Kumru küçük oğlu Ferdi ile birlikte bir apartman dairesinde yaşar. Kumru ve Ferdi ye kedi Bal ve hamster Şeker eşlik eder. Dış görünüşüyle ve tavırlarıyla oldukça zengin görünen Kumru aksine büyük bir borç batağındadır. Bunun sonucu olarak evine haciz gelen Kumru, çareyi bankacı ve minimalist bir hayat süren büyük oğlu Ruşen nin yanına taşınmakta bulur. Kumru nun kızı ve Ruşen nin ikiz kardeş falcı Mahperi de fal baktığı bir müşterinin kocası tarafından evi ateşe verilince o da çareyi papağanı Fıstık ile birlikte ikiz kardeşi Ruşen nin yanına taşınmakta bulur. Böylece birbirini tam anlamıyla tanımayan dört aile bireyi ve 3 farklı hayvan aynı evde yaşamak zorunda kalıp kendi dünyalarını oluştururlar. 193

194 194

195 FMV Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Akademik ve İdari Görevliler Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Prof. Basri Erdem Doç. Banu İnanç Uyan Dur (Bölüm Başkanı) Doç. Çetin Ergand (*) Doç. Bengisu Bayrak Doç. Dr. Çetin Tüker (*) Dr. Öğr. Üyesi Sibel Avcı Tuğal Dr. Öğr. Üyesi Çeyiz Makal Fairlough (*) Dr. Öğr. Üyesi Birnur Karatimur Çutsay (*) Dr. Öğr. Üyesi Pınar Çevikayak Yelmi Öğr. Gör. Cem Cüneyt Gül (**) Öğr. Gör. Çerkes Karadağ (**) Öğr. Gör. Emine Buket Tusavul (**) Öğr. Gör. Kemal Şahin (**) Öğr. Gör. Mehmet Geray Gençer (**) Öğr. Gör. Osman Dinç (**) Öğr. Gör. Salih Akkemik (*) Öğr. Gör. Selçuk Öziş Öğr. Gör. Yasemin Baran (**) Öğr. Gör. Turan Bayer (**) Öğr. Gör. Efe Erdoğan Arş. Gör. Hande Özgeldi Görsel Sanatlar Bölümü Prof. Meriç Hızal (Bölüm Başkanı) Prof. Dr. Halil Akdeniz Prof. Dr. Evangelia Şarlak (Dekan V) Prof. Dr. Ahmet Kamil Gören (*) Prof. İsmail Avcı Prof. Balkan Naci İslimyeli Prof. Seyyit Bozdoğan Doç. Dr. Emre Tandırlı Dr. Öğr. Üyesi Didem Kara Sarıoğlu Dr. Öğr. Üyesi Lütfiye Bozdağ (**) Öğr. Gör. Dr. Zeliha Burtek (**) Öğr. Gör. Ömer Eren Koyunoğlu Öğr. Gör. Ayda Elgiz Güreli (**) Öğr. Gör. Aslı Sungu (**) Arş. Gör. Dilara Koloğlu İç Mimarlık Bölümü Prof. Dr. Melih Boydak Prof. Ataman Demir Prof. Çiler İnan (**) Doç. Hatice Umut Tuğlu Karslı (*) Dr. Öğr. Üyesi Serpil Özker (Bölüm Başkanı) Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Birol Köseoğlu Dr. Öğr. Üyesi Cem Doğan (*) Dr. Öğr. Üyesi Elvan Erkmen (*) Dr. Öğr. Üyesi Emine Sibel Onat Hattap (*) Dr. Öğr. Üyesi Gevher Acar (*) Dr. Öğr. Üyesi Gülru Koca Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Güngör Küçükoğlu Dr. Öğr. Üyesi Saadet Aytıs (*) Dr. Öğr. Üyesi Yunus Güneş Dr. Öğr. Üyesi Necmi Günel (**) Öğr. Gör. Ahmet Şeref Serhad Bil (**) Öğr. Gör. Saide Belma Mingü (**) Öğr. Gör. Cengiz Bekem (**) Öğr. Gör. Elif Kuli (**) Öğr. Gör. Emine Nükhet Gökalpay (**) Öğr. Gör. Erdal Fındıkoğlu (**) Öğr. Gör. Emine Figen Gücüyeter (**) Öğr. Gör. İlke Hatipoğlu (**) Öğr. Gör. Levent Özbek (**) Öğr. Gör. Mehmet Engin Baltacı (**) Öğr. Gör. Mustafa Bora Tümer (**) Öğr. Gör. Niyazi Galipoğulları (**) Öğr. Gör. Nüshet Ak (**) Öğr. Gör. Salih Gömleksiz (**) Öğr. Gör. Simiyon Eken (**) Öğr. Gör. Tevfik Taylan Tüzün (**) Öğr. Gör. Veysel Haktan Ekinci (**) Öğr. Gör. Hande Sonsöz (**) Öğr. Gör. Hasan İlkay Çelik (**) Arş. Gör. Emre Çubukçu Arş. Gör. Gülsüm Damla Öz Arş. Gör. Özge Ürtekin Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Prof. Betül Atlı (Bölüm Başkanı) Dr. Öğr. Üyesi Bahattin Şeber (**) Dr. Öğr. Üyesi Nuray Er Bıyıklı (*) Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Günay Öğr. Gör. Halil Nadir Ede (**) Öğr. Gör. Hüsnü Erhan Şanal (**) Öğr. Gör. Kenan Saatçioğlu Öğr. Gör. Lamia Veral (**) Öğr. Gör. Lale Çavuldur Arş. Gör. Çisem Gürkan Sinema ve Televizyon Bölümü Prof. Dr. Uğur Mutlu Parkan Prof. Dr. Gülseren Yücel (*) Prof. Dr. Adnan Uzun Dr. Öğr. Üyesi Nalan Büker (Bölüm Başkanı) Dr. Öğr. Üyesi Rüştü Onur Eroğlu Dr. Öğr. Üyesi Vecihi Ofluğoğlu (**) Dr. Öğr. Üyesi Janet Barış (*) Öğr. Gör. Burak Yılmaz Öğr. Gör. Ahmet Tunçberk Öğr. Gör. Gökçe Kaan Demirkıran (**) Öğr. Gör. Gökhan Telkenar (**) Öğr. Gör. Nazım Çınar (**) Öğr. Gör. Soner Sevgili (**) Öğr. Gör. Erdem Genç (**) Öğr. Gör. Şenay Korgül Oyuryüz (**) Öğr. Gör. Yonca Ertürk (**) Öğr. Gör. Zeynep Özlem Havuzlu (**) Öğr. Gör. Eser Erzurum (**) Öğr. Gör. Mine Uzun (**) Öğr. Gör. Zeynep Koloğlu (**) Öğr. Gör. İsmail Günbay (**) Arş. Gör. Ebru Özbakır Yabancı Diller Okulu Öğretim Elemanları Öğr. Gör. Nihan Markoç Özaydın (Maslak Koordinatörü) Öğr. Gör. Yasemin Erdemci Öğr. Gör. Berrak Özdener Öğr. Gör. Hacer Gözen İdari Görevliler Aylin Targan (Bölüm Sekreteri) Ahmet Suat Tunçberk (Teknik Yönetmen-CT) Mustafa Aydemir (Teknik-VA) (*) Yarı Zamanlı, 40/a Görevlendirme (**) Yarı Zamanlı, Serbest 195

196 196

197 197

Daha göster

Toraks Bülteni - Özel Sayı 2013

ISSN 2146 - 3069

Özel Sayı 2013

Halk sağlığına adanmış bir ömür 1931 - 2013

I 1 Toraks Bülteni I Aralık 2013


4 Ölüme Eğilmek Aziz NESİN 5 ‘Bir Duayen’in Ardından… Sedat ALTIN 6 “Bâki Kalan Bu Kubbede Bir Hoş Sadâ İmiş” Metin AKGÜN 8 Kendi Cümleleriyle İzzettin Barış’ın Kendisi ve Göğüs Hastalıkları ile İlgili Görüşleri

Kapak fotoğrafı

10 İzzettin Barış Hocanın 10. Yıllık Kongre Açılış Konuşması Üzerine... Buğra KERGET 11 Prof. Dr. Y. İzzettin Barış 13 Y. İzzettin Barış Hoca ve Hacettepe Göğüs Kliniği A. Fuat KALYONCU

Türk Toraks Derneği Adına Sahibi Sedat Altın Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İbrahim Hikmet Fırat Editörler Metin Akgün Feyza Erkan A. Fuat Kalyoncu Yayın Kurulu Toraks Medya İletişim Grubu [email protected]

Yayıncı İbrahim KARA Yayın Yönetmeni Ali ŞAHİN Yayın Koordinatörleri Sevilay ARDIÇ NAYİR Gökhan ÇİMEN Ayşegül BOYALI Nilüfer TÜRKYILMAZ Satış Koordinatörü Sinan Gökbörü BÜNCÜ Proje Asistanı Veysel KARA Grafik Departmanı Ünal ÖZER Neslihan YAMAN Merve KURT İletişim Adres: Büyükdere Cad. 105/9 34394 Mecidiyeköy, Şişli, İstanbul Telefon: +90 212 217 17 00 Faks: +90 212 217 22 92 E-posta: [email protected]

17 Professor Izzettin Baris - A Personal View Gunnar HILLERDAL

19 In memory of Dr. Baris Michele CARBONE

23 Eski Günlerden Mustafa ARTVİNLİ

24 İzzet Abi Mustafa ÖZESMİ 26 Hocam İzzet Barış A. Altay ŞAHİN 27 İzzet Hocamdan Geriye Kalanlar M. Levent ERKAN 32 İzzettin Barış Hocamız: “HAYATIM MESAJIMDIR” Diyebilmek Feyza ERKAN 33 Prof. Dr. İzzet Barış’a veda… Şükrü HATUN 34 Prof. Dr. İzzet Barış “SON SAMURAY” Sait KAPICIOĞLU 35 Prof. Dr. İzzet Barış Hocamızı Kaybettik! Sait KAPICIOĞLU


Türk Göğüs Hastalıkları Camiasından 37 Bir Kuyruklu Yıldız Kaydı… Ülkü BAYINDIR Doğum ve Ölüm Tarihleri Arasındaki O Küçük Çizgi 37 Eyüp Sabri UÇAN Hocam İzzet Barış 38 Atilla GÜRSES Hocamızın Kaybı Hepimizi Çok Üzdü 39 Elif DAĞLI

O Sert Görünüşünün Altında Gerçekten 40 Babacan Bir Kişiliği Vardı Numan N. EKİM Kim Ölümden Korkar? 40 Oğuz KILINÇ YUSUF Kadar Güzel... 40 Orhan DALKILIÇ Ulu Çınarların Azametleri Yanında 41 Kardelenlerin Çabaları Nedir Ki… İbrahim AKKURT Öldü Demeye İçim Varmıyor 42 Ahmet Uğur DEMİR Örnek Bir Hoca ve Model Oldu 43 Şeref ÖZKARA İzzettin Barış Hoca Anı Defteri 44 İzzettin Barış’a Ait Yayınlar 50

13

Hoca tüm hasta notlarını ve reçetelerini daktilo ile yazıyordu, bu da enteresandı.

23

Hepsine tabii ki bizlerin katkısı vardır, fakat hemen hepsine bizzat katkısı olan ve en büyük organizatör sayın hocamız Dr. Barış’tır.

25

“Boynuz kulağı geçer” derler ya bu İzzet abi için geçerli değildir.

Türkiye’de Asbest ve Erionit ile İlgili Hastalıklar 53 BBC: The Turkish Village Blighted by Cancer 54 Kitaplarından Bazıları 56 Dernek Arşivinden 63 TTD Kongre Fotoğraflarında İzzettin Barış 66 Hacettepe Albümünden 67 Son Fotoğrafları 68 Basında Vefatı ile İlgili Haberler 70

27

Prof. Dr. BARIŞ’ın bilimsel değerini, yoktan var edip kurduğu bir kliniği nasıl üst düzeylere taşıyıp, dünyada tanınır hale getirdiğini göğüs hastalıkları camiasında hemen herkes bilir.


ÖLÜME EĞİLMEK [Aziz Nesin] Uyumaya değil Rüyalarıma gidiyorum Orada yaşayacağım isteğimce Uyanıkken hiç yaşayamadığım Hepsi de gençti güzeldi Sevdim sevildim diye aldanarak Son gördüğüm onlar olacak Bunca yıldır sevgiye dayanamadığım Ölüme değil Sonsuzluğa gidiyorum Orda dinleneceğim gönlümce Yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim Kalemim yine elimde Kağıtlarım da önümde Son uykusunda düşecek başım Sağlığımda hiç eğmediğim

Sizi unutmayacağız ... Orhan Arseven’in değerli katkılarıyla... I 4 Toraks Bülteni I Aralık 2013


I ‘Bir Duayen’in Ardından…

I Sedat ALTIN

Genel Başkan I [email protected]

I Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimselere, ‘duayen’ denir. Öz Türkçesi ‘aksakal’dır. İşte rahmetli İzzettin Barış hocamız da, mesleğimizin, uzmanlık alanımızın bir duayeni idi. Ona bu vasfı kazandıran, en önemli özelliği de, sürekli öğrenen ve öğreten yeteneğe sahip olmasıydı. Pek çok büyüğümüz, hocamızın hepimiz için çok önemsediğimiz, bize onları hatırlatan bir özelliği vardır. İzzettin Hocamın, benim açımdan aklımda kalacak, onu hatırlatacak özellikleri olarak, yeniliklere açık, gençlere sürekli bir şeyler üreten ve ülkemizin adını her noktaya taşıma özelliklerini sayabilirim.

Türk Toraks Derneği’mizin kuruluş yıllarıydı tanıdığımda rahmetli Hocamızı. Doçentlik sınavımın da, 1. Yedek üyesiydi. Dıştan biraz korkardım, çekinirdim her meslektaşım gibi. Hatta jüride olduğunda korkulan, çekinilen hocalarımızın başında geliyordu. Çünkü, sert mizaçlı olarak tanınırdı camiada. Ancak, kendisini tanıyınca, ne kadar hoş sohbet olduğunu fark etmiştim, daima verimkar mizacıyla büyülemişti beni. Bir kişiyi tutmuşsa, sonuna kadar onu destekler, onu başarılı olmaya zorlar, daima da takip ederdi. Rahmetli Hocamız, asker kökenli olmasının da katkısıyla çok disiplinliydi. Zamanı çok iyi kullanırdı, kongre ve toplantılarda vaka örnekleriyle süslediği konuşmalarıyla hepimizi büyülerdi. Gençleri, yurt dışına eği-

time gitmeleri için teşvik ederdi, referans mektupları yazarak onlara destek olurdu. Tarihe Anadolu’nun erionit içeren topraklara sahip köylerde yaşayanların erken yaşlarda mezotelyoma olduğunu kanıtlayarak tıp literatürüne adını yazdırarak geçti. Ne zaman yurtdışında bir bilim adamıyla görüşmüşsem ve Türk olduğumu duyduklarında ilk sorulan soru ‘İzzettin Barış’ı tanıyor musunuz?’ olmuştur. Böyle büyük bir bilim adamını tanıdığım için de, haklı bir gururu taşıdım ve taşıyacağım. Bazı hocalarımızın aksine, emekli olduktan sonra da, mesleği olan bilim adamlığından hiç ayrılmadı. İstanbul’a taşındıktan sonra, gerek İstanbul Verem Savaş Derneği’nin toplantıları, gerek TTD’mizin İstanbul Şube toplantılarına, hala o eşsiz bilim aşkıyla katılıyor, gençlere örnek oluyor ve tecrübelerini bizlerle paylaşıyordu. Bizim Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesinin Zeytinburnu Kültür Merkezinde düzenlediğimiz Verem Haftası toplantısında yaşayarak anlattığı ‘Haremde Tüberküloz’ isimli sunumu, herkesin ilgisini çekmişti. Hacettepe Tıp Fakültesi kurulduktan sonra, yetiştirdiği pek çok öğretim üyelerini Anadolu’da yeni kurulan üniversitelerimizi kurma gibi bir büyük misyonu gerçekleştiren İzzettin Hocamız, bu arkadaşlarını da, daima desteklemiş, gözetmiştir. Akdeniz, Erciyes, On Dokuz Mayıs, Konya

Selçuk gibi üniversitelerimizin göğüs hastalıkları kurucu hocaları, hep büyük hocamızın arkadaşları, öğrencileriydi. Her şeyin kurucusu olduğu gibi, Derneğimizin de kurucu başkanıydı İzzettin Barış Hocamız. O, vizyonuyla Derneğin hızlı yükselişine imza atmış, başarılarına başarı katarak ölümüne kadar daima kurucusu olduğu Derneğine katkıda bulunmuş bir duayendi. O’nu daima saygıyla,hürmetle anacağız. Hatıralarımızda daima yer alacak ve kendimizi O’nu tanıdığımız için çok şanslı olarak addedecek, O’nun öğrencisi olarak gurur duymaya devam edeceğiz. Yaşamı kadar, cenazesi de çok görkemliydi. Çünkü seveni çoktu rahmetlinin. Herkese bir hatıra bırakmıştı yaşarken. Bilim adamları, öğrenci yetiştirenler, aslında ölmezler, yaşamaya devam ederler. Çünkü onları yaşatan geriye bıraktıkları eserleridir. İşte, Duayenimiz İzzettin Hoca’mız da, bedenen aramızdan ayrılmış olsa da, gönlümüzde yaşamaya sonsuza dek devam edecektir. Sözlerimi sana seslenerek tamamlamak istiyorum: ‘Senin gibi kaç kişi yaşadı bu dünyada bilmiyorum ama sayın Hocam, herkese böyle güzel bir ömür geçirmeyi nasip etsin Rabbim. Gönlümüzde daima en güzel köşende yer alacaksın. Sana Allah’tan rahmet, ailene ve biz sevenlerine de sabırlar diliyorum. Hoşça kal ve rahat uyu! ‘

Toraks Bülteni I Aralık 2013 5 I


I “Bâki Kalan Bu Kubbede Bir Hoş Sadâ İmiş”

I Metin AKGÜN

Bülten ve İnternet Sorumlusu [email protected]

Türk Toraks Derneği’nin (TTD) 10. Yıllık Kongresinin açılış konuşmasında şöyle diyor: “Ve arkadaşlarıma dedim ki: “Yazmazsanız, öldüğünüzde unutulursunuz. Yazarsanız, ölseniz bile unutulmazsınız.” I Göğüs Hastalıkları asistanlığına 1998 yılının Temmuz ayında başlamıştım. O zaman elimde çalışabileceğim iki kitap vardı. Biri Selahattin Akkaynak’ın ‘Solunum Hastalıkları’ kitabı, diğeri de İzzetin Barış Hocamızın editörlüğünü yaptığı ‘Solunum Hastalıkları’ kitabı idi. Kitabı okuduğumda edindiğim ilk izlenim Göğüs Hastalıklarının ağırlıklı olarak Tüberküloz ve Asbest ile ilgili konularla ilgilendiği yönündeydi.

İzzettin Barış Hocam’la ikinci karşılaşmam Osmanlı sarayında Tüberküloz ile ilgili bir araştırma yaparken karşılaştığım çalışmaları oldu. O dönemde hem kitabını, hem de yakın arkadaşı olan Hillerdal ile yazdığı bir yayını okumuştum. Kongrelerde kendisini dinleme şansı bulmama rağmen birebir tanışma fırsatını ancak 2009 yılında yakalayabildim (Resim 1). Ben hocamızı I 6 Toraks Bülteni I Aralık 2013

Resim 1. İzzettin Barış ve Metin Akgün, Orta Karadeniz Şube Toplantısı, 13 Kasım 2009, Samsun

zaten tanıyordum. O da benim Silikoz ile ilgili çalışmalarımı yakından takip ediyormuş. Hatta beni Arena programında izlemiş ve Uğur Dündar’a da çok kızmış. “Biz de asbestle ilgili yıllarca çalıştık, köy köy dolaştık. Onlar, anadın mı, gitti her şeyi kendi bulmuş gibi anlattı. Şimdi de sen o kadar uğraş, çabala ama sanki onlar bunu kendileri bulmuş gibi sahipleniyor” diyerek kızgınlığını dile getirdi. Kasım ayının 13. günü idi. Toplantı öncesi Fevzi ustada balık yiyecektik. Usta, Hocamızı önceden tanıdığı için ‘O’na özel’ mükellef bir sofra hazırlamıştı. Belki de hayatımda o kadar balık çeşidini bir arada hiç görmemiştim. Ardından, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlık binasına geçtik; İzzettin Hocanın Çanakkale Savaşı ile ilgili sunumunu izledik. Aynı akşam Yelken Kulüp’te yapılan toplantıda ben Silikoz ile ilgili sunum yaparken Hocamız da sahada yaptığı çalışmalardan ve çözdüğü

ilginç olgulardan bahsetmişti. İlerleyen yaşına rağmen dimdik ayaktaydı. Enerjisini takdir etmemek mümkün değildi. Bu anlamda takdir ettiğim diğer bir hocamız da İlhan Vidinel’dir; emekli olduktan sonra bile Ege Üniversitesi’nde bulunduğum dönemde klinikte yapılan toplantılara takım elbisesini giyerek gelir ve en önde otururdu. Türk Toraks Derneği’nin 16. Yıllık kongresine katılan Amerikalı konuşmacılardan biri olan ‘Jack Parker’, konuşmasına ‘astute’ hekim tanımı ile başlamıştı. Kelimeyi tam olarak bilemediğimiz için arkadaşlarla bir an için yüz yüze gelerek birbirimize bakmıştık. Sonra internetten anlamına bakınca ‘dirayetli, ferasetli, ileri görüşlü’ gibi anlamları olduğunu gördük. Parker, dünyadan bazı örnekler verdikten sonra mezotelyoma konusunda yaptığı çalışmalardan dolayı İzzettin Barış


Resim 2-4. Jack Parker’ın Türk Toraks Derneği, 16. Yıllık Kongre Sunumundan Hocamıza ait orijinal kitap kapaklarını ve içeriklerini bizlerle paylaştıkları için Bilimsel Tıp Yayınevine teşekkür ediyorum.

Hocamız için ‘astute’ kelimesini kullanmıştı (Resim 2, 3). Aynı sunumda adımın İzzettin Hoca’nın ardından slaytlarda yer alması beni bayağı heyecanlandırmıştı, gurur duymuştum (Resim 4). İzzettin Barış Hocamızı kaybettik... Ülkü Bayındır Hocamızın dediği gibi Göğüs Hastalıkları camiasından “Bir Yıldız Kaydı!”. Ancak, gerek bilimsel alanda yaptığı çalışmalarla, gerekse gönüllerimizde oluşturduğu sevgiyle sonsuza kadar yaşayacak. Türk Toraks Derneği’nin (TTD) 10. Yıllık Kongresinin açılış konuşmasında şöyle diyor: “Ve arkadaşlarıma dedim ki: “Yazmazsanız, öldüğünüzde unutulursunuz. Yazarsanız, ölseniz bile unutulmazsınız.” O yüzden asla unutulmayacak... “Yazmak, sonsuzluğa mektup atmak gibidir.” Yazarak oluşturduğu mektupları hem biz, hem de gelecek nesiller sürekli okuyacak ve asla unutulmayacak... Bu bülten, Ona olan vefa borcumuzun gereği olarak, Onun adına bir yazılı eser bırakmak, Onun ölümsüzlüğüne küçük de olsa bir katkıda

bulunmak adına hazırlandı. Bülten, Orhan Arseven Hocamızın, ‘Yahoo’ grupta bizlerle paylaştığı Aziz Nesin’e ait Ölüme Eğilmek şiiriyle başlıyor. Hemen ardından İzzettin Barış’ın kendini anlattığı TTD 10. Yıllık Kongre açılış törenindeki konuşması geliyor. Konuşmayı, kliniğimizde ilk yılını tamamlamak üzere olan araştırma görevlisi meslektaşımız Dr. Buğra Kerget’ten çözümleyerek yazıya dökmesini rica etmiştim. Yazıyı hazırlarken benimle paylaştığı düşüncelerini de hemen yazının arkasına ekledim. Göğüs Hastalıkları alanında asırlık bir ‘Çınar’ ile yeni filizlenen bir ‘Fidan’ı yan yana görmenin anlamlı olabileceğini düşündüğüm için iki yazıyı birlikte kullanmayı uygun gördüm. Fuat Kalyoncu ve Feyza Erkan Hocalarım bültenin hazırlanmasında hem önerileriyle bizlere yol gösterdiler hem de içeriğinin oluşmasında önemli katkıları oldu. Hocamıza ait orijinal kitap kapaklarını ve içeriklerini bizlerle paylaştıkları için Bilimsel Tıp Yayınevine teşekkür ediyorum. Bültenin ilk bölümünde çalışma arkadaşları ve öğrencilerinin yazılarına yer verdik. İnternette e-posta gruplarında paylaşılan yazı-

lardan, yayınlanması konusunda izin aldıklarımızı ve TTD Web sayfasında açılan anı defterine yazılan görüşleri de bültene dahil ettik. Son olarak da Hocamızın yazdıklarından (sonsuzluğa attığı mektuplardan) bir derleme yaparak bülteni oluşturduk. Türk Toraks Derneği MYK’sı, 16 Kasım 2013 tarihli toplantısında, daha önce “Hizmet Ödülü” olarak verilen edilen ödülün, 2014’ten itibaren “Prof. Dr. İzzettin Barış Akciğer Sağlığı Hizmet Ödülü” olarak takdim edilmesine karar verildi. İzzettin Barış Hocamızın ailesine, çalışma arkadaşlarına, öğrencilerine ve tüm Göğüs hastalıkları camiasına başsağlığı diliyoruz. Hocamız bıraktığı eserlerle sonsuza kadar aramızda yaşayacak. Huzur içinde uyusun ! Bâki’nin mısralarında yer aldığı gibi: ‘Bâki Kalan Bu Kubbede Bir Hoş Sadâ İmiş’ Ne mutlu O’na ki, o Sadâ hiç dinmeyecek... Metin Akgün Toraks Bülteni I Aralık 2013 7 I


I Kendi Cümleleriyle İzzettin Barış’ın Kendisi ve Göğüs Hastalıkları ile İlgili Görüşleri*

I Türk Toraks Derneği 10. Yıllık Kongre Açılış Töreni, 25 Nisan 2007

I Sayın Başkanımız, benim de birkaç dakika konuşmamı istedi.

Ben, böyle şeylerde pek konuşmayı istemem, ne hikmetse... Ben de birkaç şeyden bahsetmek istiyorum... Benim Göğüs hastalıklarına girmem bir tesadüftür. İlk defa Deniz Kuvvetleri’nde göreve başladığım zaman, ben o zaman çok güleç bir adamdım. Hep gülerdim, şaka yapardım. Gemiye gittikten sonra bir gün komutan çağırdı: “Buraya gel !” dedi. “Sen iki de bir niye gülüyorsun böyle?” dedi. “Ciddi ol! Subaysın sen ya!” dedi. “Ciddi ol!” Onun, o sözüyle, kepenkleri kapadık biz. Böyle gitti... Derken... Ben bir defa, her şeyden evvel şunu söyleyeyim. Ben çok şanslı adamım. Tesadüflerle... Bir yere gelmişsek, bunun sayesinde gelmişizdir. Her şeyim şansa bağlıdır. Benim zamanımda, daha başlangıçta, pratisyen hekimken Deniz Kuvvetleri Sağlık Dairesi’nde Refik Kuntol diye bir paşa vardı. Çok aydın fikirli insandı bu. Amerika’da intörnlük eğitimini görmüş, faydasını anlamış ve ilk defa Deniz Kuvvetleri’nde intörnlük eğitimini başlatmıştır. İlk başlayan da bizizdir. Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nde, -500 yataklı bir hastanedirorada intörnlük eğitimine başladık ve bana verilen görev: Altı ay Dâhiliyede çalışacağım, 6 ay sonra da Cerrahiye geçeceğim. Çünkü, gemilere gittiğim zaman her türlü ufak tefek şeylere müdahale edeyim. Ama dahiliye servisinde çalışırken, ben biraz hırçın adamdım. BaşhekiI 8 Toraks Bülteni I Aralık 2013

min yakını birisiyle dalaştığım için Başhekim beni cezalandırdı. Bir gün elime bir zarf verdi: “Sen hırçın bir adamsın. İnşallah seni törpüleyeceğiz biz ileride. Verem servisinde çalışacaksın” dedi. Deyince, benim tüylerim diken diken oldu. Korktum. Yeniyim ben o zaman, ve inceydim, şimdiki gibi kalın değildim. Yüz yataklı verem servisi... Arkadaşlar, Göğüs Hastalıkları içerisinde en zor tedavisi olan kişiler veremlilerdir. Adam, 6 ay yatakta yatıyor, hırçın. Kaz gibi besleniyor, devamlı yiyor, içiyor. Dışarı iznine falan göndermiyorsunuz ve sağlıklı olanlara da küs. O zaman dikkat ederdim, bu hastaları genellikle anneleri, ziyaret ederdi. Anneliğin ne olduğunu o zaman anladım. Ve o hastaların çoğu kolonya kullanırdı. Onların bir kokusu vardı böyle... Terliyor tabi... Yatıyor... Ateşi var, bilmem nesi var. O koku, bana öyle bir şey geldi ki, bir nevi verem hastalığının belirtisi gibi olmaya başladı. Hacettepe’de çalışırken mesela, bazı hastalarda diyordum ki, bu adam verem olabilir. “Nerden biliyorsun yahu?” diyorlardı. “Yahu bunun kokusu bana yabancı gelmiyor” derdim. Şimdi orada, Amerika’dan yeni gelmiş bir Göğüs Hastalıkları uzmanına dedim ki, “ben korkuyorum.” Hepsi kaviteli... Öyle hastalar... Tahmin edemezsiniz, büyük büyük kaviteleri var adamın. Yaralı. Kanamalı. Bir kanadığı zaman, sanki koyun kesmiş gibi kan şey yapıyor. O zaman da pnömoperitoneum falan yapıyorduk, ilaç da yoktu elimizde. O zaman kalsiyum, malsiyum yapıyorduk, kanamayı durdurur diye... Kalsiyumun da bir şey yapacağı yok, kendiliğinden dururmuş ekseriya.

Hastalara ilaç veriyorduk. PAS diye bir ilacımız vardı, 15 gram, bir avuç hap. Onu yutuyordu. Sonra bir baktım, yandaki damın üstü PAS dolu. İçmiyorlar, atıyorlar hastalar oraya. Ve kendileri de öyle şey ki... Kasten öksürüyormuş gibi... Yanına gidiyorsun “köh, köh” öksürüyor, sana da bulaşsın şeklinde... Fakat O Necati Keskin, bana akciğer hastalıklarını sevdirdi. Yani ben orada, aşağı yukarı pnömotoraks, pnömoperitoneum falan yapıyordum. Düşünün ki bir pratisyen hekimim ben orada, akciğer solunum seslerini de anlamağa başladım. Derken hastanenin en sevimsiz adamı olan beni, şeye çağırdılar, başhekimliğe. Başhekim de orada şöyle bakıyor -sen görürsün tabiriyle-. Dediler ki, Antalya mayın gemisini, tarama gemisi yapacağız. Bu tarama gemisinde sen duracaksın. Deniz Kuvvetleri’nin bütün personellerini, Karadeniz Ereğli’sinden tutun, ta İskenderun’a kadar tarayacaksın. Mikrofilm makinası var. Mikrofilm çekeceksin. Onları okuyacaksın. PPD yapacaksın, menfi olanlara BCG yapacaksın. Ben giderken hastane bayram etti. Kurtulduk bu lanet adamdan diye. Fakat şimdi, hatırlıyorum... Çok güzel bir iş yapmışım ben o zaman. Yani bütün ilk tarama şeyini yapan bizim Deniz Kuvvetleri şeyiydi ve enterasandır,


lıştığım zaman diğer klinikleri de ziyaret ettim. Bunlardan bir tanesi de Selahattin Akkaynak’ın kurslarıydı, toplantıları, konuşmalarıydı. Biz de yoktu öyle konuşma, falan.

oradaki hastalar arasında sarkoidoz lafı pek geçmiyordu. Bazen hiler adenopatili hastalar gözüküyordu. Tüberküloz da çıkıyordu. Kanser çok az görüyorduk. Binlerce kişiyi taradık. O zaman akciğer kanseri bu kadar çok değildi. Yani belki teşhis edilemiyor dersiniz ama biz öyle bir tarama yapmıştık. Derken Göğüs Hastalıkları kliniğine asistan olarak geldim. Asistan geldiğimiz zaman, yeni kurulmuştu Göğüs Hastalıkları kliniği. Asistan arıyorlar, herkes gitmek istemiyor. Çünkü Fitizyolog diyorlardı bize. “Sen necisin?” “Göğüs Hastalıkları uzmanı” “Yani Fitizyolog musun?” “Hayır, ben Göğüs Hastalıkları uzmanıyım” “Ya, Fitizyologsun” diyorlardı. Fitizyolojinin ne olduğunu biliyorsunuz. Yani ‘balgam çıkaran hastalara bakacak uzman’ olarak görüyorlar bizi. Orada çalışırken -Göğüs Hastalıkları bölümünde-, Hocamız da çok aydın fikirli bir adamdı. Biraz idaresi zor bir adamdı ama bizi sürekli şeye teşvik ediyordu. “Skalen biopsisi yapın” diyordu. “Hocam biz cerrah değiliz” dediğimiz de de “Ne? Yaparsınız. Cerrah yaptıktan sonra siz niye yapmayasınız?” diyordu. “Okuyun, yapın!”. Kitap da verirdi bize. Skalen bölgesinden lenf bezi çıkarmak da bir marifet yani. Bir tarafta sinir var, damar var, bilmem ne var. Bir de salahiyetimiz yok, dikiş atmasını bilmiyoruz. Başladık yorganlara dikiş atmağa, nasıl tutulur, nasıl bağlanır falan diye... O bitti, başka şeyler söylemeye başladı: “Anjiyo yapın, manjiyo yapın.” O şartlar altında şey yaptık. Fakat bölümü çok sevdiğim için, ben, ça-

Size şunu söyleyeyim. Dört senelik uzmanlık sırasında bir tek mezotelyoma vakası görmedim. Birisi de demedi ki, ‘bu da mezotelyoma hastalığıdır’ diye. Tesadüfen, uzman olduktan sonra gördüm, -bir vaka dolayısıyla- mezotelyomanın ne olduğunu, asbestle ilişkisini, anladım. Buradaki asistanlık devresinde hatırladığım bir ulusal kongre var: Tüberküloz kongresi. İzmir’de yapıldı. O zaman İzmir Belediye Reisi, Asfalt Osman diye birisiydi. Çok sempatik bir adamdı o. Açılışı o yaptı. Güzel bir konuşma yaptı ve hatta şimdi hatırlıyorum. Dedi ki: “Hoş geldiniz, bereket getirdiniz. Bak, yağmur yağdı siz geldiniz diye. Uğurlusunuz siz” falan diye ve kalabalıktı. İzmir, böyle sarsılır gibi bir şey oldu. Fakat aradan yıllar geçtikten sonra Tüberküloz ve Toraks kongreleri vesaire gittikçe sönmeye başladı ve duraklama devrine girdik. Ben Hacettepe’ye geldiğim zaman sıradan bir uzmandım ve Hacettepe gibi bir hastanede çalıştım. Orada eğitimi en iyi olmayan adamdım. Çoğunun ‘board’ u var, bilmem nesi vardı. Amerika’dan geldikleri gibi çoğu da adama helikopterden bakar gibi bakıyorlardı böyle: “Fitizyolog!” Dahiliyeci de bakıyor, göğüs vakası da bakıyor. Fakat rahmetli Şeref Zileli diye çok büyük bir adam vardı. Ben onun gibi doktor görmedim. Türkiye’de her şeyi bilen mükemmel bir insan, insanı kucaklayan bir şey. Bir ara dedim ki: “Şeref Bey!” dedim. “Ben, burada galiba bir şey yapamayacağım, ama sizi müşkül durumda bırakmam. Ben giderim” diye. “Yok” dedi. “Kal.” Ve orada ben bir ekip kurdum. Çok iyi bir ekipti. Dinamik bir ekipti. Hepsi aksiyon adamıydı. Teoriden ziyade iş yapmayı severdi ve bu ekip canavar gibi bir şey oluşturdu. Bu ekiple biz, çok güzel işler yaptık. Bir de kendimi talihsiz addediyorum. Türkiye’deki Göğüs Hasta-

lıkları uzmanları içinde hastanede yatağı olmayan tek doktor bendim. Dahiliyeden yatak vermediler. “Sen ne yapacaksın?” dediler. “Dahiliyeci de anlar” dediler. “Yahu, bir yatak verin bize, 5 yatak, 3 yatak...” Yatak alamadım ben. Bizim öğrencilerin hepsinin yatağı oldu, 10-1520 tane. Kıstırdılar bizi. Kediyi bir yere sıkıştırırsanız, şey yapar ya.... Arkasından biz dışarıya açılalım dedik ve biraz önce bahsettiğim ekibimle biz, Anadolu’da 200.000 kilometre yaptık. Kendi imkanlarımızla.... Devletten de on para almadan. Fakat çok mutluyduk biz. Çok güzel bir klinik kurduk ve klinikte yayınlar vesaireler de başladı. Ve arkadaşlarıma dedim ki: “Yazmazsanız, öldüğünüzde unutulursunuz. Yazarsanız, ölseniz bile unutulmazsınız. Ve yazdığınız zamanda İngilizce yazacaksınız. Türkçe yazmanın bir şeyi yoktur” diye. Bir yayın akımı başladı. Biz de kurslar vesaireler yapmaya başladık. Biz kendimizi yavaş yavaş toparlamaya başladık. Yani Toraks Derneği olmasaydı biz gene bildiğimiz yolda gidecektik. Ve ben aklımdan daima Toraks Derneği gibi yeni bir yapılanmanın olmasını istedim. Fakat Türkiye’deki kurulmuş camiaları kırmak çok zor. Bu Ali’nin (Ali Kocabaş) bahsettiği Çukurova’daki toplantıda, ben ilk defa Ali’nin böyle bir niyeti olduğunu anladım. Ben de aynı niyeti taşıyordum. Ali’ye dedim ki: “Bak öyle bir ekip kuralım ki, böyle ilk aldığımız adamlar lokomotif insanlar olsun. Kırmayalım, diğer derneklerle de birleşelim.” Ama diğer derneklerle çok sıkıntı çektik. Açıkça itiraf edeyim. Yani bizi bölücü gibi görmeye başladılar: “Ne lüzum var canım! Sen de gel de katıl” da, bilmem ne de falan. İş yapmak istiyorduk. Yeni bir ekip kurmak istiyorduk. Dinlemedik bunları ve bu Toraks Derneği bugünkü duruma geldi. Şimdi ben Toraks Derneğinin bugünkü durumunu görünce iftihar ediyorum. Benim katkım başlangıçta olmuştur. Ve benim başlangıçta Ali’ye söylediğim: “Ali, biz, yeniden eğitim yapacağız, kurslar yapacağız. Bu kurslarda ilk yapacağımız şey bir araştırma nasıl yapılır? Türkiye’nin Toraks Bülteni I Aralık 2013 9 I


epidemiyolojik araştırmalara ihtiyacı var. Bize birisi gelsin epidemiyolojik araştırmanın ne demek olduğunu öğretsin” diye, dışardan kişileri çağırdık ve ilk kurslar öyle başladı. Şimdi bakıyorum ki her türlü kurslar var. Şimdi Toraks Derneği o hale geldi ki... Biz, mesela, kabaca söyleyeyim ‘uykuda solunum durması’. Bunu ilk başlatan bizim kliniktir. Biziz... Bizim klinik demeyeyim de, her yerde başladı. Ama şimdi bakıyorum da, Nöroloji diyor ki: “Bu bizim, biz

de alalım”. Psikiyatri: “Bu bizim.” Vermeyeceğiz. Toraks Derneğinin, Göğüs Hastalıklarının budanmasına taraftar değilim ben. Enfeksiyon Hastalıklarını, mikrobiyoloji alıyor güzel. Meslek hastalıklarını, Halk Sağlığı alıyor. O da güzel, onu da al. Kanseri, onkoloji alıyor. Bize ne kaldı yahu! Esas burada faaliyet gösteren biziz. Bunun için sahipleneceğiz ve yeni dallara açılacağız. Mesela Tarımsal Akciğer Hastalıkları, mesela İnvaziv Bronkoskopi. Devamlı olarak genişlemek zorun-

dayız ve kimseye de önümüzdeki pastadan vermeyeceğiz. Ben fazla bu işi uzatmayacağım. Genç bir kuruluşuz ve çok kısa zamanda çok güzel işler yaptılar. Hepsi de fedakar ki, hele bu kongrenin tertibini görünce, kolay bir iş değil. Günlerce çalıştılar, bir sene çalıştılar. Şimdi bu şey bittikten sonra ben eminim ki kendileri “oh, kurtulduk bu işten” diyecekler. Hanımları eşlerine “oh, kocamıza sahip olduk veya eşimizi gördük” diyecekler. Hepinizi, saygıyla selamlarım...

*Video Çözümleme: Buğra Kerget, [email protected]

I İzzettin Barış Hocanın 10.Yıllık Kongre Açılış Konuşması Üzerine...

I Buğra KERGET

1. Yıl Göğüs Hastalıkları Asistanı, 24 Kasım 2013

I Hayatını bir ideal doğrultusunda adamak...

Çok klişe bir sözcük, değil mi artık? Kimin arkasından bu cümle artık kullanmıyor ki? Aslında doğru insanların ardından kullanıldığında, ne de ölümsüz oluyor aslında. Hocanın tıp hayatına girişinden bahsetmek, Göğüs Hastalıkları adına yaptığı çalışmaları anlatan bir yazı yazmak bence hocanın hayatına hiç de uymayacak kolaycı bir ‘düz yazı’ olmaktan başka bir şey olmayacak. Naçizane düşüncelerimi anlatacağım yazı da İzzetin Barış hocanın hayatına layık bir yazı olsun diye kendi sınırlarımı zorlayacağım. Eve babam bir fotoğraf getirmişti. Küçük babam, rahmetli dedemin kucağında objektife siyah beyaz gülümsüyordu. Hayatımda ilk defa babamın da bir zamanlar çocuk olduğunu düşündüğüm an, o andı. Dört gün sonra meslek hayatıma başlayalı birinci senemi doldurmuş olacağım. Bana bu mesleği stajyerliğim döneminde sevdiren, PA grafileri ışığa I 10 Toraks Bülteni I Aralık 2013

doğru kaldırıp kısık gözlerle izlediğimde her seferinde imrendiğim değerli hocalarım sayesinde bu mesleğe başladım. İzzetin Barış hocayı tanımamda vesile olan siz değerli hocam. Şimdi daha iyi anlıyorum bir zamanlar siz de birilerinin PA grafiye kısık gözlerle bakmasından belki etkilendiniz. Yokluk bizim şu aralar pek bilmediğimiz konuşmalardan, yazılardan okuyarak hayal ettiğimiz bir kavram. Hayatını özetlemeyi 10 dk. içerisinde bizim görmediğimiz bir yokluk kavramı içerisinde geçirebilme ve talihsizlik dediğimiz her olaya bir şans gibi bakabilmek. Aslında esas olan temel düşünce, hedefini net olarak belirlemek. Uzakta bir ışık var mı acaba dememek. Bir ışık var demek, yoksa da yakabilmek. Yoktan var edebilmenin, esas olan temel düşünceden hiçbir zaman sapmaman en güzel örneği İzzettin Barış Hoca’nın hayatı. Toraks Derneği 10.yıl açılış konuşmasının sonunda Toraks Derneğini budamaya çalışanlara karşı izlediği tutum, yüz ifadesiyle tüm benliğiyle benimse-

diği bir ideoloji uğruna bu kadar zaman çabaladıktan sonra yılmadığını, yılmayacağını o kadar güzel beden diliyle ifade ediyor ki. İnsanların bilinmeyen savunma mekanizmaları vardır. İzzettin Barış Hocanın ilk görüşte gözlenen o ketum ifadesi de bu zamana kadar yetiştirdiği, evladı gibi benimsediği Göğüs Hastalıklarını korumaya yönelen bir babanın duruşundan başka bir ifade değil. O budanmasını istemiyor, o hayatını anlatırken düştüğü anları değil düşüp daha sert sıçrayışlarını anlatıyor. Konuşmasında yazarak ölümsüzlüğe kavuşulacağını anlatıyor, hocam sizi benim sevdam Göğüs Hastalıklarına karşı yaptığınınız hizmetlerden dolayı önünüzde saygıyla eğiliyor ve bu yazımla sizi ölümsüzlüğe adamak istiyorum. Siz değerli hocam, her zaman sorduğunuz soruların bir düz yazı olmadığını bu zamana kadar hep aklımdan geçirdim. Bana İzzettin Barış Hocanın hayatını okumamı isterken de bunun hiçbir zaman klasik bir otobiyografi olmayacağını düşünerek evime geldim. Bana İzzettin Barış hocayı tanıttığınız için teşekkürler.


I Prof. Dr. Y. İzzettin Barış I Y. İzzettin BARIŞ hocamız 1931 yılında İzmit’te doğdu. İlk ve orta eğitimini aynı şehirde tamamladıktan sonra 1949 yılında Kütahya Lisesi’nden mezun oldu. 1955’te Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. 1965 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Göğüs Hastalıkları Kliniğinde uzman oldu. Toplam 15 yıl Deniz Kuvvetleri’nde pratisyen ve uzman hekim olarak değişik gemiler ve hastanelerinde hizmet ettikten sonra 1969 yılı sonunda Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesine girerek Göğüs Hastalıkları ünitesini kurdu. Donanma yıllarında yaşadığı tecrübeleri, ömür boyunca unutamayacağı hayat dersleri olarak kaldı.

1971’de Doçent, 1976’da Profesörlük unvanlarını aldı. Hacettepe’de 1982 yılına kadar Ana Bilim Dalı Başkanlığı’nı yaptı. 1982-1986 arasında Suudi Arabistan’daki King Faisal Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalıştı ve orada da Göğüs Hastalıkları kliniğini kurdu. Hacettepe Üniversitesinde İngilizce Tıp Eğitiminin başlaması üzerine, tekrar Hacettepe Üniversitesi’ne göreve çağırıldı ve

emekli olduğu Mart 1998’e kadar Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığını Yürüttü. Prof. Dr. Barış, Türkiye’de ilk kez asbest ve biomass nedenli çevresel akciğer hastalıkları üzerinde araştırmalar yapmıştır. Dünyada ilk kez, Nevşehir-Tuzköy yöresinde asbestten daha potent fibrojenik ve karsinojenik bir mineral olan, ‘Fibrous Zeolite’ in (Erionite) yaptığı hastalıkları tanımlamış ve tıp dünyasına tanıtmıştır. Bu çalışmalar sebebiyle yurt içi ve dışındaki çeşitli kuruluşlardan bir çok ödül almıştır. Bunların arasında 1990 Sedat Simavi Vakfı Sağlık Ödülü, Türk Tabipler Birliği Nusret Fişek Halk Sağlığı ödülü, Dr. Füsun Sayek Tıp Bilim Hizmet Ödülü ve 2008’de London Foundation-AACR innovator Ödülü sayılabilir. Bugün batıda ayrı bir ihtisas dalı olarak düşünülen Uyku Hastalıkları ile de ilgilenerek, Uykuda Solunum Durması hastalığının ülkemizden ilk olgu sunumunu yapmıştır. Ülkemizde sigara konusunda ulusal bazda ilk organize mücadeleyi başlatan kişilerdendir. Ülkemizin bir çok şehrinde bu konu-

da halka açık konferanslar vermiştir. Özellikle halk eğitimi ve araştırmaları hedefleyen “Türkiye Akciğer Hastalıkları Vakfını’’ kurmuş ve başkanlığını yapmıştır. Onun üstünde yerli ve yabancı tıp dergisinin editörler kurulunda olan Dr. Barış’ın birisi İngilizce, diğerleri Türkçe yazılmış 30’u aşkın kitabı vardır. İngilizce olarak yayınlanan “Asbestos and Erionite Related Chest Diseases (1987)’’ isimli kitabı, konusunda uluslar arası kaynak kitaplardandır. Yurtdışında bir çok bilimsel toplantıda çok sayıda konferans veren Hocamızın araştırmaları “New York Times, Chicago Tribune, Science and Avenir, GEO, Science, New Scientist, Vivre’’ gibi birçok saygın yayın kuruluşunda haber ve röportaj konusu olmuş, BBC dahil olmak üzere çeşitli ulusal ve uluslar arası yayın kuruluşları kendisi ile radyo ve televizyon programları yapmıştır. Ülkemiz tıp dergilerinde yüzün üstünde, uluslararası yayınlarda ise yetmişe yakın yazısı çıkmıştır. Ülkemizden görevde bulunduğu dönem-

Toraks Bülteni I Aralık 2013 11 I


inceleme kitapları bulunmaktadır. Prof. Dr. Barış, Toraks Derneği’nin kurucuları arasında olup, birinci ve ikinci dönem başkanlığını yapmıştır. Hocamızın Amerika’da doktor olarak çalışan iki oğlu ve üç torunu vardır. Büyük Oğlu Dr. Enis Barış halen Dünya Bankasında çalışmakta olup, bir dönem ‘International Union against Tuberculosis and Lung Diseases’ kurumunun başkanlığını yapmıştır. Küçük oğlu Dr. Bahadır Barış ise Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Uzmanıdır. de, TÜBİTAK verilerine göre ulusal bazda en çok kaynak gösterilen ilk 10 araştırmacı arasında olup, kendi branşında en yüksek atıfa sahipti. Prof. Dr. Barış, ayrıca öz yaşam anılarını anlattığı “Kendi Rüzgarıyla, Bu

Doktoru Rehin Alalım, Anadolu’nun bitmeyen akciğer ve karınzarı kanseri çilesi’’ gibi kitapları ve “Çanakkale Savaşları, Osmanlı Sultanlarının Yaşamları ve Ölüm Sebepleri, Yoğun Bakım Anıları ve Karamürselli Aydın Demir Pehlivanın Yaşamı” gibi tarihi

Hocamız, bu bilimsel yönü dışında sıcak insani ilişkileri ile çok sevilen ve herkesçe saygı duyulan bir kişiydi. Çok çalışkan ve özverili olması, özgün konularda çalışmalar yapması nedeniyle sadece bizler için değil uluslar arası düzeyde örnek gösterilmekteydi.

Dr. Füsun Sayek Tıp Bilim Hizmet Ödülü -2011 Bu yıl beşincisi düzenlenen Ankara Tabip Odası Dr. Füsun Sayek Tıp Bilim Hizmet Ödülü, Türk Toraks Derneği tarafından aday gösterilen Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzettin BARIŞ’a ilgili hekimlik dalında bir bilim adamı, eğitici ve hekim olarak ülke ve toplumun öncelikli sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaları, ulusal ve uluslararası yayınları ile ve özellikle çevresel tozlara bağlı oluşan hastalıklar konusunda toplum sağlığına yönelik çalışmaları nedeniyle; Zonguldak Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından aday gösterilen S.B. Zonguldak Uzunmehmet Göğüs ve Meslek Hastalıkları Hastanesi Uzman Hekimi Dr. Metin ÇELİKİZ’e ilgili tıp dalında yaptığı halk sağlığını ilgilendiren hizmetleri nedeni ile verilmiştir. 16 Mart 2011 Çarşamba günü A.Ü.T.F. Morfoloji Binası Prof. Abdülkadir Noyan Konferans Salonu’nda yapılan törenle Prof. Dr. İzzettin Barış’a ve Dr. Metin Çelikiz’e ödülleri takdim edilmiştir.

I 12 Toraks Bülteni I Aralık 2013


I Y. İzzettin Barış Hoca ve Hacettepe Göğüs Kliniği

I A. Fuat KALYONCU [email protected]

I Ben Hacettepe Göğüs Hastalıkları Kliniğine asistan olarak 1984 sonbaharında başladım, o zaman klinikte Doç. Dr. Mustafa Artvinli ve A. Altay Şahin hocalar ile uzmanlığının son aylarında olan Dr. Sadık Ardıç bulunmaktaydı. Bölümün Hacettepe Tıp Fakültesinde İç Hastalıklarının bir Ünitesi olarak İzzettin Hoca tarafından 1969’da kurulmasından sonra;

-Mustafa Artvinli -Mustafa Özesmi -A. Altay Şahin -Levent Erkan -Temel Savaş -Meltem Altınörs -Bülent Kolaçan ve -Ejder Koyuncu, uzmanlıklarını almışlardı. Sadık ağabey dokuzuncu ve ben de onuncu asistan olarak kliniğe katılmıştım. İzzettin Hoca o sırada Suudi Arabistan’da bulunmaktaydı. Ben hakkında çok şey duyduğum ve tanışmayı merakla beklediğim hocam-

1993

la ancak 1986’da karşılaşabildim. Hoca tekrar emekli olduğu Hacettepe’ye geri dönmüştü. Kısa bir tanışma/alışma dönemi sonrasında, Hocamla yıllar boyu sürecek benim için sürekli bir eğitim diyebileceğim dönem başladı. Hoca Arabistan’da bilgisayarlı tomografiyi (BT) kullanmış ve öğrenmişti. Bizim üniversitede o zaman BT yeni çalışıyordu ve ismi Bilgisayarlı Beyin Tomografisi yani BBT idi. BBT cihazı hocamın baskısı ve eğiticiliğiyle, kısa bir sürede akciğerin de BT’sini çekebilen bir duruma geldi. Hocam Arabistan’dan dönerken yanında perkütan akciğer biyopsisi yapmak üzere, Fransen iğneleri getirmişti. Bu iğneleri kullanarak, uzun süre BT altında ülkemizde ilk diyebileceğim akciğer biyopsileri yaptık, yayınladık. Hoca yanında İngilizce renkli ders slaytlarını getirmişti. O zaman kullanılan slaytlar genelde siyah-beyazdı, ve kendisinin renkli slaytlarını gıpta ile izliyorduk. Hoca tüm hasta notlarını ve reçetelerini daktilo ile yazıyordu, bu da enteresandı. Asistanlığa başlayınca babam da bana

Erka marka bir daktilo almıştı, yazılarımı evde kendi daktilomda yazıyordum. Henüz bilgisayar ve cep telefonu devrimi başlamamıştı. Derken klinikte ilk önce Mustafa Artvinli Hoca, Amstrad marka bir bilgisayar aldı. Sonra İzzettin Hoca hem kendine hem de kliniğimize ortak kullanım için bilgisayarlar ve bir de ultrasonografi cihazı aldı. O zaman üniversitede bu kabil cihazları alacak bir ödenek olmadığından, kliniğe alınan bu cihazları İş Bankasından bağış bularak almıştı. Zaten yine o dönemlerde, kliniğin ihtiyaç ve altyapı eksiklikleri de hep hocamızın çeşitli hastalarından bulduğu bağışlarla yapılıyordu. Bu arada hafta sonları ve bazen hafta içi dönemlerde kanserli köylere ve fabrikalara araştırma gezileri yapıyorduk. Bu araştırmaların genelde tüm masraflarını yine Hocamız karşılardı. Ama gittiğimiz yerlerde genellikle geceleri hesaplı misafirhanelerde kalırdık, yemekleri de genellikle köylüler veya hocamızın her yerde olan hastaları ve öğrencileri olan doktor meslektaşlarımız karşılardı. Çok çalıştığımız, belki çok yorulduğumuz ama çok zevkli dönemlerdi. Hocamız herkesin eğitim için yurtdışına gitmesini isterdi. Oraya gi-

1994 Toraks Bülteni I Aralık 2013 13 I


Onun üstünde yerli ve yabancı tıp dergisinin editörler kurulunda olan Dr.Barış’ın birisi İngilizce, diğerleri Türkçe yazılmış 30’u aşkın kitabı vardır. İngilizce olarak yayınlanan ‘’Asbestos and Erionite related chest diseases (1987)’’ isimli kitabı, konusunda uluslar arası kaynak kitaplardandır.

Yıl 1993. İsveçten Prof.Dr.Gunnemar Stalenheim, Tuzköy Belediye Başkanı Emin bey, Hocamız, Arnavutluktan rotasyona gelen Dr.Albana ve Fuat Kalyoncu. Tuzköy’deyiz.

din ama oradan memlekete bir şey öğrenerek geri dönün, burasının bir eksiğini tamamlayın, orada yere bile düşseniz yerden bir avuç toprak alarak kalkın derdi. Kliniğimiz üyeI 14 Toraks Bülteni I Aralık 2013

lerinden ve bir çok farklı branştan meslektaşımızın yurtdışına eğitim için gitmesinde yardımcı olmuştur. Hocam benim de, yurtdışına gitmemi istemiş ve beni İsveç’e Alerji eğitimine göndermiştir. Hala Hocamın bana kurdurduğu bu klinikte, Hocamı yad ederek görevimi yapmaktayım. İsveç’ten döndüğümde uygun bir anda Hocam, odasındaki dolabı açtı, dolabın alt rafları içinden bir klasör çıkarıp bana verdi. Klasörde benim kendisine ve bölümdeki arkadaşlarıma iki yılda yazdığım tüm mektuplar vardı. Tüm yazışmalarımızı saklamıştı, ileride vaktin olduğunda bir kitap yazarsın belki dedi. Bu dosyayı bendeki mektuplar ve dokümanlarla birleştirerek, kitaplarımın arasına koydum. Yıllarca bu klasöre bakmaya vaktim olmadı. Ama demek her şeyin bir zamanı varmış, günün birinde bu klasörü tekrar aldım, okudum ve böylelikle 3 yıl önceki İsveç Anıları kitabımı yazmaya karar verdim. Tıbbi yazdığımız bir çok makalenin yanı sıra bu anılar kitabı da, bana Hocamın verdiği bir ödevdi. Hocamızın öncülüğünde araştırmaların yanı sıra, bir çok kurs, toplantı, kongre düzenledik, halka yönelik toplantılar yaptık. Özellikle sigara mücadelesi ve çevresel-mesleksel akciğer hastalıkları eğitimini ön planda hedefleyen Türkiye Akciğer Hastalıkları Vakfı’nın kurulması ve faaliyetlerinde Hocamız motor rol üstlenmişti. Düzenlediğimiz bazı toplantılara, yurtdışından davet ettiği (hepsi dünya çapında bilim insanları) kişilerle tanışmak, bizler için büyük onurdu. O zaman Göğüs Hastalıkları alanında yapılan Türk Milli Tüberküloz ve Solunum Hastalıkları Kongreleri, bugünkü kongreler ile kıyaslandığında gayet mütevazi toplantılardı. Yabancı konukları davet etmek çok zordu, çünkü maddi güç pek yoktu. Bu kişileri Hacettepe’de üniversite ve bağışlarla (ve yine Hocamın kendi desteğiyle) lokal toplantılara davet ederek, konuşturmak daha kolaydı sanki. Plevra Hastalıkları, Solunum Yetmezliği, Uyku Hastalıkları vb. kurslarını, zevkle çalışarak yaptığımızı hatırlıyorum. O zamanlar ör-

nek olarak İstanbul’da İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniği de böyle toplantılar yapıyordu. Ancak Hocamın aklında, aynı ‘European Respiratory Society’ gibi çalışan, ulusal boyutta ve farklı bir dernek modeli vardı. Bu düşüncesi belli bir zaman içerisinde Toraks Derneği’ni kuracak ekibi heyecanlandırarak, bir araya getirdi. Derneğin kurulma aşamasında hafta sonları Kliniğimizde ve Hocamızın Çankaya’daki evinde bir araya gelerek, yapılan birçok toplantı neticesinde, yeni Derneğin ilkeleri tespit ediliyordu. Bu toplantılara klinik ekibi olarak katılan bizler, Hocamın çok sevdiği ve misafirlerine ikram ettiği unutulmaz lezzette ayvalar eşliğinde, çok özel bir eğitim alıyorduk. İzmir’den Ülkü Bayındır, Atilla Akkoçlu, E.Sabri Uçan, İstanbul’dan Tuğrul Çavdar, Feyza Erkan, Adana’dan Ali Kocabaş, Gazi Üniversitesi’nden Numan Ekim ve Haluk Türktaş, Kayseri’den Mustafa Özesmi, Samsun’dan Levent Erkan, Gaziantep’ten Erhan Ekinci, GATA’dan Hayati Bilgiç bu ekibin önemli isimleriydi. Kliniklerin gençleri olan bizler (Orhan Arseven, Levent Tabak, Arif Çımrın, Şeref Özkara vd.) de, birbirimize giderek yakınlaşıyorduk. Bu kardeşlik ideali ile kurulan Toraks Derneği’nin iki dönem başkanlığını yürüten Hocamız, sonra yerini Derneğin bayrağını daha ileri noktalara taşıyacak, gençlere bırakmıştır. Hocamız en son 6 Ekim 2011 tarihinde İstanbul’da yapılan Genişletilmiş Yönetim Kuruluna katılmış ve kısa bir konuşma ile Dernek çalışmalarına veda etmişti. İnternet devrimi 1990’ların ortalarından itibaren özel ve mesleki yaşamlarımızı etkilemişti. Öncesinde yani 80’li yıllar ve 90’ların ilk yarısında, bu iletişimi haftada en az bir kez Hocamızın evinde akşam ailece toplanarak yapıyorduk. Bizler bir masa etrafında çalışırken (herkesin sorumlu olduğu araştırmalar ayrıydı, ama görüşleri ortak olarak tartışıyorduk, yardımlaşıyorduk, makalelerde isimlerimiz yarar sırasına göre diziliyordu. Yani imece olarak çalışıyorduk, Hocamız bu şekilde çalışmanın yararına ve üre-


timi arttırdığına inanıyordu. Herhalde çok kardeşli ve fakir bir ailede büyümek, yeteneği doğrultusunda ilerlerken herkese yardımcı olmak, herkesi eşit ve saygıdeğer bulmak gibi karakterini oluşturan ögeler, çocukluğunda şekillenmişti. Daha sonra uzun süren Deniz subaylığı dönemi de, disiplin ve planlı yaşamayı eklemişti. Hocamızın hayata bakışı ve cumhuriyet ideallerine olan tam inancı, zannediyorum bu zeminde gelişmişti. Burada aklıma gelen bir ufak anıyı da yazımı bitirirken sizlerle paylaşmak isterim. 1990’ların başında YÖK Başkanı İhsan Doğramacı, Tıp Fakültesi Dekanı (zannediyorum Doğan Taner Hoca) aracılığıyla, yurtdışında eğitim görmüş göğüs uzmanı bir yakınını, acaba kliniğe alınabilir mi, diye İzzettin Hocaya göndermişti. Aslında efendi ve iyi eğitimli bir kişi olan bu meslektaşımız hakkındaki kararı Hocamız bizlere bıraktı. Ben yarın buradan

ayrılacağım, sizler kalacaksınız, kararı siz alın, ekip ruhunuz bozulmasın dedi. Herhalde gelen kişinin kendisinden ziyade, Doğramacı’nın tavassutuyla gelmesi de, kendisini biraz huzursuz etmişti. Neticede ekip olarak bizler de, düşündük taşındık ve bu kişinin daha hayatın başında, kendisi olarak gelip başvurması yerine, o zamanın en güçlü kişisini arkasına alıp da gelmesi, bizlerin kararını olumsuz etkiledi. Bizler en başta Hocamız olmak üzere tüm ekip, bulunduğumuz yere hasbelkader, kendi yeteneklerimizle gelen kişilerdik. Hocamız da bunun üzerine, Dekana net olarak bölümün olumsuz kararını bildirdi. Enteresandır Doğramacı, istese belki zorlayabilirdi, zorlamadı, kararımızı kabul etti ve o arkadaş başka bir klinikte çalışmaya başladı, çok da başarılı ve sevilen bir kişi oldu. Bizler, sonra aramızda bu konuyu tartıştığımızda, o kişi direk aracısız olarak bize gelse, onu alabilirdik

diye düşünmüştük. Günümüzde ne yazık ki, bizim üniversitemiz de aralarında olmak üzere bir çok eğitim kurumunda, akademik kurulların artık çalışmadığını, rektörlerin siyasilerin oyuncağı olduğunu, biraz torpil bulan vasıfsız bir çok kişinin üniversite elemanı olduğunu görmek, inanıyorum bizler kadar, Hocamı da yattığı yerde üzüyordur. Hocam emekli olduğunda da, çok sevdiği mesleğinden ve akademi dünyasından hiç kopmadı. Birkaç yıl özel olarak çalıştı, ama bu esnada hobisi olan tarih alanında birkaç kitap yazdı. Sonra zamanla aktif hasta muayenesini bırakarak, okuma, kitap yazma ve bahçesi ile uğraşmaya devam etti. Araştırmaya olan ilgisini hiç kaybetmedi. Sağlık sorunlarının bu uğraşılarını engellediği ana kadar, okumak, tabiat, dostları ve tabii ki ailesi kendisi için en önemli uğraşılarıydı. Hocam her zaman kalbimiz ve bilincimizde yaşayacaktır.

Toraks Bülteni I Aralık 2013 15 I


I Professor Izzettin Baris A Personal View I Gunnar Hillerdal Professor, Department of Pulmonary Diseases, Karolinska Hospital, Stockholm, Sweden

I 16 Toraks B羹lteni I Aral覺k 2013


I Professor Y. Izzetin Baris was an excellent doctor and a world-renowned researcher in lung diseases, especially asbestos-related ones. I am very proud to be able to say that he was also a very old and good friend of mine.

After medical school and military service, he joined the Hacettepe University at the Department of Chest Medicine in 1969, where he started his research on asbestos-related diseases. His findings in the various villages of calcified plaques and mesotheliomas were published first in Turkish medical papers and then in international ones. In 1981, his study on erionite-related diseases in the village of Karain was published in one of the oldest and most famous of all the large medical papers, namely Lancet. His studies on environmental asbestos exposures were ground-breaking and resulted in similar findings in many parts of the world - Greece, Italy, New Caledonia, China, Australia, just to mention some of the more important ones. He was thus a big name in the scientific world and his research in Turkey was all the time increasing. In 1980, I defended my dissertation on pleural plaques and asbestos in Sweden, and I sent a copy to all then well-known and famous asbestos researchers in the world. I got a friendly thank you from about half of them, a few wrote some encouraging words-but the world-famous professor Baris wrote a long letter and invited me to come to Turkey. Once I came to know him, I realized how typical of him this was-so positive, generous and interested in all other people. In 1981 he welcomed me in Ankara and drove me out to the villages with one of his sons. It was one of my most memorable trips. Apart from being a great researcher, one of his greatest qualities was his ability to become friendly with and talk to anyone,

even the poorest and most un-educated villager, and his great empathy. I was very impressed by this and it was evident that he was most welcome and appreciated by everyone everywhere in those early days. In fact, during his research in the villages he treated not only the lung diseases but also took care of many small other ailments. We had long discussions on asbestos problems and I am very proud to actually have published some papers together with him. His main interest in the scientific studies was not to publish his findings and become a famous scientist, but rather to try to help the villagers in their terrible problems. The world-wide interest in the studies he used as important arguments in his discussions with politicians and at least one village he managed to have moved to a safer spot, and the knowledge of the risks with white-washing houses or using erionite-containing rocks as a building material has certainly prevented a number of mesotheliomas. It is very sad that in the later years, he was accused of only doing studies to make money and become famous without any thoughts of the patients

- indeed, nothing could be further from the truth. Another cooperation between Sweden and Turkey was a number of pupils to Baris, which we had the pleasure of seeing in Sweden for a longer or shorter time.You all know Fuat Kalyoncu, Mustafa Ă–zesmi, and Muzaffer Metintas. They have contributed to both Swedish and Turkish

Professor Baris driving the car, which was given to him for research by UN, 1981.

Discussion with villagers. To the extreme right, Gunnar Hillerdal, and at his side making notices is Professor Baris. 1996.

Toraks BĂźlteni I AralÄąk 2013 17 I


Professor Baris´s map of Karain, 1981. Every red dot is one case of mesothelioma.

pulmonary science and have participated in the remarkable progress of our speciality over the decades. Professor Baris was also very active in the Turkish Thoracic Society, so his contribution to this speciality in Turkey has been very important. But professor Baris was also a great internationalist and he wanted to cooperate over all borders and had many international contacts. One of his achievements was the cooperation with the Greek pulmonary society. He felt that the animosity which unfortunately still occurs in some places between these two countries was most unhappy, and he invited the Greek professor Constantoupuolos to a Turkish meeting. Both Izzet and I were once invited to a meeting in Thessaloniki, where we together visited the birthhouse of Kemal Ataturk. After his retirement he still worked as a doctor and every now and then we consulted each other over difficult cases. However, he spent more and more time with his garden and obviously enjoyed this. I have had the pleasure to visit again and again Turkey and at I 18 Toraks BĂźlteni I AralÄąk 2013

In the birth-house of Kemal Ataturk, Thessaloniki, Greece 1997.

most occasions I have met with Izzet, and every time was always as pleasant. The last time I saw him was in 2011, in Eskisehir at a mesothelioma meeting, and in Ankara in November the same year. He was the same wonderful man inside even if the outside was a little aged, and I had no idea that we should soon lose him forever. It is a great loss for Turkish science, but his legacy in Turkey and the world will last.

Professor Baris in his garden, 2006.


I In Memory of Dr. Baris*

I Michele Carbone I This past week-end my friend Professor Izzettin Y Baris died in Turkey. Dr. Baris, as I called him, was one of the most exceptional individuals I had the privilege to meet. He made a real difference in the life of his patients, and he dedicated his life to improve the conditions of the cancer villages in Cappadocia: Karain, Sarihidir and Tuzkoy. What follows are few memories of my long association with him.

Dr. Baris invited me in November of 1997 to give the Keynote lecture at the Turkish Annual Lung Cancer Meeting. He was then the President of the Society and also the Director of Pulmonary Medicine at the University of Hacettepe, in Ankara. I told him, “Sure, I will come, but will you please take me to the Cancer villages? “ Baris had discovered in the 70s an epidemic of malignant mesothelioma in these villages where over 50% of all cancer deaths were-and still are-caused by mesothelioma. The “Major” of Karain had gone to Baris’ office complaining of an epidemic of tuberculosis that was decimating his village and medicines would not help those who were sick. When Baris visited the villages-5 hours drive South of Ankara-and the patients, he realized that those people had instead mesothelioma. Thus, Baris discovered the most incredible cancer epidemic, or better epidemic, that has ever been described in medicine. No disease kills 50% of those who are exposed, even the infamous Spanish influenza, which killed “only” up to 20% of those that were exposed. Baris linked the epidemic to exposure to erionite, a type of mineral fiber more potent than asbestos in causing mesothelioma.

Baris expected me to be a senior old Professor; instead when we met, he was confronted with an athletic, long-haired, 37 year old “kid”, and he did not quite know what to make of me. We went to his office. Baris sat behind his desk. Dr. Luciano Mutti, a mesothelioma expert from Italy, Baris’ Assistant Professor Dr. Salih Emri, Dr. Umran Dogan, a mineralogist, a US reporter, Debbie Bookchin, and myself sat in front of him. As Baris was describing his experience of working with the villagers over the years, a man in his late 40s entered the room. The man kneeled, said something, Baris touched his head, the man kissed the hand of Dr. Baris, thanked Baris and walked out. We were speechless, and I asked what was that about? “He is one of my Associate Professors, he asked permission to leave at 4:30 pm for a family emergency and I said he could go,” was Baris’s reply. That episode tells better than anything the world in which Baris lived. He was the Professor, a famous Professor, and those around him respected him, loved him and feared him: as one of his assistant professors told me, if Professor Baris says it’s raining, it’s raining, no matter if in fact sun is shining. Well, I had left Italy to go the US, because I did not like the “Herr” Professor attitude of the Italian Academia, how could I possibly go along with someone who appeared to represent exactly what I did not like of Italian Academia? The next day we went to Karain, Tuzkoy and Sarihidir, Baris introduced me to the villagers, we saw several patients, a woman who was dying of mesothelioma in Tuzkoy, a man in Sarihidir. The patients had horrible pain, Turkish law allowed

only patients to pick up prescription for morphine, they could not delegate family members. Patients were too sick to travel to the pharmacy, hours away, and so had no effective way to control pain. Thanks to Baris, we changed that, and convinced the Turkish Ministry of Health to modify the law so that patients could delegate family members to pick up medicines, including morphine. Baris was very assertive, there was only one opinion, his opinion, and nobody could challenge it. I realized

Carbone left, Baris, right, Tuzkoy November 1997

Karain cemetery. Baris next to the tomb of one of his mesothelioma patients. April 2005

The Red River, Trout Restaurant. From left, Carbone, Baris and Dr. Steele, Prof of Mineralogy, U Chicago. September 2006

* http://blog.curemeso.org _ (October 2, 2013)

Toraks Bülteni I Aralık 2013 19 I


Our office in Tuzkoy, old village. April 2006.

his Assistant Professor was right, if Baris says it rains, it rains. I could not stand that, and I argued with him about almost everything. I told him I did not buy his hypothesis that the epidemic was caused only by erionite exposure. It had to be something else in addition to erionite. He told me I was a fool. I went back to America, assembled a team and studied the Cappadocia epidemic on my own, with the help of some locals I had met during my visit, and the “secret” help of some of Baris colleagues. In 2001, I published a paper in The Lancet in which I reported that susceptibility to mesothelioma was genetically transmitted, autosomal dominant. Before publishing the paper, as a courtesy, I sent a copy to Dr. Baris. Soon after I got an email from Baris, “I read your paper, I do not believe your data, I think your pedigrees [genealogies] are wrong, please send them to me I will double check myself.” I sent him the pedigrees. A few weeks later I got an email back from Baris: ”I checked, except for 2 minor mistakes the pedigrees are correct, therefore now I agree with you”. That was unexpected! I was totally wrong about this man, this old Professor had gone himself to the villages, spent weeks there, to check my data and now he was accepting a point of view diametrically different than his. It takes a special man to do so, a strong and, as Baris said, “honest man”, to change his mind because of the facts he is confronted with. Soon after, I was invited again to speak at the Turkish lung cancer society, there was now a new President and Baris was retired from the University. I did not expect or plan to see I 20 Toraks Bülteni I Aralık 2013

Tuzkoy. April 2006. Our “office”. Baris talking to a patient.

Baris. The meeting was in Istanbul, and Baris was living in Ankara and was not on the speakers list. I had just started my presentation, several hundred people were in attendance, when Baris, unexpectedly, entered the room and started walking down the aisle. Dr. Baris is here! Everybody in the room stood up and turned around, the meeting organizer run up the aisle to escort Dr. Baris. I stopped talking: I have given speeches all over the world, I have never seen such an amount of respect. Baris walked down the aisle, sat straight in front of me, first row, and I resumed my talk. He had driven that morning all the way from Ankara to listen to my talk. My presentation had several slides of him, me and him at the villages, about his great work, etc. (see attached power point). He was pleased and walked out of the room as soon as I finished my speech and was surrounded by a crowd. I walked out too, and Isa Duru, the pharmacist who was born in Karain, a good friend of Dr. Baris who had travelled with him to Istanbul, and who would in subsequent years play an important role in our research in Cappadocia, came up to me and start arguing. Isa said that “there is no genetic cause of mesothelioma in Cappadocia, you are wrong. Some people have a weaker immune system and are more susceptible than others to erionite, this is why some families have more mesothelioma, but there is no genetic “defect”. I realized we were in agreement and I was just using the wrong words. I told Isa, you are right some people are more susceptible than others, maybe because their immune system is not as strong. Baris came up to us, pointing at me said “Isa, he is

Sarihidir. Reviewing the X-Rays of a mesothelioma patient. April 2006

a honest man”, then he looked at me and said “Isa is a honest man. The 3 of us will work together”. And we did. Now Baris allowed me to disagree with him, actually he seemed to enjoy it, he started studying genetics and we discussed for hours different hypotheses and possibilities. He told me he was retired, he had time available and he was going to work with me to find the mesothelioma gene to save “his” people from mesothelioma. Later he complained he was getting too old for it. Baris actually did not know the year he was born but during one of our long trips from Ankara to Cappadocia he estimated he had to be born sometimes in the late 1920s. He said I needed a younger collaborator, someone who had the energy he used to have: I told him I need another Baris, please find me someone like you and I will gladly work with him. “God lost the mold he used when he made me. He does no longer make people like me”. Laughing he told me that many times; I completely agreed, so I kept working with him. I submitted-and won-a PO1 grant to the NCI to identify the mesothelioma gene and conduct some of the studies in Cappadocia, with Baris. Since he was retired and foreign, I had to include him in the grant as a “consultant”, and to “convince” the reviewers the collaboration was real I had to pay him. Baris had never charged a villager or a mesothelioma patients, he treated them for free, actually often gave them money to help them out and to buy medicines. So when I told him I was going to pay him he was upset. “How can I take money to help my


Our office in Sarihidir: interviewing a mesothelioma patient. 2006

own people? This is my own blood, these are Turkish people, how can I get paid by Americans to do my duty to my country? This is a shame!” I explained him that unless I put his time and effort on the grant and paid him, the reviewers would have never believed he actually worked on the grant with me and we would decrease the probabilities of winning the grant. “We are physicians, our duty is to help people, how can I charge to help someone who needs my help? Who are these reviewers? Don’t they have any honor or dignity?” and so on and on. Eventually we agreed that I would pay him $10,000 dollars and he would use the money to help the villagers. And he did! He paid to pave the road that brings to one of the mesothelioma villages, to repair schools and houses, to help patients, to buy medicines, he bought books and toys for kids, etc. etc. And he told me, many times “I hope God will forgive me for taking this money from you, this is a shame, but I am using all of it to help the villagers”. In fact he spent much more than we paid him to help the villagers! And he spent many more hours working in the villages then he ever charged to the grant. Over dinner, under the stars of Cappadocia, we discussed the destiny of those kids who were being raised in these villages full of erionite, what a horrible destiny was ahead of them. We were in a restaurant near Sarihidir, next to the red river: they raise trout, and they will catch one in front of you and cook it. Delicious. It was Baris preferred restaurant.

One guy at the table had a cousin who worked for the Ministry of Health, we decided to ask for an appointment with the Ministry and try to convince him to build a new village free of erionite. Thanks to the “cousin” we got an appointment for the following week. I postponed my return flight to the US and a week later I was in the Ministry of Health office together with Baris and with other 40 or so people all of them asking for different favors. We were 4th in line, and we had not prepared a speech, we knew what we wanted but we were totally unprepared. As we were summoned in front of the Ministry, Baris told me, you talk, you are a foreigner Professor and if you talk maybe he will listen to you more than to me. So Baris introduced me to the Minister-no idea what he said since he spoke in Turkish – and then he asked me to talk. I told the Ministry about the plague in the villages, about saving future generations from a horrible death from mesothelioma, and asked him to build a new village with brick and cement and move the villagers there so that they would not breathe erionite and would not get cancer (my hypothesis was that a combination of genetic predisposition and exposure to erionite caused mesothelioma, removing erionite should be sufficient to prevent mesothelioma). The Minister said only one word:Yes. He shook my hand and we were asked to leave as the next person in line had already come up to talk to the Ministry. We walked out of there thinking we had wasted our time.

Cancer 2007, attached). Moreover, thanks to Dr. Murat Tuncer, then a Professor and now Rector at Hacettepe University and then Director of Cancer Control at the Turkish Ministry of Health, a clinic was built in Tuzkoy to help all villagers and especially mesothelioma patients (see attached power point-PowerPoint).

When I came back a year later, Baris was all smiles, and they told me they had a surprise for me. A government blue jeep drove us to the villages, it was me, Baris, a Turkish journalist and a representative of the Ministry of Health. When we arrived in Tuzkoy the new village had been built: over 300 new homes. Today the villagers of Tuzkoy the largest of the mesothelioma villages enjoy living in the new homes, a few miles from “old” Tuzkoy but enough to protect them from erionite exposure. (See Carbone M et al., Nature Rev

Some envious people criticized Baris and the government on Turkish National TV for having moved the village in too close proximity of “old” Tuzkoy, and so, they said, people are still exposed to erionite. Baris was disgusted, “Why people can only criticize and can never do something useful”? I told him not to worry we would have proven them wrong. So, with approval from Dr Tuncer, I invited to Cappadocia Aubrey Miller and his team from the Environmental Protection Agency (EPA) and in April of 2008 we spent 2 weeks

Old Sarihidir

The new village of Tuzkoy

Tuzkoy

Toraks Bülteni I Aralık 2013 21 I


sampling the air in Old Tuzkoy and new Tuzkoy and in other villages, to compare air concentrations. Baris and I published the paper in 2011 (Carbone M. et al., Proc Natl Aca Sci USA, attached) showing that by moving the village air concentrations had dropped by over 1000 folds, within ranges considered “background” exposure if those were asbestos fibers in the air in the US. In short, Baris’s persistence and the courageous support of the Turkish Ministry of Health had, by building a new village, almost completely eliminated erionite exposure, probably saving thousand of future lives to mesothelioma. All those kids who are now playing in the streets of Tuzkoy will probably never know that Baris and the Turkish government saved them from a horrible death. And what about the gene? We found it, too. But because of the difficulty in studying DNAs from Turkey, we isolated it from members of US families who experience a similar high incidence of mesothelioma. The gene, called BAP1 causes a novel cancer syndrome, with very high prevalence of mesothelioma, eye melanoma, and other cancers (Car-

Aug 15, 07 meeting in Honolulu with Dr. Tuncer to plan the health center. April 2008 meeting in Tuzkoy: Health Center is ready.

bone et al., Nat Rev Cancer 2013). However, by the time we discovered the gene, Dr. Baris was too ill to participate in the final stages of the research. So when a couple of hours ago, I heard that Dr Baris died, I had mixed feelings, I was sorry he died and yet I was relieved he would no longer suffer. I lost a friend, the world lost a great man and a great physician. He loved his country and his people and he honored his country in every aspect of his life. Honor and duty to his country was what motivated him and made him drive 10 hours a day back and forth to the villages even

when he was in his 80s. When he introduced someone to me he would –sometimes –add: “He is an honest man”. That was the greatest compliment from Baris, and it was not an easy compliment to earn. Dr. Baris was the most ”honest man” of us all. Two papers co-authored with Dr. Baris: Erionite exposure in North Dakota and Turkish villages with mesothelioma. A mesothelioma epidemic in Cappadocia: scientific developments and unexpected social outcomes.

Michele Carbone, M.D., Ph.D. is a Professor of Pathology and the Director of the University of Hawaii Cancer Center, a National Cancer Institute designated Consortium Cancer Center affiliated to the University of Hawaii – Manoa. He received his MD and Ph.D. from the Medical School of Rome “La Sapienza”. He is board certified in Anatomic Pathology in both, Italy and US. He came to the US in 1986 as a recipient of a Fogarty Fellow Award and worked in the Viral Pathogenesis section at the National Institutes of Health in Bethesda MD until 1994. He moved to the University of Chicago in 1994 and in 1997 moved to the Cancer Center of the Loyola University of Chicago where he was a Professor of Pathology and the Director of Thoracic Oncology. In June of 2006, he left Loyola to join the University of Hawaii. Dr. Carbone has published over 150 peer-reviewed papers: most of them deal with the pathogenesis of mesothelioma. Dr. Carbone has the honorary title of Knight of Italy that he received in 2003 for his achievements in Science and Medicine.

Carbone and Baris in the new village of Tuzkoy. April 2006 I 22 Toraks Bülteni I Aralık 2013

2006 Carbone and Baris in “old Tuzkoy”, in the background the new village

2006 Carbone and Baris in “old Tuzkoy”, in the background the new village


I Eski Günlerden

I Mustafa ARTVİNLİ I Deniz Kuvvetlerinden emekli olduktan sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalında Göğüs Hastalıkları Bölümünü kurmak üzere gelen sayın hocam Prof. Dr. Y. İzzettin Barış ile İç Hastalıkları ihtisasımın son 3 ayında birlikte çalıştım. Askerlik görevimden sonra 1972 yılında Göğüs Hastalıkları ihtisasına başladım. O dönemde Bölümde fakülte ve ihtisas arkadaşım Dr. Mustafa Özesmi vardı. Sayın hocam ile çalışmaktan büyük zevk alıyorduk. Çünkü arkadaş gibiydik. Devamlı olarak bize yardımcı oluyor ve en iyi şekilde yetişebilmemiz için gayret ediyordu. Hastalara karşı da sevecen ve sempatik davranışları nedeniyle çok seviliyordu. Yatan ve poliklinik hastalarının bekletilmesinden hoşlanmadığı için biz de hasta-yoğun çalışıyorduk. Öğrencilerle de arası son derece iyi idi. Yaptığımız önemli işlerden biri de hastane dışında araştırmalara gitmekti. Genellikle hafta sonlarında çoğu kez de hep birlikte İl, ilçe ve köylere gidiyor, muayeneler, solunum fonksiyon testleri yapılıyor, akciğer filmleri alınıyor, filmlerin banyoları yapılıyor, hastalıklı olanlara tedavi veriliyor ve önemli olanlar hastaneye çağrılıyordu. Her araştırma bizler ve teknisyen arkadaşlar için bir eğlence havasında geçiyordu. İlk kez 1973 yılında Eskişehir-Mihalıççık’tan başladığımız küçük boyutlu araştırmaların boyutu daha sonra Nevşehir’de iyice büyüdü. 1975 de başladığımız Nevşehir araştırması çok az da olsa hala devam etmektedir. Bu araştırma 1980li yıllarda

Hepsine tabii ki bizlerin katkısı vardır, fakat hemen hepsine bizzat katkısı olan ve en büyük organizatör sayın hocamız Dr. Barış’tır. Dünya Sağlık Örgütünün de ilgisini çekmiş ve onlarla da 4-5 yıl beraber çalışılmıştır. Bu çalışmanın bize ve ülkemize yararı büyük olmuştur. Şimdi geriye baktığımızda Anadolulun 100 den çok il, ilçe ve köylerinde çalıştığımızı ve bunların hemen hepsini yayınlamış olduğumuzu görüyoruz. Bunların hepsine tabii ki bizlerin katkısı vardır, fakat hemen hepsine bizzat katkısı olan ve en büyük organizatör sayın hocamız Dr. Barış’tır. Yaptığımız araştırmaların her zaman planladığımız gibi olmadığını anlatmak için hocam ile gittiğimiz bir projemizden söz etmek istiyorum. 1. Elazığ’ın Maden ilçesinden gelen hastalarda asbeste bağlı plevra ve akciğer hastalıklarının sıklığı nedeniyle 1973 yılında planladığımız araştırma için Verem Savaş Müdürlüğünden şoförü ile birlikte gezici bir röntgen aracı temin edildi ve Elazığ’da bizi beklemesi tembih edilerek gönderildi. Cumartesi günü erken bir saatte hocamın arabası ile ben ve hocam Elâzığ’a (750 km) gitmek üzere yola çıktık. Malatya’da Verem Savaş Dispanserinde bizi bekleyen görevlilerden 1960’lı yıllarda Verem taramalarında çekilen yaklaşık 30.000 mikrofilmi, ertesi gün geri vermek üzere aldık. Elazığ’a geldiğimizde yağan aşırı yağmur ve sel nedeni ile nehir ke-

narından geçen yolların yer yer kaybolmuş olduğunu gördük. Kara Yollarının yol açmak için dağdan yol açmakta olduğu söylendi. O tarafa giden arabaların arkasına takılarak dağa doğru tırmanmaya başladık. Yol dar ve çamurdu. Bir ara hocam karşıdan bir araba gelse ne yaparız diye sordu. Az geçmeden karşıdan kocaman bir greyder ortaya çıktı ve durduk. Greyder hızını bile kesmeden bize yakın sağ taraftaki yamaca tırmanarak hemen yanımızdan aynı hızla geçip gitti. Büyük birer nefes aldık. Yola devam ederken trafik durdu. Arabaların bir kısmı da geri dönmeye başladı. Hava da kararıyordu. Arabadan inemiyorduk çünkü ayakkabılar çamura gömülüyordu. Bizde geri dönmeye karar verdik. Fakat önümüzdeki arabaların geri manevra yaparken arka taraflarının uçurum tarafına sarkması korkutucu oluyordu. Biz de kazasız belasız döndükten sonra Malatya’ya geldik ve bir otel odasına yerleştik. O gece 24e kadar ben ve sabaha kadar da hocam mikrofilmleri okuduk. Sabah yolun açılmasının mümkün olmadığı anlaşıldığı için filmler geri teslim edildi, Röntgen arabası şoförüne gerekli talimatlar verildikten sonra Ankara’ya döndük. Sayın rahmetli hocamızı her zaman saygı ile anacağız.

Toraks Bülteni I Aralık 2013 23 I


I İzzet Abi

I Mustafa ÖZESMİ I İstanbul Tıp Fakültesinde edindiğim bilgilerle Hacettepe Tıp Fakültesi İç Hastalıkları asistanlık sınavını kazanabildim. Medikal dergi nedir? yenilikler nereden öğrenilir? Bilmeden; Kendi başıma anamnez ve fizik muayene ile öntanı koyup, doğrulayarak tedavi uygulamadan diploma aldım.

Tıbbi dergi, index medicus, current content’le Hacettepe’de karşılaştım. Yerleşmiş bilgilerin kitaplarda, yeni bilgilerin dergilerde bulunduğunu; güncellerin bilimsel toplantılarda olduğunu orada öğrendim. Lakin, bölüm içi eğitim haricinde, diğer bir kuruluşta çalışmadım; eğitim almadım. Ulusal-uluslar arası toplantı yada kongrelere katılmadım. Tezim dışında bir araştırma ve yayın yapmadan iç hastalıkları uzmanı oldum. Bunların hepsini bana Sayın Hocam Prof. Dr. Yusuf İzzettin Barış Göğüs Hastalıkları Uzmanlığım süresince uygulatarak öğretti. İzzet abi ile (böyle hitap etmemi isterdi) 1969’da göğüs hastalıkları rotasyonuna başladığımda tanıştım. İç hastalıkları uzmanlığımı alır almaz, İzzet abi’nin yönetiminde göğüs hastalıkları uzmanlığına başladım. Hacettepe’ki öğretim üyelerimiz (hocam diye hitap etmemizi istemezler isimleriyle hitap ettirirlerdi) Türkiye’deki eğitimlerini ABD de çalışarak geliştirmişlerdi. Ülkemizdeki Tıp eğitimi ve uygulamasını ABD ile karşılaştırarak farklılıkları vurgulayan; oradaki eğitim ve uygulamaları ülkemizde de yerleştirme hevesiyle ve şevkle çalışan kimselerdi. İstanbul ve Ankara Tıp Fakülteleri Hacettepe’yi tecrübesiz, şımarık, sadece tıbbi bilgiye dayalı klinik I 24 Toraks Bülteni I Aralık 2013

tecrübesi olmayan bir fakülte olarak niteliyorlardı. Benim gibi Istanbul yada Ankara eğitimli asistanlar iki arada bir derede kalıyorduk. İtiraf etmeliyim ki Hacettepeli olmakla bizlerde de kendini beğenmişlik vardı.

ğüs Hastalıkları Seksiyonu olduk. Bu arada, İzzet abi kendisini kanıtlıyordu. O zamanın büyük hocasının romatoit artrit olarak tedavi ettiği vakanın sarkoidozun akut formu Löfgreen Sendromu olduğunu kabul ettirdi.

İzzet abi de Türkiye’de yetişmiş Gülhane Tıp Akademi’sinde uzman olmuştu. Bu nedenle Hacettepe’ye uyumda zorlanıyordu. Hacettepe’liler de bu askeri tıplı öğretim üyesini kabullenmek istemiyorlardı, zaman zaman İzzet abiyi örselediler. Ancak eşsiz hocamız Prof. Dr. Şeref Zileli devamlı destekliyor ve moral veriyordu. Bu zorluklar bir yana, Hacettepe’de Göğüs Hastalıklarının ismi var kendi yok. İzzet abiyle aynı odayı paylaşıyoruz.

Ülkemizde tüberküloz çok. Bu hastanede tbc yatağı yok. Tüberküloz görmeden bilmeden Göğüs Hastalıkları Uzman’lığı olmaz deyip; Atatürk Sanatoryumu’na Dr. Tahsin Fıratlı’nın yanına gönderildim. Çok yararlandım. O zamanlar gerçekten çok kuvvetli bir kadro vardı ve konseyleri çok öğreticiydi. Döndüğümde günümüzde genetik öğrenmeden olmaz deyip Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Dr. Bekir Şaylı’nın Genetik Kursu’na gönderdi.

Kendisinin getirdiği bir portable bronkoskop, kötü bir optik ve tek bir biyopsi pensi var. Endoskopi odamız yok. Nerede bir boş oda bulduk orada endoskopi yapıyoruz. Daha önce kısa bir süre Hacettepe’de göğüsçü olarak çalışan Dr. Turgut Altuğ’un getirttiği Collins marka solunum fonksiyon testleri aletleri ambalajı açılmamış olarak depoda duruyor. Yer yok, kullanmasını bilen yok. Coomre’nun solunum fizyolojisi kitabını verdi; bunu hatim et dedi. Beni iki ay Gülhane Tıp Akademisi’ne Dr. Oktay Özkarakaş’ın yanına gönderdi. İki ay da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, Prof. Dr. Türkan Akyol’un laboratuvarına. Döndüğümde 4.katta bir yer edinip endoskopi ve solunum fonksiyon testleri, kan gazları ölçümüne başladık. Bir de teknisyen yetiştirdik. Aynı katta yemekhane yanında bir salonu kontraplaklarla bölüp İzzet abi ve bana birer oda yaptılar. İyi kötü bir Gö-

Bu sırada doçentlik sınavına hazırlanıyordu. Akşamları birlikte Sedat Törel’den İngilizce dersleri alıyoruz. Sadece gördüğümüz hastalar yetişmene yetersiz olur. Daha çok hasta görmen, takipleri nasıl yapılmış bilmen gerek deyip arşiv çalışmaları veriyordu. Vakit bulduğumda arşivdeydim. Milier tbc, çocuk tbc, organ tüberkülozu vs. veri topluyor film tartışıyoruz.


topluyoruz. Verem Savaş’tan temin ettiğimiz mikrofilimleri okuyup değerlendiriyoruz.

Üniversite sadece klinikle olmaz, deneysel çalışman gerekli. Bir arı balı zehirlenmesi vakası ile ilgili çalışıyoruz. Hastanın yediği arı balını fareler ve sıçanların miğdesine vererek, EKG’lerini alıyorum. Sadece in-vivo olmaz in-vitro da gerekli. Farmakoloji departmanında organ banyosunda kalp kası üzerine andromedotoksin (Gryanatoksin II) içeren balın etkisini araştırıyoruz. Köpeklerde tantalum ve tantalupentoksit ile bronkografi yapıyoruz. Filimlerdeki görüntü kalitesini, uygulama sonrası günlerde akciğer dokusundaki mikroskopik ve elekrtomikroskobik değişiklikleri çalışıyoruz.. Göğüs hastalıkları demek çevre ve meslek demektir. Sahada çalışmadan mesleki ve çevresel etkinin sonuçlarını bilemezsin. Bira fabrikasında çalışıyoruz. Cumartesi, Pazar kendi arabalarımız ile Mihaliçcik, Karain’e gidip ev ev dolaşıyor, krom madeni, asbest değirmenleri, çanak-çömlek yapım atölyelerini görüyor örnekler alıyoruz. Karain’de hastaları muayene ediyor, plörezililerden plevra biyopsisi alıyoruz. Çevreden minerolojik çalışmalar için örnek

Bu çalışmalardan bitenler Ankara Tüberküloz ve Toraks Derneği aylık toplantılarında tebliğ ediyor, İstanbul’da Türk Tıp Cemiyeti’tinde sunuyoruz. Ulusal Tüberküloz ve Göğüs Hastalıkları kongrelerine katılıyoruz. Mamak Askeri Foto Filim Merkezi’nde Pickwikiyan (Sleep Apne) hastasının apnelerini ve horlamalarını kaydetmek için geceleri çalışıyoruz. Bir yılda 24 yazımız yayınlanıyor. Bir eksiğin kaldı, yurtdışı tecrübesi. Onun için seni İngiltere’ye Dr. Crafton’un yanına yollayacağım dedi. Eşim yedi aylık hamile, askerlikten yeni döndüm. Bu ayrılığı göze alamadım. Bu bursla M.Artvinli’ yi gönderdi. A.Şahin askerlikten döndüğünde başlayacak. Ne diyeyim, nazara geldik heralde . 1975 Nisan ayında İzzet abiyle ters düştük, 5 Mayıs’ta bir kelime almanca bilmeden herhangi bir iş ayarlamadan ver elini Alamanya. Kadere bak İzzet abinin benim için isteyip, benim reddettiğim yurt dışı deneyimini yine İzzet abi sayesinde edindim. Onunla kavga etmek bile benim yararıma oldu. Böyle bir hocaydı işte… Haberleşiyoruz. Mektuplarında devamlı ülkeye dönmemi ve üniversitede çalışmamı istiyor. Rahmetli Prof.Dr. Farabi Dora’nın Alman

hanımı çalıştığım yere yakın bir şehirdenmiş. İzzet abi Dr.Dora’dan benimle konuşup Hacettepe’ye gelmeyecekse hiç olmazsa Kayseri’de yeni kurulan Gevher Nesibe Tıp Fakültesine gitmem için ikna etmesini istemiş. Beni razı etti. 1978 Eylül’ünde H.Ü. Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak işe başladım. Çok iyi etmişim. Sağol İzzet abi dedim. Vefatına kadar da abi kardeş ilişkimiz devam etti. Daima kendini yenilemiş, öğrendiğini paylaşmış ve yaymıştır. Ne zaman ziyaretine gitsem mutlaka birşeyler öğrendim. İmrenilecek bir aileye sahipti. Asistanları çocukları gibiydi. Okuduğu öğrendiği herşeyi bazen yazılı olarak elimize verir, hemen araştırmaya başlardık. Şok akciğeri, uyku, asbest, zeolite, biyoması ülkemize, erioniti de dünyaya tanıtan odur. Ülkemizdeki tüm göğüs hastalığı ile ilgili kurumlarla iyi geçinmiştir. Türk Toraks Derneği’mizin kurucu başkanıdır. Bu mesleki çalışmaları arasında çok sayıda ingilizce ve türkçe medikal ve paramedikal kitaplar yayınlamıştır. “Boynuz kulağı geçer” derler ya bu İzzet abi için geçerli değildir. Nurlar içinde yat İzzet abi. Mekanın cennet olsun sayın hocam Prof. Dr.Yusuf İzzettin Barış. Saygı ve minnetlerimle, Toraks Bülteni I Aralık 2013 25 I


I Hocam İzzet Barış

I A. Altay ŞAHİN I Herkes kalbindekileri sözlere dökemez. Ben de edebiyat fukaralarından biriyim. Düşündüğüm İzzet Barış’ı anlatmaya çalışacağım. Ne kadar büyük bir insan olduğunu anlatabilirsem ne mutlu bana.

Asıl ismi Yusuf İzzettin Barış’tır. Fakat kendisi İzzet Barış ismiyle bilinmektedir. 1969 yılında başladığım Hacettepe’de İç Hastalıkları Anabilim Dalı’na askerlikten ayrılma bir Göğüs Hastalıkları uzmanının atandığını öğrendik. Geldiğinde yaşı 40 dolaylarındaydı. Göğüs hastalıkları uzmanı olarak geldiği Hacettepe İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda, Göğüs Hastalıkları Bölümü’nü kurdu. Farklı bir camiadan geldiği için başlangıçta, Hacettepe’ye adaptasyon süreci geçirdi. Hacettepe’den önceki hayatındaki farklı hiyerarşik yapı, farklı davranış biçimleri, kurumsal yapıdaki fark, başlangıçtaki adaptasyon süreci için zor bir dönem oluşturmaktaydı. Ülkemizde o dönemde, İç Hastalıkları ile Göğüs Hastalıkları arasında Avrupa Birliği’nin kabul ettiği entegrasyon anlayışı yoktu. Hala bu entegrasyonun hangi ölçülerde gerçekleştiğini bilmiyorum. Günümüzde Avrupa Birliğinin kabul ettiği eğitim standartları ve süreçlerinin, hala ülkemizde yeterli ölçülerde uygulanmadığını düşünüyorum. Ek olarak o dönemde, Hacettepe’de şartlar daha da farklıydı. İç Hastalıkları; Hematoloji, Endokrinoloji, Gastroenteroloji ve Kardiyoloji bölümlerinden oluşmaktaydı. Bunlar, hem alt dalları temsil etmekte hem de Genel Dahiliye bölümü olarak çalışmaktaydı. Var olmayan alt dalların işlevleri, var olan dalların öğretim elemanları tarafından yürüI 26 Toraks Bülteni I Aralık 2013

tülmekteydi. İç Hastalıkları-Göğüs hastalıkları entegrasyon eksikliğine ek olarak, Hacettepe’deki İç hastalıkları uygulamaları ve alt dallardaki farklar ve İç hastalıkları ile birlikte çalışma şartları, dışarıdan gelen bir uzmanın adaptasyon sürecindeki karşılaşacağı zorlukların tamamı değildi. Hacettepe’de çalışan öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerinin önemli bölümü Amerika’da eğitim görmüşler ve orada edindikleri deneyim ve alışkanlıklarını kısmen de olsa sürdürmekteydiler. Farklı bir eğitim sürecinden geçmiş, farklı davranış biçimlerine alışmış bir uzmanın adaptasyonu oldukça zordu. İzzet Beyin Hacettepe’ye başladığı dönemin kısa bir özeti bu şekildeydi. İlk dönemlerinde, İzzet beyin diğer Öğretim Üyelerininkinden farklı davranış ve uygulamaları vardı. Bu farklar adaptasyon süreci ile zamanla rayına oturdu. Hacettepe’ye adaptasyonunu kolaylaştıran nedenlerden ikisi önemlidir. İlki, İzzet bey başladıktan kısa bir süre sonra, Hacettepe’deki İç Hastalıkları eğitim sürecini tamamlayarak uzman olan sayın Mustafa Artvinli ve sayın Mustafa Özesmi ile birlikte çalışmaya başlamasıdır. Her ikisi de Hacettepe kültürünü ve eğitim sistemini özümsedikleri için İzzet Beye çok yardımcı olmuşlardır. Bilindiği gibi teorik eğitim ve uygulamaların çoğu, doğrudan öğrenciler ve araştırma görevlileri iledir. Hocam, her iki kesimle de sıcak ve yakın ilişkiler kurdu. Konsültasyon notlarını daktilosunda yazardı. Araştırma görevlileri ve öğrenciler diğer öğretim üyelerinden farklı olarak, onun odasına rahatça girer, sorunlarını çekinmeden, kendisine akta-

rırlardı. Kendisine en çok, standart akciğer grafileri sorulur, o da filmde gördüğü anormallikleri onlara açıklardı. Çok pratik bir insandı. Sorunları hemen ve çabuk çözüme kavuşturmayı seçer, işi uzatmazdı. Davranışları ve kurduğu ilişkiler özellikle araştırma görevlileri ile yakınlaşması, kendisine ve Göğüs Hastalıkları’na sempatiyi arttırmaya başlamıştı. Kişilik yapısı ve yukarıda kısmen kısa bir şekilde açıklamaya çalıştığım nedenler adaptasyon sürecini hızlandırmıştır. Kısa bir süre sonra Doçent oldu. İzzet beyle yakınlığım Göğüs Hastalıkları rotasyonu ile başladı. Öncesinde zaten tanıyordum. İhtisas süremin sonuna yaklaştığım için teze ihtiyacım vardı. Tez konusunu, sempati duyduğum Göğüs Hastalıkları’ndan almak istedim. Kendisine söylediğimde olumlu karşıladı. O dönemde, ticari olarak asbest çıkarılan ve işlenen Mihalıççık köylerinin mikrofilm taramalarında yüksek oranda kalsifiye plevral plaklar saptanmıştı. Bu köylerde tarama yapılacaktı ve buradan tez konusu çıkacaktı. Ekip olarak bu köylerin taramasını yaptık. Bu çalışma, ihtiyacı olan başka bir dönem arkadaşım tarafından tez yapıldı. Ben sonra, güvercin besleyenlerdeki hipersensitivite pnömonisi’ ni tez yaptım. Bu tezin hazırlanması ve yazımındaki yardımları için kendisine birçok başka konuda olduğum gibi, şükran borcum bulunmaktadır. Göğüs Hastalıkları rotasyonunu tamamlamama rağmen orası benim ikinci evim gibi olmuştu. Yakınlık sadece İzzet beyle değil, orada çalışanların hepsiyleydi. İhtisas bitince Kıbrıs çıkarması dönemini içine alan


20 aylık askerlik görevime başlamadan ve biterken kendisinden beraber çalışma teklifini aldım. Kabul ederek askerlik sonrası Göğüs Hastalıkları ekibine katıldım. Askerlik döneminde, ekibin Türkiye’deki kırsal kesimde çevresel asbest teması ile gelişen hastalıklar konusunda araştırma ve çalışmaları devam etmekteydi. Dönüşte bunlara ben de katıldım. Nevşehir Karain köyünde plevral mezotelyoma oranı çok yüksekti. Bu köye çeşitli kereler gitmemize ve örnekler toplamamıza rağmen, bu örneklerin hiç birinde asbest gösteremedik. Nedenin asbest teması olmasını bekliyorduk. Daha sonra çevresel asbest teması ile gelişen hastalıkların bulunduğu birçok köyde değişik ekiplerle çalışmalar yapıldı. Nevşehir bölgesinde Karain’e, zamanla aynı probleme sahip Tuzköy ve Sarıhıdır köyleri de katıldı. Sarıhıdır köyünün zarar gördüğü Kızılırmak

nehri taşkınından korunmak için nehrin diğer tarafına taşınmasından sonraki jenerasyon, bu sorundan kurtulmuştu. Karain ve Tuzköy’ün yerleşim yerlerinin değiştirilmesi için çok büyük emek sarfetmiştir. Yıllar süren araştırmalar ve çabalar sonunda Nevşehir yöresinde problemin yine silikat grubuna bağlı bir zeolit olan erionit temasından kaynaklandığı, Nevşehir dışındaki kırsal yörelerdeki sorunun beyaz toprakta kontamine bulunan asbest (tremolit) ten kaynaklandığı gösterildi. Lifsel yapıdaki silikat grubu minerallerle çevresel temas sonucu gelişen hastalıklarla ilgili Hacettepe Göğüs Hastalıkları’nda yapılan bütün çalışmaların başından yayınlanmasına kadar İzzet bey, kısaca A’sından Z’sine kadar her safhasının lideri, planlayıcısı ve yürütücüsüdür. Çok büyük emeği vardır. Bu

çalışmaları ile bilim dünyasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Yukarıda İzzet beyin 40 yaşından sonraki hayatının akışında hangi şartlarda nasıl bir gelişim gösterdiğini ve başarılarını çok özet olarak anlatmaya çalıştım. Başardıklarının hepsini böyle bir yazıda toplamak çok zor. Bilimsel tarafını toraks camiasında herkes çok iyi bilmektedir. Toraks Derneğinin kurulması, gelişmesindeki katkıları ve kişisel özelliklerinin çoğu bu yazıda yer almamıştır. Son söz olarak, benim yetişmemde, Göğüs Hastalıklarına katıldıktan sonraki aldığım eğitim ve çalışmalarımın hemen tamamında çok büyük emek ve katkıları olmuştur. Kendisine teşekkür ve şükran borçluyum. Eserleri ve bıraktıkları ile her zaman kalbimizde yaşayacaktır.

I İzzet Hocamdan Geriye Kalanlar

I M. Levent ERKAN I Prof. Dr. BARIŞ’ın bilimsel değerini, yoktan var edip kurduğu bir kliniği nasıl üst düzeylere taşıyıp, dünyada tanınır hale getirdiğini göğüs hastalıkları camiasında hemen herkes bilir. Burada bunları yeniden anlatıp, tekrar etmekten çok, onun tanıyabildiğim kişisel özelliklerini, günlük hayatta yaşadığımız bazı davranışlarını anlatmaya çalışacağım.

Çok değerli Hocam Yusuf İzzettin BARIŞ’ı 1969 senesinde tanıdım. Ben dahiliye stajyeri, Hoca ise Hacettepe Tıp Fakültesi kadrosuna Göğüs Hastalıkları uzmanı olarak yeni katılmıştı. Bölümü kuruyordu. Hemen yanına iki Dahiliye uzmanı almış, gece gündüz çalışıyordu. O yıllarda yeni kurulmuş olan Hacettepe

Tıp Fakültesinde öğretim üyelerine Hocam denilmez, isimlerinin arkasına bey veya hanım ekleyerek hitap ederdik. İzzet Bey ise “İzzet Ağabey” denmesinden hoşlanırdı. Sayılarımız az olduğu için hocalar bizleri isimlerimizle tanırlardı. Geldikten kısa süre sonra Dahiliye Futbol takımının başına geçti. Takım profesyonel futbolcu gibi giyinir profesyonel gibi oynardı. Hoca başta seyircileri “3 kez sağ ol” diye selamlarlardı. Maçlar genellikle Hacettepe’nin Beytepe süt çiftliği veya Tepe Mobilya sahalarında ve o zamanlar cumartesileri de mesai olduğu için Pazar günleri yapılırdı. Ben futbol oynamadım, ama bizlerin de maçlara giderek saha dışından takıma destek olmamızı isterdi. Zaman geçtikçe futbolun yerini tenis

aldı. Hoca artık iddialı bir tenisçiydi. Nöbetlerde bazı geceler gece yarısı aniden görünür, aklına takılan hastaları görürdü. Bazen genellikle de gece vizitlerine oğullarını getirirdi. Enis ve Bahadır o zamanlar lise öğrencisiydiler. Doktor olmalarını istediği için onlara da beyaz gömlek giydirir, hastaları dolaşırlardı. İlerleyen yıllarda iki oğlu da doktor oldu. Nöbetlerde bazı sabahlar saat 06-07’de biz yataktan yeni kalktığımızda onu yine hastalarını dolaşırken görürdük. Öğretim üyeleri Doçent veya Profesör olmuşlardı. Hoca da geldikten kısa süre sonra 1970’de Doçent oldu. Dahiliye stajı yaptığım günlerde benden 4 yaş küçük olan teyzemin oğlu Ali, öksürük, balgam ve nefes darlığı nedeniyle Ankara’ya geldi. Toraks Bülteni I Aralık 2013 27 I


Hacettepe’de Hocanın hastası olarak yattı. Bronşektazi ön tanısıyla Hacettepe’de ilk bronkoskopi yapılan hasta oldu. Bronşektazi saptanmadı. Solunum fonksiyon testlerinde ileri derecede obstrüksiyon vardı. Ali birkaç ay önce şiddetli bir solunum yolu enfeksiyonu geçirmiş, takiben de şikayetleri başlamıştı. Bütün bu olanlara rağmen sigara içiyordu. O zamanın şartlarında kronik bronşit tanısı konuldu.

Hocamızın çok önemli meziyeti de: Bildiklerini, öğrendiklerini saklamayıp, derhal bizlerle paylaşması, vakit geçirmeden aktarmasıydı. Odasına her zaman rahatça girer, her girimde de bir şeyler kazanıp çıkardım. O sırada baktığı hastanın filmleri iki katlı negatoskopunda durur, hemen ne görüyorsun, ne düşünüyorsun diye sorar; bilemediysem anlatırdı. Sıcağı sıcağına, bire bir eğitim bu olsa gerektir.

İzzet Hoca özel hayatında da çok muntazam bir insandı. Odası, masası kütüphanesi hep derli toplu olurdu. Yazısının çok okunaklı olmasına rağmen, başta reçeteler olmak üzere, hasta notlarını, rapor taslaklarını, konsültasyonları hep daktiloyla yazar, reçete tariflerini tek tek detaylı olarak anlatırdı. Teknolojik yeniliklere çok açık bir insandı. Önceleri asistanken aldığı küçük yazı makinesini kullanırken, topuzlu IBM elektronik makineler çıktıktan hemen sonra, bununla yazmaya başlamıştı. Daha sonraları bunun da yerini yazıcı ve “scanner” i olan bilgisayar sistemi almıştı. Yurtdışıyla sık haberleştiği için faks cihazı da mevcuttu. Masasının üst çekmecesinde her zaman meyvesi ama en çokta ayva ve çakısı durur, acıktıkça, çanı sıkıldıkça çakısıyla meyveleri diler yerdi. O sırada odasına girersek bir dilim ayva da bize verirdi. Bazen de insanın gözüne bakarak çatır çatır ısırarak yer, bize vermezdi. Bu bize kızgın olduğu, bir kabahatimiz olduğu anlamına gelirdi. Odasında hiçbir şeyin yerini unutmaz, lazım olduklarında hemen bulur çıkarırdı. İlginç filmleri arşivliyordu. Bu arşivin yetişmemizdeki katkısı çok büyüktür.

Ders anlatması da çok ilgi çekiciydi. Mutlaka konuyla ilgili kendi deneyimlerini de yerleştirir, arada şakalar da yaparak dinleyiciyi kendine bağlardı. Bizler de adeta ağzımız açık zevk ve ilgiyle dinler, dershaneden hep kazançla ve şevkle çıkardık.

Evinde de küçük bir çalışma odası ve zengin kütüphanesi vardı. İnternetin olmadığı o günlerde problem hastaları en fazla birkaç günde çözerdi. Sabahlara kadar çalışır, çözdüğü problemle ilgili bilgileri hemen mumlu kağıda yazar, sabah erkenden hastaneye gelir, bölümün postası İrfan’ın eline tutuşturup teksir bürosuna gönderirdi. Bizler sabah odalarımıza geldiğimizde masanın üzerinde 8-10 sayfalık teksir notlarını bulurduk. I 28 Toraks Bülteni I Aralık 2013

Dahiliye uzmanı olduktan sonda, beni Göğüs Hastalıkları Bölümüne davet etti. Bu dönemde kendisiyle daha yakın çalıştım. Onu daha yakından tanıdım. Hemen her hastasından bir ders almıştı. Unutmaz, yeri geldiğinde aktarırdı. Daha genç bir teğmen olarak Kasımpaşa Deniz Hastanesinde çalışırken göğüs duvarına yakın kitlesi olan genç bir hasta görüyor. Hastanenin imkanları yetersiz kalınca alıp onu İstanbul’daki fakültelere götürüp, torakotomi yaptırıyor. Ancak patoloji incelemeleri kesin bir sonuç vermeyince yurt dışından konsültasyon istiyor. Patoloji raporu: Mezotelyoma. İzzet Hoca mezotelyomayı ilk kez Balıkesir’li bu hastanın tanısıyla öğreniyor. O günkü şartlarda mezotelyomayı okuyup inceliyor. Yıllar sonra Hacettepe’ye geldiğinde özellikle Karain ve Tuzköy’den gelen sayısız mezotelyomalı hastayla karşılaşmış ve teşhis koyup, çareler aramış ve bu köylerde hastalığın etyolojisine yönelik epidemiyolojik ve mineralojik araştırmalar yapmıştı. Günümüzde bile, hala daha tipik asbest görüntüleri olduğu halde bundan hiç bahsetmeyen, interstisyel görüntülerini pnömoni diye bahseden radyoloji raporlarına rastlıyorum. Bu araştırmalar da ben de aktif olarak çalışıyordum. Köylere gidip, Sağlık Ocağı veya Okula yerleşir, 2,5 mili amperlik Picker marka portatif röntgen cihazını kurar, başka bir

odada kilimlerden karanlık oda yapar, içine kırmızı ampulü bağlardık. Başka bir odada solunum fonksiyon testleri yapılır, diğer bir yerde de standart anket formları doldurulur, muayeneler yapılırdı. Diğer yandan köyün çeşitli alanları ve ev içlerinden özel cihazlarla (“personel dust sampler”) toz toplar, örnekleri analiz için Paris, Londra Cardif’deki laboratuarlara gönderirdik. Bu çalışmalar hep onun gayret ve girişimleri sayesinde Dünya Sağlık Teşkilatının işbirliği ile yapılıyordu. Kuruluşun ileri gelen elemanları sık sık gelirler, birlikte çalışmaya köylere de giderdik. Gece geç vakte kadar çalışıp daha sonra da dostlarının yemek davetine icabet ederdik. Araba kullanıp, bütün gün çalışıp sonra da geç vakte kadar yemek ve mahalli sanatçıların saz konserleri derken çok geç saatlerde yatabilirdik. Ancak hoca gün ağarırken kalkmış olur, bizi de uyandırırdı. Bu şartlarda zor uyanır ve kalkardık. İş biter bitmez kampı toplar, arabayı yükler, gece geç saatlerde Ankara’ya dönerdik. Yolda bazen arkaya geçer, gidince yarın için yapılacak hazırlıklarım, yazılarım var der ve gidene kadar uyurdu. Çok temiz bir insandı. Duş yapamadığı zaman mutlaka başını olsun köyün çeşmesinde yıkar, aksi halde rahat edemezdi. Akşama kadar hiç durmadan çalışır, bu aralıksız sıkı çalışma onu yorar, stres yapardı. Böyle günlerde mesai bitip de ortalık tenhalaşınca Levent gitme de biraz dertleşelim dediği olurdu. Birlikte hafif bir şeyler içer, çanını sıkan konular hakkında fikirlerimi sorardı. Bu sırada ağabey-kardeş veya baba-oğul gibi olurduk. Kızdığı şeylere çok güzel küfürler ederdi. Babam da askerdi. Sırası gelince o da çok yerinde güzel küfür ederdi. Ben en orijinal küfürleri Babam ve Hocamdan öğrenmişimdir. Bazen küfür dilimin ucuna gelir, Hocama saygısızlık olmasın diye söyleyemezdim. Bu durumu fark eder, söyle oğlum çekinme, küfür etmek en iyi deşarj yoludur derdi. İzzet Hocam kırlarda ve ormanlarda büyümüş bir insandı. Bunu hep iftiharla söylerdi. Vücut yapısı çok


kuvvetli elleri kolları çok güçlüydü. Gölbaşındaki köy evini yaparken ellerinde iş eldiveni, traktörden çimento torbalarını tek eliyle taşıyabildiğini hayretle görmüştüm. Kendisini Ankara ve Paris‘de birlikte olduğum davetlerde, kokteyllerde gerçek bir salon adamıydı. Ama gönlü hep kırlardan yanaydı. Bu nedenle Ankara Gölbaşı Ballıkpınar Köyü’nde birkaç dönümlük bir arazi aldı. Buraya 3 odalı mütevazi bir köy evi yapımına başladı. O zamanlar televizyonda Petrocelli diye bir dizi vardı. Petrocelli bir avukat idi. Ancak her türlü işi, tamiri, hatta evini kendisi yapıyordu. Evi yapan usta Avrupa’da uzun yıllar çalışmış, ufak tefek, ancak pire gibi bir adamdı. Dizlikleri dirseklikleri de olan orijinal inşaat elbiseleri, botlar ve şapka giyer, uzaktan bakıldığında uzaydan gelmiş bir yaratık gibi görünürdü. İnşaatla ilgili hemen her işi yapardı. İzzet Bey ustaya Petrocelli adını takmıştı. Biz de bu isimle hitap ediyorduk. Boş zamanlarında Hoca da inşaatına hevesle koşuyor, kendi tabiriyle iş üstü elbise ve eldivenlerini takıyor, giyimiyle ve çalışmasıyla tam bir inşaat ustası oluveriyordu. Beni de inşaata götürür, onlara yardım ederdim. Adeta bir film setinde gibiydik. Binanın kabası bitmiş, çatısı örtülmüş, ahşap pencereler takılmış ancak camlar daha takılmamıştı. Soğuk bir kış günüydü. Biz çalışırken, salonun ortasında bir odun sobası yanar, üzerinde isli bir bir çaydanlık kaynardı. O gün benim görevim pürmüz ile ahşap pencerelerin budaklarını yakmaktı. Hava çok soğuk ve rüzgarlı olduğu için sık sık sobanın yanına gidip ısınıyorduk. Ben pencerelerde rüzgara karşı çalıştığım için çok üşüyordum. Sobanın üstünden bir çay alıp, bir de sigara yaktım. O zamanlar hemen hepimiz sigara içerdik. İkinci çayı alıyordum ki Hoca: Emziriyorsun yine emzirme Levent! diye bağırdı. Şaşırmış emzirmeyi anlayamamıştım. Emzirmiyorum çay içiyorum deyince anlattı emzirmenin ne olduğunu: “Bizim oralarda bebeği olan kadın işçiler fabrikaya bebekleriyle gelirler. Kendileri çalışırken bebekleri de yandaki odada bakılırlar. İşi kaytarmak isteyenler “ustam ben bir

emzirem de gelem” deyip emzirmeyi bahane ederler. Sen de bu gün çok emziriyorsun!. Bir hayli gülmüştük. Kazayı belayı takmaz, o gün aklına koyduğu işi yapmaya bakardı. Yine bir hafta sonu kimden olduğunu hatırlamıyorum, Hoca köyde Arap atıyla takla atmış diye eve bir telefon geldi. Arap atı 41 plakalı beyaz 1972 model Renault 12 arabasıydı. O zamanlar bırakın cep telefonunu ankesörlü telefon bile yok. Çankaya’daki evine telefon ettim: Cevap yok. Hoca yaralanmış orada mı diye Hacettepe’yi aradım: Gelmedi dediler. Köye gitmekten başka çare yok. Atlayıp gittim. Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. Merakla eve vardım. Petrocelli çalışıyordu. Merakla Hoca kaza geçirmiş, ne oldu nerede diye sordum. Evet köyün yolunda takla attı dedi. Kendisi nerede diye sordum: Çimento almaya gitti, şimdi gelir diye cevap verdi. Zaten uzaktan traktör görünmüştü. Römorka çimentolar yüklenmiş, en üste de Hoca oturmuş geldiler. Hemen traktörü boşaltmaya başladı. Arap atının küllüğü kestane kabuklarıyla dolmuş. Onu boşaltmaya uğraşırken arabanın dengesi bozulmuş, şarampole girip takla atmış. Hocanın değişik mesleklerden Biblocu Kemal, Kuyumcu Kemal, Turan Enişte diye ilginç dostları vardı. Hemen onlara haber vermiş. Arap atını bir kamyona yükleyip götürmüşler, Hoca da hemen iş başı yapıp kaldığı yerden işine devam etmiş. En çok Türk müziğini sever, Neşe Karaböcek ve Yüksel Uzel’i dinlemeyi tercih ederdi. İşler bitmediği için bir kış günü ancak öğleden sonra yola çıkabilmiştik. Yozgat Sorgun Garipler Köyü’ne ikimiz gidiyorduk. Yerler ıslak, hafif kar yağmaktaydı. Kısa süre sonra hava kararmıştı. Hoca o gün yorgun ve sinirliydi. Durmadan klinikteki olumsuzluklardan, çalışmalarımızdaki kusurlardan yüksek sesle bahsediyordu. Baktım olacak gibi değil, hazır olan Neşe Karaböcek’in bantını usulca arabanın teybine koyuverdim. Kısa süre sonra Hocanın asabiyeti azaldı. Dertleşerek yola devam ettik.

Bölüme hemen her ay birkaç yabancı gelirdi. Bu insanları çoğu kez Üniversitenin misafirhanesinde misafir ederdik. Bu misafirhane Üniversitenin kurucusu Prof. İhsan Doğramacı’nın Hacettepe Vakfına verdiği Bahçelievler semtinde bulunan köşk tarzında yapılmış bahçeli müstakil eviydi. Misafirlerimiz burada ağırlanmaktan çok memnun kalırlardı. Sabah kahvaltısı burada verilir, öğlen yemekleri ise genellikle kusursuz bir lokanta olan Öğretim Üyeleri Kafeteryasında yenilirdi. Akşam Hocanın evine gidilir, eşi hanımefendinin kurduğu muhteşem sofralarda, kendi hazırladığı Türk mutfağının unutulmaz örnekleri tadılırdı. Bu eşsiz yemeklerin tatları bu gün hala damağımdadır. O sırada evde yardımcı bulunmadığı için serviste Beran Hanıma yardım ederdim. Hocamın yükselmesi ve dış ilişkilerinde onun yeri ve emeği çoktur. Kolej gibi özel bir lisan eğitimi almadığı halde, İngilizcesini hep geliştirmeye çalışmıştı. Deniz subayıyken gemiyle gittiği Liverpool limanında birkaç ay kalmış, her fırsatta oradaki hastaneleri ziyaret edip doktorlarla tanışmış, onların çalışmalarını izlemişti. Hacettepe’ ye geldikten sonra da bir süre yine İngiltere’de kalmıştı. İngiliz tıbbını, hastanelerini, disiplinine hayrandı. Her fırsatta oradan meslektaş dostlar edinmişti. Onlarla ilişkisini hiç kesmezdi. Bunlardan birisi de Prof. Peter Elmas idi. Prof. Elmas İngiltere’de hatırı sayılır bir hocaydı. O sıralarda beni Londra’ya konusunda dünyanın en ünlü hocası Prof. Pepys’in yanına İmmünoloji-Allerji yapmam için göndermek istiyordu. Ancak Pepys yanına çok eleyerek ve çok zorlukla az sayıda eleman alıyordu. Özgeçmişimi gönderdik. Prof. Elmas araya girdi. Hemen kabul edildim. Giden yabancılara orası ödeme yapmıyordu. İngiltere’ye giden arkadaşlarım gibi benim de maaşım transfer edilecek, bu para ile geçinecektim. Şansa bakın ki tam o sırada (1978 senesi) ekonomik kriz oluştu. Türkiye 5 “cent” e muhtaç hale gelmişti. Maaş transferleri durduruldu: Gidemedim. Birkaç ay sonra Fransa’nın ünlü Göğüs Toraks Bülteni I Aralık 2013 29 I


Hastalıkları Hocası Profesör Jean Bignon bizim kliniğe ziyarete geldi. Prof. Bignon’un da özel çalışma konusu asbest ve mesotelyomaydı. Bu konuda çok önemli araştırmaları ve yayınları vardı. Bignon’un ekibinden minerolojik araştırmaları gerçekleştiren Patrick Sébastien bizim doku, bronkoalveoler lavaj ve toz örneklerimizde “scanner” elektron mikroskobu ile asbest analizlerimizi yapıyordu. Prof. Bingon bir gün bana burada herkes İngilizce konuşuyor, benim dilimi bilen yok mu diye sordu. Bende konuşmaya Fransızca devam ettim. Bunun üzerine İngiltere’ye gidecekmişsin, benim yanıma da gelebilirsin dedi. Bir ay sonra Paris’te Profesör Bignon’un kadrolu asistanıydım. Hocanın girişimciliği, çalışkanlığı ve muhiti önümü açıvermişti. Orada bazı zorluklar çekmekle birlikte çok değerli bilgi, görgü ve deneyimler elde ettim. Apar topar Paris’e gidiyordum. Yola çıkmadan bir gün önce çok heyecanlı idim. İlk kez yurt dışına çıkacaktım. Üstelik asistan olmuştum. Fransızcam yeterli olacak mıydı? Bilmediğim bir klinikte işlere ayak uydurabilecek miydim? Sıkıntıdan adeta vakit geçiremiyordum. O sırada yine köyden bir haber geldi: Tipsiz dikenli tellere takıldı, derisi paramparça, kanlar içinde yatıyor. Malzeme alsın hemen gelsin diyordu Hocam. Hemen bir dikiş seti, lokal anestetik ve jilet makinesi alıp koştum köye. 1979 senesi ilk baharıydı. Köy evi bitmiş, etrafı dikenli tellerle çevrilmiş, Hoca bir de yavru çoban köpeği almış, adını da tipsiz koymuştu. Tipsiz süratle büyüyüp gelişiyordu. İzzet Hoca köpeğiyle oynamayı çok seviyor onu elleriyle besliyordu. O gün dikenli tellere takılmış yaralanmıştı. Gittiğimde çimenlerin üzerinde kanlar ve açılar içinde yatıyordu. Hemen yaraları temizleyip, etrafındaki kılları tıraş ettim. Yaralarına sayısız dikiş attım. Bir de antibiyotik başladık. Hayvan müdahale sırasında hiç kıpırdamadan yattı. İş bittikten sonra ileriye gidip oturdu. Gözleriyle adeta teşekkür ediyordu. Bu işlere dalınca ertesi gün yapacağım yolculuğun heyecan ve sıkıntısını unuttum. Akşama I 30 Toraks Bülteni I Aralık 2013

kadar köyde Hocam ile vakit geçirdim. Üzülürüm diye bana duyurmamışlar: Bir süre sonra hayvan garip hareketler yapmaya başlayıp, ölmüş. Yapılan incelemeler sonucu kuduz olduğu anlaşılmış. Yerli aşı komplikasyonlara yol açtığı için İzzet Hoca Almanya’dan binlerce DM vererek aşı getirtmiş. Paris’e gittikten birkaç ay sonra İzzet Bey kliniği görmek ve önemli bir uluslararası toplantıya katılıp, konferanslar vermek üzere oraya geldi. Memleket hasreti çalışma koşullarına alışmak vs. derken bir hayli sıkılmıştım. Monsieur Bignon ile Ankara’daki gibi rahat konuşulmuyordu. Biz İzzet Hocamızın odasına çat kapı girer çıkardık. Burada önce sekreteri Nicol’den randevu alınıyor ve kendisiyle gayet resmi görüşülebiliyordu. İzin almak için randevuyla girdim odasına. Yeni Hocam anlattı: Fransız Hariciye Bakanlığına müracaat etmiş, iyi bir otelde misafir edilmesini, bir otomobil ve şoför talep etmişti. Uçak saati koştum Orly’e. Hocamı görünce babama kavuşmuş gibi oldum. Gidene kadar da 3 gün hiç bırakmadım. Karşılayanlar arasında bir de elinde İzzet BARIŞ adını tutan yaşlı hanım vardı. Hocayı aldık, otoparkta bir kırmızı Renault 14’ e yerleştik. Arabayı bu hanım kullanıyordu. Kapıyı açıp Hocayı arkaya oturttum. Bende öne Madamın yanına geçtim. Güzel İngilizce konuşuyordu. Saint Germain semtindeki tarihi Otel Odeon’a yerleşti Hoca. Şu kadını sal gitsin dedi. Madamla ertesi sabah buluşmak üzere ayrıldık. Sabah yine Hoca arkaya, ben öne yerleştik. Kadın başladı sinirli bir sesle Fransızca konuşmaya: Ben Profesörü gezdirmekle görevliyim, sen niçin bizimle geliyorsun, niçin arkada değil de , önce oturuyorsun, misafir önde yanımda otursun diyordu. Vefat eden eski bir Fransız hariciyecinin hanımıymış. Hoca, ne diyor bu kadın diye sordu. Beni istemiyor, sizin de yanında oturmanızı istiyor, sizi gezdirmekle görevli olduğunu söylüyor dedim. Hoca bozuldu: Aman oğlum beni yalnız bırakma bu kadınla diye tembih etti. Toplantıda konuşmasını yapmadan önce onun oldukça

heyecanlı olduğunu fark ettim. O zamanlar şimdilerde olduğu gibi uçaklar dolusu kongrelere gidilmez, ancak özel daveti, konuşması vs. olan hocalar yurt dışına seyrek çıkarlardı. Hocam İngilizce mükemmel bir konferans verdi. Konuştukça heyecanı kayboldu. Sorulara güzel cevaplar verdi. Çok ilgi toplamıştı. Çalışırken insanı hep motive ederdi. Créteil semtinde bulunan, çalıştığım hastanede ki servisi gezerken: “Yahu Levent ne kadar şanslısın, ne mükemmel bir yerdesin, ömür boyu böyle bir hastanede çalışma fırsatı bulamadım” diye konuşup, teşvik ediyordu. Monsieur Bignon bir akşam yemeğine evine davet etti. Davetliler arasında ben de vardım. Enis yaz stajı için bizim kliniğe gelmiş, Hocanın kendisine tahsis ettiği, kendi oturduğu apartmanın başka bir katındaki stüdyoda kalıyordu. Bignon’un evi Seine nehri kenarında, Eiffel kulesine çok yakın, Paris’in en lüks apartmanlarından birindeydi. İçi büyük değildi. Oldukça sade döşenmişti. Yine burada da nefis bir sofra kurulmuştu. Evde yardımcı görünmüyor, servisi Madame Bignon bizzat kendisi yapıyordu. Kendisini Ankara’dan tanıyorduk. Sempatik çana yakın bir Hanımefendiydi. Bignon Hoca bir keresinde sigara içtiğim için bana kızıyordu. Hanımı sen gençken ne çok içerdin diye araya girmiş, adeta beni kurtarmıştı. Sofrada zengin giriş yiyecekleri vardı. İzzet Hocam inançları olan bir insandı. Jambondan almadı. Asıl yemek salçalı et ve yanında kıtır kıtır patates kızartması idi. Eti görünce tanımıştım. At eti oranın en lüks etiydi. At kasabı Özel kasaplarda satılırdı. Hastanede öğlen yemekleri asistan yemekhanesinde yenilirdi. Ortaya büyük kaplar içinde yemekler konulur, herkes istediği kadar alırdı. İlk günlerde yemek seçiyor, zor durumda kalıyordum. Bu kez bana biftek vs. yapıyorlar, onu da içi kırmızı olduğu için zorla yiyordum. Baktım olacak gibi değil, herkes gibi önüme ne konulursa yemeye karar verdim. İzzet Hoca bana dönerek Levent ne güzel yerdesin, bu ne lezzetli bir yemek dedi. Ben de Hocam domuzu yemediniz ama beygirin etini çok sevdiniz deyince


kıpkırmızı oldu. Yediklerinin adeta boğazına kadar geldiğini hissetmiştim. Hocanın neşesi kaçmış; ev sahipleri muhtemelen bir şey anlamamışlardı. Enis te gülüyordu. Gereksiz muziplik varmış: Sonraları bu davranışımın ne kadar yanlış olduğunu düşünmüşümdür. Şimdi olsa asla yapmam. Hoca 1980’li yılların başında kendi isteğiyle emekli olup, Dünyanın seçme hocaların toplandığı Suudi Arabistan’daki King Faisal Üniversitesinin Tıp Fakültesine öğretim üyesi kadrosuna katıldı. 1986 yılı sonlarında tekrar Hacettepe’deki görevine dönüp, Bölümünün başına geçti. İzzet Beyin çok önemli bir özelliği de bildiği şeyi sonuna kadar savunması, yanlış bildiği tanıları da samimiyetle itiraf etmesiydi. O günlerde teyzemin oğlu Ali yine hastaneye yatırılmıştı.

Solunum yetmezliğinde olduğu için uyutulmuş entübe edilmişti. Artık elde CT, HRCT gibi imkanlar vardı. Ali hakkında konuştuk: Biliyor musun Levent dedi. Alinin teşhisini ancak koyduk. O zamanlar bilmiyorduk, Ali’nin tanısı bronşiyolitis oblitererans idi. Arabistan’da tıp talebesi bir kız öğrencisi hastalanmış. Kısa sürede solunum yetmezliğine girmiş. Hasta özel ambulans uçakla Amerika’ya gönderilmiş. Orada ölmüş. Postmortem çalışmalarla da bronşiyolitis obliterans tanısı ispatlanmış. Ben bu hastalığı o hasta ile tanıyıp, öğrendim. Ali’de de sorun ayni dedi. Ali kısa süre sonra vefat etti. Post mortem akciğer biyopsilerini yurt dışına gönderdi. Zaten önemli biyopsileri hep böyle yapardı. Yurt dışında önemli patolog dostları vardı. En azından kim hangi konuda söz sahibi? Bilir ona ulaşmak için hemen daktilosunun başına geçer,

klinik bilgileri yazar, çoğu kez posta masraflarını da kendisi verirdi. Ali’nin doktor olan kızı, şimdilerde Hacettepe’de asistandır. İzzet Hocam ile yaşadıklarım yukarı da anlatmaya çalıştıklarımla bitmez. Burada onun renkli ve ilginç kişiliğinden örnekler vermeye çalıştım. Ben iyi bir hekimin yetişmesinde dersin, defterin, kitabın yanında usta çırak ilişkisinin de çok önemli olduğunu yaşayarak öğrenmiş ve inanmış bir hekimim. Bu gün bir çok hekimin yetişmesindeki aksaklıklardan biri de bu ilişkinin kurulamamasıdır. Ustanın yanında bulunmak ve onun çantasını taşımanın insana çok önemli özellikler kattığını yaşayarak öğrenmiş birisiyim. Hep ne mutlu bana ki İzzet Hocam gibi bir büyük Ustam olmuştur derim. Nurlar içinde yatsın sevgili Hocam.

Fotoğraf: Dr. Emel Kibaroğlu, Toraks Bülteni Aralık 2012

Toraks Bülteni I Aralık 2013 31 I


I İzzettin Barış Hocamız: “HAYATIM MESAJIMDIR” Diyebilmek*

I Feyza ERKAN I “Hayatım mesajımdır” sözü, Mahatma Gandhi’nin beni çok etkileyen bir deyişidir. Çok fazla söze gerek duymadan, mesajını, yaşamı boyunca yaptıklarıyla veren ender kişiler söyleyebilir bunu. İşte İzzettin Barış o ender kişilerden biriydi. Onun yaptıkları hekimin ve öğretim üyesinin, eğer isterse binlerce insanın yaşam koşullarını değiştirebileceğini, bilim dünyasını etkileyebileceğini ve genç meslektaşlarına ilham verebileceğini öğretti bize.

Toplumsal Yararlılık, Koruyucu Hekimlik Bilimin ana amacının toplumsal yararlılık olması, bilimsel çalışmaların yerel toplumsal sorunlara odaklanması gerektiğini gösterdi. Ülkemizde köy köy dolaşarak, Türkiye’nin asbest haritasını çıkardı. Zeolit’in kanserojen etkilerini tüm bilim dünyasına kanıtlayarak, uluslar arası planda Türkiye’nin adını yüceltti. Hepimizin gurur kaynağı oldu. Tedavi edici hekimliğin ön planda olduğu bir sağlık ortamında,koruyucu hekimliğin bayrağını yükseltti. Ülkemizde tütün mücadelesinin öncülüğünü yaptı. Kurduğu ekiple şehir şehir dolaşarak, sabırla sigaranın zararlarını anlattı. Liderlik ve Paylaşımcılık İzzetin Barış, insanlığın, ülkesinin ve çevresinin, herhangi bir ihtiyacını saptadığında inisiyatif aldı, tüm zor-

luklara göğüs gererek liderlik ve öncülük yaptı. Türk Toraks Derneği’nin kuruluşu ve gelişmesine büyük emek verdi. Okuduğu her makaleyi, öğrendiği her bilgiyi paylaşmak, insanlara artı değer katmak onun başlıca yaşam amaçlarından biriydi. Önce yakın çevresinden başlayarak ,kendi bö-

Belli bir yaşam amacı olan ve bu amacı gerçekleştirebilen kişiler için, ölüm bir son değildir. Onların paylaştığı mesajlar kuşaktan kuşağa aktarılır, sonsuza kadar diğer insanlara ilham verir. lümündeki meslektaşlarıyla, daha sonra verdiği konferanslarla, yazdığı kitaplarla daha geniş kesime birikimlerini ulaştırdı. Sürekli Öğrenmek, Gerçeği Aramak İzzettin Barış eğitici olduğu kadar, iyi bir öğrenciydi aynı zamanda. Sü-

*Dr. Feyza Erkan’ın TTD İstanbul Şubesi Toplantısında Yaptığı Konuşma.

I 32 Toraks Bülteni I Aralık 2013

rekli okur, yenilikleri öğrenmek için hiçbir özveriden kaçınmazdı. Emekli olup İstanbul’a yerleştiği yıllarda dahi, “Genetik” konusundaki en son bilgileri edinmek için İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıbbi Araştırmalar Enstitüsüne gelirdi. Gerçeği arama aşkı ona Çanakkale Savaşları, Padişahların Hastalıkları gibi az bilinen diğer konuları da araştırmasını, bilinmeyen birçok sırrı bizimle paylaşmasını sağladı. Yaşam Kalitesinin Önemi İzzetin Barış, yaşam kalitesine verdiği önemle, kendi bedensel sağlımız için neler yapmamız gerektiği konusunda da bize örnek olmuştur. Hacettepe Hastanesinin eğitim, hasta hizmeti, araştırma çalışmalarının tüm yoğunluğuna karşın, tüm ekibiyle birlikte tenis oynamaya vakit ayırabilmesi, bize kendi bedensel sağlığımızı korumak açısından çok büyük ilham vermiştir. Mesajıyla Yaşayacak Belli bir yaşam amacı olan ve bu amacı gerçekleştirebilen kişiler için, ölüm bir son değildir. Onların paylaştığı mesajlar kuşaktan kuşağa aktarılır, sonsuza kadar diğer insanlara ilham verir. İşte İzzettin Barış Hocamız da bu ölümsüz kişilerden biridir.


I Prof. Dr. İzzet Barış’a veda…

I Şükrü HATUN

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

I Bir süredir hasta olduğunu ve İstanbul’da bir hastanede yattığını biliyordum ama onu son kez göremeden kaybedeceğimizi tahmin edemedim. Ölüm haberini (21 Eylül 2013) duyduğumda bir kez daha “hayat koşturmacaları” nedeniyle ertelediğimiz şeylerin boğazımızda düğümlendiğini düşündüm ve onun elini son kez tutamamanın acısını hissettim.

İzzet hoca, Hacettepe Tıp yıllarında üzerimizdeki etkisi yaşam boyu süren hocalardan birisi idi; ben onu iç hastalıkları stajı sırasında bizleri dizinin dibine oturtup akciğer filmi okumayı, hastalar ile dost dili ile konuşmayı öğrettiği zamanlardan hatırlıyorum. Üzerinden 30 yıldan fazla geçmesine rağmen bazı sabahlar filmlere bakarken onun içimdeki sesini duyarım. İzzet hoca, öğrencileriyle sıcak diyaloglar kuran ve onlara yakın duran kişiliğiyle sevilen hocalardandı. İyi hoca kişiliğinin yanında, bilimi halka hizmet olarak gören bir kuşağın-Nusret Fişek Kuşağınıntemsilcilerindendi. Bana yıllar sonra Hacettepe Halk Sağlığı Enstitüsünün başkanı (12 Eylülden sonra kapatıldığını unutmayalım) Prof. Dr. Nusret Fişek’in hayatındaki en önemli kişi olduğunu ve Hacettepe’nin özgünlüğünü onun sayesinde kazandığını söyleyecekti. İzzet hoca, artık giderek azalan “doktor/bilim adamı” türünün bir temsilcisidir ve hayatının esasını “halk adamlığı” ve hiç azalmayan merak duygusu oluşturur. Prof. Dr. İzzet Barış’ın ülkemize en önemli ve kalıcı katkısı asbestin zararları konusundaki çalışmalarından kaynaklanır. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi’nde genç bir asistanken, acil olarak Bakırköy’e nakli yapılmaya çalışan “manik” nöbet içindeki bir hasta konsülte edilir kendisine. Hastanın akciğer filmindeki bulgular o zaman “Kist Hidatik” olarak değerlendiri-

lir. Uzun bir aradan sonra aynı hasta ile İstanbul’daki bir askeri hastanede karşılaşır. Hastanın psikiyatrik yönden bir sorunu yoktur ama akciğerindeki lezyon için ameliyat olmayı beklemektedir. İzzet Barış, hastanın ameliyatına girer ve cerrahın “bu lezyon pek Kist Hidatike benzemiyor” sözü aklında kalır. Ameliyat sonrası çıkarılan parça, hastanenin patoloji bölümüne gitmez; İzzet Barış bu parçayı alıp İstanbul’daki bir tıp fakültesinde incelettirir. Patoloji raporu, hastada mezotelyoma olduğunu söyler (aslında hastadaki ilk mani tablosu da mezotelyomaya bağlıdır). Kitaplar açılır görülür ki, mezotelyomanın nedeni asbesttir. Bu vakayla karşılaştığı asbest, onun daha sonraki yaşamını derinden etkileyecek ve ülkemizdeki en kapsamlı asbest araştırmaları Prof. Dr.İzzet Barış başkanlığındaki ekiplerce yürütülecektir. Dünyada ilk kez, Göreme yöresinde asbest’ten daha üçlü fibrojenik ve karsinojenik bir mineral olan, Fibrous Zeolite’nin (Erionite) yaptığı hastalıkları dünyaya İzzet hoca tanıtmıştır. Bu çalışmalar sebebiyle sekiz kez ödül almıştır. Bunların arasında 1990 Sedat Simavi Vakfı Sağlık ve Türk Tabipler Birliği Nusret Fişek Halk Sağlığı ödülleri de vardır. Göreme’nin üç köyünde (Karain, Sarıhıdır ve Tuzköy) ölümlerin %60-80’inin mezotelyomaya bağlı olduğunu rapor eden ve bu köylerin taşınması için köylülerin direncine rağmen yıllarca uğraşan odur. İzzet Barış’a göre asbeste bağlı ölümlerin gerisinde içinde asbest bulunan toprağın evlerin oda duvarlarının kireç yerine kullanılması veya izolasyon amacıyla çatılara serilmesi yüzünden solunması, okul bahçelerine veya yollara serilmesi; bu alışkanlıkların yazılı ve görsel medyada gündeme gelmesine rağmen halkın bu alışkanlıktan bir türlü vazgeçmemesi, tıp

fakültelerinde koruyucu hekimliğe önem verilmemesi yatmaktadır. Yıllar sonra onunla yolumuz bu kez Kocaeli’de kesiştiğinde o emekli olmuş ve kendi memleketinde bir şeyler yapmanın, yeni bir yaşam kurmanın, bizler ise yeni bir tıp fakültesinde öğretim üyesi olmanın telaşı içindeydik. Fakültemize gelmeyi, bizle oturup konuşmayı severdi; ama en çok bir emeklilik günlerini geçirdiği Gölcük Örcün köyündeki hastaların işlerini takip etmek için hastaneye gelirdi. Sanki hiç sönmeyen hekimlik yapma özlemini bu şekilde gideriyordu. Biz de eski öğrencileri olarak ona bu yaşlarda bir nebze olsun destek olmanın sevincini yaşardık. Bir defasında babalar gününü bahane ederek onu Örcün Köyü’nde ziyaret etmiştik; bahçesini, ağaçlarını anlatmış ve bizi ağırlamak için elinden geleni yapmıştı. Dekanlıkta görev alınca ekip olarak onun öğrencilerimizle daha çok teması olsun diye çaba göstermiş, bir iki kez fakültemizde konuşma yapmasına vesile olmuştuk. Daha sonra hepimizin tahmin edeceği yaşlılık sorunları onun da yaşamını zorlaştırdı ve buralara uğrayamaz oldu. Ölüm yaşam döngüsünün bir gerçeği ve biraz da uzamış sorunlar için bir çözüm. Şimdi ona veda ederken, anısı önünde derin bir saygıyla eğildiğimi, “kubbede bıraktığı hoş seda”yı korumak için elimizden geleni yapacağımızı söylemek isterim. Toraks Bülteni I Aralık 2013 33 I


I Prof. Dr. İzzet Barış “SON SAMURAY”

I Sait KAPICIOĞLU

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı

Yeni tanımları kabul ettirmek için canla, başla uğraşır, asistan ve öğrencilerine öğretirdi. Hacettepe’nin farklı ilke ve uygulamalarına yabancıydı. Yalnızdı. Bu yüzden savaşçıydı. “SON SAMURAY’’ felsefesinde yaşadı ve öyle öldü. I İzzet Barış Hocamızı kaybettik. Türk ve dünya bilim aleminin başı sağ olsun! İzzet Hoca’mız araştırmacı, yenilikçi düşüncelerini daima yazılı olarak insanlık hizmetine sunan bir bilim adamıydı. Kitap yazmayı çok severdi. ‘Padişahların Hastalıkları’ adlı eserinde, tüberkülozun Osmanlı İmparatorluğunda ne büyük problem olduğunu savunmuştu. ‘Yoğun Bakım’ kitabında sağlık hizmetlerinden çok, yoğun bakım felsefesini toplumsal psikoloji içinde işlemişti. Kitap tükenmiş olduğu için bana fotokopisini hediye etmişti. Kitabın içinde bir not ve ağaç dikerken fotoğrafı vardı. Böylece ölümsüz mesajlar veriyordu. Kitapta açıkladığı dünya içinde bir yıl koma halinde kaldı. Demek ki yaşamını kaleme almıştı.

İzzet Barış Hoca’mız mesleğini aşk ile yapardı. Hacettepe’ye yarbaylıktan ayrılarak gelmişti. Yeni yöntemlerle hazırladığı notlarını, evde sabahlayarak daktilo edip, erken saatlerde hasta dosyasına koyardı. Yeni tanımları kabul ettirmek için canla, başla uğraşır, asistan ve öğrencilerine öğretirdi. Hacettepe’nin farklı ilke ve uygulamalarına yabancıydı. Yalnızdı. Bu yüzden sa-

I 34 Toraks Bülteni I Aralık 2013

vaşçıydı. “SON SAMURAY’’ felsefesinde yaşadı ve öyle öldü. İzzet Hoca tatlı sertti. Çabuk küserdi; ama çabuk barışırdı. Toplum ile çok barışıktı. Kronik hastalarına çok şefkat gösterirdi. Serviste yatıp tanısı konulamamış bir hastadan hak vukuu olursa post-mortem biyopsi almamızı tembihlemişti. Hasta ağa idi. Kapısında en az 10 kişi beklerdi. Bu yüzden biyopsi yapamadık. Hastane imamı da bir müzevirdi. Hocamız biyopsi alamadığımız için bize darıldı. Cenaze gitmişti. O’nu üzmemek için Mardin Kızıltepe’ye gidip mezarı açmaya karar verdik. Ana dal aracımıza kazma-kürek ve tıbbi gereçleri yerleştirdik . Uzun ve çok sıcak bir yaz bayram tatilinde, nöbet sonrası Dr. Cem Keçik ile hareket edecektik. Pazardı. Hoca saat 9.00’da hışımla servise girdi. İlk sözü kızarak “indirin lan arabadan kazma küreği” diye bağırması oldu. Bizi birisi ihbar etmiş olmalı ki erkenden hastaneye gelmişti. İzzet Hoca’nın toplum sağlığı için inanılmaz epidemiyolojik takım çalışmaları vardı. Asbestozis konusun-

da bir üstattı. Karain - Tuzköy’deki bu projede biz de çalıştık. Bölgede çok seviliyor, herkes yardımcı oluyordu. Ama sonunda çıkarcı düşünenlerce inanılmaz kazık yedi. Yemeklerimizi Kızılırmak’tan akşam yakaladığımız balıklarla sağlıyorduk. Dönüşte yolda gezen bir kaplumbağa gördük. “Hocam bu hayvan toprakta yaşıyor. Bunun ciğerinde asbest varsa çalışmayı destekler” dedim. “Yaşa Sait “ diye haykırdı. Kaplumbağayı senin evin bahçesinde sakla dedi. Bahçe duvarla çevriliydi. ikinci gün kaplumbağa kaçmıştı. Hoca’ya zar zor söyleyebildim. Şaşırdı ve “git iki tane daha al gel” dedi. Ankara-Nevşehir seferi emrini yerine getirdik. Ama kaplumbağa tekrar bulmak kolay olmadı. Hacettepe’nin bölümler arası futbol maçlarında takım kaptanımızdı. Santrafor oynardı. Ben sol açıktaydım. Çoğu zaman sol, daha az da sağ açıktan yaptığım ortalara kafayı koyar; golleri sıralardı. Bana “Sait, Hop Sait” derdi. Böyle çağırılmaktan çok gurur duyardım. Hocam yaşamını son sözü olan “Sait “ ile tamamlamıştır. Hoca’mız emekli olunca irtibatımız hiç kopmadı. Çok sevdiği çiftliğine davet ederdi. Sağlık sorunlarını söylerdi. Ailesine çok düşkündü. O benim, ben de oğlunun hocasıydım. Benim karikatür çizmemden çok keyiflenirdi. Bu konuda benim için yazdıklarını, hayatımın en güzel övgüleri olarak kabul ediyorum.


I Prof. Dr. İzzet Barış Hocamızı Kaybettik!

I Sait KAPICIOĞLU

İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı

I Bilim dünyası bir duayenini kaybetti. Kanser savaşında, en zor olan epidemiyolojik çalışmaları bir takım anlayışında yönetti. Asbestozisi dünya literatürüne kazıdı. İzzet Hoca ilkeli öğrenciler yetiştirmiştir. İşine saygılı hümanist, atılımcı, yaratıcı, bilgeydi. Mesleğini her şeyin üzerinde tutar, maddiyatla ilgisi olmazdı. Cenazesinde, müftünün dediği gibi “parayı tanımadan” öldü. Hiçbir zaman hızı kesilmemiştir. Herkesin kalbinde taht kurmuştur. Bu özelliğini Yunus Emre tarifliyor: O hocamdır, ben kuluyum, Dost bahçesi bülbülüyüm, O Hocamın bahçesinde, Şad olup ölmeye geldim. Hocamız öğrencilerini izlemekten keyif alırdı. Onların başarılarından gurur duyardı. Bu erdemli Hoca’nın hakkı ödenir mi? Osman Nebioğlu’nun dediği gibi: Ona yapsam saltanat- ı kürsiye, Hoca hakkı ödenir mi? Başına taçlar geçirsem, Cennet Kevser içirsem, O’nu göklerde uçursam, Hoca hakkı ödenir mi? Nobeli alıp gelsem, Beratı kendisine versem, Elini öpüp yüzüme sürsem, Hoca hakkı ödenir mi? Ölenler unutulabilir. Ancak verdiği bilim felsefesi ile hocalık sevgisi, her geçen gün kalplerde daha da yeşerir. Hacettepe Üniversitesi’nde ilkeli bir bölüm kurmuştur. Ömrünü

Bilim dünyası bir duayenini kaybetti. Kanser savaşında, en zor olan epidemiyolojik çalışmaları bir takım anlayışında yönetti. Asbestozisi dünya literatürüne kazıdı. buraya vermiştir. Son yolculuğuna uğurlanırken, şu mısraları söylemiştir. Yorgun kahırlı akşamlarımda, Çankaya’ya sığınan hüznümle, Pırıl pırıl ışıklarını seyrettiğim Hacettepe hoşça kal! Kabuslu geçen gecelere rağmen, Yeni umutlara gün doğumunda, Yollarına seher vakti savrulduğum, Hacettepe hoşça kal! Kavgalardan, sevdalardan, Çıkışlardan, inişlerden, Tüm hatıralarım, Bir çiçek gibi yetişen öğrencilerim, Şimdi sana emanet, Hoşça kal Hacettepe, hoşça kal ! Artık sonrası yeni bir hayattır, Sonrası özlemektir, Ve sonrası uzak evrenlerden, Özlemle, ama gelmeyen haberler beklemektir, Sen ki Hacettepe, Vefasız, yüreksiz değilsen eğer, Öğrencilerim, yakın dostlarım, sana emanet, Hoşça kal ey Hacettepe hoşça kal ! Sen de hoşça kal büyük Hoca, hoşça kal !

Toraks Bülteni I Aralık 2013 35 I


I Türk Göğüs Hastalıkları Camiasından Bir Kuyruklu Yıldız Kaydı…

I 36 Toraks Bülteni I Aralık 2013


I Türk Göğüs Hastalıkları Camiasından Bir Kuyruklu Yıldız Kaydı…

I Ülkü BAYINDIR Ege Üniversitesi Eski Rektörü

I 70’li yılların başlarında, yedek subaylığım sırasında Hacettepe Üniversitesi Tıp fakültesi İç hastalıkları Kürsüsünün bir parçası olarak tanıdığım Göğüs Hastalıkları Seksiyonuna gider İzzet Ağabeyi izlerdim, küçücük bir odada masa üzerine konmuş bir negatoskopa ilginç filmler koyar hem sevgili Mustafa’ları hem de gelen ziyaretçileri sorgulardı, fazla üstelemez anlatmaya başlar, pratik bilgiler verirdi. Beynindeki müthiş fikir jimnastiğini yansıtır, kendine özgü, lafı uzatmayan, dobra konuşmasıyla hem eğitir hem düşündürürdü.

Sonraki yıllarda giderek genişlettiği bilgi ve görgüsünü katlayarak etrafını aydınlattı, çevresindeki bilgili, acar, savaşçı ruhlu insanları hemen keşfeder onları programlar ve imkansız gibi görünen birçok şeyi yaptırırdı. Gerek ulusal gerekse uluslararası camiada haklı bir ün kazanmıştı, yalın, dolambaçsız, hedefe doğrudan giden kişilik yapısı, bilgi, akıl, çalışkanlık ve kararlılıkla birleşince farklı ve çok özel bir örnek oluşmuştu.

çalışmalar, gerek toplantılar, gerekse örgütlenme konularındaki olağanüstü motive edici, yol gösterici yaklaşımı ve yetiştirdiği mükemmel insanlar, hepimizin imrenek izlediği eserleridir. Rahat uyu İzzet Ağabey, misyonunu yerine getirdin, ülkemizde az rastlanır, özgün bir örnek oluşturdun, değerli eşine, evlatlarına ve camiamıza baş sağlığı diliyorum.

Saymakla bitmeyen akademik ve mesleki başarıları, gerek bilimsel

I Doğum ve Ölüm Tarihleri Arasındaki O Küçük Çizgi

I Eyüp Sabri UÇAN Türk Toraks Derneği Önceki Başkanı

I Bugün dünyanın her hangi bir ülkesinde solvent kullanımına bağlı işçilerde lösemi, aplastik anemi görülmüyorsa bunu Muzaffer Aksoy hocanın Beyazıt çevresindeki ayakkabıcı atölyelerinde yaptığı çalışmalara borçludurlar..

Eğer Kanada, Güney Afrika yada yer yüzünün bir başka ülkesindeki erionit, asbest kullanımına bağlı mezotelyoma görülmüyorsa bu işçiler yaşamlarını hiç tanımadıkları, ismini bile duymadıkları Yusuf İzzettin Barış hocanın ve ekibinin Orta

Anadolu’da güç koşullarda her şeye rağmen inatla, sabırla yürüttükleri çalışmalarına borçludurlar. Eğer bu ülkede yetişkinlerde yada çocuklarda toplumda gelişen pnömoniden daha az erişkin ve bebek ölüyorsa, artık akut astım atağı daha az yaşanıyorsa, akciğer kanseri daha iyi evreleniyor ve çağdaş standartlarda tedavi edilebiliyorsa, tütün kullanımı azaltılabildiyse İzzet hocanın kurucu başkanı olduğu Türk Toraks Derneği sayesindedir.

Behçet Necatigil, “Kitaplarda Ölmek” şiirinde “doğum ve ölüm tarihleri arasındaki küçük çizgiye dikkati çeker ve ne varsa orada, o küçük çizgide der”.. Hocamız doğum ve ölüm tarihleri arasındaki o küçük çizgiye sevgiyi, saygıyı, sabrı, mücadeleyi, öğretmenliği, iyi bir eş ve baba olmayı sığdırmıştı ama en önemlisi de eserleri ile ölümü aşmayı, kalıcı olabilmeyi, ölümün ötesine geçmeyi başarmıştı.

Toraks Bülteni I Aralık 2013 37 I


I Hocam İzzet Barış

I Atilla GÜRSES Yedikule GH ve GC EAH

Fotokopi sistemi henüz icat edilmemiş, ya da rutine inmemiş, popüler yazı çoğaltma yöntemi ise teksir basılması, bu yönden hocayı çok severdik… Tüm derslerinde teksir bastırır, bölümden dağıtılırdı. I İzzet hocamız ardından çok güzel şeyler söylenebilir. Bizlerin üzerinde büyük emeği vardır. Hepimizde derin izler bırakmıştır.

Kendine özgü bir hoca, bir ağabey, öncelikle mükemmel bir kişilikti. Kendisi ile diyalogumuz, Hacettepe’de öğrencilik yıllarına kadar (1967-73) gidiyor. O dönemde fazla ders kitabı yok, tüm derslerde notlar tutuluyor. Notlar temize çekilirken de öğreniliyor. Fotokopi sistemi henüz icat edilmemiş, ya da rutine inmemiş, popüler yazı çoğaltma yöntemi ise teksir basılması, bu yönden hocayı çok severdik… Tüm derslerinde teksir bastırır, bölümden dağıtılırdı. Asistanlık döneminde de teksir basılmasını yakından takip ederdik. O teksirleri çoğumuz birik-

I 38 Toraks Bülteni I Aralık 2013

tirerek bastırdık ve ilk göğüs hastalıkları ve Göğüs cerrahisi kitaplarımız o teksirlerden oluşmuştu. Uzun yıllar günceliğini korumuştu. Anı olarak hala saklarım.. Bizlerin Akciğer hastalıklarına ilgi duymamızda çok etkisi olmuştur. Hacettepe’de, Göğüs Kalp ve Damar Cerrahi ihtisası tercihimde, hocamın etkisi büyüktür. Asistanlık döneminde, hasta danışmak yâda göstermek için, randevusuz odasına, yanına girebilirdik. O günlerde (1975-1980) bizim cerrahi bölümde, Kalp-damar cerrahisi ağırlıklı çalışılırdı. İzzet hocamız, Hazırladığı akciğer kanserli hastayı ameliyat ettirmek için çok çabalardı.Y. Bozer hocamız, bugün ki duruma göre çok çabuk inop. kararı verir, yada kalp ameliyatlarının yoğunluğundan, akciğer ameliyatlarını ileriki günlere ertelerdi. Bu duruma sıkılan hocamız, Son zamanlarda cerrahi hastalarını Atatürk Sanatoryumuna, Dr. Güven Çetin’e refere etmiştir. Göğüs Kalp ve Damar cerrahisi ihtisasım sırasında, göğüs hastalıkları rotasyonum çok verimli geçmiştir. Sabah saatlerinde poliklinikte çalışılır, akşam üzeri de film taranırdı. 1977-8 yıllarında, İç Anadolu’daki, VSD’ den çuvallarla mikrofilmleri, günlerce geç saatlere kadar tarayarak, plevra kalsifikasyonlu hastaları saptanmıştık. Bu bildiğiniz mezotelyoma ve erionit çalışmalarının başlangıcıdır. Benim rotasyonum bitmiş ancak çuvallar bitmemişti, uzun süre taramalar devam etmiştir.

İzzet hocanın çok yönlü bir insan olduğunu bilirsiniz. Futbol oynamayı da çok severdi. 1975-80 yılları arasında, Beytepe’de ki araziler, Hacettepe üniversitesine yeni verilmişti. Bir futbol sahası yapılmıştı. (Tabiki toprak saha) İzzet hoca, Artvinli ve Özesmi hocalar, asistanlar ve Göğüs cerrahi bölümü asistan ve uzmanları ile, haftada bir gün arabalara doluşup, Hacettepe’den Beytepe’ye futbol oynamaya giderdik. Çevresindeki kişiler kendilerini gelmeye mecbur hissederlerdi. Ara sıra kendi çocukları da bizlere katılırdı. Hoca bu tür organizasyonları sever ve organize etmekten de hoşlanırdı. Sayesinde, o gergin günlerin stresini futbol ile dağıtırdık. Aslında anekdotal anlatılacak o kadar çok şey var ki. Göğüs Kalp Damar ihtisası gibi geniş bir perspektifte, Göğüs cerrahisi kısmında çalışma tercihimde, hocamın görüşleri de önemli rol oynamıştır. Sonraki yıllarda hoca ile diyalogumuz hep sürmüştür. Emekliliğinde, Ataköy’e yerleşince, ara ara hastalarını Yedikule’ye bizlere getirir, kendisinden de haber almış olurduk. İzzet Hoca, Ülkemizdeki bir dönem göğüs hastalıkları tarihini etkilemiş ve oluşturmuştur. Kendisinin, bilimsellikle birlikte giden o sevecen ve babacan halini hiç unutmayacağız. Ruhu Şad olsun


I Hocamızın Kaybı Hepimizi Çok Üzdü

I Elif DAĞLI

I Sayın Yusuf izzettin Barış hocamızın kaybı hepimizi çok üzdü. Biz öğrencilerinin ruhunda emeğini, bilgisini, mesleğe sarılışını bıraktı giderken.

Öğrencisi ve sade bir Toraks üyesi olarak arkasından boynumun borcu veda mesajını göndermek istedim. 1977 yılında Hacettepe tıp fakültesinde öğrenci iken Prof. İzzet Barış’ın dersini dinlemiştim. Hoş sohbet konuşması, ara sıra sert olabilen Anadolu üslubu ile farklılığını hemen ortaya koymuştu. Yıllar sonra solunum ile ilgilenmeye başladığımda hocam meslektaşım olmuştu. Toraks Derneğinin doğum sancılarında geleneksel hoca çerçevesinden çıkmış, kucaklayıcı baba, koruyucu kale olmuştu. 1998 yılında Toraks Derneği Kongresinin açılış töreninde İzzet hocanın emeklilik konuşması için yaşam öyküsünü araştırmam gerekmişti. İşte hocayı asıl o zaman tanıdım. Gürcü kökenli bir aileden geldiğini ve nüfus memurunun ailenin fevri yapısını gidermek için “Barış” soyadını verdiğini, deniz subayı olarak uzun gemi seyahatlerinde diş çektiğini, apandisit ameliyatı yaptığını, kırık redükte ettiğini, iki oğlunun da doğumuna yetişemediğini, ama sevincinden gemi direğine tırmandığını, Amerika’daki torununa oyuncak kama verip “kızdı-

ğından çocukların karnına sapla dediğini” o zaman öğrendim. Askeriyeden emekli olduktan sonra Hacettepe’de akademisyen olmuştu. Herkesin köşesine çekildiği anarşi yıllarıydı. Araştırma, okuma, öğrenmeye bayılıyordu. İnternet yoktu, Literatür ‘index medicus’ ciltlerinden aranırdı. Zarif eşi araştırmaları hızlandırmak için literatür tarardı. Sormayı, sorgulamayı, cevap aramayı aşılıyordu öğrencilerine.. Asbest ve erionit buluşları bu sorular ile başlıyordu. Daha sonraki yıllarda Suudi Arabistan Hacettepe’den hoca istemişti. Sadece bilimine güvenen hocalar cesaret etmişti. Suudilere çok doktor kazandırmıştı. Yurt dışında, bir ara Türkiye’den geldiğinizi anlayanlar, “İzzet Barış ve asbest” derlerdi. Kongrelerde tanıdığım Suudiler hocalarını saygıyla anar çok selamlar gönderirlerdi. Emekliliğinden sonra Osmanlı tarihine merak sarmıştı. Padişah hastalıklarını ve Çanakkale savaşının askeri lojistiğini araştırıyordu. 18 Mart’a rastlayan bir pediatri toplantısında bizi kırmamış Çanakkale savaşını anlatmıştı. 1999 yılında İngiliz Kraliyet Hekimler Derneği İstanbul’da bir hafta sonu

toplantısına ev sahipliği yapmamı istedi. Toplantının bilimsel oturumlarından sonra Heybeliada’da sosyal bir oturum olacaktı. İngilizler Çanakkale savaşını kendileri anlatmak istediler. İngiliz’in Çanakkale rövanş talebine cevap vermemiz gerekiyordu. Hocamdan rica ettim, İngiliz hekimlerine bir subay edasıyla, bütün savaş taktikleri, donanmaların yerleri, taburların konumlarını harita üzerinde İngilizce anlattı. Sonunda ; sizden 250 bin, bizden 250 bin kişi öldü ve hiç bir şey kazanamadınız, neden yaptınız ? diye bitirdi. Hocamın sayesinde Çanakkale zaferini bir daha kazanmıştık. Herkesi her zaman memnun etmek mümkün değildir, İzzet Hoca’nın da her fani gibi hataları olmuştur kuşkusuz. Ancak Yusuf İzzettin Barış vatanını, işini, ailesini seven doğru bir insan, ülkesini yurt dışında en iyi şekilde tanıtan bilim adamı, hepimize kendinden katmış bir öğretmen olarak hatırlanacaktır. Sevgili hocam, Bana verdiğiniz iki kiraz fidanını yaşatamadım, kuruttum. Ama öğretilerinizi öğrencilerime aktardım, nesiller boyu yaşayacaktır. Hakkınızı helal edin. Mekanınız cennet olsun.

Türk Toraks Derneği MYK’sı, 16 Kasım 2013 tarihli toplantısında, daha önce “Hizmet Ödülü” olarak verilen edilen ödülün, 2014’ten itibaren “Prof. Dr. İzzettin Barış Akciğer Sağlığı Hizmet Ödülü” olarak takdim edilmesine karar verildi.

Toraks Bülteni I Aralık 2013 39 I


I O Sert Görünüşünün Altında Gerçekten Babacan Bir Kişiliği Vardı

I Numan N. EKİM I Sevgili İzzettin Barış hocamızın ebediyete intikali nedeniyle, göğüs hastalıkları camiasının ne kadar üzüldüğünü birkaç gündür e-postalardan izliyorum. Ben de çok istememe rağmen önemli bir mazeretim nedeniyle cenaze törenine katılamadım.

İzzet Hoca’nın ne kadar değerli bir bilim adamı olduğuna ilişkin çok şeyler söylendi. Ben de bir kez daha tekrarlamıyorum.

1990’larda kurucu başkanı olduğu dönemde, Türk Toraks Derneği’nin yapılanmasında, örgütlenmesinde bizlere olan desteği, motivasyonu çok büyük olmuştur. O sert görünüşünün altında gerçekten babacan bir kişiliği vardı. O kuruluş çabaları içinde zaman zaman evine uğradığımda elime ya nefis bir ayva tutuşturur, ya da cebimi kuruyemiş, kuru kayısı ya da erikle doldurmamı isterdi. “Aman

hocam tamam yeter diye itiraz edecek olsam al oğlum len al doldur cebini “ derdi. İzzet hoca deyince bunu hatırladım birdenbire nedense! Sevgili İzzet hocam, nur içinde yat, ruhun şad olsun. Aileniz fertlerine uzun, sağlıklı ömür ve sabırlar diliyorum...

I Kim Ölümden Korkar?

I Oğuz KILINÇ I Kim ölümden korkar? Yaşamdaki hedeflere, modernitenin sunduğu “havuçlara” ulaşmak için yıllarına yaşam katamamış insanların “daha yaşayamadım” kaygısıyla ölümden korktuğunu düşünürüm, Türk Toraks Derneğinin kuruluş çalışmalarında Ankara ‘da Hocanın üyesi olduğu tenis kulüpteki bir toplantı arasındaki

kahve sohbetinde hoca kendi üslubunca “mesleğiniz dışında yaşama dair ilgi alanları geliştirin yoksa yaşamın sonunda ot gibi yaşadım diye hayıflanırsın”demişti. Söylemlerini kendinde içselleştiren ve uygulayan nadir insanlardandı. Yaşamı dilediği gibi yaşadığından ve ardında unutulmaz eserler bıraktığından huzurla ölüme ulaştığını düşünüyorum.

Hepimizin yolunu aydınlatacak hem mesleki hem de yaşama dair eserler, anılar bırakarak aramızdan fiziki olarak ayrıldı. Eserleriyle daima yolumuzu aydınlatacaktır, gözümüzden gönlümüze göç etmiştir, hepimize böyle anılmak nasip olsun… Hüzünle, Özlemle

I YUSUF Kadar Güzel...

I Orhan DALKILIÇ I YUSUF kadar güzel, hiçbir hastasından kuruş ücret almayacak kadar İZZET(TİN)’ li, ardından BARIŞ duygularını zirveye çıkaracak kadar güçlü hocamıza fiilen talebe olamadım. Kitaplarından duymuştum ve efsane gibiydi. Ama bulunduğum hastanede son aylarını geçirdiği için hayatının son demlerini görmem nasip oldu. Aynen ismi gibiydi. I 40 Toraks Bülteni I Aralık 2013

Gönlümüzde hep ardımızda hoş bir seda, kalıcı bir eser ve hayırlı bir evlat bırakma duygusu yatar.

En kısa zamanda isminin verileceği bir eser umut ediyorum.

İşte bu özelliklere sahip olup bizlere bunları hatırlatan hocamıza gani gani rahmet Camiamıza baş sağlığı diliyorum.

münden sonra bilinecek. Eserleri gün yüzüne daha açık seçik çıkacaktır.

Muhtemelen her bilim insanımızda olduğu gibi hocamızın da kıymeti ölü-

En kısa zamanda isminin verileceği bir eser umut ediyorum.


I Ulu Çınarların Azametleri Yanında Kardelenlerin Çabaları Nedir Ki…

I İbrahim AKKURT Yedikule GH ve GC EAH

I Sevgili İzzet Hocamızın hiç fiilen öğrencisi ve asistanı olmadım. Ancak şöyle bir geriye dönüp baktığımda değişik zaman ve dönemlerde bana verdiği meslek ve yaşam derslerinin aynı fiiliyattaki birçok hocamdan çok ama gerçekten çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Hatta geçenlerde bir vesileyle kızgınlıkla bu grupta yazmak zorunda kaldığım bir yazıdaki “akademik hiçbir titrimin arkasında hiçbir hoca …vs yoktur” ifademin İzzet Hocama” büyük bir haksızlık olduğunu düşünüp bu yazıyı bu yanlışımı tashih mahiyetinde yazma zorunluluğu-sorumluluğu hissettim. Olay şudur:

Yıl 1997’nin sanırım bu zamanları (sanırım Eylül 1997) idi. SSK Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesinde tek göğüs uzmanı olarak çalışıyorum. Bir yıl önce doçentlik sınavına başvurmuştum; o zamanlar yayın aşamasının sonucu da sınav günüsınav jürisinin kapısında açıklanıyordu. Tam bir komedi şeklindeki jüri raporları ile (kağıt üstünde resmiyette 2 kabul, 3 ret ile yayın aşamasında kalmıştım ancak jüri raporlarını incelediğimde 5 kabul olduğu halde raporlarda dışarıdan tahrifatla bu şekle dönüştürüldüğü 10 derece miyobun bile göreceği şekilde belli olan bir durumdu) bir yıl önce bir dayak yediğim halde kriterleri sağladığım için tekrar doçentliğe başvurma cüreti göstermiştim. İşte bir taraftan hastanedeki rutin işlerimi yaparken diğer taraftan da doçentlik sınavına hazırlanıyordum. Aynı zamanda tam da o günlerde yıl sonunda Hacettepe Halk Sağlığı AD.’nın düzenlediği 1. Çevre Hekimliği Sempozyumun-

da İzzet Hocanın da bulunduğu bir panelde konunun meslek boyutunu anlatma görevi verildiği için onu hazırlamaya çalışıyordum. Buna oldukça iyi hazırlanmam lazımdı çünkü ne de olsa yeni jürimde İzzet Hoca 2.yedekti. İşte bu koşullarda bir gün öğleden sonra geç saatte hastanede rutinimi bitirip bir şeyler ile uğraşırken bir telefon geldi, santralin bağladığı isim hiç beklemediğim, cevap vermede bile tereddüt ettiğim, korktuğum-çekindiğimürktüğüm bir isimdi. Santral görevlisi “HÜTF Göğüs Hastalıkları AD Başkanı Prof. Dr. İzzettin Barış görüşmek istiyor” dedi. Ben heyecanla daha buyurun efendim demeye bile vakit bulamadan çok sevecen bir ses tonuyla “Evladım senle yakında bir panelde konuşmacıymışız, yarın öğlen gel de hem yemek yiyelim hem de ayrıntıları konuşalım” dedi. Ben ertesi gün 11.45 gibi odasının kapısında iken beni kapının aralığında gördü, “aa vakit öğlen oldu mu?, tamam bu hastanın da işini halledeyim çıkarız” dedi. Benim için çok büyük korku-heyecan-telaşla başlayan yemek; yaşamım buyunca unutamayacağım iltifatlar, dersler, değişik zamanlarda zor günlerindeki deneyimlerini dinleme şansında erişme şeklinde bir şölene dönüşmüştü. Başka insanlarla ilgili yönler-durumlar-konular değil de sadece ve sadece benimle ilgili olanları paylaşmak istiyorum: “evladım seni birkaç yıldır izliyorum, çok iyi çalışmalar yapıyorsun, bu ülke için gerekli ve açık olan bir alanda çok ciddi ve güzel araştırmalarını dosyandan da inceledim, bu ülke ve insanlık için gerçekten de iyi şeyler yapıyorsun, senin bu azmini, çabanı görünce –kardelen çi-

çeği- aklıma geliyor; -bulunabilecek her zor ortamda yapması gerekeni yapabilme çabasında olma- şeklinde tanımlıyorum seni. Geçen seneki jürinde olmasam da geçen seneden üzüldüğünü, kırıldığını biliyorum ancak kesinlikle moralini-motivayonunu bozmadan çalışmaya devam et; hatta bu sene yayından geçip de bilimde kalsan bile kesinlikle çok üzülme, motivasyonunu kaybetme” dedi… O 1-1.5 saatlik yemekte kendi yaşamından o kadar çok (Ankara tıplılarca İngilizce’den nasıl –çaktırıldığını-bırakıldığı ve bu konudaki çabasını; bölümü kurarken ki zorlukları vesaire vesaire) kesit sundu ki bana… İzzet Hoca orda bir baba, bir dost, bir hoca, evrensel değerleri kendisinden sonrakilerin de devam ettirmesi için benim gibi yolun başındaki bir insanın bile yaptıklarını görebilecek kadar büyük; haksız tökezlemelerini algılayabilecek ve hiç tanımadığını sandığım; görünce 1 metre uzağında durmaya çalıştığım 4-5 yıllık genç bir uzmanı pozitif yönde motive eden bir ‘mentor’ dü… Aynı yıl Japonya’da ILO’nun düzenlediği 9.Mesleki Akciğer Hastalıkları Konferansında konu asbest olunca defalarca isminin refere edilmiş olmasından ne kadar gurur duyduğumu kelimelerle anlatamam… Yeni görevimdeki rutini bırak(a) mayıp da sana karşı son görevimi yerine getirememenin mahcubiyeti içindeyim; affet… Ulu çınarların azametleri yanında kardelenlerin çabaları nedir ki… Anın önünde bir kez daha saygı ve minnetle eğiliyorum ulu çınar... Toraks Bülteni I Aralık 2013 41 I


I Öldü Demeye İçim Varmıyor

I Ahmet Uğur DEMİR I İzzet hocamızı kaybettik. Öldü demeye içim varmıyor. Sanki sözcüklerin bir sihiri var. Böyle dendiğinde, “öldü” demediğinde bir şekilde yaşıyor olduğunu imlemiş oluyor insan. Perdenin sonrasını görmese de kalıcı okunacak yazılacak şeyler bırakmış demek belki ölümsüzlük...

Genelden özele doğru gidersek... Özel bir parantezle: lisenin en çalışkan, en hırslı, en zeki öğrencilerinin tıp fakültesine geldiklerinde o zor beğenirlikleri içinde fark ettikleri, o evrensel olanı, o bilimsel arenadaki başarıyı simgeleyen –tek tük- hocalardandı İzzet Barış. Bölüme asistan olarak başladığımda, okumam için verilenler arasında, bölümün yayınları arasında dikkatimi çeken İngilizcesi ile birlikte yazılmış asbestle ilgili hastalıklar kitabı vardı. Ne büyük gurur. Burada dünya tıp literatürüne geçmiş büyük bir araştırma serüvenini (sonrasında büyük keyifle okuyacağım anıları ile zenginleşen yerelden evrensele uzanan o heyecanlı günleri) görüyordum. Ekip çalışması, toplum sağlığı bilinci, sürekli öğrenme, üretme şevki ve ne istediğini bilen plancı, cesur, ekibini kuran büyük bir bilim insanını da görüyordum başka birçok renkle birlikte… Sonrasında, bölümümüzde onun öğrencisi olma şansını yakalayan hocalarımıza sağlamış olduğu desteği yönlendiriciliği –ve bunların üretken sonuçlarını- görecektim. Farklı niteliklerde farklı yetilerde olan bireylerin bir arada üretmesi kendilerini geliştirmesi bilime toplum sağlığına katkıda bulunmaları. Öngörüleri ile oluşmasını sağladığı ortam buydu İzzet hocanın. Bu yaklaşım, bu ufuk zenginliği bölümle sınırlı kalmayacak uzmanlık alanımız içinde önemli bir ekol haline gelen Türk Toraks Derneği’nin kuruluşu ile taçlanacaktı. İlk yılların, ilk kongrelerin heyecanını yaşamış biri olarak İzzet hocanın (ve diğer hocalarımızın) bu konudaki ileri görüşlülüğünü takdirle ve şükranla hatırlıyorum. I 42 Toraks Bülteni I Aralık 2013

Sabahları bölüme gelmek, İzzet hoca ile günaydınlaşmak büyük bir zevk, büyük bir ayrıcalıktı. Sıklıkla, hoca negatoskopa koyduğu bir filme bakmamı ister, gülümseyerek gördüğü bir hasta ile ilgili sorular sorar, söyleyeceklerimi dinledikten sonra masasına çağırır, usulca kağıda çizdikleri ile birlikte o konuyu anlatır, “bu konuda şöyle bir yazı çıktı, ona da bak” diyerek güncel bilgileri izlememiz gerektiğini hatırlatırdı. Haftanın üç günü sabah yarım gün süren eğitim saatleri sunular ve tartışmalarla sürekli eğitim ortamıydı. İzzet hoca, yine sıklıkla, hafta sonu okuduğu bir yazının özetini anlatırdı bu toplantılarda. Anlatmaktan öğrenmekten öğrendiklerini birikimlerini paylaşmaktan nasıl büyük keyif aldığını anlardınız. Hemen her ay farklı konularda düzenlenen eğitim toplantılarına katılmak zenginleştiriciydi. Öğrenciliğim süresince hiç duymadığım uyku apne sendromu böylesi bir sempozyumda konuşulmuştu. Türkiye’de uyku tıbbını kuranlar içinde yer alan –başka bir uzmanlık alanındaki- bir hocamızla görüşüp onu nasıl takdir ettiğini, bu alanda yapılanları öğrenmeyi istediğini belirttiğini duyacaktım sonradan. İzzet hoca, bilimsel yenilikleri izlemeyi öğrenmeyi, o alanda çalışmış, bilgi birikim sahibi olmuş insanlara danışmayı, onlarla eğitim ve araştırma adına işbirliği içinde olmayı önemserdi. Türkiye’de çevresel asbest teması sonucu gelişen hastalıklarla ilgili yapılan araştırmaların öyküsü, tıp ve tıp alanı dışında farklı ülkelerden bilim insanları ile birlikte ince ilmek dokurcasına işlenen bu zengin deneyimin canlı bir timsalidir. Belli sıklıklarla akşamları hafta sonları bölümce İzzet hocanın evinde toplandığımızda eşi Berran hanımın misafirperverliği ile birlikte yeni bir araştırmanın, bir kitabın, eğitim etkinliğinin planlanmasına tanık olurduk. Doğulu, insani bir sıcaklıkla

geçen büyük aile havasının yanısıra, sonrasında hocamızla evinde görüşmeye gittiğimde daha iyi fark ettiğim dakiklik, titizlik, kesinlik vardı bu atmosferde. Eğer işiniz 10 dakika ise 11. dakikası yoktu. Bir buçuk ay sonra “…”ya gidilecekse ne yapılıp ne edilip oraya o gün gidilecekti. “Bilimden emekli olunmaz” sözünü doğrularcasına yaşadı İzzet hoca. Araştırma planlaması için gidilen köyde kahveye oturup köylülerle konuşurken tüm bilgisi, eğitimi, hekim kimliği ile birlikte halktan biriydi. Anılarını, o yetkin gözlem gücünü yer yer mizaha bulanmış edebi bir bakışla kaynaştırarak aktaran hocamız, bir ödül töreninde Kazım Türker hocanın söylediği gibi bir John Steinbeck denli halkı, toplumu dert edinen bir yazardı aynı zamanda. Özel: asistanlığımın dördüncü yılında, odasına girdiğim –sanırım Ağustos ayıydı- bir sabah “sana bir iyi bir de kötü haberim var” diyecekti hocamız. “Kötü haber” hatırladığım kadarıyla pek de kötü bir haber değildi. “İyi haber” ise şuydu: sonradan epidemiyoloji master programında tez hocam olacak Dr. Margaret Becklake ile bir toplantıda tanışmış ve epidemiyoloji eğitimi için gerekli başvuru belgesini getirmişti. Tarihi de söylemiş, “gelecek eğitim yılında buraya gideceksin” demişti. Sonrasında başvuru için gerekli koşulları sağlayacak, maddi desteği bölümümüzce yürütülen bir araştırma projesindeki burs kalemiyle bulacak, gerçekten bir yıl sonra eğitim için yurt dışına gidecektim. Bu konudaki ilgimi fark etmiş olan hocam bana destek olmuş, gerekli eğitim için beni teşvik etmiş, eğitim süresince de hep yanımda olmuştu. Çok iyi biliyordum ki İzzet hoca ile birlikte sahip olduğum bu şans hem çok özel hem de uzmanlık alanımız, toplum sağlığı ve bilimsel dünyayla ilgili uzanımları içende düşünüldüğünde, İzzet hoca için genel bir doğruydu. Hocamızı saygıyla anıyorum.


I Örnek Bir Hoca ve Model Oldu

I Şeref ÖZKARA I İzzettin Barış hocamın ölümüne üzüldüm. Ailesine, arkadaşlarına, öğrencilerine ve ülkemize başsağlığı diliyorum.

lemişti. Doçentlik sınavı öncesi Oya ablamı bir gün odasında tutup, hastaları, filmleri, olayları birlikte değerlendirmişlerdi.

Kendisi hakkında birkaç görüşümü paylaşmak istiyorum. Bir anı ile başlayayım. ABD’den dönmüş, dahiliyede bir ders anlatacak. Derse heyecanlı bir giriş yaptı. “Arkadaşlar, “American College of Chest Physicians’ tarafından verilen ‘board’ belgemi aldım. Doçentlik, profesörlük bir şey değil. Bu ‘board’u almak önemli.” Diyerek konuşmaya başladı. Devam etti: “Sizden yardım istiyorum. Bir adamı arıyorum. Lütfen yardım edin.” Dedi. Bir es verdi. Herkes farklı bir devam öyküsü bekliyordu. “Dün Botanik Parkı kenarında bir olaya tanık oldum. Park etmiş bir Mersedes arabaya arkadan bir Röno araba gelip vurdu. Rönodan inen bir kadın car car bağırarak öndeki arabanın sürücüsünü tehdit etti. Avukatmış. Bir çok tehdit sözü ve ağır söz söyledi. Adam hiçbir şey demedi. Arabasına binip birkaç metre ileriye gitti. Gerisin geri gelip Röno’ya vurdu. İnip baktı, ‘olmamış’ dedi. Tekrar öne gidip gerisin geri geldi ve arkadaki arabaya vurdu. İndi. ‘Tamam, şimdi olmuş’ dedi. Kadına kimlik kartını verdi. ‘İstediğiniz yere şikayet edebilirsiniz’ dedi. Basıp gitti. Bu adamı arıyorum. Arkadaş olmak için. Lütfen yardım edin!”

Türkiye’yi bilirdi. Uzmanlık tezimi el yazımla yazıp fotokopi ile çoğaltarak jüri üyelerinden görüşlerini aldım. Tezi yazıya geçirmek için Hacettepe’ye gidip İzzettin Hocamdan hafta sonu bilgisayarını kullanma izni istedim. Bir günde tezi bilgisayarda yazıp diskete yükleyip aldım. Odasındaki muayene odasında bir büyük harita kitabı vardı. Bu çapta ayrıntılı bir haritayı daha önce görmemiştim.

İzzettin Barış hocamı odasında bir ayvayı soyup yerken, beni dikkatle dinler haliyle hatırladım. Aykırı ve bazen sert ifadelerle yorum ve sorular ile görüşlerinizi cesaretle söylemeye ve ayrıntıları sunmaya yöneltirdi bu. Bir Toraks yemeğinde rahmetli Oya Örüç ablamı odasına gelmesini söy-

Odasındaki muayene odasında bir büyük harita kitabı vardı. Bu çapta ayrıntılı bir haritayı daha önce görmemiştim. Her dağı, her ovayı bir A3 kağıda çizerseniz ancak bu kadar ayrıntı olur. Her dağı, her ovayı bir A3 kağıda çizerseniz ancak bu kadar ayrıntı olur. Göğüs Hastalıkları Bölümünde büyük bir Türkiye haritası üzerinde asbestli hastaların yerlerine göre raptiyelerin takıldığı bir görünüm vardı. Bu, doğal asbest dağılımını gösterirdi. Toraks Derneği yokken, Toraks Derneği gibi çalışırdı. Kurslar düzenler, yurtdışından konuşmacılar getirir, çevirmenlik yapardı. Üç gün üs tüste Türkçe’den İngilizce’ye, İngilizce’den Türkçe’ye çeviri yapmıştı,

üçüncü gün akşamüzeri hangi dilde konuştuğunu unutup Türkçe yerine İngilizce konuşmuştu ve yabancı konuşmacıların politik yanıtlarından hoşlanmadığı için onlar hakkında biraz nahoş ifadeler kullanmıştı. Uyarılarla durumu fark edince özür dilemişti. Fakat misafir konuşmacılar bunu doğal karşılamıştı. Mezotelyoma, Asbest, Meslek Hastalıkları, Plevra Hastalıkları, Uyku Apnesi hatırladığım toplantı konuları. Onun olduğu toplantıya gitmeyi arzu ederdik. Öğrenmek yanında yaşanmış ve başka yerde duyamayacağımız hocamızın nüktelerini duyacaktık. Çok sayıda anım var. Bunların tümünü gözden geçirdiğimde ondan hep bir şeyler öğrendiğimi düşünüyorum. Bende olan paramedikal ve diğer kitapları şunlar: · Bu Doktoru Rehin Alalım. · Kendi Rüzgarıyla. · Çanakkale Savaşları. Mehmetçiğin “Fedakarlığı, Vatanseverliği, İnsanlığı” · Osmanlı Padişahlarının Yaşamlarından Kesitler, Hastalıkları ve Ölüm Sebepleri. · “Anne Bana Kerpeteni Getir!” Anadolu’nun Bitmeyen Akciğer ve Karın Zarı Kanseri Çilesi · Yaşamın Kırılma Noktasında YOĞUN BAKIM HASTALARI Bizde dinamik ve öğretici, yenilikçi bir hoca olarak öğrettiklerinin yanında örnek bir hoca ve model oldu. Kendisini hep güzelliklerle, iyiliklerle anacağım.

Toraks Bülteni I Aralık 2013 43 I


I İzzettin Barış Hoca Anı Defteri

I 44 Toraks Bülteni I Aralık 2013


Çok Değerli Hocam, Sizi kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Sizinle öyle yakın ve derin anılarım var ki, hangisini anlatabilirim burada? Ancak sizden öğrendiğim bilgi ve mesleki prensipleri hiç bir şekilde ölçülendiremem. Mahiyetinizden ayrıldıktan sonra da hep başımda siz değerli Hocamın varlığı bana güven vermiş ve her fırsatta size danışmışımdır. Bundan sonra da sizin eşsiz prensiplerinizle devam etmeye çalışacağım. Siz insanlara o kadar çok yararlı oldunuz ki, Cennete gideceğinize yürekten inanıyorum. Nur içinde uyu sevgili Hocam! M. Levent Erkan İzzettin Hocamızla TTD toplantılarında tanışma şansım olmuştu. Sorunlarımızla özellikle ilgilenir, babacan tavrıyla sahip çıkar, çözüme ön ayak olurdu. Örnek bir bilim adamıydı. Anısı önünde saygıyla eğiliyor, tüm camiamıza baş sağlığı diliyorum. Sabri Serhan Olcay 1995 ya da 1996 yılıydı sanırım. Kapadokya’da kongredeyiz. Ben camiaya yeni adım atan, acemi asistan. İzzet hocayla asansörde karşılaştık. Arkadaşımla civarı gezmiş dönüyoruz, elimizde çanak, çömlek dolu bir sürü poşet, çanta vs var. İzzet hoca kitaplarını okuduğumuz, büyük adam.. Gülerek elimizdeki yüklerden bir kısmını aldı. Yok hocam, olur mu, biz taşırız sözlerimizi dinlemeden. Biz nasıl ezilip büzülüyoruz, utanıyoruz, koskoca hocamız eşyalarımızı taşıyor diye. O ise keyifle, esprilerle bize bir şeyler anlattı. O zaman düşünmüştüm büyük hoca olmak böyle bir şey galiba diye. Öğrenciniz olamadım ama, hepimizde emeğiniz var hocam. Işıklar içinde uyuyun. Ayşın Şakar Coşkun 1985’lerde sizin stajyeriniz olmuştum…O dönemde uluslararası araştırmalarınız, halk sağlığı konusundaki girişimlerinizle hayranlık duyduğum bir hekimdiniz. Yetişmelerine katkınız olan tüm hekimler adına size sonsuz teşekkür ediyorum. Rahat uyuyun. Rengin Güzel Hocamı Ankara tıpta Ayda bir yapılan toplantılarda tanımıştım. Gerek bilimsel yönü ve gerekse insancıl yönüne, dobra konuşmasına hayran kalmış ve kendisini örnek insan, örnek bilim adamı olarak algılamıştım. Hocam sizin gibi insanların yeri doldurulur mu bilemem. Mekanınız cennet olsun. Nur içinde uyuyun sevgili hocam Orhan Çildağ Değerli hocamız, camiamızın saygın emektarı İzzettin Barış hocamızı kaybetmiş olduğumuzu büyük üzüntü ile öğrendim. Kendisine, Hacettepe’de öğrencisi olarak ve Toraks Derneğinin kurucu başkanı ve bilim insanı olarak göğüs hastalıkları camiamıza, ve mezotelyoma konusunda yaptığı çalışmalar ve bilime katkılarından ötürü teşekkür ediyorum. Ailesine ve tüm camiamıza başsağlığı diliyorum. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın. Meltem Tor Muhterem İzzet Abi. Ben kendisine Abi olarak hitap ederdim. Bizlerin ve benim idolüm idi. Emekli Gülhaneli olarak da ayrıca bir samimiyetimiz vardı. Kendisi ile birçok toplantılarda ve kongrelerde beraber olduk. O küçücük Hacettepe klinik odasında hiç durmaz ve yorulmazdı. Bizler sizi unutmayacağız. Eşinize ve yakınlarınıza sabırlar dilerim. Allah gani gani rahmet eylesin. Yılmaz Başer

Toraks Bülteni I Aralık 2013 45 I


İzzet Hoca, Hacettepe’de 1970’lerdeki öğrenciliğimde hocalığı ve esprili kişiliği ile öğrencilerin en çok sevdiği hocalardandı. Daha sonrada kendisine olan sevgim ve saygım gittikçe arttı ve her aşamada dostluğunu ve desteğini gördüm, o kadar çok hoş anımız var ki buraya yazmak sığmaz. Camiamızın başı sağ olsun, hocamın mekanının cennet olacağından şüphem yok. Turgay Çelikel Hocamızı ilk kongrelerde tanıdım. Emekli olduktan sonra hiç aksatmadan Taksim Verem Savaş dispanserinin haftalık toplantılarına gelir ve aktif katılım sağlar her toplantıda tecrübelerini bize aktarırdı. En son tarihçeyi anlattı Gelmediği hafta nerdeyse hiç olmadı Hocamızın dinamizmi bizleri motive eder uzaktan gelenlerin sesleri çıkmazdı. Toplantı sonra dernek başkanına uğrar uzun uzun sohbet ederlerdi Hafızası inanılmazdı Herkese ismi ile hitap eder hal hatır sorardı Hocayı gördükçe bir gün emekli de olsam bu camiada çalışmaya kendi kendime söz verdim ... İpek Coşkunol Türk ve dünya tıbbına buyuk emekleri gecen bir hekimdi. Ailesine, arkadaşlarına ve kuruOktay cusu oldugu Turk Toraks Derneği’nin tüm üyelerine başsağlığı dilerim. Allah rahmet etsin. Ramazan Gozu Sevgili Hocamı ilk 1988 yılında TUS sınavını kazandığım henüz başlamadığım ve Eskişehir Verem Savaş Dispanserinde çalışırken Hacettepe Tıp Fakültesinde açılan PLEVRA HASTALIKLARI kursunda tanımıştım. Onun tutumu beni bu uzmanlık dalına ısındırmıştı. Kendisinden yalnız bilim değil anlattığı zengin anıları ile hayat dersi ve deontoloji dersi de almıştık. Sonraki yıllarda her karşılaşmamızda, kongre ve toplantılarda sayısız şey öğrendim. Tütün mücadelesinde hep destek olmuştur. Çökertme türküsünün REJİ idaresi ve tütünle olan ilişkisinde ilk ondan öğrenmiştim. Saygı ve sevgi işe anıyorum. Mesud Kosku Çok değerli hocam Prof. Dr. İzzettin Barış’ı tanıdığım ve kendisinden eğitim alma şansına sahip olduğum için minnettarım. Hacettepe Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalında solunum fizyoterapisi alanının gelişmesi için bana eğitilme fırsatını tanıyan ve Toraks derneği desteği ile İngiltere’de eğitim almamı sağlayan saygıdeğer hocama yüce gönlü ve bilimsel vizyonu için sonsuz teşekkürler…. Anısı önünde saygıyla eğiliyor, ailesi ve Toraks camiasına baş sağlığı diliyorum. Mekanın cennet olsun Hocam. Sema Savcı 1991 de stajyerliğimde babacan adamı hiç unutmadım. Ayrıca bir Türk bilim adamının da uluslararası alanda yer alabildiğini sayenizde görmüştük. Sonraları hayat hikayenizi okuduğumda pratik zekanın azimle harmanını anladım. Bulunduğu noktaya tırnakları ile toprağı kazarak gelen insana yakışır bir öğrenci olamasak da insan olmaya çalışmaktayız halen. Sizi saygı ve sevgi ile anıyorum. Levent Aksoy Toraks Derneği Kurucu Başkanı İzzet Hocam, Donanma Gölcük Deniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları kliniğini ziyaret ettiğinde, eski bahriyeli doktorlardan olduğunu, 3 yıl savaş gemisi doktorluğu yapmış olduğunu ve çok duygulandığını anlattı. Denizde doktorluk yapmış biri karada haydi haydi yapar dedi. Önemli olan dalgalı havalarda dikiş tutturmak deyince bende bir gülümseme oluştu. Bahriyeli doktor

I 46 Toraks Bülteni I Aralık 2013


olarak savaş gemisi doktorluğunu ve Kasımpaşa Deniz hastanesindeki anılarını anlattı. Beni kongrelerde gördükçe paylaşırdı tecrübe ve bilimsellik dolu anılarını anlatırdı ince ince. Onu tanımaktan, bilimsel vizyonerliğini dinlemekten onur duydum ,anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve bahriyeli kuralıyla saygıyla selamlıyorum TOKA..HOCAM. Bahriyeli Doktordan Bahriyeli Doktora.. Önder Savcı Sayın Hocam, Sizden çok şey öğrendik, çok teşekkür ederim . Sizi hep sevgiyle ve saygıyla anacağım. Sizinle hiç çalışma imkânım olmadı ama göğüs hastalıklarına kattığınız bilgiler benim için çok önemli referanslardı. Sizi saygıyla uğurluyorum , yaptıklarınızla hep bizimle olacaksınız. Banu Çıkırıkçıoğlu Saygıdeğer Hocam, Sizi tanıma şerefine eriştiğim için şanslıyım, sizi kaybettiğimiz için camiamız adına çok üzgünüm. Anınızın önünde saygıyla eğiliyorum, nurlar içinde uyuyun. Şule Akçay Hocamızla ilk karşılaşmam, 93 veya 94’te henüz yeni bir asistanken TTD’nin ilk kongresinde, Nevşehir’de olmuştu. Sanırım açılış toplantısıydı. Kendisine has üslubu ve İngilizcesiyle muhteşem bir şekilde bölgedeki asbest macerasını anlatmıştı. Çok etkilenmiştim. ‘Hocalık böyle bir şey olmalı’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Tüm meslek hayatım boyunca hiç unutmadığım bir sunumdur. Kendisine Allahtan rahmet, sevenlerine ve yakınlarına sabır diliyorum. Serhat Çelikel Sayın İzzettin Barış hocama Allah’tan rahmet ailesi ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Işıklar içinde yatsın, sevgili hocam... Celal Karlıkaya Kısa süreli de olsa tanıma şansına sahip olduğum, insan ilişkilerindeki iletişimine, bilgi aktarımındaki üslubuna hayran kaldığım çok sevdiğim değerli hocama Allah’tan rahmet diliyorum. Tülin Göçmen Eğer bugün göğüs camiasında evrensel düzeyde bilimsel çalışma yapılıyorsa, eğer bugün göğüs hastalıkları alanında yapılan bilimsel üretim toplumun sorunları ile birlikte harmanlanabiliyorsa, eğer bugün Toraks Derneği diye bir örgüt varsa bu başarıları ve bu güzellikleri en başta Izzettin Hoca’ya borçluyuz. Anısı önünde saygıyla...... Osman Elbek Türk Toraks Derneği (TTD) sayesinde yakından tanıma fırsatı bulduğum, İzzettin hocamızın bedenen kaybı hepimizi üzdü. TTD’nin kurucu başkanı , camiamızda ki çağdaş bilimsel çalışmaların önde gelen lideri İzzettin hocayı bedenen yitirdiğimizi düşünüyorum. TTD, yarattığı ortam ve bu ortamın yetiştirdiği hekimler,

Toraks Bülteni I Aralık 2013 47 I


teknikerler, terapistler..., süregiden bilimsel çalışmalar İzzettin Hoca’nın her zaman bizimle olacağının kanıtıdır. “Hiçbir şey ölmez, her şey yaşar” Çağlar Çuhadaroğlu Hocama Allah’tan rahmet önce... Göğüs Hastalıkları camiasına ve ailesine baş sağlığı sonra.. Asistanken mezotelyoma semineri için gittim yanına.. Hazır her şeyi sordum hocama...o zaman slayt kutuları var... Tek tek seçti slaytları, ben hissettim hocalık erdemini karşımda... Seminerim güzel geçti... Bol örnekli.. Hepimizin başı sağ olsun..

Akın Kaya

Hekimliği gelir kapısı olarak değil, hizmet kapısı olarak gören bir nesil yetiştirdiniz. Bilimsel çalışmalarınızla önder oldunuz, rahat uyuyun bir adımda biz atabilirsek ne mutlu size. Aydın Gençsoy Böylesine değerli hocalar kolay yetişmiyor. Ne mutlu bize ki o’nu tanıma fırsatı bulduk. Kendisinden bilimsel ve sosyal anlamda kazanımlarımız oldu. Allah gani gani rahmet eylesin. Toprağı bol, ruhu şad ve mekanı cennet olsun. Metin Görgüner Babacan tavırları ile örnek bir kişi idi. MD Anderson Kanser merkezine 6 ay Research Fellow olarak gittiğim zaman oradaki hocam Jeen So Lee’nin bana ilk sorusu Dr. Barış’ı tanıyor musun olmuştu. Başka söze ne hacet. Ruhu şad olsun. Zeki Yıldırım Y. İzettin barış hoca, Türkiye’de göğüs hastalıkları uzmanlık alanının örgütleşmesi ve kurumsallaşması açısından ölmeyecek bir şahsiyet ve iyi bir hekim olarak anılacak ve yaşayacaktır. Allah rahmet etsin. Adem Yılmaz Sayın Hocam, Siz göğüs hastalıklarının “gerçek” ustasıydınız. Sizinle kısa sürede olsa çalışmış olmak benim için büyük onurdur. Sizin büyük gayretleriniz sayesinde ülkemizde göğüs hastalıkları önde gelen, istenen ve modern bir branş haline gelmiştir. Siz “kendinize has kişilik ve çalışkanlığınızla” göğüs camiasına hep örnek oldunuz ve gerçek lideriydiniz. Önünüzde saygıyla eğiliyorum. Oğuz Uzun Değerli büyüğümüz ve değerli hocamız İzzetin hocaya Allahtan rahmet dilerken tüm sevenlerinin ve ailenin başı sağ olsun. Mekânı cennet olsun Ahmet Uygur

I 48 Toraks Bülteni I Aralık 2013


Hekimliğin yüz akı Prof. Dr. Kemal Balcı ile GATA da başlattığınız ve yaşam boyu sürdürdüğünüz örnek hoca ve büyük insan, ruhunuz şad olsun, sizi hiçbir zaman unutmayacağız... Salim Seyfettin İzzetin Hocanın ardından… Sevgili İzzettin Barış Hocamızın acı kaybından derin üzüntü duydum. Hocamız ile sınırlı bilimsel temasımda bile üzerimde derin izler bıraktı. İlki 1990’lı yıllarda asistanlığım sırasında idi. Diyarbakır Dicle Üniversitesinde asistanken çok mezotelyoma hastası görüyorduk ve plöredez için o zaman Coparvax adlı bir bakteri aşısı kullanıyorduk. Hem çok pahallı idi, hem de her zaman bulunmuyordu. Talk plöredezisini çok duyuyorduk, Hacettepe’de de uygulandığını duymuştum, ancak biz de yapılmıyordu. İzettin Hocayı ve çalışmalarını hepimiz biliyorduk tabi, ancak kendileri ile hiç görüşmemiştim. Bir kongre dönüşü İzzettin Hocamızı ziyaret etmeye karar verdim. Amacım hem tanışmak, hem de talk plöredezisi ve mezotelyoma çalışmaları hakkında bilgi almak, muhtemel çalışmalar hakkında tavsiyelerini almaktı. Bir yandan da çekiniyordum, çünkü Hoca’nın sert mizaçlı olduğunu duymuş, bana nasıl davranacağını bilmiyordum. Derken, Hacettepe’deki odasını buldum; genişçe, kendi çalışma masası dışında daha pek çok araç gerecin olduğu büyükçe bir odaydı. Beni büyük bir içtenlik ve sıcaklıkla karşıladı, çay söyledi, hal hatır faslından sonra, Diyarbakır yöresindeki mezotelyomadan ve talk plöredez yapmak isteğimizden söz ettim. Çok hoşuna gitti ve çeşitli tavsiyelerde bulundu, hemen konu ile ilgilenen teknisyeni çağırdı, bana talk hazırlayıp vermesini ve prosedürü ayrıntıları ile anlatmasını sıkı sıkı tembih etti. Bu kadar ünlü ve insanların yanına yaklaşmaya çekindiği Hocanın benim gibi çömez bir asistana gösterdiği bu muamele beni çok şaşırtmıştı. Hocanın o sert mizacı arkasında ne kadar büyük bir tevazu olduğunu görmüş ve çok etkilenmiştim. Daha sonraki yıllarda Hocanın yaptıklarını izlemeye çalışır, özellikle kongrelerde mutlaka görmeye, kendileri ile konuşmaya çalışırdım. İzettin Hocanın temel araştırmaya ilgisi beni etkileyen diğer yanı idi. Türk Toraks Derneği bünyesinde Deneysel Araştırmalar ve Solunum Biyolojisi ve Genetik Çalışma Grubunu kurduğumuzu duyunca çok sevinmişti ve bizden asla pes etmememizi istemişti. Yine bir GYK toplantısında ben o yılki kongrede ÇG’muzun konularına çok az yer verilmesini sitemkar bir dille eleştirmiştim, Hoca toplantı sonrasında yanıma gelmiş, bana hak verdiğini söylemiş, biraz da sinirlenmişti. Ben Hocayı yatıştırmaya çalışmıştım, ancak Hoca bunu mutlaka gündeme getirip takip edeceğini söylemişti. Sevgili İzettin Hocamızı sevgi ve özlemle anıyorum. Mekanı Cennet olsun… Hasan Bayram Hocamla tanışmak ve onun kurmuş olduğu klinikten uzmanlık eğitimini almak bizleri her zaman gururlandırdı. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun... Cengiz Burmik Çok değerli bir bilim insanı idi. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Umarım ileride hocamızın anısına her yıl geleneksel bir bilimsel aktivite düzenlenir. Metin Görgüner Saygılarımla, ALLAH rahmet eylesin.

Yunus Turgut

Toraks Bülteni I Aralık 2013 49 I


I İzzettin Barış’a Ait Yayınlar I 1973-2013 Yılları Arasında Uluslararası Dergilerde Yayınlanmış ve Web of Science’da İndekslenen Yayınları

Yayın Sayısı: 66, Atıf Sayısı: 1444, h-index*: 23 * h-index, nitelikli yayın sayısını gösteren önemli bir indekstir. “h-index: 23” demek, 23 makalenin en az 23 atıf aldığını göstermektedir. 1. Baris YI, Artvinli M, Ozesmi M. Somnolence and sleeping disturbances due to intermittent upper airways obstruction in an obese patient. Bulletin De Physio-Pathologie Respiratoire 1973;9:630-630. 2. Saylam A, Ersoy U, Baris I, Artvinli M, Bozer AY. Thoracobiliary fistulas - report of 6 cases. British Journal of Diseases of the Chest 1974;68:264-272.

9. Baris YI, Saracci R, Simonato L, Skidmore JW, Artvinli M. Malignant mesothelioma and radiological chest abnormalities in 2 villages in central turkey - an epidemiological and environmental investigation. Lancet 1981;1:984-987.

3. Baris YI, Sahin AA, Ozesmi M, Kerse I, Ozen E, Kolacan B, Altinors M, Goktepeli A. Outbreak of pleural mesothelioma and chronic fibrosing pleurisy in village of karain-urgup in anatolia. Thorax 1978;33:181-192. 10. Sebastien P, Gaudichet A, Bignon J, Baris YI. Zeolite bodies in human lungs from turkey. Laboratory Investigation 1981;44:420-425. 11. Artvinli M, Baris YI. Environmental fiber-induced pleuro-pulmonary diseases in an anatolian village - an epidemiologic-study. Archives of environmental health 1982;37:177-181. 4. Kanra T, Baris I, Kolacan B. Rifampicin-dependent antibodies in a patient with hepatorenal failure. British Journal of Diseases of the Chest 1978;72:67-70. 5. Artvinli M, Baris YI. Malignant mesotheliomas in a small village in the anatolian region of turkey epidemiologic-study. Journal of the National Cancer Institute 1979;63:17-22. 6. Baris I, Artvinli M, Sahin A, Savas T, Erkan ML. Occurrence of pleural mesothelioma - chronic fibrosing pleurisy and calcified pleural plaques in turkey in relation with environmental-pollution by mineral fibers. Revue francaise des maladies respiratoires 1979;7:687-694. 7. Baris YI. Claude-bernard-horners syndrome due to malignant pleural mesothelioma. Revue francaise des maladies respiratoires 1980;8:349-350. 8. Baris YI, Sahin AA, Erkan ML. Clinical and radiological study in sepiolite workers. Archives of environmental health 1980;35:343-346. I 50 Toraks Bülteni I Aralık 2013

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır