avrupanın geleneksel ötekisi / Türkiye Batı’nın Ötekisi Olur Mu? » Yeni Balkan

Avrupanın Geleneksel Ötekisi

avrupanın geleneksel ötekisi

kaynağı değiştir]

Avrupamerkezcilik aynı zamanda şahsın kendi milletini merkeze koyan milliyetçilikle de karşılaştırılabilir; Alman milliyetçiliği mevzubahis olduğunda, "teutocentrism"den (ayrıca Germanosentrism) bahsedilir.[31] Avrupamerkezcilik ırkçılıkla karıştırılmamalıdır: Irkçılık karşıtı olmak ve yine de Avrupa merkezli bir bakış açısına sahip olmak pekâlâ mümkündür.[32]

Literatür[değiştir

Akif Emre - Yeni Şafak

AB'nin 'öteki'si ve Türkiye

'Avrupa'nın 'öteki'sinin kim olduğuna ilişkin bir soruya yüzyıllar boyunca Avrupalının verdiği ortak cevap Osmanlı olmuştur. Avrupalı kimliği 'öteki'ni icat edebildiği sürece var olmuştur. Bu bağlamda, Avrupalı kimliğinin inşasında Osmanlı yani İslam gibi bir ötekinin varlığının büyük katkısının olduğunda kuşku yoktur. Medeniyet tarihçisi Hudgson'un muhteşem eseri Venture of Islam'da (İslam'ın Serüveni, 3 cild. İz Yayıncılık) belirttiği gibi Osmanlı yüzyıllar boyu tek başına Avrupa'nın ötekisi sayılmış olmasıyla sadece rakip bir siyasal güç değil farklı bir medeniyetin temsilcisi olmuştur. Osmanlı ve İslam gibi ötekileştirdiği ortak düşman ya da karşıtlık temeline kurgulanmış bir Avrupa kimliği özünde çok parçalı, karşıt, çatışmacı unsurlardan oluşmaktadır. Ortak bir Avrupa kimliğine tarihi köken bulmak amacıyla 'icat edilen' Yunan medeniyeti gibi tarih öncesine yapılan vurguyu da bu bağlamda anlamlandırmak mümkündür. Avrupa medeniyetinin Grek medeniyetine dayandırılmasını, bu kimliğin ortak tarihi kökenlerini bulma amacıyla modern zamanlara özgü bir arayış olduğunu Black Athena isimli kitabında çarpıcı biçimde açıklayan Martin Bernal, aydınlanma projesinin bir ürünü olarak görür. Bir yanda Osmanlı'yı ötekileştirmeyle tanımlanan kimlik, diğer tarafta köklerini Greklerde bulan ben idraki. Yunan, Roma, Yahudi-Hıristiyan formülasyonu parçalı Avrupa kimliğini örten çok romantik bir şala dönüşüyor.

Bana fundamantalini söyle

Geleneksel Avrupalı bakışının, yani İslamı ötekileştiren bakış açısının Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinde en belirleyici unsurlardan biri olduğuna birçok kez şahit olduk. Aydınlanma çağını yaşamış, moderniteyi üretmiş Avrupa'nın birikimi üstüne yükseltilen çoğulcu ve demokratik AB'nin 'evrensel' ilkelerinin gerisinde geleneksel Avrupa'nın ötekileştirme refleksinin hâlâ çok güçlü olduğu çok açık biçimde kendini gösteriyor. Bu bağlamda liberal ve çoğulcu Avrupalı kimliği ile geleneksel Avrupa kimliği arasında önemli tavır farklılıklarına rağmen İslam ve özelde Türkiye yaklaşımlarının kesiştiği bir çizgi var. Geleneksel Avrupa-İslam ayrılığı üzerine kurulu Avrupalı muhafazakar yaklaşımı Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınmamasının gerekçelerini kültürel farklılardan hareket ederek açıklamaya çalışıyor. Müslüman bir Türkiye'nin tamamen farklı bir kültür ve medeniyetten beslenen AB ile uyuşmayacağı tezine yaslanan Avrupalı aydınlar bütün olduğunu varsaydıkları ortak Avrupa kültürü ile İslam'ın, Müslüman bir toplumun bağdaşmayacağını savunuyorlar. AB birliği bir medeniyet projesiydi, bu medeniyetin temeli de Avrupa kimliğini inşa eden unsurlardan oluşmaktaydı: Antik Yunan düşüncesi, Roma hukuku, Yahudi-Hıristiyan inancı, rönesans-reform deneyimi, aydınlanma çağı, modernite Bu deneyimlerden geçmemiş bir Türkiye'nin AB'de yeri olamazdı.

Geleneksel yaklaşıma göre daha demokratik, çoğulcu bir AB tasarımına sahip aydın ve siyasetçilere gelince; muhafazakarların Avrupa tasarımı ve bu bağlamda Türkiye değerlendirmelerine karşı çıkıyorlar. Türkiye'nin de Avrupa Birliği'nde yeri olduğunu savunurken Türkler'in fundamantalist sayan yaklaşıma karşı çıkıyorlar. Bu ülkede yaşanan İslam'ın farklı olduğu, İslami hareketlerin diğerleriyle karıştırılmaması gerektiğinin altını çiziyorlar. Yani, demokratik ve çoğulcu AB projesinde yer alabilecek kadar ılımlı bir İslam var ve İslamcı hareketler demokratik sürece katılmış oluşumlardı. Hepsinden önemlisi gösterilmeye çalışılanın aksine İslamcıların korkulacak bir güçlerinin olmamasıdır.

Türkiye'de ne türden bir İslam yaşandığı ya da İslamcıların gücünün ne olduğu üzerinde durmuyorum. Ancak Türkiye'yi AB'ye layık görmeyen Avrupalı yaklaşımıyla, AB'ye alınmasında bir sakınca olmadığına bizi ve kendi kamuoyunu ikna etmeye çalışan Avrupalı aydınların argümanlarının temelde aynı olması. Yani her iki Avrupalı tipolojinin de öteki tanımı aynı. AB üyeliğine karşı çıkanlar Türkiye'deki Müslümanları fundamantalist, Avrupalı değerlerle farklı bir kültürü temsil ettiğini; aksini savunanlar, buradaki Müslümanların Osmanlı imajını Viyana kapılarına taşıyacak bir İslam anlayışına sahip olmadıklarını öne sürüyor. Kültürel ve siyasal anlamda temel argümanları İslamcıların tehlike olmayacak, AB'ye baş ağrıtmayacak kadar güçsüz olmalarına dayanıyor Sonuçta, Avrupalı yaklaşım açısından Türkiye'nin AB'ye girip girmemesi Türk halkının inandığı ve yaşadığı İslam'ın ne kadar "fundamental temeller"e sahip oluşunda düğümleniyor.

Başa dönecek olursak, tarihsel olarak Avrupa kimliğini ayakta tutan öteki tanımı ile, inşa edilmeye çalışılan AB kimliğinin öteki tanımı ve öteki kaygısı aynı noktada buluşuyor: Tanımlanmış bir İslam'ın ötekileştirilmesi Buna rağmen "AB bir medeniyet projesi" olduğu için girilmesi gerektiğini savunan İslamcıların varlığı ise başka bir konu.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır