ayasofya nın müzeye çevrilme tarihi / Ayasofya: 'Kilise, cami, müze' üçgenindeki 15 asırlık tarih | Euronews

Ayasofya Nın Müzeye Çevrilme Tarihi

ayasofya nın müzeye çevrilme tarihi

Ayasofya Tarihi

Ayasofya aynı yere üç kez inşa edilmiş bir eserdir. Günümüzdeki Ayasofya “Üçüncü Ayasofya” olarak bilinmektedir. Ayasofya’nın ilk inşaatı Hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak kabul eden I. Konstantin döneminde başlatılmıştır. İstanbul’un yedi tepesinden birincisi üzerinde ahşap çatılı bir bazilika olarak inşa edilen ve o dönemde ‘Büyük Kilise’ ismiyle anılan bu yapının açılışı, 360 yılında II. Konstantin döneminde gerçekleşmiştir. 404 yılında başlayan isyanda çıkan bir yangın neticesinde büyük ölçüde harap olan bu yapıdan günümüze ulaşan bir kalıntı bulunmamaktadır.

İkinci Ayasofya, İmparator II. Theodosius tarafından birincisinin üzerine inşa ettirilmiş ve 415 yılında ibadete açılmıştır. Yine bazilika şeklinde ve ahşap çatılı olarak inşa edilen bu yapı ise, 532 yılında İmparator Jüstinyen aleyhinde çıkan Nika Ayaklanması’nda isyancılar tarafından yakılıp yıkılmıştır.

İmparator Jüstinyen isyanın hemen ardından ilk ikisinden çok daha büyük ve görkemli bir Ayasofya yaptırmaya karar vermiştir. Üçüncü Ayasofya Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından 532-537 yıllarında inşa ettirilmiştir.

Doğu Roma’nın İmparatorluk Kilisesi olarak kullanılan Ayasofya, tarih boyunca isyanlar, savaşlar ve doğal afetler yüzünden sık sık tahrip olmuştur. Ayasofya en büyük yıkımlardan birini 1204’te 4. Haçlı Seferi’nde şehrin istila edilmesiyle yaşamıştır. Haçlılar tüm şehirle birlikte Ayasofya’yı da yağmalamıştır. İstanbul’da 1204 yılından 1261 yılına kadar süren Latin işgali müddetince Ayasofya, Roma Katolik Kilisesi’ne bağlı bir katedrale dönüştürülmüştür.

Ciddi hasarlar almış olan Ayasofya, İstanbul’da tekrar Doğu Roma idaresinin sağlanmasının ardından tamirlerle ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, yapılan tamiratlar yetersiz kalmış ve 1346 yılında Ayasofya’nın doğudaki başkemeri ve kubbenin bir kısmı çökmüştür.

Esasında, Latin istilasından İstanbul’un fethine kadar geçen dönemde Ayasofya en karanlık çağını yaşamıştır. İki defa yıkılıp üçüncü kez inşa edilen, yüzyıllar boyunca savaşlar ve isyanlar nedeniyle tahrip edilen, bakımsızlık ve mimari hatalar yüzünden belirli kısımları çöken Ayasofya, İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethine kadar sürekli yıkılma tehlikesi altında varlığını sürdürmüştür. Ayrıca, Katolik-Ortodoks mezhep kavgası yüzünden mabedin sosyolojik ve sembolik anlamı da büyük zarar görmüştür.

Osmanlılar fethin nişanesi olarak kabul ettikleri ve kıymet verdikleri Ayasofya Camii’ne Fatih Sultan Mehmed Han’dan itibaren büyük özen göstermiş, bakım-onarım faaliyetlerini sürekli hale getirmiş ve camiyi eskisinden çok daha sağlam bir yapıya kavuşturmuştur. Bilhassa Mimar Sinan’ın Ayasofya’ya yaptığı eklemeler ve düzenlemeler, bu insanlık mirasının bugün hâlâ ayakta kalmasında çok büyük rol oynamıştır.

Nitekim fethin hemen ardından Ayasofya’ya giden Fatih Sultan Mehmed Han’ın, caminin durumuna üzülerek şu mısraları okuduğu tarihi kayıtlarda bildirilmektedir:

“Perdedâri mîkoned ber kasr-i Kayser ankebut Bûm novbet mîzened der tarem-i Efrâsiyâb”

(“Örümcek Kayser’in sarayında perdekârlık yapıyor Baykuş Efrasiyab’ın burcunda nöbet tutuyor")

Ayasofya Camii’ni kendi hayratı olarak vakfeden ve çok sayıda akar bağlayarak bakım-onarım maliyetlerini garanti altına alan Fatih Sultan Mehmed Han, önce caminin yanına bir de medrese inşa ettirerek eğitim faaliyetlerini başlatmıştır. Ayasofya’nın ilk minaresi de Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ahşaptan inşa edilmiştir. Uzun yıllar varlığını sürdüren bu minare 1574 yılındaki büyük tamiratta kaldırılmıştır. Ayasofya Camii’nin ikinci minaresi ise, Sultan II. Bayezid Han döneminde tuğladan inşa edilmiştir.

Ayasofya’ya en fazla ilgi gösteren Osmanlı padişahlarından biri de Sultan II. Selim Han’dır. Binanın yorgunluk emareleri göstermesi üzerine II. Selim Han, Mimar Sinan’ı Ayasofya’nın bakım ve onarımı için vazifelendirmiştir. Doğu Roma döneminde defalarca kubbeleri ve duvarları çöken Ayasofya, Mimar Sinan’ın düzenlemelerinden sonra, İstanbul’da yaşanan nice büyük depreme rağmen bir daha hiç çökmemiştir. Ayasofya etrafında padişah türbelerinin yapımına da Sultan II. Selim Han için Ayasofya Külliyesi’nin haziresine Mimar Sinan tarafından inşa edilen ilk türbe ile başlanmıştır.

Fatih Sultan Mehmet Han’dan itibaren her padişah, Ayasofya’yı daha da güzelleştirme gayreti içinde olmuş ve zaman içinde yapılan mihrab, minber, kürsü, minareler, hünkâr mahfili, şadırvan, medrese, kütüphane ve aşhane gibi yapılar ile Ayasofya tam tekmil bir külliyeye dönüştürülmüştür. Ayrıca, Osmanlı döneminde Ayasofya Camii’nin iç süslemelerine de büyük önem verilmiştir. Ayasofya hüsn-i hatt ve çinicilik gibi Türk sanatlarının en zarif örnekleriyle süslenmiş ve mabede yeni estetik değerler kazandırılmıştır. Böylece, Ayasofya sadece camiye dönüştürülmemiş, aynı zamanda insanlığın bu ortak mirası muhafaza ve ihya edilmiştir.

Fetihle birlikte camiye dönüştürülen ve 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1930’lu yıllarda restorasyon çalışmalarının başlamasıyla halka kapatılmıştır. Ardından, 24 Kasım 1934 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüştür. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde söz konusu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan imzası ile yayımlanan 2729 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Ayasofya yeniden ibadete açılmıştır.

Karar Sayısı: 2729

CUMHURBAŞKANI KARARI

İstanbul İli, Fatih İlçesinde bulunan Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesi hakkındaki 24/11/1934 tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 2/7/2020 tarihli ve E:2016/16015, K:2020/2595 sayılı Kararı ile iptal edildiğinden, Ayasofya Camiinin yönetiminin 22/6/1965 tarihli ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 35 inci maddesi gereğince Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına karar verilmiştir.

Recep Tayyip ERDOĞAN

Ayasofya ne zaman müze oldu, Ayasofya ne zaman yapıldı? (Ayasofya tarihi)

Evliya Çelebi Seyahatnamesi'ndeki gizemli Ayasofya

"Türk ve dünya tarihinin en büyük gezgini" kabul edilen Evliya Çelebi'nin, 10 ciltlik  seyahatnamesinin ilkinde, durak noktalarından biri olan Ayasofya'ya ait ilginç bilgiler yer alıyor. İşte Anadolu Ajansı'nın derlerdiği bilgilerden bazıları: 

AYASOFYA ADI NEREDEN GELİYOR?

Evliya Çelebi, Ayasofya'nın nasıl inşa edildiğini, bazı efsanelerden, rivayetlerden, dinlediklerinden, okuduklarından ve gözlemlerinden yola çıkarak şöyle kaleme alır:

"Hazreti Adem'in gökten yere inişinden 5 bin 52 sene sonra kenti yönetmeye başlayan Madyan oğlu Yanko'nun torunlarından Kral Vizendon, İstanbul'u yedinci defa onardı, dünyayı kıymetlendiren hükümdar oldu. Vizendon'un Sofya'da doğan kızına, Aya-Sofya adı verildi. Aya-Sofya, babasının İstanbul'un dört bir tarafını yeniden yaptırdığını işitince 2 milyonluk hazine ile yanına geldi."

Ayasofya gerçekleri

Yayınlanma: 15 Haziran 2020

“Ayasofya'nın Bizans eserleri için müze haline konulması bilmem ki tefsire muhtaç mıdır? Atatürk'ün geniş ve yüksek fikrini… toleransını… hakikat arayıcılığını… Ve memleketin içtimai ve ilmi bünyesinde vücuda getirdiği hayırlı değişimin derin izlerini, hiçbir şey bu sade misal kadar belirtemez.” (İsmet İnönü, 8 Şubat 1937, Ulus)

Geçtiğimiz haftadan beri Ayasofya'yı tartışıyoruz. Ayasofya'nın yeniden cami olmasını isteyenlerin ortaya attığı bazı iddialar, akıllara durgunluk veriyor. İşte bugün, Atatürk'ün Ayasofya'yı neden ve nasıl müzeye dönüştürdüğünü anlatarak Ayasofya konusundaki o iddialara belgelerle cevap vereceğim.

İNSANLIĞIN ORTAK
KÜLTÜR MİRASI

Ayasofya, 537-1453 arasında kilise, 1453-1934 arasında cami, 1934'ten beri de müze olarak kullanıldı. Dolayısıyla yaklaşık 1000 yıl kilise, 500 yıl ise cami olarak hizmet veren Ayasofya, toplamda yaklaşık 1500 yıllık, Hıristiyan-Müslüman ve Bizans-Osmanlı “ortak kültür mirası” durumundadır.

Fatih Sultan Mehmet, 1453'te İstanbul'un fethinden sonra “fethin sembolü” ve “kılıç hakkı” mantığıyla ve cami ihtiyacını karşılamak için Ayasofya'yı kiliseden camiye çevirmişti.

16 Mart 1920'de İngilizler, İstanbul'u resmen işgal ettiler. 1923 sonlarına kadar devam eden o işgal sırasında Yunanistan'ın isteği ile İngilizler, bir ara Ayasofya'yı, “çan” takıp kiliseye çevirmeyi düşündüler. Ancak hem Türk kamuoyunun baskısı hem de Hindistan Müslümanlarının tepkisiyle karşılaştılar. Atatürk'ün başkomutanlığında Milli Mücadele'nin kazanılmasıyla Ayasofya'nın kilise olması önlendi.

Ayasofya, Cumhuriyet ilan edildikten sonra, 1923-1934 arasında cami olarak hizmet vermeye devam etti. Hatta Atatürk'ün 1932'de dinde Türkçeleştirme çalışmalarını gerçekleştirdiği camilerden biri de Ayasofya'ydı.

AYASOFYA’NIN MÜZEYE DÖNÜŞTÜRÜLME NEDENLERİ

Atatürk,  20. yüzyılda, Ayasofya'ya, “kılıç hakkı” mantığıyla değil, “uygarlık eseri” gözüyle baktı. Atatürk, Ayasofya'ya “dinsel bir fanatizmle” değil, “kültürel bir bütünsellikle” yaklaştı; Ayasofya'yı cami ve kilise olmasının ötesinde “insanlığın ortak kültür mirası” olarak gördü.

Ayasofya'nın müzeye dönüştürülme kararının arkasında Atatürk Cumhuriyeti'nin yeni tarih görüşünün, yeni insan modelinin ve yeni uygarlık algısının izdüşümleri vardır. Bu bağlamda Atatürk Anadolu'daki bütün uygarlıklara -Türkiye tarihinin bir parçası olarak- sahip çıkmış; o uygarlıkları açığa çıkarmak için kazılar yaptırmış, o uygarlıkların gün ışığına çıkarılan eserlerini sergilemek için de müzeler kurdurmuştu. Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesi de bu yaklaşımın bir eseriydi. Atatürk, nasıl ki Anadolu'da Hitit, Frig, Lidya, İyon vb. Anadolu uyarlıklarının eserlerini sergilemek için birçok ilde arkeoloji müzeleri, Ankara'da bir Etnografya Müzesi'ni kurdurmuşsa; Osmanlı eserlerini sergilemek için İstanbul'da Topkapı Sarayı Müzesi'ni kurdurmuşsa; Bizans ve Osmanlı eserlerini sergilemek için de İstanbul'da Ayasofya Müzesi'ni kurdurmuştu.

1937'de “Financial Times”, Türkiye Cumhuriyeti özel sayısı için Başbakan İsmet İnönü'den Atatürk'le ilgili bir yazı istemişti. İnönü, 5 Şubat 1937'de Cumhuriyet, 8 Şubat 1937'de Ulus gazetelerinde de yayımlanan yazısında şöyle demişti: “Bu memleket, toprağının bir köşesinde, Bizans'tan veya Roma'dan yeni bir eser bulacaklar diye korkardı. Şimdi toprak altından yeni eserler çıkarmaya kendisi çalışıyor. Son Alacahöyük kazıları Tarih Cemiyeti'nin teşebbüsüdür. Neticeler şimdiden dünyanın dikkatini çekmiştir. Ayasofya'nın Bizans eserleri için müze haline konulması bilmem ki tefsire muhtaç mıdır? Atatürk'ün geniş ve yüksek fikrini… Toleransını… Hakikat arayıcılığını… Ve memleketin içtimai ve ilmi bünyesinde vücuda getirdiği hayırlı istihalenin derin izlerini, hiçbir şey bu sade misal kadar belirtemez.”

Ayasofya'nın 1934'te müzeye dönüştürülmesi, herhangi bir dış baskıyla değil, doğrudan doğruya Atatürk'ün özgür iradesiyle verdiği bir karardır. O günlerde Türk-Yunan dostluğunu güçlendirildiği ve Balkan Antantı'nın kurulduğu doğrudur, ancak Ayasofya'nın Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Antantı için verilen bir “taviz” olduğu yalandır. Atatürk bu kararı, birilerinin baskısıyla veya birilerini memnun etmek için vermedi; Atatürk bu kararı, tamamen kendi “hümanist” ve “barışsever” dünya görüşü, “bütünsel ve derinlikli” tarih anlayışı ve “insanlığın ortak kültür mirasına” katkıda bulunma isteğiyle verdi.

Falih Rıfkı Atay şöyle diyor: “Ayasofya doğrudan doğruya Atatürk'ün emri üzerine müzeye çevrilmiştir. (…) Atatürk, tarih ve sanat değerini düşünerek Ayasofya'yı müze yapmıştır. Yanında idik. O yapmıştır, hükümet değil. Asla Yunanlıyı düşünerek yapmamıştır.” (Falih Rıfkı Atay, Atatürk Ne İdi, s. 49,50, 138)

İsmet İnönü'nün 1937'de “Financial Times”ın, Türkiye Cumhuriyeti özel sayısı için yazdığı Atatürk konulu yazıdan bir bölüm. (8 Şubat 1937, Ulus.)

Ayasofya'nın müze olma süreci

Ayasofya, birden bire değil, 1931-1934 yılları arasında 4 yıl devam eden bilimsel, sanatsal çalışmalardan sonra müze oldu.

Ressam Hüseyin Avni (Litij), 22 Aralık 1926 tarihli Vakit gazetesinde “Ayasofya'nın Tamiri” başlıklı makalesinde ilk kez Ayasofya'nın “sanat tarihi” açısından taşıdığı önemden söz etmişti. Yazıda, “Bizans inceliğinin şaheserleri göz göre göre çöküp giderken sanat duygusuyla mütehassıs insanlar bu acıya ilgisiz kalamazlar” demiş ve Sanayi Nefise Encümeni'ni göreve çağırmıştı.

Cumhuriyet hükümeti, 1929'da Sultanahmet Camii'ni restore ettiriyordu. Atatürk, 7 Eylül 1929, saat 11.30'da Sultanahmet Camii'ne giderek caminin onarımı hakkında bilgi almış; bu tarihi caminin süratle ve en iyi şekilde onarılmasını istemişti. Atatürk oradan Ayasofya Camii'ne geçmiş, orada da incelemelerde bulunmuştu. Atatürk, bu ziyareti sırasında Ayasofya'nın harap halini görmüş ve yetkilileri uyarmıştı. İşte Atatürk'ün bu ziyaretinden sonra Ayasofya'nın hem restorasyonuna hem de sanatsal ve tarihsel değerini açığa çıkaracak bilimsel çalışmalara başlandı. Böylece Ayasofya'nın müze olma süreci de başlamış oldu.

7 Haziran 1931 tarihli ve 11195 sayılı “Gazi Mustafa Kemal” imzalı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Amerikan Bizans Enstitüsü'nün kurucu müdürü Amerikalı Arkeolog Prof. Thomas Whittemore'a, Ayasofya'da sıvaların altında kalan mozaikleri çıkarma izni verildi. Prof. Whittemore, Uzman Mimar Macit Bey eşliğinde 1931'de mozaikleri gün yüzüne çıkarmaya başladı. Prof. Whittemore mozaik çalışmalarını sürdürürken Prof. Schneider de Ayasofya dışında yaptığı kazılarla 415'te yapılan binanın kalıntılarını ortaya çıkardı.

14 Kasım 1932'de Yunus Nadi, Cumhuriyet'te “Ayasofya'nın Mozaikleri: İlme Hürmet Lazımdır” başlıklı yazısında Ayasofya'dan “insani ve tarihi bir abide” olarak söz etmişti. Yunus Nadi şöyle demişti: “Amerikalı âlim mozaikleri temizlerken biz de etraftaki atıkları kaldırarak insanlığa olduğu kadar memleketimize de şeref olan bu yüksek medeniyet eserini Türklüğe de şeref verecek bir vaziyete dönüştürmüş olalım. Bize düşen vazife budur, onun karşısında bize yakışabilecek fikir ve hareket budur. Artık Ayasofya dini bir mabet olmaktan ziyade insani ve tarihi bir abidedir.” Aynı gün yine Cumhuriyet'te Halil Ethem Bey'in, Ayasofya mozaikleri için “Bunlar artık dini değil, yalnız ilmi mahiyeti haiz, yüksek kıymetli eserler” diye bir beyanatı yayınlanmıştı. Yunus Nadi'nin bu yazısı, Halil Ethem'in bu beyanatı, Ayasofya'nın gerçekten de “insanlığın ortak kültür mirası” yaklaşımıyla müze yapılacağını gözler önüne sermektedir.

Böylece bir taraftan restorasyon, mozaik ve kazı çalışmaları devam ederken diğer taraftan da Ayasofya'nın müze olması gündeme geldi. Çünkü Ayasofya'da yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılan Bizans eserlerinin, Hıristiyanlık temalı mozaiklerin sergilenmesi gerekiyordu. Aksi halde cami olarak kullanılan bir yapıda bu tür sanat eserlerini ortaya çıkarmanın bir anlamı yoktu. Ayasofya'da gün yüzüne çıkarılan paha biçilmez sanat eserlerini (mozaik vb.) sergilemenin tek yolu orayı müzeye dönüştürmekti.

Atatürk, Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen'den bir komisyon kurup bu konuda çalışma yapmasını istedi. Abidin Özmen de İstanbul Müzeler Müdürü Aziz Ogan başkanlığında bir komisyon kurdu. Bu komisyon Ayasofya'nın müze olması hakkında bir rapor hazırladı. Bu rapor doğrultusuna Ayasofya müzeye dönüştürüldü.

24 Kasım 1934'te müzeye dönüştürülen Ayasofya, 1 Şubat 1935'te 11 kuruş giriş ücretiyle ziyarete açıldı.

Kararnamedeki imza meselesi

Atatürk'ün Naim Hazım'a 8 Kasım 1934'te ‘Ülkü Onat' soyadını verirken attığı imza. K ve t'nin üzerinden uzanan birer çizgi, klasik imzasının aksine Atatürk'ün ‘A'sı büyük. Ayasofya Kararnamesi'ndeki imzanın neredeyse aynısı.

24 Kasım 1934 tarihli Ayasofya Kararnamesi'ndeki Atatürk imzası. ‘Atatürk' soyadıyla attığı ilk imza. K ve t'nin üzerinden uzanan birer çizgi var, klasik imzasının aksine Atatürk'ün A'sı büyük. Bu imza, Atatürk'ün klasik imzasının ilk halidir.

Ayasofya'yı müzeye dönüştüren 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi'ndeki imzanın Atatürk'e ait olmadığını iddia edenler var. Onlara göre birincisi, kararname çıktığında henüz Atatürk'e soyadı verilmemişti! İkincisi, kararnamedeki imza Atatürk'ün klasik imzasına benzemiyor ve bu imzaya başka hiçbir yerde rastlanmıyor! Ancak her iki iddia da temelsizdir. Birincisi, Meclis tutanaklarına göre Atatürk'e soyadı Ayasofya Kararnamesi'nin çıktığı gün, 24 Kasım 1934'te verildi. Belli ki Atatürk, soyadını aldığı gün “Atatürk” soyadıyla ilk resmi imzasını bu kararnameye attı. İkincisi, Atatürk, soyadını almadan 15 gün önce, “Atatürk” imzasını gayri resmi olarak kullanmaya başlamıştı. 8 Kasım 1934 tarihinde Naim Hazım Bey'e, “Ülkü Onat” soyadını verirken de Ayasofya Kararnamesi'nde görülen o imzayı kullanmıştı. Dolayısıyla Atatürk'ün Ayasofya Kararnamesi'ndeki imzasının başka bir belgede olmadığı doğru değildir. Bu iki imzanın, Atatürk'ün kısa süre sonra kullanmaya başlayacağı o klasik Atatürk imzasına benzememesi ise çok doğaldı. Çünkü Atatürk daha yeni soyadı almıştı ve henüz imzası hamdı, oturmamıştı; o bildiğimiz klasik imza şeklini almamıştı.

Ayasofya Kararnamesi'nin Resmi Gazete'de yayımlanmamasına gelince, kimi vakıf eserlerinin kuruluş amacı dışında sosyal ve kültürel amaçlar için kullanılmasına izin veren kararnameler Resmi Gazete'de yayınlanmayabilir.

Ayrıca 1934'te Atatürk sapasağlamken, iç ve dış politikada önemli kararlar alırken, kültür işlerine, özellikle müzelere çok büyük önem verirken, dahası Ayasofya'nın müze yapılması için bizzat bir komisyon kurdurmuşken, Atatürk'ün imzasını taklit ederek bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarıp Atatürk'ten habersiz Ayasofya'yı müze yapmak neyin nesidir? Bu mümkün müdür Allah aşkına? “Bu kararname Atatürk öldükten sonra hazırlandı!” demek de mantıksızdır. Çünkü Ayasofya, -basın haberlerinden de rahatlıkla görüldüğü gibi- Atatürk öldükten sonra değil, Atatürk sağken, 1934'te müze yapıldı. Hatta Ayasofya Müzesi açıldıktan 5 gün sonra, 6 Şubat 1935'te Atatürk gidip Ayasofya Müzesi'ni gezdi. Dolayısıyla aslında bu kararnamenin sahte olup olmamasının pek bir anlamı yoktur. Bu kararname hiç olmasa bile Ayasofya'nın 1934'te Atatürk tarafından müze yapıldığı gerçeği değişmez.

Ayasofya'nın bir kısmı müze yapıldı, bir kısmı cami olarak bırakıldı!” iddiası da gerçek dışıdır. Başlangıçta bu durum tartışılmış, ancak daha sonra Ayasofya'nın tamamıyla Bizans-Osmanlı Eserleri Müzesi olmasına karar verilmişti. (Hâkimiyeti Milliye, 8 Eylül 1934)

Atatürk'ün 1930'larda, faşizm çağında “insanlığın ortak kültür mirası” mantığıyla Ayasofya'yı müze yapması, onun aynı zamanda çağını aşmış bir “kültür, sanat ve barışinsanı” olduğunu gösteren nadide bir örnektir.

Ayasofya neden müze olmuştu? Ayasofya neden müzeye çevrildi?

Danıştay Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi kararını reddetti. Ayasofya'nın ibadete açılıp açılmayacağına ilişkin Danıştay kararı açıklanırken Ayasofya'nın neden müzeye çevrildiği de internet ortamında araştırılan konulardan birisi oldu.  Ayasofya 1934'te Atatürk'ün başkanlığındaki vekiller heyeti kararıyla müzeye çevrildi. Peki Ayasofya neden müze oldu? Ayasofya'da bu sene 29 Mayıs İstanbul’un fetih yıl dönümünde 86 yıl sonra ilk defa ezan okundu. Peki Ayasofya neden müzeye çevrildi? Ayasofya neden müze oldu? İşte Ayasofya ile ilgili tüm merak edilen detaylar… İşte konu hakkında merak edilenler.

İstanbul’un Fethi'nin 567. yıl dönümü sonrası Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Ayasofya'nın tekrardan ibadete açılması için Danıştay kararı merakla bekleniyordu. Daire, 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti., Ayasofya 86 yıl sonra yeniden cami olacak. İdari Yargılama Usulü Kanunu’na göre Danıştay’ın verdiği kararın 30 gün içerisinde yerine getirilmesi gerekiyor. Ayasofya neden müzeye çevrildi? Ayasofya neden müze oldu? gibi merak edilen soruların cevabını sizler için derledik...

AYASOFYA NE ZAMAN MÜZE OLDU?

1453’te camiye çevrilen Ayasofya birçok defa restore edildi. 1930 ile 1935 yılları arasındaki restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılan Ayasofya Bakanlar Kurulu’nun 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrildi.

Ayasofya camii neden kapandı? Ayasofya cami tarihi kısaca

AYASOFYA NEDEN MÜZEYE ÇEVRİLDİ?

Ayasofya 3 Kasım 1934’te, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığındaki vekiller heyeti kararıyla müzeye çevrildi. Ayasofya muhtelif talep ve politik baskılara karşı müzeye çevrilmiştir. Tarih profesörü İlber Ortaylı'nın verdiği bilgilere göre; Ayasofya’nın müze haline getirilişinin arkasındaki dış siyasi baskıların varlığı veya etkinliği henüz bilinmiyor ama bu eser hiçbir dini cemaatin ayinine açılmamak kararıyla bir dönüşüm yaşamıştır. 1923'te cumhuriyetin ilanından sonra cami olarak kullanılmaya devam etse de, Ayasofya 1931'de kapatıldı. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1935 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği izin sonrası başlayan çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947'de tamamlandı.1996'da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya'nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu'nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edildi. Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesinde.

Ayasofya'da ilk namaz ne zaman kılınacak? Başkan Erdoğan açıkladı

AYASOFYA'DA İLK CUMA NAMAZI SEVİNCİ

Evliya Çelebi, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra Ayasofya'daki ilk cuma namazının sevincini "Evvela cuma gününde bütün gaziler hazır olup salalar okunup, müezzinler 'innallahe ve melaiketehu' ayetini hazin bir sesle okumaya başlayınca Akşemseddin Hazretleri,Sultan Mehmet'in koluna girip büyük bir saygı ile minbere çıkarıp yüksek sesle 'Alemlerin Rabb'ine hamdolsun' deyince büyük gazilere bir hal olup bir sevinç feryadı koptu." diyerek anlatır.

Ayasofya ne demek? Hagia Sophia'nın anlamı

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.