aydaki kadın türü / Ahmet Hamdi Tanpınar Aydaki Kadın - monash.pw

Aydaki Kadın Türü

aydaki kadın türü

kaynağı değiştir]

  1. ^İstanbul Türkiyat Enstitüsü'ndeki Numarasıyla kayıtlı Evrakından

AHMET HAMDİ TANPINAR ‘IN MEKTUPLARINDA RESİM SANATININ YERİ VE ESERLERİNDEKİ İZLERİ

AHMET HAMDİ TANPINAR ‘IN MEKTUPLARINDA RESİM SANATININ YERİ VE ESERLERİNDEKİ İZLERİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • AHMET HAMDİ TANPINAR ‘IN MEKTUPLARINDA RESİM SANATININ YERİ VE ESERLERİNDEKİ İZLERİ

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın resim sanatına olan ilgisinin işaretlerini Ahmet Kutsi Tecer’e azdığı mektuplarda görebiliriz. Burada, gördüğü resimlerden ve resim sergilerinden detaylı bir şekilde bahsetmesi Avrupa izlenimlerinin merkezinde resim sanatı olduğunun bir kanıtıdır. Aşağıdaki mektup da onlardan bir tanesidir.

Air – en- provence 1 Teş. (Ekim)

Kutsiciğim,

Hâlâ seninle baş başa oturup konuşacağız. Ne yaparsın? Yaş, Nuh’un güvercini olacak yaş değil. Hastalık yüzünden İstanbul’dan darmadağın çıktım. Nihayet, yolculuğun tabii dağınıklığı ve aç gözlülüğü, yerini yadırgaması var. Seyyah her yerde olabileceği için hiçbir yerde değil. O zaman da ayaküstü selâmlar kalıyor. Üç aydır etrafla münasebetim bundan ibaret.

Yirmi gündür cenuptayım. Antibes, Cannes, sonra Séte ve şimdi Aix’de. Valéry’den sonra Cezanne yahut Puget yahut Ondördüncü Lois…

Acayip bir su otelindeyim. Düştük diyelim. 

Kendi içime bir türlü inemediğim için dış âlemde dolaşıyorum. Dün Aix müzesine gittim, (Ressam Gravet Müzesi) güzel, ama çok güzel primitifler gördüm. Bir kaç Bizans üslubu küçük tablo. El kadar bir doğum tablosu (lacivert ve yaldızlı yatak bir kayığa benziyordu ) güzel bir Filipo gibi. Daha yakınlardan Fontainbleau mektebinin bir Parnas sahnesi. Haddizatında mühim bir şey değil ama dans eden müzün çehresi fevkalâde idi. Yapılan işin dikkati, bu dikkatle yüzün içeriye çekilişi ve maddesinin sırrını yoklamış tekrar görünmesi, hülûsa anlatamayacağım bir yığın birbirine bağlı hususilik, I’Āme et la Danse… Yazık ki ne onun, ne de Gericault ‘nun Oryantali’nin fotoğrafları var. Gericault’un son resmi imiş. Fakat merak edişimin asıl sebebi modelin kendisi. Ressamın cenaze merasiminde bir Türk, şark kıyafetiyle tabii belki de Rum, çünkü de Yunan İhtilâli’nın arifesinde, Avrupa’da epeyce Rum vardı, cepkeninin yenindeki külü başına serperek cenazenin arkasından yürüyormuş. Kim olduğunu kimse bilmiyor yahut kimsede görmedim. 
Hâlbuki burada mavi sırmalı cepkeniyle, beyaz şalvarıyla, siyah sakalıyla iyice görünüyor. Müzenin asıl güzel harika eserlerinden biri de Mazzola’nın Sainte Anne, çocuk ve Meryem’i. Harikulâde bir el senfonisi var. Fakat asıl mühimi, ressam Sainte Anne yerine kendi resmini yapmış. Belli ki çocuğu, karısı ve kendisi. Hatta Sainte Anne’nin başında bir çeşit kasket var. Kadın çocuğu ile ve aile saadetiyle o kadar dolu ki. Rönesans’ın öbür yüzünü bu kadar iyi gösteren eser görmedim diye bilirim. Katedral, Puget’ler ve çeşmeler… Yosunlu kayadan yapılmış bir çeşmeye bayıldım. Bundan iyi bir nehir veya su tanrısı olamaz. Belki de öyledir. Çünkü buluş kendiliğinden olacak şey değil. Arkasında behemehâl bir masal lâzım. Dün sabah Cezanne’ın atölyesine çıktım. Çok sert bir peyzajda Marsilya civarında rastlanan cinsten ve bir boğazın kenarında güzel bir bahçe içinde. Fakat modern binalar peyzaja musallat olmaya başlamış. Ceezanne’ın gizli hendesesinden, birkaç sene sonra, hiçbir şey kalmaz, sanırım. Fakat ilerileri var… Burada her taraf Cezanne. 
Görüyorsun, nelerle meşgulüm. Dedim ya, içime inemiyorum. İçim memnu’mıntıka oldu. Bunu Séte’de daha iyi hissettim. Valéry’nin mezarına giden yolda, Akdeniz güneşinde birdenbire kendimde her şeyi yapmacık buldum. Niçin buradayım? Hâlbuki yol boyunca bir mektepli kadar heyecanlı idim. Belki de yokuş ikinci bir iş olarak beni adeta uyadırmıştı. Şurası var ki ben her zaman biraz böyleydim. Çalıştıkça kendini bulanlardan. Bu seyahatte ise yalnızlığın, muvakkat yaşamanın getirdiği ruh haliyle büsbütün arttı. Bakalım Paris’te n’olacak? Belki orada değişir. Çalışmaya başlayınca, demek istiyorum. Sen ne haldesin? İnşallah benim gibi böyle her rüzgârda bir parçan dağılmış değilsin. Hakikaten bu çok güç şey. Şüphesiz birçok şeyleri depoya atıyorum. Fakat neler? Bunu bilmiyorum. Bir şeye yarayacaklar mı? O da meçhul. 
Günler geçtikçe İstanbul’a, dostlara, oradaki benliğime hasretim artıyor. Dokuz ay daha var. Fakat bu dokuz ayda bitecek bir yığın şey de var. Ah, hepsinden kurtulup, hür adam olarak İstanbul’a dönsem ve yeniden işe başlasam. Antibes’de ve Séte ‘de denize çok yakındım. Sesi otelin penceresine asılıyordu. Deniz güzel şey. Güzel ve bıktırıcı. Bir deniz şiirine başladım, fakat bitiremedim. 

Ben ayın dördünde falan veya beşinde Paris’teyim. Birkaç gün için eski otele ineceğim: Hótel de Versailles, 60 Bd Montparnesse, biliyorsun. Mektubunu, ailece sıhhat haberlerini orada bekliyorum. 
İnsanın olabileceği şeyi seçip ona çalışması ne iyi şey, ne mazhariyet… 
Yine kendimden şikâyet etmeye başlayacağım. Gözlerinden öperim aziz Kutsiciğim.

Fakültedekilere. Bilhassa Mazhar’a, Taki Beye ve Türkoloji’dekilere selâm.

monash.pwınar

Ahmet Hamdi Tanpınar () resim sanatının güzelliklerini eserlerine yansıtabilmiş nadir sanatkârlardan biridir.

Ahmet Hamdi Tanpınar, resim sanatı ve ressamların eserleriyle estetik ve entelektüel düzeyde ilişki kurmayı başarmış olması yönüyle kendini ayıran yazar ve şairdir. Bu özellik eserlerinin anlam düzeyinin derinleşmesine hizmet etmiş ve benzerlerinden hemen ayırt edilebilecek özgünlüğü sağlamıştır.

Baudelaire, resmi tatma konusunda Tanpınar’a ilk yol gösteren şairdir. Valéry’ de onun resim sanatı ile ilgilenmesinde etkili olmuştur. Fransız ve İtalyan ressamlar ile bazı modern ressamlardan etkilenmiş ve eserlerini nasıl zenginleştirmesi gerektiğinin ipuçlarını elde etmiştir. Mehmet Kaplan, Tanpınar için, ona göre sanat, hayatı derin surette duyma ve idrak etmenin bir şeklidir demektedir.
Ahmet Haşim’in ölümünden sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde boş kalan sanat tarihi hocalığına atanır. Akademide sanat tarihi, estetik ve mitoloji dersleri verir. Akademinin bu havası resim sanatı ile daha çok iç içe olmasını sağlar. 
Tanpınar için resim terbiyesinin önemli özelliklerinden birisi, resmin insana “gözün istiklâlini” veriyor olmasıdır. Bakmasını bilen şair ve yazar, baktığı manzarayla kolayca bütünleşebilir, bu sayede de eserlerinde resmin ifadeye sağladığı pitoreski kullanabilir. Onun resim, fotoğraf ve sinemayla ilgili görüşleri, hep “gözün istiklâlini “ kazanması penceresinden değerlendirilmelidir:

“Biz asırlarla resim sanatını külliyen lüzumsuz addettik. Resim, gözün
İstiklâlidir; fotoğraf, bir zaman realiteyi, anları yakaladı; sonra renkli sinema
çıktı; binlerce tabloyu bir araya getirdi” (monash.pwınar/Anar)

Tanpınar Empresyonizm’den etkilenmiştir. İzlenimcilik anlamına gelen bu akımda, sanatçılar dış dünyaya ait olan ışığı, renkleri, tepkileri, hüzünleri ve yakalanan anlık konuları tabloya yansıtırlar. Güneş temel unsurdur. Günün her saatinde hatta mevsimlerde eşyanın rengi ışıkla değişeceği için sanatçı üzerindeki izlenimlerine göre aynı eşyanın farklı farklı tabloları yapılabilir ve ortaya konulan edebi eser yazarın veya şairin kişiliğine ait izleri taşır. Tanpınar, resim sanatının tekniklerini eserlerinde uygulayarak resim sanatı ve edebiyat ilişkisini ustaca ortaya koyarken, güzel sanatlar konusundaki bilgi ve birikimini eserlerine yansıtmıştır.
Tanpınar’ın porte ve manzara betimlemelerindeki estetiğin oluşmasında çok sayıda ressam katkı sağlamıştır.
Tanpınar, mektuplarında, denemelerinde, günlüklerinde tanınmış Empresyonist ressamlardan, özellikle Camille Pissarro, Edouart Manet, Edgar Degas, Alfred Sisley Paul Cézanne, Claude Monet, Pierre –Auguste Renoir’in tablolarını takdir ettiğini ifade eder. (Özcan) Tanpınar’ın roman kahramanları resim sanatı ile ilgilidirler. Bazıları ressam, birçoğu da resim ilgisi ve kültürüne sahip kişilerdir. Aydaki kadın kahramanı Suat ressam, Selim resme ilgisi olan kişidir. Mümtaz güzel sanatlara ilgi duyar, İhsan şiir ve resimden iyi anlamaktadır. Huzur romanının kahramanı Mümtaz ile Tanpınar için sanat, hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Empresyonist akımın yansımaları özellikle renk ve zaman anlayışı Huzur ve Aydaki Kadın romanlarında kendini belli eder.
Huzur romanındaki şu örnek cümlelerde, Tanpınar’ın Mümtaz’a Empresyonist bir tabloyu seyrettirdiğini görürüz.
“Mümtaz burada, yoldan denize kadar inen büyük kayalar üstünde oturup akşam saatlerini geçirmeyi severdi. Bey Dağları’nın üstünde güneş, sanki kendi ölümünün ayinini ve kendi yaldızdan ve koyu lacivert gölgelerden lahdini hazırlıyormuş gibi, bu dağların kıvrımlarına altın ve gümüş zırhlar geçirir, sonra alçalan ve arkaya devrilen kavis, bir altın yelpaze gibi açılır, büyük ışık parçaları şuraya, buraya ateşten yarasalar gibi uçar, kayaların üstüne asılırdı. Bu bir mevsim gibi bereketli, velut saatti. Çünkü gündüzleri, sadece yosunlu, rüzgârın, yağmurun sünger gibi delik deşik ettiği taş parçaları olan kayalar, bu saatte birdenbire canlanırlar, birdenbire, kudretleri ve cüsseleri insanın çok üstünde, talih gibi susan ve yalnız varlıklarının içimizdeki aksiyle konuşan bir yığın varlık, Mümtaz’ın etrafını alırdı. Ve Mümtaz onların arasında küçücük cüssesiyle, içinde genişleyen hayat idrakiyle bütünbenliğini saran o acayip, kökü çok derinlerde, korkunun rüzgârında dağılmaya çalışırdı. Bu her şeyin ayrı şekilde dirildiği, seslerin kabartma kazandığı, derinleşen dost yüzünü, sıcaklığını kaybeden göklerin altında insanoğlunun namütenahiye doğru küçüldüğü, tabiatın bize her taraftan –ne diye ayrıldın- sefil ıstırapların oyuncağı oldun, gel, bana dön, terkibime karış, her şeyi unutur, eşyanın rahat ve mesut uykusunu uyursun dediği saatti.”
Tanpınar’ın resim sanatına dair birikiminin yansımalarını ve etkilerini yoğun biçimde “Aydaki Kadın romanının hemen hemen tümüne hâkim olduğunu görürüz. Özellikle resim sanatı açısından kültür bilgisi yüklü bir roman Aydaki Kadın. Aşağıda sadece örnek niteliğinde kısa bir paragraf yer almaktadır. 
“Kadinsky yine odanın tek minyatürüyle karşı aynada el ele verecek şekilde asılmıştı. Hartung’larla iki Bonnard’ın saadet rüyasını, acayip bir dinamizmle infilâk eden siyah çizgilerin tıkızlığını karşılaştırmıştı.”
“O gece bir tanıdık ona kim olduğunu anlatmıştı. Resim meraklısı iyi ve uyanık adamdır. Modernlerden küçük bir koleksiyonu var. Deaxium, Dufy, iki Renoir deseni…” 
“ senelerinin modernizmi, Paris’i Montpamasse’ı, Coupole’ün duvarlarında bugün eskinin eskisi gibi görünen resimler. Rotond’daki ressam ve sanatkâr kalabalığı. Modigliani’nin canlı hatıraları. Çatıdaki Cocteu ve Rus balesi. Mistinguette, René Clair. Paris çatılarının altında. Bir milyon ikramiye. Andrienne ve Ziya. Andrienne’nin arkadaşları.

Proust’un üstünde sabahladığım geceler. Valéry, Gide, Stravinsky. Ziya’nın küçük pathé gramofonu. Saint-Jacques Sokağı. Shola Cantorum’daki konserler.”

Tanpınar’ın Empresyonist tablolardaki portre gözlemlerini ve tasvirini Aydaki Kadın’da şu cümlede görebiliriz. 
“Önüne baktığı zaman gözleri sade siyah bir çizgi oluyordu.” Kadın kahramanların betimlemeleri romanlarında daha geniş yer bulur. Örneğin “Sahnenin Dışındakiler “romanında Kudret Bey ile Cemal arasındaki konuşmadaKudret Bey ideal kadın portresini çizmektedir.(Günday)

“Selim yüzünü daha iyi görebildi. Uzun boylu, buğday tenli, siyah saçlı, yürüyüşü, endamı ve edası ile etrafında hava uyandıran kadınlardandı.” Tanpınar, kişilerin portelerini çizerken, ressamların çizdiği portrelerle karşılaştırmalar yapmaktadır. Aydaki Kadın’da Nurettin Bey, Cézanne’ın bir figürüne benzemektedir. “Suat sırtında yazlık, lacivert çizgili bir fanila, ayağında dar bir zıpkın, tıpkı geçen yaz Montparnesse’da gördüğü kıyafetiyle ona gülümsedi. Saçları karmakarışıktı. İtinasız kıyafeti yüzünü büsbütün gençleştirmişti. Selim çehresinde tayin edemediği bir şeyle bu yüzün Greco’nun Kont Orgaz’ın Gömülmesi’ndeki genç adama benzediğine karar verdi. Onun yanında Nurettin Bey bir Cézanne formülü gibi sadece hendesî şekillerden, bir yığın üstüvane, sıklet ve zaviyeden teşekkül etmiş gibiydi. Kemikli ve sert çehresinden garip bir irade ve kuvvet akıyordu. Hâlbuki bakışları gayet yumuşak ve müteredditti”

Tanpınar’ın betimlemelerde klasik bir izlenimci olan Proust’un kişi betimlemelerinden esinlendiğini söyleyebiliriz. (Günday) Empresyonistlerde her şey manzaraya dayanır. Tanpınar’ın İstanbul tasvirlerinde özellikle Huzur ve Aydaki Kadın romanlarında empresyonist tablolardan gelen birikimini kullanımonash.pwşi portrelerinin betimlenmesinde düşsel boyutun yansıtılmasına yer verir. Yapıtlarında da perspektif ve bakış açısındaki değişmelere göre değişik görüntülerin yansıtıldığı yer portrelerdir.
Rüya fikrini destekleyen ve zenginleştiren, resim sanatı ve ressamların perspektif anlayışı ile derinlik ve çarpıcılıkla ışıklandırılan imajinatif çağrışımlar, Tanpınar’da anlatım biçimine dönüşmüştür. Tanpınar’ın şiirinde seçtiği rüya ve zaman kavramları Empresyonizmin de temel unsurlarıdır. Zamanı yekpare, parçalanmaz bir an olarak telakki eder. Resmin temel öğesi olarak zaman kavramı izlenimcilikte kullanılmış ve “an” öne çıkmıştır. Ressam, izlenimlerini o an içerisinde tuvaline aktarmalıdır. Vakit geçişlerinde ışık farklılaşacağı için görünüm de farklılaşacaktır. Ortaya konulan eserler rüya görünümündedir. Işık koşullarında bir anın izlenimi resme aktarılır. Parlak ışık objelerin şekillerini ve renklerini değiştirdiği için,görünen şeylerin dış çizgileri kaybolur. Bu şekilde çizilen resimlerdeki objelerin uzaktan görünümü çözümlenemez ve hülyalı kalır fakat manzara algılanır. Bu tarz resimlerebakanlarda rüya etkisi yaratır. Tanpınar’da şiirin anlamı, dil vasıtasıyla, bir nevi rüya hâli oluşturmaktır. Tanpınar’ın birçok şiirine hâkim olan atmosfer ile Empresyonist resmin büyülü havası örtüşmektedir. Empresyonist anlayışı benimseyen ressamlar, doğallık ve doğaçlamaya önem verir; Tanpınar’ın eser meydana getirmedeki titizliği de buradan beslenir. Tanpınar’ın Empresyonizmden belirgin izler taşıyan şiirleri, Sis, Akşam, Sabah, Duru Bir SuÜstünde Uçsuz Bucaksız, Yavaş Yavaş Aydınlanan, Bırak Aydınlığa, Boğaz’da Gece, Musul Akşamları, Selam Olsun, olarak örneklendirebiliriz. Bu etki bazı şiirlerinin tümüne güçlü bir şekilde hâkimken bazı şiirlerinde birkaç dize veya dizeler de görülür. 

“Sabah “şirinden; Karşında fecirle değişen ağaç/Bak, seyret ağaran rengini ufkun
“Yavaş Yavaş Aydınlanan “şiirinden; Ey eşiğinde bir ânın/Durmadan değişen şeyler!/
Başucunda her rüyanın/Bu aydınlık oyun bekler

“Bırak Aydınlığa “şiirinden; Bırak aydınlığa kendini sarhoş/ Ve hülyalı bu renk havuzunda yüz./Bak, mücevher kanatlı bir kuş olmuş /Kuru yaprakların telaşında güz. 
“Akşam “ şiirinden; Siyah dağınık bir bulut / Karşı sırtın üzerinde /Birden değişti ve yakut
“Boğaz’da Gece “ şirinden; Bir kadın doğdu bir lahzada/bir dalganın sağrısından/siyah, lacivert bir kadın/köpük köpük saçlarıyla
“Musul Akşamları “şiirinden; Son ziyalar iner uyuyan nehre,/ Ufku mineleyen kızıl akşamdan./ Nakş eder her huzme ihtiyar şehre,/Titrek, loş gölgeler, hicranla gamdan…
“Duru Bir Su Üstünde Uçsuz Bucaksız” şiirinden; Duru bir su üstünde uçsuz bucaksız/ Kayalar vardı sıra sıra dimdik/Kara yüzleri vurmuş /Duru suyun aynasına.
“Sis” şiirinden; Donuk ve hiç renksiz/Bir sessizlik oldu dünya,/Neredeyse kopacak kendi içimden/O büyük çığlar gibi…/Ölü bir aydınlık kusuyor eşya (Bütün Şiirleri, Ahmet Hamdi Tanpınar, Dergâh Yayınları, Hazırlayan: İnci Enginün)

Resim sanatı, ressamlar ve güzel sanatlar konusundaki birikimi, Tanpınar’ın üslubunu etkilemiş, eserlerinin çok katmanlı okunmasını sağlayarak sıradanlıktan kurtarmış ve geleceğe taşınmasında önemli rol oynamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ı doğum yıl dönümü vesilesiyle, bir tabloya bakar gibi “Selam Olsun” şiiri ile yâd edelim.

SELȂM OLSUN

Selâm olsun bizden güzel dünyaya

Bahçelerde hâlâ güller açar mı?

Selam olsun sonsuz güneşe, aya

Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

Hepsi güzeldi, kar, tipi, fırtına

Günlerin geçişi ardı ardına

Hasretiz bir kanat şakırtısına

Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan

Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan

Dönmeyen gemiler olduk açıktan

Adımızı soran, arayan var mı?

Kaynak:

Millî Eğitim Bakanlığı. , Mektup Türü Üzerine. Tercüme dergisi, (XVI) s.  
Özcan, Nezahat. (), Ahmet Hamdi Tanpınar ve Empresyonizm, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt,Yıl,Sayı:3,
Günday, Rıfat. (), Marcel Proust ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Kahramanlarının Resme İlgileri ve Portre Betimlemeleri, İlmi Araştırmalar, 16, İstanbul s
Anar, Turgay. () Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Resim Sanatı, Ressamların Eserleri Ve Kendi Hayatından İnşa Ettiği Estetik, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt:5, Sayı, s
Slâyt görsel:monash.pw

FATMA LEYLÂ

Hacettepe Üniversitesi Almanca Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Fen Fakültesi Sistematik Zooloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. TÜBİTAK Deniz Bilimleri Çevre Araştırma Grubu’nun projelerinde araştırmacı olarak çalıştı. Şiirleri halen Edebi Kültür Dergisi sitesinde yayınlanmakta.

Aydaki Kadın

Aydaki Kadın - Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitap Türü:Yerli Romanlar

Puan Tablosu

Arka Kapak Bilgisi

Aydaki Kadın Özet

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dörtte üçünü tamamlayarak bitiremeden vefat ettiği bir eser olan Aydaki Kadın tipik bir Tanpınar romanıdır. Roman 24 saatlik bir dilimi anlatmaktadır. Kitabın arka kapağında da yer aldığı gibi içinde birbirinden harika Boğaz tasvirleri bulunmaktadır. Ayrıca roman içerisinde ülkenin demokratik durumu ve yaşanan siyasi gelişmelerin içeriklerine rastlamakta mümkün.

Romanımızın kadın kahramanının ismi Leyla’dır. Leyla’nın kocası Refik, Leyla’ya hayran ressam Suat, kitaptaki diğer bütün karakterlerin ve baş karakterlerden biri olan Selim’in dahil bütün ilgisi Leyla’nın üstündedir. Selim’in, Leyla’ya karşı büyük bir ilgisi vardır ve aslında Leyla da Selim’i sevmiştir zamanında ama sonra anlamlandırılamaz bir şekilde başkası ile evlenmiştir. Bütün bunlar yaşanırken kitapta karakterlerin ruh halleri oldukça iyi yansıtılmıştır.

Baş karakterlerimizden Selim aslında pek de sosyal sayılmayan genellikle donuk kalmayı tercih eden bir insandır. Etrafında az çok tanınan ve genelde kadın kitle tarafından takip edilen bir yazardır. İflas adındaki romanı üzerinde çalışmaktadır. Selim’in Nevzat adında şizofren bir kardeşi vardır. Nevzat’a karşı duyduğu hisler kitapta derin bir şekilde işlenmektedir. Doktor, yazar ve ressam olan Selim, yazı konusunda geniş kitlelere hitap edebilmeyi de içten içe istemektedir. Bir gün ona bu imkanı sağlayabilecek bir teklif alır. Bu teklif yıllar öncesinden gelen bir arkadaşı olan Hayri Dura tarafından yapılır. Bu teklif karşısında içinde çeşitli karışıklıklar yaşan Selim bir nevi bunalım geçirmektedir.

Kitap aslında iki bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler içinde en önemli olaylar gerçekleşen 3 davet gecesinde meydana gelir. Bu davet gecelerinden iki tanesi İstanbul’da bir tanesi de Kırklareli’nde gerçekleşmektedir. İlk davette her şey başlangıçtır. Bu davette Leyla karakteri bulunmamaktadır ve katılan Selim ile arkadaşları daha toydur ve gelecek için heyecanlı planlar yapmaktadırlar. Bütün bunlar olurken Selim bir yandan bir türlü bitiremediği romanını düşünmektedir. Uzun zamandır tek kelime ekleyemediği için huzursuz olmaktadır. Ayrıca Zümrüt hanımla yaşadığı ilk duygusal deneyimi ve sonrasında Zümrüt hanımın kızı ile de bir ilişki içinde bulunması onu duygusal bir buhrana sokar. Bu olayın pişmanlığını derinden hissetmektedir.

İkinci balo ise Kırklareli’nde geçmektedir. Bu baloda Leyla ‘da vardır ve kocasının da bulunduğu bu baloda Leyla sayısız hayal kırıklığı yaşamıştır. Kocasının davranışları karşısında yıkılan Leyla için oldukça zor bir gecedir. Bu arada kocasının arkadaşı olan Selim ile tanışır. Selim, Leyla’nın etrafında neşe içinde sohbete katılmaktadır. Leyla ile yaklaşık 10 senelik bir ilişkileri olmuştur. Leyla her zaman ona küçük bir çocuğa yaklaşır gibi yaklaşmıştır.

Üçüncü davet ise Leyla’nın önceki kocasından boşanıp Refik ile evlenip yerleştiği yalıda gerçekleşir. Bütün bunlar olurken Leyla ile Selim’in yolları tamamen ayrılmıştır ve Selim bu buhran durumunun içindedir. Aslında bu son davet devam ederken romanın sayfaları sonlanmıştır.

Bütün bu yaşananlardan sonra Selim artık İflas romanına odaklanmak ve onu bitirmek ister. Yazamadığı her gün için vicdan azabı duymaktadır. Aslında romanın adının İflas olması okuyucuya birçok mesaj verir. Bunlardan biri de Selim’in maddi durumunun hiç de iyi olmamasıdır. Yazmak için kendini oldukça zorlar fakat bir türlü yazdıklarından memnun kalamaz. Daha iyi yazabilmek için önce kendisini yenmesi gerektiğini biliyordur ve İflas’ın en önemli noktalarından biri de budur.

Aslında bu kitap Tanpınar’ın günlükleri ile okunduğunda anlaşılabilecek be tamamlanabilecek bir kitaptır. Çünkü ölümü sebebiyle bitirilemeyen bu kitabı okurken yer yer kopukluklar hissedilebilir. Bu boşlukları da günlüklerini okuyarak tamamlamak mümkündür.

Kitabın dörtte üçü yazar tarafından tamamlanabildiği için zaman zaman kopukluklar ve okumada zorluklar yaşanabiliyor. Ama Tanpınar kitaplarını önceden okumuş biri için dil ve betimlemeler oldukça tanıdık. Denizin ve Boğaz’ın harika betimlendiği paragraflar insanda görsel bir güç oluşturuyor. Ayrıca karakterler için yapılan psikolojik analizlerde olay örgüsünü benimsemede oldukça faydalı oluyor. Türk Klasikleri arasında yerini alan ve usta bir kalemden çıkmış olan bu kitabın mutlaka okunması gerektiğine inanıyorum ve tam anlamıyla anlaşılabilmesi için Tanpınar’ın günlüklerinin de okunması gerektiğini vurgulamak isterim.

Yazan: Pınar Şimşek

Aydaki Kadın Konusu

Tıp doktoru, yazar ve ressam Mehmet Selim orta yaşlı bir entelektüel olarak romanın merkezinde yer alıyor. Konuşmaktan pek zevk almayan Selim’in soyadı ‘Baka’dır.

Selim az çok şöhreti bulunan, girdiği muhitlerde özellikle kadın okurları tarafından tanınan ve beğenilen bir yazardır. Hareket adamı değildir. Daha çok olaylara seyirci kalmaktadır. Kendisi de bu özelliğini ‘Ancak müşait olarak yaşayanlardanım.’ cümlesiyle itiraf eder. Tedirgin, evhamlı ve huzursuzdur. Kendisi ile fazlasıyla meşguldür. İnsanları özellikle sesleriyle tahlil eder. Hayatını ‘Küçük estet hayatım’ şeklinde tanımlar.

da doğan Selim de liseden mezun olur ve ilk kadın tecrübesini gerçekleştirir. Kitap ikisi Kırklareli’nde biri İstanbul’da gerçekleşen üç davete odaklıdır. Birinci bölümün ilk davetinde Selim ve arkadaşları hangi mesleği seçeceklerini konuşurlar. Selim bir kadınla zamansız başlayan ilişkisi yüzünden buruk ve durgundur. Selim kendisinden yaşça büyük komşuları Zümrüt Hanım ile ilk ten deneyimini yaşar. Zümrüt hanımın kızı ile de birbirlerinden hoşlanmaktadırlar. Selim üç yıl devam eden bu maceranın getirdiği günah ve pişmanlık altında ezilir. Artık hayatı gözüne farklı görünür. Çocukluğunun cennetinden kovulduğunu düşünür.

Selim’in varlıklı aileye mensup arkadaşları Asım’ın Heybeliada’daki evlerinde mezuniyetlerini kutlamak için bir araya gelirler. Bu gecede geleceklerine dair tasarılarını da konuşurlar. Selim belki tıbbiyeye gireceğini ancak muhakkak yazacağını söyler fakat o zamana kadar henüz ortada bir eseri yoktur. Ailesinden ve arkadaşlarından gizlediği Zümrüt hanım ile münasebeti Selim’in yazma iştahını arttırır.

Mezuniyetten sonra Selim arkadaşı Refik’in önderliğinde bir taraftan Türk ve Fransız edebiyatına açılır. Selim’in yazma arzusunu Zümrüt Hanım’la münasebeti tetikler. Kadına yazdığı bir aşk şiirini okuduğunda Zümrüt Hanım Selim’i neredeyse azarlayarak susturur. Bu olay Selim’i oldukça sarsar.

İkinci davet Kırklareli’ndeki askeri balodur. Asım bu defa bu şehirde askerdir. Güzel bir kadın olan Leyla ile evlidir. Leyla dört yıldır evli bulunduğu eşinin ahlaksız hayat tarzı ile yüz yüze gelince dünyası altüst olur. Eşi Asım’ın arkadaşı olan Selim ile gündüz tanışırlar ve Selim o gece çok fazla hareketli ve enerjiktir. Leyla’yı hemen etkisi altına alır. Leyla ile 10 senelik bir ilişkileri olmuştur. Leyla ona tatlı çocuk muamelesi yapmıştır.

Üçüncü davet ise Leyla’nın Asım’dan boşandıktan sonra amcaoğlu Refik ile kendi yalılarında evlenmesidir. Bu davetin verildiği zamanlarda Leyla ile Selim arasındaki ilişki de bitmiştir. Selim bu davette hem Leyla ile ilişkisinin hem de hayatının muhasebesini yapar.

Selim da her şeyi bitirip İFLAS adlı romanını yazmaya odaklanıyor. İflas adını verdiği bu roman aslında Selim’in içinde bulunduğu maddi sıkıntıya dikkat çekmek adına da kullanılır. Romanı yazmaya çalışır fakat yazdıklarından bir türlü memnun değildir. Selim’in sanat eserlerine bilhassa resim sanatına ait düşüncelerini buradan okumak mümkündür. Selim sanatta kendisini yenmenin imaj ve vizyona değişimlerini temin için ruh hallerini susturmanın en mühim şart olduğuna inanmaktaydı. İflas’ın meselelerinden biri de buydu.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Aydaki Kadınkitabında Selim’in iç monologlarında diğer kitaplarından üslup olarak ayrıldığını söylemek mümkün olabilir.

Gözde K.

Aydaki Kadın Soruları ve Cevapları

aydaki kadın kimin eseri?

Aydaki Kadın Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bir eseridir.

Aydaki Kadın Yorumları

çok güzel bir kitap ahmet tanpınarın okuduğum ikinci kitabı huzur kitabı da çok güzeldi diğer kitaplarını bulmaya çalışıyorum şimdi

ahmet hamdi kitabı ise güzzeldir okumak isterim

harika bir kitap

sıkıcı bir roman bekliyordum ama ahmet hamdi tanpınar aydaki kadın kitabı ile yine mükemmel bir esere imsa atmış beğenerek okudum burada da 5 yıldız verdim sizde okuyun çok seveceksiniz

editör aydaki kadın kitabı için düşük puan vermiş ama bence yanılıyor zaten klask olmuş bir kitap karakterleri çok uyumlu ve güzel oluştrulmuş konusu zaten akıcı ahmet hamdi tanpınarın bir eseri bu kadar düşük puan alamaz

bize aydaki kadın özet ödevi için zorla okutulan bir kitap oldukça sıkıcı ve saçma bir konusu var zoraki okudum okumaktan soğudum bir daha da okumam kimseye de tavsiye etmem öğretmen böyle bir ödev ile okuma sevgisi aşılayacağını okumaktan soğutuyor insanları

kitabın adı aynadaki kadın mı yoksa aydaki kadın mı bir yerde aynadaki kadın diye geçiyordu kafam karıştı yanlış kitabı okumayalım

kitabın ana kahramanları kimler? bir de ana fikri nedir yazabilirmisiniz

ödev içişn okudum ve sıkıldım tafsiye edeceğim bir kitap değil

iki tane özet eklemişsiniz ama kitabın kahramanları yok ikinci özet yerine kahramanları ekleseydiniz

anlayana güzel anlatmış ama her zamanki gibi anlamamış numarası yapıyoruz

Abdullah Efendi'nin RüyalarıYaz YağmuruYahya KemalYaşadığım GibiMahur BesteHuzurAydaki KadınBeş ŞehirSahnenin DışındakilerSaatleri Ayarlama Enstitüsüen iyi kitaplaryeni çıkan kitaplaren çok satan kitaplarokunması gereken kitaplaren çok okunan kitaplar temel eserbedava kitapeditör olkitap bağışıGün Olur Asra BedelTutunamayanlarAcımakCamdaki KızHayvan ÇiftliğiSokrates'in SavunmasıUzun HikayeAlice Harikalar DiyarındaHaritada KaybolmakKraliçeyi Kurtarmakİçimdeki MüzikÇalıkuşuÇocuk KalbiKüçük Kara BalıkİntibahBülbülü ÖldürmekBeyaz Zambaklar ÜlkesindeDon KişotSineklerin TanrısıToprak Anaİnce MemedSatrançİki Şehrin HikayesiVadideki Zambakİçimizdeki ŞeytanSergüzeştBeyaz GemiAraba SevdasıYabanİnsan Ne İle YaşarKüçük PrensDönüşümBeyaz DişSaatleri Ayarlama EnstitüsüFareler ve İnsanlarSol AyağımSuç ve CezaSefillerSimyacıŞeker PortakalıKürk Mantolu MadonnaMadalyonun İçiEsir Şehrin İnsanlarıÜç Anadolu Efsanesi Köroğlu, Karacaoğlan, AlageyikYeraltından NotlarSait Faik Seçme HikayelerRüzgarı Dizginleyen ÇocukSabahattin Ali Bütün ÖyküleriSadako ve Kağıttan Bin Turna KuşuAhmet ÜmitAhmet BatmanAyşe Kulinİskender PalaCanan TanDostoyevskiElif ŞafakJojo MoyesKahraman TazeoğluMemduh Şevket EsendalOrhan KemalPeyami SafaSabahattin AliSarah JioTarık BuğraVictor HugoZülfü LivaneliÇocuk KitaplarıYabancı RomanlarTarihi KitaplarErotik KitaplarÖykü Hikaye KitaplarıYerli RomanlarRomantik Aşk KitaplarıKomik KitaplarMacera KitaplarıKişisel Gelişim KitaplarıPolisiye KitaplarKorku KitaplarıGizem KitaplarıPsikoloji KitaplarıFantastik KitaplarBilim Kurgu KitaplarıKadın Erkek İlişkisiDin / Tasavvuf KitaplarıŞiir KitaplarıFelsefe KitaplarıTiyatro & Oyun KitaplarıBiyografi KitaplarıGerilim KitaplarıPolitik KitaplarBeslenme Diyet KitaplarıDeneme KitaplarıGünlük Anı Kitapları

Aydaki Kadın

Aydaki Kadın &#; Ahmet Hamdi Tanpınar

Karakterler

Selim: Romanın ana karakteridir. İstanbul’un köklü ailelerinden gelen ancak sonraları para sıkıntısı yaşamaya başlayan biridir.

Leyla: Selim’in eski aşkıdır.

Konusu

Leyla ile Selim’in aşkı ve Selim’in gözünden Leyla’nın verdiği davet ile İstanbul’da yaşayaninsanların yozlaşmış yaşamları anlatılmaktadır.

Aydaki Kadın Özeti

Selim’in çocukluğunun , gençlik yıllarının, ilk heyecanlarının yaşandığı konağın satılması, hasta kardeşini kaybetmesi ve yaşadığı mali sıkıntılar onun içine kapanmasına sebep olur. Mebusluktan ayrılmış, dergi çıkartmak için şartlarını olabildiğince zorlamıştır. Aynı zamanda bitirmek için uğraştığı “İflas”adlı romanına bir türlü adapte olamamaktadır.

Leyla Kırklareli’ne eşini ziyarete gittiğinde Selim ile tanışır. Çevresindeki bütün erkeklerin ilgisini çeken Leyla, eşinin tercihleri nedeniyle ayrılır. Selim ile uzunca sürecek bir birlikteliğe başlarlar. Fakat Selim zaman içerisinde kendi içine kapanışı ve yaptığı kıskançlıklar Leyla’yı Refik’e iter ve ayrılırlar.

Bir gün Leyla’nın evinde verdiği davetle Boğaz’ın eşsiz manzarasıyla birlikte Selim ile Leyla tekrar eski günlerini anımsarlar ve çevrelerindeki çarpık ilişkilere, yozlaşan hayatlara şahit olacaklardır. Tıpkı Gaya’nın köpek tablosundaki gibi azmin sonrasında bir duvar ve imkansızlıkla Leyla ile Selim’in küçük köpek ile başlar ancak onunla beraber hayata tutunamaz ve aynı kapıdan hayata girip farklı kapılardan çıkarak aşklarına veda ederler. Selim ise artık yazdığı roman olan İflas’a zihnen hazırdır.

İnsan bir daha dünyaya gelebilir mi? Çocukken hep bunu düşündüm. Gelebilir miyim diye değil,geldim mi diye?

Kısa Bilgiler

Yazarın ömrünün bitirmeye yetmediği kitabı sayfalık müsvedde arasından derlenen ve öğrencisinin özverisiyle eksik de olsa yayınlanan kitabıdır.

Yorum

Aydaki kadın: Kadın olduğunu öğrendikten sonra içinizde oluşacak o hisse engel olamayacağınız aynı zamanda dönemi eleştirirken karakterin içinde olduğu durumlara onun gözünden bakmakla kalmayıp sizin de içinizde olacağınız harika bir kitap.

Aydaki Kadın &#; Kitap Açıklaması

Aydaki Kadın Ahmet Hamdi Tanpınar&#;ın dörtte üçü bitmiş son romanın, dağınık müsveddelerinden merhum Güler Güven tarafından inşa edilmiş şeklidir.

Huzur ve Saatleri Ayar/ama Enstitüsü Tanpınar&#;ın hayatta iken kitap olarak çıkabilmiş iki romanıdır. Tefrika olarak basılan Sahnenin Dışındakiler ile tefrikası yarım kalan Mahur Beste&#;yi de okuyucular yıllar sonra okudular. İlk romanı Mahur Beste de yarımdı, son romanı da yarım kalmıştı. Tanpınar yıllarca üzerinde çalıştığı &#;eserim&#; diyeceği bu romanın peşindeydi: &#;Roman bugünkü şekliyle hiç fena değil. Eğer pazarlık etmez, parasızlığa teslim olmazsam gelecek sene mühim bir eserim olur&#; demektedir günlüklerinde. Aydaki Kadın tam anlamıyla bir Tanpınar romanıdır. Eser kahramanının nice tanıdıklarının bin bir hatırasıyla mekânı doldurduğu İstanbul&#;un, özellikle Boğaz&#;ın ve denizin romanı olduğu kadar, bir türlü dile getiremediği için, içte genişleyen, kıvranan ve zehirleyici bir güce dönüşen aşkın romanıdır. &#;Ben çocukluğumla evlendim. Bu evde doğmuştum. Orada ölmek için evlendim&#; diyen Leylâ Boğaziçi&#;dir. Yazar eserini ayrıca siyasî bir roman olarak tasarlamıştır. Türkiye&#;nin demokrasi tecrübelerinin iflası, insanların İflasıyla birleşir. Bir bakıma hem Huzur hem de Saatleri Ayarlama Enstitüsü ile birleşen noktaları çoktur. Her romanına kendisini koymuş olan Tanpınar bu romanda da vardır. Aydaki Kadın&#; ı günlükleriyle birlikte okuyunca, Tanpınar&#;ın hayalleri ve günlük gerçekler arasında parçalanışı, Selim&#;in yaşadıkların da takip edilebilir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır