ayetel kürsi nin arapça yazılışı / Ayetel Kürsi Anlamı, Okunuşu ve Tefsiri

Ayetel Kürsi Nin Arapça Yazılışı

ayetel kürsi nin arapça yazılışı

Ayetel Kürsi okunuşu ve anlamı: Ayetel Kürsi Arapça yazılışı, Türkçe anlamı, meali, tefsiri ve okunuşu

Ayetel Kürsi Tefsiri (Kur’an Yolu)

İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Ayetel Kürsi” adıyla anılan bu ayet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiş, hakkında hadisler varit olmuş, çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır. Kelime-i şehadet ve İhlâs sureleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa Ayetel Kürsi de –onlardan daha geniş ve detaylı olarak– bu özelliği taşımaktadır. Bir önceki ayette peygamberlerin getirdiği bunca ayet ve “beyyine”ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti. İnsanı imana götüren deliller, aklını kullanarak üzerinde düşüneceği “kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve afak)”, peygamberleri desteklemek üzere Allah’ın onlara lütfettiği mucizelerde ve vahiy yoluyla yapılan “sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar”da görülmektedir. Bu ayet gerçek mabudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.

Şevkânî’nin Buhârî, Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel gibi sahih kaynaklardan derlediği hadislerden birkaçı bile bu ayetin önemi hakkında bir fikir edinmeye yetecektir:

Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi ayet en büyüğüdür” diye sorup “Ayetel Kürsi’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, ).

Yine Übey’in hurmasına şeytana tâbi bir cin musallat olmuş; vermeyi, dağıtmayı seven Übey’i bundan vazgeçirmek üzere hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey mahlûku takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı. Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca “Bakara suresindeki kürsü ayeti ile” dedi ve ekledi: “Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur.” Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber’e aktardı. Resulullah, “Habis doğru söylemiş” buyurdu.

Buhârî’de de Ebû Hüreyre’den naklen yukarıdakine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber’e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre’ye şöyle demiştir: “Yatağına yatınca Ayetel Kürsi’yi oku, devamlı olarak Allah’tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır.”

Allah varlığı ezelî, ebedî, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin maliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan yüce mevlanın öz ismidir. Bu öz isim zikredildikten sonra hem O’nun vahdaniyeti (birliği, tekliği) hem de İslâm’ın getirdiği imanın tevhid (Allah’ı birleme, bir bilme) özelliği açıklanmak üzere “O’ndan başka tanrı yoktur” buyurulmuştur.

Müşrikler elleriyle yaptıkları putlara tapmakta idiler. Bunlar cansız eşyadan yapılırdı. Canı bile olmayan varlığın ilâh olamayacağını ifade etmek üzere hemen arkasından “O diridir” buyurulmuştur. Evet Allah diridir, O’nun hayat sıfatı vardır ve tıpkı diğer isimleri ve sıfatları gibi bunun da mahiyetini ancak kendisi bilmektedir.

Gerek Araplardaki gerekse diğer kavimlerdeki müşriklerin çoğu büyük bir Allah’a inanmakla beraber bunun yanında –her birine bir işlev tanıdıkları– sözde tanrılara inanmışlardır. Bu inanç tevhide aykırıdır. Tevhidi açıklayarak başlayan ayet, Allah Teâlâ’nın “kayyum” sıfatını zikrederek “küçük, aracı, özel görevli tanrılar”a gerek bulunmadığını ifade etmektedir. Çünkü kayyum, “bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan” demektir.

“Onu ne uyku basar ne uyur” cümlesi, hay ve kayyum sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uyku basan veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın kayyumluğu kâmil ve kesintisiz olduğuna, daha doğrusu kayyum sıfatı bunu ifade ettiğine göre O’nu ne uyku basar ne de uyur.

Yerde ve gökte ne varsa –başka hiçbir kimseye değil– O’na aittir; yaratanı da gerçek sahibi de O’dur. Ayetin bu manayı ifade eden parçası “Yalnız O’na aittir” kısmıyla tevhidi öğretirken “başkasına değil” manasıyla de şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlar; meselâ yıldız, gök, yer tanrılarından söz etmişlerdir. “Yerde ve gökte” tabiri Arapçada “bütün varlıklar” manasında kullanılmakta, adına yer ve gök denilmeyen veya maddî manada yere ve göğe dahil bulunmayan mekânlar ve buradaki varlıklar da bu ifadenin içine girmektedir.

Allah’a ortak koşan kâfirlerin bir kısmı, bu ortakların O’na denk olduklarına değil, O’nun nezdinde reddedilemez şefaat, geri çevrilemez aracılık hakkına sahip bulunduklarına inanmakta ve putlara bu anlayış içinde tapınmaktadırlar. “Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez” manasındaki cümle bu inancın asılsızlığını ortaya koymakta; şefaatin de izne bağlı bulunduğunu, O izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağını özlü ve etkili bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir. Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya lâyık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir. Allah katında şefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah’a yakın ve sevgili kullar olacaktır.

Allah’tan başka bütün şuur ve bilgi sahiplerinin bilgileri sınırlıdır, doğru da yanlış da olmaya açıktır. Bu genel gerçek şefaat meselesine uygulandığında kimin şefaate lâyık olduğunun da ancak Allah tarafından bilineceği anlaşılır. Çünkü dış görünüşü (mâ beyne eydîhim) itibariyle şefaate lâyık görülenlerin, kullar tarafından görülemeyen ve bilinemeyen iç yüzleri (mâ halfehüm) itibariyle böyle olmamaları mümkündür. Allah birdir ve yalnızca O ibadete lâyıktır; çünkü O’ndan başka olmuşu, olacağı, gizliyi, açığı, geçmişi, geleceği, görüleni, gaybı bilen yoktur.

Kürsi (kürsü), “koltuk, sandalye, taht” anlamlarına gelir. Mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk manalarında da kullanılmaktadır. Allah Teâlâ’nın üzerine oturulan maddî alet manasında kürsüsü olamayacağından –bu O’nun bizzat açıkladığı yüce sıfatlarına aykırı düştüğünden– burada kürsüden bir başka mananın kastedilmiş olması gerekir. Esasen Kur’an’da Allah’a nisbet edilen, “Allah’ın” denilen her şeyi, O’nun varlığına dahil veya kullandığı bir şey olarak anlamak da doğru değildir. Meselâ “Allah’ın evi, Allah’ın ruhu, Allah’ın emri, Allah’ın kölesi” tamlamalarında Allah’a ait olan şeyler böyledir. Bunlar ne O’nun varlığının bir parçasıdır ne de kullandığı araçlardır; önem ve şereflerinden dolayı O’nun” diye tanımlanmışlardır. İbn Abbas’a göre kürsüden maksat ilimdir. O’nun ilmi her şeyi kaplar. Ayetin bu kısmını, “kürsüden maksat O’nun hükümranlığıdır ve buna sınır yoktur, hiçbir şey O’nun dışında kalamaz” veya “Allah semavatı, arzı, arşı Kur’an’da zikretmiş, fakat bunlardan maksadın ne olduğunu açıklamamıştır. Kürsüsü de böyle bir varlıktır, yerleri ve gökleri içine alacak kadar geniştir. Ne ve nasıl olduğunu ise ancak kendisi bilmektedir” şeklinde anlamak mümkündür. 

Yüce, kâmil, eşsiz sıfatlarının bir kısmı ayette zikredilen yüce Allah’a, kulların sonsuz gibi gördükleri kâinatı korumak, gözetmek ve yönetmek elbette güç gelmeyecek, O’nu yormayacak, meşgul bile etmeyecektir. Çünkü O yücelerden yücedir, kimse bilmez nicedir.

AYETEL K&#;RSİ OKUNUŞU - Ayetel K&#;rsi Duası T&#;rk&#;e Anlamı ve Diyanet Meali, Arap&#;a Yazılışı, Faziletleri ve Bilgiler

Haberin Devamı

“Onu ne uyku basar ne uyur” cümlesi, hay ve kayyûm sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uyku basan veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın kayyûmluğu kâmil ve kesintisiz olduğuna, daha doğrusu kayyûm sıfatı bunu ifade ettiğine göre O’nu ne uyku basar ne de uyur.

Yerde ve gökte ne varsa –başka hiçbir kimseye değil– O’na aittir; yaratanı da gerçek sahibi de O’dur. Âyetin bu mânayı ifade eden parçası “Yalnız O’na aittir” kısmıyla tevhidi öğretirken “başkasına değil” mânasıyla de şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlar; meselâ yıldız, gök, yer tanrılarından söz etmişlerdir. “Yerde ve gökte” tabiri Arapça’da “bütün varlıklar” mânasında kullanılmakta, adına yer ve gök denilmeyen veya maddî mânada yere ve göğe dahil bulunmayan mekânlar ve buradaki varlıklar da bu ifadenin içine girmektedir.

Allah’a ortak koşan kâfirlerin bir kısmı, bu ortakların O’na denk olduklarına değil, O’nun nezdinde reddedilemez şefaat, geri çevrilemez aracılık hakkına sahip bulunduklarına inanmakta ve putlara bu anlayış içinde tapınmaktadırlar. “Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez” mânasındaki cümle bu inancın asılsızlığını ortaya koymakta; şefaatin de izne bağlı bulunduğunu, O izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağını özlü ve etkili bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir. Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya lâyık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir. Allah katında şefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah’a yakın ve sevgili kullar olacaktır.

Allah’tan başka bütün şuur ve bilgi sahiplerinin bilgileri sınırlıdır, doğru da yanlış da olmaya açıktır. Bu genel gerçek şefaat meselesine uygulandığında kimin şefaate lâyık olduğunun da ancak Allah tarafından bilineceği anlaşılır. Çünkü dış görünüşü (mâ beyne eydîhim) itibariyle şefaate lâyık görülenlerin, kullar tarafından görülemeyen ve bilinemeyen iç yüzleri (mâ halfehüm) itibariyle böyle olmamaları mümkündür. Allah birdir ve yalnızca O ibadete lâyıktır; çünkü O’ndan başka olmuşu, olacağı, gizliyi, açığı, geçmişi, geleceği, görüleni, gaybı bilen yoktur.

Kürsî (kürsü), “koltuk, sandalye, taht” anlamlarına gelir. Mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk mânalarında da kullanılmaktadır. Allah Teâlâ’nın üzerine oturulan maddî alet mânasında kürsüsü olamayacağından –bu O’nun bizzat açıkladığı yüce sıfatlarına aykırı düştüğünden– burada kürsüden bir başka mânanın kastedilmiş olması gerekir. Esasen Kur’an’da Allah’a nisbet edilen, “Allah’ın” denilen her şeyi, O’nun varlığına dahil veya kullandığı bir şey olarak anlamak da doğru değildir. Meselâ “Allah’ın evi, Allah’ın ruhu, Allah’ın emri, Allah’ın kölesi” tamlamalarında Allah’a ait olan şeyler böyledir. Bunlar ne O’nun varlığının bir parçasıdır ne de kullandığı araçlardır; önem ve şereflerinden dolayı O’nun” diye tanımlanmışlardır. İbn Abbas’a göre kürsüden maksat ilimdir. O’nun ilmi her şeyi kaplar. Âyetin bu kısmını, “kürsüden maksat O’nun hükümranlığıdır ve buna sınır yoktur, hiçbir şey O’nun dışında kalamaz” veya “Allah semavatı, arzı, arşı Kur’an’da zikretmiş, fakat bunlardan maksadın ne olduğunu açıklamamıştır. Kürsüsü de böyle bir varlıktır, yerleri ve gökleri içine alacak kadar geniştir. Ne ve nasıl olduğunu ise ancak kendisi bilmektedir” şeklinde anlamak mümkündür.

Yüce, kâmil, eşsiz sıfatlarının bir kısmı âyette zikredilen yüce Allah’a, kulların sonsuz gibi gördükleri kâinatı korumak, gözetmek ve yönetmek elbette güç gelmeyecek, O’nu yormayacak, meşgul bile etmeyecektir. Çünkü O yücelerden yücedir, kimse bilmez nicedir.

Kaynak : Diyanet Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa:

Ayetel Kürsi Özellikleri

Ayetel Kürsi'nin İslam Dini içerisinde oldukça önemli bir yeri mevcuttur. Bazı özellikleri peygamber efendimizin hadisleri içerisinde yer almaktadır.

Ayetel Kürsi nedir ve ne demek?

İçerisinde Allah'ın kürsüsü zikredildiği için Ayetel Kürsi olarak zikredilmekte ve Ayetlerin Efendisi olarak bilinmektedir.

Ayetel Kürsi ismini nereden almıştır?

Ayet içerisinde yer alan "taht, kudret, hükümranlık" kelimeri anlamına gelen kürsi kelimesi üzerinden almaktadır.

Ayetel Kürsi'nin önemi nedir?

Ayetel Kürsi İslam'ın özünü ve tevhid inancını içerdiği için anlam ve mana olarak büyük bir öneme sahiptir.

Ayetel Kürsi dua mı sûre mi?

Ayetel Kürsi duası olarak bilinmesine rağmen aslında sure ya da dua değildir. Kur'an-ı Kerim içerisinde yer alan bir ayeti kerimedir.

Ayetel Kürsi kaç ayetten oluşur?

Ayetel Kürsi tek bir ayetten oluşmaktadır. Tek başına bir ayet durumundadır.

Ayetel Kürsi kaçıncı ayet?

Bakara Suresi içerisinde ayeti kerimedir.

Ayetel Kürsi kaçıncı cüzde?

Kur'an-ı Kerim içerisinde 3. cüzün ilk sayfasında yer almaktadır.

Ayetel Kürsi Kur'an'da hangi ve kaçıncı sayfada?

Kur'an içerisinde sayfada bulunmaktadır.

Ayetel Kürsi Kur'an'da hangi surede ve nerede bulunur?

Bakara suresi içerisinde ayet olarak yer almaktadır.

Ayetel Kürsi Bakara Suresi'nin kaçıncı ayetidir?

Bakara Suresi'nin ayetidir.

Ayetel Kürsi muavvizeteyn sureleri arasında mı yer alır?

Peygamber efendimiz tarafından koruyucu yani muavvizeteyn sureleri olarak bilinen Felak-Nas sureleri arasında yer almaz fakat belalardan, musibetlerden ve cinnilerin şerrinden korunmak için okunması hadislerde tavsiye edilmiştir.

Ayetel Kürsi ne için okunur?

Hz. Allah'ın birliğini ve tekliğini tasdik etmek için okunabilir. Dua ve şifa için okunabilmektedir. Ek olarak hadislerde bela ve musibetlerden korunmak amacıyla okunabileceği rivayet olunmuştur.

Ayetel Kürsi nasıl okunur?

Abdestli olarak okunması tavsiye edilir. Günlük ya da düzenli bir şekilde Ayetel Kürsi okunması faziletlidir. Ayrıca farz namazlarında akabinde okunması sevaptır. Hakkında "Her farz namazdan sonra ayetel kürsiyi okuyan kimsenin cennete girmesi için ölümden başka engel yoktur." şeklinde bir hadis bulunmaktadır.

Ayetel Kürsi kaç defa okunur?

Belli bir sayıda okunmalıdır gibi bir durum mevcut değildir. Kişilerin düzenli olarak ibadet ve dua için Ayetel Kürsi'yi düzenli okumaları oldukça yararlıdır.

Ayetel Kürsi kaç kere okunursa dilek kabul olur?

İslam Dini içerisinde bu şekilde sayı Ayetel Kürsi okuma gibi bir durum bulunmamaktadır. Dileği ve duası olan kişiler dilek ve dualarının kabul olması için Hz. Allah'dan isteklerini dua içinde isteyebilirler.

Ayetel Kürsi günde kaç defa okunmalı?

Gün içerisinde farz namazlardan sonra okunması hadis ile tavsiye edilmiştir.

Ayetel Kürsi ne zaman ve nerede indirilmiştir?

Medine zamanında indiği rivayet edilmektedir.

Ayetel Kürsi'de geçen Allah'ın isimleri nelerdir?

El-kayyum, el-Azim, el-Hayy, el-Aliyy ve Allah(C.C:) isimlerine yer verilmektedir.

Ayetel Kürsi peygamberlerden bahseder mi?

Ayetel Kürsi Peygamberlerden bahsetmez. Yüce Allah’ın esmalarından bahseder.

Ayetel Kürsi'de geçen Allah'ın sıfatları nelerdir?

Ayetel Kürsi içerisinde geçen Allah'ın sıfatları arasında Muhalefetül lil Havadis, İlim ve basar sıfatları yer alıyor. Detaylı bilgi için ayetel kürsi'de geçen Allahın sıfatları ve isimleri yazısı incelenebilir.

Ayetel Kürsi okumanın faydaları nelerdir?

Âyetü’l-kürsî’nin fazileti hakkındaki bazı hadislerde Hz. Peygamber Kur’an’da en büyük âyetin Âyetü’l-kürsî olduğunu (Müslim, “Müsâfirîn”, ; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, , “Ḥurûf”, 1), yatağına girerken onu okuyan kimseyi Allah’ın koruyacağını ve şeytanın ona yaklaşamayacağını (Buhârî, “Vekâlet”, 10), bu âyetin içinde Allah’ın en yüce isminin bulunduğunu (Müsned, VI, ) ve Kur’an âyetlerinin efendisi olduğunu (Tirmizî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 2) haber vermiştir. Rivayet tefsirlerinde yer alan bazı hadislerde de Âyetü’l-kürsî’yi okuyana Allah’ın hemen bir melek göndereceği, ertesi güne kadar bu meleğin onun iyiliklerini yazacağı ve kötülüklerini sileceği, farz namazların arkasından onu okuyanın da öldüğü zaman cennete gireceği ifade edilmiştir. Bu hadislerde işaret edilen fazileti sebebiyledir ki Âyetü’l-kürsî namazların sonunda genellikle okunan bir âyettir. Aynı inançla namaz dışında da sık sık okunan âyetler arasında yer alır.

Kaynak: İslam Ansiklopedisi

Ayetel Kürsi en uzun ayet midir?

Bakara Suresi içerisinde yer almasına rağmen en uzun ayet değildir.

Ayetel Kürsi'nin faziletleri nelerdir?

– “Her şeyin bir şerefi var. Kur’an-ı Kerim’in şerefesi de Bakara suresidir. Bu surede bir ayet vardır ki, Kur’an ayetlerinin efendisidir: “Ayetü’l Kürsi“

– Evinde, Fatiha ve Ayetel Kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez. Nazar değmez. (Deylemi)

– Her farz namazdan sonra Ayetel Kürsi’yi okuyanın cennete girmesi için hiçbir engel yoktur. (Nesai)

– Ayetel Kürsi ayetlerin seyyididir. Bir yerde okununca şeytan orada tutunamayıp mutlaka çıkar. (Hakim)

Ayetel Kürsi'nin sırları nelerdir?

”Yatağına geldiğin vakit Ayetel Kürsi’yi oku, muhakkak ki Allah Teala sana bir melek müekkel kılar, sabaha kadar seni şeytanın şerrinden muhafaza eder.”

“Her kim Ayetel Kürsi’yi ve Bakara Suresinin sonunu sıkıntılı (kederli) anında okursa Allah ona yardım eder.”

“Sen Ayetel Kürsi’den neredesin? O herhangi bir yemek veya katık üzerine okunursa mutlaka Allah. o yemek ve katığın bereketini çoğaltır.”

Ayetel Kürsi şifa için okunur mu?

Kur'an-ı Kerim bir şifa kaynağıdır. Bu sebeple Ayetel Kürsi'de şifa için okunabilir. Hasta olan kimse, ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalığın mutlaka bir çaresi olduğunun bilinciyle uzman hekimlere müracaat ederek tedavi yollarını aramalı, bunun yanında Yüce Allah’a sığınıp şifa vermesi için dua etmelidir

Kaynak: Diyanet

Ayetel Kürsi neye iyi gelir?

İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu âyet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiş, hakkında hadisler vârit olmuş, çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır.

Ayetel Kürsi mucizesi

Kelime-i şehâdet ve İhlâs sûreleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa Âyetü’l-kürsî de –onlardan daha geniş ve detaylı olarak– bu özelliği taşımaktadır. Bir önceki âyette peygamberlerin getirdiği bunca âyet ve “beyyine”ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti. İnsanı imana götüren deliller, aklını kullanarak üzerinde düşüneceği “kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve âfâk)”, peygamberleri desteklemek üzere Allah’ın onlara lutfettiği mûcizelerde ve vahiy yoluyla yapılan “sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar”da görülmektedir. Bu âyet gerçek mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.

Ayetel Kürsi ile ilgili hadisler nelerdir?

Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi âyet en büyüğüdür” diye sorup “Âyetü’l-kürsî’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, ).

Yine Übey’in hurmasına şeytana tâbi bir cin musallat olmuş; vermeyi, dağıtmayı seven Übey’i bundan vazgeçirmek üzere hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey mahlûku takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı. Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca “Bakara sûresindeki kürsü âyeti ile” dedi ve ekledi: “Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur.” Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber’e aktardı. Resûlullah, “Habis doğru söylemiş” buyurdu.

Buhârî’de de Ebû Hüreyre’den naklen yukarıdakine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber’e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre’ye şöyle demiştir: “Yatağına yatınca Âyetü’l-kürsî’yi oku, devamlı olarak Allah’tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır.”

Allah varlığı ezelî, ebedî, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan yüce mevlânın öz ismidir. Bu öz isim zikredildikten sonra hem O’nun vahdâniyeti (birliği, tekliği) hem de İslâm’ın getirdiği imanın tevhid (Allah’ı birleme, bir bilme) özelliği açıklanmak üzere “O’ndan başka tanrı yoktur” buyurulmuştur.

Ayetel Kürsi ne zaman okunur?

Ayetel Kürsi ne zaman okunabilir ya da ne zaman okunmalıdır gibi pek sorunun cevabını bulabilirsiniz.

Ayetel Kürsi Zammı sure mi ve namazda okunur mu?

Zammı sure değildir. Tek başına bir ayettir. Namazda Fatiha'dan sonra okunabilmektedir. Namaz bitiminde de tesbihattan önce okunmaktadır.

Namazdan sonra Ayetel Kürsi okumak

Hadislerde de yer aldığı üzere namazdan sonra Ayetel Kürsi okumak oldukça faziletlidir.

Ayetel Kürsi abdestsiz okunur mu?

Ayetel Kürsi Kur’an ayeti olduğu için abdestsiz okunmaz. Kur’an-ı Kerime abdestsiz dokunulmaz. Dokunmadan sureler okunabilir.

Cünüp iken Ayetel Kürsi okunur mu? Gusül abdestsiz Ayetel kürsi okunabilir mi?

Ancak gusül abdesti olmadan Kur’an okunması doğru olmaz. Gusül abdesti olmadan bir saniye bile durmak doğru olmaz. Abdestsiz olduğunuzda Kur’an-ı Kerime dokunmadan ezberden Kuran ve dua okunabilir.

Cuma günü ayetel kürsi okumak ve fazileti

Her an okunabilen Ayetül Kürsi’yi özellikle Cuma günü okumak çok faziletlidir. Cuma günü okuyan Allah'ın izniyle: Her türlü evham ve korkudan uzak olur. Musibetlerden ve tehlikelerden korunur. Cuma günü okuyanın dileklerinin kabulüne vesile olacağı umulmaktadır

Adetliyken (regl iken) Ayetel Kürsi okunur mu?

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre tıpkı cünüp gibi âdetli veya lohusa kadın da Kur’an okuyamaz. Çünkü Hz. Peygamber “Âdetli kadın ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmizî, Tahâret, 98; İbn Mâce, Tahâret, ) buyurmuştur.

Lohusa kadın ayetel kürsi okuyabilir mi?

Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîlere göre tıpkı cünüp gibi âdetli veya lohusa kadın da Kur’an okuyamaz. Çünkü Hz. Peygamber “Âdetli kadın ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmizî, Tahâret, 98; İbn Mâce, Tahâret, ) buyurmuştur.

Gebelikte Ayetel Kürsi okunur mu?

Gebelikte Ayetel Kürsi okunmasının hiçbir mahzuru yoktur. Dua için Ayetel Kürsi okunabilir.

Tesbihatta Ayetel Kürsi bilmeyen ne okumalı?

Ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim. denilebilir ya da fatiha okunabilir.

Kadir gecesi Ayetel Kürsi okumak

Af ve mağfiret gecesi olan Kadir gecesinde Ayetel Kürsi okumak oldukça faziletlidir. Kadir gecesi dua ve zikirleriniz içerisine bu ayeti kerimeyi ekleyebilirsiniz.

Muharrem ayının ilk günü ayetel kürsi okumak

Muharrem ayının ilk günü Ayetel Kürsi okunması oldukça faziletlidir. Dua ve şifa için okunabilir.

Yatmadan Önce Ayetel kürsi okumak

Yatmadan önce bela ve musibetlerden korunmak için Felak ve Nas sureleri ile birlikte bu ayeti de okuyabilirsiniz.

Ayetel Kürsi ile birlikte okunacak dualar ve sureler

Ayetel Kürsi öncesi ve sonrası okunan dua var mıdır?

Ayetel Kürsi Duası Namazlardan sonra, gece gündüz her saatte, Ayetel Kürsi okunmadan önce okunacak bu dua Sur’a üfleniceye kadar zaman diliminde 70 milyar hasene yazdırır. Dua şu şekildedir: “Allahümme inni ükaddimü ileyke beyne yedey külli nefesin velem hatin ve tarfetin yatrifü biha ehlüssemavati ve ehlül arzi ve külli şey’in hüve fi ı’lmike kainün ev kadkane. Ükaddimü ileyke beyne yedey zalike küllih”

Fatiha Suresi Okunuşu

Elhamdulillâhi rabbil'alemin, Errahmânir'rahim, Mâliki yevmiddin, İyyâke na'budu Ve iyyâke neste'în, İhdinessirâtal mustakîm, Sirâtallezine en'amte aleyhim Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn.

Fatiha Suresi sayfasında detaylı bilgi yer almaktadır.

Felak Suresi Okunuşu

Kul e'ûzü birabbil felak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri ğasikın izâ vekab. Ve min şerrinneffâsâti fil'ukad. Ve min şerri hâsidin izâ hased.

Nas Suresi Okunuşu

Kul e'ûzü birabbinnâs. Melikinnâs. İlâhinnâs. Min şerrilvesvâsilhannâs. Ellezî yüvesvisü fî sudûrinnâsi. Minelcinneti vennâs

Felak Nas sureleri sayfasından detaylı bilgi bulabilirsiniz.

Nazar Duası Okunuşu

Euzü bi kelimatillahitammati min şerri külli şeytanin ve hammatin ve min şerri kulli aynin lamme.

Nazar duası sayfasından detaylı bilgi edinilebilir.

Şifa Duası Okunuşu

Ezhibil-be'se rabben'nasi eşfi ve enteş'şafi la şifae illa şifauke şifaen la yugadiru sekame.

Dilek Duası Okunuşu

Estağfirullah min külli ma kerihallah, Estağfirullahel'azim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh.

Dilek duası içeriğine detaylı göz atabilirsiniz.

Uyku Duası Okunuşu

Allahümme ğarati'nnucumu vehedeeti'luyunu ve entelhayyu'l gayyumullezi la te'huzuhu sinetün vela nevmun ya hayyun ya gayyumu ihdileyli veenim ayneyya.

Uyku duası sayfasına göz atabilirsiniz.

Ayetel Kürsi ile Beraber Okunacak Diğer Dua ve Sureler

Kunut duaları

ihlas suresi

bereket duası

Kadir Suresi

Amenerresulu

Ayetel Kürsi'nin belli bir sayıda okunması

Halk arasında aşağıdaki sayılarda Ayetel Kürsi okunması gibi durumlar yer alsa da İslam dininde belli bir sayıda bu şekilde Ayetel Kürsi okumak ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Sadece günlük düzenli okumak için kendinize bir sayı belirleyebilir ve buna göre bu ayeti okuma alışkanlığı kazanabilirsiniz.

7 Ayetel Kürsi okumak

17 Ayetel kürsi okumak

21 Ayetel Kürsi okumak

41 Ayetel Kürsi okumak

Ayetel Kürsi okumak

Ayetel Kürsi okumak

Ayetel Kürsi okumak

Ayetel Kürsi okumak

İslam'da yeri olmayan durumlar

Bazı kişiler tarafından internet ortamında yer alıp dağıtılan ve Ayetel Kürsi ile beraber yapılması iyi olur denilen ama aslında İslam'da yeri olmayan durumlar aşağıda yer almaktadır.

Ayetel kürsi ile aşık etme duası

Ayetel kürsi ile barışma duası

Ayetel kürsi ile celp

Ayetel kürsi ile çakra açma

Ayetel kürsi ile kısmet açma

Ayetel kürsi ile muhabbet

Ayetel kürsi ile sevdiğini geri getirme duası

Ayetel kürsi ile sevdiğini kendine bağlamak

Ayetel kürsi ile söz geçirme duası

Ayetel kürsi ile yapılan aşk büyüsü

yukarıda yer alan durumlar İslam ile bağdaşmamak ile birlikte, bu tarz dua ve yardım iddiasında bulunan kişilerden uzak durulması gerekmektedir. Ayetel Kürsi Kur'an-ı Kerim içerisinde yer alan faziletli bir ayettir.

Kullanılan kaynaklar:

monash.pw

monash.pw

monash.pw

monash.pw

Bakara Suresi'nin ayetinde yer alan ayetel kürsi, Müslümanlar tarafından çokça okunan, zikir haline getirilen bir dua, baştacı edilen bir ayettir. Ayetleri esas dilleri olan Arapça üzerinden okumak yani ayetel kürsiyi Arapça okunuşu ile okumak daha eftaldir. Arapça bilmeyenlerin ayetel kürsiyi Türkçe yazılmış Arapça metin üzerinden okumaları tavsiye edilir. Ayetel kürsinin Türkçe mealini okumak, ayetel kürsinin faziletlerini kavramak, ayetel kürsinin tefsirini bir ders olarak yapmak bir rahmet vesilesi, bir mutluluk payesidir. Ayetlerin Şahı olarak bilinen ayetel kürsi Türkçe anlamı, Arapça okunuşu, faziletleri, dua olması gibi özellikleri ile bilinir.

İçinde Allah'ın kürsüsü zikredildiği için "Ayetü'l-kürsi" adıyla anılan bu ayet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çeker. Hakkında pek çok hadis bulunan ayetel kürsi, şifa ve korunmaya vesile kılınır. İslâm inancının özünü kapsayan kelime-i şehâdet ve ihlâs sureleri yanında ayetel kürsi bu surelerden daha geniş ve detaylı olarak bu özelliği taşır.

Bu ayet gerçek mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.

Fikriyat'ın Kur'an-ı Kerim uygulamasında yer alan seçkin hafızlardan, AyetelKürsi'yi dinlemek ve okumak için tıklayın.

AYETEL KÜRSİ ARAPÇA OKUNUŞU

Allâhü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm, lâ te'huzühu sinetün velâ nevm,
lehu mâ fissemâvâti ve ma fil'ard, men zellezi yeşfeu indehu illâ bi'iznih,
ya'lemü mâ beyne eydiyhim vemâ halfehüm,
velâ yü-hîtûne bi'şey'in min ilmihî illâ bima şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel'ard,
velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azim.

AYETEL KÜRSİ TÜRKÇE ANLAMI

Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.

"Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür."

AYETEL KÜRSİ ARAPÇA

AYETEL KÜRSİ TÜRKÇE ANLAMI

Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.

"Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür."

Ayetel Kürsi sesli okunuşu ve Türkçe meali:

AYETEL KÜRSİ FAZİLETLERİ

Rabbimizin büyüklüğünü ve yüceliğini anlatan Ayetel Kürsi insanları tüm kötülüklerden ve beladan koruyup muhafaza eder. Peki, Ayetel Kürsi'nin faziletleri nelerdir?

"Bu âyet herhangi bir evde okunduğunda, şeytanlar o evi otuz gün süreyle terk ederler ve hiçbir büyücü (sihirbaz) erkek ve hiçbir (büyücü kadın) kırk gece süreyle o eve giremez."

(Darimî, Fedâilü'l-Kur'ân 14)

Sahabe-i Kiram bir gün Kur'an-ı Kerîm'de hangi ayetin daha faziletli olduğunu müzakere ederlerken, Hz. Ali (ra) onlara: "Ayetel Kürsi'den haberiniz yok mu?" diye sorduktan sonra sözlerini şöyle sürdürür: "Allah Resûlü, bana şöyle dedi: 'Ya Ali! Beşeriyetin efendisi Hazreti Âdem (Aleyhisselâm); Arapların efendisi Muhammed'dir. Bunda övünülecek bir durum yok. Sözlerin efendisi Kur'ân, Kur'ân'ın efendisi Bakara Sûresi, Bakara Suresi'nin efendisi ise 'Âyete'l-Kürsi'dir."

(Tirmizî, Fedailü'l Kur'an, 2)

Hazreti Ali'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bedir gününde savaşıyordum. Derken Allah'ın Resulü'nün ne yaptığını göreyim diye, O'nun yanına vardım. Yanına vardığımda O, secde hâlinde: 'Ya Hayyü Ya Kayyûm' diyor, başka bir şey demiyordu. Sonra savaşa döndüm. Daha sonra Resûlullâh'ın yanına tekrar geldiğimde O, aynı şeyleri söylüyordu. Ben, gidip gelmeye ve O'na bakmaya devam ettim. O da, Allah Teâlâ kendisine fethi müyesser kılıncaya kadar, aynı şeyi söylemeye devam etti."

(Fahreddin er-Râzî, 5/)

Âyetü'l-Kürsî'nin, yola çıkılmadan önce okunması gereken ve kişinin yolculuğu boyunca manevî koruma altında muhafazasını sağlayacak bir ayet-i kerime olduğu belirtilir: "Eserlerde (rivayetlerde) vârid olmuştur ki, bir kimse yola çıkmazdan önce Âyetü'l-Kürsiyi okursa, evine dönünceye kadar başına hiç bir belâ gelmez."

(Buhârî, "Hac", 1)

"Kim ki sabahladığı zaman 'Hâ Mîm' (el-Mü'min) sûresinin üçüncü (dönüş Allah'ındır) ayetine kadar ve Âyetü'l-Kürsî'yi okursa onların ikisinin yüzü suyu hürmetine akşamlayıncaya kadar korunur. Onların ikisini akşamlandığında okursa, onların yüzü suyu hürmetine sabahlanıncaya kadar korunur."

(Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'ân, 2)

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim ki her farz namazının arkasında Âyetü'l-Kürsî'yi okursa, onun cennete gitmesine ancak ölmemesi mani olur. (Yani ölürse hemen Cennet'e gider)."

(Beyhakî, Şuabu'l-Îmân, 2/, No)

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah, İmrân oğlu Musa'ya vahiy gönderdi. Âyetü'l-Kürsî'yi her farz namazın akabinde oku. Çünkü onu her farzın akabinde okuyana şükredenlerin kalbini ihsan edeceğim. Zikredenlerin dilini vereceğim. Peygamberlerin sevabını, sıddîklerin amelini vereceğim. Çünkü buna ancak bir peygamber veya sıddîk ya da kalbi iman için imtihan edilen veya Allah yolunda öldürülmesini isteyen devam eder."

(Nesâî, Amelü'l-Yevm ve'l-Leyle)

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: "Her şeyin bir şerefi var. Kur'an-ı Kerim'in şerefesi de Bakara suresidir. Bu surede bir ayet vardır ki, Kur'an ayetlerinin efendisidir."

(Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 2, ().)

AYETEL KÜRSİ NASIL İNDİRİLDİ?

Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimize 23 yılda parça parça indirildi. Her inen ayette Peygamber Efendimiz tarafından vahiy kâtiplerine yazdırıldı. Tefsir kitaplarında kaydedildiğine göre bu ayet-i kerime indiğinde Peygamber Efendimiz, vahiy kâtiplerinin başında gelen Zeyd bin Sâbit'i çağırarak bu ayet-i kerimeyi yazdırmıştır.

Hazreti Ali'nin oğlu Muhammed bin Hanefiyye'den aktarıldığına göre bu âyet-i kerîme indiğinde yeryüzünde birtakım olağanüstü hâller yaşanmış, dünyada bulunan putlar yere düşmüş, krallar da dengelerini kaybederek taçlarını düşürmüşlerdir.

AYETEL KÜRSİ TEFSİRİ

İçinde Allah'ın kürsüsü zikredildiği için "Ayetel Kürsi" adıyla anılan bu ayet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekti. Hakkında hadisler de bulunan "Ayetel Kürsi", çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır.

Kelime-i şehadet ve ihlâs sureleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ'yı tanıtıyorsa Ayetel Kürsi de, onlardan daha geniş ve detaylı olarak, bu özelliği taşır.

Bir önceki ayette peygamberlerin getirdiği bunca ayet ve "beyyine"ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti.

İnsanı imana götüren deliller, aklını kullanarak üzerinde düşüneceği "kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve âfâk)", peygamberleri desteklemek üzere Allah'ın onlara lütfettiği mucizelerde ve vahiy yoluyla yapılan "sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar"da görülmektedir. Bu âyet gerçek mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.

Şevkânî'nin Buhârî, Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel gibi sahih kaynaklardan derlediği hadislerden birkaçı bile bu ayetin önemi hakkında bir fikir edinmeye yeter:

"Hz. Peygamber, Übey b. Kâ'b'a 'Allah'ın kitabından hangi ayet en büyüğüdür.' diye sorup "Âyetü'l-kürsî'dir" cevabını alınca onu tebrik etmiştir."

(Müslim, "Müsâfirîn", )

Übey'in hurmasına şeytana tâbi bir cin musallat olmuş; vermeyi, dağıtmayı seven Übey'i bundan vazgeçirmek üzere, hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey mahlûku takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı. Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca "Bakara sûresindeki kürsü âyeti ile" dedi ve ekledi: "Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur." Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber'e aktardı. Resûlullah, "Habis doğru söylemiş" buyurdu.

Buhârî'de de Ebû Hüreyre'den naklen yukarıdakine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber'e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre'ye şöyle demiştir: "Yatağına yatınca Âyetü'l-kürsî'yi oku, devamlı olarak Allah'tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır."

Allah varlığı ezelî, ebedî, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan Yüce Mevla'nın öz ismidir. Bu öz isim zikredildikten sonra hem O'nun vahdaniyeti (birliği, tekliği) hem de İslâm'ın getirdiği imanın tevhid (Allah'ı birleme, bir bilme) özelliği açıklanmak üzere "O'ndan başka ilah yoktur" buyurulmuştur.

Müşrikler elleriyle yaptıkları putlara tapmakta idiler. Bunlar cansız eşyadan yapılırdı. Canı bile olmayan varlığın ilâh olamayacağını ifade etmek üzere hemen arkasından "O diridir" buyurulmuştur. Evet Allah diridir, O'nun hayat sıfatı vardır ve tıpkı diğer isimleri ve sıfatları gibi bunun da mahiyetini ancak kendisi bilmektedir.

Gerek Araplardaki gerekse diğer kavimlerdeki müşriklerin çoğu büyük bir Allah'a inanmakla beraber bunun yanında –her birine bir işlev tanıdıkları– sözde tanrılara inanmışlardır. Bu inanç tevhide aykırıdır.Tevhidi açıklayarak başlayan ayet, Allah Teâlâ'nın "kayyûm" sıfatını zikrederek "küçük, aracı, özel görevli tanrılar"a gerek bulunmadığını ifade etmektedir. Çünkü kayyûm, "bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan" demektir.

"Onu ne uyku basar ne uyur" cümlesi, hay ve kayyûm sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uyku basan veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ'nın kayyûmluğu kâmil ve kesintisiz olduğuna, daha doğrusu kayyûm sıfatı bunu ifade ettiğine göre O'nu ne uyku basar ne de uyur.

Yerde ve gökte ne varsa –başka hiçbir kimseye değil– O'na aittir; yaratanı da gerçek sahibi de O'dur. Ayetin bu manayı ifade eden parçası "Yalnız O'na aittir" kısmıyla tevhidi öğretirken "başkasına değil" manasıyla de şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlar; meselâ yıldız, gök, yer tanrılarından söz etmişlerdir.

"Yerde ve gökte" tabiri Arapçada "bütün varlıklar" manasında kullanılmakta, adına yer ve gök denilmeyen veya maddî manada yere ve göğe dahil bulunmayan mekânlar ve buradaki varlıklar da bu ifadenin içine girmektedir.

Allah'a ortak koşan kâfirlerin bir kısmı, bu ortakların O'na denk olduklarına değil, O'nun nezdinde reddedilemez şefaat, geri çevrilemez aracılık hakkına sahip bulunduklarına inanmakta ve putlara bu anlayış içinde tapınmaktadırlar. "Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez" manasındaki cümle bu inancın asılsızlığını ortaya koymakta; şefaatin de izne bağlı bulunduğunu, O izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağını özlü ve etkili bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir.

Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya lâyık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir. Allah katında şefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah'a yakın ve sevgili kullar olacaktır. Allah'tan başka bütün şuur ve bilgi sahiplerinin bilgileri sınırlıdır, doğru da yanlış da olmaya açıktır. Bu genel gerçek şefaat meselesine uygulandığında kimin şefaate lâyık olduğunun da ancak Allah tarafından bilineceği anlaşılır. Çünkü dış görünüşü (mâ beyne eydîhim) itibariyle şefaate lâyık görülenlerin, kullar tarafından görülemeyen ve bilinemeyen iç yüzleri (mâ halfehüm) itibariyle böyle olmamaları mümkündür.

Allah birdir ve yalnızca O ibadete lâyıktır; çünkü O'ndan başka olmuşu, olacağı, gizliyi, açığı, geçmişi, geleceği, görüleni, gaybı bilen yoktur. Kürsî (kürsü), "koltuk, sandalye, taht" anlamlarına gelir. Mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk manalarında da kullanılmaktadır. Allah Teâlâ'nın üzerine oturulan maddî alet manasında kürsüsü olamayacağından –bu O'nun bizzat açıkladığı yüce sıfatlarına aykırı düştüğünden– burada kürsüden bir başka mananın kastedilmiş olması gerekir. Esasen Kur'an'da Allah'a nispet edilen, "Allah'ın" denilen her şeyi, O'nun varlığına dahil veya kullandığı bir şey olarak anlamak da doğru değildir. Meselâ "Allah'ın evi, Allah'ın ruhu, Allah'ın emri, Allah'ın kölesi" tamlamalarında Allah'a ait olan şeyler böyledir. Bunlar ne O'nun varlığının bir parçasıdır ne de kullandığı araçlardır; önem ve şereflerinden dolayı "O'nun" diye tanımlanmışlardır.

İbn Abbas'a göre kürsüden maksat ilimdir. O'nun ilmi her şeyi kaplar. Âyetin bu kısmını, "kürsüden maksat O'nun hükümranlığıdır ve buna sınır yoktur, hiçbir şey O'nun dışında kalamaz" veya "Allah semavatı, arzı, arşı Kur'an'da zikretmiş, fakat bunlardan maksadın ne olduğunu açıklamamıştır. Kürsüsü de böyle bir varlıktır, yerleri ve gökleri içine alacak kadar geniştir. Ne ve nasıl olduğunu ise ancak kendisi bilmektedir." şeklinde anlamak mümkündür.

Yüce, kâmil, eşsiz sıfatlarının bir kısmı ayette zikredilen yüce Allah'a, kulların sonsuz gibi gördükleri kâinatı korumak, gözetmek ve yönetmek elbette güç gelmeyecek, O'nu yormayacak, meşgul bile etmeyecektir. Çünkü O yücelerden yücedir, kimse bilmez nicedir.

Fikriyat'ın Kur'an-ı Kerim uygulamasında yer alan seçkin hafızlardan, AyetelKürsi'yi dinlemek ve okumak için tıklayın.

Ayetel Kürsi Anlamı, Okunuşu ve Tefsiri

Bakara Suresi Ayet

İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu âyet Kuran-ı Kerim&#de Bakara suresi&#nin ayetidir. Medine-i Münevvere&#de indirilmiştir. Birçok fazileti vardır. Koruyucu özelliklere sahip olan ayet-i kerime, farz namazlardan sonra okunduğu gibi, diğer zamanlarda da Allah&#a sığınmak için, şerden korunmak adına okunur.

Ayet-el Kürsi

ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلْحَىُّ ٱلْقَيُّومُ ۚ لَا تَأْخُذُهُۥ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ لَّهُۥ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ ۗ مَن ذَا ٱلَّذِى يَشْفَعُ عِندَهُۥٓ إِلَّا بِإِذْنِهِۦ ۚ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ ۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَىْءٍ مِّنْ عِلْمِهِۦٓ إِلَّا بِمَا شَآءَ ۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ ۖ وَلَا يَـُٔودُهُۥ حِفْظُهُمَا ۚ وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْعَظِيمُ

Ayetel Kürsi Türkçe Okunuşu

Allâhu lâ ilâhe illâ huve’l-hayyu’l-kayyûm. Lâ te’huzuhû sinetun ve lâ nevm. Lehû mâ fi’s-semâvâti ve mâ fi’l-ardı men zellezî yeşfe’u ‘ındehû illâ bi iznih. Ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ‘ılmihî illâ bimâ şâe vesi’a kursiyyuhu’s-semâvâti ve’larda ve lâ yeûduhû hıfzuhumâ ve huve’l-‘aliyyu’l-‘azîm.

Ayet-el Kürsi Anlamı

Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.

Ayetel Kürsi okunuşu ve anlamı

Ayetel Kürsi Tefsiri

İçinde Allah’ın kürsüsü zikredildiği için “Âyetü’l-kürsî” adıyla anılan bu âyet hem muhtevası hem de üstün özellikleri sebebiyle dikkat çekmiş, hakkında hadisler vârit olmuş, çok okunmuş, şifa ve korunmaya vesile kılınmıştır. Kelime-i şehâdet ve İhlâs sûreleri nasıl İslâm inancının özünü ihtiva ediyor ve insanlara Allah Teâlâ’yı tanıtıyorsa Âyetü’l kürsî de –onlardan daha geniş ve detaylı olarak– bu özelliği taşımaktadır. Bir önceki âyette peygamberlerin getirdiği bunca âyet ve “beyyine”ye (imana götüren işaret ve delil) rağmen insanların ihtilâfa düştükleri, kiminin küfrü kiminin imanı tercih ettiği zikredilmişti. İnsanı imana götüren deliller, aklını kullanarak üzerinde düşüneceği “kendisinde ve yakından uzağa çevresinde (enfüs ve âfâk)”, peygamberleri desteklemek üzere Allah’ın onlara lutfettiği mûcizelerde ve vahiy yoluyla yapılan “sağlam delillere dayalı sözlü açıklamalar”da görülmektedir. Bu âyet gerçek mâbudu arayanlar için eşsiz ve başka hiçbir kaynaktan elde edilemez bir açıklamadır, delildir.

Şevkânî’nin Buhârî, Müslim, Nesâî, Ahmed b. Hanbel gibi sahih kaynaklardan derlediği hadislerden birkaçı bile bu âyetin önemi hakkında bir fikir edinmeye yetecektir: Hz. Peygamber, Übey b. Kâ‘b’a “Allah’ın kitabından hangi âyet en büyüğüdür” diye sorup “Âyetü’l-kürsî’dir” cevabını alınca onu tebrik etmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, ).

Yine Übey’in hurmasına şeytana tâbi bir cin musallat olmuş; vermeyi, dağıtmayı seven Übey’i bundan vazgeçirmek üzere hurmayı aşırmaya başlamıştı. Übey mahlûku takip ederek yakaladı. Garip bir şekli vardı. Onunla konuşunca kimliğini ve maksadını anladı. Kendilerinden nasıl kurtulabileceğini sorunca “Bakara sûresindeki kürsü âyeti ile” dedi ve ekledi: “Onu akşamda okuyan sabaha kadar, sabahta okuyan akşama kadar bizden korunmuş olur.” Sabah olunca Übey durumu Hz. Peygamber’e aktardı. Resûlullah, “Habis doğru söylemiş” buyurdu.

Ayetel Kürsi&#nin Arapça yazılışı ve Türkçe okunuşu

Ayetel Kürsi&#nin Arapça yazılışı ve okunuşu

Buhârî’de de Ebû Hüreyre’den naklen yukarıdakine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber’e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre’ye şöyle demiştir: “Yatağına yatınca Âyetü’l-kürsî’yi oku, devamlı olarak Allah’tan bir koruyucun olacak ve sabaha kadar sana şeytan yaklaşamayacaktır.”

Allah varlığı ezelî, ebedî, zaruri ve kendinden olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan yüce mevlânın öz ismidir. Bu öz isim zikredildikten sonra hem O’nun vahdâniyeti (birliği, tekliği) hem de İslâm’ın getirdiği imanın tevhid (Allah’ı birleme, bir bilme) özelliği açıklanmak üzere “O’ndan başka tanrı yoktur” buyurulmuştur.

Müşrikler elleriyle yaptıkları putlara tapmakta idiler. Bunlar cansız eşyadan yapılırdı. Canı bile olmayan varlığın ilâh olamayacağını ifade etmek üzere hemen arkasından “O diridir” buyurulmuştur. Evet Allah diridir, O’nun hayat sıfatı vardır ve tıpkı diğer isimleri ve sıfatları gibi bunun da mahiyetini ancak kendisi bilmektedir.

Gerek Araplar’daki gerekse diğer kavimlerdeki müşriklerin çoğu büyük bir Allah’a inanmakla beraber bunun yanında –her birine bir işlev tanıdıkları– sözde tanrılara inanmışlardır. Bu inanç tevhide aykırıdır. Tevhidi açıklayarak başlayan âyet, Allah Teâlâ’nın “kayyûm” sıfatını zikrederek “küçük, aracı, özel görevli tanrılar”a gerek bulunmadığını ifade etmektedir. Çünkü kayyûm, “bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan” demektir.

“Onu ne uyku basar ne uyur” cümlesi, hay ve kayyûm sıfatlarını pekiştirmekte ve biraz daha anlaşılmasını sağlamaktadır. Uyku basan veya fiilen uyuyan birinin gözetim, yönetim, koruma gibi işleri yerine getirmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın kayyûmluğu kâmil ve kesintisiz olduğuna, daha doğrusu kayyûm sıfatı bunu ifade ettiğine göre O’nu ne uyku basar ne de uyur.

Yerde ve gökte ne varsa –başka hiçbir kimseye değil– O’na aittir; yaratanı da gerçek sahibi de O’dur. Âyetin bu mânayı ifade eden parçası “Yalnız O’na aittir” kısmıyla tevhidi öğretirken “başkasına değil” mânasıyla de şirkin çeşitlerini reddetmektedir. Çünkü müşrik toplumlar varlıkları yaratılış, aidiyet ve yetki bakımlarından çeşitli tanrılar arasında paylaştırmışlar; meselâ yıldız, gök, yer tanrılarından söz etmişlerdir. “Yerde ve gökte” tabiri Arapça’da “bütün varlıklar” mânasında kullanılmakta, adına yer ve gök denilmeyen veya maddî mânada yere ve göğe dahil bulunmayan mekânlar ve buradaki varlıklar da bu ifadenin içine girmektedir.

Allah’a ortak koşan kâfirlerin bir kısmı, bu ortakların O’na denk olduklarına değil, O’nun nezdinde reddedilemez şefaat, geri çevrilemez aracılık hakkına sahip bulunduklarına inanmakta ve putlara bu anlayış içinde tapınmaktadırlar. “Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez” mânasındaki cümle bu inancın asılsızlığını ortaya koymakta; şefaatin de izne bağlı bulunduğunu, O izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağını özlü ve etkili bir şekilde zihinlere yerleştirmektedir. Allah katında kendisine şefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çağrılan şeref konuklarınınkine benzemektedir. Ödülün kime verileceğini bilen ve belirleyen onlar değildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, şerefli, saygıya lâyık, büyük kimseler olduklarından kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiştir. Allah katında şefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah’a yakın ve sevgili kullar olacaktır.

Allah’tan başka bütün şuur ve bilgi sahiplerinin bilgileri sınırlıdır, doğru da yanlış da olmaya açıktır. Bu genel gerçek şefaat meselesine uygulandığında kimin şefaate lâyık olduğunun da ancak Allah tarafından bilineceği anlaşılır. Çünkü dış görünüşü (mâ beyne eydîhim) itibariyle şefaate lâyık görülenlerin, kullar tarafından görülemeyen ve bilinemeyen iç yüzleri (mâ halfehüm) itibariyle böyle olmamaları mümkündür. Allah birdir ve yalnızca O ibadete lâyıktır; çünkü O’ndan başka olmuşu, olacağı, gizliyi, açığı, geçmişi, geleceği, görüleni, gaybı bilen yoktur.

Kürsî (kürsü), “koltuk, sandalye, taht” anlamlarına gelir. Mecazi olarak saltanat, hükümranlık, mülk mânalarında da kullanılmaktadır. Allah Teâlâ’nın üzerine oturulan maddî alet mânasında kürsüsü olamayacağından –bu O’nun bizzat açıkladığı yüce sıfatlarına aykırı düştüğünden– burada kürsüden bir başka mânanın kastedilmiş olması gerekir. Esasen Kur’an’da Allah’a nisbet edilen, “Allah’ın” denilen her şeyi, O’nun varlığına dahil veya kullandığı bir şey olarak anlamak da doğru değildir. Meselâ “Allah’ın evi, Allah’ın ruhu, Allah’ın emri, Allah’ın kölesi” tamlamalarında Allah’a ait olan şeyler böyledir. Bunlar ne O’nun varlığının bir parçasıdır ne de kullandığı araçlardır; önem ve şereflerinden dolayı O’nun” diye tanımlanmışlardır. İbn Abbas’a göre kürsüden maksat ilimdir. O’nun ilmi her şeyi kaplar. Âyetin bu kısmını, “kürsüden maksat O’nun hükümranlığıdır ve buna sınır yoktur, hiçbir şey O’nun dışında kalamaz” veya “Allah semavatı, arzı, arşı Kur’an’da zikretmiş, fakat bunlardan maksadın ne olduğunu açıklamamıştır. Kürsüsü de böyle bir varlıktır, yerleri ve gökleri içine alacak kadar geniştir. Ne ve nasıl olduğunu ise ancak kendisi bilmektedir” şeklinde anlamak mümkündür.

Yüce, kâmil, eşsiz sıfatlarının bir kısmı âyette zikredilen yüce Allah’a, kulların sonsuz gibi gördükleri kâinatı korumak, gözetmek ve yönetmek elbette güç gelmeyecek, O’nu yormayacak, meşgul bile etmeyecektir. Çünkü O yücelerden yücedir, kimse bilmez nicedir.

Kaynak: Kur&#an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa:

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır