ayrılık depresyonu nasıl atlatılır / ayrılık depresyonu - ekşi sözlük

Ayrılık Depresyonu Nasıl Atlatılır

ayrılık depresyonu nasıl atlatılır

Ayrılık sonrası depresyonu nasıl geçer?

ayriliksonasidepressionBir aşkın parçalanması, beraberinde yas sürecini de getiriyor. Acısını içine gömenler, itiraf edemeyenler, ayrılık acısının can yoldaşı depresyonu yanı başında buluyor.

Dilin söyleyemediğini, içinize attıklarınızı, üstünü örttüğünüz, toprakla kapattığınız yaraları göz önünden kaldırınca başa çıktığınızı zannediyorsunuz. Oysa yaptığınız, patlamak üzere olan bir tüpü evin kilerine koymaktan başka bir şey değil.

Anlatmıyor, yüzleşmiyor, itiraf edemiyorsunuz ancak bedeniniz buna izin vermiyor. Dilinizde şekillenmeyen yardım çağrısı, bedeninizden geliyor. Depresyon sizi ele geçiriyor. Depresyonda olduğunuzu anlamanın yolları var elbette!

Öncelikle, şiddetli ve yoğun bir üzüntü duygusu içinde oluyorsunuz. Bu duygu günlük hayatınızda zaman zaman yaşadıklarınızdan farklı olarak, süreklilik gösteriyor. Yani, uyumadığınız her an bu ağır duygunun içinde oluyorsunuz. Kendinizi önemsiz, değersiz hissediyorsunuz. Sürekli bir suçluluk hissi yaşıyorsunuz. Konsantre olmak zorlaşıyor. Dikkat eksikliği hemen kendini gösteriyor. Okuduğunuzu bile anlayamaz hale geliyorsunuz. Eliniz, kolunuz kalkmıyor. Boş bir çuval gibi, sanki bıraksalar olduğunuz yerde yığılıp kalacaksınız. Sabahları yataktan kalkmak istemiyorsunuz. Yemek yiyemiyorsunuz. Kendinizi hem çok yalnız hissediyor, hem başkalarıyla vakit geçirmeye tahammül edemiyorsunuz.

Bunlar depresyonun en belirgin özellikleri ama ilk sırayı uyku bozukluğu alıyor. Yani, depresyon içinize sızmaya başladığında, önce uykuya saldırıyor. Ardından isteksizlik devreye giriyor. Eskiden üstüne titrediğiniz işler, önemsizleşiyor. Zorunluluğunuz yoksa kenara atılıp, itelenebiliyor.

Aslında insan, yüreğini koyduğu, zamanını harcadığı ve emek verdiği bir aşkı kaybettiğinde, biraz içine dönme, mutsuz olma lüksüne sahip olmalıdır. Bu yası doya doya yaşayabilmelidir. Ancak tehlike çanlarının kulakları tırmaladığı bir an var, ya dönemezseniz? Yürüdüğünüz karanlık tünelin ucu ya uçuruma çıkıyorsa? Bu yüzden ayrılıkların ardından yaşanan o kötü dönemde, mutlaka bir arkadaşınıza yetki verin. İçinde bulunduğunuz ruh hali çok uzun süre değişmezse, size müdahale etmesi için tembihleyin. Siz vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız. Dışarıdan bakan bir göz ise, tam sınıra geldiğinizde müdahale edebilir.

Tek yapmanız gereken, dostunuz kapıyı çaldığında itiraz etmeden profesyonel yardım almaya gitmek olmalıdır. Aşkın acısını yaşamaya hakkınız olduğu kadar, hayatın güzelliklerini tatmaya devam etmek gibi bir zorunluluğunuz da var. Ayrıca aşkın sizi nerede bulacağını kim bilebilir? Ya gittiğiniz psikoloğun kapısında çarpışırsanız? Bunların yalnızca filmlerde olduğunu mu düşünüyorsunuz? Siz sadece bir adım atın, gerisini evrenin mucizelerine bırakın…

Candan Ünal

Yüksek Topuklar Aşk & İlişkiler Editörü

[email protected]

Twitter: @candanunal

Facebook: monash.pw

Arzu Şendoğan

fazla oku

Göz boyamaya çalışmanın anlamı yok, ayrılıklar zordur.

Elbette eski sevgilinizden şikayet edip sızlanabilir ve kendini sevme üzerine söylenmiş sözlerle kendinizi avutabilirsiniz. Ancak bir zamanlar sevdiğiniz biriyle yolları ayırmanın dayanılmaz acısını inkar edemezsiniz.

How to Fix a Broken Heart (Kırık Bir Kalp Nasıl Düzelir) adlı kitabın yazarı Psikolog Guy Winch’e göre bu acının ne kadar süreceği size kalmış. Winch kitabında kalp yarasına dair bazı yaygın mitlere ilişkin gerçekleri ortaya çıkarıyor.

ayrilik - monash.pw

Fotoğraf: The Independent

Popüler kültür hayatınıza devam etmek için ihtiyacınız olan tek şeyin yeni bir aşk ve biraz dondurma olduğuna sizi inandırsa da Winch, ayrılıkların bizi sandığımızdan çok daha fazla etkilediğini düşünüyor.

Winch, The Independent’a yaptığı açıklamada şunları söylüyor:

“Fonksiyonel beyin emar görüntüleri, romantik ilişkinin sona ermesinin ardından beyinde meydana gelen değişikliklerle madde bağımlılarının kokain ya da uyuşturucu gibi maddeleri bıraktıktan sonra beyinlerinde etkinleşen mekanizmaların aynı olduğunu gösteriyor. Diğer bir deyişle, aşk bağımlılık yapıyor ve kalp yarası zorlu bir ayrılık süreci geçirmemize neden oluyor.”

Winch’e göre bu, eski partnerimizi adeta uyuşturucu madde gibi arzulayacak derecede takıntı haline getirmemizin sebebi.

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu durum ayrıca bir başkasını sevmeyi de zorlaştırıyor çünkü eski sevgililerimizi son raddesine kadar mükemmel görmeye meyilliyiz. Bu nedenle onlarla ilgili romantik bakış açımızın doğru olduğuna kendimizi inandırarak hatıralarımızı çarpıtıyoruz ki çoğu zaman bu bakış açısı doğruyu yansıtmıyor.

Winch sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Eski sevgilinize dair düşüncelerinizin gerçekçi ve dengeli olduğundan emin olmalısınız. Eğer zihninizde birlikte geçirdiğiniz en mutlu hafta sonunun görüntüleri canlanıyorsa sizi çılgına çeviren ve ciddi anlamda üzen hafta sonundan görüntüleri de bunlara eklemeniz gerekir.”

Winch, gerçeklerle başa çıkmak için sahiden çaba harcayanlara ilişkiyi sona erdiren tüm nedenlerin sıralandığı bir liste hazırlamayı öneriyor.

Ayrılık acısının bir başka zor yanı da meseleye “terk edilmek” gözüyle bakmanız ve sizi terk eden kişi hayatını yaşamaya devam ederken sizin günlerinizi kendi kendinize acıyarak geçirmeniz.

İlişkiyi sizin bitirmeniz yerine karşınızdakinin bitirmesi neden bu kadar zor?

Yanıt bariz görünebilir ancak Winch bu uyumsuzluğu iyice anlamanın tam anlamıyla “iyileşmek” için çok önemli olduğunu belirtiyor.

Winch, terk edilen kişi ayrılığı aniden meydana gelmiş gibi algılasa da partnerlerinin uzun süredir ilişkiyi duygusal anlamda zaten boşladığını belirtiyor ve ekliyor:

“Terk edenler ayrılığın gerçekleşmesiyle aslında ilişkiyi tamamen bitiriyor. Ancak terk edilen meselenin farkına yeni varıyor ve kendisini keder ve kaybın ilk aşamalarında buluyor.”

ayrilik - monash.pw

Fotoğraf: The Independent

Ayrılık acısıyla mücadele ederken insanların düştüğü yaygın tuzaklar bulunduğuna dikkat çeken Winch, bu tuzaklardan kaçınma ve hızlıca iyileşmeye dair 6 ipucu paylaşıyor.

1. Sosyal medyada eski sevgilinizin peşine düşmeyin. Bunu yapmak, zihninizde onun varlığını pekiştirir ve bozulan ilişkinize dair hayal kurmayı bırakmanızı zorlaştırır.

2. Ayrılığın neden gerçekleştiğine dair teoriler uydurmaktan sakının. Bu durum eski sevgilinizi gözden düşürmeniz gerekirken ona zihninizde başrol vermenize yol açabilir. Gerçeklerle uyuşan ve özgüveninize zarar vermeyen açıklamalara odaklanın. Bu açıklamalar şöyle sıralanabilir: İlişkide istekli değildi, ilişkiyi duygusal anlamda sürüncemede bırakıyordu, her şey için geç olmadan sorunları gündeme getirmedi ya da eski sevgiliniz sandığınız gibi biri değildi.

3. Bir sonraki ilişkinizde yapmayı tercih etmeyeceğiniz, ilişkiniz için verdiğiniz ödünlerin bir listesini yapın.  

4. Şu günlerde size ilginç ve keyifli gözükmese de olağan zamanlarda sizi eğlendiren, ilginizi çeken etkinliklere yönelin. Bunlar yaşamın devam ettiğini gösteren önemli işaretlerdir.

5. İlişkiyi hatırlatan, sizi üzen veya acı veren mesaj ya da fotoğraflardan kurtulun.

6. Arkadaşlarınızla görüşün ve desteklerinden faydalanın.  Ayrılık acısı sıkça rastlanan bir durum ve herkesin bu konuyla ilgili söyleyebilecek bilgece sözleri var.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

monash.pw

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Kırkpınar

Ayrılık Acısının Kökeni: Terk Depresyonu

Ayrılık Acısının Kökeni: Terk DepresyonuAYRILIK ACISININ KÖKENİ TERK DEPRESYONU
Dünyaya merhaba diyen insan yavrusu, bir yaşının sonlarına doğru çeşitli zihinsel ve fiziksel becerileri önemli ölçüde kazanmaya başlamıştır. Bunların başında konuşma ve yürüme faaliyetleri gelir. Minimal düzeyde de olsa bu yetileri kazanan çocuk bağımsız hareket edebilen bir varlık olduğunu keşfedebilmenin büyük heyecanını yaşar. Bu heyecan o kadar keyif vericidir ki bunu sürdürebilmek için çeşitli eylemlerde bulunur. Örneğin bu eylemlerden bir tanesi anneden emekleyerek ve sonraki dönemlerde yürüyerek uzaklaşmaya çalışmasıdır. 1 yaşına kadar anneye bağımlı olan bebek, kendi başına yürüyebilmenin o derin hazzı ile anneden ayrılır, ancak bir taraftan da bu bağımsız hareket etmenin verdiği korku ve kaygıları yaşar. Bu korku ve kaygıyla anneden uzaklaşırken arada dönüp anneye bakar, annenin orada olup olmadığını, kendisine bakıp bakmadığın kontrol ederek duygusal yakıt ihtiyacını giderir ( Ay).  Kimi zaman anneden birkaç metre ayrılan bebek, uzaklığa dayanamayarak koşarak geri annesine gelir. İhtiyacı olan duygusal yakıtı annesinden karşılayan, yani yakıt ikmali yapan bebek, tekrar harekete geçer. Çocuğun bu davranışı karşısında annenin takındığı tutum çok önemlidir.  Burada annenin yapması gereken çocuğun bağımsız hareket etmesine izin vermek, ancak bunu yaparken de her zaman çocuğun yanında olduğunu ona hissettirmektir. Kimi anneler çocuklarının kendilerinden ayrılıp bağımsız hareket etmelerine kendi ruhsal patolojileri nedeniyle izin vermezler. Bazıları çocuğa bir şey olur, düşer, takılır vb. düşüncelerle bunu yaparken, bazı annelerde çocuğun bağımsızlaşmasına bilinçdışı olarak tahammül edemediklerinden bunu yapabilirler.  Çünkü anne bir anlamda çocuğun “Tanrısıdır”. Gebeliğin ilk gününden 1 yaşına kadar her konuda kendisine bağlı olan bir varlığın bağımsız hareket ettiğini görmek ruhsal açıdan sağlıklı olmayan kimi annelere rahatsızlık verir. Dışarıdan bakıldığında bunun tam tersi bir görünüm sergilese de ruhunun derinliklerinde kendisinin bile farkında olmadığı bu rahatsızlık vardır.  Literatürde bununla ilgili örnek bir vaka bulunmaktadır.
 Danışan X, 30 lu yaşlarda yeni anne olmuş bir ev kadınıdır.  Yeni emeklemeye başlayan bebeği annesinden birkaç metre uzaklaştığında anne saklanmaktadır. Annesini göremeyen çocuk bir müddet sonra şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamaktadır. Danışan X, çocuğunun bu çaresiz durumunu ve kendisine muhtaç olduğunu görmekten haz aldığını ve dakikalarca bunu izlediğini belirtmiştir.(Kaynak: Tahir Özakkaş, Bütüncül Psikoterapi Eğitim Deşifreleri)
 Böyle bir annenin çocuğunun nasıl bir zihinsel yazılım geliştireceği konusunda tahminlerde bulunmak çok güç olmasa gerek. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bebeğin ilk defa anneden uzaklaşarak bağımsız bir eylem yapabilme girişimine verilen ad “kendilik aktivasyonu” dur. Bebeğin bu kendilik aktivasyonu anne tarafından desteklenir ve onaylanırsa ileriki yaşlarda kendi başına hareket edebilen, yalnız kararlar alabilen, girişimcilik yeteneği ve özgüveni yüksek, her yaptığı işte başkalarının onayına ihtiyaç duymayan sağlıklı bir birey yetişir. Ancak bu kendilik aktivasyonu anne tarafından izin verilmez ya da  çocuk emekleyerek, yürüyerek uzaklaştığında anneden ihtiyaç duyduğu duygusal yakıtı alamazsa Masterson’ un “TERK DEPRESYONU” diye adlandırdığı durumu yaşar. Yani bebek annesinin duygusal yakıt desteğini kesmesinin nedenini,  bağımsız hareket etmesinde görür. Bu durum, zihinsel yazılımda şöyle bir kodlama oluşturur: Kendilik aktivasyonumu gerçekleştirsem, terk edilirim. Bağımsız hareketleri anne tarafından desteklenmeyen bireyler ileriki yaşlarda pasif, çekingen, korkak, pısırık, bağımlı kişilik geliştirirler. Böyle bir ortamda yetiştirilen çocuk hayatı boyunca yaptığı her işte başkalarını görüş ve onayına ihtiyaç duyar. Bir lokantada yalnız başına yemek yemek, kimsenin fikrini almadan  mağazada gördüğü kazağı almak, tek başına çıkıp dolaşmak bu bireyler için ütopik eylemlerdir. Bu bireyler çok iyi okullarda okuyup çok iyi eğitimler alsalar da ileriki yaşamlarında önemli yerlere gelmeleri, büyük projelere imza atmaları zordur. Diğer taraftan anne babaları tarafından bağımsız hareketleri desteklenen çocuklar çok kısıtlı imkanlara ve okul hayatlarındaki başarısızlıklara rağmen ileriki yaşamlarında önemli konumlara gelerek ciddi başarılara imza atarlar. Ve yine genellikle iyi eğitim almış ancak bağımlı yetiştirilmiş çocuklarda bunların emri altında çalışırlar. Büyük komutanların, önemli devlet adamlarının, tanınmış bilim insanlarının bir çoğunun çocukluklarına bakıldığında kısıtlı yaşam şartları içerisinde büyümeleri ve zorlu bir çocukluktan geçmeleri tesadüf değildir. Ne var ki bu insanlar küçük yaşlarda sırtlarına binen yükün verdiği sorumluluk duyguları ile bağımsız hareket edebilecekleri zihinsel yazılımları kazanmışlardır.
J.F. Masterson, terk depresyonu ile ilgili olarak şunu söylemektedir:  “Anne çocuğuna sağladığı duygusal yakıtı keserse (yaşam enerjisi, libidinal enerji…) çocuk terk depresyonu yaşar.” Bir organını veya uzvunu kaybeden birey ne kadar acı hissederse, terk depresyonu yaşayan bebek de o düzeyde bir acı hisseder.”
 Bu acı çocuğun ruh dünyasında öyle derin bir iz bırakır ki yaşamı boyunca ne zaman herhangi bir nesneden ayrılık durumu yaşasa o acıyı hisseder. Bu ayrılık durumlarına iş değişikliği, memleket değişikliği, aile bireylerinden birinin kaybı, sevgili tarafından terkedilme gibi çok sayıda örnek verilebilir. Çocukluğunda terk depresyonu yaşamış bireylerin bu tarz ayrılıklara ve travmalara verdiği tepkiler çok daha yoğun ve acı doludur.
 
Halk arasında “aşk acısı, kara sevda” gibi kavramlarla tarif edilen durumların bazı bireylerde  depresyon, panik atak, anksiyete ve hatta psikotik tablolara dönüşmesinin kökeninde, bebeğin ruhsal yapısı oluşurken yaşamının ilk yıllarında yaşadığı bu “terk depresyonu” vardır.
 
          Mustafa GÖDEŞ
            Klinik Psikolog
 
 

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır