başkomutanlık meydan muharebesi atatürkün sözü / Atatürk sözleri: Atatürk'ün Büyük Taarruz ve Kurtuluş Savaşı'nda söylediği sözler

Başkomutanlık Meydan Muharebesi Atatürkün Sözü

başkomutanlık meydan muharebesi atatürkün sözü

30 AĞUSTOS NEDİR?

30 AĞUSTOS NEDİR ?

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: "Üç" dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

Nazım Hikmet Kuvay-ı Milliye Destanı 

Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri  açısından savaş 1918’de bitmiş ve yeni dünya düzeni olarak kabul edilen, egemenlerin çizdiği çerçevede hareket etmelerine izin verilen devletler savaş sonrası yeni bir döneme girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun mütareke sonrasındaki tablosunda Müttefiklerarası Komisyon Başkanı da olan İngiltere’nin doğu siyaseti, kendisine taraftar  bir Yunanistan’ın Anadolu’ya yerleştirilmesi ve denizlere egemen bir Yunanistan vasıtasıyla Doğu Akdeniz’de güven içinde olmaktı. Bir taraftan Anadolu’nun bütün kaynakları savaşın galibi olan devletler tarafından ele geçirilecek ve bir taraftan da Asya ve Afrika’daki sömürgelere de ders vermek için Türkler çaresiz ve ezik bir durumda bırakılacaktı. Mondros Mütarekesi sonrasında Osmanlı ordularının dağılmış olması, arka planında yer alan Trablusgarb ve Balkan Savaşlarının yarattığı savaştan bıkma psikolojisi, ülkenin bütün ekonomik kaynaklarına, verimli ovalarına el konulmuş olması gibi bir çok nedene bağlı olarak  ortaya çıkan olumsuz tablo, galiplere bu şansı verebilecek durumdaydı. Yenilmiş olmanın her şeye razı olmayı beraberinde getirdiğini sürekli olarak hatırlatan ve ona göre bir siyaset izleyen İtilaf Devletleri, Kurtuluş Savaşı’nın başından sonuna kadar kendilerine ve Yunanistan’a olan inancı ve Türk ordularına karşı inançsızlıklarını muhafaza etmişlerdir.

Mustafa Kemal “Beni Samsun’a götüren vapur Boğaziçi’ni terk ederek Karadeniz’e girerken İstanbul ufuklarına baktım. Orada her türlü savunması engellenmiş, kalp ve vicdanları kan ağlayan, beyinleri yanan İstanbul halkı için ağladım, gözlerim yaşardı. Fakat bu sevgili kardeşlerin, her ne olursa olsun kurtulacağına o kadar emindim ki, bu güven benim için savunma nedeni oldu” diyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması, ordunun oluşturulmaya başlanması, Meclisin ülkenin yönetim boşluğunu doldurarak çaresiz halk kitlesini bir amaç etrafında organize edebilme başarısı,” Milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” cümlesinde altı çizilen ve bu  ulusta bu azmin ve iradenin bulunduğunun Mustafa Kemalce biliniyor olması,  savaş alanlarında sonuç vermiştir.

Çünkü Mustafa  Kemal’in “Biz mağlubiyetimizin karşılığını çok ağır ödedik. Elimizden köyler, iller değil, ülkeler alındı. Fakat son lokmasını da ağzından kapmak için bir milletin yaşamına kıymak, canice bir harekettir. Öldürülen bir adamınsa kendini son nefesine kadar cesaretle, mertlikle savunması doğal ve zorunludur” cümlesinde de ifade ettiği üzere 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile sonuçlanacak İstiklal Savaşımız, bizim meşru hakkımızdı ve motivasyon gücümüzdü. Yine Mustafa Kemal ”Düşmanın pek büyük gayretlerle, özverilerle oluşturduğu ve diğer bazı devletlerin de büyük yardımlarıyla destekledikleri gerçekten eksiksiz ve kuvvetli ordularını mağlup etmek için kendimizde bulduğumuz kuvvet ve kudret, davamızın haklılığındandır” diyordu. Bu nedenle 30 Ağustos başından beri haklı olduğumuz davanın savaş alanlarında haksız olduğumuzu düşünenlere kabul ettirilmesidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının Doğu, Güney ve Batı cephelerinde verdiği büyük mücadele ve arka arkaya bütün cephelerin kapatılabilmesi, savaşma hakkımızın olmadığını düşünen Müttefiklerin yalnızca hayal kırıklığına uğramasına neden olmayacak, aynı zamanda onlar adına siyasal sonuçlar doğuracaktır. Yunan General Hacıanesti ile birlikte cepheyi gezerek İzmir’e dönen İngiliz subayının cepheyi nasıl buldunuz sorusuna verdiği “Türkler bu cepheyi altı ayda düşürebilirlerse altı saatte düşürmüş kadar iftihar edebilirler” yanıtının üzerinden çok kısa bir süre sonra gelen Başkomutanlık Meydan Muharebesi bu kanaatte bulunan bütün askeri ve siyasi cenaha hiçbir zaman unutamayacakları bir yanıt vermiştir. Büyük Taarruz Anadolu’nun karış karış işgalinin mimarı ve Türklere anavatanlarında yaşama hakkı tanımamaya karar vermiş olan İngiliz Başbakanı Lloyd George’un istifasını getirmiş, bu büyük zaferin ardından İngiltere siyaseti yeni bir anlayışa ve İngilizlerin parti tercihlerinde bir değişikliğe gidecek oranda değişmiştir. Başarısız İngiltere Dominyonlara ayrıca anlaşmalar imzalama yetkisi tanımak mecburiyetinde kalmıştır. Bu çerçevede yine bilindiği üzere Atatürk’ün bu eşsiz başarısını doğru okumasını bilen  sömürge altında bulunan topluluklarda bağımsızlık fikri kuvvetlenmeye başlamıştır. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesinin başarısının ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir bayrak hediye eden ve mektup yazan Hint Müslümanı Ebulfazl Muhammet Abdülhannan’ın   “Üç seneden beri zulüm ve esaret altında inleyen Anadolu’nun bu güzel İslam memleketlerinin halas ve istirdadı bütün Müslüman dünyası için büyük bir bayramdır. Ey islamın alemdarı olan muazzam millet!Sizin zaferiniz bütün islamın zaferidir. Bugün sevinç içinde bulunan yalnız Anadolu değildir. Bütün islam diyarı sevinçler, saadetler içinde çalkalanmaktadır”sözleri bu zaferin islam dünyası açısından da  anlamına dair küçük bir örnek oluşturur.

30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi, yalnızca dünyanın şaşkınlıkla izlediği bir mucize olarak tarihteki yerini almamış aynı zamanda, ulus egemenliğine dayalı bir yönetim arzusunun karşısında yer alan her türlü düşüncenin ve eylemin de sonunu getirmiştir. Mütarekenin imzalanmasından itibaren İstanbul Hükümetlerinin düşmanla uzlaşmacı tutumu ancak aynı oranda Türkiye Büyük Millet Meclisini kuran Mustafa Kemal ve dava arkadaşları ile olan uzlaşmasız ve yıkıcı eylemlerle dolu ilişkisi, cephe savaşlarının her bir başarısının ardından onlar açısından yerini büyük bir üzüntüye ve daha büyük hırçınlığa bırakmıştır. Bu çerçevede Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılması ile Büyük Taarruz arasındaki dönemde Dışişleri Bakanı Ahmet İzzet Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının kapattığı Doğu ve Güney cephesinden sonra iyice köşeye sıkışmış İngiltere ile bir an evvel bir barış anlaşması yapılması konusunda direten bir layiha yayınlamıştır. Yani kazana kazana son hedefe bu kadar yaklaşmış Orduları durdurmayı  ve buna direnen Mustafa Kemal ve Milli Mücadele hareketinin karşı çıkmalarının dinlenmemesini isteyen talihsiz bir girişim içinde bulunmuştur. Bu layiha başta olmak üzere İstanbul Hükümetlerinin şimdiye kadar attıkları her mantık dışı ve bağımsız yaşama iradesini görmeyen adımı, 30 Ağustos Başkomutanlık muharebesi ile sonsuza kadar tarihe gömülmüştür. Bu büyük başarının gelmekte olduğunun anlaşılması farklı tutum ve beklentiler içinde olanları doğal olarak üzmüş ve başarının gelmemesi için mücadele eden büyük bir ihanetin içine atmıştır. Bu çerçevede 30 Ağustos bugün onun mimarı olan Mustafa Kemal’in büyüklüğünü, azmini, cesaretini, Türk milletine armağan ettiği bağımsızlığı sembolize ederken, aynı zamanda ona inanmayanları, yok etmeye çalışanları, onların yıkıcı eylemlerini, düşmana duydukları inancı kendi milleti için beslemeyenleri de kötü bir hatıra olarak sembolize etmektedir. O nedenle Büyük Taarruz iç ve dış tüm engellemelere karşın elde edilen olağanüstü bir başarıdır.

30 Ağustos Türk milletinin tarihten gelen olağanüstü ferasetinin, sağduyusunun, bağımsız yaşama tutkusunun ve özverisinin ifadesidir. Aksi takdirde en olumsuz koşulları en olumlu hale döndürmenin nasıl mümkün olduğunu anlamak zor olabilir, bütün bu tabloya bakıp cesaretini kaybetmeyen bir milleti tanımlamak bütün literatürlerde eksik kalabilirdi. Bu nedenle 30 Ağustos bu güzel milletin mensubu olmanın onurunu bize her yıl tekrar hatırlatır.

30 Ağustos Mustafa Kemal’in bir asker olarak mesleğinin ne denli ehli olduğunu gözönüne getirir ve komuta etmenin, doğru strateji belirlemenin, doğru zamanda doğru karar vermenin ve verdiği kararı başarı ile hayata geçirebilmenin, bir milletin bütün kaderini elinde bulunduran bir asker olarak üzerinde taşıdığı ağır sorumluluğun gerektirdiği şekilde hareket edebilmenin bir onur abidesi olarak onu karşımıza çıkarır. Mustafa Kemal’in herkese ve her şeye karşı elde ettiği bu büyük başarı onu bir kez daha milleti ile buluşturacak ve bu buluşmanın olağanüstülüğü Cumhuriyetin ilanı ve İnkılapların yapılma süreci içinde devam edecek ve bugün her Türk vatandaşının kalbindeki büyük Atatürk sevgisinin temellerinden birisini oluşturacaktır. Büyük Taarruz, Mustafa Kemal’in bütün mağrurluğu ile cephelerde gezen ve dünyanın bütün güçlerini arkasına alarak Anadolu’yu kan gölüne çeviren Yunanistan’a cephelerde gerekli dersi verirken bütün dünyaya medeniyet dersi vermesinin de en güzel hatıralarından birisine sahiptir. Muharebenin ardından esir alınan başta General Trikopis olmak üzere Yunan ordusuna mensup çok sayıda generale karşı olan tutumunu olay anında  orada bulunan Mustafa Kemal’in cephe fotoğrafçısı ve Kocatepe’deki meşhur fotoğrafı çeken Etem Tem şöyle aktarıyor:  

Başkumandan’ın yanında Halide Hanım, Salih (Omurtak), Muzaffer (Kılıç), Ruşen Eşref, Salih (Bozok) vardı. Ve kendisi ayakta duruyordu. Çok nazikâne elini uzattı ve:

- Sizi sonuna kadar vazifesini yapmış bir kumandan olarak kabul ediyorum, hitabında bulundu. Trikopis:

- Hayır ekselans, maalesef birçok vazifelerimiz daha vardı. Onları yapmadık, deyince Başkumandan:

- Hiç üzülmeyiniz, dünya kuruldu kurulalı iki ordu harp edince daima bir taraf galip, bir taraf da mağlup olmuştur, cevabını verdi. Ve oturttu. Çaylar, kahveler, sigaralar ikram etti. Harp hareketine ait bir tek kelime ne sordu, ne o konuya girdi. İstanbul’dan Selanik’ten, Atina’dan ve havadan sudan bahsedildi. Bir arzuları olup olmadığını sordu. Trikopis ailelerine esir edildiklerine dair haber verilmesi ricasında bulundu. Bu ricası kabul olundu. Ve taarruzun başından beri Anadolu’dan hiçbir yere bir haber sızdırılmazken ilk defa büyük zaferimizi müjdeleyen ayrıntılı bir tebliğ bütün dünyaya yayıldı. Ve Trikopis ile arkadaşlarının esir düştüğüne dair malumat eklendi. Trikopis ve arkadaşları ayağa kalkıp müsaade istedikleri zaman Başkumandan:

- Az kaldı unutuyordum. Sizin Başkumandan Hacıanesti nerelerdedir? O beni arıyormuş, ben kendimi tanıtmak için buraya kadar geldim. Fakat maalesef kendisini bulamadım, deyince Trikopis başını yere eğerek:

- Ekselans, ben dahi bilemiyorum, cevabını verdi ve huzurundan çıktılar.

Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal, çok değil daha bir ay evvel, Hacıanesti ile İngiliz yüksek rütbeli subayının bütün dünyaya mağrur bir eda ile söylediklerini cevaplandırdı. “Türkler bu hattı altı ayda düşürebilirlerse altı saatte düşürmüş gibi iftihar edebilirler,” sözü aksi oldu. Altı ayda değil tam altı saatte bütün cephe altüst edilmiş ve Hacıanesti Mustafa Kemal’i bulamamış değil, Mustafa Kemal Hacıanesti’yi bulamamış oldu.”

Etem Tem’in çok güzel resmettiği bu olay 1918’den beri ülkenin üzerine çöken kabusun sonunu gösterir. Bütün olumsuzluklara rağmen Mustafa Kemal’e olan inancını yitirmeyen Anadolu insanına bu orduların eşsiz Başkomutanının verdiği  şu müjde yoktan var etmeyi başaran Türk insanının duymak istediği en güzel cümleler olsa gerektir:”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları

Afyonkarahisar, Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun anasırı asliyesini inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu isbat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emin olmağa haklıdır.

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi

 Başkomutan

Mustafa Kemal

İşte biz 30 Ağustos ile birlikte istikbalimizden emin olma hakkının yıldönümünü kutluyoruz.

30 Ağustos bizim gurur günümüzdür, bizim Mustafa Kemal’e şükran günümüzdür.

Atatürk Sözleri – Atatürk Sözleri Nerede Söyledi

Mondros Antlaşması sonrası İstanbul’a gelen İngilizleri gördüğünde yaverine :

”Geldikleri gibi giderler.”

 

Çanakkale Cephesi – Conkbayırında 57.Piyade Alayına şu sözleri söylemiştir ve alaydaki herkes şehit olmuştur.

”Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir.”

 

Amasya Genelgesi – Atatürk bu sözü ile İstanbul hükümetini yok saymıştır.

”Artık İstanbul Anadolu’ya egemen değil bağlı olmak zorundadır. ”

 

Erzurum Kongresi – Milli Mücadele için önemli kararlar alınan Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal Atatürk şu sözleri söylemiştir.

”Tarih bu kongremizi ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir.”

 

Sivas Kongresi – Kongrede Amerikan mandacılığının tartışılması üzerine Mustafa Kemal Paşa şu sözleri söylemiş ve mandacılığı son kez reddetmiştir. Bu sözü ile bağımsızlık için savaşmaları gerektiğini belirtmiştir.

Ya İstiklal ya ölüm !

 

II. İnönü Savaşı – Türk milleti uzun zamandır iki savaş üst üste kazanamamıştır. 2.İnönü savaşı ile düzenli ordu iki savaş üst üste kazanınca Mustafa Kemal Atatürk , milletin kör talihini de yendiniz manasında şu sözleri söylemiştir :

”Siz orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz. ”

 

Sakarya Meydan Muharebesi – Savunma hattı yoktur , savunma alanı vardır anlamında şu sözleri söylemiştir :

”Hattı (cepheyi, çizgiyi) müdafaa yoktur, sathı (alanı, araziyi) müdafaa vardır. O satıh , bütün vatandır. Vatanın , her karış toprağı , vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüzutam (birlik), bulunduğu mevzi den atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüzutam ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder. Yanındaki cüzutamın çekilmeye mecbur olduğunu gören cüzutamlar, ona tabi olmaz. Bulunduğu yerde nihayete kadar sebat ve mukavemete mecburdur. Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadet ve selameti için feda edebilen vatan evlatları çoktur. ”

 

Başkomutanlık Meydan Muharebesi – 30 Ağustos günü taarruz geçen Türk ordusuna Yunanlıları kovalamak için şu sözleri söylemiştir. Buradaki Akdeniz , Ege anlamındadır. Çünkü o dönemlerde Ege Denizi’ne Akdeniz denilmektedir.

Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!

 

İzmir Suikast girişimi sonrası

Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

 

Bursa Olayı – Bursa’da Ezanın Türkçe okunmasından sonra ayaklanmalara karşı Mustafa Kemal şu sözleri söylemiştir :

”Bu bir din meselesi değil dil meselesidir.”

 

Hatay Sorunu – Hatay’ın Anavatan’a ait olduğunu ve geri almak istemesi üzerine :

”Benim şahsi meselemdir.”

 

Atatürk Sözleri

İnstagram adresimize gitmek için buraya tıklayabilirsiniz.

KPSS Tarih Notları

"Ya istiklal, ya ölüm":

4-11 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nde Kurtuluş Savaşı'nın parolası olarak söyledi.

➥"Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs (kötü)  talihini de yendiniz.":

II. İnönü Savaşı'nda (23 Mart-1 Nisan 1921) Türk ordularının zafer kazanması üzerine Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya gönderdiği telgrafta söylemiştir.

➥"Hatt-ı Müdâfaa yoktur; sath-ı müdâfaa vardır. O satıh bütün vatandır...":

 Sakarya Savaşı'nda (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Başkomutan olarak Türk ordusuna verdiği emirdir.

➥"Ordular ilk Hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!"

 Başkomutan Gazi Mustafa Kemal, Başkomutanlık Meydan Muharebesi (26-30 Ağustos 1922) kazanıldıktan hemen sonra Büyük Taarruz için Türk ordularına verdiği emirdir.

➥"Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz."

15 Mart 1923'te Adana'da Hatay için söylediği sözdür.

➥"...Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır..Öğretmenler, Cumhuriyet sizden, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister."

25 Ağustos 1924'te, Ankara'da Muallimler Birliği Kongresi sonrası, çay ziyafetinde söylemiştir. 

➥"..Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz!"

30 Ağustos 1924'te Afyonkarahisar'da; Başkomutanlık Meydan Savaşı'nı idare ettiği Zafer Tepe'de söylemiştir.

"...En hakiki mürşid ilimdir..."

22 Eylül 1924'te Samsun'da, İstiklâl Ticaret okulunda, öğretmenlerin verdiği çay ziyafetinde söylemiştir.

➥"...Efendiler ve Ey Millet iyi biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçekçi yol medeniyet yoludur..."

30 Ağustos 1925'de Kastamonu'da söylemiştir.

"Benim naçiz (gelip geçici, önemsiz) vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (yaşayacaktır)."

16 Haziran 1926'da Atatürk'e İzmir'de planlanan suikastın açığa çıkması üzerine söylemiş olduğu sözdür. 

➥"Efendiler!.. Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız. Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim."

12 Nisan 1930'da, Ankara'da akşam yemeğinde tiyatro sanatçıları için söylemiştir.

➥"...Yurtta sulh (barış); cihanda (dünyada) sulh!.."

20 Nisan 1931'de Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Başkanı olarak seçimler için yayımladığı beyannamede "...Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz..." demiştir.

➥"...Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir..."

6 Şubat 1933'te Bursa'da Anadolu Ajansı'na yazdırdığı açıklama metninde söylemiştir.

➥"...Benim şahsi meselem..."

1937'de "Hatay benim şahsi davamdır. Şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz." demiştir.

Hazırlayan: Ali ÇİMEN

DİKKAT: Konu hakkında ayrıntılı, kronolojik bilgilere ve kaynakçaya ulaşmak için BKZ.↴

http://www.sessiztarih.net/2021/01/ataturkun-soyledigi-onemli-sozler.html

Ayrıca BKZ. Atatürk'ün Komutanlık Yeteneği ve Cephede Verdiği Tarihe Geçmiş Emirler↴

http://www.sessiztarih.net/2020/06/gazi-ataturkun-cephede-verdigi-tarihi.html

Ayrıca BKZ."Hatt-ı Müdâfaa yoktur; sath-ı müdâfaa vardır. O satıh bütün vatandır..." emrini hangi savaşta verdi?↴

http://www.sessiztarih.net/2020/06/ataturk-hatti-mudafaa-yok-sathi-mudafaa.html

Ayrıca BKZ. "Geldikleri gibi giderler!.."↴

http://www.sessiztarih.net/2014/01/geldikleri-gibi-giderler.html

Ayrıca BKZ. Ben size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.''  emrini hangi cephede verdi?

http://www.sessiztarih.net/2020/06/ataturk-ben-size-taarruzu-degil-olmeyi.html

I . ATATÜRK'ÜN HAYATI

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selanik'te doğdu. Babası gümrük memuru Ali Rıza Efendi, annesi, Zübeyde Hanımdır. İlkokulu Selanik'te Şemsi Efendi Mektebi'nde okudu. Öğrenimine Selanik Askeri Rüştiyesi ve Manastır Askeri İdadisi'nde devam etti. 1899'da İstanbul'da Harbiye Mektebi'ne girdi ve 1902 yılında piyade teğmen rütbesiyle mezun oldu. Kurmaylık öğrenimini başarıyla tamamladı ve 1905 yılında kurmay yüzbaşı oldu.

Önce Şam'daki 5. Ordu'ya, daha sonra 1907'de Makedonya'daki 3. Ordu'ya tayin edildi. 1909'da Hareket Ordusu'nda görev yaptı. 1911'de İtalya'nın Trablusgarp'a asker çıkarması üzerine Tobruk'a giderek savaşa katıldı.

Balkan Savaşı'nda Edirne'yi Bulgarlardan geri alan kolorduda görev yaptı. 1913-1915'te Sofya'da askeri ateşe olarak bulundu. I. Dünya Savaşı'nda 1915'te 19. Tümen Komutanı olarak Çanakkale Savaşı'na katıldı. "Anafartalar Kahramanı" adı ile ün kazandı.

1916'da doğu cephesinde Kolordu Komutanı olarak Rus taarruzlarını durdurdu, Bitlis ve Muş'u düşmandan geri aldı. 1917'de Filistin ve Suriye'de görevli 7. Ordu Komutanlığı'na atandı. Aynı yıl veliaht Vahdettin ile Almanya'ya gitti. 1918'de Suriye cephesinde 7. Ordu Komutanı iken I. Dünya Savaşı sona erdi. Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra İstanbul'a geldi. "Türk vatanını düşman işgalinden kurtarmak" amacını gizli tutarak, Ordu Müfettişliği görevi ile İstanbul'dan ayrıldı. 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı.

22 Haziran 1919'da Amasya Genelgesi'ni yayınladı. Osmanlı Hükümeti'nin verdiği görevden ve askerlikten istifa etti. 23 Temmuz 1919'da Erzurum, 4 Eylül 1919'da Sivas'ta toplanan kongrelerin başkanlığını yaptı.

Bu kongrelerde; "düşman işgaline karşı milletin vatanı savunacağı, bu amaçla geçici bir hükümet kurulacağı ve bir Milli Meclis toplanacağı, manda ve himaye kabul edilmeyeceği" kararları alındı. Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da tarihi görevine başladı. Mustafa Kemal, meclis ve hükümet başkanı seçildi. Sevr Antlaşması'nı Türk milletinin kabul etmediğini dünyaya ilan etti.

İzmir'i işgal eden Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi 1921'de I. ve II. İnönü Muharebeleriyle durduruldu. 23 Ağustos 1921'de tekrar saldıran Yunan ordusu, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği Türk ordusu tarafından Sakarya Meydan Muharebesi'nde mağlup edildi. Bu zafer sebebiyle Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e "Mareşal" rütbesi ve "Gazi" ünvanı verdi. Türk ordusu, vatanı düşman işgalinden kurtarmak için 26 Ağustos 1922'de taarruza başladı. Mustafa Kemal Paşa'nın yönettiği "Başkomutan Meydan Muharebesi"nde (30 Ağustos 1922) Yunan ordusu'nun büyük kısmı yok edildi. Türk ordusu 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdi. 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve itilaf devletleri işgal ettikleri Türk topraklarından çıktılar.

1 Kasım 1922'de saltanat kaldırıldı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal'in önderliğinde yenilik hareketleri başladı.

3 Mart 1924'te hilafet kaldırıldı. "Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu" ile mahalle mektepleri ve medreseler kapatıldı. İlk, orta ve yükseköğretim okulları açıldı. 20 Nisan 1924'te yeni anayasa kabul edildi.

1925'te fes ve eski kıyafetlerin yerine modern şapka ve kıyafetler, milletlerarası takvim ve saat kabul edildi. 1928'de Arap alfabesi yerine Latin alfabesine geçildi. 1934'te Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Aynı yıl "Soyadı Kanunu" kabul edildi. 24 Kasım 1934'te Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını verdi. Yürüttüğü yenileşme çalışmaları. "Atatürk İnkılapları" adı ile Türk tarihindeki seçkin yerini aldı.

Türk vatanının kurtarıcısı, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938'de ebedi uykusuna daldı. 19 Kasım'da İstanbul'dan Ankara'ya nakledildi. Etnografya Müzesi'nde geçici kabre konuldu. Büyük önderin hatırasını yaşatmak için inşa edilen Anıtkabir'de, 10 Kasım 1953'te toprağa verildi.

Türk Milleti Onun aziz hatırasını ve en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet muhafaza edecektir.

II. ANITKABİR DÜŞÜNCESİ

Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve Türk İnkılâplarının büyük önderi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türk vatanının bağımsızlığını kazanması için giriştiği savaş ve Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmak amacıyla gerçekleştirdiği inkılâplarla geçen yaşamı 57 yıl sürmüş ve Büyük Önder 10 Kasım 1938'de ebediyete intikal etmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'yi bütün kurumları ile çağdaş uygarlığın bir üyesi yapan, insanlık tarihine mal olmuş büyük bir önderdir. O'nun yüceliğini her yönüyle temsil edecek, ilke ve inkılâpları ile çağdaşlaşmaya yönelik düşüncelerini yansıtacak bir anıtmezar yapma fikri, Atatürk'ü kaybetmenin derin hüznü içindeki Türk milletinin ortak isteği olarak belirmiş ve yapımına karar verilmiştir.

III. RASATTEPE (ANITTEPE)

Anıtkabir yapılmadan önce rasat istasyonu bulunması dolayısıyla Anıttepe'nin ismi Rasattepe idi.

Bu tepede, M.Ö 12. yüzyılda Anadolu'da devlet kuran Frig uygarlığına ait tümülüsler (mezar yapıları) bulunmaktaydı. Anıtkabir'in Rasattepe'de yapılmasına karar verildikten sonra bu tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar yapıldı. Bu tümülüslerden çıkarılan eserler, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

IV. ANITKABİR'İN İNŞAASI

Anıtkabir projesinin belirlenmesinden sonra, inşaatın başlayabilmesi için ilk aşamada kamulaştırılma çalışmalarına başlandı. Anıtkabir'in inşaatı ise 9 Ekim 1944'de görkemli bir temel atma töreni ile başladı. Anıtkabir'in inşası 9 yıllık bir süre içinde 4 aşamalı olarak yapılmıştır.

Birinci Kısım İnşaat: 1944-1945
Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını kapsayan birinci kısım inşaata 9 Ekim 1944'te başlamış ve 1945'te tamamlanmıştır.

İkinci Kısım İnşaat: 1945-1950
Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaat 29 Eylül 1945'te başlamış, 8 Ağustos 1950'de tamamlanmıştır. Bu aşamada inşaatın kâgir ve betonarme yapı sistemine göre, temel basıncının azaltılması göz önünde tutularak, anıt kütlesinin "temel projesinin" hazırlanması kararlaştırılmıştır. 1947 yılı sonuna kadar mozolenin temel kazısı ve izolasyonu tamamlanmış ve her türlü çöküntüleri engelleyecek olan 11 metre yüksekliğinde betonarme temel sisteminin demir montajı bitirilme aşamasına gelmiştir.

Giriş kuleleri ile yol düzeninin önemli bir kısmı, fidanlık tesisi, ağaçlandırma çalışmaları ve arazinin sulama sisteminin büyük bir bölümü tamamlanmıştır.

Üçüncü Kısım İnşaat: 1950
Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı, anıta çıkan yollar, aslanlı yol, tören meydanı ve mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lahit taşının yerine konması ve tesisat işlerinin yapılmasını kapsıyordu.

Dördüncü Kısım İnşaat: 1950-1953
Anıtkabir'in 4. kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar alt döşemeleri ve şeref holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemelerinin yapılmasını kapsıyordu. Dördüncü kısım inşaat 20 Kasım 1950'de başlamış ve 1 Eylül 1953'te bitirilmiştir.

"Anıtkabir Projesi"nde mozolenin kolonat üstünde yükselen tonoz bir bölüm vardı. 4 Aralık 1951 tarihinde hükümet, şeref holünün 28 m.lik yüksekliğinin azaltılması ile yapının daha çabuk bitirilmesinin mümkün olup olmadığını mimarlara sordu.

Mimarlar yaptıkları çalışmalar sonunda şeref holünü taş bir tonoz yerine, bir betonarme tavan ile örtmenin mümkün olduğunu bildirdiler. Böylece tonoz yapının zemine vereceği ağırlık ve bunun doğuracağı teknik mahzurlar da ortadan kalkıyordu.

Anıtkabir yapımında beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer kullanılmıştır.

Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonlarında kullanılan beyaz travertenler Kayseri Pınarbaşı İlçesi'nden, kulenin iç duvarlarında kullanılan beyaz travertenler ise Polatlı ve Malıköy'den getirilmiştir. Kayseri Boğazköprü mevkiinden getirilen siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, Çankırı Eskipazar'dan getirilen sarı travertenler zafer kabartmaları, şeref holü dış, duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında kullanılmıştır.

Şeref holünün zemininde kullanılan krem, kırmızı ve siyah mermerler Çanakkale, Hatay ve Adana'dan, şeref holü iç yan duvarlarında kullanılan kaplan postu Afyon'dan, yeşil renk mermer Bilecik'ten getirilmiştir. 40 ton ağırlığındaki yekpare lahit taşı Adana'nın Osmaniye İlçesi'nden, lahitin yan duvarlarını kaplayan beyaz mermer ise Afyon'dan getirilmiştir.

V. ANITKABİR'İN MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Türk mimarlığında 1940-1950 yılları arası, "II. Ulusal Mimarlık Dönemi" olarak adlandırılır. Bu dönemde daha çok anıtsal yönü ağır basan, simetriye önem veren, kesme taş malzemenin kullanıldığı binalar yapılmıştır. Anıtkabir bu dönemin özelliklerini taşımaktadır.

Bu dönem özellikleri ile birlikte Anıtkabir'de Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerine ve süsleme öğelerine sıkça rastlanır.

Örneğin dış cephelerde, duvarların çatı ile birleştiği yerde kuleleri dört yandan saran Selçuklu taş işçiliğinde testere dişi olarak adlandırılan bordür bulunmaktadır. Ayrıca Anıtkabir'in bazı yerlerinde (Mehmetçik Kulesi, Müze Müdürlüğü) kullanılan çarkıfelek ve rozet denilen taş süslemeler Selçuklu ve Osmanlı sanatında da göze çarpmaktadır.

Bütün bu özellikleriyle yapıldığı dönemin en iyi örneklerinden biri olan Anıtkabir yaklaşık 750.000 m² lik bir alanı kaplamakta olup, Barış Parkı ve Anıt Bloku olarak iki kısma ayrılır.

A- BARIŞ PARKI

Anıtkabir; Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" özdeyişinden ilham alınarak, çeşitli yabancı ülkelerden ve Türkiye'nin bazı bölgelerinden getirilen fidanlarla oluşturulan Barış Parkı içinde yükselmektedir.

Afganistan, A.B.D., Almanya, Avusturya, Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hindistan, Irak, İngiltere, İspanya, İsrail, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Kıbrıs, Mısır, Norveç, Portekiz, Yugoslavya ve Yunanistan'dan çeşitli ağaç ve fidanlar getirilmiştir. Bugün Barış Parkı'nda 104 ayrı türden yaklaşık 48.500 adet süs ağacı, ağaççık ve süs bitkisi bulunmaktadır.

B- ANIT BLOKU

Anıtkabir Anıt Bloku üç bölümden oluşmaktadır.

1- Aslanlı Yol
2- Tören Meydanı
3- Mozole

Anıtkabir'e Tandoğan kapısından girildiğinde Barış Parkı içerisinde uzanan yoldan Aslanlı Yol başındaki 26 basamaklı geniş merdivenlere ulaşılır. Merdivenin hemen başında karşılıklı olarak istiklal ve hürriyet kuleleri yer alır.

Anıtkabir yapı topluluğu içinde, simetri gözetilerek yerleştirilmiş olan on adet kule vardır. Bu kulelere ulusumuzun ve devletimizin oluşumunda büyük tesirleri olan yüce kavramları temsil eden isimler verilmiştir. Kuleler, plan ve yapı bakımından birbirinin benzeridir. Kareye yakın 12 x14 x7,20 m. boyutlarında dikdörtgen plan üzerine kurulmuş olan kulelerin üzeri piramit biçiminde çatılarla örtülüdür. Çatıların tepelerinde, eski Türk çadırlarında görülen tunç mızrak ucu vardır. Eski Türk kilim desenlerinden alınmış geometrik süslemeler, fresk tekniğinde uygulanmıştır.

Ayrıca kulelerin iç duvarlarında, o kulenin ismiyle ilgili bir kompozisyon ve Atatürk'ün özlü sözleri bulunmaktadır.

1. İSTİKLAL KULESİ

Aslanlı yolun sağ başındaki İstiklal Kulesi'nin iç duvarlarında bulunan kabartmada, ayakta duran ve iki eliyle kılıç tutan bir gencin yanında bir kaya üzerine konmuş kartal figürü görülmektedir. Kartal, mitolojide ve Selçuklu sanatında gücün, istiklâl ve bağımsızlığın sembolü olarak tasvir edilmiştir. Kılıç tutan genç ise istiklali savunan Türk milletini temsil etmektedir. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir.

Ayrıca kule duvarlarında yazı bordürü olarak Atatürk'ün istiklalle ilgili şu sözleri yer almaktadır:

"Ulusumuz en korkunç yok oluşla son buluyor gibi görünmüşken, tutsak edilmesine karşı evladını ayaklanmaya davet eden atalarının sesi, kalplerimiz içinde yükseldi ve bizi son Kurtuluş Savaşı'na çağırdı." (1921)

"Hayat demek savaşma, çarpışma demektir. Hayatta başarı kesinlikle savaşta başarı kazanmakla mümkündür." (1927)

"Biz hayat ve bağımsızlık isteyen ulusuz ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı hiçe sayarız." (1921)

"İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir prensip yoktur. Türk ulusu, Türkiye'nin gelecekteki çocukları, bunu bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar." (1927)

"Bu ulus bağımsızlıktan yoksun olarak yaşamamıştır, yaşıyamaz ve yaşamıyacaktır, ya istiklal ya ölüm." (1919)

Kulenin içinde ise Anıtkabir maketi ile Anıtkabir'i tanıtıcı ışıklı panolar bulunmaktadır.

2. HÜRRİYET KULESİ

Aslanlı Yol'un sol başında bulunan Hürriyet Kulesi içindeki kabartmada; elinde kağıt tutan melek figürü ile meleğin yanında şaha kalkmış bir at tasvir edilmiştir. Melek figürü bağımsızlığın kutsallığını, elindeki kağıt "Hürriyet Beyannamesi"ni sembolize etmektedir. At figürü ise hürriyet ve bağımsızlık sembolüdür. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir.

Kule duvarlarında Atatürk'ün hürriyet ile ilgili şu sözleri yazılıdır.

"Esas, Türk ulusunun saygın ve onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir işleme hak kazanamaz." (1927)

"Bence, bir ulusta şerefin, onurun, namusun ve insanlığın sürekli olarak bulunabilmesi kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olabilmesiyle mümkündür."

"Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayandığı ulusal egemenliktir."

"Bütün tarihsel yaşantımızda özgürlük ve bağımsızlığa sembol olmuş bir ulusuz."

Kule içinde Anıtkabir'in inşaat çalışmalarını gösteren fotoğraf sergisi ve inşaatta kullanılan taş örnekleri bulunmaktadır.

3. KADIN HEYKEL GRUBU

İstiklal kulesinin önünde, ulusal giysiler giymiş üç kadından oluşan bir heykel grubu vardır. Bu kadınlardan kenarlardaki ikisi yere kadar uzanan kalın bir çelenk tutmaktadır. Başak demetlerinin meydana getirdiği çelenk bereketli yurdumuzu temsil etmektedir. Soldaki kadın, ileri uzattığı elindeki kapla Atatürk'e tanrıdan rahmet dilemekte, ortadaki kadın eliyle yüzünü kapamış ağlamaktadır.

Bu üçlü grup, Türk kadınlarının Atatürk'ün ölümünün derin acısı içinde bile gururlu, ağırbaşlı ve azimli oluşunu dile getirmektedir. Heykel grubu Hüseyin Özkan'ın eseridir.

4. ERKEK HEYKEL GRUBU

Hürriyet Kulesi'nin önünde üç erkekten oluşan heykel grubu vardır. Sağdaki erkek başında miğferi ve kalın kaputu ile Türk askerini temsil ederken, onun yanında elinde kitabı ile Türk gençliğini ve aydın insanı, biraz gerisinde ise yerel kıyafetlerle Türk köylüsü temsil edilmiştir. Her üç heykelin yüzünde derin acı ile Türk milletinin kendine özgü ağırbaşlılığı ve yüksek irade gücü dile getirilmiştir. Heykel grubu, Hüseyin Özkan'ın eseridir.

5. ASLANLI YOL

Ziyaretçileri Atatürk'ün yüce huzuruna hazırlamak için yapılmış olan 262 m. uzunluğundaki yolun iki yanında oturmuş pozisyonda 24 aslan heykeli bulunmaktadır. Atatürk'ün Türk ve Anadolu tarihine verdiği önem sebebiyle, Anadolu'da uygarlık kuran Hititlerin sanat üslubu ile yapılan aslan heykelleri kuvvet ve sükuneti temsil etmektedir. Heykeller Hüseyin Özkan'ın eseridir.

6. TÖREN MEYDANI

Aslanlı yolun sonunda yer alan tören meydanı 129 x84,25 m. boyutlarındadır. 15.000 kişi kapasiteli bu alanın zemini; siyah, kırmızı, sarı ve beyaz renkte traverten taşlardan oluşan 373 adet halı ve kilim deseniyle bezenmiştir.

7. MEHMETÇİK KULESİ

Aslanlı yolun bitiminde sağda Mehmetçik Kulesi yer almaktadır. Kulenin dış yüzeyinde yer alan kabartmada; cepheye gitmekte olan Mehmetçiğin evinden ayrılışı ifade edilmektedir. Bu komposizyonda, elini asker oğlunun omuzuna atmış onu vatan için savaşa gönderen hüzünlü, fakat gururlu anne tasvir edilmiştir. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir.

Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Mehmetçik ve Türk kadınları hakkında söylediği özlü sözler yer almaktadır:

"Kahraman Türk eri Anadolu savaşlarının anlamını kavramış, yeni bir ülke ile savaşmıştır." (1921)

"Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda Anadolu köylü kadının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkânı yoktur." (1923)

"Bu ulusun çocuklarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü birimi bulunamaz."

Kulenin içinde; Anıtkabir ve Atatürk ile ilgili çeşitli kitaplar ve hediyelik eşyalar ziyaretçilere sunulmaktadır.

8. ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİ KÜTÜPHANESİ

Mehmetçik ve Zafer kuleleri arasında yer alan; müze, kitaplık ve Kültürel Faaliyetler Müdürlüğü'nün içindeki birimde "Atatürk ve Türk Devrimi Kütüphanesi" bulunmaktadır. Atatürk, milli mücadele ve inkılâplar konulu Türkçe ve yabancı dillerde kitapların bulunduğu bir "İhtisas Kütüphanesi" olarak, her kesimden araştırmacı ve okuyucuya hafta içi 09.00-12.30 / 13.30-17.00 saatleri arasında hizmet vermektedir.

9. ZAFER KULESİ

Kulenin duvarlarında Atatürk'ün en önemli üç zaferinin tarihi ve zaferle ilgili özlü sözleri yazılıdır.

Kule içinde Atatürk'ün naaşını 19 Kasım 1938'de İstanbul Dolmabahçe Sarayı'ndan alarak Sarayburnu'nda donanmaya teslim eden top arabası sergilenmektedir.

10. İSMET İNÖNÜ'NÜN LAHİTİ

Barış ve Zafer Kuleleri arasında yanları açık sütunların oluşturduğu galerinin ortasında 25 Aralık 1973 yılında vefat eden Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı, Türk Milli Mücadelesinin Batı Cephesi komutanı ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün sembolik lahdi bulunmaktadır. Mezar odası alt kattadır.

İsmet İnönü, Anıtkabir'e 28 Aralık 1973'te Bakanlar Kurulu Kararı ile defnedilmiştir.

11. BARIŞ KULESİ

Kulenin iç duvarında Atatürk'ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesini dile getiren bir kabartma kompozisyonu yer almaktadır. Bu kabartmada çiftçilik yapan köylüler ve yanlarında kılıcını uzatarak onları koruyan bir asker figür tasvir edilmiştir. Bu asker barışın sağlam ve güvenli kaynağı olan Türk ordusunu sembolize etmektedir. Bu şekilde insanlar Türk ordusunun sağladığı huzur ortamı içinde günlük hayatlarını devam ettirmektedirler. Kabartma, Nusret Suman'ın eseridir.

Kule duvarlarında Atatürk'ün barış ile ilgili şu sözleri yer almaktadır.

"Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir." (1935)

"Yurtta Barış, Cihanda Barış."

"Ulusun hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça savaş bir cinayettir." (1923)

Kulenin içinde ise Atatürk'ün 1935-1938 yılları arasında kullandığı Lincoln marka tören ve makam otomobilleri sergilenmektedir.

12. 23 NİSAN KULESİ

Kulenin iç duvarında 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışını temsil eden bir kabartma yer almaktadır. Bu kabartmada, ayakta duran kadının tuttuğu kağıdın üzerinde 23 Nisan 1920 yazılıdır. Kadının diğer elinde Millet Meclisimizin açılışını simgeleyen bir anahtar bulunmaktadır. Kabartma, Hakkı Atamulu'nun eseridir.

Kule duvarlarında meclisin açılışıyla ilgili Atatürk'ün özlü sözleri yer almaktadır:

"Bir tek karar vardı: O da ulusal egemenliğe dayalı, hiçbir koşula bağlı olmayan bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak." (1919)

"Türkiye Devletinin tek ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir."

"Bizim bakış açılarımız kuvvetin, gücün, egemenliğin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır."

Kulede Atatürk'ün 1936-1938 yılları arasında kullandığı Cadillac marka özel otomobili sergilenmektedir.

13. BAYRAK DİREĞİ

Anıtkabir'in Çankaya yönündeki 28 basamaklı tören meydanına giriş merdivenlerinin ortasında, tek parçalı yüksek bir direk üzerinde Türk bayrağı dalgalanır. Amerika'da özel olarak yaptırılan 33.53 m. yüksekliğindeki bu direk, Avrupa'daki tek parça çelik bayrak direklerinin en yükseğidir. Direğin 4 metresi kaidenin altında kalmaktadır. Amerika'da yaşayan Türk asıllı Amerika vatandaşı Nazmi Cemal tarafından, kendi bayrak direği fabrikasında imal edilerek 1946 yılında Anıtkabir'e hediye edilmiştir. Bayrak direğinin kaidesinde yer alan kabartmada; meşale Türk medeniyetini, kılıç taarruz gücünü, miğfer savunma gücünü, meşe dalı zaferi, zeytin dalı ise barışı simgelemektedir. Türk bayrağı, ulusumuzun yurdunu savunma, zafer kazanma, barışı koruma ve uygarlık kurma gibi yüce değerleri üzerinde dalgalanmaktadır. Kabartma Kenan Yontuç'un eseridir.

14. MİSAK-I MİLLİ KULESİ

Müzenin girişindeki bu kulenin içinde bulunan kabartma, tek vücut olarak kenetlenmemizi sembolize etmektedir. Kabartma, bir kılıç kabzası üzerinde üst üste konmuş dört elden ibarettir. Bu komposizyon Türk vatanının kurtarılması için içilen millet andını ifade etmektedir. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir.

Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Milli Misak ile ilgili şu sözleri yazılıdır:

"Kurtuluşumuzun genel kuralı olan ulusal andı tarih safhasına yazan ulusun demir elidir." (1923)

"Ulusal sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamak istiyoruz." (1921)

"Ulusal benliği bulamayan uluslar başka ulusların avıdır." (1923)

Kulenin ortasında Anıtkabir'de icra edilen törenlere katılan heyetlerin özel defteri imzalamaları için imza kürsüsü yer almaktadır. Müzenin girişi olan bu kulede bulunan aktüalite panolarında Anıtkabir'de yapılan önemli törenlere ait fotoğraflar da sergilenmektedir.

15. ANITKABİR ATATÜRK MÜZESİ

Anıtkabir Proje Yarışması şartlarına uygun olarak, Misak-ı Milli ve İnkılâp kuleleri arasındaki bölüm müze olarak belirlenmiştir. Bu amaçla 21 Haziran 1960'ta Anıtkabir Atatürk Müzesi açılmıştır. Burada Atatürk'ün kullandığı eşyalar ve kendisine hediye edilen armağanlar ve giysileri teşhir edilmektedir.

Müzede ayrıca Atatürk'ün madalya ve nişanları ile manevi evlatlarından A. Afet İnan, Rukiye Erkin, Sabiha Gökçen'in müzeye armağan ettikleri Atatürk'e ait eşyalar sergilenmektedir.

16. İNKILâP KULESİ

Müzenin devamı olan bu kulede Atatürk'ün giydiği elbiseler sergilenmektedir. Kulenin iç duvarında yer alan kabartmada zayıf, güçsüz bir elin tuttuğu sönmek üzere olan bir meşale, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'nu simgelemektedir. Güçlü bir elin göklere doğru kaldırdığı ışıklar saçan diğer bir meşale ise, yeni Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk'ün Türk ulusunu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için yaptığı inkılâpları simgelemektedir. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir.

Kule duvarlarında Atatürk'ün inkılâplarla ilgili şu sözleri yazılıdır:

"Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesine, uygarlaşmasına teknik imkân ve bilimsel ihtimal yoktur."

"Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyen alemden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."

Müzenin giysi bölümü olarak kullanılan bu kulede; Anadolu Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr.Yılmaz Büyükerşen'in yaptığı Atatürk'ün gerçek boyutlarında balmumu heykeli bulunmaktadır.

17. CUMHURİYET KULESİ

Sanat Galerisi'nin girişi olan bu kulenin duvarlarında Atatürk'ün Cumhuriyet ile ilgili şu özlü sözü bulunmaktadır.

"En büyük gücümüz, en güvenilir dayanağımız, ulusal egemenliğimizi kavramış ve onu eylemli olarak halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi gerçekten kanıtlamış olduğumuzdur."

Kulenin içinde, Atatürk'ün öğrenim gördüğü Manastır Askeri İdadisi ile Sivas ve Erzurum Kongre binaları ve I. T.B.M.M. binalarının maketleri ve o dönemlere ait fotoğraflar sergilenmektedir.

18. SANAT GALERİSİ

Cumhuriyet Kulesi ve Müdafaa-i Hukuk Kuleleri arasında yer alan bu bölümde Atatürk'ün özel kitaplığı teşhir edilmektedir.

Duvarlarda Atatürk'ü ziyaret etmiş olan yabancı devlet adamları ile Atatürk'ü birlikte tasvir eden yağlı boya tablolar bulunmaktadır. Bu tablolar, ressam Rahmi Pehlivanlı'nın eseridir.

Galeride ayrıca, Atatürk, Milli Mücadele ve Anıtkabir konulu belgesel filmlerin gösterildiği sinevizyon bölümü yer almaktadır.

19. MÜDAFAA-İ HUKUK KULESİ

Bu kule duvarının dış yüzeyinde yer alan kabartmada, Kurtuluş Savaşımızda ulusal birliğimizin temeli olan Müdafaa-i Hukuk dile getirilmektedir. Kabartmada, bir elinde kılıç tutarken diğer elini ileri uzatmış sınırlarımızı geçen düşmana "Dur!" diyen bir erkek figür tasvir edilmiştir. İleri uzatılan elin altında bulunan ulu ağaç yurdumuzu, onu koruyan erkek figürü ise kurtuluş amacıyla birleşmiş olan milletimizi temsil etmektedir. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir.

Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Müdafaa-i Hukuk konusunda söylediği sözler yer almaktadır:

"Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır." (1919)

"Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır." (1923)

"Tarih; bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez." (1919)

"Türk ulusunun kalbinden, vicdanından doğan ve onu esinlendiren en esaslı, en belirgin istek ve iman belli olmuştu: Kurtuluş." (1927)

Kulenin içinde "Atatürk ve Milli Mücadele" konulu periyodik sergiler düzenlenmektedir. Ayrıca Atatürk'ün öğrenim gördüğü Harbiye Mektebi'nin maketi bulunmaktadır.

20. SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ KONULU KABARTMA

Komposizyonun sağında bir genç, iki at, bir kadın ve bir erkek bulunmaktadır.Bunlar, savaşın ilk döneminde düşman saldırıları karşısında evlerini bırakıp yurt savunması için yollara düşmüştür. Sağdaki delikanlı arkaya dönmüş, sol elini kaldırıp yumruğunu sıkarak düşmanlara; "Bir gün döneceğiz ve sizden öcümüzü alacağız" demektedir.

Bu üçlü grubun önünde çamura batmış bir araba, çabalayan atlar, tekerleği döndürmeye çalışan bir erkek ve iki kadın ile ayakta bir yiğit ve ona bir kılıç sunan diz çökmüş bir kadın vardır. Bu grup figürleri, Sakarya Muharebesi başlamadan önceki dönemi temsil etmektedir. Bu grubun solunda, yere oturmuş iki kadın ve bir çocuk, düşman istilası altında, Türk ordusunu bekleyen halkımızı simgelemektedir. Bu halkın üzerinden uçarak Başkomutan Mustafa Kemal'e çelenk sunan bir zafer meleği vardır.

Komposizyonun sonunda yere oturan kadın vatan anayı, diz çöken genç Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazanan Türk ordusunu, meşe ağacı ise zaferi simgelemektedir. Vatan ana, Türk ordusunun zaferinin simgesi olan meşe ağacını göstermektedir. Kabartma İlhan Koman'ın eseridir.

21. BAŞKOMUTAN MEYDAN MUHAREBESİ KONULU KABARTMA

Komposizyonun solunda yer alan ve bir köylü kadın, bir erkek çocuk ve bir attan oluşan grup milletçe savaşa hazırlık dönemini temsil etmektedir. Sonraki bölümde; Atatürk bir elini ileri uzatmış ve "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!" diyerek ordularımıza hedefi göstermektedir. Öndeki melek, Ata'nın emrini borusu ile uzak ufuklara iletmektedir. Bundan sonraki bölümüde, Atatürk'ün emrini yerine getiren Türk ordusunun fedakarlıklarını ve kahramanlıklarını temsil eden kabartmada, vurulup düşen bir erin elindeki bayrağı kavrayan bir yiğit ile siperde ellerinde kalkan ve kılıçlı bir asker Türk ordusunun taarruzunu sembolize etmektedir. Önde ise elinde Türk bayrağı ile Türk ordusunu çağıran zafer meleği bulunmaktadır. Kabartma Zühtü Müridoğlu'nun eseridir.

22. MOZOLE

Anıtkabir'in en önemli bölümü olan mozoleye çıkan 42 basamaklı merdivenlerin ortasında "hitabet kürsüsü" yer almaktadır. Mermer kürsünün tören meydanı cephesi dairesel geometrik motiflerle süslü olup, ortasında Atatürk'ün "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" sözü yazılıdır. Kürsü Kenan Yontuç'un eseridir.

Mozole 72x52x17 m. boyutlarında uzunca dikdörtgen bir plan üzerine kurulmuş olup, ön ve arka sekiz, yan cepheler ise 14.40 m. yüksekliğinde ondört kolonatla çevrelenmiştir. Mozole cephesinde, solda Atatürk'ün Türk gençliğine hitabı, sağda ise Cumhuriyet'in kuruluşunun 10. yıldönümünde söylediği nutku yer almaktadır. Harfler taş kabartma üzerine altın yaldızlarla yazılmıştır.

23. ŞEREF HOLÜ

Şeref holüne bronz kapılardan girilir. Girişte sağda Atatürk'ün 29 Ekim 1938 tarihli Türk ordusuna son mesajı, solda ise 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Atatürk'ün ölümü üzerine yayınladığı 21 Kasım 1938 tarihli Türk milletine taziye mesajı yer almaktadır. Bu iki yazıt Atatürk'ün doğumunun 100. yılı olan 1981'de yazılmıştır.

Girişin tam karşısında büyük pencerenin yer aldığı nişin içinde, Atatürk'ün sembolik lahdi bulunmaktadır. Lahit taşı tek parça kırmızı mermer olup 40 ton ağırlığındadır. Lahit taşının yer aldığı bölüm ise beyaz Afyon mermeri ile kaplıdır. Şeref holünün zemini Adana ve Hatay'dan, yan duvarları ise Afyon ve Bilecik'ten getirilen kırmızı, siyah, yeşil ve kaplan postu mermerlerle kaplanmıştır.

Şeref holünün 27 kirişten oluşan tavanı ile yan galeri tavanları mozaik ile süslenmiştir. Şeref holünün yüksekliği 17 m. olup, yan duvarlarında altışardan 12 adet bronz meşale bulunmaktadır. Mozole yapısının üstü, düz kurşun çatı ile örtülüdür.

24. MEZAR ODASI

Atatürk'ün aziz naaşı, mozolenin zemin katında doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Mozolenin birinci katı olan şeref holündeki sembolik lahit taşının tam altında bulunan mezar odası Selçuklu ve Osmanlı mimari stilinde sekizgen planlı olup, piramidal külahlı, tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar siyah, beyaz, kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar odasının ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresinde bütün illerden ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır.

ALAGÖZ KARARGâH MÜZESİ

Sakarya Savaşı'nda düşmanın Polatlı yakınlarına kadar ilerlemesi üzerine Batı Cephesi Komutanlığı, Ankara-Polatlı arasındaki Alagöz Köyü'nü Cephe Karargâhı olarak seçmiştir. Bu köyün halkından, Türkoğlu Ali Ağa'ya ait çiftlik evi karargâh olarak kullanılmıştır.

Sakarya Savaşı'nın bitiminde bina, sahipleri olan Ali Türkoğlu ve oğulları tarafından 1965 yılına kadar ev olarak kullanılmıştır. 1965 yılında varisleri tarafından Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmiştir. 1967 yılında, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı olan Anıtkabir Müze Müdürlüğü'ne devredilen binanın, restorasyonu yapılarak müze haline getirilmiştir.

10 Kasım 1968 tarihinde sadece üst katı tanzim edilerek teşhire açılmış, alt kat odaları ise 1983 yılında yapılan yeni bir düzenlemeyle teşhire açılmıştır.

Bina iki katlıdır ve, Giysi Odası, Kitaplık ve Hatıra Eşya Odası, Zabitan Yemek Odası, Mutfak, Muhabere Odası, Başkumandanlık Odası, Kurmay Heyeti Odası, Dinlenme Odası, Yaveler Odası, Atatürk'ün Yatak Odası, Atatürk'ün Yemek Odası ve Hizmet Eri Odası olmak üzere 12 odadan oluşmaktadır.

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilirler.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti'ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)

Adres: Anıt Caddesi Tandoğan/Ankara
Tel: (312) 231 79 75

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır