bebeklerde aşı sonrası iştahsızlık / Kedilerde aşı sonrası dikkat edilmesi gerekenler » Petibom

Bebeklerde Aşı Sonrası Iştahsızlık

bebeklerde aşı sonrası iştahsızlık

Çocuklarda İştahsızlık

Çocukların sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişmelerini sağlayan en önemli etkenlerden biri yeterli ve dengeli beslenmedir. Çocukların yaşına, gelişimine ve kişisel özelliklerine uygun besinlerin günlük diyete eklenmesi, bireylerin sağlıklı yetişmesi adına çok önemlidir. Beslenmede yetersizliğin gelişmesine yol açan nedenlerin başında iştahsızlık gelir. Çocuklarda yemeklerde seçicilik veya yemeğin reddedilmesi, gelişim döneminde sık karşılaşılan sorunlardan biridir ve bazı sağlık problemlerine işaret edebilir. Süregelen iştahsızlığın dikkatlice değerlendirilmesi ve sağlık problemiyle ilişkili iştahsızlıklarda profesyonel yardım alınması gerekebilir.

İştahsızlık Nedir?

Yaşamın devam edebilmesi, vücudu meydana getiren dokuların yaşamsal faaliyetlerini yürütebilecekleri düzeyde enerji üretebilmelerine bağlıdır. Hücreler, beslenme ile alınan maddeleri solunumla alınan oksijenle metabolize ederek enerji üretir. Gerekli bazı besinlerin, vitamin ve minerallerin beslenme yoluyla alınması gerekir. Çocuklarda büyüme ve gelişme devam ettiği için, alınan gıdaların bir kısmı vücut dokularının yapıtaşı olarak kullanılır. Bu nedenle beslenmenin miktarı kadar içeriği de sağlıklı bir yaşam, büyüme ve gelişme için son derece önemlidir.

Vücudun beslenme güdüsü genel olarak beynin iştahla ilgili merkezi tarafından yürütülür. Özellikle büyüme döneminde ya da yaralanma sonrası iyileşme döneminde, genel olarak vücut besin yapıtaşlarına her ihtiyaç duyduğu anda, iştah merkezi harekete geçer ve vücudun beslenme güdüsünü tetikler. Ancak, çeşitli koşullarda iştah merkezi baskılanarak açlık duygusu elenir veya iştahsızlık gelişebilir. Bu koşullar, iştah merkezini baskılayan, sitokin adı verilen kimyasalların salgılandığı enfeksiyon gibi hastalıklarla oluşabileceği gibi; iştahsızlığı tetikleyen hormonların salgısının arttığı durumlar veya kronik hastalıklarda da ortaya çıkabilir. Mide-bağırsak sistemi hastalıklarında da yemek yemekten kaçınmaya bağlı iştahsızlık meydana gelebilir.

Bu durumların dışında, psikolojik rahatsızlıklarda iştah merkezinin beslenme güdüsü engellenebilir ve zamanla iştah duygusunun kaybı gelişebilir. Bahsedilen sağlık sorunlarının dışında, çocukların farklı besinleri deneyimlediği büyüme-gelişme döneminde yemek seçme veya sadece belirli gıdaların tercih edilmesi gibi durumlara bağlı iştahsızlık görülebilir. Bu sebeple iştahsızlık olan çocuklarda altta yatan bir sağlık sorunun varlığının irdelenmesi önemlidir.

Çocuklarda İştahsızlık Nasıl Gelişir?

Çocukların büyüme ve gelişme döneminin bir parçası olarak, tıpkı tuvalet eğitimi veya uyku zamanının düzenlenmesinde olduğu gibi, beslenme alışkanlığının kazanılmasında da bazı aksaklıklar yaşanabilir. Çocuklar büyüdükçe farklı gıdaları deneyimlemeye başlar; ancak belirli gıdalara bağlılık gelişmesini takiben yemeklerde seçicilik tutumu oluşabilir.

12 ila 18. aylarda çocuklarda yemekte seçicilik görülmeye başlar. Bu dönem, çocuklarda yürüme yetisinin kazanıldığı döneme denk gelir. Hayatın ilk bir yılında hızlı bir büyüme-gelişme gösteren çocuklarda birinci yıldan sonra kilo alımı yavaşlamaya başlar. Metabolizmanın yavaşlamasıyla birlikte gıda alımı da gözle görülür düzeyde azalabilir ve daha küçük porsiyonlarda beslenmeye yatkınlık oluşabilir. Çocukların bu dönemde çevreye ilgilerinin artması da beslenmeye olan ilgilerinin azalmasıyla sonuçlanabilir.

Bununla birlikte, çocuklarda görülen bazı sağlık problemlerinin etkisiyle yeme isteğinde azalma, beslenmeye ilgisizlik, beslenmeden kaçınma, yemeği reddetme veya geri çıkarma gibi durumlar gelişebilir. Mide-bağırsak problemleri ile birlikte bulantı ve kusma gibi semptomların gelişmesi beslenmeyi olumsuz etkileyebilir ve iştahsızlığa katkıda bulunabilir.

İştahsızlıkta Hangi Durumlarda Doktora Başvurulmalıdır?

Çocuklarda iştahsızlık söz konusu olduğunda, bunun büyüme-gelişme ve beslenme alışkanlığının düzenlenmesinin bir parçası mı; yoksa bir sağlık sorununun belirtisi mi olduğu değerlendirilmelidir. Aşağıdaki durumlarda çocuklarda altta yatan ciddi bir sağlık sorunun varlığından şüphe edilebilir:

  • Kilo kaybı,
  • Tüm gıda türlerine karşı genel ilgisizlik (tahıllar, protein, karbonhidrat vs.),
  • Uzun süre beslenmeyi reddetme,
  • Bulantı ve kusma,
  • Yüksek ateş,
  • Halsizlik, genel durum bozukluğu,
  • Çarpıntı veya kalp hızında artış,
  • Sinirlilik, huzursuzluk veya çevreye ilgisizlik.

Genel olarak vücuttaki gıda, vitamin ve/veya mineral yetersizliğine malnütrisyon adı verilir. İleri derecede malnütrisyon, vücut fonksiyonlarının bozulmasına yol açarak hayati tehlike oluşturabilir. Çocukların gelişme döneminde kalori ihtiyacı fazla olduğu gibi, vitamin ve mineral eksikliğinin gelişme riski de yetişkinlere göre daha fazladır. Bu nedenle, malnütrisyon gelişen veya gelişme riski olan çocuklarda yeterli ve uygun düzeyde beslenmenin sağlanması oldukça önemlidir.

Belirtilen semptomların varlığında veya malnütrisyon gelişmesi halinde çocuğun uzman bir hekim tarafından değerlendirilmesi ve altta yatan olası sağlık sorunları açısından incelenmesi gerekir. Bu süreçte hekim, gerekli hallerde kan testlerinden veya görüntüleme yöntemlerinden yararlanabilir. Altta yatan nedenin tespit edilmesi ile uygun tedavinin planlanmasına başlanır.

İştahsızlığın Nedenleri Nelerdir?

İştah kaybı çeşitli hastalıkların seyrinde sıklıkla izlenen bir klinik belirtidir. Bu bakımdan aşağıdaki sağlık sorunlarının geliştiği çocuklarda iştahsızlık izlenebilir:

  • Soğuk algınlığı, grip, farenjit gibi üst solunum yolu enfeksiyonları,
  • Zatürre, bronşit, bronşiyolit gibi alt solunum yolu enfeksiyonları,
  • İdrar yolu enfeksiyonları,
  • Gastrit veya gastroenterit gibi mide-bağırsak iltihaplanmaları,
  • Çocukluk çağının döküntülü hastalıkları ya da viral enfeksiyonlar,
  • Hipotiroidi gibi hormon problemleri,
  • Böbrek ve karaciğer hastalıkları ya da yetmezlikleri,
  • Hepatit gibi iç organlara ait enfeksiyonlar,
  • Malnütrisyona bağlı ağır halsizlik,
  • Diyabet gibi metabolizmanın aksadığı endokrin hastalıkları,
  • Depresyon gibi duygu durum bozuklukları,
  • Anoreksiya nevroza gibi yeme bozuklukları.

İştahsızlık Tedavisinde Neler Yapılır?

Yalnızca iştahsızlığın doğrudan giderilmesine yönelik bir tedavi bulunmamaktadır. İştahsızlığın giderilmesi, soruna yol açan rahatsızlığın tedavi edilmesi ile mümkündür. Bu nedenle, öncelikle iştahsızlıkla seyreden hastalığın doğru teşhis edilmesi ve ona göre uygun tedavinin planlanması gerekir.

İştahsızlık sorunu ile mücadele ederken çocuklarda beslenmenin aksamaması ve uygun şekilde desteklenmesi oldukça önemlidir. Mide-bağırsak sorunlarına bağlı iştahsızlıkla birlikte kusma, ishal gibi yollarla sıvı ve gıda kaybı söz konusu ise, çocuğun malnütrisyona uğramaması adına hastanede yatarak, damar yoluyla tedavi alması gündeme gelebilir. Enfeksiyonlar gibi diğer hastalıklara bağlı iştahsızlıklarda, altta yatan hastalığın tedavisinin yanında beslenmenin ek gıda, mama veya besleyici solüsyonlarla desteklenmesi gerekebilir.

Altta yatan hastalıklara bağlı gelişen iştahsızlıklarda hastalıkların spesifik tedavisinin uygulanması esastır. Enfeksiyon hastalıklarında bakteriyel, mantar veya parazit enfeksiyonu etkense antibiyotik tedavisinin başlanması gerekir. Viral enfeksiyonlar sıklıkla kendi kendini sınırlayıcı olduğundan ve etkin antiviral tedavi sınırlı olduğundan, destek tedavisi ile takip edilebilir. Mide-bağırsak problemlerinde ilaç tedavisi ile birlikte cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanması gündeme gelebilir. Hormon bozuklukları ile ilişkili durumlarda uygun endokrinolojik tedavinin başlanması etkilidir. Depresyon veya anokresiya nevroza gibi psikolojik rahatsızlıklarda ise bir psikiyatri uzmanı tarafından değerlendirme yapılması ve uygun psikiyatrik tedavinin başlanması elzemdir.

İştah kaybına yol açan biyokimyasal maddeler sıklıkla hastalık seyrinde ortaya çıkan iltihabi reaksiyonların ürünüdür. Bu nedenle iltihaplanmayı azaltan ilaçların kullanılması çocuklarda iştahın tekrar kazanılmasına yardımcı olabilir. Hastalık sürecinde çocukta yüksek ateş, halsizlik ve yorgunluk gibi belirtiler iltihaplanmaya işaret edebilir. Ateşin düşürülmesi ve iltihaplanmanın azaltılmasında kullanılan antienflamatuvar ilaçlar tedavide etkili olabilir. Yine çocuğun beslenme yönünden desteklenmesi, vücut direncinin yeniden kazandırılması ve iştahın düzelmesi açısından önemlidir.

İştahsızlık belirtileri gösteren, yemek seçen çocuklara yönelik evde alınabilecek basit tedbirler beslenmenin desteklenmesi açısından yararlı olabilir. Çocukların sık sık, küçük porsiyonlarla beslenmesi, beslenmenin ailenin diğer bireyleri ile birlikte yapılması ve alışkanlık haline getirilmesi, tamamen açlık oluşmadan çocuğun beslenmemesi, atıştırmaların azaltılması bu tedbirlerden bazılarıdır. Sorun yaşamaya devam eden ebeveynlerin bir çocuk uzmanı ve çocuk diyetisyeninden yardım almaları, sorunun çözümünde önemli katkılar sağlayabilir.

Su Çiçeği Aşısı

Su çiçeği bulaşıcılığı çok yüksek bir hastalıktır. su çiçeği aşısı olmadan önce Amerika da yılda yaklaşık 4 milyon su çiçeği vakası, su çiçeğine bağlı sorunlar ve ağır hastalık nedeniyle 11.000 hastaneye yatış ve her yıl su çiçeği nedeniyle 100 ölüm görülüyordu. 1995’ten bu yana rutin su çiçeği aşılaması ile su çiçeği hastalık oranı ve hastaneye yatış oranı %70-80 azalmıştır.

Su çiçeği vakalarının %90’ı 15 yaşından küçüklerde ortaya çıkmaktadır. Hastalığın en çok görüldüğü yaş grubu 1970-1980’lerde 5-9 yaş iken son yıllarda hemen okul öncesi yaşlarda yoğunluk görülmektedir.

Suçiçeğinin aşısı, canlı virüs aşısıdır. Su çiçeği aşısı 1974 yılında Japon bilim adamı Profesör Doktor Michiaki Takahashi ve arkadaşları tarafından Japonya’da geliştirilmiştir. Dünyanın bazı bölgelerinde, örneğin Japonya'da 20 yıldan daha uzun süredir kullanılmakta olan bu aşı Amerika'da 1995 yılında ruhsat almıştır

12-18 aylık çocuklara tek bir doz suçiçeği aşısının yapılması önerilmektedir. Son çalışmalarda 13 aylıkken önerilmektedir. 13 yaşına girdikleri halde aşıyı yaptırmamış olan ergenler ve erişkinler, 4-8 hafta arayla 2 doz aşıya ihtiyaç gösterir.

Suçiçeği aşısı yaptıranların %70-90'ı bu hastalıktan korunur ve aşı, şiddetli suçiçeğini %95'i aşan oranlarda önler. Japonya'da bu aşıyı 20 yıl önce yaptıranlarda sağlanan korunma, günümüzde de devam etmektedir. Amerika'da aşının ruhsat öncesindeki testleri sırasında aşı yaptırmış olanlardaki bağışıklık, günümüzde de devam etmektedir. Aşının, ömür boyu bağışıklık sağlaması beklenir. ancak bazı çalışmalarda 4-5 yaş arası yada 9-11 yaş arası 2. doz önerilmektedir

Bazen çocuk aşıya cevap verse bile hafif bir suçiçeğinin gelişmesi mümkündür (her 100 çocuktan 1-2 tanesinde).

Suçiçeği aşısı yaptıran çocukların, ailedeki diğer, bağışık olmayan bireylere bu hastalığı bulaştırmasından endişe edilebilir ama bu, çok enderdir ve aşılanan çocukta deri döküntüleri geliştiyse görülebilir. Herhangi bir bağışıklık sorunu olan kişilerin suçiçeği aşısı olduktan sonra deri döküntüsü gelişen çocuklarla, aynen suçiçeğine yakalananlarla olduğu gibi temas etmemesi, güvenlik önlemi olarak düşünülebilir.

Su çiçeğinden korunmanın etkili yolu su çiçeği aşısı olmaktır. 1 yaşından itibaren (tercihen 13 aylık) her çocuğun 1 doz su çiçeği aşısı ile korunması önerilmektedir. Hastalığı daha önce geçirmemiş ve aşı olmamış büyük çocuklar veya erişkinler de aşılanması gereken grupta yer almaktadırlar. Su çiçeği aşısı subcutan (citl altı) uygulanmalıdır.

Kimler su çiçeği aşısı olmalıdır?

Su çiçeği hastalığını geçirmemiş olan;

• Bir yaşından itibaren (tercihen 13 aylık) tüm çocuklar

• Kreş ve okula başlayacak olan çocuklar

• Bağışıklık kriterleri uygun akut lösemili bireyler, immünyetmezliği olanlar

• Kronik hastalığı bulunanlar

• Organ nakli planlanan hastalar• Sağlık personeli

• Kreş ve okul personeli

• Çocukluk çağında aşılanmamış adolesan ve erişkinler.

• Doğurgan yaşta olan ve gebe kalmayı planlayan anne adayları

Daha önce su çiçeği geçirmemiş ve aşılanmamış bir kişi su çiçeği geçiren bir hasta ile karşılaşırsa, karşılaşma sonrası ilk 72 saat içinde su çiçeği aşısı ile aşılanması durumunda hastalığın oluşması engellenebilir ya da ciddiyeti belirgin derecede azaltılabilir. Bu koşullarda da su çiçeği aşısı uygulanması önerilmektedir.

Su çiçeği aşısı diğer aşılarla aynı zamanda uygulanabilir.

Su çiçeği aşısı güvenilir bir aşıdır. Aşı sonrası %5-35 oranında hafif yan etkiler görülebilmektedir. Aşılanan kişilerin %20’sinde aşı yerinde kızarıklık, ağrı ve şişlik gibi hafif reaksiyonlar görülebilmektedir. Yine aşılanan çocukların %3-5’inde yaygın olmayan birkaç döküntü ve nadiren de daha yaygın döküntü görülebilmektedir. Döküntü sayısı genellikle 2-5 arasındadır ve sadece ciltten kabarık kırmızı döküntüler şeklindedir ve döküntülerin içi sıvı dolu değildir. Aşı sonrası döküntü, eğer gelişirse, aşıdan 5-26 gün sonra ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte aşı yapıldıktan sonraki ilk iki hafta içinde ortaya çıkan döküntüler genellikle aşıya değil, dışarıdan alınan su çiçeği virüsüne bağlıdır. Aşıdan sonra ateş %15 oranında görülebilmekte ve nadiren 38.5’un üzerine çıkmakta ve ciddi yan etki olarak değerlendirilmemektedir.

2 Ay Aşısı Nedir? En Geç Ne Zaman Yapılmalı? Yan Etkileri Var Mı?

2. ay aşıları bebekler için zor geçen bir süreç olabilmektedir. Bu aylarda anne ve babalar aşı sonrasında bebekte ateşlenme görüleceği için birtakım endişeler taşırlar. Bununla birlikte bazı bebeklerde bu aşılardan sonra ateş görülmemektedir. Bazı bebeklerde ise aşı sonrasında kısa bir süre içerisinde ateşlenme görülebilmektedir. Yüksek derecede ateş ise nadiren rastlanılan bir haldir.

2 Ay Aşısı Nedir?

Bebeğin 2.ay aşıları diğer aylar ile kıyaslandığı zaman daha yoğun olmaktadır. 2. ay aşıları kapsamında verem, rotavirüs, pnömokok ile karma aşı yapılmaktadır. Karma aşı difteri, tetanoz, boğmaca ve hib gibi hastalıklara karşı bebeklerin bağışıklık kazanması amacı ile yapılan bir aşı türüdür. Bebeklere yaptırılacak karma aşı, Sağlık Bakanlığı'nın aşı takviminde bulunmaktadır. Bebeklerin uyku düzenleri özellikle ilk aylarda son derece önemlidir.

En Geç Ne Zaman Yapılmalı?

Bebeklerin ikinci ayda gerçekleştirilen rutin kontrol esnasında verem aşısı, KPA ile karma aşıyı olmaları gerekmektedir. Verem aşısı sonrasında ufak bir iz oluşabilmesi durumu olabilmektedir. Bebekler, yapılan bu aşılar sonrasında menenjitten tetanoza; orta kulak iltihabından zatürreye kadar pek çok hastalık için bağımsızlık kazanabilmektedir. Aşılar konusunda Sağlık Bakanlığı aşı takvimi aileler tarafından takip edilebilir.

2 Ay Aşısının Yan Etkileri Var mı?

2. ay aşılarının ateş gibi bazı ufak yan etkileri olabilmektedir. Ateş yüksekliği görülmesi halinde doktora başvurulması hususuna dikkat edilmesi halinde bu aşılar, son derece güvenilir aşılardır. Genel olarak 2. ay aşılarının etkileri geçici olduğundan ve bu aşılar bebeklere herhangi bir zarar vermediğinden dolayı mutlaka yaptırılması gereken aşılardır. Bebeklere yaptırılan bu aşıların koruyucu etkileri bulunmaktadır. Bu aşılardan sonra hiç ateşi çıkmama durumu da rastlanan haller arasında yer almaktadır.

Ateş dışında baş ağrısı, kas ağrısı ve iştahsızlık aşılardan sonra görülebilen sistemik belirtiler arasında yer almaktadır. Kendilerini ifade edemeyen küçük bebekler, bu şikayetlerini huzursuzluk ile dışa vururlar. Bebekler bu sırada yaşlarına ve kilolarına uygun olan dozda analjezik, antipiretikler ile rahatlatılabilirler. Bu belirtilen 48-72 saat aralığında kendiliğinden düzelmektedir. Böylelikle bu aşıların, eklere herhangi bir kalıcı zararları olmamaktadır.

Uygulanan aşı sonrasında aşı bölgesinde, örneğin bacakta kızarıklık ve şişlik görülebilmektedir. Bu şişliğin takibi ve müdahalesinin nasıl olması gerektiği hususu da uzmanlara sıklıkla danışılmaktadır. Uzmanların genel görüşlerine göre şişlik, kendiliğinden çoğu kez geçmektedir. Bu sebeple herhangi bir masaj, soğuk uygulama, ilaç uygulama tavsiye edilmemekte, bu uygulamalara gerek görülmemektedir.

2 Ay Aşısı Sonrası Bebeklerin Uyku Düzeni Nasıldır?

Bebeklerin uyku düzenleri özellikle ilk aylarda son derece önemlidir. Bebeklerin 2. ay aşıları sonrasında uyku düzenleri değişmemekle birlikte bazı bebeklerde aşı sonrasında bir süre huzursuzluk ve uyku sorunları görülebilmektedir.

2 Ay Aşısı Sonrası Ateş Yüksekliği Görülmesi Halinde Yapılması Gerekenler

Bebeklerde ikinci ay aşılarından sonra geceleri daha fazla ateş görülebilmektedir. Bu aşamada ateş düşürücü veya şurup verilerek ateş kontrol altına alınabilmektedir. Bebeğin ikinci ay aşılarından sonra ateşinin 38 derecenin üzerine çıkması durumunda ise vakit kaybetmeden uzman bir doktora başvurulmalıdır. Bu tarz bir ateş yüksekliği durumu kesinlikle ihmal edilmemelidir.

Aşıların Koruyuculuğu Nedir?

Bebeklere yapılan aşıların koruyuculukları ve ne oranda bağışıklık sağladıkları merak edilen konuların başında gelmektedir. Belirtmek gerekir ki her aşının kendi özelliği ya da üretim teknolojisinden kaynaklanan bir koruyuculuk yüzdesi bulunmaktadır. Bazı aşılarda 0'e yakın bir koruyuculuk oranı gözlemlenirken bazı aşılarda ise bu oran %60 civarlarında olabilmektedir.

Maksimum seviyede sonuç alabilmek için aşıların uygun doz, uygun teknik ile saklama koşullarında uygulanması gereklidir. Aşılar, üretim aşamasından uygulamaya kadar geçen süre zarfında soğuk zincir sistemi korunarak muhafaza edilmelidir. Ayrıca bunlara ek olarak aşıların istenilen etkinliği sağlaması için belirli bir program doğrultusunda yapılması şarttır.

Aşı, mikropların zayıflatılmış ya da ölü hallerinin bebeğin vücuduna verilerek o mikrobu tanımasına ve onunla mücadele edecek yöntemleri geliştirmesine yarayan bir yöntemdir. Bu aşılara dair bilinmesi gereken en önemli noktalardan biri ise hastalığa karşı 0 bir koruma sağlanamasa da her koşulda hastalığın ağır geçirilmesi riskini ortadan kaldırmasıdır.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır