ben sana mecburum
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköyde uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır, başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin
Attila İlhan
Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi
Şiirin Nazım Birimi
Şiirin tamamı 6 bentten oluşuyor. Bentlerin mısra sayıları ise değişiklik gösteriyor. Şair, bent sistemini şiirin içeriğine bağlı kalarak kurgulamış.
Şiirin Ahenk Unsurları
Şair, şiirini ahenkli kılabilmek için alışılagelmişin dışına çıkarak farklı yollara başvuruyor. Bunun için ses ve mısra tekrarlarına, düzensiz uyaklara yer veriyor. Şair, ahengi düzensiz sıralanmış rediflerle ve dize tekrarıyla sağlıyor; ben sana mecburum dizesini 5 kez tekrarlayarak şiirdeki ahengi ve bütünlüğü güçlendiriyor.
Şair, şiirinde serbest ölçü kullanmıştır. Bu ölçü; kesin kurallara bağlı kalmadan, her şaire göre değişen içten gelen bir ölçüdür.
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi (Açıklama- Yorum)
Şiirde kelimeler ve dizeler genellikle temel anlamlarında kullanılmıştır. Aslında şiirde bulunan nesnelerin gerçek varlıklarla birlikte çağrıştırdıkları anlamlar da vardır. Şiirde kapalı bir anlatım söz konusu değildir. Bununla birlikte şiirdeki anlam çok açık da değildir. Şair, açık bir anlatımla derinlik arasında bir paralellik kurmuş görünüyor.
Şiirin konusu: aşktır.
Şiirin teması; büyük bir tutkuyla bağlanılan, şairde derin izler bırakan sevgiliye duyulan özlemdir.
Şiirde bir aşk hikâyesi ve bıraktığı derin izler anlatılmaktadır. Şair, bir kadına tutkuyla bağlanmış ama araya ayrılık girmiştir. Bu ayrılık sürecinde şair, sevgilisini unutamamış, tam tersine ona olan tutkusu ve bağlılığı gitgide artmıştır. Mevsim sonbahar, vakit akşamdır. Şair, İstanbulun sokaklarında aklında sevgilinin hayali, kalbinde aşkı dolaşmaktadır. Akşam karanlığında bulutlar parçalanmakta, şimşekler çakmakta, hafiften yağmur yağmaktadır. Şair, aşkının rüzgârıyla savrulurken gördüğü her şey ona sevgiliyi hatırlatmaktadır. Ne yapsa, neyi tutsa, nereye gitse onsuz olamayacağını, onu aklından çıkaramayacağını bilir. Hayalinde sevgilinin çocukluğunu, şimdi neler yaptığını, gelecekte neler yapacağını düşünür.
Şiirde dış dünyaya ait bazı nesneler, doğal olaylar ve somut varlıklar büyük oranda şairin o anki ruh haline, duygularına bağımlı olarak değerlendiriliyor. Sonbahara hazırlanan ağaçlar, karanlıkta parçalanan bulutlar, birden yanan sokak lambaları gibi nesneler ve doğal varlıklar hep şairin ayrılık acısını ve hüznünü yansıtır niteliktedir.
Ayrılığın getirdiği özlem duygusu ve sevgiliye kavuşma ümidi şiir boyunca kendini hissettiriyor. Ancak bu duygular melankolik bir seviyede değil gerçekçi bir sınırda tutuluyor. Aynı zamanda şairde, kuvvetli bir yalnızlık duygusu da görülüyor.
Şair, duygularını anlatırken adeta görüntüler zihnimizde canlanıyor. Nesnel, öznel ve hareketli görüntüleri zihnimizde canlanacak şekilde resmediliyor. Karanlıkta bulutların parçalanması, sevgilinin gözlerinin büyüdükçe büyümesi, yalnızlığın hınzır uğultusu, kaldırımlarda yağmur kokusu, gözlerinden bir şilebin sızması gibi
Şiirde Kullanılan İmgeler
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Mıh büyük ve sağlam çivi demektir. Şairin sevgilisinin adını mıh gibi aklında tutması ona olan bağlılığının bir simgesidir. Şair sevgiliyi bir türlü unutamadığını ve ona olan tutkusunu bu şekilde dile getiriyor. Bu dizede teşbih ve mübalağa sanatları birlikte kullanılmıştır.
büyüdükçe büyüyor gözlerin
Bu dizede ayrılık süresince sevgiliye olan duygularının azalmak yerine daha da artması ifade edilir. Şairin duyguları sevgilinin gözlerine olan tutkusuyla yansıtılmıştır.
içimi seninle ısıtıyorum
Bu dizede sevgilinin hayalinin, tekrar ona kavuşma umudunun şaire güç, yaşama sevinci ve hayatına anlam kazandırması dile getiriliyor.
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
Gece bulutların parçalanıyor gibi algılanması aslında bir ruh halinin ifadesidir. Şairin iç dünyasında çakan şimşeklerin, duygusal fırtınaların karşılığıdır. Bu sarsıcı güçlü bir aşkın ifadesidir. Sokak lambalarının birden yanması da aynı kapsam içinde düşünülmelidir. Sokak lambaları zaten birden ve tek merkezden yanar. Şair bunu ruhsal durumuyla ilişkilendirerek içindeki duygusal durumu çarpıcı hale getiriyor.
kaldırımlarda yağmur kokusu
Şair, yağmur altında dolaşmayı seven biridir. Yağmurda ıslanmak da âşıkların vazgeçilmez davranışlarından biridir. Yağmur kokusu her zaman insanda güzel duygular uyandıran bir kokudur. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki şairin sevgiliye kavuşma umudu hala vardır.
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
Büyük aşklar daima korkuları, endişeleri, hayal kırıklıklarını, ileride olması muhtemel olumsuzlukları da beraberinde getirir ve yedeğinde taşır. Aşk korkuyla yan yana gider. En çok da âşıklar kaybetme korkusunu yaşarlar. Çünkü duygular doruk noktasındadır.
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Aşk insanı bazen çok güçlü, bazen de çok zayıf düşürür. İnsan kendini bitkin, yorgun ve tükenmiş hissedebilir. Bazen bu durum ansızın ve aniden kendini gösterir.
Ustura ağzında yaşamak ise olmayacak bir şeydir. Şair, âşık olmanın ne kadar zor bir durum olduğunu anlatabilmek için bu ifadeyi kullanmıştır. Aşk içinde bulunulan ikilemleri ve birbirine zıt duyguları da içersinde barındırır. Bu nedenle insan kendini çaresiz bir çıkmazın içinde bulur. Kişi ne yapacağını, ne karar vereceğini bilemez hale gelir. Bu durum ustura ağzında yaşamaktan farksızdır.
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bu imgede anlatılmak istenen aşktaki tutkunun insanı zaman zaman çaresiz, takatsiz ve çıkmazda bırakması halidir.
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Bu dizede de insanın içine düştüğü çıkmazlarda gözünün önüne değişik hayat biçimlerinin kopuk kopuk gelivermesi anlatılmak isteniyor.
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Şair, sevgilisinden ayrı kaldığı, onun özlemiyle yanıp tutuştuğu zamanlarda yalnızlığını gidermek için tanıdıklarının kapısını çalar. Yalnızlığını bu şekilde gidermek ister. Ancak kime gitse, yalnızlığını gideremez, onların yanında da kendini yalnız hissetmeye devam eder. Onun yalnızlığına son verecek olan sadece sevgilisidir.
fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
Şair, eski bir gramofondan hüzünlü şarkılar duyuyor. Bu izlenim gerçek de olabilir hayali de, önemli olan şairin iç dünyasını yansıtması. Şair, burada eski gramofon yerine, yoksul gramofon diyerek alışılmışın dışında bir tamlama kullanıyor.
sana kullanılmamış bir gök getirsem
Bu dizede gök (gökyüzü) maviliği, sonsuzluğu, özgürlüğü ve mutluluğu simgelemektedir. Şair, burada sevgilisine saf, kirletilmemiş, sonsuz bir mutluluk vermek istediğini belirtir.
haftalar ellerimde ufalanıyor
Şair, bu dizede ayrılığın verdiği acıyla kendinden geçtiğini, sürekli sevgiliyi düşündüğünü ve ona kavuşma özlemiyle zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz hale geldiğini anlatılmak istiyor.
belki haziranda mavi benekli çocuksun
Bu dizede mavi benekli çocuk sözünde şair, belki sevgilinin çocukluğunda giydiği mavi elbiseden, belki çocukken ne kadar mutlu olduğundan, belki de şu anda çocuklar gibi mutlu olduğundan bahsediyor. Ancak kesin olan bir şey varsa o da şair, sevgilisini mutlu olarak görmek istiyor ve onu bu şekilde hayal ediyor.
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Şair, bu dizede kendinden önce hiç kimsenin sevgilinin değerini bilmediğini ya da bu aşkın kimseler tarafından bilinmediğini, gizli bir aşk olduğunu kastediyor.
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Şaire özgü bir imge daha çıkıyor bu dizede karşımıza. Şair, bu dizede sevgilinin gözlerinin ne kadar güzel ve gizemli olduğunu; kendisinin bu gözlerden ne kadar etkilendiğini anlatıyor. .
belki yeşilköyde uçağa biniyorsun
Şair, sevgilinin nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmediği için değişik ihtimaller üzerinde düşünüyor. Sevgili, şu anda belki de Yeşilköy havalimanında uçağa binmek ve İstanbuldan ayrılmak üzeredir. Böyle bir ihtimal şairi daha da hüzünlendiriyor.
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Yine şaire özgü bir imge çıkıyor önümüze. Yağmurda ıslanma hali şairde, etkileyici, romantik bir unsur olarak hep vardır.
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
Şair, sevgilisini farklı durumlarda düşünmeyi sürdürüyor. Sevgilinin o anda neler yaptığını merak ediyor. Belki kırılmış, telaş içinde, etrafını görmüyor, saçları rüzgârda uçuşur bir haldedir diye düşünüyor.
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Şair, yaşamayı kurtlar sofrasına benzetiyor. Bununla geçim sıkıntısı, işsizlik, şiddet gibi toplumsal sorunlara dikkat çekiyor. Bazen insanların çıkarları ve egoları için çok acımasız olabileceğini söylemeye çalışıyor. Nasıl ki kurtlar bir avın paylaşılmasında birbirlerine karşı acımasız davranabiliyorsa; insanlar da çıkarları söz konusu olunca acımasız olabiliyorlar. Şair, böyle bir ortamda kötü yola sapmadan dürüst, temiz ve namuslu yaşamanın zorluğunu dile getiriyor.
sus deyip adınla başlıyorum
Şairin dürüst, temiz ve namuslu yaşaması zor görünüyor. Ancak bu yolda sevgilinin adı ona güç ve cesaret veriyor. Yaşamın zorlukları yerine sevgiliyi düşünüyor.
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Sevgilinin gizli denizleri; gizemli iç dünyası, keşfedilmemiş güzellikleri ve bilinmeyen değerleridir. Bunlar şairin gönlünde ve ruhunda derin heyecanlar uyandırıyor.
Dil ve Anlatım
Şiirde oldukça sade, yalın ve halkın konuştuğu bir Türkçe kullanılıyor. Anlamı bilinmeyen hiçbir kelime yok.
Şairin, belirlenmiş, yerleşik yazım kurallarına ve noktalama işaretlerine uymadığını görüyoruz. Noktalama işareti olarak; fatihte ve yeşilköyde derken kesme işareti kullanmış, bunun dışında hiçbir noktalama işareti yoktur.
Şair, şiirin mısralarının büyük harfle başlaması ve özel isimlerin (Fatih, İstanbul) büyük harfle başlaması kurallarına uymamış, şiir boyunca hiç büyük harf kullanmamıştır. Şairin bu tutumu ile ilgili bir açıklaması olmamasına rağmen Divan Edebiyatının etkisiyle bu yola başvurduğunu varsayabiliriz. Osmanlıca yazılan divan şiirlerinde büyük harf ve noktalama işaretleri yoktu. Bunlar Batı Edebiyatının etkisiyle dilimize girmiştir.
Şiirde alışılagelmişin dışında bazı ifadelere de rastlıyoruz; yoksul bir gramofon, kötü rüzgâr, mavi benekli çocuk , deliksiz dinlesem bunlardan bazılarıdır.
Şiirin tamamı şairin iç konuşmalarından oluşmaktadır. Şair, duygularını anlatırken lirik bir üslup kullanmıştır. Lirizm, Attila İlhanın şiirlerinde temel unsurlardan biridir.
Genel Değerlendirme
Ben Sana Mecburum bir aşk şiiridir. Ancak şiiri diğer aşk şiirlerinden ayıran yönü; yaşanan duyguların farklı bir üslupla, farklı imgelerle ve bizde farklı duygular uyandıracak çağrışımlarla aktarılmasıdır. Şairin kendine özgü buluşları şiire ayrı bir hava katıyor. Şiir, herkesin anlayabileceği fakat farklı duygu ve hayalleri çağrıştıracak bir tarzda yazılmış. Türk edebiyatında istisna bir yere sahip olan şiir, herkesin anlatmak isteyip de anlatamadığı duyguları yansıtıyor. Şiirin lirik üslubu, içimizdeki duyguları coşturacak nitelikte kendini gösteriyor.
Attila İlhan
Hayatı
Attila Hamdi İlhan,15 Haziran te Menemende doğdu. Babası Savcı Muharrem Bedrettin İlhan, annesi Emine Memnune Hanımdır. Tiyatro ve sinema sanatçısı Çolpan İlhanın kardeşidir. Babası emekli olunca İzmire yerleştiler. Attila, ilkokulu Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulunda, ortaokulu da Karşıyaka Ortaokulunda okudu. Şiir yazmaya o yaşlarda başladı ve ilk şiirlerini o yıllarda yazdı.
İzmir Atatürk Lisesinde okurken Nazım Hikmetin şiirlerini defterinde gören bir öğretmeninin şikâyeti üzerine okuldan uzaklaştırıldı. On altı yaşında olmasına rağmen üç hafta gözetim altında kaldı ve iki ay hapiste yattı. Kendisine Türkiyenin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince eğitimine ara vermek zorunda kaldı. İki yıl sonra Danıştay tarafından tekrar okuma hakkı alıncaya kadar vaktini kitap okuyarak ve Fransızcasını geliştirerek geçirdi.
yılında İstanbul Işık Lisesine yazıldı. Lise son sınıftayken amcası, ondan habersiz bir şiirini CHP Şiir Yarışmasına gönderdi. Cebbaroğlu Mehemmed isimli şiiri birincilik ödülü aldı. Bu ödül onun için bir dönüm noktası oldu.
yılında liseden mezun olup İstanbul Hukuk Fakültesine kayıt yaptırdı. Son sınıfa kadar geldi. Son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla birlikte öğrenimini yarım bıraktı. Bu yıllarda Yığın ve Gün gibi dergilerde şiirleri yayınlandı.
yılında Duvar adlı şiir kitabı yayınlandı. Aynı yıl Nazım Hikmeti kurtarma hareketine katılmak üzere Parise gitti.
yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca tekrar Parise gitti. Fransada Marksizm üzerine araştırmalar yaptı. Yurda dönünce Gerçek gazetesinde çalışmaya başladı. te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmaya başladı.
yılında Erzincanda askerliğini yaptı. Askerlik sonrası İstanbula döndü ve sinemayla ilgili çalışmalarına ağırlık verdi. Yazdığı senaryolarda Ali Kaptanoğlu takma adını kullandı.
yıllarında Mavi dergisinde topladığı genç şairlerle birlikte Garip akımına karşı sert eleştirilerde bulundu. Şiire yeni bir ses düzeni, coşkulu bir anlatım ve kendine özgü bir duyarlılık getirdi. Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı ve Ben Sana Mecburum şiir kitaplarıyla genç kuşak şairleri etkiledi.
Sinemada aradığını bulamayınca ta Parise döndü. Sosyalizmi ve televizyonculuğu inceledi. Babasının ölümü üzerine İzmire döndü. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Sanat Olayı ve Yelken dergilerinde yöneticilik yaptı. Çeşitli dergilerde deneme ve eleştiri yazıları yayınlandı.
yılında Biket Hanımla evlendi ve 15 yıl evli kaldı.
lerde Türkiyede televizyon yayınlarının başlamasıyla birlikte Attila İlhan senaryo yazma çalışmalarına geri döndü. Senaryolarını yazdığı filmler arasında Yalnızlar Rıhtımı, Ateşten Damlalar, Rıfat Diye Biri, Şoför Nebahat, Devlerin Öfkesi sayılabilir. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür dizileriyse beğeniyle izlenen diziler oldu.
yılında Bilgi Yayınevinin danışmanlığını üstlenerek Ankaraya taşındı.
yılında Tutuklunun Günlüğü adlı eseriyle TDK Şiir Ödülünü; Sırtlan Payı adlı romanıyla Yusuf Nadi Roman Armağanını aldı.
yılına kadar Ankarada kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra İstanbula yerleşti. İstanbulda Milliyet, Güneş, Meydan ve Cumhuriyet gazetelerinde köşe yazıları yazmaya devam etti.
Attila İlhan ilk kalp krizini yılında geçirdi. yılından itibaren sağlık durumu daha da bozuldu. 11Ekim te İstanbuldaki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Edebi Kişiliği
Attila İlhan, ilk gençlik yıllarındaki aşkları platonik de olsa, hayalleri ve yaşadıklarıyla gerçek aşkı yansıtan bir şair olmuştur. O, şiirlerinde aşklarını, özlemlerini, hayallerini ve âşık olduğu kadınları anlatmıştır.
Yalnızlık ve ayrılık şiirlerinin en önemli şairlerinden olan Attila İlhanın şiirlerindeki yalnızlık; kalabalık içinde yaşanan bir yalnızlıktır. Kalabalık kentlerde kendi başına kalışı, arayışları, düşüşleri, kendine dönme çabaları, içinde yaşadığı mekândan, olaylardan, zamandan kaçışı ile birlikte yansıtılır. Bu durum soyuttan somuta bir yansıma şeklinde gösterir kendini.
Attila ilhanın şiirlerinde nazım şekilleri çeşitliliğinin yanı sıra tema çeşitliliği de dikkat çeker. Bu temalar içinde en çok yalnızlık, umutsuzluk, bunalım, aşk, ölüm, kadın, yaşamın anlamı, büyükşehrin buhranları gibi bireysel temalar öne çıkar.
Attila İlhanın şiirlerinde kadın teması en çok işlenen temalardan biridir. Şiirlerinde gerçek kadınların dışında, hayali kadınlar da vardır, uzaktan görüp âşık olduğu kadınlar da. Zehra, Aysel, Suna Su, Belma, Leyla tanıdığı kadınlardan bazılarıdır. Onun şiirlerindeki kadınlar; şehrin bulvarında gezinen, baştan çıkaran, entrikayı seven, sinsi güzellikleri olan ve parfüm kokularıyla dolaşan kadınlardır. Şair, bu kadınları çarpıcı, ahenkli sözler ve benzetmelerle anlatır.
Attila İlhan, toplumun sorunlarından çok uzak olmasa da bu sorunları kendi bakış açısından seyreder. Şiirlerinde divan ve halk şiirinden gelen geleneksel tekniklerin çağdaş uygulamaları bulunur. Divan şiirinden etkilenerek yazdığı rubailerinde beyhudelik hissinin arttığı görülür.
Attila İlhanın şiirleri çoğunlukla serbest ölçü ve uyaklarla yazılmıştır. Bu şiirlerde ölçü ve uyağın olmadığı anlamına gelmez. Şair, ölçü, uyak, redif ve ses tekrarlarını belli bir düzende olmasa da kendine göre belirleyerek şiirlerinde ahengi sağlamıştır.
Şair, buluş değeri yüksek imgeler ve betimlemeler bulmakta hayli ustadır. Şiirde duygu, coşku, lirizm, ahenk, ritim ve hayal vazgeçilmez unsurlardır.
Attila İlhan, şair kimliği öne çıkmasına rağmen romanlarıyla da dikkat çeker. Romanlarında Batılılaşma uğruna toplumdan kopan kişiler, hayal kırıklığına uğramış devrimciler ya da ne istediğini bilen bilinçli kişiler ön plana çıkar. Bu kişiler genellikle Türkiyenin tarihsel dönemlerine ayna tutan aydınlardır.
Attila İlhan, bazı yazılarında Ali Kaptanoğlu, Beteroğlu, Abbas Yolcu, Ömer Haybo, Tila Han imzalarını da kullanmıştır. Daha çok şiirleriyle ön plana çıkan yazar; roman, senaryo, gezi yazısı, deneme, eleştiri ve inceleme türlerinde de eserler vermiştir.
Eserleri
Şiir
Duvar ()
Sisler Bulvar ()
Yağmur Kaçağı ()
Ben Sana Mecburum ()
Bela çiçeği ()
Yasak Sevişmek ()
Tutkunun Günlüğü ()
Böyle Bir Sevmek ()
Elde Var Hüzün ()
Korkunun krallığı ()
Ayrılık Sevdaya Dahil ()
Roman
Sokaktaki Adam ()
Zenciler Birbirine Benzemez ()
Kurtlar Sofrası ()
Bıçağın Ucu ()
Sırtlan Payı ()
Yaraya Tuz Basmak ()
Fena Halde Leman ()
Dersaadette Sabah Ezanları ()
Haco Hanım Vay ()
O Karanlıkta Biz ()
Allahın Süngüleri-Reis Paşa ()
Gazi Paşa ()
O Sarışın Kurt ()
Öykü
Yengecin Kıskacı ()
Deneme Anı Eleştiri- Söyleşi
Abbas Yolcu ()
Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler ()
Hangi Sol ()
Hangi Batı ()
Hangi Seks ()
Hangi Sağ ()
Hangi Atatürk ()
Hangi Edebiyat ()
Hangi Laiklik ()
Hangi Küreselleşme ()
Faşizmin Ayak Sesleri ()
Gerçeklik Savaşı ()
Batının Deli Gömleği (Gazete yazıları, )
İkinci Yeni Savaşı ()
Sağım Solum Sobe (Gazete yazıları, )
Ulusal Kültür Savaşı ()
Sosyalizm asıl Şimdi ()
Aydınlar Savaşı ()
Kadınlar Savaşı ()
Bir Sap Kırmızı Karanfil ()
Ufkun Arkasını Görebilmek ()
Sultan Galiyef ()
Dönek Bereketi ()
Yıldız Hilal ve Kalpak ()
Senaryoları
Yalnızlar Rıhtımı (Film, )
Ateşten Damla (Film, )
Şoför Nebahat (Film, )
Devlerin Öfkesi (Film, )
Rıfat Diye Biri (Film, )
Ver Elini İstanbul (Film,)
Paranın Kiri (Televizyon filmi, )
Sekiz Sütuna Manşet (Televizyon dizisi, 6 bölüm, )
Kartallar Yüksek Uçar (Televizyon dizisi, 12 bölüm, )
Yarın Artık Bugündür (Televizyon dizisi, 12 bölüm, )
Yıldızlar Gece Büyür (Televizyon dizisi, 16 bölüm, )
Tele Flaş (Televizyon dizisi, 13 bölüm, )
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski istanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki yeşilköyde uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..
Ben sana mecburum bilemezsin
Adini mih gibi aklimda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle isitiyorum.
Agaçlar sonbahara hazirlaniyor
Bu sehir o eski istanbul mudur
Karanlikta bulutlar parçalaniyor
Sokak lambalari birden yaniyor
Kaldirimlarda yagmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
Insan bir aksam üstü ansizin yorulur
Tutsak ustura agzinda yasamaktan
Kimi zaman ellerini kirar tutkusu
Bir kaç hayat çikarir yasamasindan
Hangi kapiyi çalsa kimi zaman
Arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çaliyor
Eski zamanlardan bir cuma çaliyor
Durup köse basinda deliksiz dinlesem
Sana kullanilmamis bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalaniyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir silep siziyor issiz gözlerinden
Belki Yesilköy'de uçaga biniyorsun
Bütün islanmissin tüylerin ürperiyor
Belki körsün kirilmissin telas içindesin
Kötü rüzgar saçlarini götürüyor
Ne vakit bir yasamak düsünsem
Bu kurtlar sofrasinda belki zor
Ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yasamak düsünsem
Sus deyip adinla basliyorum
Içim sira kimildiyor gizli denizlerin
Hayir baska türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
ATTILA ILHAN
mer Ycel© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Attila İlhan, 15 Haziran yılında İzmir’de doğdu. yılında hayatını kaybedene kadar Türk edebiyatının birçok alanında eserler üretti. Aydın çalışmalarıyla edebiyatımızın yanı sıra düşünce dünyasına da önemli katkılarda bulundu. Ben Sana Mecburum, Yağmur Kaçağı ve Duvar gibi şiir kitapları; Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez gibi romanları bulunmaktadır. Attila İlhan aşk şiirleri, alıntıları ve kısa sözleri, ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen akıllardan silinmemiştir..
Attila İlhan şiirleri kaleme alırken imla kurallarını reddetmiş ve kendine has imla kuralları kullanmıştır. Eserlerinde en çok aşk, intihar, cinsellik, sığınma, korku, içki ve ölüm gibi konuları işlemiştir. Attila İlhan’ın duygu yüklü aşk şiirleri ve sözleri büyük ilgi görmüştür. Edebiyatımızın aydın isimlerinden olan Attila İlhan şiirleri, sözleri ve alıntıları sizler için derledik. En güzel Attila İlhan aşk şiirleri ve resimli sözleri ile kısa, öz alıntıları için en doğru yerdesiniz!
ATTİLA İLHAN KİMDİR?
15 Haziran ’te İzmir’in Menemen ilçesinde doğmuş olan sanatçı, İzmir’de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu’nu bitirmiştir. Atatürk Lisesi’ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu’nun maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklanmış ve okuldan uzaklaştırılmıştır. Danıştay kararıyla eğitimi sürdürme hakkını kazanan sanatçı, İstanbul’da Işık Lisesi’nden mezun olmuştur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yükseköğrenimini yarıda bırakarak 6 yıl boyunca aralıklarla Paris’te yaşamıştır. Türkiye’ye döndüğünde çeşitli gazete ve dergilerde çalışmış ve Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığını üstlenmiştir. Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığını yapan Attila İlhan, senaryolarında “Ali Kaptanoğlu” takma adını kullanmıştır. Hayatı boyunca birçok dergide yazılar ve şiirler yayımlayan sanatçının ilk şiiri “Balıkçı Türküsü” dür. Televizyon programları da yapan sanatçı 11 Ekim tarihinde, İstanbul’da 80 yaşındayken yaşamını yitirmiştir.
ATTİLA İLHAN SÖZLERİ
Elinde değildir, akşam serinliğinde üşürsün. Eylül’den itibaren geceler hazindir, uzundur…
O kadar güzel gülüyor ki… Tamam diyorum. Bu kadar yaşadığım yeter.
Ben çocuklar gibi sevdim! Devler gibi acı çektim.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular, yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular, bıraksam korkudan gözleri sislenir, ne kadınlar sevdim zaten yoktular, böyle bir sevmek görülmemiştir.
Gözlerin gözlerime değince Felâketim olurdu ağlardım Beni sevmiyordun bilirdim Bir sevdiğin vardı duyardım…
Aydınlık neyin oluyor senin, gökyüzü akraban filan mı, beni bulur bulmaz gözlerin şimşek çakıyorum yalan mı?
Oysa ben akşam olmuşum yapraklarım dökülüyor usul usul adım sonbahar.
Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır.
Gel sevgilim gel, benim dünyama gel, çok zaman var içimde yerini hazırladım.
Gök yarıldıkça şimşeklerden soğuk aynalarda kilitliyim tırnaklarımdaki elektrikten su gibi erir iliştiklerim kıvılcımlar uçar kirpiklerimden.
Hayat zamanda iz bırakmaz, bir boşluğa düşersin bir boşluktan. Birikip yeniden sıçramak için. Elde var hüzün.
Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan koşar gibi yürüyüşün karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün.
Saatler bizim değil kitaplar bizim değil bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim buna rağmen mutluluğa inanıyoruz.
Ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak, hiç doğmamayı isterdim ama bir kere doğmuşum ölmek yasak.
Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir.
Ben hiç böylesini görmemiştim, vurdun kanıma girdin kabulümsün.
Bekleme yapmayın! ‘Aşk’ını alan ‘acı’ya doğru ilerlesin.
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.
Bu yollara düşecek adam mıydı çiçek yaptırmalar parfüm filan bu sefer yakasını fena kaptırdı Sevtap başını yiyecek anlaşılan boş versene, daha ölmedik ulan.
ATTİLA İLHAN ŞİİRLERİ
An Gelir
görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür
Ben Sana Mecburum
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
Sisler Bulvarı
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk
sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
Yağmur Kaçağı
elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur götürecek yoksa beni.
Böyle Bir Sevmek
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
Ayrılık Sevdaya Dahil
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız..