Tel tel kaybolan yıllarım, koca bir ömür geçti çoktan
Üzülüp geriye bakamam giden yılların ardından
Biliyorum ömrümün çoğu gitti azı kaldı
Bir varım bir yokum, üç günlük ömür ne ki
Son nefesin ardından feryat figan, bana üç beş gün yakılır ağıtlar
Ağlarsa hıçkıra hıçkıra anam ağlar, gerisi yalan ağlar
Çok geçmeden hayat kaldığı yerden devam eder
Bir kere öldün mü, daha da gelmesin dünyaya çünkü
Gidenlerin her biri ebediyen gitti, hiçbiri geri dönmedi
Dünya milyarlarca yıl önce var oldu, hiç durmadan döndü
Bugüne kadar, milyarlarca insan toprağın altına gömüldü
Kendi kendime çoktan söz verdim, ne dünde kalırım ne de yarında
Saniye saniye doyasıya yaşayacak, her zaman kalırım anda
Ne vakit olur onu bilemem, belki çıkmam yarına
Yüksel Sarı© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yazı – Erdal Dizman
Ne zaman yollara düşsem, dik yokuşlara vursam kendimi, tepelerde, patikalarda yorulsam, varsayarım beni. Binbir zorlukla, kan ter içinde bir karış tırmansam, sonra bir yosuna denk gelse ellerim, kaypak bir taşa bassa ayaklarım, düşerim, başladığım çukura dönerim. Bu anlarda yok olmam, hala varım, yorgun çaresiz ve de umutsuz, yine de varım. İster gece, ister gündüz olsun, ister su olmasın, ister ekmek, ben varım. Öyle varım ki dünya var, ben varım.
Ne zaman şansım yaver gitse, tepelerin ardına ulaşsam, beklenen günlere kavuşsam, özlenen şehre varsam, “İşte ben buralıyım, buralar benim, ben buralara aitim.” desem yok olurum. Benim evim, benim sokağım, benim ağacım desem, hatta bu çukur, bu karanlık dipsiz, soğuk kuyuyu yurt edinsem, razı olsam yalnızlığa, rutubete, yavaş yavaş çürümeye, suyun yansısında aşık olsam çileme, yok olurum.
Ben, bir varmış, bir yokmuş. Yürür var olurum, durur yok olurum.
Damla damla eririm güneşli gecelerde, nehirlere karışır, okyanusa düşerim. Susarım çığlığımda, gömülürüm sulara, zaman üstüme basar; daha derine iter yelkovan, daha sert indirir balyozunu akrep. Gemiler geçer üstümden, mevsim gibi, balıklar mola verir bende, gün gibi, güz gibi, zemheri gibi, an gibi…
Ah ederim kendi kendime, her ahımla daha çok hapsolurum bilinmezliğe. Açar zindanımın kapısını meraklı bir balıkçı, tüccar satar beni pazarlarda, bin Züleyha’ya bir inci yeter, gezer dolaşırım göğüslerden gülüşlere. Yusuf ile var olurum. Kopunca çığlık, kopunca beni var eden, varlığa tutunduğum ip, kopunca düğmeler, saçılır inciler… Kuyularda yok olur, zindanlarda var olurum, ben olurum.
Yazı – Erdal Dizman
Fotoğraf – Gülizar Baki