Tonsillit, boğazımızın her iki yanında bulunan lenfoiddokunun iltihabıdır. Çocukluk çağında bu enfeksiyona daha çok beta mikrobu (A Grubu Beta Hemolitik Stereptokok %30-40) veya virüsler (%15-40) sebep olur. Bazı bademcik enfeksiyonlarında ise etken saptanamamaktadır.
Bademcik akut enfeksiyonları havadan solunum yolu sekresyonlarının damlacık yoluyla yayılması, enfeksiyonlu kişinin boğaz ve burnuna direkt temas, nadiren de gıdalar yoluyla yayılır. Bazen mikroplar bademcik dokusunun derinlerine yerleşip enfeksiyon kaynağını oluşturabilirler (kronik tonsillit).
Hastalığın gelişmesi için vucuda giren mikrop virülansının (hastalık oluşturabilme gücü) insan bağışıklık sisteminden üstün olması gereklidir. Yani vucudunuza Ne kadar fazla mikrop girerse ve ne kadar bağışıklığınız zayıfsa hasta olma şansınız o oranda yüksek demektir. Hastalık daha çok çocukluk çağında 2 yaş üzeri çocuklarda görülür. İki yaş öncesi anneden geçen antikorlar (bağışıklık), erişkinlerde ise gelişen immün sistem sayesinde daha nadir görülür. Kronik tonsilliti olan hastalarda her bağışıklığının düşmesi durumunda (soğuk algınlığı, soğuk su içme, yoğun stres, aşırı yorgunluk) zaten vucutta var olan mikroplar hastalığı yenilemektedirler.
Hastalık genellikle hızlı başlar. Boğaz ağrısı, ateş, terleme, titreme, yutma güçlüğü, baş ağrısı, güçsüzlük, eklem ağrıları gibi şikayetler hızlı bir şekilde ortaya çıkar. Bademcik enfeksiyonları beta mikrobu ile oluyorsa ateş, boğazda kızarıklık, bademcikler üzerinde eksudasyon ve kriptlerin (beyaz plaklar) oluşması, boyun bölgesinde şişlik, kanda beyaz küre yüksekliği ön plandadır. Burun akıntısı, ses kısıklığı ve öksürük ise hastalığın daha çok viral kaynaklı olduğunu gösterir.
Bademcik enfeksiyonlarında enfeksiyon etkeninin bulunması önemlidir. Bunun için boğaz kültürü veya hızlı antijen tarama testi yapılması önerilmektedir. Bademcik enfeksiyonları genelde kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır, ancak bazen enfeksiyon çevre dokulara yayılabilir ve enfeksiyon genişleyebilir. Yeterli tedavi edilmeyen bazı hastalarda eklemleri ve böbrekleri etkileyen kötü sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu sebepten bademcik enfeksiyonunda boğaz kültürü sonucu bakteriyel bir enfeksiyon olduğu saptanırsa ilk 7-10 gün içinde antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır.
Hastalığın tedavisinde amaç enfeksiyon etkeninin ortadan kaldırılması ve beraberinde destek tedavisidir. Beta mikrobunun yaptığı bademcik enfeksiyonunda birkaç günlük, uygun dozlarda penisilin ya da ağızdan alınacak aminopenisilin ilk seçilecek antibiyotiktir. Hastanın bol sıvı içmesi ve istirahat etmesi gerekir. Boğaz ağrısını gidermek ve ateşi düşürmek için ağrı kesici ateş düşürücü ilaçlar verilebilir. Boğaz ağrısını arttırmamak için ılık ve yumuşak gıdalar alınması önerilir.
Bademcik enfeksiyonları uygun antibiyotiğe rağmen 6 ayda tam bir iyileşme gösteremiyorsa artık kronikleşmiş demektir. Bu durumda hastalarda ağız kokusu, boyunda iyileşmeyen şişlikler (lenfadenopati) ve sık tekrarlayan boğaz ağrıları görülebilir. Bu durumda hafif bir soğuk algınlığı veya soğuk gıda tüketimi sonrası çok kolay enfeksiyon alevlenmeleri yaşarlar. Bademcik iltihabı kronikleştiği durumlarda bademcik ameliyatı gündeme girebilir.
Ağız yarası denildiğinde dudak, dil ve dil altı, damak, diş etleri ve yanakların iç kısmında gelişen mukozal hasarlardan bahsedilmektedir. Sıcak madde tüketimi ya da yanlışlıkla ısırma sonrasında kendiliğinden geçen basit hasarlar olabileceği gibi uçuk şeklinde virüslere bağlı olarak ortaya çıkan ağrılı yaralar görülebilir. Ağız içinde en sık görülen lezyonlardan bir tanesi aft ya da aftöz ülser olarak tanımlanan patolojilerdir. Üzeri genellikle beyaz, iltihaplı görünümlü ve oldukça ağrılı lezyonlardır. Özellikle gribal enfeksiyonlar sırasında sıklıkla ortaya çıkan aftlar genellikle bir kaç gün içerisinde kendiliğinden iyileşir. Sık tekrarlayan, geçmesi uzun süren aft varlığında genellikle altta yatan ve immün sistemi baskılayan hastalıklar mevcuttur. Bu gibi durumlarda bu hastalıklara yönelik olarak tıbbi tetkikler yapılmalıdır. Diş eti hastalıkları ve diş apseleri de ağız yaralarına sebep olabilir. Ağız yaralarının kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görüldüğü izlenmiştir.
Ağız yaraları değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Farklı şekillerdeki lezyonlar farklı hastalıkların habercisi olabilir.
Ağız yarası belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
Ağız yaraları genellikle 1-2 gün içerisinde kendiliğinden geçer. Bazı durumlarda 10 güne kadar uzayabilen lezyonlar görülebilir. Eğer bu süre zarfında ağız yaraları geçmiyorsa veya sık sık tekrarlayan ağız yaraları mevcutsa altta yatan diğer sebepler araştırılmalıdır. Beslenme yetersizlikleri ve başta C vitamini olmakla birlikte diğer vitamin eksiklikleri ya da sigara kullanımı tekrarlayan ağız içi yaralara sebep olabilir. Bağışıklık sistemini baskılayan hastalıklarda da tekrarlayan yaralar görülebilir. Romatizmal bir hastalık olan Behçet Hastalığı'nın ana bulguları arasında ağızda tekrarlayan aftöz ülserler yer almaktadır.
Gebelik sırasında vücutta hormonal aktivite artmaktadır. Özellikle öztrojen hormonunun etkisiyle hamile kadınlarda diş eti problemleri ve diş eti iltihapları oluşumu sıklıkla gözlenir. Diş etleri hassastır, çabuk şişerler ve daha sık kanama izlenir. Bu durumlardan korunmak için gebelikte ağız ve diş bakımına önem gösterilmeli ve kesintiye uğratılmamalıdır.
Normal doğumla dünyaya gelen bebeklerde doğum sırasında anneden bebeğe geçen mantar enfeksiyonlarına bağlı olarak ağız çevresinde veya ağız içinde yaralar görülebilir. Bağışıklık sistemi problemi olmayan bebeklerde bu lezyonlar kendiliğinden geçer. Ayrıca emen bebeklerde ağız içinde pamukçuk denilen beyaz lezyonlar görülebilir. Ağız ve diş bakımını yeterli düzeyde yapmayan ve ağız hijyeni bozuk çocuklarda da pamukçuk görülebilir. Çocuklarda ateşli hastalıklar sırasında nadiren de olsa uçuk izlenebilir.
Ağız yaraları genellikle doğal maddelerle gargara yapılarak iyileştirilir. Ağız yarası nasıl geçer sorununa cevap arayan insanoğlu çok eski zamanlardan beri doğal yöntemlerden faydalanmaktadır. Doğal yöntemlerle geçmeyen ağız yaraların tedavisinden antibiyotik ya da antiviral ajanlardan faydalanılabilir. Dudakta gelişen uçukların tedavisinde antiviral madde içeren kremler fayda sağlayabilir. Ağız yaralarını iyileştirebilecek bir takım doğal maddeler şunlardır.
Karbonat
Ağızda ortaya çıkan lezyonlar için karbonat sıklıkla kullanılır. Karbonatın iltihapları azaltmaktaki etkisi ile hem yara iyileşir hem de ağrı diner. Bir çay kaşığı karbonat ile bir miktar ılık su karıştırılarak macuncu bir kıvamda hazırlanan karışım yaranın üzerine sürülerek bir süre lezyon üzerinde bekletilmelidir. Daha sonra bu karışım temiz ılık suyla durulanmalıdır.
Tuz
Tuzlu su ile gargara ağız yaralarının tedavisinde fayda sağlayabilir. Tuz aynı zamanda aft ağrısını da hafifletir. Yarım bardak ılık suda bir çay kaşığı normal ev tuzu eritilir ve bu suyla günde birkaç kere hatta birkaç saatte bir bu suyla, yutmadan 15-30 saniye gargara yapılabilir.
Karanfil yağı
Karanfil yağının ağrı dindirici özelliği bulunmaktadır. Çok ağrılı olabilen ağız içi aft benzeri lezyonlarda ağrıyı hafifletmekte kullanılabilir.
Aloe Vera
Aloe vera bitkisinin jeli doğrudan aftın üzerine uygulanarak ağrıyı azaltmakta ve iyileşme sürecini hızlandırmakta kullanılabilir. Aloe vera suyu da aynı etkiyi gösterir. Ayrıca çatlamış dudaklar ve uçuk gibi diğer ağız lezyonlarında da faydalı olduğu izlenmiştir.
Meyan Kökü
Meyan kökünün doğal iyileştirici özellikleri, ağız yaralarında da olumlu sonuçlar verir.
Hindistan cevizi yağı
Hindistan cevizi yağı doğal bir antimikrobiyal maddedir. Susam yağı veya diğer yenilebilir yağlarla karıştırılarak kullanılacak hindistan cevizi yağı gargarası ağız yaralarının tedavisinde çok eski zamanlardan beri kullanılan bir uygulamadır.
Ada Çayı
Bilinen en eski mikrop öldürücü bitkilerden olan ada çayı, ağız yaralarının tedavisinde de kullanılabilir. Kolaylıkla her yerde bulunabilen yaprak şeklindeki ada çayı, sıcak suda demledikten sonra gerek gargara yaparak, gerekse de ağız içinde bir miktar tutup içerek kullanılabilir. Ada çayı gargarası ağız içi hijyeni sağlayarak hem iltihaplanmayı azaltır hem de ağrı sağaltımında faydalı olur.
Bahsedilen doğal yöntemlerle geçmeyen ya da sık sık tekrarlayan ağız yaraları daha ciddi hastalıkların habercisi olabilir. Böyle bir durumda bir kulak burun boğaz uzmanı ya da diş hekiminden randevu almayı ihmal etmeyiniz.
Eğer tonsilit, akut değilse, kesin olarak penisilin veya başka bir antibiyotik yardımıyla yok edilebilir. Bunun haricinde, eğer virüsten kaynaklanan bir akut Tonsilit ise, hastalığın atlatılması için özenli bir bakım şarttır. Eğer kronik rahatsızlık varsa tonsilektomi(tonsilit ameliyatı)yapılır.