bu ne sevda imiş düşürdü beni / One moment, please

Bu Ne Sevda Imiş Düşürdü Beni

bu ne sevda imiş düşürdü beni

1 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI TÜRK HALK EDEBİYATI BİLİM DALI KARS TA ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE KARSLI ÂŞIK MAKSUT KOCA NIN HAYATI, SANATI VE ŞİİRLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Ezgi BOLÇAY Tez Danışmanı Doç. Dr. Fatma Ahsen TURAN ANKARA

2

3 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI TÜRK HALK EDEBİYATI BİLİM DALI KARS TA ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE KARSLI ÂŞIK MAKSUT KOCA NIN HAYATI, SANATI VE ŞİİRLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Ezgi BOLÇAY Tez Danışmanı Doç. Dr. Fatma Ahsen TURAN ANKARA

4

5 ÖN SÖZ Âşıklık geleneği, Türk dünyasının kültürel kimliğinin ana kaynaklarından birini oluştururken, diğer yandan da Türklük dünyasının paylaştığı ortak bir mirastır. Bu mirasın kökleri Türklük dünyası tarihinin derinliklerine kadar uzanır. Atlı-göçebe kültürün temel teması olan kahramanlık, ozan-baksılar tarafından kuşaktan kuşağa aktarılarak destan geleneği oluşmuştur. Efsaneyle tarihin kaynaştırıldığı destan kültürü, sözlü gelenekte oluşmuş, ozan-baksılarca taşınarak aktarılmıştır (Artun, ). Halk şairleri, çok geniş bir coğrafyada, yüzyıllardır kesintisiz devlet olma özelliğini taşıyan milletimizin, geçmişten günümüze söz elçileri olmuşlardır. Sözlü geleneğimizin bu büyük ustaları, saz ve söz arenasında nöbeti birbirlerine emanet ederek günümüze kadar sazın ve sözün şanlı, hür, emsalsiz bayrağını taşımışlardır (Turan, Bolçay, XV). Zengin bir kültürü içinde barındıran âşıklık geleneğinin, Anadolu sahasındaki en önemli sac ayağı Kars tır. Kars ın gelenekteki yeri ve önemi bölgede yetişen âşık sayısından da anlaşılmaktadır. Bu bölgede yetişen âşıklar sadece nicelik bakımından değil nitelik bakımında da gelenek içerisindeki yerlerini belli etmişlerdir. Bu bölgede yetişmiş, yirmi birinci yüzyılın en önemli âşıklarından biri olan Feryadî mahlaslı Âşık Maksut Koca, toplumun manevi değerlerini bir araya getirmesi, bu değerleri edebi ürünlere dönüştürerek yaşatması ve gönüllü kültür elçiliğini en iyi biçimde üstlenmesi bakımından incelenmesi gereken bir âşıktır. Tez yazımına başlamadan önce alan araştırması, kütüphane-arşiv ve internet taraması yapılmış, bu bilgiler Âşık Maksut Koca yla yapılan birebir görüşmeler etrafında şekillendirilmiştir. Çalışmamızda alan araştırması tekniklerinden mülâkat yöntemi kullanılmıştır. Kars ta Âşıklık Geleneği ve Karslı Âşık Maksut Koca nın Hayatı, Sanatı ve Şiirleri isimli çalışmamızda amaç, Kars âşıklık geleneğini ve Âşık Maksut Koca nın hayatını, edebî şahsiyetini, eserlerini değerlendirmek; Maksut Koca nın Türk kültür ve edebiyatı ürünlerinden olan şiirleri, hikâyeleri, atışmaları ve lebdeğmez örnekleriyle XXI. yüzyıl âşıklık geleneği içerisindeki

6 ii yeri ve önemini tespit etmek ve buradan hareketle âşık edebiyatının ve âşıklık geleneğinin seyrinin değerlendirilmesine yardımcı olmaktır. Böyle bir incelemenin âşık edebiyatı ve âşıklık geleneğine doğrudan katkı sağlayacağı düşüncesi bu çalışmanın çıkış noktasını oluşturmuştur. Çalışmamız içindekiler, ön söz ve girişin dışında beş bölüm, sözlük, kaynakça ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde Kars âşıklık geleneği ve bu geleneği etkileyen maddi ve manevi unsurlar ile sanatıyla tarihe adını yazdırmış Karslı âşıklar ele alınmıştır. Birinci bölüm kendi içinde dört alt başlığa ayrılmıştır. İlk başlıkta; Maksut Koca nın Hayatı adı altında; doğumu, soyu, tahsili, askerliği, evliliği, mesleği ve bugün yaptığı işler ve çalışmalar incelenmiştir. İkinci başlıkta Maksut Koca nın yetiştiği kültür muhitleri ve etkilendiği kültür kaynakları adı altında edebiyatla tanışma ve ilk etki kaynakları ile edebi şahsiyetini besleyen muhitler incelenmiştir. Üçüncü başlıkta Maksut Koca nın âşıklık geleneği içinde yer alışı adı altında; usta çırak ilişkisi, rüya motifi, mahlas ve berat alması, atışma ve lebdeğmez, Feryadî mahlaslı diğer âşıklar, katıldığı âşık toplantıları, programları ve yarışmaları, aldığı ödüller, anlattığı ve tasnif ettiği halk hikâyeleri, kasetleri ve kitabı, hakkında yapılmış tez çalışması, hakkında yapılmış gazete haberleri ve yazılmış köşe yazıları, internet ortamında Maksut Koca ve Maksut Koca nın yer aldığı yayınlar incelenmiştir. Dördüncü başlıkta ise Maksut Koca nın yirmi birinci yüzyıl âşıklık geleneğiyle ilgili düşünceleri ele alınmıştır. İkinci bölüm Âşık Maksut Koca nın edebi şahsiyeti adı altında dört alt başlığa ayrılmıştır. İlk başlıkta Maksut Koca nın şiirlerinin şekil özellikleri adı altında şiirlerin hane sayısı, şiirlerde ölçü ve durak, şiirlerin kafiye yapısı ve şiirlerin dizilişi incelenmiştir. İkinci başlıkta Maksut Koca nın şiirlerinin dil özellikleri adı altında şiirlerdeki kelime grupları, tamlamalar, deyimler, tekrar grubu, edat grubu ve mahalli söyleyişler incelenmiştir.

7 iii Şiirlerindeki edebi sanatlar adlı üçüncü başlık kendi içerisinde mecazlar ve anlamla ilgili sanatlar adı altında ikiye ayrılmıştır. Mecazlar başlığı altında şiirlerdeki teşbih, istiare, mecaz-ı mürsel, kinaye, ta riz, teşhis ve intak sanatları ele alınmıştır. Anlamla ilgili sanatlar başlığı altında ise şiirlerdeki îham, tenasüb, tecahül-i ârif, hüsn-i ta lil, mübalağa, tezad, tekrir, nida, istifham, telmih, irsâl-i mesel sanatları ele alınmıştır. Dördüncü başlıkta şiirlerdeki anlatım özellikleri adı altında tasvirci anlatım, öyküleme yoluyla anlatım, nasihat yoluyla anlatım, soru yoluyla anlatım, hitap yoluyla anlatım, doğrudan anlatım yolları şiirlerde ele alınmıştır. Üçüncü bölüm Maksut Koca nın şiirlerinin şekil ve tür bakımından incelenmesi adı altında üç alt başlığa ayrılmıştır. Birinci başlıkta anonim halk şiiri nazım biçimleri adı altında mani ve türkü türleri incelenmiştir. İkinci başlıkta âşık edebiyatı nazım biçimleri adı altında koşma, semâi, varsağı türleri incelenmiştir. Üçüncü başlıkta aruz ölçüsüyle yazılan halk şiiri nazım biçimleri adı altında divan, satranç türleri incelenmiştir. Dördüncü bölümde Maksut Koca nın şiirleri dinî- tasavvufi, milli, sosyal ve siyasi, kişisel konular, aşk, sevgi ve güzellik konuları ile önemli şahıslara yazılan şiirler olmak üzere altı alt başlıkta incelenmiştir. Beşinci bölüm ise Maksut Koca nın şiirleri, yaptığı atışma örnekleri, anlattığı hikâyelerden oluşmuştur. Birinci başlıkta Maksut Koca nın şiirleri yedili, sekizli, on birli, on üçlü, on beşli, on altılı hece ölçüsüne göre yazılanlar olmak üzere altı alt başlıkta tasnif edilmiştir. İkinci başlıkta Âşık Ali Rıza Ezgi, Âşık Mürsel Sinan Uğursu, Kul Nuri, Erol Ergani, Ahmet Poyrazoğlu ile yaptığı atışma örneklerine yer verilmiştir. Üçüncü başlıkta ise birisi kendi tasnifi olmak üzere anlattığı hikâye metinlerine yer verilmiştir. Çalışmamız Türk Dil Kurumu Ağızlar Sözlüğü baz alınarak Maksut Koca nın şiirlerindeki yöresel kelimelerin anlamlarının verildiği bir sözlük,

8 iv kaynakça ve sonuç yazısıyla tamamlanmış ve bütün bu bölümler Türk Dil Kurumu nun güncel () yazım kılavuzu esas alınarak yazılmıştır. Çalışma süresi ve öncesinde bana her konuda destek olan değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan a; desteklerini her daim arkamda hissettiğim aileme teşekkür ederim. Ezgi BOLÇAY Ankara

9 v İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ ı İÇİNDEKİLER v KISALTMALAR CETVELİ xii GİRİŞ 1 KARS TA ÂŞIKLIK GELENEĞİ 1 BİRİNCİ BÖLÜM ÂŞIK MAKSUT KOCA HAYATI Doğumu Soyu Dedesi Rahim Koca Babası İskender Koca Âşık Mehmet Hicranî Âşık Ali Rıza Ezgi Tahsil Hayatı Askerliği Evliliği Mesleği Bugün Yaptığı İşler ve Çalışmalar YETİŞTİĞİ KÜLTÜR MUHİTLERİ VE ETKİLENDİĞİ KÜLTÜR KAYNAKLARI Edebiyatla Tanışma ve İlk Etki Kaynakları Edebî Şahsiyetini Besleyen Muhitler Ustanın Evi Köy Odaları ve Evler Âşık Kahvehaneleri Gurbet 31

11 vii Kitabı Maksut Koca Hakkında Yapılmış Tez Çalışması Maksut Koca nın Bestelenmiş Şiirleri ve Bu Besteleri Seslendirenler Hakkında Yapılmış Gazete Haberleri Köşe Yazıları İnternet Ortamında Maksut Koca Maksut Koca nın Yer Aldığı Yayınlar MAKSUT KOCA NIN YİRMİ BİRİNCİ YÜZYIL ÂŞIKLIK GELENEĞİYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ İKİNCİ BÖLÜM ÂŞIK MAKSUT KOCA NIN EDEBÎ ŞAHSİYETİ ŞİİRLERİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ Hane sayısı Şiirlerde Ölçü ve Durak Şiirlerin Kafiye Yapısı Şiirlerin Dizilişi ŞİİRLERİN DİL ÖZELLİKLERİ Kelime Grupları Tamlamalar İsim Tamlamaları Sıfat Tamlaması Deyimler Tekrar Grubu Edat Grubu Unvan Grubu Mahalli Söyleyişler MAKSUT KOCA NIN ŞİİRLERİNDE EDEBÎ SANATLAR MECAZLAR Teşbih

12 viii İstiare Mecaz-ı Mürsel Kinaye Ta riz Teşhis ve İntak ANLAMLA İLGİLİ SANATLAR Îham Tenasüb Tecahül-i Ârif Hüsn-i Ta lil Mübalağa Tezad Tekrir Nidâ İstifham Telmih İrsâl-i Mesel ŞİİRLERDEKİ ANLATIM ÖZELLİKLERİ Tasvirci Anlatım Öyküleme Yoluyla Anlatım Nasihat Yoluyla Anlatım Soru Yoluyla Anlatım Hitap Yoluyla Anlatım Doğrudan Anlatım ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MAKSUT KOCA NIN ŞİİRLERİNİN ŞEKİL VE TÜR BAKIMINDAN İNCELENMESİ Anonim Halk Şiiri Nazım Biçimleri Mani Türkü

13 ix Âşık Edebiyatı Nazım Biçimleri Koşma Semâi Varsağı Aruz Ölçüsüyle Yazılan Halk Şiiri Nazım Biçimleri Divan Satranç DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MAKSUT KOCA NIN ŞİİRLERİNİN KONULARI BAKIMINDAN İNCELENMESİ Dinî-Tasavvufi Konular Allah Kelime-i Şehadet Kur an-ı Kerim Hz. Muhammed (S.A.V.) Hz. Ali Kerbela Kendini Bilmek Milli Konulu Şiirler Atatürk Cumhuriyet Belene Kampı Sosyal ve Siyasi Konulu Şiirler Aşk, Sevgi ve Güzellik Konulu Şiirler Doğa Konulu Şiirler Kişisel Konularda Yazılan Şiirler Yas Anne Sevgisi Feleğe Sitem Geçmişe Özlem

14 x Gurbet Kişiye Eleştiri Kişiye Sitem Sıla Hasreti Yakınma Hayıflanma Yiğitlik Önemli Şahıslara Yazılan Şiirler Yunus Emre Mustafa Kemal Atatürk Mahzuni Şerif Seyyid Nesimi ŞİİRLER BEŞİNCİ BÖLÜM Yedi Heceli Şiirler Sekiz Heceli Şiirler On Bir Heceli Şiirleri On Üç Heceli Şiirleri On Beş Heceli Şiirleri On Altı Heceli Şiirleri ATIŞMA ÖRNEKLERİ Âşık Maksut Koca &Ali Rıza Ezgi atışması- Hal var Âşık Ali Rıza Ezgi& Âşık Maksut Koca Atışması- Ayak Darılma Âşık Maksut Koca & Mürsel Sinan Uğursu Atışması - Ayak Bergüzar Âşık Maksut Koca & Mürsel Sinan Uğursu- Ayak Egemenlik Maksut Koca, Kul Nuri, Mürsel Sinan Uğursu, Erol Ergani, Ahmet Poyrazoğlu, Lebdeğmez, Ayak Çıkar HİKÂYELER Akıllı Mehmet ile Gülfidan Hikâyesi

15 xi Ferhat ile Şirin Hikâyesi Han Çoban ile Saran ın Hikâyesi Hasan ile Dilber in Hikâyesi Köroğlu nun Bolu Seferi Sürmeli Beyle Senem Sultan Hikâyesi SONUÇ SÖZLÜK KAYNAKÇA EKLER Ek 1: Âşık Maksut Koca ile İlgili Fotoğraflar ÖZET ABSTRACK

16 xii KISALTMALAR CETVELİ BM C Hz MEB MESAM SAV TAED TDK TRT UNESCO Vd : Birleşmiş Milletler : Cilt : Hazreti : Milli Eğitim Bakanlığı : Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği : Sallahu Aleyhi Vesselam : Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi : Türk Dil Kurumu : Türkiye Radyo ve Televizyon Kurum : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı : Ve diğerleri

17 GİRİŞ KARS TA ÂŞIKLIK GELENEĞİ Kars yöresinde oldukça fazla sayıda âşık yetiştirmiş ve yetiştirmekte olan âşıklık geleneği, bugün Anadolu nun diğer bölgelerinde yaşayan âşıkları ve âşık edebiyatını da tesiri altına almıştır (Günay, 56). Fuad Köprülü; Herhangi bir sanat şeklini anlatmak için her şeyden önce, onu yaratan içtimai çevreyi maddi ve manevi bütün şartlarıyla öğrenmek zaruriyeti, edebiyat tarihinin bir mütearifesidir. (Köprülü, 21) demektedir. Eflatun Cem Güney de; Âşıkların Anadolu sahasında yetişme ve gelişme mekânları geleneğe bağlı olarak daha çok köy ve kasaba çevreleri olmuştur. Âşıkların asıl kaynağı halktır. Önemli olan doğdukları yer değil yetiştikleri sosyal çevrelerdir. Köyde doğar, şehre yerleşir; şehirde doğar fakat gezginci bir hayat sürüp köy köy dolaşırlar. Bunlar yaşadıkları ortama ilişkin konuları yine yaşadıkları ortamlardaki kültürel yapı çerçevesinde dile getirirler. (Güney, , ) diyerek âşıkların yetiştiği çevrenin sanatlarına olan tesirine dikkat çekmişlerdir. Bir sınır kenti olan Kars birçok kültürle etkileşim içerisinde bulunmuş ve bölgeye geçmişten günümüze birçok Türk oymağı yerleşmiştir. Bütün bu sebepler yörenin folklorunu zengin ve renkli kılmıştır. Türk oymaklarıyla gelen kültür öğelerinin yanı sıra yörede yaşanan savaşlar, yöreyi etkileyen doğa olayları ve bu yaşam koşulları karşısında vuku bulan hissiyat halk edebiyatı ürünlerine sirayet etmiştir. Kars ta âşıklık geleneği XIV. yüzyıllara kadar dayanmaktadır. XIV. yüzyıl Anadolu sahası için en eski tarihtir; çünkü edebiyat araştırmacıları Anadolu sahasının bilinen en eski âşığının Karslı Baykan (Bıkan) olduğunu ileri sürer (Sakaoğlu, 53). Âşık türü şiirlere XIV. yüzyıldan itibaren destanlarda rastlanmaktadır:

18 2 DÂSİTAN I SUKUT-I KARS Bu yıl kıştan keçib bizim yazımuz Çağır (çığır) bülbül güle yetmez nazımuz Düşüb can kaydına itdük özimüz Çü Kars öngin alıp Kağan-ı Tatar İşümüz kalıbdı uca Tangrı ya Baykan (Bıkan) eydür: Günüm yetdi songrıya Devrüsünde yatırdılar kangrıya Zalım Tatar hamı fidanı çatar da Kars ı işgal eden Timur ordularının şehirde meydana getirdiği tahribatı dile getiren şiirin, Baykan/Bıkan adlı bir şaire ait olduğu, mahlas hanesinden anlaşılmaktadır. Timur dan Kağan-ı Tatar, Aksağ şeklinde söz edilen sekiz hanelik bu şiirin dili de oldukça eski olup mahallî söyleyişin ağır bastığı görülmektedir (Sakaoğlu, ) Osmanlı - Rus Savaşı ndan sonra Ruslar Türk halkını göçe zorlamış, kimisinin toprağını satın almak için pazarlıklar yapmıştır. Terk edilen yol boylarına da Rum, Ermeni ve Malakan gibi Hristiyan inançlı insanları yerleştirmişlerdir. Bu durumda Kars merkezinde Türk nüfusu yirmi dört bin iken, yılında üç bin iki yüz kişiye düşmüştür. Göçlerin büyük çoğunluğu Sivas, Tokat, Çorum gibi illere gerçekleşmiş, gidenlerin üzüntü ve ağıtları âşıklarının dizelerine yansımıştır (Kırzıoğlu, 46). Genç yaşta ölen yiğitler, muradını alamayan genç kızlar, babalar, analar, dedeler, yetim yavrular, bu deyişlerin konularını oluşturmuştur (Aslan, 19). Bölgenin maruz kaldığı vahim durumlar ve bu durumların halkta uyandırdığı duygulara Âşık Şenlik tercüman olmuştur. Çıldırlı Âşık Şenlik in yazıp söylediği 93 Koçaklaması o çevreye gönderilen Kars Gönüllü Atlıları nın dillerinde marş olmuştur:

19 3 Ehli İslam olan işitsin bilsin Can sağ iken yurt vermeniz düşmana İsterse Uruset neki var gelsin Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. Guşananın gılıcı geyinin donu Gavga bulutları sardı her yanı Doğdu goç yiğidin şan alma günü Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. Asker olan bölüh bölüh bölünür Sandınız mı Gars Galası alınır Boz atlar üstünde gılıç çalınır Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. Kavga günü namert sapa yer arar Er olan göksünü düşmana gerer Cemi ervah biznen meydana girer Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. Beni Asfer&#;dir bilin Urus&#;un aslı Orman yabanisi balıhçı nesli Hınzır sürüsüne dalıp gurt misli Can sağ iken yurt vermeniz düşmana. Hele Alosman&#;ın görmemiş zorun Din gayreti olan tedarik görün At tepip baş kesin düşmanı kırın Can sağ iken yurt vermeniz düşmana.

20 4 Şenlik ne durursuz atları minin Sıyra gılıç düşman üstüne dönün Artacahtır şanı bu Alosman&#;ın Can sağ iken yurt vermeniz düşmana (Kırzıoğlu, 46). Ozanlar, savaşacak Mehmetçiği yüreklendirmek için geleneksel yapıyı yansıtmışlardır. Osmanlı Devleti nin kuruluşu sırasında da ozanlar, dervişler ordunun önüne düşerek onlara moral verdikleri gibi bir avuç müridiyle birlikte gaza yaparak kaleler fethetmişlerdir. 93 Savaşı nda Kars a gelen Avşar Türkmenleri nden erlerimizin anaları, bacıları ağzından koşulan türküler çok ilginçtir (Erdoğan, Demir, ). 93 Savaşı nda Kars taki erler üzerine bir Avşar türküsü bu duruma bir örnektir: Avşar da uşak kalmadı Redif gitti sürüyünen Hep yıkıldı böyük evler Koca kaldı karıyınan Kars a kavga kuruluyor Uşak ora deriliyor. Mızıkalar vuruluyor Tıranpetlen boruyunan Uşaklar, tabya kazar Onbaşı neferi dizer İnşallah Moskof u bozar Peygamber in boruyunan (Erdoğan, Demir, ). Gerek Anadolu ve gerekse müstakar Azerbaycan arasında bir köprü rolü oynayan Kars ta âşıklık geleneği, kemiyet ve keyfiyet itibariyle diğer bölgelerimize nazaran daha zengin ve rengârenk olmasında yörenin takriben kırk yıl Rus işgalinde kalışının etkisi fazladır. Zira Ruslar, bölgeye her türlü

21 5 basılı yayının girmesine yasak getirmiş, yöre halkı da hem haberleşme hem de eğlence ihtiyacını karşılamak için âşıkların teline ve diline sarılmak zorunda kalmıştır (Makas, ). Ardı arkası kesilmeyen bu savaş ve göç felaketleri, halk dilinde yanık destan ve türkülerin oluşmasına zemin hazırlamıştır (Aslan, 19). Kars ilimizin bilinen en eski âşığını Baykan dan günümüz genç âşıklarına gelinceye kadar geçen dönemde yüzlerce âşık yetişmiş olmalıdır (Sakaoğlu, 53). Bu düşünceyi doğrulayan en somut delil ise yirmi birinci yüzyılda âşık edebiyatına ve âşıklık geleneğine katkı sağlayan âşıkların büyük bir bölümünün Kars ve çevresinde yetişmiş olmasıdır. Âşıklık geleneğinin yörede bu denli köklü olmasının en önemli sebebi yörenin bulunduğu konum ve bu konumun doğurduğu maddi ve manevi sonuçlardır. Diğer bir deyişle Kars ın kültürler arasında köprü vazifesi görmesi, bulunduğu konum sebebiyle yaşanılan savaşlar ve çetin geçen kış şartları geleneği besleyen önemli etkenlerdir. Kars&#;ta, uzun kış gecelerinde, Ramazan aylarında, eğlence, düğün, şenlik ve festivallerde âşıklar, ustalardan ve kendilerinden deyişler çalıp söyler, atışmalar düzenler; bu atışmalarda en güzel lebdeğmez örneklerini verir, muammalarla birbirlerini sınar, usta malı veya kendi tasnifleri olan halk hikâyelerini anlatırlar. Bu gibi âşık toplantılarında Dede Korkut Hikâyeleri nin yanında, Asuman ile Zeycan, Arzu ile Kamber, Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr, Kerem ile Aslı, Leyla İle Mecnun, Şahsenem ile Âşık Garip, Han Çoban ile Saran, Hasan ile Dilber, Köroğlu, Sürmeli Beyle Senem Sultan, Aliyar, Cihan Abdullah, Kiziroğlu, Saraçoğlu, Yaralı Yusuf gibi halk hikâyeleri anlatılmaktadır. Doğu Anadolu da özellikle Kars ve Erzurum çevrelerinde düğünlerde derneklerde saz çalarak hikâye anlatan ve geçimini bu yolla temin eden âşıklara eskiden olduğu gibi bugün de rastlanılmaktadır (Yakıcı, ). Yöre âşıklarının tamamına yakını bu geleneğin de temsilcisidir (Durbilmez, ).

22 6 XV. yüzyıldan başlayarak yetişen pek çok âşık Doğu Anadolu Bölgesi nde ve Azerbaycan&#;da etkili olmuştur. Bugün bölgede, âşıklık geleneği sayesinde Dede Korkut Hikâyeleri, Köroğlu Hikâyeleri, âşık toplantıları, âşık atışmaları, halk hikâyeciliği canlılığını korumaktadır. Şiirlerini günümüze ulaştırabilmiş geçmiş yüzyıllarda yaşamış olan Karslı âşıklarımızdan bazıları şunlardır: Toruni (Deruni) ( yüzyıl) (Sakaoğlu, 55) Dede Kasım ( yüzyıl sonu yüzyıl başı) (Sakaoğlu, 55) Âşık Tüccari ( ?) (Sakaoğlu, 55) Âşık Bahrî ( ) (Sakaoğlu, 55) Ceyhûnî ( ) (Sakaoğlu, 55) Âşık Şenlik ( ) (Sakaoğlu, 55) Kağızmanlı Sezâî ( ) (Sakaoğlu, 55) Âşık Kahraman ( ) (Sakaoğlu, 55) Yusuf Kökten (Posoflu Zülâlî) ( ) (Aslan, 47) İsmail Turan ( , Cemal Hoca) (Aslan, ) Âşık Avâsı (?)(Sakaoğlu, 55) Mustafa Nihânî ( ) (Sakaoğlu, 55) Kağızmanlı Recep Hıfzî ( ) (Sakaoğlu, 55) Mehmet Kasım Ülker ( , Sosgertli Hicrani) (Altınkaynak, ) Âşık Gülistan Çobanoğlu ( ) (Sakaoğlu, 55) Âşık Dursun Cevlânî ( ) (Sakaoğlu, 55) Kars&#;ın yetiştirdiği ve isimlerine ulaşabildiğimiz günümüz âşıklarının doğum tarihleri ve mahlasları ise şöyledir: Âdem Aydıner ( Toprakoğlu) (Duran, 24) Ali Bulutoğlu (, Bulutoğlu) (Akkuş, 24) Ali Dadaşoğlu (, Dadaşoğlu) (Halıcı, 50) Ali Nevruz Çiçek (, Nevruz Ali) (Halıcı, ) Ali Osman Kahraman (, Ali Osman) (Tezel, 24)

23 7 Ali Rıza Ezgi (, Ali Rıza) (Halıcı, ) Ali Yıldız (, Elvanî) (Halıcı, ) Arif Çiftçi (, Tellioğlu) (Akşit, 74) Arif Gökçe (, Gülcanî) (Şeker, 63) Arif Hikmet Ataman (, Arifî) (Halıcı, 50) Ayhan Şimşekoğlu (, Şimşekoğlu) (Ataş, 85) Bahattin Yıldızoğlu (, Yıldızoğlu) (Erdem, 96) Bahri Yıldız (, Bahri) ( 10 Eylül ) Bayram Denizoğlu (, Denizoğlu) (Halıcı, ) Behram Aktemur (, Behramî) (Göknar, ) Bekir Gazeoğlu (www. monash.pw ) Bilâl Esrarı (, Esrarı) (Uluhan, ) Burhan Diken (, Burhanî) (Özkan, 72) Cemal Kanbay (, Kanbayoğlu) (Ellek, ) Coşkun Kırdudu (, Coşkun) (Halıcı, ) Dursun Cavaklı (, Divane, Cavaklı) (Aydın, ) Dursun Doğan (, Dursun Doğan) (Halıcı, 50) Dursun Durdağı (, Burhanî) (Halıcı, ) Dülger Selahattin (, İnanî) (Halıcı, ) Emrah Ner (, Neroğlu) (Sarıca, ) Ensar Şahbazoğlu (, Şahbazoğlu) (Doğan, ) Ercan Şimşekoğlu (, Şimşekoğlu) (Bozdoğan, ) Erdal Balık (, Erdal) (Altunbey, ) Erol Ergüli (, Ergüli) (Kahraman, ) Erzade Kapan (, Erzade) (Halıcı, )

24 8 Eyüp Sarıbatır (, Eyüp) (Bulut, ) Fikret Akçelik (, Arifoğlu) ( 10 Eylül ) Fikret Ünal (, Fikret) (Halıcı, ) Günay Yıldız (, Günay Yıldız) (Halıcı, ) İhsan Deniz (, Şahbazoğlu) (www. monash.pw ) İlgar Çiftçioğlu (, İlgar) (Aytekin, ) İlhami Demir ( , İlhamî) (Halıcı, ) İrfan Karabulut (www. monash.pw ) İshak Metin (, İshak Metin) (Aksoy, ) İslam Erdener ( , İslam) ( 10 Eylül ) İsmail Aladağlı (, İsmail Aladağlı) (Güler, ) İsmail Cengiz (, Azeri) (www. monash.pw ) Kâzım Kazaklı (, Kazaklı) (Sezer, ) Kemal Devrani (, Devranî) (Altındağ, ) Korkmaz İkan (, Mertoğlu) (Işık, ) Kurban Kılıç ( , Kurbani) (monash.pw, 10 Eylül ) Kurşun Saraç ( , Ummani) ( 10 Eylül ) Laçin Kurt ( , Laçin Aladağlı) (Halıcı, ) Lemin Gülderen (, Serhatlı Lemin) (Bulak, ) Mahmut Demirci (, Kağızmanlı) ( 10 Eylül ) Mahmut Işık (, Mahmut Işık) ( 10 Eylül ) Mahmut Karataş (, Mahmut) (Gök, ) Mahir Altuntaş (www. monash.pw ) Maksut Koca (, Feryadî) (Bolçay, ) Marif Balcı (, Pervaz) (Yurt, Yüce, )

25 9 Mehmet Avcı (, Avcı) (Halıcı, 62) Mehmet Tekbaşoğlu (, Mehmet Tekbaşoğlu) (Karadağ, ) Melih Yalçın (, Melih- Yalçınkaya) (Başboğu, ) Mevlüt İhsani (, İhsani) (www. monash.pw ) Mihrali Tepelioğlu (, Tepeoğlu) (Halıcı, ) Muharrem Erbek (, Hicabi) (Karabağ, ) Muhittin Cuya (, Mihmanî) (Halıcı, 99) Muhlis Denizer (, Denizer) (Halıcı, ) Murat Çobanoğlu ( , Çobanoğlu) (Halıcı, ) Murat Yıldız (, Karahanlı) (Halıcı, ) Musa Avcı (www. monash.pw ) Musa Kaya (, Musa) (Aldemir, ) Musa Ünlü (www. monash.pw ) Mustafa Ayaz (, Kurbanoğlu) (Aydın, ) Mustafa Aydın (, Mustafa) (Mergen, ) Mustafa Balta (, Ziyanî) (Kanmaz, ) Mürsel Sinan Uğursu (, Mürsel Sinan) (Işık, ) Nihat Koçak (, Nihat Koçak) (Şener, Dörtkol, ) Nuri Cihan Karataş (, Nuri Çırağı) (Halıcı, ) Orhan Ayvazoğlu (, Orhan) (Uluhan, ) Orhan Karadağoğlu (, Orhan) (Akpınar, ) Orhan Kurtoğlu () (Batak, ) Orhan Üstündağlı (, Üstündağ) (Halıcı, ) Ömer Duman (, Dumanoğlu) (Kıratlı, ) Ömürcan Yıldız (, Ömürcan) (Erkmen, )

26 10 Önder Erdağı (www. monash.pw ) Özgür Virani (www. monash.pw ) Öztürk Karal (, Ezginî) (Bolat, ) Paşa Susanoğlu (, Susanoğlu) (Kocaman, Çınar, ), Rüstem Alyansoğlu (, Alyansoğlu) (Halıcı, 37) Sabahattin Dülger (, Erdemli) (Halıcı, ) Sabit Ataman ( , Müdamî) (Halıcı, 52) Sabri Şimşekoğlu ( , Şimşekoğlu) ( 10 Eylül ) Sabri Yokuş (, Sabri Yokuş) (Ok, ) Sadi Değer (, Hasretî) (Halıcı, ) Sait Küçük (, Sadık Miskini) (Kızıltaş, ) Sefer Akyüzoğlu (, Akyüzoğlu) ( 10 Eylül ) Sefer Taşkıran (, Firgani) (www. monash.pw ) Selahattin Dündar (, Dündar) (Halıcı, ) Sürmeli Çerkezoğlu (, Sürmeli/Çerkezoğlu) (Ayaz, ) Şahsenem Bacı (, Şahsenem) (Halıcı, ) Şemsettin Güneş (, Seyfettin) (Toybıyık: ) Şenay Yıldız (, Şenol Muratoğlu) (Çoban, ) Şeref Taşlıova (,Taşlıova) (Kuzey, Hızarcıoğlu, ) Terhan İnan (, Terhan) (Halıcı, ) Tosun Turanoğlu (, Turanoğlu) (Öksüz, ) Turgut Yılmaz (www. monash.pw ) Umut Sucu (, Sururi) ( 10 Eylül ) Üzeyir Aziz Göktekin (, Pünhanî) (Halıcı, ) Vahit Üstündağ (, Köroğlu) ( 10 Eylül )

27 11 Veli Akbulak (, Cenan) (Çalışır, ) Veysel Deniz ( , Şahbazoğlu) (Halıcı, ) Veysel Yıldızer (, Veysel Yıldızer) (Hayırlı, ) Yener Yılmazoğlu (, Yener) (Üçay, ) Yılmaz Şenlik (, Şenlik Yılmaz) (Halıcı, ) Yusuf Yıldız (, Yusuf) (Halıcı, 50) Yüksel Öztürkoğlu (, Dertli) (Abbasov, ) Yüksel Yakupoğlu (, Yakupoğlu) (Cengiz, ) Zafer Karabay (, Zaferî) (Dağ, ) Zeynel Çınar (, Çınarî) (Taşkan, ) Ziyattin Yıldız (, Dumanlı) (Kömürcü, ) Karslı âşıkların bazıları ile ilgili oldukça fazla çalışma yapılmışken hiç ele alınmayıp makale ve antolojilere sıkışıp kalanlar da vardır. Posoflu Zülâlî ile Çıldırlı Âşık Şenlik, haklarında en fazla yayın yapılan âşıklarımızdandır. (Sakaoğlu, 56) Bunda Âşık Şenlik in oluşturduğu âşık kolunun da etkisi büyüktür. Kars âşıklık geleneğinin temelini atan ilk âşık, daha sonra kendi adı ile anılacak Âşık Şenlik Okulu nun ilk hocası Âşık Şenlik olmuştur (Heziyeva, ). Âşıklık geleneğinin günümüzde en canlı olarak yaşadığı yörelerimizin başında Kars ın yer almasında Çıldırlı Âşık Şenlik in ve onun Kars ve havalisinde sağlam bir ekolün temelini atmasının payı büyüktür (Makas, ). Günümüzde Şenlik Kolu olarak anılan bu sistem pek çok âşığın yetişmesini, geleneğin usta- çırak ilişkisi temeli üzerinde devamlılığını sağlamıştır. Kars yöresi âşıkları geçmişten günümüze kadar, usta-çırak ilişkisi içerisinde çıraklık ve kalfalık dönemlerinde uygulamaya çalışılan bir eğitim sürecinden geçerek ustalaşmışlardır. Böylece yüzyıllar içerisinde bir ustaçırak geleneği ortaya çıkmıştır (Aslan, 59). Âşıklık geleneğinde bir

28 12 âşığın bu geleneğe karşı duyduğu sevgi, heves ve öğrenme isteği onu bu geleneğe yönelten en önemli sebeplerdir. Bu sebeplerin yanında âşık adayının öğrenme gücü, sesinin güzel olması vb. gibi şahsî yetenekler de âşığı geleneğe yönlendirir (Aslan, 45). Ferhat Aslan Kars yöresi âşıkları üzerine yaptığı incelemeye göre âşıkların geleneğe yönelmeleri ve çıraklığa başlama sebeplerini şu şekilde tasnif etmiştir: 1. Aile Büyüklerinden Tevarüs Etmeyle Âşıklığa Yönelme: Kars yöresi âşıklarında, âşıklığa başlamanın, yönelmenin en önemli sebebi âşık adayının ailesinde bu geleneğin temsilcisi bir âşığın olmasıdır. Âşık adayı ya babasının ya da yakın bir akrabasının yanında çırak olarak bulunur ve bu geleneği öğrenir. Kars yöresinde bu sebepten âşıklığa yönelen pek çok âşık mevcuttur. Kars yöresi âşıklarının genel düşüncelerine göre; babasının yanında çıraklık yaparak âşıklık geleneğini öğrenenlerin, geleneği icra etmede daha başarılı olma imkânları vardır. Çünkü çırak (oğul) ustanın (babasının) yanında daha fazla kalma ve onun bilgilerini eksiksiz öğrenme şansına sahiptir. Usta (baba) da oğlu olan çırağını yetiştirmede daha çok özen gösterir (Aslan, 45). Maksut Koca nın babasının ve amcasının da geleneğin içerisindeki önemli isimlerden olması Koca nın sanat gücündeki önemli etkenlerdendir. 2. Âşıklardan Etkilenmeyle Âşıklığa Yönelme: Bu başlığın en etkili biçimde yaşadığı bölgelerin başında Kars gelmektedir. Diğer bir deyişle, model alınarak bu geleneğe yönelme durumuna en uygun zemin Kars ve çevresindedir. Kars yöresi âşıklarını bu geleneğe yönelten önemli sebeplerden birinin bu başlık olması âşıkların geleneğin hâlâ canlı olarak yaşandığı bir çevre içerisinde bulunmalarıdır. Âşık adayı gelenek temsilcisi usta âşıkların yakınında bulunmakta, onların özellikle köy düğünlerindeki, köy odalarındaki meclislerini, fasıllarını takip etmekte, hatta usta âşıklarla arkadaşlık etmekte ve seyahatlere çıkmaktadır. Böylece âşık adayı, geleneği usta âşıkların

29 13 yakınında bulunarak, yaşayarak öğrenmekte ve âşıklığa yönelmektedir (Aslan, 46). 3. Âşıklığa Yönelmede Çevrenin Etkisi: Yörede geleneğin canlı olması bu geleneğe uygun yetilere sahip gençlerin daha çabuk keşfedilmesi manasına gelmektedir. Kars yöresi âşıklarının âşıklığa yönelmelerindeki bir diğer sebep de çevrenin etkisidir. Çevredeki insanların teşvikleri âşık adayını bu geleneğe yönelten yardımcı bir etkendir. Âşık adayları, en başta seslerinin güzel oluşundan, usta âşıkların eserlerini bilmelerinden dolayı yakınları tarafından bu geleneğe yönlendirilirler (Aslan, 46). 4. Rüya ile Âşıklığa Başlama: Geleneğe doğaüstü, mistik bir unsur katan en önemli faktör rüya motifidir. Özellikle geçmiş yüzyıllarda yaşamış âşıkların günümüz âşıklarına kıyasla âşıklığa rüya ile başlama oranı daha fazladır. Âşık biyografileri etrafında teşekkül eden halk hikâyelerinde daima aynı şekilde ortaya çıkan rüyalar, âşık olacak kişinin zihnine kaydedilmiş bir ilk örneğin tekrarlanan şekilleridir (Günay, ) Türk kültürünün önemli motiflerinden biri olan rüya motifi; âşıklık geleneği içinde, sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçişi sağlayan unsurlardandır. Kars yöresi âşıklarının pek çoğu rüya ile âşıklığa başlamışlardır. Bu rüyalarda bir pir ya da onu temsil eden bir kişi tarafından âşığa bade sunulmaktadır. Rüyaların içeriği genel itibarıyla birbirine benzemekle beraber bazı küçük farklılıklar da göstermektedir. Çok eski bir geleneğe dayanan rüya motifinin günümüz âşıkları arasındaki etkisi yavaş yavaş azalmaktadır (Aslan, 46). 5. Hasret Duygularıyla Âşıklığa Yönelme: Bir kısım yöre âşığı kendi his dünyalarında çok yoğun yaşadıkları hasret duygusuyla âşıklığa yönelmişlerdir. Bu hasret duygusu bazen sevgiliye, bazen anneye, bazen de âşığın doğup büyüdüğü memleketine ilişkin olabilmektedir (Aslan, 47).

30 14 6. Sevda ile Âşıklığa Yönelme: İnsanların bıraktıkları eserlerin temelinde içlerinde o eseri bıraktıracak hislerin vuku bulması vardır. Bu hislerin en baskını da aşk ve aşkın vermiş olduğu heyecan ve kederdir. Bazı âşıkların yaşamış oldukları sevda onların âşıklığa yönelmelerindeki en önemli etkendir. Bu sebebe dayalı olarak âşıklığa yönelen çırak adayının çektiği sevda onun ruhunda önemli izler bırakır. Âşık adayı da bu duygularını en güzel şekilde âşıklık geleneği içinde ifade edebileceğini düşünür (Aslan, 47). 7. Fakirlikten Âşıklığa Yönelme: Kars yöresi âşıklarından bir kısmı çekmiş oldukları maddî sıkıntılardan dolayı âşıklığa yönelmişlerdir. Murat Çobanoğlu na göre âşıklığa yönelmenin ve bu geleneği icra etmenin en önemli sebebi; âşığın fakir olması, para kazanarak geçimini temin etmek zorunda kalmasıdır (Aslan, 48). 8. Körlükten Âşıklığa Yönelme: İnsanlar karşılaştıkları sıkıntılı durumlarla baş etmek ve bu durumların üstesinde gelebilmek için çeşitli yollar denemiş, formüller geliştirmişlerdir. İnsanın görme duyusunun doğuştan veya sonradan eksikliği kimi âşıkların geleneğe bu sebeple adım atmalarını sağlamıştır. 9. Kendiliğinden Âşıklığa Yönelme: Bazı şartlarda yukarıda sayılan şartların hiçbiri söz konusu değildir; ancak kişi buna rağmen geleneğe iltifat eder ve geleneğin içerisinde aktif bir biçimde bulunmak ister. Kars yöresindeki bazı âşıklar da doğuştan gelen bir ilhamla kendiliklerinden âşıklığa yönelmişlerdir (Aslan, 48). Kars, Anadolu da varlığını bilebildiğimiz en eski Türk âşığı Baykan ı yetiştiren ilimizdir. Âşıklık geleneği yüzyıllardan beri artan bir hızla gelişmiş ve bugünkü şeklini almıştır. Günümüzde âşıklık geleneğini yaşatabilen ilk beş il ve ilçemizden biridir. Âşığa ve şiire karşı olan sevginin devam etmesi halinde Kars ımızdaki bu bağlılık da devam edecektir (Sakaoğlu, 57). Kars ta gelenek âşığa ve şiire verilen önemle orantılı olarak kendini koruyabilmektedir. Bugün hâlâ düğünlerde âşıklar saz çalıp şiir söyleyebiliyor

31 15 ve buna paralel olarak da dinleyici bulabiliyorsa gelenek devam edecek demektir. Yeni teknolojinin bazı araçları (başta televizyon olmak üzere) âşıklığı engeller gibi görünüyorsa da âşıklarımız kasetler vasıtasıyla ilgililerin dünyalarına kolayca girebilmenin yolunu bulabilmiştir (Sakaoğlu, 57). Kars ta geleneğin hâlâ ilk çıktığı haliyle veya bu hale en yakın biçimde yaşıyor olması usta-çırak ilişkisinin diğer yörelere oranlara daha uzun süre direnmesiyle alâkalıdır. Hâlâ devam eden âşıklar bayramı tarzındaki toplantılar da geleneğin devamı konusunda teşvik niteliği taşımıştır. Pek çok noktada hızla gelişen teknolojinin geleneğe yara verdiği fikri olsa da Karslı âşıklar hızla gelişen teknolojiyi geleneğin lehine çevirme yolunu bulmuş ve sanatlarını bu şekilde daha geniş kitlelerle paylaşmışlardır. Bütün bu sayılan unsurlar Kars taki âşıklık geleneğinin XXI. yüzyıla kadar geçirdiği merhaleler ve bugün almış olduğu şekli gözler önüne sermektedir.

32 BİRİNCİ BÖLÜM ÂŞIK MAKSUT KOCA HAYATI Doğumu tarihinde Kars a bağlı Arpaçay ilçesinin Taşdere (Sosgert) köyünde doğmuştur. Doğduğu yeri ve çevreyi âşıklık geleneğinin son derece önemsendiği, değer verildiği ve yaşatıldığı bir bölge olarak tanımlamıştır. Annesinin adı Zeynep babasının adı İskender dir. Babası çiftçilik yaparak ailenin geçimini sağlamıştır. İki kız, beş erkekten oluşan yedi çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğudur. Kardeşleri arasında şiir yazanlar vardır ancak bunu profesyonel seviyede icra etmemektedirler Soyu Koca, atalarının Azerbaycan dan geldiğini, geleneğe olan yeteneğinin soydan gelme olduğunu dile getirmiştir. Maksut Koca, Türkiye coğrafyasında Âşıklık geleneğinin en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olan Kars ta yetişmiştir. Soyunda âşıklık geleneğinden önemli isimler bulunmaktadır. Ailesinde âşıklık geleneğini temsil eden kişilerin varlığından söz eden Feryadî, özellikle dedesi Rahim Koca, babası İskender Koca ve yine aynı soydan gelen Âşık Mehmet Hicranî ve Âşık Ali Rıza Ezgi nin gelenek içerisinde önemli isimler olduğunu belirtmiştir Dedesi Rahim Koca Rahim Koca, Kars ın Arpaçay ilçesine bağlı Sosgert (Taşdere) köyünde doğmuştur. Geleneğin önemli isimlerindendir. Maksut Koca nın anlatımıyla dedesi, sazını omzuna alıp köy köy dolaşan, irfan meclislerinde eşini dostunu bulduğu zamanlarda şiir söyleyen bir âşıktır. Köylerinin biraz

33 17 aşağısında kalan Dilan köyünde bir çeşmenin başından geçerken gördüğü genç kıza bir güzelleme söylemiştir: Sığındım Allah a indim Dilan a Yoluma çıktı bir Mihriban gözel. Kaşların eğrisi benzer hilâle O kara gözlerin eyler kan gözel. Sanırsın zuhreder şems ile kamer Altından faykası, üstünden kemer Bahdavar başına lebin kim emer Kime kısmet oldu bu devran gözel? Gel ah çekme gözel bende dertliyem Methini etmeye özüm şartlıyam Adım dertli Rahim, ben Sosgertliyem Şiirim olsun sana armağan gözel Yaraşır hüznüne şöhret, şan gözel. Güzelleme söylediği bu kız, köyün ileri gelen ailelerinden birinin gelinidir. Gelin gidip kaynanasına; bir aşığın çeşmenin başında kendisine methiye söylediğini anlatır. O zamanki âdete göre kayınbabası, gelinine methiye söyleyen o aşığı buldurup hediyesini vermek ister. Köyün çıkışında Âşık Rahim Koca ya yetişirler ve ağanın evine gittikleri zaman methiyeyi söyleyen âşığın Sosgertli Rahim olduğunu anlarlar. Sanatını hiçbir zaman para karşılığında icra etmediğini bildiklerinden; bir koç kesip kendisine yemek verir ve gelinin çeyizinden de bir yün çorapla bir kazak hediye ederler.

34 Babası İskender Koca İskender Koca, Kars ın Arpaçay ilçesine bağlı Taşdere (Sosgert) köyünde da doğmuştur. Âşık Mehmet Hicranî ile amca oğludur. Düğün ve köy odası sohbetlerinde, ilerleyen yıllarda da Konya Âşıklar Bayramı başta olmak üzere, çeşitli illerde katıldığı meclislerde, hikâye anlatmış, bağlama kullanmaksızın âşık ezgilerini söylemiştir. Geleneğe hâkim biri olan İskender Koca, âşıklığı bir meslek olarak yapmamıştır. İskender Koca, Maksut Koca ya ve amcasının oğlu Mehmet Hicranî ye de ustalık etmiştir (Taşlıova, ). Maksut Koca nın dedesinin ardından babası bu geleneği devam ettirmiştir. Azerbaycan da Karabağ muğamı adı verilen sesi çok güçlü kişilerden bahseden Koca, babasının da bu muğamlar gibi çok güçlü bir sesi olduğunu söyler. Babasının köyün on km dışında söylediği türkülerin köydeki evlerin içinden berrak bir şekilde dinlenebildiğini anlatması da, babasının sesinin gücüne en iyi kanıttır. Aşağıda İskender Koca ya ait bir şiir verilmiştir: Ettiğin eziyet, verdiğin ceza Daha etmedi mi kifayet gelin? Gözlerin harami, kaşların cellât! Eylerim elinden şikâyet gelin. Bir garip âşığım günahım alma Kemendine salıp, vebalde kalma. Kara saçlarını boynuma salma Ne haktan işleme cinayet gelin. Bizim yerler dağdır havası serin. Serinde dumanı var İskender in Kur an da suredir, dilde ezberim Okunur ismine bin ayet gelin.

35 Âşık Mehmet Hicranî Âşık Mehmet Hicranî de yine Feryadî nin soyuna damgasını vuran önemli isimlerdendir. Koca ya Feryadî mahlasını veren Âşık Mehmet Hicranî, Kars ve çevresinde tanınan çok güçlü bir âşıktır. Özellikle hikâyecilik dalında nam yapmıştır. Yetmiş iki tane hikâyeyi ezbere bilen âşığın Kars âşıklık geleneğine yön veren bir sanatı olmuştur. Kendisi için divan edebiyatının halk edebiyatına yaklaştığı, diğer bir deyişle halk âşıklarının divan edebiyatı sembolleriyle şiirler vücuda getirdiği bir dönemin son üstatlarındandır diyebiliriz (Altınkaynak, 22). Asıl adı Mehmet Kasım Ülker 1 olan Mehmet Hicranî, (H. ) yılında Kars ın Arpaçay ilçesinin Taşdere (eski adı Sosgert) köyünde doğmuştur (Altınkaynak, 1). Ensar Aslan ise doğum tarihini olarak vermiştir (Aslan, 59). Gürcistan ın Ağbaba Bölgesi nden Türkiye ye göçen Âşık Hasan ın torunudur. Aziz- Kız Yeter çiftinin oğludur. Hüseyin, Alesker ve Sultan adlarında üç kardeşi vardır (Altınkaynak, 1) tarihinde, Hicranî nin kendi ifadesine göre, yetmiş iki adet hikâye bilmektedir. Bu hikâyeleri kırk beş yılda meydana getirmiştir. Her gece dört beş saat anlatılması kaydıyla hikâyelerin anlatım süresi yüz kırk bir günü bulmaktadır (Altınkaynak, 1). O büyük bir hikâyecidir ve hikâyeleri bilimsel yazına da geçmiştir (Alptekin, ). Düzenli bir eğitim almamıştır, okula gitme imkânı bulamadığından okuma yazmayı askerde öğrenmiştir (Aslan, 59). Kars ve civarındaki kahve, konak ve köy odalarında toplanan âşıklar Hicranî nin yetişmesinde önemli rol oynamıştır (Özarslan, 89). Kasım Şenlik in isteği üzerine Âşık Şenlik in ocağına hizmet etmiş, usta-çırak ilişkisi içerisinde eğitimini almıştır (Kaya, 18). Âşık Şenlik ( ) geleneğiyle yetişen Hicranî, bağlama çalmayı Azerbaycanlı Âşık Necip ten, Köroğlu Kol Destanlarının tamamını da Âşık 1 Soyadı kanunundan sonra alınan farklı soy isimlerinden dolayı iki ailenin soyadı birbirinden farklıdır.

36 20 Gülbak tan öğrenmiştir. Bütün bunlara dayanarak Hicranî nin tek ustası olmadığını söyleyebiliriz (Altınkaynak, 22). Kars taki düğünleri düğün yapanın âşıklar olduğunu dile getiren Koca, Âşık Mehmet Hicranî nin o düğünlerde aranılan âşıklardan olduğunu ve düğün gününden aylar öncesinde kendisinden gün alındığını anlatmıştır. Şiirlerinde Ozanî, Mehmet Ozan, Mehmet Hicranî, Şair Hicran, Mim Hicran, Hicran, Kul Hicran, Sefil Hicran, Dertli Hicran ve Hicranî mahlaslarını kullanmıştır. Bunlardan Hicranî halk arasında en çok bilinen mahlasıdır (Altınkaynak, 3). Yurt içinde pek çok yeri dolaşan Hicranî, bugünkü İran, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan gibi çeşitli ülkeleri de görme fırsatı bulmuştur (Aslan, 60). Hicranî nin kendi el yazısıyla kaleme aldığı yirmi yedi defterden derlenen hikâyeler Erdoğan Altınkaynak tarafından, Kömen Yayınevi nden Âşık Mehmet Hicranî nin Hikâyeleri () adıyla yayımlanmıştır. Kitapta yer alan hikâyelerin isimleri aşağıda verilmiştir. Kars ta Toy- Düğün- Âşıklık Geleneği, Şeyhi Senan Hikâyesinden, Aşk-ı İlahi, Tarihin Dükkânı, Yüz Yıllık Yolcular, Şeriatın Çıbanı, Manzumeli Destanı, İnsanlığı Terk Ettim, Garip Fıkralar, Hayat Zinciri Garip Halkaları, Divan-ı Ali, Mahlugattan Fikirler Fikirlerden Fıkralar, Umman İle Hacer Han Hikâyesi, Mahlûkatın Dili, Köpek ile Kedi, Pire ile Kahle nin Münazarası, Çoban ile Koyun, Karınca ile Arı, Ömür ile İnsanın Sohbeti, Dağ ile Denizin Münakaşası, Orman ile Çimenin Birbirine Cilvesi, Yiğit ile Meydanın Sohbeti, Güzel ile Çirkinin Öğünme Mücadelesi, Su ile Ateşin Söyleşmesi, Bir İhtiyarla Bir Gencin Konuşması, Kurt ile Tilkinin İşbirliği, Vatan ile İnsan, Gelen Kervan- Giden Kervan, Yıldız ile Çiçek, Bahar ile Kış, Avcı ile Ceylan, Kış ile Yaz, Ay ile Güneş, Kar ile Yağmur, Hz. Âdem ile Hz. Havva. Âşık Mehmet Hicranî 20 Temmuz tarihinde Taşdere de vefat etmiş ve orada toprağa verilmiştir (Altınkaynak, ). Âşık Mehmet Hicranî ye ait birkaç şiir aşağıda verilmiştir:

37 21 SEMAİ 2 Sen cananı canda ara Cananı canda severler Sakın sen seni terk etme Canı cananda severler Zikreyle gani Süphanı Beşersin haddini tanı Vicdan ile ey olanı İki cihanda severler Ey olanlar akıl dane Uyma her an cahilane Gönül ver kâmil olana Seni yılanda severler Şöhret kazan ekranında Amma düşün zamanında Değil kendi vatanında Seni her yanda severler Öz yârinin maşuku ol Hakikate gider bu yol Gülizarın âşıkı ol Seni gülşende severler Kükreyip kaynayıp taşma Taşıp da haddinden aşma Yeter ki delalete düşme Seni cihanda severler 2 Mehmet Hicrani nin kişisel defterinden alınan bu şiirin, tarihinde yazıldığı kendisi tarafından belirtilmiştir.

38 22 Dertli gamlı Hicraneler Deli değil divaneler Yaşar ölmez merdaneler Merdi meydanda severler (Altınkaynak, ) Âşık Ali Rıza Ezgi Âşıklık geleneğinin temsilcilerinden biri olan Ali Rıza Ezgi de Maksut Koca nın soyundaki önemli isimlerdendir yılında Kars ın Arpaçay ilçesinin (Sosgert) Taşdere köyünde doğmuştur. Zeki, çalışkan bir çocuk olmasına rağmen ilkokuldan sonra okuyamamıştır (Halıcı, ). Çocuk yaşlardan itibaren İlhami Demir in yanında çırak olarak saz çalmaya ve şiir söylemeye başlamıştır (Halıcı, ). On iki yıl süresince Âşık İlhami Demir e çıraklık yaparak köy köy dolaşmış meclislerde usta âşıkları dinleyerek yolun gereklerini öğrenmiştir. Başta İlhami Demir den olmak kaydıyla Sosgertli Âşık Mehmet Hicranî, Âşık Musa ve Âşık Gülistan dan da dersler almıştır. Sosgertli Âşık Mehmet Hicranî den hikâyeler öğrenmiştir (Akbal, 49). Evli ve beş çocuk babasıdır. Kırk yıldan fazla bir süredir İzmir de hayatını sürdürmektedir. Çocukluk döneminden bu yana gönül verdiği âşıklık geleneğinin içinde usta âşıklardan biri olmayı başarmış zaman zaman maddi sıkıntılar yaşasa da âşıklık dışında herhangi bir işe meyil etmemiştir. Âşıklık geleneğinin yaşayan bir temsilcisi olarak sanatını sadece Türkiye de değil Almanya, Azerbaycan, Gürcistan, Fransa, Belçika, Hollanda ve Rusya ülkelerinde de icra etmektedir (Akbal, 50). Âşık Ali Rıza Ezgi ye ait bazı şiirler aşağıda verilmiştir:

39 23 DİVAN Benim öyle bir yârim var cihanın temelidir Ondan başka yâr tanımam imanın temelidir Hiç yok iken halk eyledi on sekiz bin âlemi Müslüman ın kıblegâhı Kâbe nin temelidir Gece onun, gündüz onun ay, yıldız, güneş ile Vücut onun, kafa onun kirpik ile kaş ile Bu dünyayı halk eyledi en sonunu baş ile Yedi kat yer yedi kat gök bir anın temelidir Ali Rıza yım söz söylerim ol kalubela ile Yeryüzüne nida indi okunan sala ile Ervahlar ikrar eyledi elifi imla ile Allah ın kendi kelamı Kuran ın temelidir (Akbal, 59). NE DEYİM Ey benim ömrümü günümü söken Her bir günün zara dönsün ne deyim Döşeğin buz olsun yorganın diken Yastığın şahmara dönsün ne deyim Beni peşi sıra gezdiren ahu Dizlerinde takat gözlerinde uyku Ciğerinde nefes dudaklarında su Hepsi zehr-i mara dönsün ne deyim Ali Rıza nın derdi sürütsün seni Sarsın kara toprak çürütsün seni Aşkımın güneşi eritsin seni Ömrün dağda kara dönsün ne deyim (Akbal, 60).

40 Tahsil Hayatı İlkokulu köyünde tamamlamıştır. Ortaokul ve lisenin ilçede olmasından ve ailenin kendisini ilçeye gönderebilecek durumu olmamasından eğitimine devam edememiştir. Ancak âşıklık geleneği konusunda daha ilkokuldan itibaren kendini geliştirmeye başlamış ve birikimlerini sanatında göstermiştir. İlkokul yıllarında öğretmeni de Maksut Koca nın sesinin güzelliğini fark etmiş ve daha o yıllarda söylediği türkülerle öğretmeni ve arkadaşları tarafından âşık unvanına layık görülmüştür. O yıllarda Arpaçay İlçesi nde, 23 Nisan Şenlikleri nde yapılan yarışmaya Suat Öğretmen in teşvikiyle katılmış ve burada okuduğu şiirle okuluna derece kazandırmıştır Askerliği Askerliğini yılları arasında Mardin e bağlı Midyat İlçesi nde yapmıştır. Askere devrelerinden bir ay kadar geç gitmiştir. On sekiz gün acemi birliğinde kalmış, usta birliğini de yine Mardin de yapmıştır. Mardin Seyyar Jandarma Tugayı na bando için asker seçmeye geldiklerinde kendisinin âşık olduğunu bilen asteğmeni Ali Yayla nın Seni bandoya gönderelim. demesi üzerine bandoya seçilmiş ve usta birliğinde bandoda klarnet grubuna dahil olmuştur. On yedi ay bandoda askerlik yapmış ve bu sayede usul, ritim ve nota bilgisini pekiştirmiştir. Askerdeyken Tümgeneral Hulusi Sayın adlı kolordu komutanının tugayı ziyaret etmesi sebebiyle, Binbaşısı Abdülkadir Aksu tarafından bir şiir hazırlaması için görevlendirilmiş, Koca da bunun üzerine Atatürk konulu bir şiir hazırlamıştır. Hulusi Paşa tarafından çok beğenilen bu şiir, Binbaşı Abdülkadir Aksu ya kıdem, Koca ya da bir dolmakalem ve üzerinde isminin yazılı olduğu bir saat kazandırmıştır (Gicili, 15).

41 Evliliği Askerden izne geldiğinde kendisi gibi Karslı olan Birsen Hanım ile nişanlanmış ve yılında evlenmiştir. Eşi Birsen Koca, ev hanımıdır. Biri kız (Sevinç Koca), diğeri erkek (Ozan Emre Koca) olmak üzere iki çocuk babasıdır Mesleği Âşıklık onun için hobi olarak kalmamıştır, sanatını profesyonel manada icra etmiş ve hayatını da bu yolla kazanmıştır. İlk kasetini yılında yapmıştır ve şu anda on beş adet kaseti bulunmaktadır. Bunların arasında Azerbaycanlı Âşık Zülfiye İbadova ile yaptığı O Sahilden Bu Sahilden adlı albüm önemli bir yer tutmaktadır yılında babasını kaybetmiş ve bundan sonra ailenin geçimini üstlenmek zorunda kalmıştır. Yirmi dört yaşına kadar Kars ın Arpaçay a bağlı Taşdere (Sosgert) köyünde kalmış, daha sonra ailesiyle birlikte şehir merkezine göç etmiştir yılında Kars ta bir âşıklar kahvehanesi açmış, orada çalıp söylemiştir. Bu kahvehaneyi üç yıl işlettikten sonra maddi sıkıntılardan, Kars ta bir iş sahasının olmamasından, kardeşlerinin ve çocuklarının da geleceğini düşünerek on iki on üç nüfus İstanbul a göç etmiştir. İstanbul da da ailesinin geçimini, sanatını icra ederek sağlamıştır Bugün Yaptığı İşler ve Çalışmaları yılında ailesiyle birlikte İstanbul a göç etmiş, İstanbul, Koca nın çalışmaları için de daha elverişli bir ortam olmuştur yılında İstanbul Bağcılar da açtığı Halk Âşıkları isimli kültür evinin açılışını Safiye Ayla yapmıştır. Bu açılışa on iki on üç televizyon kanalı gelmiş, Çobanoğlu gibi önemli isimler başta olmak üzere otuz iki tane âşık katılmıştır. Bu kültür evi geleneğe hizmet etmiştir. Saim İstekoğlu ve Mustafa Kurbanoğlu, burada yetişen, gelenekle ilgili temel bilgilerini buradan alan âşıklar arasındadır.

42 yılında TRT ye Aşkın Hikâyesi isimli televizyon programını yapmıştır. Adından da anlaşılacağı üzere programda ustasından öğrendiği halk hikâyelerini anlatmıştır. Bu hikâyelerin anlatım şekli gelenekteki hikâye anlatımından biraz daha farklılaşmış, bir haftada, bir ayda anlatılabilecek kadar uzun hikâyeler, Maksut Koca tarafından programın saati dahiline sığdırılarak anlatılmıştır yılından bu yana özel bir televizyonda Ozan Telinden isimli, gelenekle ilgili bir program yapmaktadır. Dokuz yıldır devam eden bu programın geleneğe kayda değer bir hizmeti vardır. Programa Türkiye ve Azerbaycan dan gelen halk ozanlarını konuk eden Koca, iki ayrı coğrafyada da teşekkül eden âşıklık geleneğinin yaşayış farklılıklarını gözler önüne sermiştir. Bizzat Azerbaycan a gidip geleneği yaşadığı coğrafyada kayda alarak programında yayımlaması, programın gelenek adına işlevselliğini gösteren özelliklerinden bir tanesidir. Âşık meclislerinde olduğu gibi Koca da her programını divanla açmaktadır. Programın işlevselliğinin bir diğer göstergesi ise; programda gerek konuklar gerekse Koca tarafında icra edilen bütün şiir türlerinin icranın hemen ardından belirtilmesidir. Bunun yanı sıra gençlere de hitap etmesi ve geleneğin gençlere sevdirilebilmesi için bilinen türkülere de programda yer verilmektedir. Bugün İstanbul da ikamet eden Koca nın televizyon programı, şiir, kaset ve konser çalışmaları devam etmektedir.

43 YETİŞTİĞİ KÜLTÜR MUHİTLERİ VE ETKİLENDİĞİ KÜLTÜR KAYNAKLARI Edebiyatla Tanışma ve İlk Etki Kaynakları Âşıklık geleneğinin canlı bir biçimde yaşadığı Kars ta dünyaya gelmiş olması sebebiyle gelenekle tanışması çok küçük yaşlara denk gelmiştir. Kars ta âşık adayı çıraklık döneminde; ustasının yanında bulunarak ustasının geleneği nasıl icra ettiğini gözlemler. Usta malı deyişleri, âşık havalarını ve halk hikâyelerini ustasının kontrolünde öğrenir. Bu dönemde çırağın en çok kullandığı öğrenme metotları ezberleme, gözlemleme ve taklit etme dir (Aslan, 65). Maksut Koca da daha okuma yazma bilmezken Kars ta süregelen âşıklık geleneğini babası İskender Koca tarafından öğrenmeye başlamıştır. Babasından, halk hikâyelerinden âşık havalarına kadar geleneğin bütün inceliklerini öğrenerek yetişmiştir. Bu durumun en iyi göstergesi ilkokul dönemlerinde elli altmış kadar türküyü ezbere bilmesidir. Babası söyledikçe kendisi ezberlemiştir. Geleneğe olan ilgisi ilkokul çağlarındayken kendini göstermiştir. Her gece âşık olabilmek için dualar ettiğini dile getiren Koca, ilkokul dönemlerinde köy düğünlerine katılmaya başlamıştır. Garip yolcu isimli ilk şiirini yılında gurbet üzerine söylemiştir: GARİP YOLCU Garip bir yolcuyum dursuz duraksız, Dertli geçer ayım yılım gurbette, Ayrılık en keskin kılıçtan farksız, Doğranırım dilim dilim gurbette. Tutuşmuşum dumanım yok yanarım, Gözyaşım sel, iki gözü pınarım, Yaprakları hasret açan çınarım, Köküm memlekette, dalım gurbette.

44 28 Sılada bülbüller ötüyor şimdi, Memleket gözümde tütüyor şimdi, Sanma Maksut rahat yatıyor şimdi, Zulüm çekiyorum, zulüm gurbette. ( Şiir) Seksen yılından önce yazdığı şiirlerini sanatsal manada cılız bulduğu için bugün elimizde sadece seksen yılından sonra yazdığı şiirler bulunmaktadır. Kendi deyimiyle en iyi şiirlerini seksenli yıllardan sonra vermiştir. Babası seksen yılında vefat etmiş ve babasının ölümünün ardından yaşadığı sıkıntılar ve babasına duyduğu özlemle çok güçlü şiirler yazmıştır. Âşıklık geleneğinde sazın önemli bir yeri vardır. Âdeta saz ve söz bütünleşmiştir. Âşıkların büyük bir çoğunluğu saz çalar. Bazı âşıkların doğaçlaması vardır, sazı yoktur. Bazılarının ise ne sazı, ne de doğaçlaması vardır. Ancak geleneğe uygun olarak heceyle şiir yazarlar (Kaya,). Köprülü, âşıklık geleneğinde yetişmiş âşıklar arasında saz çalamayan bir âşığın düşünülemeyeceğini söyler (Köprülü, 19). Boratav da bu görüşe katılarak âşıkların çoğunlukla saz çalıp şiirlerini sazla söylediklerini belirtir (Boratav, ). Başgöz ise istisna olarak son yüzyılda özellikle çalgıyı günah sayan çevrelerin dışında, sazın âşıklarca çalındığına işaret eder (Başgöz, 14). Âşıklık geleneğinde saz çalamayan bazı âşıklar, yanlarında sofu adı verilen saz çalan âşıkları gezdirirler (Artun, 2). Koca nın sazla tanışıklığı ise sözden çok daha erken yaşlarda başlamıştır. Saz tutkusu çok küçük yaşlarda başlamıştır. Sazının olmadığı zamanlarda tahtanın üzerine taktığı tellerle kendine saz yapmaya çalıştığını anlatması saza olan tutkusunu en iyi ifade eden anekdottur. Çok kez babasından saz istemiştir. Kendisi dokuz on yaşlarındayken babası, İstanbul a ablası ve ağabeyini ziyarete gitmiş orada ağabeyi kendine aldığı curayı kardeşinin ilgisini de bildiğinden babasıyla kardeşine yollamıştır. Babasının yanında saz getirdiğini öğrenen Koca, babasının yolunu gözlemeye koyulmuş, hava şartlarından dolayı babasının Cebeci köyünde konakladığı haberini alınca onun eve gelmesini bekleyemeden, içindeki saz aşkıyla karda üç dört km yol yürüyerek babasının yanına gitmiştir. Kendi tabiriyle, o sazı gördükten sonra

45 29 vücudunda ne yorgunluk ne de üşüme kalmıştır. Müziğe ilk olarak bu curayla başlamış, ardından kendine yetmiş üç yılında İstanbul da parasını simit satarak kazandığı orta boy bir saz almıştır. Kendi deyimiyle o saz o zamanlarda kendisine divan gibi gelmiştir ve yılında yaptığı albümündeki türkülerini de yine o sazla söylemiştir Edebî Şahsiyetini Besleyen Muhitler Kars ta usta-çırak geleneği içerisinde yetişen bir çırak, ustasını; ustasının evinde, köy düğünlerinde, köy odalarında, âşık kahvehanelerinde ve gurbette takip ederek gözlemlemeye çalışır (Aslan, 58). Çırağın eğitim sürecinde önemli olan bu mekânları şöyle sıralanmıştır: Ustanın Evi: Âşık kolunun bulunmadığı günümüzde, ustanın evi okul niteliği taşımaktadır. Bir çırağın eğitim süreci içerisinde ustası ile aynı evi paylaşıyor olması, ustası ile daha fazla birlikte olması hiç şüphesiz onun eğitiminde olumlu etkiler yaratmaktadır. Böylece çırak gözlemlemeye ve gördüklerini uygulamaya dayalı olan bu eğitimi diğer şartlarda yetişen çıraklara göre daha iyi öğrenebilir (Aslan, 58) Köy Odaları ve Evler: Kars yöresinde âşıklık geleneğinin icra edildiği bir diğer mekân, köy odaları ve evlerdir. Köy düğünleri örneğinde olduğu gibi sadece Kars yöresinde değil, Anadolu nun hemen her köşesinde var olan köy odaları ve hatırı sayılır kişilerin evleri hem sözlü kültürün hem de âşıklık geleneğinin devam etmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılması için çok önemli mekânlardır (Aslan, 60) Âşık Kahvehaneleri: Âşık kahvehaneleri Türk âşıklık geleneğinde olduğu gibi Kars yöresi âşıklık geleneği için de çok önemli mekânlardır. Kahvehaneler hem âşıklık geleneğinin icra edildiği hem de usta-çırak ilişkilerinin en yoğun yaşandığı mekânlardan biridir (Aslan, 61).

46 30 Kahvede hikâye anlatmak, daima yeni yeni safhalar gösteren, mürekkep, mudil bir sanat gösterisidir. Bu, merkezinde hikâyeci-âşığın bulunduğu bir temsildir. Hikâyenin anlatılması safhasında faal olan yalnız odur. Ama bu meclisler aynı zamanda saz ve söz (türkü) meclisleridir. Aynı yerde veya başka yerlerde, başka vesilelerle dinlenmiş olan bu hikâyelerin vakalarının heyecan ve ilgi ile takip edilmesi kadar, sazla ve zengin çeşitli makamlarda söylenen türkülerin dinlenmesi, yani müzik ve şiir sanatları da bu toplantılarda aynı derecede ehemmiyet taşır (Boratav: ). Boratav Kars taki âşık kahvehanelerinin atmosferini ve hikâyecilik geleneğini şöyle anlatmıştır: Kahvenin iyi, bir dereceye kadar ferah yerlerindeki masaları (birinci mevkileri diyelim) ufak memur, talebe, eşraf gibi, ya servetiyle ya da kültürüyle "sivrilmiş kimseler tutmaktadır ve âşığı teşvik eden, alkışlayan, coşup bağıran, âşığa, türküleri şu veya bu makamda söylemesi hususunda direktifler veren bunlardır. Bunlar, kahveciyi de, âşığı da memnun edebilen kimselerdir. Âşığa, arada bir, pek beğendikleri türküleri söylediği zamanlar bahşiş verdikleri olur. Âşık, hikâyesini anlatırken bunların konuşmaları da eksik olmadığı için, âşık bunları yanlarındakilere çay ikram etmek suretiyle cezalandırıp kahvecinin çay satışını da bu sınıf dinleyicileri sayesinde artırmış olur. Bu seçkin dinleyiciler bir gecede bir tek çayla kalmayıp birbirlerine çay ikram ettikleri için, kahvecinin bir gecede bir tek masadan lira aldığı olur; ama öyle sanıyorum ki hikâyecinin asıl candan ve devamlı dinleyicileri bunlar arasında değildir; gerilerde, masasız sıralar veya iskemleler üstünde, birbiri üzerine binmiş vaziyette oturan, kimi de ayakta kalan, saatlerce bu rahatsızlığa katlanan kalabalık dinleyici kitlesi: hikâyelerin asıl meraklı ve sürekli dinleyicileridir. Bunlar, çoğu genç veya orta yaşlı, tek tük ihtiyar, fakir veya orta halli esnaf, çırak, kalfa, işçi, çiftçilerdir; her biri ayrı ayrı kahveciye büyük kâr temin etmezler, kalabalık olmaları kazandırır: Gecede bir, iki çayla yetinirler. Kahve, haddinden fazla sıkışılmak suretiyle yüz kişi kadar almaktadır. Yersizlik yüzünden, zaten pek fazla hâsılat getirmeyecekleri de muhakkak olan çocukları içeri almadıkları için çocuklar içeri girip hikâye dinlemek isteğiyle, kapının önünde gürültü etmekten geri durmamaktadır. Öyle görülüyor ki Kars Bölgesi nde âşık

47 31 kahvehanelerinde halk hikâyeleri dinlemek büyük bir ihtiyaçtır. (Boratav, 87). Murat Çobanoğlu nun Kahvehanesi, Sağır Kâzım ın Hanı, Kafkas Kıraathanesi, Mamoş Yolal ın Kahvehanesi, Garajlar Kahvehanesi gibi âşık kahvehaneleri hem Kars Yöresi âşıklık geleneği için hem de âşıkların eğitimleri için çok önemli birer merkez olmuştur (Aslan, 61). Maksut Koca da Kars tan İstanbul a göçmeden önce Kars ta bir âşıklar kahvehanesi işleterek geleneğe hizmet etmiştir Gurbet: Âşıklık geleneği içerisinde gurbete çıkmanın hem gelenek hem de âşığın eğitimi için çok önemli bir yeri vardır. Âşık ya da çırak gezip gördüğü yerlerde yeni bilgiler edinmekte, bilgisini, görgüsünü ve tecrübesini artırmaktadır (Aslan, 61). Âşık gurbete çıktığında farklı meclislerde, farklı insan kitlelerine hitap eder. Hitap ettiği insan kitlesinin hoşlandığı ve severek dinlediği farklı âşık havaları çalıp, farklı usta malı şiirler ve türküler söyler. O yörenin önde gelen âşıklarıyla karşılaşmalar yapar. Bundan dolayı da âşık yeni âşık havaları, usta malı şiirler ve türküler öğrenmek zorunda kalmakta böylece de gurbete çıkma âşığın bilgisinin, görgüsünün ve tecrübesinin artmasına vesile olmaktadır (Aslan, 61). Maksut Koca, çırağın eğitim sürecine katkı sağlayan bu muhitlerin hepsinde eğitim görme olanağı bulmuştur yılından bu yana âşık meclislerine, köy düğünlerine ve âşık kahvehanelerine iştirak eden Feryadî, burada âşık atışmalarına da katılmış ve sonraki yıllarda memleketinden ayrılıp gurbete gitmiştir Köy Düğünleri: Kars yöresi âşıklık geleneğinin en önemli icra mekânı hiç şüphesiz köy düğünlerinde kurulan âşık fasıllarıdır. Köy düğünleri yörede yazın daha çok köy meydanı, evlerin önü ya da bahçe gibi açık mekânlarda, kışın ise köy odaları, evlerin salonları ve uygun kapalı mekânlarda yapılmaktadır. Köy düğünlerindeki en önemli eğlence ise âşık

48 32 fasıllarıdır. Yöre halkı genellikle âşık meclisi kurulmadan düğün yapmamaktadır (Aslan, 58). Kars ta düğünler hikâyeci âşıkların icrayı sergiledikleri yerlerin en mühimi olması dolayısıyla önem arz etmektedir (Başgöz, ) ve düğüne, hikâye anlatıp saz çalacak, türkü söyleyecek bir âşık getirmek, muhakkak riayet edilmesi gereken bir gelenektir (Boratav, 86). Kars ta köy düğünlerinde yapılacak âşık programlarının haftalar öncesinden planı yapılıp, yörede en çok sevilen ve beğenilen âşıklardan o gün için randevu alınmaktadır. Köy düğünlerinin geleneğe yaptığı hizmet bu örnekte de açık bir biçimde görülmektedir. Pek çok yöre âşığı ustalarını kendi köylerindeki bir düğünde görerek ona hayran olmuşlar, âşıklık geleneğine karşı bir ilgi duymuşlar ve hayran oldukları bu usta âşıkların yanlarında çırak olmaya karar vermişlerdir. Bahsettiğimiz köy düğünlerine giden âşık bu mekânda genelde üç günden az olmamak şartıyla sanatını icra etmektedir (Aslan, 58). Bu türden düğünler âşıklık geleneği ile birlikte, usta-çırak geleneğinin devamlılığı ve çırağın yetişmesi bakımından oldukça önemli mekânlardır (Aslan, 58). Maksut Koca, ilkokul dönemlerinde köy düğünlerine katılmaya başlamıştır. Kars ta köy düğünlerinin gelenek içerisindeki öneminden bahseden Koca, köy düğünlerinin bir âşığın yetişmesinde âşık kahvehaneleri kadar önemli bir misyonu olduğunu, Kars ta geleneğin bu denli canlı olmasının sebeplerinden birinin de köy düğünleri olduğunu dile getirmiştir yılında bir köy düğününde çalıp söylerken sesinin beğenilmesi vesilesiyle ilk kasetini yapmıştır yılında Kars ta bir âşıklar kahvehanesi açmış ve orada çalıp söylemiştir. Kendisi âşık kahvehanelerinin son dönemine yetişmiştir, babası ve dedesi ise âşık kahvehanelerinin kendi tabiriyle kaynak zamanını yaşamışlardır. O dönemlerde Kars ta altı yedi tane âşık kahvehanesinin varlığından bahseden Koca, özellikle Ramazan gecelerinde âşıkların burada programlar yapıp, hikâyeler anlattığını dile getirmiştir. Bu programların saatlerce sürdüğünü sekiz on aşığın programı birlikte yaptıklarını, bütün

49 33 âşıklar çalıp söyledikten sonra mecliste bulunan en güçlü âşığın çıkıp programını yaptığını anlatır. Özellikle Yanık Kahve, Fayton Pazarı ndaki âşıklar kahvesi ve Çelik palas Kahvesi nde Âşık Mehmet Hicranî nin kontrolü altında programların yapıldığını dile getiren Feryadî, atışmanın en güzel örneklerinin o dönemde verildiğini dile getirir MAKSUT KOCA NIN ÂŞIKLIK GELENEĞİ İÇİNDE YER ALIŞI Usta-Çırak İlişkisi Âşık edebiyatının yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerinden biri de çırak yetiştirme geleneğidir (Kaya, 40). Âşık adayının kuşaktan kuşağa aktarılan âşıklık geleneğinin kabulleri çerçevesinde âşıklığa yönelmesi, başlaması ve yetişmesi usta- çırak ilişkisi içinde bir eğitim süreci gerektirir. Âşıklar, çıraklıktan başlayarak âşık oluncaya kadar belli bir eğitimden geçer (Heziyeva, ). Usta âşık saza ve söze yeteneği olan istekli bir genci çırak edinir, yanında gezdirir. Saz ve söz meclislerine sokar. Günü gelince mahlasını verir. Çırak da çalıp söylemeye başlar, meclislerde ustasının şiirleriyle söze başlar, izinden gider (Kaya, 40). Bir kişinin âşık olarak nitelenebilmesi için çağlar boyu gelişen geleneğe uyması gerekir (Heziyeva, ). Usta, çırağına âşıklık sanatının şiir, musiki ve hikâye anlatmadaki incelikleriyle beraber iyi saz çalmayı, irticalen şiir söylemeyi, usta malı eserleri nakletme tekniğini de öğretir (Artun, ). Sıradan kişiler çırak alınmaz, saza ve söze yatkınlığı olan hevesli gençler çırak alınıp olgunlaştırılır (Yardımcı, ). Çıraklık dönemini tamamlayan âşığa ustası tarafından bir de mahlas verilerek ustalığı tescil edilmiş olur (Artun, ). Çıraklık dönemini tamamlayan âşık için, testi nasıl kulpsuz düşünülmez ise âşık da mahlassız düşünülemez (Yardımcı,). Âşık edebiyatı başından beri bir okul ciddiyeti içinde gelişmiştir. Âşık edebiyatının yaşatıldığı çevrelerde yetişen çocuklardan sanat kabiliyetine sahip olanlar önce usta âşık ve gelenek taşıyıcısı durumunda olan âşıkları dinleyerek ve seyrederek usta malı hikâye ve deyişleri doğru olarak

50 34 nakletmeyi öğrenirler. Bu edebiyatın teknikleri yanında gerekli bilgileri de öğrenerek yeterli olgunluğa ulaşanlar yaratıcılığa ve kabiliyete sahipseler orijinal deyişler söylemeye başlarlar ve kendi çevrelerinden başlamak üzere yurt çapında ün sahibi olurlar. Yaratıcılık kabiliyeti olmayanlar ise gelenek taşıyıcısı rolünü benimseyerek gelecek nesillere usta malı deyişleri aktararak geleneğin canlılığına hizmet ederler (Günay, 90). Kars yöresi âşıklarının ne şekilde çırak ya da usta edindikleri Ferhat Aslan dört başlık altında anlatmıştır: Ustanın Bir Çırak Seçmesi: Âşıklık geleneğini icra eden usta âşıklar aşağıdaki sebeplerden dolayı kendilerine yetenekli bir çırak edinirler ve çıraklarını usta bir âşık olana dek eğitirler. Âşıklarımıza göre usta bir âşık; öldükten sonra adının ve eserlerinin yaşamasını sağlamak, insanlara faydalı olabilmek, halkın eğitimine katkı sağlayabilmek, kendi ustalığını ispat etmek, gelenek içindeki kariyerini arttırmak için çırak yetiştirir. Bu sebeplerden dolayı çırak yetiştirecek olan usta bir âşık, çırak seçerken çırağın; âşıklık geleneğine karşı ilgisine, hevesine, öğrenme kabiliyetine, ezber gücüne, saz çalma yeteneğine, sesinin güzel olmasına, fiziğinin düzgün olmasına, ahlâklı ve dürüst olmasına, vatansever olmasına bakarak kendine bir çırak edinir (Aslan, 49) Ustanın Kendi Çocuğunu Çırak Edinmesi: Aile büyüklerinden tevarüs etmeyle âşıklığa yönelen Murat Çobanoğlu, Günay Yıldız, İsmail Aladağlı, Bayram Denizoğlu ve Maksut Feryadî nin babaları çocuklarında âşıklık geleneğine karşı var olan hevesi ve yeteneği gördükten sonra çocuklarını çırak edinerek onların usta birer âşık olmaları için gereken bilgi ve görgüyü edinmelerini sağlamışlardır. Âşık olan baba, çocuklarından birisini çırak edinirken, çocuğunun bu geleneğe karşı eğilimini, yeteneğini, ayrıca sesinin güzel olmasını ve dış görünüşünü göz önünde bulundurur (Aslan, 49).

51 Çırağın Bir Usta Seçmesi: Kars yöresi âşıklık geleneğinde ustalar, yetiştirmek üzere kendilerine çırak seçtikleri gibi, geleneğe karşı hevesli ve yetenekli olan gençler de, hayranlık duydukları usta bir âşığın yanına giderler, usta âşığın âşık adayını kabul etmesi şartıyla, ona çıraklık yaparak âşıklık geleneğini öğrenirler. Kars yöresi âşıklarına gören usta bir âşık; geleneğin icaplarını çok iyi bilmeli ve geleneği çok iyi icra etmeli, şöhretli ve halk tarafından seviliyor olmalı, topluma iyi örnek olmalı, bildiklerini çıraklarına öğretmeli (Aslan, 49) Usta Edinirken Çevredekilerin Vasıta Olması: Kars yöresinde gençlerin âşıklığa yönelme ve başlamalarında çevrenin etkisi olduğu gibi, âşık adayının usta edinmesinde de çevrenin etkisi olabilmektedir. Âşık adayının bir usta edinmesinde etkili olan kişiler arasında en önce âşık adayının babası gelmektedir. Oğlunun âşıklık geleneğine olan ilgisini ve yeteneğini gören baba, onu usta bir aşığın yanına çırak olarak verir (Aslan, 49). Yukarıda ikinci maddede de verildiği gibi Maksut Koca nın ustası babası İskender Koca dır. Kars ta baba-oğul âşıklar için, babayı ve oğlu ayırıcı önemli farklardan biri, âşıklığa ilk adımın atıldığı dönemdeki şartlar manzumesidir. Yöre şartları düşünüldüğünde, baba âşık, genellikle maddi imkânların kısıtlı olduğu ekonomik durum ve dar bir sosyal yapı içinde, sınırlı diğer şartlar arasında âşıklığa başlamıştır. Kültürel değişimin geleneğe etkisini düşündüğümüzde, baba âşıkların yetiştiği ve âşıklık yaptığı dönemde, bağlamı oluşturan unsurların elverişli olduğu gerçeğini unutmamakla birlikte; oğul âşıklar, son yıllardaki olumsuzluklara rağmen, babalarına nazaran daha iyi olanaklarla geleneğe dâhil olmuştur: Baba âşık, sanata başladığı zaman köyünde ya da yakın/uzak köylerde bulunan bir âşığın yanına gitmek durumunda kalmışken, oğul âşık ilk elden, babasının saz ve söz icralarıyla başlangıç yapmıştır. Baba âşık döneminde, gelenek ve sosyal yapı, âşığı yetiştiren ve yaşatan bir özellikte olmasıyla birlikte, bu bir yönüyle de baba âşık için yerellikten öteye gidememe sonucunu doğurmuştur. Özellikle XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, oğul âşık, Kars dışına da tanıtılmış yeni bir

52 36 tarz ve icra biçiminin öğrenilmesi, geliştirilmesi ve sürdürülmesi biçiminde, var olan sisteme ayak uydurmuştur (Taşlıova, 97). Maksut Koca da babasının yanında yetişme imkânını bulan şanslı âşıklardandır. Babasının kendisine öğrettikleri sayesinde düğünlere ilk gittiği yıllarda, yani ilkokul dönemlerinde, pek çok âşıktan çok daha fazla bilgisi olduğunu söylemiştir. Babasının bilgisi ve eğitici tavrı olmasaydı bu şekilde olamayacağını belirtmiştir. Belki yine elimde sazım olurdu ama sanat manasında çok cılız kalırdım. diyen Koca, sanat gücünün babasından kaynaklandığını vurgulamıştır. Okuma yazma bilmeden önce elli altmış türkü, on beş âşık havası biliyordum diyerek babasının sanatındaki rolüne dikkat çekmiştir. Teorik bilginin tamamını babasından almış; ancak pratikte uygulanması gereken pek çok şeyi öğrenmek ve öğrendiklerini geliştirmek için sanat anlamında usta kabul ettiği Âşık Mehmet Hicranî ye: Amca senin yanında yetişmek istiyorum bana yardımcı olur musun. yazılı mektubu bir çakmak ve bir çift de ayakkabıyla birlikte göndermiştir. Mehmet Hicranî bunu kabul etmiş, kendisinin gelecekte çok iyi bir âşık olacağını dile getirmiş ve mahlasını da Feryadî koymuştur. Bunun üzerine Koca, yılının sonlarına doğru İstanbul a Mehmet Hicranî nin yanına gitmiştir. Hicranî nin yanında bulunduğu süre zarfında onunla birlikte katıldığı düğün ve âşık meclislerinde önceleri usta malı okurken kendi şiirlerini yazıp bestelerini yapmaya başladıktan sonra kendi eserlerini de dinleyiciyle paylaşmıştır (Gicili, 15). Hicranî nin yanına gittikten iki üç ay sonra Hicranî vefat etmiş, bu nedenle amcası Hicranî nin yanında etraflıca bir eğitim görememiştir. Kendisinin de sanatına şekil verdiği ve yardım ettiği pek çok yeni yetişen âşık vardır ancak bunların içerisinde en önemlisi oğlu Ozan Emre dir. Konservatuar öğrencisi olan Ozan Emre Koca, bağlamayı ve Azeri sazını büyük bir ustalıkla çalmaktadır. Bunun yanı sıra Maksut Koca nın yeni çıkacak kasetinin sanat yönetmenliğini de yine çırağı Ozan Emre üstlenmiştir. Kars yöresi âşıkları ustalarının yanlarında geçirdikleri eğitim sürecinde şu konular hakkında bilgi edinirler:

53 Çırağın Ustasından Öğrendiği Konular Çıraklık içine töreleri, davranış biçimlerini, bilgi ve alışkanlıkları, nesilden nesle nakledilen kültürel kalıntıları alan gelenek; toplumların yaşama biçiminin köklü unsurlarından biridir. Bu bakımdan, her toplum, kendi geleneğine bağlı kalmak ve onu yaşatmak durumundadır. Çırak yetiştirme geleneği, âşıkların da yaşattığı bir gelenektir. Usta âşık, saza ve söze kabiliyeti olan bir genci çırak edinir, yanında gezdirir, saz ve söz meclislerine sokar, günü gelince mahlasını verir (Kaya, 9). Usta- çırak ilişkisi içerisinde Maksut Koca da edebi manadaki bütün bilgisini babası ve ustası olan İskender Koca dan öğrenmiş, daha sonra okuduğu kitaplar ve katıldığı toplantılarla bilgisini geliştirmiştir: Usta bir âşığın yanında âşıklık geleneğini ve âşık edebiyatı ürünlerini öğrenen çırak, ustasından âşık edebiyatı ile ilgili şu konuları öğrenmektedir: Âşık Tarzı Şiirler Öğrenme: Günay, Geleneksel şiir türleri ve bu türleri takviye eden âşık tarzı ezgilerle beraber geleneğe bağlı şiir yaratma ve muhafaza etme teknikleri ve icra töresi içinde teşekkül eden âşık deyişleri iki ana bölümde incelenebilir. (Günay, 29) demiştir. Günay ın serbest ve sistemli deyişler olarak iki ana başlığa ayırdığı bu bölüme Aslan, usta malı şiirler öğrenme başlığını da eklemiştir (Aslan, 12). a) Usta Malı Şiirler Öğrenme: Âşıklar önce gelenekte usta malı diye adlandırılan usta âşıkların şiirlerini, daha sonra da gelenek çerçevesinde kendi şiirlerini söylerler. Âşıklık geleneği yalnızca çalıp söylemeye dayanmayan, usta âşık tarafından öğretilmesi gereken bir iştir (Kaya, ). Âşık tarzı şiirin en belirgin özelliği, âşıklık geleneğiyle bireysel yaratıcılığı bir arada uygulamasıdır (Artun, ). Kars yöresi âşıklarına göre; halkın sevdiği bir âşık olabilmek, serbest ve sistemli deyişler meydana getirebilmek için önce usta malı şiirleri öğrenmek ve bunları icra etmek gereklidir. Çırak henüz eğitim sürecine başlamadan önce bile âşıklık geleneğine olan ilgisinden, âşıkları icra ortamlarında dinlemesinden dolayı usta malı şiirlere yabancı değildir. Zaten

54 38 usta, çırak olarak kabul edeceği gence önce usta malı bir türkü söyletir böylece onun sesi ve yeteneği hakkında bilgi sahibi olduktan sonra çıraklık yapıp yapamayacağına hakkında karar verir. Ustanın kararı olumlu ise usta, çırağına ilk önce kendisinin ve diğer usta âşıkların şiirlerini ezberlemesini ve bu şiirleri, usta âşıklar gibi icra etmeye çalışmasını söyleyerek çırağının usta malı repertuarının gelişmesini sağlar. Böylece çırak âşık tarzı şiirleri ve bunları oluşturan usta âşıkları öğrenir. İleriki yıllarda âşık meclislerinde halkın kendisinden dinlemeyi arzu edeceği usta mallarını öğrenir ve kendi edebî kişiliğini bu temel üzerine bina eder (Aslan, 52). b. Serbest Deyişler Öğrenme: Bu tür âşık deyişleri, bir ölçüde yazılı edebiyat mahsülleri gibi sanatçının kendi kendine hazırlığını yaptıktan sonra bitmiş haliyle dinleyici huzurunda sunulmaktadır. Bu türlü deyişler arasında sanat değeri yüksek, orijinal ve toplumun duygularına büyük ölçüde tercüman olan zamanla yaygınlaşarak millî türkü repertuarına girmektedir. Bu deyişlerin aşk, ayrılık, gurbet gibi ferdi duygularla ilgili problemleri dile getirenleri umumiyetle türkü adı ile anılmakla beraber bölgelere, işlediği konuya, ezgilerine veya şiir türüne göre koşma, varsağı, semai, mani, güzelleme, koçaklama, hoyrat, ağıt gibi özel adlar da almaktadırlar (Günay, ) Âşıklık geleneğine karşı hevesi ve yeteneği olan çırak, ustasının yanındaki eğitim sürecine başladıktan ve usta mallarını ezberleyip, öğrenip, icra edebildikten sonra kendi yeteneği ölçüsünde serbest deyişler meydana getirmeye başlamaktadır. Usta âşıklara göre bir çırak yeteneğine bağlı olarak küçük yaşlardan itibaren şiir yazabilir. Ama onda bu ilham, yetenek yoksa sadece ustadan öğrenme yoluyla şiir yazılmaz (Aslan, 52). c. Sistemli Deyişler Öğrenme: Bugün âşıklık geleneğinin canlı olarak yaşadığı Erzurum ve Kars çevresinde yaşayan âşıklar arasında Karşılaşma, Deyişme, Atışma veya Karşıberi gibi adlar alan sistemli deyişmeler en az iki âşığın dinleyici huzurunda veya herhangi bir yerde karşı karşıya gelerek, birbirlerini sazda ve sözde belli prensipler içinde denemeleri esasına dayanmaktadır (Günay, 56). Şimdiye kadar taranabilen eski harfli yazma ve basma kaynaklarda halk hikâyeleri hariç tutulmak kaydıyla en az

55 39 örnek sistemli deyişmelerde verilmiştir (Günay, 30). Bunun sebebi ise sistemli deyişlerin izleyici karşısında irticalen söylenmesi, kayda alınmamasıdır. İki âşığın karşı karşıya gelmelerindeki sebep ve şartlara göre sistemli deyişmeler kendi içlerinde tür ve muhteva yönünden farklılık göstermektedirler (Günay, 56). Belli bir dinleyici huzurunda yapılan âşık fasıllarının bugün Doğu Anadolu da yaşayan şekli ile takip edilen düzeni şöyledir: 1. Hoşlama, merhabalaşma gibi deyimlerle anılan giriş bölümünde âşıklar dinleyicileri selâmlamak ve hoş geldiniz demek için çok kere Hoş geldiniz, safa geldiniz, merhaba gibi rediflere bağlı ayaklarla karşılıklı söyledikleri koşma dörtlükleri veya ayrı ayrı söyledikleri divaniler yer alır. Bu bölümde söylenen deyişlerde dinleyiciler arasında âşıkların dikkatini çeken kişilerden bahsedildiği gibi toplantının sebebi ve o anda toplantının yapıldığı yerin özellikleri de deyişlerde söz konusu edilebilir (Günay, 57). 2. Hatırlatma, canlandırma denilen bu bölümde âşıklar kendilerinden önce yaşamış ve sevilen âşıkların deyişlerini sıra ile söylerler. Âşık fasıllarının diğer bölümlerinde de zaman zaman usta malı deyişlerin söylendiği olursa da Doğu Anadolu bölgesi âşık fasıllarında usta malı deyişler bu bölümde yer alır (Günay, 59). 3. Tekellüm, âşık fasıllarının en geniş ve en çok hüner isteyen bölümüdür. Koşma dörtlüklerinin paylaşılarak sıra ile karşılıklı olarak çeşitli konularda ve çeşitli ayak düzenlerine uyularak daha çok yarışma psikolojisi ile yapılan karşılaşmalar bu bölümde yer alır. Bu bölüm kendi içinde sekiz gruba ayrılmaktadır. Her fasılda bu sekiz grubun her birinin yer alması şart değildir (Günay, 59). a. Geleneğe göre en yaşlı veya ev sahibi durumunda olan âşık düz ayak veya geniş ayak denilen kafiyeyi sağlayacak kelimelerin bol olduğu bir ayakla deyişmeyi açar. Bu bölümde konu tehdidi ve kıta sayısı tehdidi yoktur. Âşıklar karşılaşma sebeplerini dile getirdikleri

56 40 gibi istedikleri herhangi bir konuda açılan ayağa uyarak sohbet tarzında söyleşirler (Günay, 59). b. Öğütleme adı verilen tekellümün bu ikinci kısmında düz ayakla iki âşık birbirine nasihatle yol gösterir ve tecrübelerini birbirlerine anlatırlar. Dörtlük sayısı sınırlı değildir (Günay, 60). c. Bağlama- muamma, âşık karşılaşmalarında çok önemli sayılan bu bölümde iki âşık birbirlerini dinî, tasavvufî ve İslami menkıbeler konusunda imtihan ederler. Âşıklar birbirlerini hem bilgi hem sanat yönünden zorlarlar. Doğu Anadolu ve Azerbaycan da kafiye terimi yerine ayak terimi kullanılmaktadır. Âşık tarzı şiir geleneğinde karşılıklı deyişmelerde arkadan gelen âşık söze başlayan âşığın verdiği ayağa uymak zorundadır. Açılan ayağa uygun kafiye bulamayan âşıklar başarısız sayılır (Günay, 64). Bağlama çok kere muamma adıyla anılan bu tür deyişmelerde âşıkların biri diğerine soru sorar, ikinci âşık birinci âşığın açtığı ayağa bağlı olarak sorulan sorunun cevabını taşıyan bir dörtlük söyler. Birinci âşığın soruları bitip hepsi doğru olarak cevaplanmışsa o zaman ikinci âşık yeni bir ayak açarak kendisini sorguya çekmiş olan âşığı imtihan eder (Günay, 64). d. Sicilleme, çok kere bağlama bölümüne iddialı giren âşıklardan biri başarısız olduğu takdirde mat eden âşık karşısındakini hicvetmek için onun soy ve kişiliğini tenkit eder, acı sözler söyler. Sicillemede deyişler karşılıklı değildir. Sicilleme özellikle Doğu Anadolu bölgesinde yaygınlık göstermektedir (Günay, 66). e. Yalanlama, âşık fasıllarında yalan söylemeye dayanan en çok ve inanılmaz yalanları bulup söyleme sanatı aynı zamanda kelime hazinesindeki zenginliği ortaya koyma bakımından da ilgi çekici bir bölümdür. Âşık fasılları içinde çok sık yer alan bir deyişme çeşidi değildir (Günay, 67). f. Taşlama veya takılma denilen bu bölümde âşıklar bir topluluğun, bir yerin veya birbirlerinin kusurlarını, ayıplarını, kötü ve çirkin taraflarını veya kendilerine garip gelen olayları dile getirirler. Âşık

57 41 fasıllarında çok kere âşıklar birbirlerine takılarak mizahi bir hava yaratırlar (Günay, 68). g. Tüketmece ve daraltma bölümünde yukarıda sözünü ettiğimiz zor ayakların yanında dudakdeğmez adı verilen b,p,m,f,v gibi dudak ünsüzlerinin yer almadığı ayaklarla deyişme yapılır (Günay, 70). h. Uğurlama veya methiye gibi isimlerle anılan tekellümün bu son kısmında âşıklar birbirlerini rahatlatmak beraberliği kabul etmek için güzelleme adı verilen birer koşma söyledikten sonra gene bir koşmanın dörtlüklerini paylaşarak birbirlerini methederler veya ayrı ayrı müstakil birer deyişle işi tatlıya bağlarlar (Günay, 7). Kars yöresi âşıklarına göre çıraklar önce usta malı şiirleri ezberleyip öğrenmekte daha sonra bu usta malı şiirleri örnek alarak kendileri serbest şiirler oluşturmakta, âşık tarzı şiir konusunda bilgi, tecrübe ve maharet kazandıktan sonra da sistemli deyişler söyleyebilmektedirler. Çırağın sistemli deyişler söyleyebilmesi en başta onun kabiliyetine, âşıklık geleneğindeki tecrübesine ve bir ustadan eğitim almasına bağlıdır (Aslan, 53) Halk Hikâyelerini Öğrenme: Âşık edebiyatı, Doğu Anadolu da değişik bir çehre ile eskiliğini, kendisine has kıymet ve geleneğini muhafaza ederek sürüp gitmektedir Bugün memleketimizde yaşayan halk hikâyelerinin çoğunlukla Doğu Anadolu Bölgesi nde yaşamış âşıkların tasnifi olduğu dikkati çeker (Aslan, XXXVII). Kars yöresinde (Ardahan, Iğdır, Kars) âşıklık gelenekleri içinde hikâye tasnif etme veya anlatma geleneği yaygındır (Durbilmez, ). Doğu Anadolu da özellikle Kars ve Erzurum çevrelerinde düğünlerde derneklerde saz çalarak hikâye anlatan ve geçimini bu yolla temin eden âşıklara eskiden olduğu gibi bugün de rastlanılmaktadır (Yakıcı, ). Yöre âşıklarının tamamına yakını bu geleneğin de temsilcidir (Durbilmez, ).

58 42 Kars ve civarında halk hikâyeciliği tabii ananesi içinde yaşamaktadır. Binaenaleyh oradaki bu çeşit hikâyelerde, Âşık Ali İzzet te olduğu gibi modern bir telif seyri görmüyoruz (Boratav, ). Kars yöresi âşıklarına göre hikâye bilmeyen ve âşık meclislerinde hikâye anlatamayan âşık iyi bir âşık sayılmaz ve âşıklık geleneğini iyi icra edemez. Çünkü başta köy düğünlerinde, ramazanlarda köy odaları ve evlerde, özellikle de âşık kahvehanelerinde olmak üzere âşık fasıllarının günlerce hatta haftalarca devam ettiği âşık meclislerine giden âşık, bildiği bütün türküleri söylese de bugünleri dolduramaz ve icra edecek herhangi bir varlığı kalmamış olur. Fakat âşığın hikâye bilgisi genişse bu tür bir âşık meclisinde geleneği kolaylıkla icra eder ve halka kendisini zevkle dinlettirir. Özellikle de aynı âşık meclisine birkaç kez giden fakat her gidişinde farklı bir hikâye anlatan âşık, toplum tarafından daha büyük bir ilgiyle dinlenir ve çok beğenilir (Aslan, 52). Hikâyeyi yalnız âşık anlatır, ama hikâyeye girmeden önce ve hikâye bittikten sonra, hatta hikâyenin orta yerlerinde de, âşık hikâyenin türkülerini ve bu türkülerin sonunda veya kıta aralarında bayatılarını söylerken, mecliste bulunanlardan sesi güzel olup makamlarıyla türküleri söylemesini bilenlerin coşup âşığa katıldığı çok olur (Boratav, 87). Çırak, ustasının yanında geçirdiği eğitim sürecinde pek çok âşık meclisine katılır, bu meclislerde ustasının ya da diğer usta âşıkların anlattığı hikâyeleri dinleyerek ezberler, usta âşıkların hikâyelerini nasıl anlattıklarını büyük bir dikkatle gözlemler ve onlar gibi hikâye anlatmaya çalışarak hikâye anlatma geleneğini zamanla öğrenir ve kabiliyetini tecrübeyle arttırır (Aslan, 52). Maksut Koca da katıldığı çeşitli toplantılarda küçük yaşlardan itibaren babasından öğrendiği halk hikâyelerini ve zamanla sanatının gelişiminin bir nişanesi olarak ortaya çıkan kendi tasnifi olan hikâyeleri icra etmiştir Saz Çalmayı ve Âşık Havalarını Öğrenme: Âşıklık geleneğine karşı hevesi olan âşık adayı tıpkı usta malı deyişlere aşina olduğu gibi bir ustaya çıraklık yapmadan önce de saz çalmaya aşinadır. Bununla beraber bir

59 43 çırak, ustasının yanına gittikten sonra saz çalma kabiliyetini ustasını gözlemleyerek geliştirir. Çırak, ustasının yanındaki eğitim sürecine başladığı andan itibaren usta malı deyişleri ve serbest deyişleri öğrendiği sıralarda saz çalmayı da öğrenmektedir (Aslan, 56). Âşıkların, saz çalmayı genellikle usta-çırak ilişkisi içinde öğrendikleri bilinmektedir. Bir ustaya çırak olan âşık adayı, saz tutmayı, tezene vurmayı, âşık havalarını ustasından öğrenir. Aslında Çıraklık eğitimi, ustanın teorik bilgileri adaya aktarmasından çok, adayın icra sırasında ustayı dinlemesi ve izlemesi esasına dayanır. Bunun gerçekleşebilmesi için çırak, ustanın sanatını icra ettiği her ortamda bulunmaya çalışır. Gerektiğinde onunla birlikte yolculuğa çıkar, fasıllarda bulunur, ustanın davranışlarını yakından izler. Onun dinleyicilere hitap şekli, hikâye anlatma üslûbu, saz eşliğinde şiirlerini sunuş biçimi, saz çalma tekniği, ezgiyi oluştururken izlediği yol, bütün bunlar, çırağın yakından takip etmesi gereken konulardır. (Oğuz, ). Kars yöresi âşıkları çıraklık dönemlerinde ustalarından saz çalmayı öğrendikleri andan itibaren âşık havalarını da öğrenmektedirler. Yöredeki âşık fasılları, önce divan, sonra tecnis, ardından güzelleme söylenerek başlayıp devam ettiği için âşık havaları da çıraklara âşık fasıllarındaki icra sırasına, yani geleneğe uygun olarak öğretilir (Aslan, 56). Maksut Koca sazı ve âşık havalarını amcası Mehmet Hicranî den öğrenmiş ve sonrasında kendi çabalarıyla sanatını geliştirmiştir Âşık Fasıllarını ve Meclis Adabını Öğrenme: Kars yöresinde âşıklık geleneği, âşıklar tarafından geçmişten günümüze kadar köy düğünlerinde, köy odalarında, köy evlerinde, âşık kahvehanelerinde icra edilegelmiştir. Âşıklar bu mekânlarda fasıllar tertip ederler ve toplum karşısında hünerlerini ortaya koyarlar. Âşıklar bu fasıllarda gelişigüzel hareket etmezler. Âşıkların davranışları ve icra ettikleri edebî ürünler belli bir tertip ve düzen içinde cereyan eder (Günay, 47). Bu da âşıklık geleneğini meydana getirir. Kars yöresi âşıklarına göre usta bir âşık, çırağına âşık meclislerindeki fasıllarda nasıl hareket etmesi gerektiğini yani meclis adabını öğretmektedir (Aslan, 57).

60 44 Âşık fasılları bir âşığın mesleğe girişi veya bölgede tanınmayan bir âşığın üstünlüğünü gösterebilmesi için imtihan tarzında yapıldığı gibi iyi vakit geçirebilmek, âşıkların hünerlerini göstermeleri ve geliştirmeleri gibi iki gaye ile düzenlenmektedir. Her bölgede âşık fasılları o bölgenin kültür durumu ile yakından ilgilidir (Günay, 77). Âşık Şeref Taşlıova âşıklığın sıradan bir sanat olmadığını, bir insanın âşık olabilmesini tıpkı tekkedeki dervişin, mürşidinin rehberliğinde ham iken yanıp pişmesine yani kemale ermesine benzetmektedir. Aynı zamanda insanın bir mürşide bağlanmadan kendi başına kemale eremeyeceği gibi bir âşık adayının da usta görmeden âşık olamayacağını söyler. Bunun sebebini; âşıklık geleneğinin tasavvufta olduğu gibi kendine has bir edebe, erkâna ve usule sahip olmasına bağlamaktadır (Aslan, 57). Tasavvuf erbabının yetişme tarzı ile âşıkların yetişme tarzı arasındaki bu benzerlikten dolayı Kars yöresinde âşıklar, tıpkı tasavvuf erbabı gibi toplumun ileri gelen, hatırı sayılır kişileridir (Aslan, 57) Atışma ve Leb Değmez Âşık tarzı şiir geleneği içinde karşılaşmalar, mümtaz bir yere sahiptir. Aslında, kişilerin birbiriyle manzum olarak söyleşmesi, Türklerde çok eskilere dayanır. İnsanlar, evde birlikte iş yaparken, tarlada çalışırken, yolda karşılaştıklarında yahut düğünlerde gruplar halinde veya ferdi olarak manzum sözler söyleyerek meramlarını, durumlarını ve duygularını dile getirirler. Bazen de kişilerin birbiriyle kaynaşmasını ve eğlenmesini sağlayıcı nitelikte mizahi tarzda birbirlerini yoklarlar. Âşıklar da yaptıkları karşılaşmalarla aynı fonksiyonu icra ederler (Kaya, ). Bade içen veya usta yanında uzun yıllar çıraklık yapıp yetişen bir âşığın bütün kabiliyeti, diğer âşıklarla yaptığı atışmalarda belli olur. Yarışacak iki âşıktan birisine dinleyicilerden biri genellikle redifli bir ayak verir. Ayağı alan âşık, sazını eline alıp verilen kafiye ile bir kıt a söyler. Diğer âşık aynı kafiye üzerine bir kıt a söyler. Karşılıklı üç veya dört kıt a söyleyip mahlaslarını son kıtada tapşıran âşıklar atışmaya son vermiş olurlar (Halıcı, 2).

61 45 Atışmalarda âşıklar birbirlerini iğneler, eğlence yollu alaya alır, bazen karşılıklı sorular sorup cevabını beklerler. Hangi âşık konuya göre yeterli karşılık verirse, o âşık atışmayı kazanmış olur (Halıcı, 2). Dudakdeğmez, eski deyimle lebdeğmez, halk şiirinin özel bir duyarlığı ve kabiliyeti gerektiren ve dinleyicileri hayretler içinde bırakıveren bir dalıdır. Dudakdeğmez yarışmasına katılacak âşıklar iki dudakları arasına iğne koyarlar. Kendilerine dinleyiciler veya seçiciler heyeti tarafından verilen bir ayak, yani kafiye ile yarışma başlar. Âşıklar b, f, m, p, v gibi ünsüz, sessiz harfleri kullanmadan, karşılıklı kıtalar halinde şiir söylemeye, atışmaya mecburdurlar. Büyük bir kabiliyet ve dikkat isteyen, cidden zor olan dudakdeğmezde bir âşık sessiz harfleri kullanırsa iğne dudağına batıp kanatacak ve âşık yenik sayılacaktır (Halıcı, 2). Kars ta çıraklar, atışma konusunda da ustası tarafından eğitilmeye çalışılır. Çırak ilk atışmaları ustası ile birlikte yapar. Usta âşık, çırağın üstesinden gelebileceği basit ayaklar açarak onunla atışma talimleri yapar, çırağını kendi nezaretinde diğer çıraklarla atışmaya teşvik eder, âşık meclislerindeki atışmaları dikkatle dinlemesini sağlar. Böylece çırak belli bir zaman sonra sistemli deyişler meydana getirmeye başlar (Aslan, 53). Maksut Koca da bugüne kadar pek çok âşık meclisine katılmış ve bu meclislerde yaptığı atışmalarla gelenekteki yerini belirlemiş ve kendinden söz ettirmiştir. Bugüne kadar pek çok önemli halk ozanıyla atışma yapmıştır. Çeşitli festival, toplantı, şenlik ve programlarda atışma yaptığı halk ozanlarının isimler aşağıda verilmiştir: Âşık İlhami Demir, Âşık İmami, Âşık Fuat Çerkezoğlu, Âşık İsmail Aladağlı, Âşık Ali Rıza Ezgi, Âşık Nuri Çırağı, Âşık İsrafil Taştan, Âşık Erol Ergani, Âşık Ahmet Poyrazoğlu Âşık Erol Şahiner, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Gün Ay Yıldız, Âşık Orhan Üstündağ, Âşık Kul Nuri, Âşık Özderi, Âşık Mürsel Uğursu, Âşık Sabri Yokuş, Âşık Temel, Âşık Turabi, Âşık Erzade Kapan, Âşık Mevlit İhsanı, Âşık Vahit Köroğlu, Âşık Firgani, Âşık Nusret Summanioğlu, Âşık Bayram Denizoğlu, Âşık İhsan Yavuzer, Âşık Rahim Sağlam, Âşık Ali Dadaşoğlu, Âşık Hakkı Virani, Âşık

62 46 Arif Tellioğlu, Âşık Metin Bekdaş, Âşık Ilgar Çifçioğlu, Âşık Coşkun Kırdudu, Âşık Mustafa Aydın, Âşık Mustafa Kurbanoğlu Rüya Motifi Rüyanın bugüne kadar kesin bir tarifi yapılamamıştır; ancak araştırmacıların çoğunluğu, rüyanın; bir kimsenin uyku sırasında zihninden geçen hayal dizisi olduğu görüşünde birleşmişlerdir (Kaya, 11). İslâm âlimleri ise; 1. Asıl rüya denilen ve Allah tarafından doğrudan doğruya melek vasıtasıyla vaki olan rüyalar, 2. Nefsin kendisinin vücuda getirdiği hatıraların telkiniyle görülen rüyalar, 3. Yalan çağrışımların ve hayallerin, dış tesirlerle beslenmesi suretiyle görülen şeytanî rüyalar (Yazır, ) olmak üzere rüyayı fonksiyon itibariyle üç gruba ayırmışlardır Rüya motifi Türk halk edebiyatında sıkça karşımıza çıkmaktadır. Başta efsane ve destanlarda rastladığımız rüya motifi Âşık Edebiyatında da çeşitli vesilelerle kullanılmıştır. Daha ziyade halk hikâyelerinde yer alan bu motifi, zaman zaman âşıkların hayat hikâyeleri içinde de görürüz (Kaya: 13). Âşık Edebiyatında şekil değiştirmeye sebep olan rüya motifi iki şekilde yaşamaktadır. Halk hikâyelerinde kalıplaşmış asıl tipe uygun ve bütün hikâyelerde aynı unsurları muhafaza ederek ortaya çıkmaktadır. Yaşayan âşıkların hayat hikâyelerinde ise şekil değiştirmeye sebep olmakla beraber, âşık hikâyelerinde olduğu gibi âşıkların hayatını bir sevgiliye bağlamamaktadır. Yaşayan âşıklarda bu motif onlara sanatçı kişiliği kazandırmada yardımcı olmaktadır (Günay, ). Âşık edebiyatının temsilcileri bu rüya motifi ile sade kişilikten sanatçı kişiliğe geçmektedirler. (Günay, ). Âşık genellikle kutsal sayılan bir mekânda, ıssız, adayın korku ve yalnızlık duygusunu derinden hissettiği bir yerde uykuya dalar. İkinci aşamada rüya gerçekleşir. Bu, çok kere uyku ile uyanıklık arasında aday, kutsal kişilerle, kutsal sayılan mekânlarda karşılaşır. Pir elinden bade içer.

63 47 Aday kendi kendine uyanır. Ağzından burnundan kanlı köpükler gelir, bir süre baygın yatar. Gönül ehli bir kişinin sazın tellerine dokunmasıyla kendine gelir. Başından geçen olayları saz eşliğinde anlatır, rüyasını tasvir eder ve bu ilk şiirinin sonunda mahlasını anar. Yakın geçmişte ve günümüzde yaşayan âşıklara rüyalarında peygamber, Hızır, pir, âşık veya bir kız tarafından bade sunulduğu, kimilerinin kendilerine sunulan sıvıyı içmelerine karşılık kimilerinin içmedikleri anlatılır. Bazı rüyalarda âşık adayına içecek yerine başka herhangi bir nesne sunulması söz konusudur. Hurma, şeker, boncuk, at, saz, kitap veya yazılı bir kâğıt parçası âşık adayına rüyada sunulanlar arasındadır (Oğuz, , Günay, ). Halkımız âşıkları iki bölüme ayırır. Bunlardan Badeli-Hak Âşığı denilen tipler, birinci sınıfı teşkil eder (Heziyeva, ). Genel bir ifadeyle bade pir elinden içilen manevi içki (Tanrıkulu,) şeklinde tanımlanmıştır. Rüyada bade içme hadisesi, ekseriya şehir hayatından uzakta yaşayan insanlarda vukua gelir. İçilen bade iki çeşittir (Kaya, 13): 1. Er dolusu bade: Bu badeyi içenler âşıklık hassasını elde etmekle beraber, kahramanlık nitelikleri de kazanır, maşukası uğruna birçok mücadeleler yapar (Kaya, 13). 2. Pir dolusu bade: Kişiyi bir güzele meftun eden badedir. Bundan içen, sevgilisi için bütün varını terk eder. Ona kavuşmak için, yıllarca dağ bayır dolaşır, çeşitli çilelere maruz kalır. Böylelerine; badeli âşık yahut Hak Âşığı denilir (Kaya, 13). Rüyasından sıyrılan âşık kendinden geçer. Kimi zaman da bu âşık bade içme töreninde dolmuş, sarhoş (bî-hoş) olmuş, uyanamaz durum almıştır. Böylelerini uyarıp normal hale getirmek için yine bir badeli aşığın sazı ve deyişleriyle bu bî-hoş olan, hatta öldü sanılan aşığa seslenmesi gerekir. Yeni âşık, eğer bade içmiş, dolmuşsa sazla uyanır (Heziyeva, ). Ustanın deyişlerine bezekler düzer ve halini açıklar, deyişinin sonunda da tapşırmasını yapar. Rüyada Pirlerin verdiği veya işaret ettiği mahlas ını söyler. Eğer yeni aşığa bu tören yapılamaz, kendi haline bırakılırsa uzun süre

64 48 kendine gelemez. Onun efkârını keşfedemezler. Hasta olduğu sanılır, serseri ve dalgın dolaşır durur. Derdini anlatmak ve boşalmak için uygun bir meclis arar. Bir saz meclisi kurulunca da coşar söyler (Heziyeva, ). İkinci sınıf âşıklar ise Usta Malı dinleten, yani birinci sınıf âşıkların eserlerini nakleden saz ustalarıdır (Heziyeva, ). Kendi şiirleri veya tasnif ettikleri hikâyeler yoktur, usta malı icra ederek kültür taşıyıcılığını üstlenirler. Kars yöresi âşıklarının pek çoğu rüya ile âşıklığa başlamıştır. Bu rüyalarda bir pir ya da onu temsil eden bir kişi tarafından âşığa bade sunulmaktadır. Rüyaların içeriği genel itibarıyla birbirine benzemekle beraber bazı küçük farklılıklar da göstermektedir. Çok eski bir geleneğe dayanan rüya motifinin günümüz âşıkları arasındaki etkisi yavaş yavaş azalmaktadır (Aslan, 46). Maksut Koca âşıklığa rüya görerek bade içerek başlamamıştır. Rüya ve bade kavramına inanmamaktadır; ancak gördüğü çeşitli rüyaların sanatında ilham kaynağı olduğunu dile getirmiştir Mahlas ve Berat Alması Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî sinde mahlasa; 1. Şairin şiirde ittihaz ettiği isim ki gazelin nihayetinde zikri adet olmuştur, 2. Herkesin ismine ilaveten zemmolunan ikinci isim ki bir sıfattan ibarettir derken, Tahirü&#;l- Mevlevî de; Bir şairin asıl adından başka, edebiyatta kullandığı isim olarak niteler. Mehmet Zeki Pakalın, Asıl addan başka kullanılan ikinci ada verilen isimdir, Mustafa Nihat Özön, Bir yazarın yazısında kullanmak üzere aldığı ikinci ad derken farklı bir şey söylemezler. Mahlasa, 1. Bir kimsenin ikinci adı, 2. Eski şairlerin şiirlerinde kullandıkları ad diyen Ferit Devellioğlu ile 1. Eskiden şairlerin yaptıklarında kullandıkları takma ad, 2. Bir kimsenin doğumda verilen ikinci adı diyen Pars Tuğlacı nın söyledikleri de diğerlerini teyit eder. Çeşitli ansiklopediler de mahlası hemen hemen aynı cümlelerle izah ederler. Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi nde mahlası, eskiden sanatçıların yapıtlarında kullanmak için aldıkları ikinci ad diye tanımlarken, aynı terim Türk Ansiklopedisi nde Bir şiirin veya nesrin asıl adı

65 49 yerine kullandığı takma isim, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi nde de Özellikle eski edebiyatımızda şairlerin şiirlerinde kullandıkları takma ad şeklinde ifade edilir (Kaya, 1). Ferdiyetin kendini gösterdiği zamanlardan itibaren cemiyette belli dinîbedii fonksiyonu olan şairler, aynı zamanda kolektif ruh ve zihniyetin tercümanı olan şiirlerini dinleyici veya okuyucu zümrelerinin hafızalarına emanet ederken kaynağı totem devrine çıkabilen şahsiyetlerini korumak, saklamak, dikkati çekmek ve belki sanatlarını ebedileştirmek gibi düşüncelerle mahlas/ tapşırma yı icat etmişlerdir. Türk halk şairleri, divan şairlerinde de görüleceği üzere, kelimelerin mana, şekil ve ahenk unsurlarından faydalanarak kabul ettikleri mahlas / tapşırmalarla dinleyicilerle okuyucuların zihinlerinde mistik ve esrarlı bir portre çizmeye çalışırlar (Elçin, 48). H. Fethi Gözler: Eskiden, mahlas kullanmak basit iş sayılmazdı. Mahlas almanın bir yolu yordamı vardı. Mahlaslar daha çok devrin üstat tanınan kişileri tarafından verilirdi. Kişinin özelliğine uygun düşecek mahlası bir manzume ile açıklar ki bu manzumeye mahlasname denirdi. Verilen bu mahlas, tören tarihinden itibaren, kişinin yazdığı bütün eserlerde asıl isminin yerinde kullanılır ve asıl ismi zamanla unutulurdu (Gözler,) diyerek mahlasın önemine dikkat çekmiştir. Türkiye de birisine mahlas verilmesi geleneği, yaygın olarak yaşatılmaktadır. Bu, rüyada veya gerçek hayatta olabileceği gibi, kundaktaki çocuğa mahlas verme şeklinde de tezahür edebilir (Kaya, 43). Âşıklık geleneğinde mahlas almaya tapşırma da denmektedir. Türkiye âşıklık geleneğinde olduğu gibi Kars yöresi âşıklık geleneğinde de âşıklarımız şiirlerinin son dörtlüklerinde adlarını tapşırırlar. Usta-çırak geleneği içerisinde yetişmiş olan âşıklarımızdan bazıları mahlaslarını kendi ustalarından almışlardır. Usta-çırak geleneği içerisinde yetişmiş olan bir çırağa, mahlasını kendi ustası verebileceği gibi başka bir usta da verebilir. Bayram Deniz Denizoğlu mahlasını ustası İsmail Azerî den, Hakkı Yerli Yerlioğlu mahlasını ustası İlhamî Demir den, Maksut Koca Feryadî mahlasını ustası Mehmet Hicranî den almıştır (Aslan, 56). Hicrani

66 50 Maksut Koca nın sesinin güzelliği ve gücünden esinlenerek bir mektup aracılığıyla kendisine bu mahlası vermiştir. Çırağının iyi bir âşık olacağına kanaat getiren usta ona âşıklık geleneğini icra etme izni yani destur ya da icazet de denilen berat ını verir. Böylece âşık adayı âşık fasıllarına ustasının gözetimine ihtiyaç duymadan çıkabilir, âşık meclislerindeki dinleyici kitlenin karşısında âşıklık geleneğini icra edebilir. Usta âşıklar çıraklarına: Evladım artık sen iyice yetiştin, bilgi ve görgü sahibi oldun. Âşık meclislerini tek başına idare edebilir ve âşıklık geleneğini icra edebilirsin. anlamında bir söz söylerler ki ustanın bu sözü çırağın beratı olarak kabul edilir. Beratını almış olan âşık, âşıklık geleneğini icra edebilme hususunda ustasının güvenini kazanmıştır. Artık âşık adayı değil, âşık havalarını sazı ile güzel bir şekilde çalabilen, bir kalem şairi gibi şiir yazabilmekle birlikte âşık karşılaşmalarında irticalen şiir söyleyebilen, usta malı hikâyeleri aslına uygun bir şekilde anlatmakla beraber kendisi de hikâye tasnif ederek bu mahsullerini âşık meclislerinde anlatabilen hatta kendine hayran bir dinleyici kitlesine sahip usta bir âşıktır (Aslan, ). Maksut Koca da beratını babası ve aynı zamanda ustası olan İskender Koca dan gençlik yıllarındayken almıştır. Beratını aldıktan sonra düğünlere ve çeşitli programlara tek başına katılmış ve buralarda sanatını icra etmiştir Feryadî Mahlaslı Diğer Âşıklar Ferhat (Feryadî) Posof un Hevat köyündendir. Ünlü Âşık Fakirî Üzeyir Usta nın oğludur yılında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Doksan yaşlarında iken yine bu de ölmüştür. Asıl adı Ferhat tır. Feryadî mahlâsı, babası tarafından verilmiştir. Oğlu Süleyman da Süreyya mahlâsıyla şiirler söylemiştir (monash.pw ).

67 51 Bâd-i saba sen Mevlâ yı seversen Gidip ziyaret et illerimizi Söyle nazlı yâre çekmesin elem Dahi gözlemesin yollarımızı. Felek bizi bu diyara atıptır Deli gönül gam bahrine batıptır Bir nice gün bu diyarda yatıptır Ağyara vermesin göllerimizi. Feryadî bent eder Gürcistan mesti Güzelleri gezer elinde desti Bir nazenin dilber almaktır kastı Korkarım bent eder ellerimizi (monash.pw ) Deli Derviş (Feryadî) veya yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Bu tahminin dayanağı ise şudur: Sivas ın Kangal ilçesinde yaşayan Alevi Türkler şairin yirminci yüzyılın başında, yılında öldüğünü bilmektedir. O sırada şairin seksen yaşında veya o civarda bir yaşta olduğunu yaşlılardan duymuşlardır. Feryadî de; Kusurî ve Ruhsatî gibi ünlü halk şairleriyle çağdaş olmuş, onlarla arkadaşlık etmiştir. Kusurî, Feryadî den yaşlı, Ruhsatî Feryadî den yaşça küçüktür (Sevengil, ). Feryadî nin bir süre Divrik te yaşadığı, Koçgiri ye bağlı Zogallı köyünde toprak satın aldığı, orada çiftçilik ettiği, orada evlenip çoluk çocuk sahibi olduğu ve torunlarından bazılarının orada yaşamakta olduğu kendisi hakkında bilinenler arasındadır. Şairin Kangal ın yerlisi olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir (Sevengil, ). Kangallı Âşık Ruhsatî henüz genç yaşta iken o sırada Kangal da bulunan Feryadî ona saz çalmayı ve şiir söylemeyi öğretmiştir. Şair aslen Kangallı değilse bile orada uzun süre ikamet etmiş, Koçgiri ye sonradan göç etmiştir (Sevengil, ). O da diğer âşıklar gibi yaşadığı çağın sorunlarını dile getirmiştir.

68 52 Bahar geldi, yeşillendi şu dağlar Gözüm görür ama gönlüm kan ağlar Ne bu âlem, ne bu ahval, ne bu hâl Arzıhâl sunacak hâkim kalmamış Yirmi dört yaşımdan beri ağlarım Ümidimi kesmem gönlüm eğlerim Feryadî tükendi dermanım, ferim Baş başa verecek hemdert kalmamış (Sevengil, ) Fuat Gündüz (Feryadî) yılında Ardanuç un Ahıza (şimdiki adı Ferhatlı) köyünde doğmuştur. Asıl adı Fuat Gündüz dür. Küçük yaşlarda âşıklık geleneğini ve şiiri öğrenmiş, ilkokulu köyünde okumuştur (www. monash.pw ) yılında rüyasında bir kız kendisine bade vermiş, elindeki badeyi içememiş ancak o günden sonra kendisinde bazı değişiklikler hissetmeye başlamıştır. Daha sonra Âşık Efkarî nin yanına giderek bu durumu anlatmıştır. Aynı zamanda âşıklık geleneğine ilişkin bilgisinin pekişmesine de katkıda bulunan Âşık Efkarî, yılında aşığa Feryadî mahlasını vermiştir (www. monash.pw ). Babasının istememesine karşın, Gümüşhane köyünden Yusuf Yalçın dan bir bağlama satın alıp gizlice öğrenmeye başlamıştır (www. monash.pw ). Şiirlerinde hemen her konuyu işleyen Âşık Feryadî, yöre âşıklarının dışında Âşık Mahzuni den de etkilenmiştir (www. monash.pw ). Özellikle Şavşatlı Âşık İskender ve Kuçenli Hafız dan yörede anlatılan birçok halk hikâyesini öğrenmiş, başta Efkâri olmak üzere değişik âşıklarla karşılaşmalar yapmıştır (www. ozanlar. biz ). Uzun yıllar Artvin de bir devlet dairesinde çalışıp emekli olduktan sonra köyünde yaşamaya başlamıştır (www. ozanlar. biz ).

69 53 DERDİ Nasıl yas çekmesin bu garip gönül Geçim derdi gönül derdi dil derdi Bülbül oldum boş dikenli bağlara Gonca derdi sümbül derdi gül derdi Görmedim al yeşil giymişim kare Ciğerlerim oldu hep pare pare Kırıldı ayağım gidemem yâre Alçı derdi yakı derdi kil derdi Deli gönül sırrın vermez yadlara Âşık oldum sende olan adlara Serim yanar çünkü düştü odlara Ateş derdi alev derdi kül derdi Feryadi söylenir bütün dillerde Çok gariplik çektim gurbet ellerde Bir zaman dolaştım ilçe illerde Garip derdi hasret derdi el derdi (www. ozanlar. biz ). GEÇTİ Hoş geldin yanıma ey kaşı keman Fakat artık gönlüm teftişten geçti Gönül ah çekerdi kaç yıldır sana Bana bir sorsana ne baştan geçti Mahşere dek ah çek of diye diye İlk bir buse kaldı bana hediye Ta ezelden kaçıp gelmedin niye Başan bunca dertler bak hiçten geçti

70 54 Feryadî siyahı giydi al diye Leblerinden eme idim bal diye Şimdi yalvarırsın beni al diye Ne çare sevdiğim iş işten geçti (www. ozanlar. biz ) Mustafa (Feryadî) yılında Sivas ta doğmuştur. Şair daha annesinin karnında iken babası ölmüş, bu yüzden babasının adı kendisine verilmiştir. Bir yaşındayken annesini de kaybetmiş ve çevredekilerin yardımıyla büyümüştür (Sevengil, ). On sekiz yaşındayken köy mezarlığının yanındaki çeşmeye su taşımaya gitmiş, yorgunluktan çeşme başında uyuyakalmıştır. Düşünde pirleri ve dünya güzelini gördüğünü söyleyen âşık, kendisine gösterilen ve Çin Diyarı nda, Seul Adası nda Lep şehrinde Hasan Hüseyin kızı Güldane adındaki kızın aşkıyla yanıp tutuşmuş, ona şiirler söylemiştir. Önceleri ona inanmayan halk, daha sonra kendisinin gerçekten âşık olduğuna inandırmıştır. Köye gelen misafir âşıklarla meclislerde yaptığı irticali söyleşmelerle kuvvetli bir âşık olduğunu kanıtlamıştır (Sevengil, ). Nazlı yârim, sana bir mektup yazdım, Eğer götürürse posta sevdiğim Ben de bu feleğin kahrından bezdim Zaten dertli gönlüm yasta sevdiğim Vilayetim Sivas kazam Şarkışla Adiresim oku, yazmaya başla Posta getirmezse gönder bir kuşla Resmine mühürüm, bas da sevdiğim Bir başka dörtlükte de sevdiği için şöyle diyor: Feryadî yim, daha sabır kalmadı Deli gönlüm arzusunu bulmadı Bu dünyaya öyle güzel gelmedi Bulunmaz emsali yok seher yeli (Sevengil, ).

71 Osman Erten (Feryadî) yılında Erzurum un Pasinler ilçesinin Soğuksu köyünde dünyaya gelmiştir. Saza hevesi olduğundan bir tahta parçasını saz yapan âşık, komşuları Pelil Amca nın çamaşır ipi olarak kullandığı kablodan çıkardığı telleri bu tahtaya bağlamış, mızrap olarak da ya bir jilet ya da mal boynuzundan kestiği parçaları kullanmıştır. Yetmiş beş yaşında olan ninesinden eski türkü ve şiirleri öğrenmiştir (Halıcı, ). Feryadî çocuk yaşlarda babasının kaybetmiş, sekiz kardeş öksüz kalmıştır da Manisa ya gitmiş, bir yıl sonra da tüm aileyi Manisa ya taşımıştır. Manisa da inşaatlarda işçi olarak çalışırken bir yandan da sazını ilerletmiştir (Halıcı, ) yılında ilk defa İzmir de yapılan Âşıklar Şöleni ne katılmış, burada türkü dalında üçüncü olmuş ve bir bronz madalya kazanmıştır yılından sonra Konya da yapılan Türkiye Âşıklar Bayramı na sürekli olarak katılmış ve çeşitli ödüller almıştır (Halıcı, ). Evli ve dört çocuk babası olan Feryadî bugün Manisa da oturmaktadır (Halıcı, ). BAMBAŞKA Bu cennet yurdumun dört mevsimi var, İlkbaharın özelliği bambaşka, Doğu, batı, kuzey bir de güneyi, Toprakların özelliği bambaşka Birden güneş doğar birden yandırır, Birden gürler, birden yağar dondurur. Bir hastanın ataşını söndürür, Buzlu karın özelliği bambaşka Kimse bilmez nedir bunların hali, Kimisi doktordur, kimisi vali. Dolaşır toplaşır yaparlar balı, Arıların özelliği bambaşka.

72 56 Osman Feryadî yim olurum turap, Geçer bugünlerim halim pek harap. Çobanlara keçe köylülere çorap, Koyunların özelliği bambaşka (Halıcı, ). SEVDİĞİM Garip garip şimdi nerde düşünür, Gurbet günlerini sayan sevdiğim. Bensiz istemiyor süslü gezmeyi, Kirli entariyi giyen sevdiğim. Nenni deyip yavrusunu yatırır, Gece gündüz hep yalnız oturur. Yaptığı yemeği geri götürür, Yemeden içmeden doyan sevdiğim. Zalim gurbet eli gezdim dolaştım, Hasretlik duyunca kavrulup piştim. Aklıma düştükçe telefon açtım, Uzaktan sesimi duyan sevdiğim. Feryadî yim dileğimi dilersem, Nasip olur gurbet elden dönersem. Yarın gece pencereni çalarsam, Derin uykulardan uyan sevdiğim (Halıcı, ) Katıldığı Âşık Toplantıları, Programları ve Yarışmaları Yurt içinde düzenlenen toplantı, program ve yarışmalarda hemen hemen katılmadığı yer kalmadığını söyleyen Koca, yılından itibaren Konya Âşıklar Bayramı başta olmak üzere, Ardanuç daki Âşıklar Bayramı na, Kayseri, Malatya, Adana, İskenderun, Balıkesir, Konya ve daha birçok yöremizdeki çeşitli festival ve âşık bayramlarına katılmıştır (Gicili, 16). Bu gibi toplantılar vesilesiyle Almanya, Hollanda, Fransa, Belçika, Rusya ve Azerbaycan gibi ülkeleri dolaşmış, gittiği ülkelerde geniş halk kitlelerine konserler vermiştir.

73 Yurt İçinde Katıldığı Âşık Toplantıları, Programları ve Yarışmaları Geleneksel Konya Âşıklar Bayramı. Çorum Âşıklar Bayramı. Adana Karacaoğlan Kültür Sanat Etkinlikleri. Samsun Eğitim Fakültesi Âşıklar Şöleni. Ankara Keçiören Belediyesi Âşıklar Şöleni. Kültür Bakanlığı Cumhuriyet, Demokrasi, Atatürk konulu şiir yarışması. Kültür Bakanlığı Atatürk konulu şiir yarışması. Türk Dil Kurumu Cumhuriyet konulu şiir yarışması. Ankara Altındağ Belediyesi Âşıklar Şöleni. Bolu Milli Eğitim Müdürlüğü Âşıklar Şöleni. Sivas Âşıklar Şöleni (4 yıl). Kayseri Erciyes Üniversitesi Âşıklar Şöleni. Ağrı Öğretmen Okulu Âşıklar Şöleni. Van Erciş Âşık Emrah Etkinlikleri. Düzce Belediyesi Âşıklar Şöleni. İstanbul Festivali Âşıklar Şöleni ( 6 yıl). Tarsus Şelale Şiir Akşamları (7 yıl). Muğla Üniversitesi Âşıklar Şöleni. Uluslararası Kars Âşıklar Şöleni jüri üyesi Uluslararası Kars Âşıklar Şöleni / İl düzenleme kurulu üyesi (4 yıl). Çanakkale Üniversitesi Âşıklar Şöleni. Bursa Uluslararası Âşıklar Bayramı. Eskişehir Yunus Emre Etkinlikleri Âşıklar Şöleni. Osmaniye Âşıklar Şöleni. Ankara Âşıklar Bayramı. Yalova Âşıklar Şöleni. Çıldır Göl Festivali. Posof Âşıklar Şöleni. Artvin /Ardanuç Âşıklar Şöleni. Akyaka Festivali.

74 Yurt Dışında Katıldığı Âşık Toplantıları, Programları ve Yarışmaları Almanya/ Berlin Türk Halk Bilimi Merkezi Âşıklar Şöleni (8 yıl). Almanya/ Duisburg Atatürkçü Düşünce Derneği Cumhuriyet Bayramı Şöleni. Almanya/ Köln Karslılar Derneği Gecesi (2 yıl). Hollanda/ Ardahanlılar Vakfı Şöleni. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ve Belçika Gent Belediyesi Âşıklar Şöleni. Almanya/ Fransa/ Belçika/ Hollanda gibi ülkelerde sayısız kere özel geceler ve konserler vs yılında Türk işçilerimizin daveti üzerine Moskova ve Borisov Kenti nde konserler. Azerbaycan Devlet Televizyonu Az TV de yayımlanan Köroğlu filminin iki kolunda eser seslendirmek ve rol almak üzere davet edilmiştir. Azerbaycan Âşıklar Şöleni Azerbaycan Uluslararası Âşıklar Şöleni Amerika/ Boston/ Harvard Üniversitesi ve New England Konservatuarı Maksut Koca nın Aldığı Ödüller Maksut Koca, şimdiye kadar adeta sanat gücünün nişanesi diyebileceğimiz pek çok ödül kazanmıştır: Konya Âşıklar Bayramı nda te İhtiyacı Var adlı eseriyle birincilik ödülüne, da Ne Gereği Var adlı eseriyle birincilik ödülüne, Çorum Âşıklar Bayramı nda Sığındım adlı eseriyle birincilik ödülüne, yılında Konya Âşıklar Bayramı nda Sevdiğim adlı eseriyle birincilik ödülüne, yılında Konya Âşıklar Bayramı nda Nerdesin adlı eseriyle birincilik ödülüne layık görülmüştür.

75 yılında Kültür Bakanlığı nın Cumhuriyet in yılı münasebetiyle düzenlediği Atatürk Cumhuriyet Demokrasi konulu şiir yarışmasında eser içinden Mustafa Kemal adlı eseriyle ikincilik ödülü, Berlin Bengi Türk Halk Bilimi Merkezi nin düzenlediği Cumhuriyet Âşıkları adlı yarışmada Ulusal Egemenlik adlı eseriyle birincilik ödülü, de Cumhuriyet in yılı münasebetiyle yine Kültür Bakanlığı nın düzenlediği Atatürk ve Devrimleri konulu şiir yarışmasında eser arasından Mustafa Kemal in Önderliğinde adlı eseriyle ikincilik ödülüne layık görülmüştür. Yine aynı yıl Türk Dil Kurumu nun düzenlediği cumhuriyet konulu şiir yarışmasında Cumhuriyet adlı şiiri ile üçüncülük ödülünü almıştır. Bu ödülü kendisine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel takdim etmiş ve Cumhuriyet isimli bu şiirin İstanbul Üniversitesi tarafından klibi çekilerek, klip tüm televizyon kanallarında yayınlanmıştır yılında Bursa da yapılan Uluslararası Âşıklar ve Şairler Bayramı nda birincilik ödülü kazanmış, 22 Eylül yılında 9. Tarsus Şelale Şiir Akşamları nda yılın Karacaoğlan ödülüne layık görülmüştür. Amerika Harvard Üniversitesi ve New England Konservatuarı nın Türkiye deki âşıklık geleneği hakkında yaptığı araştırmada âşıkların dünya barışına bakış açıları, katkıları ve insan sağlığı hakkında tüm âşıklardan bu konuda eserler alınmış, iki yıllık çalışma sonunda sadece Maksut Koca nın otuz eseri aranılan nitelikte bulunarak İngilizceye çevrilmiştir. Dr. Robert Laberee ve monash.pw Fatma Tomek tarafından yılında Amerika ya davet edilmiş, sekiz ayrı üniversitede konserler vermiş, yirmi iki gün New England Konservatuarı nda kendi dalında misafir hoca olarak derslere girmiştir. Harvard Üniversitesi ve New England Konservatuarı tarafından eserleriyle barışa ve insan sağlığına katkılarından dolayı üstün başarı ödülüne layık görülmüştür öğretim yılı 6.sınıf Türkçe ders kitaplarında şiiri yer almıştır yılında UNESCO ve Kültür Bakanlığı nın yürüttüğü çalışma kapsamında Yaşayan İnsan Hazinesi unvanına aday gösterilmiştir.

76 Anlattığı ve Tasnif Ettiği Halk Hikâyeleri Halk hikâyeciliğinin kökü eski destan geleneğine dayanır. Destan geleneğinin konu ve biçim bakımından değişikliklere uğramasıyla oluşan halk hikâyeciliğinin oluşumu ve gelişimi beraberinde yeni bir gelenek oluşturmuştur. Halk hikâyelerinin oluşumu ve sunumu geleneğin kurallarına bağlıdır. Hikâyeci âşıklar, halk hikâyelerini oluşturan (tasnif eden) ve aktaran (icra eden) sanatçılardır (Durbilmez, ). Hikâye anlatmadan önce genellikle bir divani söylenir. Aruzun fâilâtün, fâilâtün, fâilâtün, fâilün kalıbıyla söylenen divani, aruz bilmeyen âşıklarca hecenin on beşli ( ) kalıbıyla oluşturulur. Divaniden sonra bir tecnis, tekerleme adı verilen ikinci bir türkü, on bir heceli bir koşma, sekiz heceli bir semai, sonra da mizahî bir destan okunur. Köroğlu okumak da gelenek icabıdır. Mecliste başka bir âşık varsa hikâyeci âşık bir muamma sorup cevabını bekler. Kimi hikâyeci âşıklar da hikâye musannifinin veya o hikâyeyi kendisine öğreten ustasının muammalarından söyleyip, kendileri cevaplandırırlar. Giriş adı verilen bu bölümde usta malı deyişler söylenerek usta âşıklar anılır. Saz faslından sonra döşeme bölümü başlar. Bu bölümde manzum veya nesir tekerlemeler söylenir. Döşeme bölümü anlatıcılara ve hikâye muhitlerine göre değişebilir. Bu bölümün işlevi ustaları anmak ve dinleyicileri hikâye ortamına hazırlamaktır (Boratav, ). Karslı âşıklar döşeme ye ser suhhana (ser sukkana: söz başı) derler. Hikâyenin anlatıldığı bölüm fasıl adını alır. Bu bölüm mensur ve manzum kısımlardan oluşur. Hikâyenin nesir kısımlarına saya adı verilir. Asıl hikâye bir dua ile başlar. Anlatıcılar, karavelli denilen ve asıl hikâyeden bağımsız küçük hikâyeleri de hikâyelerin arasına katabilirler. Anlatıcı nazım kısmında değişiklikler yaparsa, hikâyeyi bilenler anlatıcıya kızarlar. Manzum kısımda, on bir heceli türkülerin her bendinin arasına Köroğlu nun sekiz heceli bir türküsünün bir dörtlüğü veya bir mâni getirilebilir. Bu yapılırken de asıl türküyü tamamlayacak nitelikteki dörtlükler seçilir. Bentler arasına sokulan bu parçalara türkülerin peşrevi denir. Türkü ile söylenecek şeyler, heyecanın, infialin, sevincin, hüznün ifade edildiği yerlerdir. Buralarda kahraman telle

77 61 söylemeyi dille söylemeye tercih eder. (Boratav, ). Âşık hikâyenin sonunda makamı bakımından neşeli bir türkü söyler (Boratav, ). Maksut Koca da hikâyeyi icra esnasında bütün bu kurallara bağlı kaldığını dile getirmiştir. Kendi tasnif ettiği hikâyesinde de yukarıda anlatılan özelliklerin hemen hemen hepsi görülmektedir; ancak yılında TRT için yaptığı Aşkın Hikâyesi isimli programda anlattığı ve deşifre edilerek verilen halk hikâyeleri programın saati dahiline sığdırabilmek için normal anlatımına göre daha kısa bir biçimde anlatılmış giriş kısmındaki ve aralardaki nazım bölümler kullanılmamış ya da daha kısa tutulmuştur. Latif Şah, Salman Bey, Sevdakâr, Kerem ile Aslı, Leyla İle Mecnun, Şahsenem ile Âşık Garip, Han Çoban ile Saran, Sürmeli Beyle Senem Sultan, Hasan ile Dilber, Köroğlu, gibi çeşitli halk hikâyelerini anlattığını ve Akıllı Mehmet isimli bir hikâyeyi de tasnif ettiğini belirtmiş, anlattığı halk hikâyelerini de yine ustası olan İskender Koca dan öğrenmiştir. Âşık edebiyatı mahsullerinin ikinci bölümü olan halk hikâyeleri, Kars yöresi âşıklık geleneğinde önemli bir yer tutmaktadır. Hikâye anlatma geleneği sözlü kültürün hâlâ varlığını sürdürdüğü Kars yöresinde halk arasında ve özellikle de âşıklık geleneğinde eski devirlere nazaran zayıflamakla birlikte devam etmektedir (Aslan, 53) Maksut Koca nın Kasetleri, Kitabı Kasetleri Maksut Koca arasında beş tane albüm çıkarmıştır. Harika Plaktan çıkan bu albümler 1, 2, 3, 4, 5 olarak adlandırılmıştır yılları arasında farklı plak şirketlerinden toplam on bir kaset çıkarmıştır. Diğerlerinden farklı olarak, yılında Bayşah Plak tan çıkardığı O Sahilden Bu Sahile isimli kaset Azeri sanatçı Zülfiye İbadova ile seslendirdiği bir düet çalışmasıdır Harika Plak, 1. Albüm Harika Plak, 2. Albüm

78 Harika Plak, 3. Albüm Harika Plak, 4. Albüm Harika Plak, 5. Albüm Harika Plak, Kırılsın Ellerim Harika Plak, Birtanem Harika Plak, Sabreyle , Harika Plak, Kamercan Harika Plak, Şarabanı, 8 parça Çetinkaya Plak, Keyfeyle, 10 parça, İber Plak, Seher Rüzgârı Gibi, 12 parça Bayşah Plak, Maksut Koca- Zülfiye İbadova, O Sahilden Bu Sahile, 8 parça İber Plak, Dağlara Baş İndirmedim, 13 parça İber Plak, Sazım Ağlar, 13 parça İber Plak, Leylican, 12 parça Kitabı Maksut Koca şiirlerini, yılının mayıs ayında Sular Yandı ismiyle Yalın Ses yayınlarından çıkan kitabında toplamıştır. Kitap Koca nın biyografisi, Feyzi Halıcı nın yazdığı giriş, Dr. Bekir Sami Özsoy un yazdığı sunuş, Koca nın yazdığı teşekkür yazısı ve yılına dek yazdığı şiirlerinden oluşmaktadır Maksut Koca Hakkında Yapılmış Tez Çalışması İstanbul Teknik Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü öğrencisi Birsen Gicili tarafından yılında hazırlanmış bir lisans tezidir. Âşık Maksut Feryadî nin Hayatı ve Çalışmaları isimli bu tezin danışmanlığını Nida Tüfekçi yapmıştır.

79 63 Tezde Âşıklık geleneğiyle ilgili genel bir malumat verildikten sonra Maksut Koca nın hayatı, edebi kişiliği ve etkilendiği şahsiyetler anlatılmıştır. Tezin Ses Eğitimi Bölümü nden çıkması sebebiyle Maksut Koca nın çaldığı enstrüman incelenmiş, tanıtılmış ve kendisinin musikimize katkıları açıklanmıştır Maksut Koca nın Bestelenmiş Şiirleri ve Bu Besteleri Seslendirenler 1. Koçköroğluyam: Söz-Müzik Maksut Koca Feryadî, Yorumcu: Maksut Koca Feryadî Yorumcu: Özlem Özdil. 2. İhtiyacı Var: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu Maksut Feryadî, Yorumcu: Ali Özütemiz (Kıvırcık Ali) 3. Sevdiğim: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî, Yorumcu: Kıvırcık Ali 4. Üçüncü Gurbet Söz: Maksut Koca, Müzik: Kıvırcık Ali, Yorum: Kıvırcık Ali 5. Nerdesin: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî, Yorumcu: Kıvırcık Ali 6. Bulamadım ki: Söz: Maksut Koca, Müzik: Kıvırcık Ali Yorumcu: Arzu Şahin. 7. Bir Garip Aşığım: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Nuri Sesigüzel, Yorumcu: Habibe. 8. Ay Gülüm: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî, Yorumcu: Celal Özer 9. Ey Bivefa: Söz: Maksut Koca, Müzik: Ali Haydar Timisi, Yorumcu: Maksut Feryadî Mehmet emmi: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Mehmet emmi: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Mehmet Yılmaz

80 64 Mehmet emmi: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Dalsız Çınar: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Ali&#;m: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Günlerim: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Ceylan: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Sabreyle: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Evin yıkılsın: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Hep Bana Rab Bana: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Bu Dağlarda: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Bir Mahzuni Geldi Geçti: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Dağlara Baş İndirmedim: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Boş Adam: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Sazım Ağlar: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Soydu Yediler: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Neler Oluyor: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Sormayın: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Karsımızın Maralı: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî

81 Rüzgâra: Söz: Maksut Koca, Müzik: Bayar Şahin, Yorumcu: Bayar Şahin. Garip Yolcu: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Yâr Neredesin: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Habibe Kime Kardaş Deyim: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Memleketim: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Barış güneşi: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Sevdalanmışım: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Sorsalar Ben Kimim: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Ver Yesin: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Terlan Güzel: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Kara Gözlüm: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Felek Beni Yaraladı: Söz-Müzik Maksut Koca, Yorumcu: Maksut Feryadî Kültür Bakanlığı na kayıtlı âşıklardan olan Maksut Koca, aynı zamanda Mesam üyesidir. Koca nın Mesam a kayıtlı olan eserleri, Mesam&#;ın resmi sitesinde bulunan şekliyle aşağıda verilmiştir. Bu tabloda Maksut Koca nın eserlerinin isimleri ve bu eserlerindeki hak tipi verilmiştir ( ).

82 66 WrkNr Eser Adı İlk Satır CAEr Sanatçı / Hak Hak Tipi Sahibi ELLERİM YAKANDADIR MEN SENİ GÖRMÜŞEM I OLMUŞAM DELİ KOCA MAKSUT Söz Yazarı NELER OLUYOR SON GUNLERDE HAYAT KARMA I KARIŞIK KOCA MAKSUT Söz Yazarı SEVDİĞİM SENELERCE SENİN AĞLADIM İÇİN I KOCA MAKSUT Söz Yazarı GÜNÜNE DÜŞTÜM DERDİN DİY BANA NEDİR RMAYIN I KOCA MAKSUT Söz Yazarı SORMAYIN ÖMÜR DENEN ŞU YALANCI I RÜYADA KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı NERDESİN EY GÖZLERİ YAZ I KOCA GÜNEŞİ MAKSUT Söz Yazarı SAZIM AĞLAR BAŞIMA GETİRDİ NELER I KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı VER YESİN SEN UYANMA GAFİL HİÇ BE I KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı GÜLÜNE DÜŞTÜM DERDİN NEDİR DİYE SORMAYIN I BANA KOCA MAKSUT Söz Yazarı

83 67 MEHMET MEHMET EMMİ DEVİR DEĞİŞTİ EMMİ ZAMAN I KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı ZALİM GURBET BÖYLE YARALI KALBİMİN BİR I TARAFINA ADINI YAZMIŞAM KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı KANA DONDU GEL BALAM EY I KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı ŞARABANI ALLAH BÖYLE SENİ I YERE KOCA MAKSUT Besteci - Söz İNDİRİR Yazarı BULAMADIMKİ FİKRİ ARI OLDUM I KOCA MAKSUT Besteci Söz Yazarı ULU SANIR NOKSAN DOĞAR I KOCA DOĞUŞTAN MAKSUT Besteci - Söz Yazarı EVİN YIKILSIN BENİ BİTMEZ I DERDE SALAN KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı ALİ&#;ME AĞIT ALİ&#;ME AĞIT I KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı HEP BANA BU DÜNYAYI I KOCA RAB BANA YAKIP YIKIP MAKSUT Besteci Söz Yazarı GARİP YOLCU GARİP BİR YOLCUYUM I KOCA MAKSUT Besteci - Söz Yazarı

84 Hakkında Yapılmış Gazete Haberleri ve Hakkında Yazılmış Köşe Yazıları Şimdiye kadar Maksut Koca hakkında çeşitli gazetelerde sanat gücünün ispatı sayılacak pek çok haber yapılmıştır. Yapılan haberlerden bazıları aşağıda verilmiştir. Yaşayan İnsan Hazineleri Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu nun(unesco) somut olmayan kültür mirası çalışmaları kapsamında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Türkiye nin yılı Yaşayan İnsan Hazineleri adaylarını belirlendi. Cam boncuğu, ebru, tezhip, dokumacılık, bağlama, kispet ve sipsi yapımcılığı, yazma sanatı, çini sanatı gibi alanlarda usta 16 isim çeşitli yayınlarla dünyaya tanıtılacak. UNESCO nun, Yaşayan İnsan Hazineleri Listesi ne aday gösterilecek bu kişilerin, tüm dünyanın ortak mirası olmaları sağlanacak. Türkiye nin adayları arasında Neşet Ertaş, Yaşar Güç, Halime Öğüt, Mehmet Gürsoy, Emine Karadayı, Cemil Kızılkaya, Maksut Koca, Ali Rıza Ezgi, Veli Aykut, Mehmet Bedel gibi isimler yer alıyor (Hürriyet gazetesi ). Türkiye nin Yaşayan İnsan Hazineleri Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, UNESCO nun somut olmayan kültür mirası çalışmaları kapsamında, Türkiye nin yılı Yaşayan İnsan Hazineleri adaylarını belirledi. Türkiye nin yılı Yaşayan İnsan Hazineleri adayları şu isimlerden oluştu: Neşet Ertaş, Yaşar Güç, Halime Öğüt, Mahmut Sü, Mehmet Gürsoy, Emine Karadayı, Cemil Kızılkaya, Maksut Koca, Ali Rıza Ezgi, Veli Aykut, Mehmet Bedel, Bekir Tekeli, İrfan Şahin, Uğur Derman, Hasan Çelebi, Fuat Başar (Zaman gazetesi ).

85 69 Ozan Feryadî nin Feryadı Yirmi yedi yıllık birikiminin ödülü olarak Cumhuriyet Şairi unvanını halktan alan Ozan Maksut Feryadî ile gazete merkezimizde bir söyleşi yaptık (Yaşam gazetesi, , sayı: , Lütfü Bulut). Bu da Âşıklar Koalisyonu Azerbaycanlı ve Türkiyeli halk ozanları, dostluk gecesinde bir araya gelerek âşıklar koalisyonu oluşturdular. Sunuculuğunu Muzaffer Şenözdemir in yaptığı geceye halk ozanları Zülfiye İbadova, Maksut Feryadî, Mürsel Sinan, Ali Rıza Ezgi, Erzade Kapan, Saim İstekoğlu katıldı. Âşık Maksudî tarafından düzenlenen dostluk gecesi, iki ülkenin âşıklık gelenek ve yakınlığını ortaya koydu (Hürriyet gazetesi, ). Geçmişten Günümüze Âşıklık Geleneği Ozan ın Kaleminden Maksut Koca (Feryadî) Sevgili sanatsever gönül dostları, bundan böyle âşıklık geleneği ve bunu gelecek nesillere sağlıklı bir biçimde aktarabilmek adına Yaşam gazetesinde yeni bir yazı dizisine başlıyorum. Bilgi ve birikimimin yettiği kadar bu soylu geleneği sizlere anlatmaya çalışacağım. Âşıklık geleneğinin Türk edebiyatında belirgin ve ayrı bir yeri vardır. Âşık Edebiyatı, sözlü olarak başlamıştır. Türk boyları tarih boyunca değişik alfabeler kullanmışlardır. Çin kaynakları, milattan önceki yıllara ait Türkçeden çevrili bir dörtlükten söz eder. Sürekli ve yazılı edebiyatın, MS beşinci yüzyılda Yenisey-Orhun alfabesi gerçekleştiği bilinmektedir. Halk ozanlarının tarih boyunca Türk boylarında ayrı bir yeri bulunmaktaydı. Halk ozanlarına Altay Türkleri Kam, Kırgızlar &#;Baksı, Yakutlar Oyun, Tunguzlar Şaman ve Ozan derlerdi. Türk toplumlarında ozanlar hamasi olayları, zaferleri ve halkın ortak duygularını, beğenileri dile getirir, çeşitli Türk boylarında şölen (Seylan), sığır ve yuğ törenlerinin baş yöneticisi ve sorumlusu olurdu. Şölen askeri, dini nitelikte, sığır sürek avlarında, yuğ ise ölüm törenlerini içerirdi. Onuncu yüzyıldan itibaren İslamiyet, batıya göç eden Türk boyları arasında köklü bir şekilde yerleşmeye başladı. Büyük gönül eri Ahmet Yesevi

86 70 doğudan batıya yeni bir yurt bulup yerleşmek için yola çıkan Türk boylarını söylediği dörtlüklerle gönül yurdu yıkadı. Türk olmanın tarihi bir ihtişamının gururu, albenisi ve beğenisi yanında, İslamiyet in niceliği, eşrefi mahlûkat olarak insanlara sağladığı hoşgörüyle onlara yenice bir güç ve kudret kazandırdı. Anadolu coğrafyasını tarih yapan ozanlar, halk şairleri Anadolu da yaşayan insanları da sahip oldukları bu kutsal güç ve kudretle eğittiler, yetiştirdiler. Bu sihirli araç sanatın üç dalı, şiir, musiki ve sema ile semah idi. Ahmet Yesevi nin öğrencileri Lokman Perende, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli aynı dönemde Sultanul Ulema, Mevlana Celalettin, Ahmet Fakı, Hoca Dehhani, Âşık Paşa ve diğer gönül erleri İslamiyet le nurlanmış, aydınlanmış, Türklük bilinci içinde Anadolu da bir gönül medeniyetinin kurucusu olmuşlardır. Tabiatıyla Tapduk Emre den Yunus Emre ye, ondan diğer halk şairlerine yansıyan Türk şiiri, Türk halk şiiri yüzyıllar boyunca Türk milletinin eğitim aracı yaşama sevinci, inancı ve gururu olmuştur. Halk ozanları Türk halkının gören gözü, duyan kulağı, konuşan dili olarak günümüze değin bu sanatı, bu varlığı ve duyarlılığı, bu deyiş ustalığını, Karamanoğlu Mehmet Bey in divanda, dergâhta Konuşulması istediği güzelim Türkçemizi bir pırlanta örneği işleyerek eser eser başarıyla yaşamış ve yaşatmışlardır. Geçmişten günümüze adlarını edebiyat tarihinin sayfalarına altın harflerle yazdıran üstatlarımız Ahmet Yesevi den, Emrahlara, Âşık Ali Askerlere, Âşık Şenliklere, Sümmanilere, Veysellere kadar sizlere sunmaya çalışacağım. Bu geleneğe otuz yılını vermiş bir sanat emekçisi olarak bu konuda kendimi sorumlu hissediyorum. Çünkü günümüzde sanatın her dalında olan yozlaşma maalesef âşıklık geleneğinde de görülmektedir. Bu sanat bilgiden yoksun, vasıfsız, para harcayarak kendi çıkarı ve reklamı için toplumun geleneğini yozlaştıran yoz şahısların sanatı değildir, bu gelenek bilgi ister, emek ister ve yetenek ister! Sizlere sunacağım Mehmet Emmi 3 şiirim ile bu sayıdaki yazımı sonlandırıyorum. Gelecek sayıda buluşmak üzere hoşça kalın (Maksut Koca, Yaşam gazetesi ).

87 71 Maksut Koca dan Cumhuriyet Şiiri Katıldığı yarışmalarda çok sayıda birincilik alan âşıklık geleneğinin modern temsilcilerinden Maksut Koca nın (Feryadî) Seher Rüzgârları Gibi adını taşıyan ikinci albümü çıktı. İlk kasetini yılında çıkaran Maksut Koca nın son albümünde Vatanın Sevdası (Cumhuriyet Şiiri), Koç Köroğluyam gibi beste ve müziği kendisine ait eserler bulunuyor. Çevresinde Cumhuriyet ozanı olarak tanınan Maksut Koca nın bu albümü, Orta Asya ve Azeri ezgilerinden esintiler taşıyor (Güneş gazetesi, ). Kültür Yolunda Çeyrek Asır Ozanlık geleneği öz kültürümüzün bir parçasıdır. Yüzyıllar ötesinden Karacaoğlan, Dadaloğlu, Yunus Emre, Pir Sultan, Köroğlu gibi isimlerin omuzlayıp getirdiği bu kültürü günümüzde Âşık Veysel, Mahzuni Şerif gibi isimler köprü görevi yaparak getirmişlerdir. Bu misyonu üstlenen ve bu uğurda çeyrek asırdır uğraş veren Halk Ozanı Âşık Maksut (Koca) Feryadî geçtiğimiz günlerde sanat yılını kutladı (Yaşam gazetesi, ). ÂŞIK MAKSUDİ Kemal GÜNGÖREN Günümüzde onlara saz şairi ve âşık diyorlar. Biz onun şiirlerinden bir demet derdikten sonra tereddüde düştük. Acaba saz şairinin üstünde mi bu hemşehrim diye. İnanıyoruz ki zaman Maksut un yerini, ününü, şanını bir yere getirecek yılında Arpaçay ın Sosgert köyünde doğan, evli iki çocuk babası olan bu kardeşimiz ekmeğini beyninin ürettiği sözüyle, elinin hüneriyle çaldığı sazıyla kazanıyor. Âşıklar yuvası Arpaçay ın Sosgert i, Çıldır ın Suhura sı gibi bir köy. Maksut a sanki dedesi Rahim kişiden veya amcası Sosgertli Mehmet ten miras kalmış. İlkokula giderken bile kendisini sazın, sözün büyüsüne kaptırmış. Derken de ilk plağını çıkarmış. Bu plaktan sonra on iki kaseti daha çıkmış. Vatanın sevdası onu üne kavuşturmuş, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel in takdirini kazanmış ve onun elinden ödül

88 72 almıştır. Şiirlerini topladığı bir kitap hazırlayan Maksut Koca nın, sınıf Türkçe kitabına seçilip alınmış bir de şiiri vardır. Kars halkının âşıkları el üstünde tutmasını övmekte ve hemşehrilerinin gurbette birbirleriyle bağlarını koparmamış olmalarına sevinmektedir; ancak hala ayrımcılık yapmalarına olan kızgınlığını dizelerinde şu şekilde dile getirmiştir: Hayalimde insanlar var, kalbinde kin gütmeyen, Hayalimde bir toplum var, ayrılık yaratmayan, Hayalimde bir barış var, yelken aça cihana, Bir gelecek düşünürüm toprağa kan katmayan. Hayalimde insanlar var, sevgisi baş döndüren, Hayalimde bir müjde var herkesi inandıran, Hayalimde kitaplar var, tarihi hoş andıran, Bir gelecek düşünürüm geçmişi aratmayan. Âşığın bu yüce ve güzel hayallerine ortak olmamak mümkün değildir. Deneyimlerine dayanarak, Dernekler yaş arası gençleri hiç olmazsa yılda bir kere bir araya getirsinler ya gece düzenlesinler yahut piknikte toplasınlar, İstanbul daki Karslı gençler birbirleriyle kaynaşsınlar, biz âşıklar da toplumun önünde bulunduğumuzdan davranışlarımızla, işimizle, ahlakımızla halka iyi örnek olmalıyız, bize değer verenlere ancak böyle layık olabiliriz demektedir (Kars-Ardahan-Iğdır Kalkınma Vakfı nın Aylık Yayın Bülteni- Mart ). Harvard Üniversitesi nden Ozan Feryadî ye Barış Ödülü Âşıklık geleneğinin genç ve başarılı ismi Maksut Feryadî türküleri ve şiirleriyle dünya barışına yaptığı katkılardan dolayı Harvard Üniversitesi tarafından ödüllendirildi. ABD Boston Eyaleti nde bulunan New England Konservatuarı ve Harvard Üniversitesi tarafından son 1,5 yıldır Türk âşıklarının dünya barışına bakışları-katkıları ve âşıklık müziği üzerinde yapılan araştırma sonrası Âşık Maksut Koca(Feryadî) ödüle layık görüldü. Feryadî konuşması sonunda

89 73 sözlerini şöyle bitirdi İnanıyorum dünya barışı bir gün sağlanacak ve buna gerek dünyada bulunan gerekse Türkiye de bulunan sivil toplum örgütlerinin yanı sıra biz ozanların da büyük katkısı olacaktır. (Yaşam gazetesi, ). Türkiye Âşıklar Bayramı Başladı Bayrama yurdun dört bir yerinden gelen âşıklar katılıyor. 29 Ekim Pazartesi gününe kadar devam edecek. Türkiye Âşıklar Bayramı dün başladı. Geleneksel hale getirilen ve her yıl yapılan Türkiye Âşıklar Bayramı dün akşam Konya Tiyatro salonunda törenle başladı. 29 Ekim tarihine kadar sürecek olan Âşıklar Bayramı dokuz ayrı dalda yapılacak. Âşıklar Bayramı nda güzelleme, atışma, muamma en güzel memleket şiirleri, en güzel memleket hikâyeleri, en güzel memleket türküsü, esprili türkü, doğmaca şiir ve dudakdeğmez dallarından oluşuyor. Türkiye Âşıklar Bayramı na yurdun dört bir yanından gelen ozanlar katılıyor. Karslı Âşıklar Bu Yıl İddialılar Maksut Feryadî, Erzade Kapan dan oluşan Kars yöresinin genç ozanları bu yılki Âşıklar Bayramı na iddialı olarak geldiklerini ve birincilik için mücadele edeceklerini söylediler. Üstat ozanlarla meydan edeceklerini belirten Kars yöresi genç ozanlar ellerinden geleni yapacaklarını belirttiler (Yeni Konya Siyasi gazetesi, ). Âşıklar Şöleninde Buluştular Halk ozanları 1. Geleneksel Âşıklar Şöleni nde buluştu. Küçükçekmece Belediyesince Belediye Kültür Merkezi nde gerçekleştirilen şölene halk büyük ilgi gösterirken, Belediye Başkanı Haldun Özbatur yaptığı konuşmada, âşıklık geleneğini yaşatmaya ve bu kültürü genç nesillere

90 74 aktarmaya çalıştıklarını kaydetti. Küçükçekmece Kaymakamı Yüksel Aydın da Türk kültüründe âşıklar geleneğinin önemli bir yeri olduğunu belirterek Âşıklar ulusumuzun simgesidir, sembolüdür. Anadolu nun her yerinde âşıkların yeri vardır dedi. Daha sonra Murat Çobanoğlu, Feryadî, Şeref Taşlıova, İsmail Taşlıova nın da aralarında bulunduğu âşıklar, davetlilere müzik ziyafeti sundular (Zaman gazetesi Mayıs Pazartesi). Âşıklık Geleneği Yaşıyor Günümüzde unutulmaya yüz tutan Anadolu Âşıklık Geleneği, Eminönü Belediyesi tarafından yaşatılıyor. Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ile Halk Ozanları Kültür ve Dayanışma Derneği nin birlikte düzenlediği Âşıklar Şöleni nde sazlar çalındı, deyişler söylendi. Şölene Kars tan Âşık Maksut Feryadî, Âşık Saim İstekoğlu ve Âşık Mustafa Kurbanoğlu, Iğdır dan Âşık İsmail Azeri ile Van Erciş ten Âşık Ahmet Poyrazoğlu katıldı (Kültür Sabah gazetesi, Nisan Cumartesi). Âşıklar Gecesi Türkiye nin ünlü âşıkları, kısa adı TUHA Bilim olan Bengi Türk Halk Bilim Merkezi nin davetlisi olarak Berlin e geldi. Cumhuriyet Barış Âşıkları adı altında düzenlenen gecede bir araya gelen Âşık Mürsel Sinan, Günay Yıldız, Maksut Koca, Ali Rıza Ezgi ve Türkiye nin kadın âşıklarından Sarıca Kız karşılıklı türkü ve değişlerle izleyicilerin gönüllerini fethederken âşık dünyasının vazgeçilmez parçası olan karşılama ve taşlama sırasında da ayakta alkışlandılar (Hürriyet gazetesi). Ozanın Dilinden Avrupa daki Türkler Âşık Maksut KOCA (Feryadî) Köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaştım. Almanya yı Fransa yı Belçika ve Hollanda yı gelenek görenek ve kültürümüzü yaşatabilmek için, âşıklık geleneğini yaşatabilmek için dolaştım. Çok değişik manzaralar gördüm, çok insanla tanıştım. Kendi arkadaşına bir sigarayı ikram etmeyen,

91 75 merhabanın kıymetini bilmeyen aile bağları hiç olmayan bu Avrupa toplumunun içinde yıldır yaşayan, o yüce soylu, nereden gelip nereye gittiğini bilen, bir kahvenin kırk yıl hatırı olduğunu, kültürünü geleneğini bilen, misafirperver ve gariplere gönül evlerini açan o değerli Türk gardaşlarımızı gördüm. Ömürlerinin ilkbaharını en verimli dönemini gelecekleri için adayan ve kaderin kancasına takılıp Avrupa topraklarına kadar sürüklenen yaşlarındaki delikanlı yiğitlerimiz şimdi yaşını bulmuş ilk gurbetçilerimizdir (Gözlem gazetesi) İnternet Ortamında Maksut Koca İşte Yaşayan İnsan Hazinesi Adaylarımız Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu nun (UNESCO) somut olmayan kültür mirası çalışmaları kapsamında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Türkiye nin yılı Yaşayan İnsan Hazineleri adaylarını belirledi. Cam boncuğu, ebru, tezhip, dokumacılık, bağlama, kispet ve sipsi yapımcılığı, yazma sanatı, çini sanatı gibi alanlarda usta 16 isim çeşitli yayınlarla dünyaya tanıtılacak, UNESCO nun, Yaşayan İnsan Hazineleri Listesi ne aday gösterilecek bu kişilerin, tüm dünyanın ortak mirası olmaları sağlanacaktır adayları asında âşıklık dalında da Maksut Koca aday gösterilmiştir ( ). Sanatta 35 Yıl Coşkusu Halk arasında bilinen ismi ve mahlası Feryadî olan âşıklık geleneğinin öncü isimlerinden Maksut Koca, sanat yılını görkemli bir etkinlikle kutladı. Âşıklık geleneğinin en canlı yaşatıldığı ve çok sayıda halk ozanının yetiştiği Kars ilinin önemli simalarından Maksut Koca, sanatta yılını kutlamak amacıyla Avcılar Bener Restaurant&#;ta yemekli bir gece düzenledi. Sanat, siyaset ve iş dünyasından çok sayıda insanın katıldığı gecede

92 76 sanatçının hemşehrileri mekânı tıka basa doldurarak gönüllerince eğlendi ( ). Nevruz Bayramı- İstanbul İstanbul&#;da Nevruz kutlanan adreslerden biri de Halkalı Meydanı oldu. Iğdır Köy Dernekleri tarafından düzenlenen törende milli birlik mesajları verildi. Âşık Maksut (Feryadî) KOCA Nevruz Bayramı na büyük renk katan diğer isimlerdendi. Nevruz güzellemeleriyle meclisi açan âşık daha sonra sahneye ara ara çıkarak vatandaşlara saz söz ziyafeti sundu (KarsKahvesi Özel Haber Hazırlayan ve Sunan; Ardaberk, ). Âşıklar Kars ı Mest Etti Bu yıl beşincisi düzenlenen Uluslararası Kars Âşıklar Bayramı na katılan yüzlerce âşık hem sazları hem sözleri ile Karslılara unutulmaz üç gün yaşattı. Jüri Başkanlığını Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanı Nazım İrfan Tanrıkulu nun yaptığı Âşıklık Bayramı nda, İstanbulluların yakından tanıdığı Maksut Koca (Feryadî), Yener Yılmazoğlu ve Mürsel Sinan da jüri danışma kurulu üyeliği yaptı (Emek Karakaş / Kent Yaşam ). Bakırköy Şehitlerine Ağladı Bakırköy Belediyesi&#;nin ev sahipliğinde, Siyasal Birikim gazetesi ve Sarıkamış Tarih Kültür Turizm Derneği&#;nin organize ettiği Sarıkamış şehitlerinin yıl dönümünde "Türkiye Şehitlerine Yürüyor" isimli bir program düzenlendi. Programın sunuculuğunu Hikmet Demirbaş yaptı, programa katılan Maksut Koca da Cumhuriyet şiiriyle konukları etkiledi ( )

93 77 Feshane&#;de Maniler Söylenecek Eyüp Feshane&#;deki Ramazan İstanbul sahnesi, bu akşam usta halk ozanlarını ağırlayacak. Saat &#;te başlayacak programda Mustafa Ayaz(Âşık Kurbanoğlu), Saim İstek (Âşık İstekoğlu), Maksut Koca (Âşık Feryadî), Erol Şahin(Âşık Şahiner), Mustafa Buğrahan(Âşık Devai) ve Eyüp Todil (Âşık Eyyubi) mani ve şiirlerin diliyle söyleşecek ( ). Tarsus Uluslararası Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları Tarsus Belediyesi nin düzenlediği Geleneksel Uluslararası 8. Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları, 28 Eylül Pazartesi günü Atatürk Anıtına çelenk konulmasıyla başlayacak. Daha sonra Tarsus Mehmet Bal Sergi salonunda Prof. Dr. Taciser Konuk&#;un Tarsus İğne Oyaları Koleksiyonu sergisinin açılışı yapılacak. 29 Eylül Salı aynı yerde yurdun çeşitli yörelerinden gelen âşıklar, konukların ve Tarsusluların karşısında olacaklar. Divanları, atışmaları, hikâyeli türküleri, Karacaoğlan güzellemelerini ve koçaklamaları söyleyecek âşıklarımız arasında Şeref Taşlıova, Maksut Koca, Temel Turabî, Ebubekir Zamanî, Ümmügülsüm Çelik, Kelkitli Serdarî, Selahattin Kazanoğlu, Doç. Dr. Bekir Sami Özsoy( Nuri Şahinoğlu), Ozan Yağız ve Muhsin Özen yer alıyor (Sanat Âlemi, ). Âşıklar ve Şairler Şöleni Sona Erdi Bursa&#;nın merkez Yıldırım Belediyesi tarafından gerçekleştirilen 6. Uluslararası Türkiye Âşıklar ve Şairler Şöleni ödül gecesiyle son buldu. Türkü, lebdeğmez, atışma, muamma, divan, şiir okuma ve şiir yazma dallarında yarışan âşık ve şairlerden dereceye girenler şöyle: Türkü dalında birinci Maksut Koca, ikinci Sevil Hıdırova, üçüncü Ali Rıza Ezgi, Lebdeğmez dalında birinci Cemal Alper, ikinci Ahmet Yıldırım, üçüncü Sabri Yokuş,

94 78 Atışma dalında birinci Zafer Kazancı, ikinci Cemal Alper, üçüncü Eyüp Todil, Muamma dalında birinci Ebubekir Avcı, Eyüp Todil, Zafer Kazancı, Divan dalında birinci Cemal Alper, ikinci Ali Rıza Ezgi, üçüncü Zafer Kazancı oldu. Şairlerde ise şiir yazma dalında birinci Emin Zeybek, ikinci Melek Temel, üçüncü Nurullah Özkılıç, şiir okuma dalında ise birinci Yurdagül Özay, ikinci Gülaye Şınıklı, üçüncü Yusuf Polatoğlu (ENSAR TUNA ALATÜRK ). Murat Çobanoğlu Âşıklar Bayramı&#;na Âşık Katıldı Murat Çobanoğlu 3. Âşıklar Bayramı, Ülkenin dört bir yanından ve Gürcistan&#;dan gelen halk ozanının katılımıyla başladı. Şölene, Erzurumlu Âşık İhsan Yavuzer, Gümüşhaneli Âşık Kul Nuri, Ercişli Ozan Ahmet Poyrazoğlu, Karslı Âşık Maksut Feryadî, Erzurumlu Âşık Rahim Sağlam, Karslı Âşık Orhan Üstündağ, Erzurumlu Âşık Ayhan Kırbaş ve Karslı Âşık Mustafa Aydın sazlarıyla, sözleriyle, usta malı ve kendilerine ait türkülerle renk katıp; atışmalar yapıp, güzellemeler sundu SERVET KABAKLI ( ) Maksut Koca nın Yer Aldığı Yayınlar 1. HALICI, Feyzi, Âşıklık Geleneği ve Günümüz Halk Şairleri Güldeste Atatürk Kültür Merkezi Yayınları Ankara Sayfa: , KABAKLI, Ahmet, Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, Sayfa: TANRIKULU, Nazım İrfan, Âşıklar Divanı (Günümüz Âşıkları) Özel Yayın, İstanbul, Sayfa: Türkçe 6. Sınıf Ders Kitabı, MEB, , Sayfa: BOLÇAY, Ezgi, Maksut Koca (Feryadî), Sazın ve Sözün Sultanları V Editörler: Fatma Ahsen Turan, Ezgi Bolçay Gazi Kitabevi Ankara Sayfa:

95 MAKSUT KOCA NIN YİRMİ BİRİNCİ YÜZYIL ÂŞIKLIK GELENEĞİYLE İLGİLİ DÜŞÜNCELERİ Maksut Koca, monash.pw yaşayan ozanların en önemli özelliğinin, günümüzde sosyal dengelerin hızlı bir biçimde değişmesine ve teknolojinin bu denli ilerleyerek topluma çeşitli imkânlar sunmasına rağmen hiçbir kurumdan destek almadan, gönüllü elçilik yaparak bu geleneği yaşatmaları olduğunu dile getirir (Bolçay, ). Bugün halk şairlerinin en büyük sıkıntısının, sosyal güvencelerinin olmayışı ve değerlerini taşıdığı toplumun, öz değerlerinden uzaklaşmasına engel olamamak olduğunu belirtmiştir (Bolçay, ). Günümüzde, âşıklık geleneğine ve âşık edebiyatına ilginin olduğunu ancak yıllardan beri ihmal edilen geleneğin usta-çırak ilişkisinin yok olması ile birlikte yavaş yavaş yüzeyselleştiğini ve yozlaştığını belirtmiştir (Bolçay, ). Günümüz âşıklarının bilgi eksikliğinin en önemli sebebi âşık kahvehanelerinin misyonunu üstlenecek bir yerin olmamasıdır diyen Koca, âşık kahvehanelerinin önemini Önceden âşık meclislerinde izleyiciler de gelenekle ilgili bilgi sahibi olduğu için, seyirci, usta aşığın yanında çırak, acemi aşığın karşısında usta olmuş ve âşığa yön vermiştir sözleriyle dile getirmiştir. Teknolojinin âşıklık geleneği ile münasebetini Gelişen teknolojiyle birlikte âşıklar veya âşık adayları eserlerini daha geniş kitlelere duyuruyor ancak; teknolojinin bilinçsiz kullanılması geleneğe çok büyük yara veriyor sözleriyle açıklamıştır (Bolçay, ). Teknolojinin bu kadar yaygın olduğu günümüzde, çok güçlü âşıkların da yetiştiğini görüyoruz diyen Feryadî, sayıları az olsa da teknolojinin çeşitli seçenekleri karşısında ayakta kalmayı başarabilen değerlerimizin varlığından söz etmektedir. Âşıklık geleneğinin yaşaması için her âşık ve âşık adayının yüklenmek istediği misyonun bilincinde olması ve sanatının her dalında kendini yetiştirip geliştirmesi, devletin ilgili kurumlarının da bu geleneğe bir an önce sahip çıkması, bu işin ustalarına destek olarak usta-çırak ilişkisini canlandırması gerektiğini belirtmektedir. Âşıkların gün yüzüne çıkması

96 80 akademik çalışmalarla olur diyen Feryadî, üniversitelerin edebiyat fakültelerinde, en azından yılda bir iki kez âşıklar programı düzenlenerek, gençliğe bu geleneğin tanıtılması gerektiğini dile getirmiştir. Âşıklık geleneğini Bu bir halk sanatıdır cümlesiyle tanımlayan Feryadî, halkın bu geleneğe sahip çıkması ve geleneğin yaşayabilmesi için âşıkların sanatını sergileyebileceği her şehirde en az iki yer olması gerektiğini belirtmiştir. Ben çok zengin bir adam değilim, sazımın çalmadığı her gün sıkıntı yaşarım, çektiğim tüm sıkıntılara rağmen bir daha dünyaya gelsem yine âşık olmak isterim. diyen Feryadî, geleneğe olan gönül bağını da bu sözlerle ifade etmiştir.

97 İKİNCİ BÖLÜM MAKSUT KOCA NIN EDEBÎ ŞAHSİYETİ Her âşığın kendine has bir üslubu, hayata karşı bir duruşu ve algılarını yansıtış biçimi vardır. Âşık kendine özgü bir üslup yaratana kadar etkilendiği ve usta kabul ettiği sanatçıları farkında olarak veya olmayarak tekrar eder. Belli bir aşamadan sonra oluşan üslup sanatçının parmak izi gibidir ve bu üslubunu hayata bakış açısı şekillendirir. Şiirde farklılığı yaratan üsluptur; âşık şiirlerinin yapısı oluşturan ve onu aynı çatıda toplayan ise şekilsel özelliklerdir. ŞİİRLERİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ Maksut Koca nın Sular Yandı isimli kitabı ve bu kitap çıktıktan sonra yazdığı şiiri esas alınarak bu şiirler üzerinde bir incelemeye gidilmiştir Hane Sayısı: Koca nın şiiri üzerinde yapılan inceleme sonucunda şiirlerin büyük bir bölümünü 3 hanelilerin oluşturduğu görülmüştür. Şiirlerindeki hane sayısı dağılımı aşağıda verilmiştir: Bir haneden oluşan şiirleri: 2 İki haneden oluşan şiirleri: 1 Üç haneden oluşan şiirleri: 77 Dört haneden oluşan şiirleri: 38 Beş haneden oluşan şiirleri: 13 Altı haneden oluşan şiirleri: 8 Yedi haneden oluşan şiirleri: 6 Sekiz haneden oluşan şiirleri: Yok Dokuz haneden oluşan şiirleri: Yok On haneden oluşan şiirleri: Yok On bir haneden oluşan şiirleri: Yok On iki haneden oluşan şiirleri: 1

98 Şiirlerde Ölçü ve Durak Her ölçü (vezin) bağlı bulunduğu dilin yapısından doğar. Bu nedenle Türk dilinin doğal ölçüsü eskiden vezn-i benân adıyla anılan hece ölçüsüdür (Dilçin, 39). Türk edebiyatı İran ve Arap edebiyatlarının etkisine girmediği çağlarda, Türkler yalnız hece ölçüsünü kullanıyorlardı. İslamiyet in kabulünden sonra bu yeni uygarlığın türlü öğeleriyle birlikte aruz ölçüsü de edebiyatımıza girmiş oldu. Böylece divan şairleri aruzu kullanır, halk şairleri de hece ölçüsünü kullanmayı sürdürür oldular (Dilçin, 39). Hece ölçüsü halk şairlerince yüzyıllarca kullanılmış ve bugün de günümüz âşıkları ve halk ozanları tarafından kullanılmaya devam etmektedir. Hece ölçüsü dizelerdeki hece sayısının belli bir düzene bağlı olarak eşitliği temeline dayanır. Cem Dilçin e göre hece ölçüsünde iki önemli özellik vardır: 1. Dizelerdeki Hece Sayısı: Bu, şiirin bütün dizelerindeki hece sayısının eşit olması demektir. Hece sayısının eşitliği o dizenin ölçüsünü, kalıbını gösterir. 7 heceli bir dizenin kalıbı yedili, 11 heceli bir dizenin kalıbı on birli diye anılır. Dize içinde bulunan yabancı sözcüklerdeki heceler uzunluk kısalık bakımından dikkate alınmaz. Türkçe sözcüklerdeki heceler gibi hece sayımına girer (Dilçin, 40). 2. Durgulanma ve Durak: Hece ölçüsünde dizenin belli bölümlere ayrılmasına durgulanma, bu bölüm yerlerine de durak denir. Durak, ancak kulakta uyumlu bir izlenim bırakan anlamlı söz öbekleri arasında olur. Hece ölçüsünün kalıplarındaki durak sayısı en az 2 en çok 5 olabilir (Dilçin, 40). Hece ölçüsünde kalıplar 2 liden başlayarak 20 lilere kadar gider (Mutluay, 28). Maksut Koca nın incelenen şiirinden 3 tanesi 7 li, 30 tanesi 8 li, 96 tanesi 11 li, 3 tanesi 13 lü, 11 tanesi 15 li ve 3 tanesi 16 lı hece ölçüsüyle yazılmıştır. Maksut Koca, günümüzde hece ölçüsünü kusursuz kullanan âşıklar arasındadır. Dizelerdeki hece ölçüsü uyumunu sağlamak için ağız özellikleri

99 83 ve buna bağlı yöresel kelimeler kullanmış, kelimelerin anlamlarını değiştirmeyecek, okunduğunda anlaşılabilecek biçimde kelimelerde kısaltmalar yapmış ve kelimelerin sonuna eklenen belirtme hâl ekini düşürmüştür. Bunları birkaç örnekle aşağıda gösterilmiştir: Örnek Gözlerinin karasına sal meni; Süzülüm kalbine geri dönmeyim. Kollarının arasına al beni, Ele bir layla de hiç uyanmayım. ( Şiir). Örnek Devlet baba, bana göçme diyorsun, Ben bu yerden göçmeyim de neyleyim. Sende yatırım yok, bende takat yok, Ben bu yerden göçmeyim de neyleyim. Ya kimim var, derdim kime söyleyim? ( Şiir).. Örnek Adımı dillere saldın, Gönül seni neylemeli? Delettin çöllere saldın Gönül seni neylemeli? ( Şiir)..

84 Örnek Maksut um der gül dediğin, Gel uğrunda öl dediğin, Zehir çıktı bal dediğin, Gönül seni neylemeli? ( Şiir) İlk örnekte hece ölçüsünün uyumunu sağlayabilmek için ağız özelliklerinden faydalanılmıştır. Süzüleyim Süzülüm, şeklinde kullanılarak hece sayısı düşürülmüş ve ölçüye uydurulmuştur. İkinci örnekte diğer iki örnekten farklı bir biçimde ölçüye uydurulma yoluna gidilmiştir, Derdimi sözcüğündeki belirtme hâl eki çıkarılarak Derdim şeklinde kullanılmıştır. Üçüncü ve dördüncü örnekte ise okunduğunda sözcüğün anlamında herhangi bir değişiklik yaratmayacak biçimde eylemi, kelime ile yardımcı eylem arasındaki harf düşürülerek hece sayısı ölçüye uydurulmuştur. Maksut Koca, şiirlerinin 3 tanesini li, 28 tanesi li, 3 tanesini li, 36 tanesini li, 56 tanesini li, 3 tanesi li, 1 tanesini lü, 1 tanesini lü, 1 tanesi li, 11 tanesini li, 2 tanesini lı, 1 tanesi lı hece ölçüsünde yazmıştır. Bazı şiirlerinde birden fazla durak biçimi kullanılmıştır, birden fazla durak biçiminin kullanıldığı şiirlerde, en çok kullanılan durak biçimi baz alınmıştır. Bunun yanı sıra farklı durakları olan ayaklı ve kavuştaklı şiirlerde ahengi sağlayan en büyük unsur olan ayak ve kavuştağın durak biçimi, şiirin durak biçimi olarak kabul edilmiştir. Şiirlerindeki durak biçimleri aşağıda örneklerle gösterilmiştir:

85 Örnek Vay hıdo, zalım hıdo (3+4) Dünyayı kana saldın. (3+4) Fesatlığın mührünü, (4+3) Dedenden mi devraldın? (4+3) (1. Şiir) Örnek 2: Ben bu aşkın Ferhat ıyım (4+4) Dağlara baş indirmedim. (4+4) Yağmurlara, rüzgârlara, (4+4) Çığlara baş indirmedim. (4+4) (5. Şiir). Örnek Gözlerim yoluna ağlar, (6+2) Dön gel güzeller güzeli. (2+6) Aramızda yüce dağlar, (6+2) Engel güzeller güzeli. (2+6) ( Şiir).. Örnek 4: Sonsuz bir ayrılık, zamansız ölüm, (6+5) Seni aramızdan aldı götürdü. (6+5) Görünmez bir kaza, kanlı bir zulüm, (6+5) Cismini cihandan sildi götürdü. (6+5) ( Şiir).

86 Örnek Boşuna kendini methetme bana, (6+5) Sen var ya sen, seni iyi tanırım. (4+7) Doymazsın dünyayı verseler sana, (6+5) Sen var ya sen, seni iyi tanırım. (4+7) Sen boş kavak, sen çamurlu duvarsın, (4+7) Sen sahtekâr, ikiyüzlü barbarsın, (4+7) Sen gözü doymayan bir canavarsın. (6+5) Sen var ya sen, seni iyi tanırım. (4+7) ( Şiir) Örnek 6: Yeryüzünün halifesi insanlar, (4+4+3) Kirletmeyin temiz kalsın dünyamız. (4+4+3) Duyun beni adaletsiz vicdanlar, (4+4+3) Kirletmeyin temiz kalsın dünyamız. (4+4+3) ( Şiir) Örnek 7: Önce halkın dudağına şeker sürdüler, (8+5) Sonra sırtına çullanıp karnın cırdılar. (8+5) Memleketin temeline tünel vurdular. (8+5) Kurt ağacı oyar gibi oydu yediler. (8+5) ( Şiir)

87 Örnek Hayalimde insanlar var, kalbinde kin gütmeyen, (8+7) Hayalimde bir toplum var, ayrılık yaratmayan, (8+7) Hayalimde bir barış var, yelken aça cihana, (8+7) Bir gelecek düşünürüm toprağa kan katmayan. (8+7) ( Şiir) Örnek Bizi yoktan var eyleyen her diyarda gezdim seni, ( ) Var eyleyen sensin bizi adaletsin sezdim seni, ( ) Her diyarda adaletsin yüreğime yazdım seni, ( ) Gezdim seni, sezdim seni, yazdım seni ey İlahim. ( ) ( Şiir). Örnek Yarım asırlık yolcuyum bir menzile varamadım (8+8) Ömrüm ahu zarla geçti maksuduma eremedim (8+8) Kirpiğimle yol süpürdüm yine işe yaramadım (8+8) Âleme hoş dönen devran benim için boşa döndü. (8+8) ( Şiir).

Şiirlerin Kafiye Yapısı Halk şiirinde kafiye, uyak ya da ayak terimleriyle anılır. Divan şiirinde olduğu gibi, halk edebiyatının uyak konusunda kuralcı bir tutumu yoktur. Halk edebiyatı ürünleri sözlü olduğundan, halk şiirinde göz kafiyesi söz konusu değildir. Kulakta hoş bir uyum bırakan her ses benzerliği halk şairi için bir kafiyedir (Dilçin, 73). Ses benzerliğinin niteliğine göre uyaklar çeşitli türlere ayrılır. Yalnızca bir ünsüzün benzeştiği uyaklara "yarım kafiye" denir. En az bir hecedeki ünlü ve ünsüzün benzediği uyaklara "tam kafiye" adı verilir. Birden fazla hece arasındaki ses benzerliği ise "zengin kafiye"tır. Bir kelimenin bir başka kelime içerisinde yer alarak ses benzerliği kurması tunç kafiye olarak adlandırılır. Dizeler arasında aynı anlamlı veya görevli ek ve sözcüklerin kullanımı sonucu redif ortaya çıkar; sesteş kelimeler arasındaki ses benzerliğine cinas denir. Şarkı ve türkülerde her bentten ya da haneden sonra yinelenen mısra ya da mısralara nakarat denir. Halk şiirinde nakarata verilen ad kavuştak veya bağlama dır. Halk edebiyatının ilk ürünlerinde kafiye, genellikle ilkel bir nitelik gösterir. Yüzyıllarca işlenen halk şiiri, giderek uyaktan yana bir durum kazanır. Fakat halk şiirinde yaygın olana yine de yarım kafiye (assonance) dir (Dilçin, 73). Koca nın da şiirlerinde en sık kullandığı kafiye biçimi yarım kafiyedir. Göze çarpan diğer bir unsur ise ek veya sözcük şeklinde kullanılan rediflerin yoğunluğudur. Yarım kafiyenin ahengi sağlamada yetersiz kaldığı veya sağlayamadığı durumlarda nakarat, tekrar, ayak ve rediflere başvurulduğu görülür. Çoğunlukla şiiri oluşturan kıtalar birbirinden farklı kafiyelerle kurulmuştur, diğer bir deyişle aynı şiirde, bir dörtlükte yarım uyak kullanılmışsa diğer dörtlükte tam veya zengin uyak kullanıldığı gözlemlenmektedir. Kafiye olmayan şiirlerde de yine ahenk unsuru redifle sağlanmıştır. Koca nın şiirlerinde kullandığı kafiye biçimleri aşağıda örneklerle verilmiştir:

89 a) Yarım Kafiye: Yalnızca bir ünsüzün benzeştiği uyaklara "yarım uyak" denir. Örnek1: Mercimeğin taşısın, Kör çıbanın başısın, Dünyanın sahtekârı, Şeytanın kardeşisin. (1. Şiir) Örnek Kanadım kırıldı, belim büküldü, Can evimden ciğerlerim söküldü, Bu garibin feryadını hoş görün, Yüreğime kardeş dağı çekildi ( Şiir) Örnek 3: Önce halkın dudağına şeker sürdüler, Sonra sırtına çullanıp karnı cırdılar. Memleketin temeline tünel vurdular. Kurt ağacı oyar gibi oydu yediler. ( Şiir). b) Tam Kafiye: En az bir hecedeki ünlü ve ünsüzün benzediği uyaklara "tam uyak" adı verilir.

Yare Çiçek

Çalma Listesi

Bu çalma listesi TRT Nağme kanalında Büyülü Klasikler programı tarafından oluşturulmuştur.

1

Sonbahar Goncası mı Göğsünün Üstündeki Gül

Bilge Pakalınlar

2

Bir Bakışla Bağladın Zülfüne Şeyda Dili

Mediha Demirkıran, Fehmi Tokay

3

Bir Dame Düşürdü Ki Beni Baht-ı Siyahım

Cevdet Bolvadin, Hacı Faik Bey

4

Kırsa Bin Tel Naz İle Terk-i Esaret Eylemem

Vedat Kaptan Yurdakul, Bimen Şen

5

Zülfüne Baktıkca Ey Şuh-i Cihan

Metin Everes, Rif'at Bey

6

Senden Bilirim Yok Bana Bir Faide Ey Gül

Güler Tacer

7

Nim-nigahın Katle Ferman İbtisamın Can Alır

Kenan Günel

8

HAMIYET YUCESES - GÖZÜNÜN RENGİNİ SORDUM KARA SEVDA DEDİLER-PLAK

Hamiyet Yuceses

9

Dil Yaresini Andıracak Yare Bulunmaz

Perihan Altındağ Sözeri, Sevki Bey

10

Kimseye Etmem Şikayet

Münip Utandı

11

Gül Yüzlülerin Şevkine Gel Nuş Edelim Mey

Tab'i Mustafa Efendi, Zeki Müren

12

Dil-harab-ı Aşkınım Sensin Sebep Berbadıma

Ayşe Taş, Tanburi Ali Efendi

13

Düş Ben Gibi Aşka Sadakat Ne İmiş Gör

Ali Osman Akkuş, Şerif İçli

14

Bağa Girdim Kamışa Su Ne Yapsın Yanmışa

Hafiz Kemal

15

Mey İçerken Düştü Aksin Camıma

Ali Osman Akkuş, Sevki Bey

16

Cemalin Şem'ine Pervane Gönlüm

Ela Altın, Zekai Dede

17

Dîdem Yüzüne Nâzır Nâzır Yüzüne Dîdem

Safiye Ayla

18

Dönülmez Akşamın Ufkundayız

Emel Sayın

19

Ey Çeşm-i Ahu Hicr İle Tenhalara Saldın Beni

Dede Efendi, Zeki Müren

20

Nideyim Sahnı Çemen

Zeki Müren

21

Ey Gül-i Bağı Eda Sana Oldum Müptela

Cigdem Kiromeroglu

22

Açıldı Gül Figan Etmekte Bülbül Nev-bahar Oldu

Güler Basu Şen, Sadettin Kaynak

23

Bir Gönülde İki Sevda Sonu Bilmem Ne Olur

Münip Utandı

24

Bu Zevk U Safa Sahn-ı Çemenzare De Kalmaz

Kevser Tanrıkut, Lemi Atlı

25

Baktıkca Hüsn Ü Anına Hayran Olur Aşıkların

Kâni Karaca, Zekai Dede

26

Benliyi Aldım Kaçaktan

Perihan Altındağ Sözeri

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır