Cinnet filmi, dünya genelinde büyük ses getiren filmlerden biri olarak listerin üst sıralarına yükselmeyi başardı. Peki, Cinnet filminin konusu, Cinnet filminin oyuncuları, Cinnet filminin yönetmeni, Cinnet filminin yapımcısı, Cinnet filminin senaristi ve film hakkında daha birçok detay haberimizde yer alıyor.
Cinnet, yazar Jack Torrance’ın, kış sezonunda kapalı olan Overlook Oteli’nin bakımını üstlenerek, ailesiyle birlikte otele taşınması sonrasında gelişen paranormal olayları konu alır. Jack’in doğaüstü sezgilere sahip olan küçük oğlu, zamanla otelin içerisinde yalnız olmadıklarını, geçmiş ve gelecekten gelen hayaletlerle birlikte yaşadıklarını sezerek ailesini buna inandırmaya çalışır. Aile bir kar fırtınası sebebiyle dağda konuşlanan bu otelde mahsur kaldığındaysa Jack doğaüstü varlıklar tarafından ele geçirilir ve yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlar.
Jack Nicholson: Jack Torrance
Shelley Duvall: Wendy Torrance
Danny Lloyd: Danny Torrance
Scatman Crothers: Dick Hallorann
Barry Nelson: Stuart Ullman
Philip Stone: Delbert Grady
Joe Turkel: Lloyd the Bartender
Anne Jackson: Doctor
Dikkat çeken hikayesiyle izleyicilerden tam not alan filmin yönetmen koltuğunda Stanley Kubrickoturmaktadır.
Yapımcı: Stanley Kubrick
İdari yapımcı: Jan Harlan
Yardımcı yapımcı: Martin Richards
Yardımcı yapımcı: Robert Fryer
Yardımcı yapımcı: Mary Lea Johnson
Senarist: Stanley Kubrick
Senarist: Diane Johnson
Orijinal fikir: Stephen King
Diyalog yazarı: Stanley Kubrick
Diyalog yazarı: Diane Johnson
Orijinal İsmi: The Shining
Vizyon Tarihi: 23 Mayıs
Süre: dk
Tür: Gizem , Korku
Yapımı: - ABD , İngiltere
Stanley Kubrick’in sinema tarihinde büyük ses getiren, Stephen King’in aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan efsanevi korku filmi The Shining, cinnet geçirme ve delirme üzerinden hikâyesinin yapı taşlarını oluşturuyor. Başrollerinde Jack Nicholson, Shelly Duvall, Danny Lloydun yer aldığı bu film, yazar Jack Torrance’ın, kış sezonunda kapalı olan Overlook Oteli’nin bakımını üstlenerek, ailesiyle birlikte otele taşınması sonrasında gelişen birtakım doğaüstü olayları konu alır. Jack’in doğaüstü sezgilere sahip olan küçük oğlu Danny, bu otelde birtakım kötü ruhların olduğunu hissetmeye başlar. Aile bir kar fırtınası sebebiyle dağda konuşlanan bu otelde mahsur kaldığındaysa Jack doğaüstü varlıklar tarafından ele geçirilir ve yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlar.
Zaman içerisinde kült mertebesine erişen filmle ilgili birçok gizemli olay ve teori, bugün bile hâlen konuşulmaya devam ediyor. Kendisinden sonra gelen birçok filme de ilham kaynağı olan bu film, kamera önünde yaşananların yanında yapım sürecinde ve ele aldığı kaynak materyale getirdiği yeni bir yorumla da adından söz ettiriyor.
Yönetmeninden, kabus gibi geçen çekim sürecine; çekim tekniklerinden, hem kamera önünde hem de kamera arkasında yaşanan birçok ilginç olaya kadar The Shining hakkında bilinmesi gereken 15 detayı derledik.
Yeni bir film çekmek için hikâye arayışı içinde olduğu bir dönemde Stephen King’in The Shining romanının kendisine ulaşması sonucunda romanı okuyan ve bir tür filmi yapmak istediği için hemen hazırlıklara başlayan Stanley Kubrickin mükemmeliyetçi yapısı ve titiz çalışma tarzı, özellikle oyuncular için çekim sürecinin adeta kabus gibi geçmesine neden oldu.
Defalarca sahnelerin tekrarını alan Kubrick, çekimler boyunca Jack Nicholson ve Shelley Duvalla büyük zorluklar yaşatmış. Kubrick’in oyuncu yönetimi, Jack Nicholson’ın, Jack Torrance karakterini daha psikopat bir şekilde oynamasına sebep olurken; Shelley Duvall, Wendy Torrance rolü için istenen talepler karşısında çok şaşırmış ve yaşadığı stresten dolayı aylarca hasta olarak gezmiş. Ayrıca Shelley Duvall’ın çekimler sırasında saçları dökülmeye de başlamış. Ortaya sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri çıkmış ancak bu filmin ortaya çıkma süreci, psikolojik açıdan oyuncuları-özellikle Shelley Duvallı- yıpratma noktasına getirmiş.
Ayrıca çekimler sırasında filmin senaryosunda sürekli değişiklikler yapılmış. Hâliyle bu durum, Jack Nicholsonın bir süre sonra senaryoyu okumayı bırakmasına neden olmuş. Nicholson, her gün ona verilen yeni sayfaları sahne çekilmeden önce okuyormuş. Sürekli değişen bir senaryoya rağmen filmin bütüncül yapısını korumuş olması, The Shiningin ne kadar önemli bir film olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Stephen King’in, romanında büyük değişiklikler yapan Stanley Kubrick’in The Shining yorumundan hiç memnun olmadığı, bu yüzden usta yönetmenle ters düştüğü ve filme nefret kustuğu bilinen bir gerçek. Yıllar geçmesine rağmen filmle ilgili olumsuz yorumlarını her fırsatta dile getiren Stephen Kingi son derece rahatsız eder, bu film. Çünkü Kubrick bu filmde uyarladığı romana yeni açılımlar getirmiştir. Kubricke göre bir roman birebir uyarlanacaksa, hiç uyarlanmasın daha iyidir. Romanın özündeki etmenleri alıp, hikâyeye yepyeni bir bakış açısı getiren Kubrick, filmdeki olayları babanın üzerinden şekillendirmeye karar vermiştir ancak romanda kötülüklerin kaynağı olarak otelin kendisi gösterilir. Ayrıca filmde gördüğümüz asansörden kanların boşalması, kız kardeşler ve“Here’s Johnny!” repliği gibi filmde önemli anlara hizmet eden sahneler de romanda yoktur.
Filme kin güden Stephen King, yılında Rebecca De Mornay, Steven Weber, Wil Horneff gibi isimlerin başrollerinde yer aldığı The Shining isminde üç bölümlük televizyon dizisinin senaryosunu yazar. Romandaki birçok şey, bu mini dizide yer alır. Stephen King, istediği The Shining uyarlamasını çeker fakat bu durum, Kubrick’in The Shininginin diziden katbekat daha iyi olduğu gerçeğini değiştirmez.
Filmin iç mekan çekimleri, İngilteredeki Elstree Stüdyolaında gerçekleştirilirken; Overlook Otelini dışarıdan gördüğümüz sahnenin çekimleri, Oregonda bulunan Timberline Lodge Otelinde yapılmış. Romanda olarak belirtilen otel odasının numarası, filmde olarak değiştirilmiş. Bunun sebebi ise Timberline otel yönetimin, filmden sonra hiç kimsenin numaralı odada kalmak istemeyeceğini düşünmesi. Otel yönetiminin bu konudaki kaygısı üzerine Kubrick, numarayı Timberline Otelinde oda numarası olarak var olmayan ile değiştirdi.
Evet gelelim filmle ilgili en bilinen komplo sahnesine. Sinema dünyasına damga vuran film, çıktığı günden bu yana sayısız komplo teorisini beraberinde getirdi. Filmle ilgili en bilinen komplo teorisi ise aya iniş teorisi. Teoriye göre Amerika’nın sahte olduğu iddia edilen Ay’a iniş görüntülerini Stanley Kubrick çekti.
Konuyu biraz daha açacak olursak; 20 Temmuz ’da, Apollo 11 ilk kez aya ayak bastı. O gün yayınlanan yayınlanan görüntülerin Stanley Kubrick tarafından çekildiği ve Apollo 11in Aya iniş görüntülerinin sahte olduğu iddia ediliyordu. Teori der ki; NASA’nın isteği üzerine Aya iniş görüntülerini çeken Stanley Kubrick, bu görüntülerden dolayı çok pişman olmuş ve The Shining’in içerisine bu konuyla ilgili pek çok gizli detay sıkıştırmış. Bu teorinin çıkış noktası aslında buradan kaynaklanıyor.
The Shining’in bir sahnesinde Danny, Apollo 11 USA yazan bir kazak giyiyor. Bir önceki maddede değindiğimiz gibi nin, Kubrick tarafından olarak değiştirilmiş olması da bu komple teorisini güçlendiriyor. Dünya ile Ay arasında bin millik mesafe bulunuyor, Danny de filmde numaralı odaya giriyor.
Bu iddiaların hiçbiri doğrulanmadı. Üstüne üstlük Stanley Kubrick’in kızı Vivian Kubrick, yılında bu teoriye dair bir yazı kaleme aldı ve yazısında bu teorinin acayip ve fazla gülünç bir yalan olduğunu söyledi. O dönem babasıyla film setinde çalışan Vivian Kubrick, babası Stanley Kubrick’in toplumdaki sosyolojik ve politik konulara dair tespitlerini filmlerine yansıtmasının normal olduğunu belirtti. Ayrıca babasının böyle bir komplo ile insanlığa ihanet edeceğine dair iddiaları hayret verici bulduğunu açıkladı.
Stanley Kubrick, o dönemde yer aldıkları filmlerle adlarından söz ettiren Robert De Niro ve Robin Williams gibi oyuncuları Jack Torrance rolünü canlandırması için düşünmüş ancak daha sonra bu kararından vazgeçmiş. Kubrick; Robert De Nironun Taxi Driver filmindeki performansını, Robin Williamsın ise yapımı Mork & Mindy filmindeki oyunculuğunu izledikten sonra bu role uygun olmayacağını düşünmüş, çünkü bu isimlerin Jack Torrance karakteri için psikotik bir role bürünemeyeceği kanısına varmış.
Ayrıca Stephen Kingin dediğine göre Kubrick, bu rolü canlandırması için o dönem Star Wars serisiyle gündemde olan Harrison Fordu da aklından geçirmiş. Gelinen son noktada korku sinemasının en kötü karakterleri arasında yer alan Jack Torranceı, Jack Nicholson canlandırmış.
Ancak Stephen King, Jack Nicholsonın Jack Torrance karakterini canlandırmasını hiç istememiş, hatta Kubricke bu rol için Michael Moriarty ve Jon Voight gibi isimleri önermiş. King, kendi düşüncesine göre filmde delireceği çok belli olan Jack Nicholsonın aksine, Michael Moriarty ve Jon Voight gibi normal görünümlü oyuncuların filmde yer almasını istemiş. Yavaş yavaş deliliğe giden yolda bu oyuncuları izlemenin, hikâyenin dramatik yönünü büyük ölçüde artıracağını hissetmiş. Bununla beraber Stephen King, Shelley Duvallın Wendy Torrance rolü için uygun olmadığını da düşünmüş.
Çekimler sırasında doğaçlama olarak ortaya çıkan mehşur “Here’s Johnny!” repliğinin yer aldığı kapı kırılma sahnesinin çekimleri üç gün sürmüş ve toplamda bu sahne için 60 kapı kullanılmış.
Ayrıca bu sahne için kapılar ilk başta kolay kırılacak şekilde dizayn edilmiş ancak eskiden gönüllü bir şekilde itfaiye şefi olarak çalışan Jack Nicholson, bu kapıları ilk vuruşta kırmaya başlamış. O noktadan sonra bu sahne için daha güçlü kapılar tasarlanmış.
Danny Torrance rolünü canlandırdığında beş yaşında olan Danny Lloyd, çekimler boyunca bir korku filminde oynadığının farkında değilmiş, rol aldığı filmin dram türünde olduğunu zannediyormuş. Yıllar sonra bir korku filminde rol aldığını fark eden Lloyd, filmin kısaltılmamış versiyonunu 17 yaşına kadar görememiş. Bununla beraber Dannynin hayali arkadaşı Tony olarak konuşurken parmağını hareket ettirme fikri, Danny Lloyda aitmiş. Deneme çekimlerinde bunu yapan oyuncu, bu konuşma tarzını filmde de sürdürmüş.
Öte yandan Jack Nicholson ve Shelley Duvalla psikolojik baskı uygulayan Kubrick ise Danny Lloyda filmin çekimleri boyunca cana yakın bir şekilde davranmış. Danny Lloyd, bir röportajında Kubrickin kendisiyle top oynadığını belirtirken; yönetmenin, yıllar sonra Lloyd ailesine bir Noel kartı gönderdiğini de söylemiş. Hatta ve hatta Kubrick, Danny Lloydun lise mezuniyetini tebrik etmek için onu telefonla bile aramış. Lloydun oyunculuk kariyerindeki tek filmin The Shining olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Jack Nicholson ve filmde barmen Lloyd karakteriyle karşımıza çıkan Joe Turkel, bar sahnesinin çekimleri için altı hafta prova yapmış. Bu sahnenin başında geçmişte alkolik olduğunu bildiğimiz Jack, bar taburesine oturuyor ve içki içme isteğiyle yanıp tutuşuyor. Sahne ilerledikçe ikili arasındaki diyalogların değiştiğini, farklı bir yöne gittiğini görüyoruz. Aynı zamanda bu sahne, Jackin delireceğinin sinyallerini yavaş yavaş vermeye başlıyor. Ek olarak Joe Turkelin filmde en sevdiği sahnenin bu olduğunu sözlerimize ekleyelim.
Renk kullanımının sinemadaki etkisi yadsınamaz bir gerçek. Bir sahnenin etkileyici olması için sadece kelimeler yetmez, filmin geçtiği atmosferin ve bu atmosfer içerisinde kullanılan renklerin en az kelimeler kadar güçlü olması gerekir. Mesela kırmızı, kana renginin vermesi sebebiyle şiddetin vurgusunu en net biçimde ifade eden renklerden biri. Sinemada şiddetin ve aynı şekilde tehlikenin güçlü bir temsili olan kırmızı renginin birçok kez kullanıldığını görürüz.
The Shiningde de bunun aynısı geçerlidir. Filmde kırmızı rengin, kan içeren sahnelerin şiddet vurgusunu tamamlaması bakımından oldukça ön plana çıktığını görürüz. Otelin duvarlarından taşan kıpkırmızı kanların aktığını sahneyi baz alacak olursak, kırmızı rengi filmin gerilimli atmosferini oluşturmak açısında önemli bir konumda yer alıyor. Ayrıca bu sahneden sonra karakterlerimiz için tehlike çanları çalmaya başlıyor. Film ilerledikçe Jack karakteri artık iyiden iyiye delirmeye başlıyor ve Wendye uyguladığı psikolojik şiddet daha da ayyuka çıkıyor.
Sabitlenmiş fakat hareket yetisi olan bir kameranın uzun çekimler yapması olarak tanımlayabileceğimiz stedicam tekniği, filmlerde etkileyici sahnelerin ortaya çıkmasında önemli bir işlev görüyor. Kamera stabil bir şekilde durduğu için hareket anında görüntülerde herhangi bir titreme meydana gelmiyor, hâliyle bu durum pürüzsüz bir görüntünün ortaya çıkmasına vesile oluyor. Kamera belli kayış ve aparatlarla birlikte kameramana bağlanıyor.
Aynı zamanda kameramanın özgür hareket etmesini sağlayan steadicam tekniği, özellikle The Shining nezdinde bir kilometre taşı olarak görülür. Steadicam’in mucidi Garrett Brownın kamera departmanında çalıştığı The Shining, sinema giriş derslerinde steadicam tekniğinin etkili kullanımı konusunda parmakla gösterilir. Stanley Kubrickin, Danny karakterini küçük bisikletiyle otel koridorlarında takip ettiği kareler sinema tarihinin unutulmazları arasında yer alır.
Oyuncuların peşinden koşan veya onları takip edebilen kameramanlar bu sayede istedikleri görüntüleri elde etmiş olurlar. Film setinin steadicam kullanımı için tasarlanmış olması, uzun çekimlerin yaratılmasına olanak sağlarken; Kubrickin steadicami kullanmadaki ustalığı, sahnelere bir canlılık ve dinamiklik kattığı gibi gerilim dozunun yükselmesinde ve doğru orantılı olarak izleyicinin gerilmesine neden olur.
Hakkında sayısız teorilerin üretildiği, tezlerin ve makalelerin yazıldığı, analiz ve araştırmaların yapıldığı The Shining’in son sahnesinde yer alan fotoğrafın anlamı bugün bile kafalarda soru işareti yaratıyor. Sinemada çığır açan film, özellikle son sahnede gösterilen fotoğrafla izleyicinin kafasını allak bullak etti. Söz konusu bu karede Jack Torrance, 4 Temmuz tarihinde çekilmiş eski bir balo fotoğrafında yer alıyor. Bunun bir öncesinde Jacki soğuktan donarak ölmüş bir şekilde görüyoruz.
İzleyici açısından kafa karışıklığı yaratan bu fotoğrafın anlamını, filmin senaristlerinden Diane Johnson yılında verdiği bir röportajda açıkladı, ya da açıklamaya çalıştı dersek daha doğru bir ifade kullanmış oluruz. Diane Johnson, bu fotoğraf hakkında “Evet fotoğraf hakkında bir açıklamamız var ancak bu herkese biraz ilginç gelebilir. Jack aslında o otelde yıllar önce bulunmuş ve reenkarnasyon ile o otele gelmiş hayali bir canlı ancak aynı zamanda biz Jack’in “o andaki” başka halini de görüyoruz. Biraz paradoksal ve fazlasıyla karışık farkındayım.” açıklamasında bulundu.
Filmin yapımcılarından Jan Harlan ise Jackin başından beri bir hayalet olup olmadığı konusuna bir açıklık getiremedi. Bu durumu bilemediklerini söyleyen Harlan, Stanley Kubrick’in de filmin anlaşılabilir olmamasını ve hiç kimseye tam olarak filmin sonu ile ilgili açıklama yapmadığını dile getirdi: “Filmin çok karışık ve anlaması zor olduğunu kabul ediyoruz ancak olmasını istediğimiz şey zaten buydu. Kesin ve anlaşılabilir bir son olmasını hiçbir zaman istemedik. O dönemde anlaşılmaz bir film olduğu için herkes tepki göstermişti ancak şimdi en iyi korku filmi diye anılıyor. Puzzle gibi bir filmdi, bırakın öyle kalsın.”
Bu açıklamalardan anladığımız kadarıyla filmin sonunda ne olduğunu tam olarak bilemeyeceğiz, kendi kafamızdan bu fotoğrafla ilgili teoriler üretmeye devam edeceğiz.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi karlar içindeki Jack Torranceı gördükten sonra, film oteldeki balo fotoğrafını izleyiciye gösterir ve izleyici büyük bir ikilemde bırakarak final yapar. Aslında bu iki sahne arasında bizim hiç görmediğimiz bir sahne daha vardır ancak Stanley Kubrick, bu sahneyi filmden çıkarmaya karar vermiştir.
Çıkarılan bu sahne, Jack’in aile içinde yarattığı yıkımdan sonra hastaneye kaldırılan Wendy ve Dannynin otelin müdürü Ullman tarafından ziyaret edilmesiyle gelişen süreci anlatıyor. Ullman, yalnızca Wendy ve Danny’i ziyaret etmekle kalmıyor, onları bir süre kendi evinde misafir etmek istiyor.
Kubrick bu sahneyi hikâyenin akışına ters düştüğü ve temposunu yavaşlattığı için çıkarmaya karar veriyor. Bizim izlediğimiz şekilde, kar sahnesi ve ardından gelen balo fotoğrafıyla kapanışı yapıyor. Bu sahnenin yer aldığı senaryo metnine buradan ulaşabilirsiniz.
Sinema tarihinin en iyi filmleri arasında gösterilen, birçok yönetmenin esinlenerek yeni yeni filmler çektiği, sinemaseverlerin deyim yerindeyse laf söyletmediği, hakkında sayısız teorilerin üretildiği The Shining, o yılın en kötülerinin belirlendiği Razzie Ödüllerine aday gösterildi.
Evet, yanlış duymadınız! The Shining, yılında En Kötü Yönetmen ve En Kötü Kadın Oyuncu dallarında Razzieye aday oldu. O dönemde Oscara aday olamayan, Akademi üyelerinin adeta görmezden geldiği film, Razzie adaylığı kazandı.
Oculus, Hush ve Gerald’s Game gibi korku-gerilim filmleriyle tanınan, Netflix serisi The Haunting of The Hill House’la rüştünü ispatlayan Mike Flanagan, geçtiğimiz yıl The Shining’in devam filmi Doctor Sleep ile sinemalarımıza konuk oldu. The Shining’in hikâyesini devam ettiren film, The Shining’de çocuk olarak gördüğümüz Danny Torrance’a odaklandı ve Danny Torrance’ı, çocukluk travmasını atlatamamış, 40’lı yaşlarında öfkeli ve alkolik bir karakter olarak karşımıza çıkardı.
Zaman zaman The Shining’e sırtını yaslayan, bir yandan da yeni bir dünya inşa eden film, beklentilerin oldukça altında kaldı. İlginçtir ki, The Shining’den nefret eden Stephen King, Doctor Sleepi çok beğendi. Doctor Sleepin, film olan The Shiningten beslenmesine rağmen genel olarak uyarlandığı romana sadık kalması, Kingin bu filmi beğenmesinin en büyük nedenlerinden biri. Hatta bu durumu, King’in kendi özelinde Kubrick ile hesaplaşması ya da anlamlandıramadığımız bir şekilde Kubrickin The Shiningine karşı dinmeyen öfkesi olarak yorumlamak mümkün. Eleştirmenler ve izleyiciler tarafından hayal kırıklığı olarak nitelendirilen filmi Kingin çok sevmiş olması bu yorumlarımızı destekliyor.
Kaynak: IMDb
Yazar: Ekin Gezer - Marmara Üniversitesi
Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlanan,Stanley Kubrick'in senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı The Shining filmi, yılında vizyona girdi. Korku dünyasının temel yapıtaşlarından biri olan bu film, izleyicilerin zihninde kendini özel bir yerde konumlandırdı. En fazla çekim tekrarı yapılan film olma özelliğini taşıyan The Shining filminin aldığı ödüller aşağıda listelenmiştir:
1-) Satürn En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü ()
2-) Saturn Award for Best DVD or Blu-ray Collection ()
Bu yazıda, IMDb puanı /10 olan The Shining fiminin konusuna değinilerek, incelemesi yapılacaktır.
Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlanan film, Torrance ailesinin Rocky Dağları'nın karlı bölgesinde yer alan tekinsiz Overlook Hotel'inin bakımını yapmak üzere gitmelerini ve ailenin babası Jack Torrance'in anlamlandırılamayan bir bunalıma girerek cinnete sürüklenmesini anlatıyor.
Jack'in ve Wendy'in küçük oğlu Danny, doğaüstü hislere sahiptir. Bu hislerle birlikte, otelin içinde tuhaf bir şeyler olduğunu anlar ve ailesine durumu anlatmaya çalışır. O sırada başlayan kar fırtınasıyla otelde mahsur kalan aile, bu metafiziksel olayların yaşandığı otelde daha ne kadar dayanabilecekler? Aile, bir önceki ailenin kaderini mi yaşayacak?
Korku türünün en başarılı ve bilindik örneklerinden biri olan filmin oyuncu kadrosunda, Jack Nicholson, Shelley Duvall, Danny Lloyd gibi isimler yer alır. Jack Nicholsun, ailenin babası olan Jack Torrance'a hayat verirken, Shelley Duvall, anne Winnifred "Wendy" Torrance rolüne hayat verir. Danny Llyod ise, ailenin küçük oğlu Danny karakteriyle karşımıza çıkar.
Filmi her izlediğinizde ayrı bir anlam çıkarabileceğiniz ve asla net bir yargıya ulaşamayacağınız The Shining filminin, bu kadar popüler olma sebeplerinden biri de bu merak duygusu olabilir. Çünkü, filmden hiçbir zaman evrensel bir sonuç çıkarılamadı.
Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlansa da aslında kitapla bağlantılı olmadığı ve senaryonun baştan yaratıldığı biliniyor. Hatta öyle ki çekimin her günü senaryo değişikliğine gidiliyor ve hiçbir zaman tam olarak ezber yapılamıyor. Oyuncuların çekim sırasında çok zorlandığı ve sahnelerin üzerinde tekrarla çekildiği de söylenenler arasında. Peki, bu kadar zahmetli bir yapım aşamasına sahip olan The Shining'i özel kılan ne?
Ailenin ufak çocuğu Danny, ruhsal bir boyutu olan ve bu boyutla iletişim kurabilen bir çocuktur. Evlerinde de bunları yaşayan Danny, otele geldiğinde, kendini buranın karanlık geçmişi içerisinde bulur. Bu geçmiş, onu rahat bırakmaz ve odak noktamızın bu karakter olduğunu düşündürür.
Önceden yaşanan olayın bir yansımasını gören Danny, otelde dönen tuhaf olaylara ailesini inandırmaya çalışır. Seneler önce, yine bir aile bu otelin bakımını üstlendiğinde, ailenin babası bir süre sonra ''cinnet'' geçirerek iki çocuğunu ve eşini öldürür. Bu görüntüler ve iki küçük çocuğun hayaleti Danny'nin peşini bırakmaz. Otelin karanlık geçmişi, Jack ve ailesini de etkileyecek midir? Jack, tıpkı o adam gibi delirip ailesini öldürebilir mi?
Sıradan bir korku filmi gibi görünse de aslında çok katmanlı olan bir filmden bahsediyoruz. Özellikle Overlook Oteli, basit bir otel değildir. Otel müdürü, otel hakkında bilgi verirken, otelin Kızılderili mezarlığının üzerine yapıldığından bahseder. Bu filmin devamı için çok değerli bir ipucudur. Çünkü sahnelerin devamında gelen metaforlarla beraber, filmin Kızılderili soykırımlarıyla kurulan Amerika'nın bir nevi alegorisi olduğunu anlıyoruz.
Otelin birçok bölümünde Kızılderili motifleriyle süslendiğini görüyoruz. Aynı zamanda koridorlarda kan fışkıran sahnelerin de bu soykırımı anlatmak için verilen simgelerden biri olduğu düşünülebilir. Danny, babasına izini kaybettirmeye çalışırken adımlarını tersten izler. Bu da Kızılderili iz kaybettirme tekniklerinden biridir. Yani, filmin bütününde Kızılderili anlayışının hakim olduğunu ve belki de filmin Amerika'yı eleştiren bir tarafının olduğunu görebiliriz.
Filmin bu anlatımlarının dışında çok önemli bir noktası daha vardır. O da masal motiflerinin her yerinde kullanılması. Otel içerisinde kaybolmamak için ekmek kırıntılarının bırakılması, Hansel ve Gretel'e bir gönderme yaparken, Jack'in tuvalet kapısını baltayla kırmaya çalışırken ''Küçük domuzcuk, evini başına yıkacağım'' repliğini söylemesiyle Üç Küçük Domuz masalına bir gönderme yapar. Yani, film boyunca masallardan oldukça faydalanılmıştır.
Filmin bütününde, Kubrick'in diğer filmlerine ve Stephen King'in diğer romanlarına da bir gönderme yapılarak, aslında filmde konu dışına çıkılmıştır. Birçok korku türünün harmanlanmış hali olan The Shining, bu yüzden farklı anlatım tarzıyla katmanlı bir yapı haline gelmiştir. Ruhani varlıklardan korkmak gibi klasik korkunun dışına çıkılmış, insanın kendi içerisindeki karanlık taraftan korkması gerektiği vurgulanmıştır.
Her izlediğinizde farklı bir anlam çıkaracak ve yine de net bir yargınız olmayacak. Çünkü, film Kubrick'in kıvrak zekasıyla; Stephen King'in müthiş korku dünyasıyla harmanlanmış. Klasik korku türünün dışında yer alıyor. Belki de insan, önce kendi içindeki karanlık ruhtan korkmalı.. The Shining, kaç yıl geçerse geçsin, korku türünün en bilindik filmlerinden biri olarak zihnimizdeki yerini korumaya devam edecek.
Aşağıda, IMDb'den alınmış izleyici yorumları mevcuttur;
''Kırk yıl geçti ve hala olağanüstü.''
''Tam bir klasik. Romandan uzaklaşsa bile.''
''Bu film zamanın sınavından geçti ve sonsuza kadar sinemadaki en büyük başarılardan biri olarak övülecek.''
Soyut ve eleştirel bir film olarak The Shining, çok katmanlı anlatım yapısının dışında, korkuya dair farklı bakış açılarına değiniyor. Romanın dışına çıkmış olsa da kendine yeni bir anlatım tarzı yaratmış olan film, bizi kurduğu bu yeni dünyanın içerisine çekiyor.
Üzerinden bu kadar çok yıl geçmiş olmasına rağmen, korku filmi diyince ilk akla gelen filmlerden biri olmak kolay değil. Üzerine 50 yıl daha geçse, aynı hisleri yaşatacak olacağı da bir gerçek.
Öneri olarak; Çizgili Pijamalı Çocuk film incelemesine de göz atabilirsiniz.
Phoebe Waller Bridgein kaleminden çıkan, yaşamın sıkıntıları ile boğuşan genç kadının hayatını konu alan televizyon serisinin incelemesi.
Bu yıl kez düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivali, Nisanda yapılıyor. Gösterilecek filmler, yarışmalar, ödül törenleri, biletler ve tarihler ile ilgili tüm ayrıntılar bu yazıda.