cıvı yazısı / Çivi Yazısı Nasıl Yazılır? -NTV Haber

Cıvı Yazısı

cıvı yazısı

Çivi Yaz&#x;s&#x; Ne Demek? Çivi Yaz&#x;s&#x; Kelimesinin TDK Sözlük Anlamı Nedir?

Çivi Yaz&#x;s&#x; Ne Demek? Çivi Yaz&#x;s&#x; Kelimesinin Güncel TDK Sözlük Anlamı Ne Demektir?

Cevap: Eski Farslar&#x;n, Medlerin Ve Asurlular&#x;n Kulland&#x;ğ&#x; Yaz&#x;

Çivi Yaz&#x;s&#x; Kelimesi Nasıl Yazılır? Çivi Yaz&#x;s&#x; Kelimesinin Doğru Yazımı Nedir?

Cevap: Çivi Yaz&#x;s&#x;

Çivi Yaz&#x;s&#x; kelimesi ile Google aramalarda en çok sorulan sorular şunlardır: Çivi Yaz&#x;s&#x; ne demek? Çivi Yaz&#x;s&#x; kelimesi nasıl yazılır? Çivi Yaz&#x;s&#x; kökeni nedir? Çivi Yaz&#x;s&#x; kelimesinin cümle içerisinde kullanımı



T.C. PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Çivi Yazısının İcadı, Çözülmesi ve Çivi Yazılı Tabletlerin Muhtevaları Hazırlayan Rojda ÖZER Kaynak Dil Çalışmaları II Vize Ödevi Ders Danışmanı Prof. Dr. Yusuf KILIÇ DENİZLİ MAYIS ÇİVİ YAZISININ İCADI, ÇÖZÜLMESİ ve ÇİVİ YAZILI TABLETLERİN MUHTEVALARI GİRİŞ İnsanı hayvanlardan ayıran en temel özellik düşünebilme kabiliyetidir. Sosyal bir varlık olan insanın, diğer insanlarla iletişime geçmek için dili kullanması şüphesiz ki düşünmekle olmuştur. Konuşma yeteneğine sahip olan insan; sesten başka yöntemlerle de diğer insanlarla haberleşebilmiş, söylenen sözleri bir şekilde kayda geçirmiştir. Kayda geçirme isteğinden dolayı yazı sistemini geliştirmiştir. İnsanlığın yazılı dönemdeki bilgilerine ulaşmak nispeten daha kolayken aynı şeyi yazısız dönem için yapamıyoruz. Ancak insanlar yazı olmasa bile bir şekilde bazı şeyleri kaydetme iç güdüsüyle hareket etmişlerdir. Bulunan bu buluntular sayesinde günümüzde yazısız dönem hakkında fikir sahibi olabiliyoruz. Yazının icadından sonraki dönemi anlamak ise daha kolay olmuştur. Yazı kelime anlamı olarak, düşüncelerin belli işaretler aracılıyla somut hale getirilmesi olarak tanımlanabilir. İnsanlık tarihinin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz yazı sisteminin icadı, kullanan toplumların bilgileri aktarmalarında büyük kolaylık sağlamış ve bilgiyi kalıcı hale getirmiştir. Sumerlerin yazıyı icadından sonraki süreçte insanlık hızlı bir şekilde gelişmeye ve evrilmeye başlamıştır. Günümüz teknolojinin geldiği noktaya bakacak olursak, yazının ne kadar büyük bir yer kapladığını görebiliriz. Yazıya neden ihtiyaç duyulduğunu anlayabilmek için Sumer toplumunu tanımak ve bilmek gerekir. Sumerlerin toplum yapısını anlamak, yazıyı icat etmelerinde etkili olan koşulları görebilmek için önemli bir husustur. 1. Dilin Kökeni Dil, insanların iletişim kurması için vazgeçilmez bir araçtır. İlkel insanların dili ilk olarak nasıl kullandığı bir soru işaretidir. Yazının olmadığı dönemlerde böyle bir sorunun yanıtlanması oldukça güçtür. Bu soru üzerine uzmanlar çeşitli teoriler geliştirmiş ve dilin nasıl ortaya çıktığına dair fikirler öne sürmüşlerdir. Ancak bunu kanıtlayacak herhangi bir belge elde bulunmadığından bunlar teoriden öteye gidememiştir. Bu yüzden bazı kurumlar dilin kökeniyle ilgili yapılan araştırmaları bilimsel bulmamaktadır. Dilin kökenine dair yapılan araştırmalar sonucunda on yedi dilbilimsel kuram geliştirilmiştir. Bu kuramcıların bazılarına göre dilin kaynağı tanrı iken, bazılarına göre ise doğadaki sesler, toplumsal iletişim, fiziksel uyum, alet yapımı ya da genlerdir. 1 Bu kuramlar kanıtlanamasa da dilin kökenine dair bize fikir vermektedir. Kaynağın tanrıdan geldiğini ileri süren araştırmacılar dilin insanlara tanrı tarafından hediye edildiğini söylemektedir. Doğadaki seslerden geldiğini ileri sürenler ise insanların doğadaki sesleri taklit ederek (Ördek, vak vak gibi) konuşmaya başladıklarını iddia etmektedirler. İnsanların sosyal varlık olduğunu göz önünde bulundurarak ortak bir iletişime ihtiyacı olduğunu söyleyen araştırmacılar dilin bu ihtiyaç sonucunda ortaya çıktığını düşünmektedirler. Teoriler ne olursa olsun, tıpkı yazı gibi insanların bir ihtiyaç dahilinde dili ortaya koydukları aşikardır. Küçük gruplar halinde yaşayan insanlar iletişim aracı olarak bir şekilde dili kullanmayı başarmışlardır. Sonrasında bunu kalıcı hale getirme ihtiyacı doğmuştur. Atasözünde de dediği gibi, söz uçar yazı kalır. Yazı kalıcılığı sağlayan en önemli araçtır. Bu nedenle icat edilmesinden sonra hızla toplumlar arasında yayılım göstermiştir. 1 B. İ. Karaman, “Dilin Kökeni”, AKADEMİK-DER S.1, , s. 2. Çivi Yazısının İcadı ve Gelişimi Yazı, ağızdan çıkan seslerin, sözcüklerin, kulak ya da jest yardımı olmadan, gözle görülebilen, bazen de dokunulabilen işaretler halinde biçimlendirilerek kaydedilmesini sağlayan ve edinilen bilgilerin kaydedilip diğer nesillere aktarılmasında önemli bir araçtır.2 İnsanlar, birbirleriyle iletişime geçmek için çeşitli iletişim yolları kullanmışlardır. Ateş, duman, ışık, davul ya da ıslık gibi göze veya kulağa hitap eden bu iletişim şekilleri ilk insanlar arasındaki haberleşmeyi sağlayan araçlardı. Ancak bunlar, kısa sürede kaybolan ve uzun mesafelere ulaşamayan yöntemlerdi. Bu sorun yani alan ya da zamanla kısıtlanmamış bir yol arama ihtiyacı, insanları çeşitli nesnelerin belirli bir sıraya göre yan yana dizilmesinden oluşan "nesne yazısı", daha çok hayvancılıkta kullanılan "sayma çubukları", yine belirli aralıklarla düğümlenmiş iplerden meydana gelen "quipu düğüm yazısı", bir mesaj vermek üzere kaya üzerine yazılan veya çizilen resimler anlamına gelen, "petrogramlar ve petroglifler" gibi iletişim sistemlerinin geliştirilmesini sağladı.3 Geliştirilen bu sistemler her ne kadar kalıcı olsa da sınırlı mesajları iletebiliyor ve hatta mesajların yanlış anlaşılmasına neden olabiliyordu. Bu yüzden farklı arayışlara girilmiş ve bunun sonucunda “fikir yazısı” olarak adlandırabileceğimiz “calculi” yani hesap taşları kullanılmıştır. Kilden yapılıp, pişirilerek sertleştirilmiş ve çoğunlukla üzerleri şekillere ayrılmış bu taşlar, ticareti yapılan bir nesneye karşılık gelmekteydi ve malların ölçüsü, türü hakkında bilgiler vermekteydi.4 Bu taşlar bir yerden, başka bir yere gönderilen malları temsil etmiş ve malın güvenliğini sağlamak için kullanılmıştır. Hesap taşları farklı dilleri kullanan toplumlar arasında anlaşılabildiğinden dolayı oldukça kullanışlıydı. Bu semboller ilerleyen zamanlarda kil tabletler üzerinde çizilmeye başlanmıştır. 2 S. Hırçın, Çivi Yazısının Ortaya Çıkışı, Gelişmesi, Çözümü, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yay., s.1 3 S. Hırçın, a.g.e., s.1 4 İ. Albayrak, Sembollerden Çivi Yazısına Geçiş ve Yazının Anadolu’ya Gelişi”, ARCHIVUM ANATOLICUM, S. 10/2, , s (Görsel 1: Selen Hırçın) Yazıyı icat eden toplumlar, uygarlığın bu en önemli buluşu sayesinde kendi sosyal, kültürel, siyasi, ekonomik ve dini yapıları hakkında önemli yazılı kaynaklar bırakmışlardı.5 Belli bir bilgi birikimiyle ortaya çıkarılan yazı MÖ. ’lü yıllarda Mezopotamya’nın güneyinde yaşayan Sumerler tarafından geliştirilmiştir. MÖ. yılları arasında Mezopotamya’nın güneyine yerleşen Sumerler’in kökeni konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bunlardan ilki Sumerler’in, Mezopotamya’nın yerli halkı olduğu görüşüdür. Güney Mezopotamya'nın köklü geçmişini temsil eden Obeyd kültürü ile Sümerlerin geliştirdikleri yaşam biçimi arasında belirgin bir kesintinin olmayışı, bu toplumun yerli bir halk olabileceği düşüncesini ortaya çıkarmıştır. 6 Bir diğer görüş ise, Sumerler’in Orta Asya kökenli olabileceğidir. Sumerler’in kendilerini monash.pw olarak tanımlamaları ve Çin kaynaklarında Kırgızlar için monash.pw adının geçmesi ikisinin akraba olabileceğini göstermektedir.7 Bunun dışında Sumer dilinin Ural-Altay dil ailesine mensup olması ve Türkçeyle birçok kelime benzerliği olması ve sıcak iklimde yaşıyor olmalarına rağmen sıcak tutan kalın giysi geleneğini devam ettirmeleri bu konuda önemli noktalardır. Sumerler, kendilerinden önce güneydeki bataklık bölgeye yerleşen kavimlerin medeniyetine, yeni kültür unsurları da katarak, mevcut olan köy kültürünü şehir kültürüne dönüştürmüşlerdi.8 İklim şartlarının zorluğuna rağmen yüksek zeka ve girişimcilik ruhuyla burada ilk medeniyeti kurmayı başardılar. Kurulan bu ilk medeniyette merkezi bir birlik yoktu. Sumerler, Mezopotamya coğrafyasında şehir devletleri şeklinde örgütlenmişlerdi. Kurdukları Eridu, Ur, Uruk, Lagaş, Umma, Şuruppak ve Kiş adındaki bu şehir devletlerinin başında rahip 5 Y. Kılıç “Eski Ön Asya Toplumları Arasında Yazı ve Dil Etkileşimi”, PAÜ Sosyal Bilimler Dergisi S. 4, , s. 6 K. Köroğlu, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişi Yay., İstanbul, , 3. Baskı, s 7 S. Çeçen, Eskiçağda Türkler, Genelkurmay Yay, Ankara, , s. 8 E. Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Yay., kral konumundaki Ensi ya da Patesi’ler bulunmaktaydı. Teokratik bir yönetim biçimini benimseyen Sumerler, kralların güçlerini tanrılardan aldıklarına ve tanrının verdiği güçle ülkeyi yönettiklerine inanıyorlardı. Her şehir devletinin ayrı bir tanrısı vardı ve bu tanrılar için mabetler inşa etmişlerdi. Temel geçim kaynakları tarım ve hayvancılığa dayalı olan Sumer halkı teknolojik icatlar için alışılmadık bir yeteneğe sahipti. Daha ilk yerleşenler bile sulama fikrini akıl etmiş, bu da Dicle ve Fırat ırmaklarının zengin alüvyon taşkınlarını toparlayıp kanallara akıtmalarını ve tarlalarıyla bahçelerini sulayarak verimli hale getirmelerini sağlamıştı. 9 Toprağı ekebilmek için ortak hareket eden halk bunu tanrı için yapmaktaydı. Tanrının yeryüzündeki her şeyin sahibi olduğuna inanan Sumerler, toprağı birlikte ekmiş ve birlikte toplamışlardır. Topraktan elde ettikleri ürünleri, hayvanları ve bu hayvanlardan elde edilen ürünleri tanrının evi olarak kabul ettikleri mabede bırakıyorlardı. Bu ürünlerin sorumluluğu mabette bulunan rahiplere aitti. Rahipler gelen ürünleri toplar ve ailelere ihtiyacı kadarıyla dağıtırlardı. Bu sisteme Teokratik Mabet Sosyalizmi denilmektedir Teokratik denilmesinin sebebi tanrıya dayandırılıyor olmasıdır. Kral, tanrı adına toplumu düzene sokuyor, ekilen mahsulleri ve yetiştirilen hayvanları denetliyordu. Kral elde edilen bu ürünlerin birer listesini elinde bulunduruyor ve tapınağa giren malların ihtiyacı kadarını alıp, geri kalanını halka dağıtıyordu. 11 Zamanla tapınağa giren ürünlerin artmasıyla birlikte bunu kayıt altına almak zor olmaya başladığından sembolleri kullanmaya başlamışlardı. Tapınak görevlileri gelen mallara karşılık gelen resimler çizerek bunları listeliyordu. Ancak bunda da sıkıntılar yaşandığını görünce, işaretleri ve resimleri bir sistem dahilinde kullanmaya başladılar. Buna göre, her işarete bir ses değeri verilerek, onları birer hece olarak kabul ettiler. Eş sesli sözcükleri de birbirlerinden ayırmak için determinatif (belirleyici kelime) usulü kullanılmaya başlandı. 12 Böylece isimlerin önüne koyulan işaretlerden kadın mı, erkek mi yoksa tanrı mı olduğu anlaşılabilmiştir. Kil tabletlerin üzerine yazılan bu yazı sistemine çiviye benzediği için “Sumer Çivi Yazısı” adı verilmiştir. Burada yazının epik ya da duygusal metinler yazmak için değil tamamen ekonomik kaygılarla icat edildiğini söylemek mümkündür. Ele geçen ilk çivi yazılı tabletlerin, hayvan ve toprak mahsullerinden oluşmasını da bununla açıklayabiliriz. Fakat yazı sadece bu amaç için kullanılmadı. İlk başlarda sadece tapınağa giren çıkan ürünleri kaydetmek için kullanılan yazı zamanla başka amaçlar için de kullanılmaya başlandı ve geliştirildi. İnsanlar geliştirilen bu yazı 9 S. N. Kramer, Çev. Özcan Buze, Sümerler, Kabalcı Yay., İstanbul, , s. 10 E. Memiş, Eskiçağda Mezopotamya, Ekin Yay., Bursa, , 5. Baskı, s 11 Y. Kılıç, a.g.m., s 12 E. Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Yay., Bursa, , s ile bilinenleri unutmamak dışında bilinmeyenleri de sorgulama, merak etme şansını elde etti. Düşüncelerini aktarmada yazıyı kullanmaya başladılar ve yazı bunun için vazgeçilmez bir araç haline geldi. Yazı okullarda öğrencilere yazılı tabletleri tekrar etmek suretiyle öğretiliyordu. Okullar mabetlerin içinde olup ayrı bir yapı değildi ve dersler de mabetteki din adamları tarafından veriliyordu. Okula “tablet evi”, öğretmene “evin babası”, yardımcısına “evin ağabeyi” ve öğrenciye de “evin oğlu” denilmekteydi. Bu şekilde okulu bir aile kurumu olarak görmüşlerdir (Görsel 2: Hububatla İlgili Hesaplamaların Kaydedildiği Bir Tablet, İrfan Albayrak) Sumerlerin yazı sistemini bulmalarıyla birlikte insanlık tarihi yazılı devirlere girmeye başlamıştır. Çivi yazısı Mezopotamya’da etkinliğini hissettirmiş ve hızla diğer toplumlar arasında kullanılmaya başlanmıştır. Sumerler sadece buldukları yazıyı değil, bununla birlikte kendi kültürlerini de diğer toplumlara aktarıyordu. Yazıyla birlikte özellikle konuştukları dili geniş bir coğrafyaya yayabilme imkanı elde etmişlerdir. Günümüzde hala Sumer kökenli kelimeler kullanıyor olmamız bu duruma örnek gösterilebilir. Akadların, Sumer Şehir Devletleri’nin içinde bulunduğu karışıklıktan yararlanıp Akad Devleti’ni kurmalarının ardından iki kültür arasında etkileşimler olmuştur. Öyle ki Sumer çivi yazısını kullanmalarının yanında, Sumerce de din ve ilim dili olarak Akadlar arasında devam etmekteydi Akadlardan sonra Sami göçleriyle bölgeye gelen Babil ve Asurlular da çivi yazısı 13 F. Kınal,“Çivi Yazısının Doğuşu ve Gelişmesi”, Dil, Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, S, s 14 Y. Kılıç, a.g.m., s. geleneğini devam ettirmiş ve böylelikle Sumerce bu kavimlere de tesir etmiştir. Henüz yazıyla tanışmamış olan Anadolu halkı Asurlu tüccarların bölgeye ticaret yapmak için gelmeleri sayesinde çivi yazısını kullanmaya başlamışlardır. Hızlı bir şekilde Anadolu coğrafyasına yayılan çivi yazısıyla birlikte dolaylı olarak Sumer kültürü de yayılmaya başlamıştır. Sumer çivi yazısının uygulandığı birçok dil vardır. Bunlar; Akadça, Eblaca, Elamca, Hurrice, Hititçe, Urartuca, Ugarit dili, Eski Persçedir 3. Çivi Yazısının Çözülmesi yüzyılda çivi yazısının çözülmesine kadar geçen yaklaşık beş binyıllık sürede Sumerlerin varlığına dair hiçbir şey bilinmiyordu. Yüzyıl kadar önce Mezopotamya'da kazı yapmaya başlayan akademisyenler ve arkeologlar Sumerleri değil, Asurluları arıyordu. Asurlular hakkında, pek doğru olmamakla birlikte Yunan ve lbrani kaynaklarından epeyce bilgi edinilmişler16 ve bunların peşine düşmüşlerdi. Ancak burada Asurluları değil, varlığından bile haberdar olmadığımız Sumerleri ve onlara ait yazıyı bulacaklardı. Çivi yazısını Avrupa’ya tanıtan Pietro della Valle senesinde Şiraz’dan gönderdiği bir mektubunda bu acaip yazılardan bahsetmişti. 'yı izleyen yıllarda Jean Chardin, Persepolis ve diğer yerleşimleri dolaşmış, burada kopya ettiği bir grup üç dilli (Eski Persçe, Elamca, Babilce) kısa yazıt ve Nakş-i Rüstem yazıtlarını yayınlamış ve çivi yazısının soldan sağa yazıldığını da doğru olarak fark etmişti. 17 Bu yazıya ilk kez “Çivi Yazısı” adını ise yılında Engelbert vermişti. Karsten Niebuhr adında bir araştırmacı yüzyıl sonlarında Kirmanşah yakınlarında bulunan ve Behistun Kitabeleri olarak bilinen üç dilli (Eski Persçe, Elamca ve Babilce) yazıtların kopyalarını çıkartmıştı. yılında Alman dilbilimci G. F Grotefend, Niebuhr'un kopyaları üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda, Pers krallarının "Büyük Kral" ve "Krallar Kralı" unvanlarını kullandıklarını öğrenmişti Dil bilgisini, tarih bilgisiyle harmanlayan 15 S. Hırçın, a.g.e., s. 16 S. N. Kramer, a.g.e., s 17 S. Hırçın,a.g.e., s. 18 K. Köroğlu, a.g.e., s. Grotefend, I. kitabenin yazarı ile II. kitabenin yazarının babasının aynı işaretleri, yani aynı isimleri taşıdıklarını tesbit etti, sonra I. kitabenin yazarının babasına kral denilmediği halde, II. kitabenin yazarının babasına "Kral" denildiğini gördü. Bunu Herodot’un Pers tarihi hakkında anlattığı Hystaspes oğlu Darius'un tahta çıkışı olayı ile birleştirerek I. kitabenin Hystaspes oğlu Darius’a, II. kitabenin ise Kral Darius’un oğlu Xerxese ait olduğunu, doğru olarak değerlendirdi ve II. kitabeyi: "Xerxes, Büyük Kral, Krallar Kralı, Ahameniş Kralı Darius oğlu Xerxes" şeklinde tercüme etti Böylelikle Grotefend, bu yazının 9 harfini tespit etmiş oluyordu. (Görsel 3: Behistun Kitabesi) yılında görev için İran’a giden Albay Henry Rawlinson, bölgede yaptığı gezilerde Eski Persçe yazıtları yerinde inceledi. Yazıtın Eski Persçe kısmını 10 yılın sonunda kopyalamayı başaran albay, Avesta dili ve Sanskritçe hakkındaki bilgileriyle, Eski Persçe'nin bu dillerle olan ilgisini farketmiş, böylece kelime anlamlarını ve gramatikal özellikleri bulmayı başarmıştır Rawlinson, yazıtın Eski Persçe bölümünü okumayı başardıktan sonra, Elamca ve Babilce olan bölümler de çevrilmeye başlanmıştır. Bunun üzerine çivi yazısı üzerine yoğun çalışmalar başlanmış ve üniversitelerde enstitüler açılmıştır. Tüm bu çalışmalar sonuç vermiş, Akadca dili ve gramerinde büyük ölçüde ilerlemişlerdi. Ninive’deki Asurbanipal’in kütüphanesinde Asurlu kâtiplerin eski Sumerce metinleri anlayabilmeleri için yazılmış tabletler de bulunmuştu. Bu metinlerde Sumerce 19 F. Kınal, a.g.m., s 20 S. Hırçın, a.g.e., s. isimlerin karşısına Akadca okunuşları yazılmıştı Bu sayede Sumer dili ve yazısı da çözülmüş oldu. 4. Çivi Yazısının Muhtevaları Çivi yazısının icadıyla birlikte insanlar birçok şeyi kayıt atına almaya başlamışlardır. Ele geçen belgelerden ise bugün bu toplumlar hakkında sosyal, siyasal, ekonomik ve hukuki alanlarda bilgi sahibi olabilmekteyiz. Dünyanın çeşitli müzelerinde koruma altında olan Sümerce belgelerin toplamı ’leri bulmaktadır. Günümüzde yazının yeri tartışılamayacak derecede önemlidir. Tamamı yazı üzerine kurulu bir düzenden yazıyı çıkaracak olursak geriye hiçbir şey kalmaz. Ancak henüz yazıyı yeni kullanmaya başlamış toplumların yazıyı ne amaçla kullandığı önemli bir konudur. Ekonomik ve İdari İçerikli Metinler Uruk kentinde yapılan kazılarda ele geçen tabletlerin içeriğine bakıldığında, bunların iktisadi içerikli metinler olduğu anlaşılmıştır. Sumerler Mezopotamya’da kurdukları rejimle tüm ürünleri tapınaklarda topluyor ve bunları kayıt altına alıyordu. Ürünler arttıkça kayıt altında tutmak zorlaştığından dolayı çivi yazısını icat etmişlerdi. Yazının ekonomik kaygılarla ortaya çıkmasından ele geçen ilk vesikaların iktisadi içerikli olması şaşırtıcı olmasa gerek. Sumer tabletlerinin yüzde doksan beşinden fazlasının ekonomik nitelikli olduklarına dikkat etmek önemlidir; yani, senet ve makbuzlardan, evlat edinme ve ortaklık sözleşmelerinden, irade beyanları ve vasiyetnamelerden, işçi ve ücret listelerinden, mektuplardan oluşmaktadır Lagaş kentinde ortaya çıkan çivi yazılı belgelerin içeriğine baktığımızda, büyük bir kısmı saray ve mabede ait gelir, giderler, tanrılara yapılan sunular, kişisel hediyeler, hayvan ve ziraat aletlerine ait listelerden oluşmaktadır. 23 İktisadi belgelerin dışında idari anlamda ele geçen tabletler, Sumer Kral Listeleri vardır. Bunlar, Sumerli ve yabancı hanedanlıklardaki Sumer krallarını listeleyen tabletlerdir. Daha 21 F. Kınal, a.g.m., s. 4. 22 S. N. Kramer, Çev. Hamide Koyukan, Sümer Mitolojisi, İstanbul, , s. 23 E. Bilgiç, “Çivi Yazılı Hukuki-İktisadi Kaynaklar Mahiyet ve Muhtevaları”, Belleten, C. 11, S, s. sonra yazılan Babil kralları listesi ve Asur kralları listesi bu metne benzemektedir. Bu kral listelerinden Sumer krallarını kronolojik sırayla öğrenebilmekteyiz. "Krallık cennetten indikten sonra, Kraliyet Eridu’daydı. Eridu’da, Alulim kral oldu; yıl boyunca hükmetti." • Eridu’da Alulim: 8 sar ( yıl) • Eridu’da Alalagar: 10 sar ( yıl) • Badtibira’da Enmenluanna: 12 sar ( yıl) • Badtibira’da Enmengalanna: 8 sar ( yıl) • Badtibira’da Dumuzi (Tammuz), çoban: 10 sar ( yıl). • Larak’ta Ensipazianna: 8 sar ( yıl) • Sippar’da Enmeduranna: 5 sar ve 5 ner ( yıl) • Suruppak’ta Ubartutu: 5 sar ve 1 ner ( yıl) Utnapishtim 1 MÖ yüzyıl dolayları. "Sel her yeri kapladıktan sonra ve krallık cennetten geldikten sonra, Kraliyet Kiş’deydi."24 Sumerler dışında iktisadi içerikli metinlerin yoğun olarak bulunduğu yerlerden birisi de Anadolu’da Kayseri yakınlarında bulunan Kaniş Karum’dur. Anadolu’ya ticaret yapmak için gelen Asurlu tüccarlar buraya getirdikleri süs eşyaları ve kumaşları satıyor, karşılığında da değerli madenler alıp ülkelerine götürüyordu. Asurlu tüccarlar bunu yaparken bir yandan da bunları kayıt altına alıyorlardı. Kaniş Karum’da ele geçen belgeler çok sayıda borç senetleri ve çeklerden oluşmaktaydı. Edebi Metinler Sumer yazılı eserlerinin isimleri incelendiğinde, oldukça büyük bir çeşitliliğe sahip olduğunu görmekteyiz. Edebi belgeler konularını, ilahlar dünyası ile insanların maddi dünyasından alırlar. Bu konuda Sumer edebi eserleri, o dönemdeki insanların felsefi düşünceleri, hayat görüşleri ve dini inançları hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. 24 S. N. Kramer, Sümerler, s. İlahiler, ağıtlar, mitler, destanlar ve Sumer edebiyatının büyük bölümü şiir biçiminde yazılmıştır. Bununla birlikte Sumerli şairler uyak ve ölçüden habersizdirler. Şiirlerinde en çok yinelemeler, benzerlikler, yakıştırmalar ve benzetmeler kullanmışlardır Sumer edebiyatından günümüze kalan en önemli eser şüphesiz ki Gılgamış Destanı’dır. Birçok dile çevrilerek günümüze kadar gelmeyi başarabilen Gılgamış Destanı, Nuh Tufanı’nı anlatan en eski yazılı kaynaktır. Sumer edebi eserleri üç grupta inceleyebiliriz. Bunlar; liturik eserler (dini ritüellein anlatıldığı eserler), epik eserler ve destanlar, bir diğeri de didaktik eselerdir. 26 Bu edebi eserlere ait bir katalog bulunmaktadır; “1. Kral Şulgi ilahisi (yaklaşık İÖ ). 2. Kral Lipit-lştar ilahisi (yaklaşık İÖ ). 3. "Kazmanın yaratılışı” miti (bkz. s. ). 4. Gök kraliçesi İnanna’ya ilahi. 5. Hava-tanrısı Enlil’e ilahi. 6. Keş kentindeki ana-tannça Ninhursag tapınağına ilahi. 7. Destansı masal, “Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı” (bkz. s. 66). 8. Destansı masal, “İnanna ve Hbih” (bkz. s. ). 9. Destansı masal, “Gılgamış ve Huvava.” Destansı masal, “Gılgamış ve Agga.” “Sığır ve Tahıl” miti (bkz. s. ). Naram-Sin devrinde Agade'nin düşüşü üstüne mersiye (yaklaşık IÖ ). Ur’un yıkılışına mersiye. dizeden oluşan bu yapıt yazar tarafından neredyse tam olarak orijinal haline getirilmiş ve Chicago Üniversitesi S. N. Kramer, Tarih Sümer’de Başlar, Çev. Hamide Koyukan, Kabalcı Yay., İstanbul, , s. 25 Kadir Güzel, Ön Asya ve Ege Uygarlıklarında İlk Yazılı Kaynaklar, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ahi Evran 26 Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, , s Doğu Enstitüsû’nün Assyriological Stuây No. 12'de yayımlanmıştır. Nippur’un yok edilmesine mersiye. Sümer’in yok edilmesi’ne mersiye. Destansı masal, “Lugalbanda ve Enmerkar.” “lnanna’nın Ölüler Diyan’na inişi” miti (bkz. s. ). Büyük bir olasılıkla İnanna’ya bir ilahi. Sümer’in bütün önemli tapınakları için kısa ilahilerin bir toplamı. Kâtip olarak eğitilen bir erkek çocuğun etkinliklerini anlatan bilgelik yapıtları. Bilgelik yapıt lan, “Bir Köylünün Oğluna Öğütleri.”27 (Görsel 4: Gılgamış Destanı) Hukuki Metinler Yazıyı ilk kullanan toplumun Sumerler olması birçok alanda da ilk olmalarına önayak olmuştur. Bunlardan birisi de hukuk alanındaki ilkleridir. Sumerlerin ilk yazılı hukuki 27 S. N. Kramer, Sümerler, s. belgelerini ortaya çıkarmalarında önce varolan bir sözlü hukuktan söz edilebilir. Sumerler de başlangıçta vatandaşlar arasındaki anlaşmazlıkları gelenek hukukuna göre çözmüş olmalılar. Yazıyı kullanmaya başlamalarıyla birlikte söz konusu gelenek hukukunu yazılı hale getirmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Sumer dilinde yazılan kanunlar, Urukagina Kanunları, Ur- Nammu Kanunları, Ana-İttuşu Kanunları ve Lipit İştar Kanunları’dır. Sumer dilinde yazılan en eski hukuk metni Urukagina Kanunları ya da Reformları’dır. Er Sülaleler III Devri’nin sonlarına doğru, Lagaş kentinde hüküm süren Ur-Nanşe Sülalesi’ni devirerek iktidarı ele geçiren Urukagina, bozulan toplum düzenini yeniden kurmak için bu kanunları çıkartmıştır. 28 Tüm Sumer kanunları gibi bir prolog ve epilogdan oluşan bu kanun maddelerinin içeriğine baktığımız zaman, mülkiyet ve aile hukukunu konu almaktadır. En dikkat çekici maddelerinden birisi de kadınların birden fazla evlilik yapmalarını yasaklamasıdır. Eşlerinden boşanmak için gerekli olan nafakayı ödeyemeyen erkeklerin bu zorunluluğunu kaldırmıştır. Urukagina’dan üç asır sonra Ur’da yaşayan III. Ur Sülalesi’nin kurucusu Ur-Nammu, Ur şehri halkı için yeni kanunlar çıkartmıştır. Kanun maddeleri, kaçakçılık, köleler ve özgür insanların çocukları evlat edinmeleri, cinsel suçlar, evlilik, boşanma, adam yaralama, devlete karşı isyan, yalancı şahitlik ve tarımla ilgili hükümleri içermektedir. 29 Bu kanunlarda da en dikkat çekici olanı evlilik belgesini zorunlu hale getirip, evlilik kurumunu devlete bağlamasıdır. Ninive’deki Asurbanipal kitaplığında bulunan ve Asurlu katiplere Sumerce öğretmek için Sumerce-Asurca olmak üzere iki dilde yazılmış olan bu kanunlar, ilk kelimesinden dolayı Ana-İttişu Kanunları adını almıştır. Bu kanunların kim tarafından, nerede ve ne zaman çıkarıldığı bilinmese de bazı maddelerinin Ur-Nammu kanunlarıyla benzerlik göstermesi, Ana- İttişu kanunlarının da III, Ur Sülalesi zamanında çıkarılmış olabileceği düşünülmektedir. 30 Bu kanunun 7. tabletinde III. ve IV. Sütunlarında aile hukukuyla ilgili 6 madde bulunmaktadır. Lipit-İştar, Mezopotamya’ya gelen Sami halk tarafından kurulan İsin şehir devletinin beşinci kralıdır. Adını kendisinden alan bu kanun maddeleri her ne kadar Sami halk tarafından ortaya konulmuşsa da, Sumer diliyle yazılmıştır. 31 Son Sumer devleti olan III. Ur Sülalesi henüz yıkılmış olduğundan halkın büyük çoğunluğu hala Sumerli idi. Lipit-İştar’da bu durumu göz 28 E. Memiş, Eskiçağda Mezopotamya, s. 29 Y. Kılıç, Eskiçağ Aile Hukuku, Çizgi Yay., Konya,, 2. Baskı, s 30 E. Memiş, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, s. 31 Y. Kılıç, a.g.e., s. önünde bulundurarak, kanunları Sumerce yazdırmıştır Bu kanunla birlikte Sumerce yazılan kanunlar son bulmuş ve bundan sonrakiler Akadca yazılmaya başlanmıştır. Sumerlerden sonra bölgeye yerleşen Sami asıllı kavimlerde kanunlar çıkartmaya devam etmiştir. Bunlar Akadca yazılmış olan Eşnunna, Hammurabi ve Orta Asur Kanunları’dır. Eğitim İçerikli Metinler Yazı denilince akla ilk olarak eğitim ve öğretim gelir. Sumerler yazıyı kullanmaya başladıktan sonra eğitime ve öğretime gereken önemi vermişlerdir. Başlarda yalnızca ruhban sınıfa özgü olan okuma ve yazma zamanla ortaya çıkan katip sınıfı için de gerekli görülmüştür. Bu katip sınıfına mabetlerde rahipler ders vermekteydi. İlk zamanlarda okul ile din birbirine bağlı iken, zamanla bu iki kurum birbirinden ayrılmıştır. Ele geçen tabletlerde okuma ve yazma alıştırma metinleri bulunmuştur. Bu alıştırma metinlerinde bir ismi tekrarlamak suretiyle yazmayı öğrendiklerini görmekteyiz. O zamanlar Sumerli öğrencilere yazı sanatını öğrettiği gibi, dört bin sene sonra da, bu defa Avrupalı araştırmacılara Sumerce kelimeleri öğretiyordu. 33 Bunun dışında öğrencilere yazmayı öğretmek için ödev olarak bir gününün nasıl geçtiğini anlatmaları isteniyordu. Bunun gibi birçok tablet ele geçmiştir. Sumerler okula “tablet evi” anlamına gelen monash.pw diyorlardı. Okulu bir aile kurumu olarak gördükleri için, okuldaki hocalara “okulun babası” anlamına gelen ummia, öğrencilere, “okulun oğulları” ve yardımcı öğretmenlere de “okulun ağabeyleri” deniliyordu. 34 Sonuç İnsanlar tarih boyunca icat ettikleri şeyleri hep bir ihtiyaç dahilinde ortaya koymuşlardır. Bunun ilk örnekleri arasında sayabileceğimiz dili kullanabilme becerisi de birbirleriyle iletişim kurma ihtiyaçlarından dolayı ortaya çıkmıştır. Deneyimlerini ve gözlemlerini belleğinde biriktirmenin önemini kavrayan ilk insanlar, barınma ve beslenmeye ilişkin tecrübelerini sözlü 32 E. Memiş, a.g.e., s. 33 F. Kınal, a.g.m., s. 7. 34 S. N. Kramer, Tarih Sümer’de Başlar, s. yöntemlerle başkalarına aktararak, bilginin kısmen geniş bir alana yayılmasını sağlamış ve doğal ortamda insan yaşamını kolaylaştıracak ilkel iletişim tekniklerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır İnsanların dili ilk olarak nasıl ve neden kullanmaya başladıklarını, herhangi bir yazılı belge bulunmadığından bilmek mümkün değildir. Ancak günümüzde bunlarla ilgili çok sayıda teorinin ortaya atıldığını da bilmekteyiz. Yazı öncesi dönemde insanlar kurdukları bu iletişimi kalıcı hale getirmek için birçok yöntem denemişlerdir. Bu yöntemler sonraki dönemde yazının icat edilmesine temel oluşturacaklardır. Bunlar; mağara resimleri, duman, ışık, ıslık gibi göze ve kulağa hitap eden yöntemlerdir. İnsanlık tarihinde yazıyı ilk kullanan toplum olarak kabul ettiğimiz Sumerler, M.Ö. yılları arasında Mezopotamya’nın güneyine yerleştiklerinde burada devam eden bir köy kültürü bulunmaktaydı ancak Sumerlerin gelişiyle birlikte mevcut olan köy kültürü yerini şehir kültürüne bırakmıştır. Çağın ilerisinde bir yapıya sahip olan Sumerler kurdukları şehir devletlerinin merkezinde bulunan mabetlerde, topladıkları ürünleri kayıt altına almaya ihtiyaç duymuşlardır. Ürünlerin mabetlerde toplanması, tanrıyı her şeyin sahibi olarak görmelerindendir. Sumerlerin bu ürünleri kayıt altına almak istemeleri, tanrıya verilecek bir hesap ya da ürünlerin denetlenebilirliğini kolaylaştırmak olabilir. Şu halde yazının ekonomik kaygılarla ortaya çıktığı söyleyebiliriz. Çünkü, rahiplerin mabede giren ürünleri kayıt altına alma kaygısından dolayı ortaya çıkan bir ihtiyacın sonucu olarak yazı kullanılmaya başlanmıştır. Sumerler uzun yıllar tarih sahnesinden silindikten sonra Yüzyılın sonlarına doğru İran’da bulunan Behistun Kitabesi’yle birlikte yeniden ortaya çıkmıştır. Eski Persçe, Elamca ve Babilce olmak üzere üç dilde yazılmış olan bu kitabe çivi yazısıyla yazılmış olup, çivi yazısının çözülmesinde ele geçen en önemli buluşlardan biridir. Birçok araştırmacının dikkatini çeken bu kitabenin Eski Persçe bölümünü okuyabilmeyi başaran kişi Rawlinson olmuş ve bu konuda çok önemli bir adım atmıştır. Ele geçen çivi yazılı belgelerin içeriklerine baktığımız zaman, yazının kullanıldığı erken dönemlerde ağırlıklı olarak iktisadi içerikli belgelerin olduğunu görmekteyiz. Bunun başlıca sebebi yukarıda dediğimiz gibi yazının ekonomik kaygılarla ortaya çıkması ve henüz başka alanlarda kullanılacak kadar yayığın olmamasıdır. İlerleyen zamanlarda yazının neredeyse her alanda kullanıldığı ve bu yelpazenin genişlediğini görmekteyiz. Ekonomik alanda hayvan ve 35 İ. Albayrak, a.g.m., s. tahıl listeleri, edebi alanda destanlar ve mitolojik öyküler, hukuk alanında kanunlar ve eğitim alanında alıştırma metinleri ele geçmiştir. Sumerlerin yazıyı icat etmelerinden sonra yoğun bir yazma faaliyetine girişilmiş ve her şey kayıt altına alınmaya başlanmıştır. Sonrasında bölgeye gelen Akadlar bölgeyi ele geçirerek yönetimi kendilerinde toplamışlardır. Yönetimde söz sahibi olamayan Sumerlerin çivi yazısının Sumer dilinde yazılmasının da etkisiyle kültürünü rahat ve hızlı bir şekilde yaydıklarını söyleyebiliriz. Sadece Akadlarda değil sonrasında çivi yazısını kullanacak olan Babil, Asur, ve Hitit, Urartu gibi birçok devletin de kültürel anlamda etkilendikleri görmekteyiz. Çivi yazısını alan toplumlar sadece Sumer dilini değil, Sumer kültürünü de onunla birlikte almıştır. Öyle ki günümüz kültüründe hala Sumer etkilerini görebilmekteyiz. Sumerlerin bu önemli buluşuyla birlikte insanlık tarihine ışık tutulmuş ve medeniyet hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Kramer’in de dediği gibi insanlık tarihi yazıyla başlamışsa, tarihte Sumerde başlar. KAYNAKÇA 1. ALBAYRAK, İrfan, “Sembollerden Çivi Yazısına Geçiş ve Yazının Anadolu’ya Gelişi”, ARCHIVUM ANATOLICUM, S. 10/2, 2. BİLGİÇ, Emin, “Çivi Yazılı Hukuki-İktisadi Kaynaklar Mahiyet ve Muhtevaları”, Belleten, C. 11, S 3. ÇEÇEN, Salih, Eskiçağda Türkler, Genelkurmay Yay, Ankara, 4. GÜZEL, Kadir, Ön Asya ve Ege Uygarlıklarında İlk Yazılı Kaynaklar, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 5. HIRÇIN, Selen, Çivi Yazısının Ortaya Çıkışı, Gelişmesi, Çözümü, Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yay. 6. MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi, Ekin Yay., Bursa, 7. MEMİŞ, Ekrem, Eskiçağda Mezopotamya, Ekin Yay., Bursa, , 5. Baskı. 8. KARAMAN, B. İ., “Dilin Kökeni”, AKADEMİK-DER S.1, 9. KILIÇ, Yusuf, “Eski Ön Asya Toplumları Arasında Yazı ve Dil Etkileşimi”, PAÜ Sosyal Bilimler Dergisi S. 4, KILIÇ, Yusuf, Eskiçağ Aile Hukuku, Çizgi Yay., Konya,, 2. Baskı KINAL, Firuzan, “Çivi Yazısının Doğuşu ve Gelişmesi”, Dil, Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, S KÖROĞLU, Kemalettin, Eski Mezopotamya Tarihi, İletişi Yay., İstanbul, , 3. Baskı. KRAMER, S. Noah, Çev. Hamide Koyukan, Sümer Mitolojisi, İstanbul, KRAMER, S. Noah, Çev. Özcan Buze, Sümerler, Kabalcı Yay., İstanbul, KRAMER, S. Noah, Çev. Hamide Koyukan, Tarih Sümer’de Başlar, Kabalcı Yay., İstanbul,

kaynağı değiştir]

İnsanoğlu varolduğundan beri, duygu ve düşüncelerini başka kişilerle paylaşabilmek için, çok çeşitli iletişim yolları bulmuştur. Bunların ilk örnekleri arasında, günümüzde dahi pek çok toplum tarafından kullanılan görsel işaretleri, yani ateş, duman ve ışığı ya da akustik işaretler olarak adlandırdığımız, davul ve ıslık çalmayı gösterebiliriz. Ancak bütün bunlar zaman ve alan açısından sınırlanmıştır. Yani mesaj verildikten hemen sonra kaybolurlar ve tekrar edilmedikleri sürece başa alınma olanakları yoktur.

Ayrıca, hepsi sadece az ya da çok birbirine yakın bölgede bulunan kişiler arasındaki iletişimde kullanılabilirler. Alan ya da zamanla kısıtlanmamış bir yol arama ihtiyacı, insanları çeşitli nesnelerin belirli bir sıraya göre yan yana dizilmesinden oluşan "nesne yazısı", daha çok hayvancılıkta kullanılan "sayma çubukları", yine belirli aralıklarla düğümlenmiş iplerden meydana gelen "quipu düğüm yazısı", bir mesaj vermek üzere kaya üzerine yazılan veya çizilen resimler anlamına gelen, "petrog-ramlar ve petroglifler" gibi iletişim sistemlerine götürdü. Ancak bunlar da, nispeten kalıcı olmalarına karşın, belirli durumlarda, kısıtlı sayıda mesajı iletebilirler ve daha önemlisi yanlış ya da farklı algılanma olasılıkları çok yüksektir.

Genel olarak "fikir yazısı" olarak adlandırdığımız bu sistemler içinde, kendine Eski Önasya Dünyası'nda geniş yayılım alanı bulan, token veya Latince adıyla calculi (hesap taşları) adı verilen küçük kil semboller, yazıya geçiş sürecinde ayrı bir yer tutar. Kilden yapılıp, pişirilerek sertleştirilmiş ve çoğunlukla üzerleri şekillere ayrılmış, çeşitli formlardaki bu calculi veya hesap taşlarının her biri farklı bir nesneye karşılık geliyor ve ticareti yapılan malların türü ve ölçüsü hakkın da bilgi veriyordu.

Diyelim ki, Sümer'deki Uruk şehrinden biri, Elam'ın Susa kentindeki başka birine üç testi susam yağı göndermek istiyor. Bunun için Sümerli yağ yerine kullanılan sembollerden üç tane alıp, bunları bir ipe geçirerek bağlıyor, bir başka kil topağı ile de mühürleyip, malının güvenliğini sağlıyordu. Bazen de bu sembolleri yumuşak ve nemli bir kil topağıyla sararak, içi görünmeyen bir top haline getiriyor ve her tarafını mühürlediği bu topun üzerine içindeki sembol sayısı kadar da şekillerini basıyordu.

Malı getiren kişi, bu "makbuz"u Susa'daki kişiye iletmek zorundaydı. Böylece oradaki ticaret ortağı, ilk bakışta malın türü, miktarı ve gönderen kişi hakkında bilgi sahibi oluyordu. Şüphelendiği bir durumda ise, topu kırarak, içindeki sembollerle elindeki malı karşılaştırabilirdi.

"Hesap taşları", çeşitli diller kullanan toplumlar arasında, uzak mesafelerde anlaşılabilmesi nedeniyle, özellikle ticarette son derece kullanışlıydı. Bu sembollerin, daha sonra yazıya geçildiği dönemlerde de, aynı şekilleriyle kil tabletler üzerine çizilmiş olduğunun saptanması ile, önemleri daha da artmıştır.

Örnek[değiştir kaynağı değiştir]

  1. ^abRobinson, Andrew (). Writing and script: a very short introduction. Oxford: Oxford University Press. ISBN&#;&#;

Dış bağlantılar[değiştir

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır