Yazar:Jack London
Yayın Evi: Ünlü Yayınları
İSBN:
Sayfa Sayısı: 180
Dupduru bir anlatımla Dünya Klasiklerinden seçilen otuz seçme roman yaş seviyesine uygun bir şekilde sadeleştirildi ve geleceğin ilim adamı, sanatçı, yönetici veya iyi bir edebiyatçı olacak gençlerimizin ufkunu açacak şekilde bir araya getirildi.
Bu kitabın baskısında Jack London'ın adı yazıyor olmasına rağmen aslında yazarın adı kullanılarak basılmıştır. Asıl kitabın yazarı Edith Nesbit'tir. kitap/demiryolu-cocuklari--11237 https://en.wikipedia.org/wiki/The_Railway_Children (SAD1234)
Demiryolu Çocukları: Güzel kitap çok beğendim trenden atlıyorlar maceralı biraz da kısaca çok güzel çooooooooooooooooooooooooooooooookkkkkk güzelll kitap Kesinlikle Anlatılmaz Okunur. (Mehmet Ali Sarıdaş)
12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Gerçek adı John Griffith Chaney’dir. Evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya gelen Jack London, soyadını, henüz sekiz aylıkken annesinin evlendiği John London adlı savaş gazisinden aldı. Maddi sıkıntılar nedeniyle küçük yaşta okulu bırakıp gazete satıcılığı, tayfalık, balıkçılık, istiridye korsanlığı, gazetecilik, sahil koruma devriyeliği gibi çeşitli işlerde çalıştı ve Amerikan işçi sınıfını tanıdı. 1894’te serserilik suçlamasıyla otuz gün hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra hayatını değiştirmek arzusuyla liseye kayıt yaptırdı. Lise öğrenimini bir senede tamamlayarak 1896 yılında Kaliforniya Üniversitesi’ne girdi. Bir dönem okuyabildiği üniversiteden maddi zorluklar sebebiyle ayrıldı. 1897’de Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı ama bir yıl sonra yine yoksul ve işsiz olarak geri döndü. Yoğun bir çalışma programı hazırlayarak şansını yazarlıkta denemeye karar verdi. Soneler, baladlar, nükteli fıkralar, anekdotlar, korku ve serüven öyküleri yazmaya başladı. 1909’da yazdığı Martin Eden bu dönemi yansıtması bakımından otobiyografik izler taşır. İlk kitabı Kurt Dölü (1900) büyük ilgiyle karşılandı. Aynı yıl Elisabeth Maddern ile evlendi ve bu evlilikten iki kızı oldu. Ancak bu beraberlik uzun ömürlü olmadı ve 1904’te sona erdi. Charmian Kittredge ile ikinci evliliğin ardından 1916’da Kaliforniaya’daki çiftliğinde hayatını kaybetti. London yazarlık kariyeri boyunca elliye yakın kitap yazdı ve döneminin en çok okunan yazarlarından biri oldu. Yazdıkları, yaşadıkları etrafında şekillenmiş, sosyalizmin de etkisiyle toplumcu bir dünya görüşüne ulaşmıştır. Başlıca eserleri arasında Beyaz Diş, Martin Eden, Uçurum İnsanları, Vahşetin Çağrısı yer alır.
© 2004-2023 Tüm Hakları Saklıdır.
Sitedeki içerikler izinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. MARDiNLiFE.COM ile bir bağlantı kurulamaz, site sorumlu değildir.
Roberta, Peter ve Phyllis’in hayatları, babaları bir gece iki yabancıyla birlikte sır olunca aniden değişir. Londra’da mutluluk içinde yaşadıkları evi, anneleriyle birlikte terk etmek zorunda kalırlar. Küçük bir kulübeye yerleşirler. Zor günler başlamıştır…Ve kulübelerinin yakınından bir demiryolu geçmektedir. Bir süre sonra demiryolunun macerasına karışırlar, kendilerine raylardan bir dünya kurarlar. Bir yandan da babalarının sırrını çözmeye çalışmaktadırlar. Peki babalarını bulup mutlu günlerine dönebilecekler midir?
BİRİNCİ BÖLÜM OLAYLARIN BAŞLANGICI
Aslına bakarsanız, onlar hayatlarına demiryolu çocukları olarak bağlamamışlardı. Maskelyne ve Cooke’a. pandomim gösterilerine, hayvanat bahçesine ve Madam Tussaud’a giderken trene binmeleri dışında, demiryollarının akıllarına geldiğini hiç sanmıyorum Kasabada yaşayan, sıradan çocuklardı. Anne ve babalarıyla beraber, kırmızı tuğladan örülmüş cephesi, renkli camlı on kapısı, parke döşeli koridoru, sıcak suyu olan banyosu, elektrikli kapı zili, iki kanatlı pencereleri ve temiz beyaz badanalı duvarları bulunan, emlakçıların deyimiyle “modern eşyalı” bir evde yaşıyorlardı.
Üç kardeşlerdi. En büyüğünün adı Roberta’ydı. Anneler çocukları arasında ayrım yapmazlar, ama eğer annelerinin bir gözbebeği olsaydı bu Roberıa olurdu. Ardından, büyüyünce mühendis olmayı isleyen Peter geliyordu. En kûçûkleriyse, çok iyi bir çotuk olan Phyllis’ıi.
Anneleri, bütün zamanını sıkıcı kadınları ziyarete giderek ya da evde oturup bu kadınların onu ziyaret etmesini bekleyerek harcamıyordu. Neredeyse her zaman çocuklarıyla oynamaya, onlara hikâyeler okumaya, ev ödevlerinde yardımcı olmaya hazırdı. Bunun dışında, çocuklar okuldayken onlar için hikâyeler yazar, çay içlikten sonra bunları onlara yüksek sesle okurdu. Çocukların doğum günleri, yavru kedilere ad koyulması, oyuncak bebeklerin evlerinin, eşyalarının yenilen mesi ve çocukların kabakulağı allatması gibi önemli olaylarda daima komik şiirler yazardı.
Bu üç şanslı çocuk, ihtiyaç duydukları her şeye sahipli; güzel giysileri, sıcak şömineleri, bir yığın oyuncakla dolu, şirin bir çocuk odaları, Anne Kaz desenli duvar kâğıtları, iyi kalpli ve neşeli bir dadıları ve James adında, çok sadık bir köpekleri vardı. Babalan da mükemmeldi; hiç sinirlenmeydi, çocuklarına karşı hep adil davranırdı. Her zaman oyun oynamaya hazırdı. Hazır olmadığı zamanlarda ise hep geçerli bir mazereti olur, bunu çocuklara o kadar ilginç ve komik bir şekilde açıklardı ki. çocuklar, oynamak islediğine, ancak çok sıkışık durumda olduğuna yürekten inanırlardı.
Bu çocukların çok mutlu olduklarını düşüneceksiniz, öyleydi, ama Kırmızı Ev’lerindeki günleri bilip yaşamları değişmeye başlayana kadar bunun ayrımına varamadılar. Bu korkunç değişiklik aniden gerçekleşti. Peter’ın onuncu doğum günüydü. Aldığı hediyeler alasında hayal bile edemeyeceğiniz kadar güzel bir oyuncak lokomotif vardı. Diğer hediyeler de çok güzeldi, ama lokomotifi en mükemmeliydi.
Bu oyuncağın büyüsü üç gün boyunca sürdü. Sonra, Pelerin acemiliğinden ya da Phyllis’in iyi niyetli ama acele hareketleri yüzünden ya da bilmediğimiz başka nedenlerden dolayı, lokomotif büyük bir gürültüyle patladı, james o kadar korkmuştu ki, dışarı kaçtı ve bütün gün gen dönmedi. Vagondaki Nuh’un Gemisi ahalisinin hepsi parçalandı; gerçekteyse küçük vagondan ve Peter’ın duygularından başka kınlan bir şey yoktu. Kardeşleri, Pelerin bu olaydan sonra ağladığını söylediler. Ama on yaşındaki erkekler başlarına ne ge lirse gelsin kesinlikle ağlamazdı. Peter gözlerinin, üşûttüğü için kızardığını söyledi. Bunu söylediği zaman nezle olduğunu bilmiyordu, ama gerçekten nezle oldu ve ertesi gün dinlenmesi gerekti. Bir ara birdenbire yalaktan doğrulup, “Bulamaçtan nefret ediyorum, ekmek ve sütten nefret ediyorum. Ayağa kalkıp gerçek şeyler yemek isliyorum,” diye bağırdığında, annesi onun kızamık olmasından korkmaya başladı.
“Ne yemek istersin?” diye sordu.
“Güvercin çöreği,” dedi Peter. istekli bir şekilde, “büyük bir güvercin çöreği. Çok büyük.” Anne, aşçıdan büyük bir güvercin çöreği yapmasını isledi. Çörek hazırlandı ve pişirildi. Peter bir parça yedi. Yedikten hemen sonra nezlesi biraz geçmişti. Çörek hazırlanırken, annesi onu eğlendirmek için küçük bir sür yazdı. Şiir Peter’ın çok talihsiz bir çocuk olduğunu söyleyerek başlıyor ve şöyle devam ediyordu:
Onun bir lokomotifi vardı.
Bütün kalbi ve ruhuyla sevdiği
Eğer bir dileği olsaydı bu dünyada
Bu, onun sağlam kalması olurdu.
Bir gün; arkadaşlar, sıkı durun.
En kötüsüne geliyorum:
Ansızın bır vida yerinden çıktı,
Ve lokomotifin kazanı patladı!
Hüzünlü bir yüzle onu yerden kaldırdı.
Yeni bir lokomotif yapamayacağını bile bile
Annesine götürdü.
Demiryolu üzerine dağılmış olanlar
Pek umurunda değilmiş gibi gözüküyordu.
Lakomotifdi daha çok onu üzen
Ve sonra da orada bütün olanlar.
Ve şimdi anlıyorsunuzdur
Neden Peter’ımızm hastalandığım:
Ruhunu çörekle sakinleştiriyordu
Öldürmüş olmanın acısı ona sıkımı veriyordu.
Kendisini battaniyelere sararak ısıtıyor
Ve geç saatlere kadar uyuyor
Böylece bu kötü kaderinin
Üstesinden gelmeye çalışıyordu.
Ve eğer güzleri çok kızarmıssa,
Nezlesi artık onu affetmeli.
Ona çörek ikram edelim; emin olabilirsiniz ki
Reddetmeyecektir.
Babası üç dürt gündür şehir dışındaydı. Peter. bozuk lokomotifi tamir edebilecek tek insanın babası olduğunu düşünüyordu, çünkü babası parmakları yetenekliydi, her şeyi lam ir edebiliyordu. Salıncaklı atların arızalarını bir veteriner edasıyla tamir etmiş; bir keresinde, bütün yardımlar tükenip zavallı at kaderine terk edildiğinde, hana marangoz bile bir şey yapamayacağını söylediğinde, salıncaklı atın hayatını babası kurtarmıştı. Hiç kimse bir şey yapamazken bebeklerin beşiğini onaran; biraz yapıştırıcı, tahta parçaları ve bir çakıyla Nuh’un Gemisi’nin hayvanlarını eskiden olduğu gibi sağlam bir şekilde yerlerine yerleştiren yine o olmuşlu.
Babası yemeğini bitirene kadar Peter kahramanca bir özveri ile bekledi ve lokomotifi hakkında.
Posted at 00:36h Kitabın Yazarı: Edith Nesbit Okuyucu Yorumu: Metin Yılmaz0 Yorum
Uzun zaman önce okuduğumu sandığım ama başlayınca hiç hatırlayamadığım bir kitaptı Demiryolu Çocukları. O kadar güzel o kadar samimi bir kitap ki Demiryolu Çocukları, kendinizden, çocukluğunuzdan birçok satır bir çok paragraf bulacaksınız ve bitsin istemeyeceksiniz. Mutlaka ama mutlaka okunması gereken kitaplardan biri.
Çok eskilere, çocukluğunuza doğru yolculuklara çıkacağınız, bazı yerlerinde evet benimde böyle anılarım var diyeceğiniz bir kitap Demiryolu Çocukları. O kadar içten bir anlatımla yazılmış, o kadar dokunuyor ki bir yerlere inceden, şaşkınlıkla okuyorsunuz. İfade edebileceğim tüm cümleleri kurmaya çalışıyorum ama inanın bunlar sizin için bir şeyleri ifade etmekten çok, kafa karışıklığına belki de gereksiz bir beklentiye neden olacaktır. Bu yüzden siz en iyisi alın ve bu kitabı bir an önce okuyun. Çünkü sizde hissettirdiklerini görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız. Şimdi ben burada sayfalarca yazsam dahi bir şey değişmez inanın. Siz alın ve bir an önce başlayın bu güzel kitaba.
Kitabın konusuna kabaca değinecek olursam, şunları yazabilirim. İşleri kötü giden bir aile, suçsuz yere hapse giren bir baba ve taşınmak zorunda kalan bir aile. Taşınılan yer ise huzur deposu, doğa ile iç içe mükemmel bir sakinliğe sahip, eşsiz bir yer. Tabi ilk etapta zorlukları var. Ama aşılmayacak şeyler değil. Tabi bir de trenlerimiz var yakınlardan geçen. Geçerken bizlere bakan gözler var. Her gözde ayrı bir hayal ayrı bir beklenti hayata dair.
Dedim ya çok ama çok güzel çok içten diye yalan söylemedim. Sadece bu kadarlık bir özetten bile anlaşılıyor değil mi? Yoksa anlaşılmıyor mu? O zaman siz en iyisi başlayın okumaya.
İyi okumalar.
Kitap adı: Demiryolu Çocukları
Orijinal adı: The Railway Children
Yazar: Edith Nesbit
Çeviri: Fügen Yavuz
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa: 216
Baskı: 2016
Tür: Çocuk Kitapları
Arka kapak;
Londra’nın zengin bir semtinde oturan Roberta, Peter ve Phyllis çok mutlu bir yaşam sürüyorlardı. Ancak ailelerinin başına gelen bir şanssızlık sonucu büyük şehirdeki hayatlarına veda etmek zorunda kaldılar. Babaları uzun bir süreliğine uzaklara gidince, çocuklar anneleriyle birlikte küçük bir köye taşındılar. Köyde yaşamanın bazı zorlukları vardı ve başlangıçta çok şaşırtıcı şeyler gördüler. Ancak zamanla yeni dostlar edinince, köy hayatının da çok eğlenceli ve hatta maceralı olabileceği ortaya çıktı.