devrimciler gelir sözleri / devrimciler gelir - uludağ sözlük

Devrimciler Gelir Sözleri

devrimciler gelir sözleri

İŞTE ATATÜRK'TEN ETKİLENEN DEVRİMCİLER

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “halkçı” ve “sosyal” söylemlerle gündeme gelen bir siyasetçi. Halkın içinden gelmesi, giyinişi, görünüşü ve doğrudan halka, halkın anlayacağı bir dille hitap etmesi nedeniyle Gandi’yle özdeşleştirilen bir lider. Ancak Gandi Kemal Kılıçdaroğlu son günlerde Che Guevara’ya benzetiliyor!.

CHP’nin geçtiğimiz günlerdeki son kurultayında, kurultay salonunda, Che ile Kılıçdaroğlu’nu bir arada gösteren bir pankart asıldı. Bir yanda Deniz Gezmiş, bir yanda Che Guevera’nın o bildik pozunda Kemal Kılıçdaroğlu, sarı bir zemin üzerine kırmızı kocaman harflerle “68 Ruhuyla Halkın İktidarını Kurmaya Geliyoruz” pankartında bir araya gelmişler.


68 ruhu, “tam bağımsızlık” demektir. ABD emperyalizmine “Yanke go home” demektir. ABD 6. Filosu’nu denize dökmektir 68 ruhu….Ve o ruhun ilham kaynağı da Batı emperyalizmine karşı ilk antiemperyalist zaferi kazanan Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Evet! 1969’da “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yaparak Atatürk’ten ilham aldığını gösteren 68 kuşağı da zaman içinde Atatürk’ü unutup, Lenin ve Che gibi “yabancı devrimcilerin” peşine düşmüştür. Kanımca, bu “ithal devrimci sevdası” 68 kuşağının en temel yanılgısıdır. Gerçi, geçmişin “hızlı solcu” gençlerinin ABD emperyalizmi tarafından çepeçevre kuşatılan bir ülkede bu tür savrulmaları normaldir; ancak yıllar sonra, üstelik “dünyadaki bütün devrimci ruhların ilham kaynağı” olan Atatürk’ün kurduğu bir partinin, CHP’nin, Atatürk’ü “unutup” yeniden Deniz Gezmiş’e ve Che Guevera’ya yönelmesi, 68’in de gerisine düşmektir.

 

Evet! Hem Deniz Gezmiş hem de Che “antiemperyalist” çağrışımlarından dolayı iki baskın ve önemli semboldür, ama her ikisinin de ilham kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Halkçı CHP’nin “unuttuğu” Mustafa Kemal Atatürk!...

Şöyle ki: 

20 YÜZYILIN EN BÜYÜK DEVRİMCİSİ

ATATÜRK, 20. yüzyılın en büyük devrimcisidir.

O, daha genç bir kurmay subayken, 1904’yılında not defterlerinden birine "Maddeyi anlamalı, evvela sosyalist olmalı" diye bir not düşmüştür.

O,  

Trablusgarp’ta, İtalyan emperyalizmine karşı,

Çanakkale'de İngiliz emperyalizmine karşı,

Muş ve Bitlis'te Rus emperyalizmine karşı,

Suriye-Filistin'de İngiliz emperyalizmine karşı,

Sakarya ve Dumlupınar'da İngiliz destekli Yunan emperyalizmine karşı

savaşmış;

Ve bütün bu savaşlardan zaferle çıkmıştır.

 

Trablusgarp’ta “Gerilla savaşı” veren Mustafa Kemal (solda)

O dünya tarihinde yenilmeyen "tek" antiemperyalist özgürlük savaşçısıdır.

O, sadece "emperyalizmi" dize getirmekle kalmamış, "yarı bağımlı", bir "ümmet" imparatorluğundan "tam bağımsız", "çağdaş" bir "ulus devlet” yaratacak devrimleri de gerçekleştirmiştir.

TÜM DEVRİMCİ RUHLARIN ATEŞİ

Atatürk’ün devrimci ruhu, Doğu'dan Batı'ya, bütün antiemperyalist mücadelelerin "ateşi" olmuştur.

Afganistan'da Amanuallah Han,

Hindistan'da Muhammed Ali, Gandi ve Nehru

İran'da Şah Rıza Pehlevi,

Mısır'da Nasır,

Küba'da Castro ve Che,

Çin'de Mao

Ve daha niceleri.... Dünyanın önde gelen bütün "devrimci ruhları”, onun ateşiyle "kıvılcım" almıştır.

Tarihçilerin kutbu” olarak bilinen yaşayan en büyük Türk tarihçisi Prof Dr. Halil İnalcık, Atatürk’ün antiemperyalist mücadelesinin “bütün dünyayı” nasıl derinden etkilediğini şöyle ifade etmiştir:

Mustafa Kemal’in emperyalistlere karşı zaferi Batı’yı sarsıyordu. Avrupa’nın sömürge halinde getirdiği Hindistan ve Çin bu kahramanın mücadelesini günü gününe izliyorlardı. Harpten yeni çıkmış İngiliz halkı, Yunan’ın yardımına gitmek için asker olmayı kabul etmedi. (1922). Yunan yalnız kaldı. İngiliz Hükümeti, Büyük Savaşta olduğu gibi Hintlilerden, Hintli Müslümanlardan bir ordu yapıp Mustafa Kemal’e karşı Yunanlıların yardımına gelmek istedi. Fakat Hintli Nehru ve Gandi, o zaman Mustafa Kemal’in Anadolu’daki savaşını heyecanla izliyorlar, bağımsızlıkları için bir savaş öncesi gibi algılıyorlardı. İngiltere’ye asker vermemek için ‘non cooperation’ hareketini başlattılar. Eğer Gandi ve Nehru bu hareketi başlatmasalardı İngiltere Yunan’ın yanına gelecekti, o zaman işler çok daha başka olabilirdi. Mustafa Kemal, kendi vizyonuyla Asya’yı fethetmişti. Hindistan’ı bağımsızlığa götüren Gandi’nin kahramanı Mustafa Kemal’di. Çin o tarihte kapitülasyonlarla Batı’nın bir sömürgesi haline geldi. Çin kapitülasyonları Batı’nın yüzüne atma cesaretini ancak Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra başardı. O günlerin gazetelerini okursanız göreceksiniz, Avrupa’nın bir kölesi haline getirilen ülkeler, Endonezya, Çin, Hindistan, Orta Asya Mustafa Kemal’den cesaret aldılar. Afganistan’da Amanuallah Han, İran’da Şah Rıza Pehlevi Gazi Mustafa Kemal’i örnek aldılar…

Görüldüğü gibi Gandi’nin de ilham kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

CHE’NİN ÇANTASINDAN ÇIKAN NUTUK

Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde, çantasından; “Atatürk’ün Büyük NUTUK’u” çıkmıştır.

Gelin şimdi, "Türkiye'den binlerce kilometre uzakta öldürülen CHE'nin çantasında Atatürk'ün Nutuk'unun ne işi var" sorusuna yanıt verelim:

Dünya Barış Konseyi Dönem Başkanı Nazım Hikmet, ölümünden 2 yıl önce, 12 Mayıs 1961 yılında Fidel Castro’ya “Barış Ödülü” vermek üzere Havana’ya gitmiştir. Yanında son sevgilisi Vera da vardır. Havana'da Fidel Castro ile özel bir görüşme yapan Nazım Hikmet, daha sonra Moskova’ya dönmüştür. Nazım Hikmet, Castro’ya Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı anlatmıştır. Bu görüşmenin ardından Sosyalist Küba Cumhurbaşkanı Fidel Castro,Türk Büyük Elçiliği'nden Atatürk'ün Nutuk kitabını istemiştir. Genç Diplomat Bilal Şimşir, izinli olarak Ankara’ya geldiğinde Milli Kütüphane’de uzun araştırmalar sonunda bulduğu Fransızca Nutuk’u Dışişlerine teslim etmiş, Dış İşleri de Nutuk'u Castro'ya ulaştırmıştır. Fidel Castro Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı ve devrimlerini anlattığı Nutuk'u okuduktan sonra Atatürk'e büyük bir sevgi ve saygı duymaya başlamıştır. Nutuk'u özümseyerek okuyan Castro, dünyadaki ilk antiemperyalist savaşın önderi Mustafa Kemal Atatürk'ten ve onun "utkuya eriştiren" 1919 Ruhu’ndan esinlenmiştir. Castro, Nutuk'u okuduktan sonra dava arkadaşı, yoldaşı  Che Guevara'ya vermiştir. Şimdi Nutuk'u okuma sırası Çhe'dedir...

Sevgilisine Nazım’dan en güzel aşk şiirleri okuyan ve mektuplar yazan Küba Devrimi'nin öncülerinden Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; “GRAN DISCURSO - Revolucionario Kemal Atatürk” (Atatürk’ün Büyük Nutuk’u), Nazım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı“ ve “Amo en ti lo imposible” adlı, 1961 Havana basımı Şiir Antolojisi kitabı çıkmıştır.

Bugün Santa Clara şehrinde bulunan Devrim Treni ve Che Müzesi’nde bir Nazım Hikmet kitabı da bulunmaktadır. Bu bilgiler, Küba ve Havana’ya giderek bölgede araştırmalar yapan Dursun Özden ve Bilal Şimşir’in anlatılarına dayalıdır. Che’nin çantasından çıkanlar arasında Nutuk olmadığını iddia edenler de vardır. Ama mesele Che’nin çantasından Nutuk’un çıkıp çıkmadığı değil, Che’nin Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Kurtuluş Savaşı’ndan esinlenip esinlenmediğidir. Bunu anlamak için de Che’nin fikir kaynaklarına inmek gerekmektedir.

CHE’NİN AKIL HOCASI ATATÜRK HAYRANIYDI

Che, “devrim düşleri” görmeden önce Arjantinli bir gezgindi. Che, Boenos Aires Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken, arkadaşı Alberto Granada ile birlikte tek silindirli 500 cc’lik Norton marka bir motosikletle Şili üzerinden Peru’ya geldiklerinde birkaç günlüğüne Dr. Hugo Pasce’nin evinde konuk olmuşlardı. İşte o evin kütüphanesindeki bir kitap Che’nin hayatını değiştirecektir. Che’yi “silahlı devrime” yönelten bu kitap, Jose Carlos Mariategu’nin, “Siete ensayos de interpretacion de la realided Peruana” (Peru Gerçeğinde 7 Yorum) adlı eseridir.

Che’yi derinden etkileyen bu Jose Carlos Mariategu, kelimenin tam anlamıyla bir Atatürk hayranıydı.

Latin Amerika’da Türk Kurtuluş Savaşı’nı, Türk devrimini ve Atatürk’ü en iyi ve en erken anlayanlardan biri oydu.

Türk Kurtuluş Savaşı bittiğinde Arjantin, Uruguay ve Peru gibi İngiliz etkisindeki Latin Amerika “imparatorlukları” Türk zaferine, “tüm dünyaya yayılacak bir salgın” gibi bakmışlar, Türk zaferinden büyük üzüntü duymuşlardı:

Örneğin, Peru gazetesi El Comercio, Atatürk’ü Cengiz Hana’a benzettiği bir analiz yazısında, “Cengiz Han veya Kemal, değişen sadece isimler. Aynı ırk, aynı yöntemler. Fakat Avrupa Türklerin katliamları karşısında sessiz kalıyor ve katillerin lideriyle masa başına oturmayı düşünüyor. Bize Türklerin bir daha Avrupalıların şerefiyle oynayamayacakları ve Asya dağlarının ötesindeki sınırlara atılacakları sözünü vermişlerdi. Aslan yürekli Richard’ın, Kızıl Sakal Frederic’in ve Philippe Aguste’nin torunları şimdi kollarını kavuşturmuş, Osmanlı ile barış yapıyor. Avrupa’yı asırlık düşmana karşı böyle dağınık görmek, bugün insanı gerçekten üzüyor.” demiştir.

Her şeye rağmen Latin Amerika ülkelerinde Türk Kurtuluş Savaşı’nı daha “soğuk kanlı” ve daha “gerçekçi” değerlendiren gazeteler de vardı.

Örneğin, Montevideo’da yayınlanan El Dia gazetesi, 1 Eylül 1922’de, “Türklerin zaferi tam bir İngiliz yenilgisidir. Arap dünyasındaki İngiliz planlarına en güçlü ve en akıllı darbedir.” yorumunu yapmıştır.

Arjantin’in La Nacion gazetesi ise, 18 Eylül 1922’de, “Türklerin zaferi sadece Yunanlıların değil aynı zamanda Asya ve Afrika halklarının gözünde tüm Avrupa medeniyetinin yenilgisidir.” yorumuna yer vermiştir.

İşte emperyalizm kıskacındaki Latin Amerika ülkelerinin Türk Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’ü anlamaya çalıştıkları o günlerde, Perulu yazar Mariategui, “Türk Devrimi ve İslam” adlı makalesinde, Türk devriminin ve Atatürk’ün “ezilen ülkeler” için  adeta bir “kurtuluş reçetesi” olduğunu belirtmiştir.

Atatürk devrimini “mükemmel bir örnek” diye tanımlayan Maritegui, İtalyan Musolini ve Latin Amerika diktatörlerine karşı Atatürk’ü “ilerici lider tipi” olarak adlandırmıştır.

Mariategui, özellikle Kemalist Devrim’in “hızı” üzerinde durmuştur. Şu cümleler ona aittir:

Türkiye şimdiye kadar görülmemiş, muazzam dönüşümlere sahne oluyor. Beş yıl gibi bir sürede ülke, kurumlarını, izleyeceği yolları ve düşünce tarzını radikal bir biçimde değiştirdi.”

Mariategui, ayrıca, Türkiye’nin beş yıl içinde çağdaş bir toplum haline geldiğini, ulusal birliğe kavuştuğunu ve Batı medeniyetiyle bütünleştiğini anlatmıştır. Üstelik bunun, yabancıların baskısıyla değil, kendiliğinden, içten gelen bir dürtüyle gerçekleştiğini belirtmiştir.

Mariategui’ya göre, Türk Devrimi’nin başarısının altında Türk Kurtuluş Savaşı ve Kemalist Devrim’în kararlılığı yatmaktadır.

Mariategui, Türk Kurtuluş Savaşı’nı “Davut’un Golyat’a karşı kazandığı zafere” benzetmiştir. Yenik ve parçalanmış “hasta adam” yeniden ayağa kalkmış ve dönemin en büyük emperyalistlerine karşı meydan okumuştu. Böylece insanlık tarihinde Japonya’dan sonra (1905-Rus-Japon Savaşı) bir başka ezilen, “barbar” olarak adlandırılan bir halk, Avrupalı güçlere dur demişti.

Ona göre, Türklerin bu zaferi Latin Amerika ülkeleri için de çok önemliydi.

Mariategui, 1924 yılında genç cumhuriyetin düşmanının “emperyalist Avrupa” olduğunu da belirtmişti: Hilafetin kaldırılmasını “Türkiye’deki en önemli kurumun yok olması” diye adlandıran İngiliz The Times gazetesinin başlığına gülümseyerek, “Doğu’nun gerçek düşmanı Batı’dır. Çünkü Batı, Doğu’nun Batılılaşmasını, kendi ideolojisinin ve kendi kurumlarının Doğu’da yayılmasını istemiyor” demiştir.

İşte, Türk Kurtuluş Savaşı’ndan, Türk Devrimi’nden ve Atatürk’ten çok fazla etkilenen ve Atatürk’ü “emperyalizme baş eğdiren Doğu’nun kahramanı” olarak gören bu Mariategui, devrimci Che’yi en fazla etkileyen yazardır. Özetle, Che’nin “akıl hocası” Maritegui, bir Atatürk hayranıdır. Che’nin Türk Kurtuluş Savaşı’ndan ve Atatürk’ten etkilenmesini sağlayan da o dur. 

Che’nin akıl hocası Mariategui’nin “bir Atatürk hayranı” olması ve Che’nin çantasından çıkan “Nutuk” ve “Kuvayı Milliye Destanı”, Arjantinli devrimci Che Guevera’nın “özgürlük”, “bağımsızlık” ve “devrim” mücadelesinde, ilk antiemperyalist zaferin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ten ve onun önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı’ndan etkilendiğini kanıtlamaktadır.

KENDİNİZE BAŞKA ESİN KAYNAĞI ARAMAYIN

 

1997’de Habitat Toplantısı için İstanbul’a gelen Castro, yaptığı konuşmada:Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ben asla başaramazdım. Asıl devrimci Atatürk.... Bu kadar büyük bir devrim yaptım, ama Kemal Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım... Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın.demiştir.

Fidel Castro’nun 70. Yaş günü anısına düzenlenen, Uluslararası Edebiyat Yarışması‘nda ödül almak üzere Küba’ya giden ve 12 Aralık 1996’de Castro ile ödül töreni sonrası görüşme imkanı bulan Dursun Özden “...Türkiye’de solcu, ilerici ve devrimci gençler; Che Guevara ve Fidel Castro’ya tapıyorlar, sizleri tek ve mutlak önder olarak kabul ediyorlar. Sizin şarkılarınızı, marşlarınızı ve kitaplarınızı dillerinden ve ellerinden düşürmüyorlar...” diyerek sürdürdüğü sorusunu tamamlamadan; Castro kibarca Dursun Özden’in sözünü keserek şunları söylemiştir: “Övgün için teşekkür ederim. Atatürk’ün ülkesinden genç bir Türk Şairi Dursun Özden’i konuk etmekten çok mutluyum. Ama söyledikleriniz yanlış...Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar... Atatürk, 1919’da Anadolu’dan düşmanları kovmak için Bandırma Gemisi’yle Samsun’a çıktı. Ve anti-emperyalist bir savaş verdi ve zafere erişti. Biz, Atatürk’ün bu devrimci savaşından etkilendik-esinlendik ve tam 40 yıl sonra, 1959’da Granma Gemisi’yle Havana’ya çıktık. Ülkemizden emperyalistleri ve işbirlikçisi Faşist Batista rejimini yıkmak için. Biz de zafere eriştik. Bizim ve tüm mazlum halkların esin kaynağıdır Devrimci Kemal Atatürk... Sağdan sola doğru yazılan Arap harfli ALFABE’yi bırakıp, soldan sağa doğru yazılan Latin harfli ABECE’ye geçilen Harf Devrimi başta olmak üzere, bir dizi Çağdaş ve Aydınlanmacı Cumhuriyet Devrimlerini bu kadar kısa sürede biz asla başaramazdık. Atatürk sosyalist olsa da aynı şeyleri yapardı. Kendinize başka esin kaynağı aramayın... Büyük bir deha ve komutan olan Kemal Atatürk’ün kıymetini bilin ve kendinize başka önder, yol ve yordam aramayınız...” demiş. “1995 yılında Habitat 2 Toplantısı nedeniyle görme fırsatı bulduğum; bir dünya cenneti olan uygarlıklar harikası, güzel ve büyüleyici İstanbul’u çok özlüyorum...” diyerek sözlerini bitirmiştir.

Castro, Küba’nın en önemli parklarından birine de Atatürk büstü koymuştur. Küba’nın başkenti Havana Linea Caddesi 13/K parkında bulunan Atatürk büstü, 26 Temmuz 2007’de Havana Karnavalı sırasında Avrupa ülkelerinden gelen “Kürt kökenli” gençler tarafından parçalanarak yerinden sökülmüştür.

Havana’daki Türkiye Büyükelçisi Şanıvar Kızılderi, yeni büstün Habana Vieja’da bir meydana dikileceğini söylemiştir.

  

BEN ÇİN’İN ATATÜRK’ÜYÜM

Mao, 1935’teki ‘Uzun Yürüyüş ’öncesinde Şangay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye:“Ben, Çin’in Atatürk’üyüm. diye seslenmiştir.

Ve 1948’den bugüne, 1,5 milyar nüfuslu Çin Halk Cumhuriyeti’nin okullarında 8 ve 9. sınıflarda okutulan “Yakınçağ Tarihi” ders kitaplarının kapağında bir Atatürk resmi yer almaktadır ve içinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri anlatılmaktadır. 

Çin, Atatürk’ü ve devrimleri gençlerine öğretirken, KKTC’de Annan Planı gereği, “Yakınçağ Tarihi” ders kitaplarından, “Atatürk ve Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı” bölümleri çıkarılıp yerine, Kuzey Kıbrıs’ta bulunan kilise ve manastırların tarihçeleri ve resimleri konulmuştur.

AB’nin, Türkiye’deki “İnkılap Tarihi” derslerinden ve Atatürk’ten rahatsız olduğu herkesin malumudur.

VENEZUELLA’DAN NORVEÇ’E

Bugün, Venezuella'nın antiemperyalist lideri Hugo Chavez, Venezuella'da "Atatürk'ün Sosyal Fabrika Projesi'ni" uygulamaya koymuştur. Gazeteci Yazar Banu Avar, Venezuella gezisinde “Atatürk modeli fabrikalarla” karşılaştığında çok şaşırmıştır.

Chavez’in Yeni Anayasa’sında, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 ve 1961  anayasalarından alınan 65 madde yer almaktadır.

Ve bugün bir Norveçli, içinden çıkılmaz bir durumla karşı karşıya geldiğinde, Norveç diline yerleşmiş olan "Atatürk gibi düşünmek" deyimini anımsamaktadır. 

EN BÜYÜKHALKÇI: MUSTAFA KEMAL

Halkla birlikte bir Kurtuluş Savaşı yürütmesi, Halk ordusuyla emperyalizmi dize getirmesi,

Bir ölüm kalım savaşında "ille de meclis" diyerek halkın temsilcilerinden oluşan TBMM'yi açması,

I. TBMM'de "Halkçılık Programını" kabul etmesi,

Halkı "koyun sürüsü" olarak gören "saltanat sistemini" yıkıp, Cumhuriyeti ilan ederek, "egemenliği kayıtsız şartsız halka vermesi".

   Halkı, yaşadığı çağdan koparıp Ortaçağ’a bağlayan geri kalmış kurumlara son vermesi, "akıl ve bilimin" önünü açarak çağdaş uygarlığı hedef göstermesi,

   Fakir bir halkı en çabuk biçimde kalkındıracak bir ekonomik program yürütmesi,

   Ezilen kadına, yeniden "kadınlık onurunu" kazandırması,

   Ve HALKÇILIK ilkesiyle Devletin temeline "halkı, halkın refah ve mutluluğunu" yerleştirmesi;

   Atatürk’ü Türk tarihindeki en büyük sosyalist olarak adlandırmamıza yeter de artar bile... Ama O, klasik bir SOSYALİST değildi, o bütün ideolojilerden olduğu gibi Sosyalizm’den de beslenmiş ve kendi ideolojisi olan KEMALİZM içine “Türk sosyalizmi” olarak adlandırılabilecek HALKÇILIK ilkesini yerleştirmişti....

   Bugün, “Halkın iktidarını kuracağız” diyenlerin “kimden” ilham almaları gerektiği sanırım anlaşılmıştır!...

   ATATÜRK VARKEN BAŞKA ÖNDER ARAMAK

    Her şeyi bir kenara bırakın, sadece CHE'nin çantasından çıkan NUTUK bile, yakın zamanların gelmiş geçmiş en büyük "özgürlük savaşçısı" ve "devrimcinin" ATATÜRK olduğunun en açık kanıtı değil midir?

    Özetle, bir Türk olarak ben, Arjantinli CHE'yi, Kübalı CASTRO'yu, Çinli MAO'yu, Hintli GANDİ’yi değil, bütün bu isimlerin ilham kaynağı olan "gelmiş geçmiş en büyük özgürlük savaşçısı" ATATÜRK'Ü kalbimde ve yakamda taşırım...

    Atatürk’ün kurduğu partinin liderine de tavsiyem, kendisini Gandi’yle veya Çhe’yle değil, Che’nin ve Gandi’nin bile “ilham kaynağı” olan Atatürk’le özdeşleştirmesidir.

   Castro’nun, Dursun Özden’e dediği gibi, “Devrimci Kemal Atatürk varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar...”

   Tatlı su solcularına (kendi ülkesinin gerçeklerine yabancı, tarihinden habersiz, bağımsızlığın kıymetinin farkında olmayan solculara) ithaf olunur!...

 

Sinan Meydan

Odatv.com

    

 

Kaynaklar:

1. Prof. Dr. Halil İnalcık, “Atatürk ve Atatürk’ten Hatıralar”, Atatürk’le Yaşayanlar, İstanbul, 2010, s.107.

2.(http://turkpolitika.com/haberler-mainmenu-96/haber-arivi/1-haberler/2328-chenin-cantasndan-ckan-nutuk-dursun-oezden).

3. Mete Türkben, “Che’nin Akıl Hocası Atatürk Hayranıydı”, Atlas Tarih, S.2, İstanbul, 2010, s. 62-64.


Ula Devrimçiler, Ne Yapisız!

Dizinin adı Ihlamurlar Altında. Dizinin biraz da maço delikanlısı bir olay nedeniyle cezaevine düşer. Cezaevine girdiğinde usul gereği geçmiş olsun, Allah Kurtarsın dilekleri kabul edilir. Maço kahramana devrimci görüntüsü verilmiştir.

Başlık Yılmaz Erdoğan'ın o bilinen malum filmi Vizontele'den. Oturmuşlar memleketin en uç noktasında Hakkarili devrimciler, aralarında ülke sorunlarını tüm duygusallıkları ve heyecanlarıyla tartışıyorlar.

O sırada memleketin, Hakkari'nin delisi yanlarından geçiyor ve takılmadan edemiyor : "Ula devrimçiler , ne yapisız!'"

Bir başka kare, televizyonları son birkaç yıldır furya halinde işgal eden dizilerden birinden...

Dizinin adı Ihlamurlar Altında. Dizinin biraz da maço delikanlısı bir olay nedeniyle cezaevine düşer. Cezaevine girdiğinde usul gereği "geçmiş olsun, Allah Kurtarsın" dilekleri kabul edilir.

Sonraki günlerde delikanlı genellikle koğuşta yabancı gibi durmakta ve yalnızdır. Her defasında kareye takılan görüntü, okur gibi gözüktüğü ama her haliyle eline tutuşturulmuş gibi duran kitaplardır.

Maço kahramana "devrimci" görüntüsü verilmiştir.

Asıl vahim olanı bir süre sonra aynı cezaevinin aynı koğuşuna düşecek olan "hatırlı bir şahsiyet"e davranışla ilgilidir. Hatırlı şahıs koğuşa girer. Herkes ayaktadır, maço delikanlı hariç, o kitabıyla yatağındadır.

Herkes, hatırlı yeni koğuş sakinine, her defasında yapılanı yapar ve "geçmiş olsun, Allah Kurtarsın" tekrarı yapılır. Ama kahramanımız yapmaz.

Sonra hatırlı kişi bu durumu kabullenmediğini ve koğuş egemenliğini sağlama almak için adamına hitaben delikanlının yerini, yatağını ister. Kahramanımız karşı çıkınca da ortalık karışır.

Neden bu iki örneği verdim diye sorulabilir.

Eskiden beri alışkanlık haline gelmiştir. Ve tekrar edile gelerek sürdürülür.

"Devrimciler ayağı yere basmayan insanlardır!"

"Devrimcilerin halkla ilişkileri yoktur!"

"Devrimciler, sırça saraylarda olmayacak ve bir türlü gerçekleşmeyecek işlerle zaman öldüren insanlardır!"

O nedenle her fırsatta onları (devrimcileri) kötü adam gibi, yerine göre alay edilecek kişiler gibi göstermek elzemdir...

Oysa devrimcilerin, o romantik neferlerin söyleyecekleri bir tek sözü vardır. Ve o sözde Can Yücel'in dilinden söylenmiştir kavlince;

"Mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgar,

çıplağında o atın onlar koşacaklar,

o çocuklar

o yapraklar,

o şarabi eşkıyalar.

Onlar da olmasa benim,

gayrı kimim var."

Ne bileyim bu günlerde duygusallığım üstümde her şeyden kendimce bir mana çıkarıyorum.

İçimden hem bu yazıda hem de geçen haftaki yazıda değerlerimizden söz etmek geçti. Başka da bir niyetim yok. (ŞD/BA)


Diyarbakır - BİA Haber Merkezi

Şeyhmus Diken


Bu söz Erdoğan'ın ağzından ilk kez çıktı: "Muhafazakar devrimciler"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan’ın Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) genel kurulunda, “Gençler, şunu unutmayın; biz varız, bir de karşımızda düşmanlar var. Varsa eğer birileri, oldukları gibi, görecekleri de vardır… Unutmayın; elbette her yenilik, her devrim, her reform, türlü engellerle karşılaşacaktır. Benim karşımda şu anda muhafazakar devrimciler var. Ben, muhafazakar devrimcilerle 2023’ü başarıyla bitireceğimize inanıyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki Sinan Erdem Spor Salonu'nda düzenlenen TÜGVA 5. Olağan Genel Kurulu ve 6. Gençlik Buluşması'na katıldı. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, TÜGVA'nın 81 il ve 571 ilçedeki temsilcilikleri ve bünyesindeki 41 yurt, 40 icathane, 80 kıraathane, 300 gençlik merkezi ve 300 bini aşkın üyesiyle Türkiye'nin en büyük gençlik hareketi haline geldiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Yıllarca birilerinin kirli siyasetinde bu ülkenin nice genci araç olarak kullanıldı. Siyasi parti tabelasına gizlenmiş, bölücü örgütün elebaşlarına, sinsi emellerine kurban ettiler. Bunun için, sorumluluk üstlendiğimiz her yerde attığımız adımları gençlerimizle planladık, hayata geçirdik. İktidarlarımız boyunca yaptığımız her faaliyetin odağında gençlerimiz var. Bugün de gençlerimizle birlikte yol yürümeye devam ediyoruz. Gençler, ben size inanıyorum, size güveniyorum. Sizin ufkunuz ve hayalleriniz vizyonumuzu genişletiyor. İyi ki sizler gibi yol arkadaşlarına sahibiz.

“GENÇLER,ŞUNU UNUTMAYIN; BİZ VARIZ, BİR DE KARŞIMIZDA DÜŞMANLAR VAR. VARSA EĞER BİRİLERİ, OLDUKLARI GİBİ, GÖRECEKLERİ DE VARDIR”

Gençler, şunu unutmayın; biz varız, bir de karşımızda düşmanlar var. Varsa eğer birileri, oldukları gibi, görecekleri de vardır. Siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik olarak kendi iradesini ortaya koyan Türkiye fotoğrafı şekillendikçe yeni durumlarla karşılaşıyoruz. Bu tarihi süreçte yaşadığımız her hadise, karşımızdakilerin yüzlerini ortaya koymaya başladı. ‘Özgürlük’ diyenlerin maskeleri inince faşist suratları belirdi. ‘Hak, hukuk’ diyenlerin maskeleri inince altında zalim suratları patladı. Medeniyetimizin bize çizdiği sınırlar, onlar gibi olmamıza asla izin vermez. Bu toprakların evlatlarıysak barbar, zalim, bencil olamayız. Biz, kurtuluşu Allah'ın ipine sarılmakta görenler olarak, asırlardır içimize yerleştirilen Truva atlarının oyunlarına gelemeyiz. Ecdadımız bu şekilde, üç kıta, yedi iklimde barışın, adaletin, huzurun bayrağını dalgalandırmıştır.

“TÜRKİYE YÜZYILI’NIN İNŞASI KONUSUNDA EN ÇOK SİZ GENÇLERİMİZE GÜVENİYORUZ. SİZLERİN DE KENDİNİZE GÜVENDİĞİNİZİ BİLİYORUZ”

Türkiye, maddi kalkınma unsurlarıyla birlikte manevi dünyasını gölgeleyen bu zincirlerden de ne yaptı, kurtuldu. Gerçi birileri hâlâ ülkemizde yasakçılığın istismarını ve ticaretini yapmaya, sürdürmeye çalışıyor. Ama hamdolsun Türkiye, artık bu zihniyetin hezeyanlarını aşmış olarak çok daha büyük hayallerin, çok daha büyük hedeflerin peşindedir. Bu anlayışla kendi yaklaşımlarımızı, tekliflerimizi, icraatlarımızı milletimizin takdirine sunuyoruz. Türkiye Yüzyılı’nın inşası konusunda en çok siz gençlerimize güveniyoruz. Sizlerin de kendinize güvendiğinizi biliyoruz. Bu özgüven için de her türlü imkanı sağladık. Eğitimden sağlığa, güvenlikten adalete, ulaştırmadan enerjiye, sanayiden spora her alanda kendinizi gerçekleştirebileceğiniz altyapıyı kurduk. Gençler, kökenden inanca, kılık kıyafetten eğitime her konuda insanlarımızın özgürlük alanlarını kısıtlayan yasakları kaldırdık. Dünyayı, ülkesini tanıyan, kendine güvenen bu gençlerimizden, onlara emanet edebileceğimiz 2053 vizyonunu şekillendirmek için çok daha fazla gayret bekliyoruz. Ne demek istiyorum? 2023 için gece gündüz demeden kapı kapı dolaşmaya var mıyız?

“BENİM KARŞIMDA ŞU ANDA MUHAFAZAKAR DEVRİMCİLER VAR. BEN, MUHAFAZAKAR DEVRİMCİLERLE 2023’Ü BAŞARIYLA BİTİRECEĞİMİZE İNANIYORUM”

Unutmayın; elbette her yenilik, her devrim, her reform, türlü engellerle karşılaşacaktır. Benim karşımda şu anda muhafazakar devrimciler var. Ben, muhafazakar devrimcilerle 2023’ü başarıyla bitireceğimize inanıyorum. Ama gençlerimizde bunların hepsini aşacak azmi, iradeyi, enerjiyi görüyorum. Tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Tarımda en büyük devrimlerden biri olan traktörü icat eden Henry Ford, taşlanmıştı ama yoluna devam etmişti. Dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyen Galilei, zindana atılmıştı ama tezinden vazgeçmemişti. Engelli olduğu için yarışamayacağı söylenen Ferrari pes etmemiş, dünyanın en iyi yarış arabasını yapmıştı. Büyüme hormonunun yetersizliği sebebiyle spor yapamayacağı söylenen Messi, mücadeleye devam ederek dünyanın en iyi futbolcusu olmuştu. Oyun pistinde araba kullanırken ‘beceriksiz’ diye alay edilen Schumaher, dünyanın en iyi yarış pilotu seçilmişti. Bir ara duyma yetisini kaybeden Beethoven, besteleriyle müzik tarihinin zirvesine yerleşmişti. Uçma denemeleri alay edilerek karşılanan Hezarfen, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçarak tarihe geçmişti.

“AİLE KURUMUNUN KORUNMASI, GÜÇLENDİRİLMESİ BAŞTA OLMAK ÜZERE BU DOĞRULTUDA HER TÜRLÜ TEDBİRİ ALACAK, TEŞVİKİ YAPACAĞIZ”

Sizlerden de ricam şu; hayallerinizden vazgeçmemenizi, kendinize inanmanızı, çalışmanızı ve azmetmenizi istiyorum. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, bu inançla yola devam edin. Yine unutmayın; mermeri delenin suyun gücü değil, sürekliliği olduğunu asla unutmayın. Büyüklerimiz, ‘azimle iman tekeden süt çıkartır’ derlerdi. Tabiatın kurallarını değiştirmeyi değil, çok çalışarak hedefe ulaşmayı kastediyorlar. Gençlerimizin bu potansiyellerini sapkın akımlarla heba etmek isteyenlerin hangi amaçta olduklarını çok iyi biliyoruz. Aile kurumunun korunması, güçlendirilmesi başta olmak üzere bu doğrultuda her türlü tedbiri alacak, teşviki yapacağız. Ülkemizin her köşesinde yaydığımız üniversite, yurt, spor tesisleri, kültür merkezleri, kütüphanelerle gençlerimizi hayallerine yaklaştırmak için her türlü çabayı gösteriyoruz. Gümbür gümbür gelen TEKNOFEST gençliğinin heyecanı bizi de sarıyor. Önümüzdeki yıl İstanbul, Ankara, İzmir'de TEKNOFEST zirvelerini yapacağız. Böyle evlatlara sahip olduğumuz için en az ana babaları kadar gurur duyuyoruz. TÜGVA gençliği, işte bu gençliktir.”

Odatv.com

Devrimciler yalnız insanlardır

Devrimciler yalnız insanlardır. Devrimciler vasatların çok önünde yürüdüklerinden dolayı yolları hep yalnız yürürler.

Ben Gurion’un sözüydü galiba. “Tarihin geçmişindeki hadiseleri yorumlayacak tonlarca insan vardır ama gelecekte olacakları yorumlayacak sadece devrimciler vardır.” İşte budur devrimcinin yalnızlığı, budur devrimcinin yalnız yol macerası.

İnsan yalnız doğar, yalnız ölür; devrimciler ise yalnız da yaşar, etrafında tonlarca insan olmasına rağmen.

Nietzsche, “üst insan”ı, “batarken bile başka dünyaların sırtında doğan güneş” olarak tanımlar. Zira güneş yalnızdır ama sonsuza değin ışık saçar etrafına. Devrimcilerin yalnızlığı yeryüzü doruklarının yalnızlığı gibidir. Hem yeryüzüne hakimidirler hem de yeryüzü adına gökyüzüyle en büyük mücadeleyi onlardır veren. Devrimciler için önemli olan idealleridir. Yalnız kalsalar da, onlar uğruna yürümeyi sürdürürler, yürüdükçe büyürler.

Mitolojideki Zeus gibi, doruklarda yaşayıp orada kalmak zorundadırlar.

Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi...

* * *

Tarihçi eğitimci, Lozan Anlaşması görüşmelerinde heyette bulunan Ahmet Hidayet Reel’in anısına kulak verelim:

“1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler’de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için bölgeye gelen Atatürk, halkın içinde ihtiyar bir köylüyü çağırdı: ‘Depremden çok zarar gördün mü baba?’ diye sordu. Atatürk, ihtiyarın şüphesini görünce tekrar sordu: ‘Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin?’ İhtiyar, Kürt şivesiyle: ‘Valla Padişah bilir’ dedi. Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle: ‘Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakayım zararın ne?’ İhtiyar tekrar etti: “Padişah bilir!”

Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam’a döndü: “Siz daha devrimi yaymamışsınız” dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahribat kâtibi: “Köylere genelge yolladık, Paşam” dedi. Atatürk’ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:

“Oğlum”, dedi “genelgeyle devrim olamaz!...”

İşte bu; bir devrimcinin, hayata geçirmek istedikleri noktasında yaşayabileceği en çarpıcı yalnızlık hikayesidir belki de.

Mustafa Kemal, 1910’ların başında Anadolu’ya asker üniformasıyla yola çıkarken bile kafasına koyar. Ulusunun makus talihini değiştireceğine, onun hayatını aydınlık yolun ışığında değiştireceğine söz verir kaleme aldığı anılarında. Ve bir şey daha yazar akabinde: “Ben o kadar çalışayım, okuyayım, mücadele edeyim, savaşlara gireyim ama cahiller karşı çıksın bana! Hayır, onlara benzeyeceğime onlar bana benzesin.” Tipik bir devrimcinin isyan sözleridir aslında bunlar. Ve bugüne baktığımızda herşeye rağmen tartışmasız bir şekilde olumlu sonuçlanan bir sürecin doğum öncesi parıltılı sancılarıdır aynı zamanda.

Lakin O, herkesin önünde olduğu için, yukarıdaki hikâyede de anlaşılacağı gibi 1924’te, 1930’da, ölümüne yakın zamana kadar bile yalnız kalmıştır fikriyat dünyasında. Çoğu yakın arkadaşı bile onunla hemfikir değlidi. Buna rağmen onun kurtuluş mücadelesinin ve devrimlerinin, bir ulusun en güçlü şekliyle yeniden doğmasına neden olduğunu O’nu sevmeyenler bile görmekte artık.

“Dinlenmeyi, sevmeyi ölümden sonraya bıraktım!” diyecek kadar, gecelerini bile bu büyük projenin gerçekleştirmesine adayan büyük bir devrimci beyindir O.

Tarihçi Erik Jan Zürcher’in deyimiyle, Cumhuriyet “tepeden inmeci ama dünyanın en başarılı ülke kurma projesidir.” İşte bu projenin sahibidir Mustafa Kemal...

 * * *

Gazeteci Can Dündar’ın “Mustafa” filmi; lise tarih kitabı kronolojik anlatım kıvamında da olsa, “Atatürk küçükken din öğretmeninden yediği dayağın intikamını medreseleri kapatarak almıştır” denli bir hayli absürd bir yorumu içeriyor olsa da, ‘devrim çocuklarını yedi’ gibi beylik ama o döneme ait külliyen geçersiz bir söylemi tuttursa da, Mustafa Kemal’in gece karanlığında uyuyamamasına veya içtiği sigara ve kahve sayısına gereğinden fazla odaklansa da, özellikle yeni nesile bu büyük ama yalnız devrimciyi her yönüyle tanıtmak için önemli bir kaynak özelliğini taşıyor.

Bu neslin, gerek bireysel gerek ulusal özgürlüğünün, sürekli düşünen ve düşündüklerini cesaretle uygulamaya koyan bir devrimci beynin eseri olduğunu anlamaları için bir hazine niteliğini de taşıyor.

Belgeselde Atatürk’ün yalnızlığına dair verilen izlenimin kamuoyunda bu kadar tepki almasına anlam veremiyorum. Söyledik, bir kez daha söyleyelim:

Devrimciler, yalnız insanlardır...

Varsın, hayatta olduğu zamanlarda Atatürk fikriyatında yalnız kalmış olsun.

Büyük eseri ortada!..

Bugün O’nu yalnız bırakıyor muyuz, bırakmıyor muyuz?

İşte asıl soru burada...

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır