dikkat eksikliği bitkisel ilaç / Prof. Dr. Erdem Yeşilada / Dikkat eksikliği bozukluğu sorununa ginkgo özütü etkili

Dikkat Eksikliği Bitkisel Ilaç

dikkat eksikliği bitkisel ilaç

Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu tedavisinde yardımcı olabilen bitkiler 

E-posta ya da telefonla bana ulaşan bazı okurlarım Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu sorununda yararlı olabilecek bitkisel ürünler konusunda bilgi talep ediyorlar. Bu bakımdan bu hafta bu konuda bilgileri incelemek istedim. 

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çocuklukta başlayarak, tüm bir yaşam boyunca etkisi görülebilen bir kronik bozukluk. Aslında dikkat eksikliği, hiperaktivite gibi davranışlara erken çocuklukta rastlansa da, ancak çocuk okula gitmeye başlayınca fark edilebilir. Arkadaşları ile ilişki sorunları, okuma becerisinde gecikme, sınıfta aşırı hareketlilik gibi davranış farklılıkları ile dikkati çeker. Daha ileri yaşlarda davranışlarda değişim gözlemlenmekte, iş hayatında başarısızlık, istikrarsız yaşam, öfke ve stres kontrolünde başarısızlık, aile ilişkilerinde sorunlar ve benzeri şekillerde farklılaşmaktadır. İster çocukluk isterse erişkinlik döneminde olsun Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu sadece hastaları değil çevrelerini, ailelerini, ebeveynlerini de etkilemektedir. 

Tedavi seçenekleri arasında nöotropik etkili bitkisel ürünlerin şikayetlerin kontrolünde yarar sağlayabildiği bildirilmektedir. Bunlar arasında bir Geleneksel Hint tıbbı bitkisi olan Gotu Kola (bilimsel adı Centella Asiatica) çiçek, kök, yaprak ve gövdesinden hazırlanan özütlerin günlük 750 miligram dozda sağlıklı yetişkinlerde hafızayı ve algılamayı geliştirdiği; 400 miligram günlük dozda ise öğrenme güçlüğü olan çocuklarda algılamayı artırdığı gözlemlenmiş. Bir başka bilinen bitki ise Ginkgo biloba yapraklarından hazırlanan standardize edilmiş özüt (yüzde 6 terpenik laktonlar). Yapılan çalışmada DEHB sorunu olan çocuklarda etkinliği standard ilaç (metilfenidat) ile karşılaştırılmış. Ginkgo özütünün etkisinin ilaçtan daha düşük olmasına mukabil, yan etki bakımından Ginkgo’nun standart ilaca göre çok daha güvenli olduğu bildiriliyor. 

Bunların dışında ülkemizde pek tanınmayan Hint bitkisi Bakopa (Bacopa monnieri)’nın hafıza sorunu olan çocuk, genç ve yetişkinlerde etkili olduğunu gösteren klinik araştırmalar bulunuyor. Etkili bileşenleri triterpen yapısında bakozitlerin sinirleri koruyucu etkisi (nöroprotektif) bulunduğu bildiriliyor. Bazı araştırmalarda Bakopa, Gotu Kola ya da Ginkgo kombinasyonlarının uygulandığı görülüyor.   

Yatıştırıcı, uyku verici bitkisel ürünlerin DEHB sorunu üzerinde bir etkisi bulunup bulunmayacağı henüz klinik olarak incelenmemiş. Ancak pasiflora (Passiflora incarnata) çiçekli yaprakları ile hazırlanan alkol özütünün DEHB sorunu üzerinde sentetik ilaç metilfenidat kadar etkili olabildiği ve yan etki bakımından çok daha güvenilir olduğu yürütülen bir çift körlü çalışma ile gösterilmiş. Biberiye ve adaçayı uçucu yağının da algılamayı artırdığından daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. 

Görüldüğü bu konuda seçenekler oldukça sınırlı, ancak özellikle çocuklara hemen kuvvetli farmakoterapi uygulamalarına başlanmadan önce bu düşük riskli güvenilir tedavi seçeneklerin denenmesinin doğru olacağını düşünüyorum. 

Dikkat eksikliği bozukluğu sorununa ginkgo özütü etkili

 

“Dikkat Eksikliği Bozukluğu” (DEB) çocuklarda ve adolesanlarda dikkat yetersizliği, dalgınlık, huzursuzluk ve hırçınlık gibi belirtiler ile ortaya çıkan bir durum. Kişi ile doğrudan konuşulduğunda çoğunlukla dinlemiyormuş gibi görünür. Dikkatini toplayamadığından ödevlerinde veya verilen görevlerde hatalar yapar. Dikkat yetersizliği öğrenme sorunlarına, huzursuzluk ve hırçınlık ise davranış bozukluklarına yol açar. Bunlara bağlı olarak sürekli karşı çıkma, çekişme içinde olma, kolay sinirlenme ve tahammülsüzlük gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu olumsuz tablo zaman içerisinde ailesinden ve okulda çevresinden uzaklaşmasına, içine kapanmasına neden olur. Depresyon, sıkıntı, hırçınlık, kolay sinirlenme, madde bağımlılığı, antisosyal davranışlar gibi olguların olasılığı artar. Vakaların hemen hemen yarısında sorunlar ileri gençlik ve yetişkinlik dönemlerine de yansıyarak, organizasyon bozukluklarına ve üretkenliğin azalmasına yol açabilmektedir.

 

Tedavisi amacıyla yararlanılan ilaçların kısıtlı yararı ve bazı yan etkileri bulunduğu bilinmektedir. Bitkisel ilaç seçenekleri arasında; Alman papatyası (Matricaria recutita), şerbetçiotu (Humulus lupulus), kediotu (Valeriana officinalis), oğulotu (Melissa officinalis), çarkıfelek (Passiflora incarnata) gibi bildiğimiz bazı bitkilerin Dikkat Eksikliği Bozukluğu vakalarında yararları bulunduğu bildiriliyor. Bu bitkilerin tümünün çeşitli derecelerde “yatıştırıcı” özellikte olduğunu biliyoruz. Yani bu bitkiler, hastaları mümkün olduğunca sakinleştirmeye, rahatlatmaya yönelik olarak uygulanıyor, ancak dikkat eksikliği sorunu üzerinde tatminkâr bir yarar sağlayamıyor. Bu bitki seçeneklerinden farklı olarak Ginkgo biloba bitkisinin Dikkat Eksikliği Bozukluğu vakalarında etkili olabileceği ileri sürülmektedir.  Bu amaçla İtalya’da bir hastanenin Çocuk ve Adolesan Psikolojisi kliniğinde uygulanan dar kapsamlı ve açık bir çalışmanın sonuçları çok yeni yayınlandı.

 

Çalışma, onyedi ile ondokuz yaşları arasında seçilen ve Dikkat Eksikliği Bozukluğu olduğu uluslararası kriterlere (DSM-III-R) uygun olarak teşhis edilen dördü erkek, ikisi bayan altı kişide yürütülmüş. Gönüllülere ağız yoluyla 4 hafta boyunca günde 200 mg standart Ginkgo özütü (Egb 761) uygulanmış, bu süreç içerisinde başka ilaç verilmemiş. Süre sonunda hastalara altmış kadar hususun değerlendirildiği bir test (Wender-Utah Questionnaire) uygulanmış. Test sonuçları Ginkgo uygulamasının Dikkat Eksikliği Bozukluğu belirtilerini belirgin bir şekilde iyileştirdiğini ortaya koymaktadır. Tedavi sırasında hastalarda tansiyonda belirgin bir değişim görülmemiş, dolayısıyla hastaların tümü çalışmayı tamamlayabilmiş. İlk iki haftada 2 hastada görülen baş ve mide ağrısı ise daha sonra kaybolmuş. Ginkgo’nun özellikle dikkat eksikliği üzerinde olumlu katkısı olduğu, ayrıca hiperaktiviteyi (aşırı hareketlilik) azalttığı, tahammülsüzlüğü azalttığı gözlenmiştir. Ginkgo’ uygulamasının bir başka olumlu yönü ise yan etki olasılığının düşük olması. Bu nedenle, deney sonrasında da hastaların tedaviye devam etmek istedikleri bildirilmektedir. Araştırıcı, Ginkgo uygulamasının standart ilaç tedavisine (klonidin) oranla en önemli avantajının uyutucu etkisinin çok daha düşük olmasını ve etkisinin daha uzun sürmesini vurgulamaktadır. Bu bakımdan Ginkgo’nun metilfenidat gibi psikoaktif ilaçlar ile birlikte uygulanmasının, her ikisinin ayrı ayrı uygulanmasından daha fazla etkili olabileceği belirtilmektedir.

 

Bu çalışma sadece bir ön çalışma, daha fazla hasta üzerinde daha uzun süreli etkinlik ve güvenilirlik çalışmalarının yürütülmesi gerekir.     


Bitkisel Ürünler mi İlaçlar mı?

Bitkisel ürünler, gıda takviyesi kapsamındadır ve Tarım Bakanlığından onay alınarak piyasaya verilirler. Ancak pratikte Sağlık Bakanlığı denetimine tabi olmayan bu ürünler “ ilaçlar kimyasaldır, zararlıdır, bunlar ise doğaldır” propagandalarının etkisiyle ilaç yerine geçebilen ürünler olarak algılanmaktadır..

Oldukça pahalı olan bu ürünlerin doğal kullanım alanları olmakla birlikte, ilaçlara alternatif olarak doğal ilaç gibi beyinlere kazınması risklidir.

“ İlaçlar Alzheimer yapıyormuş, kimyasal bir şey istemem bu yüzden psikiyatriste gelmek istemedim” diye söze başlayan  veya “kimyasal ilaç almak istemedim bu yüzden ilaçlarımı bıraktım ve pahalı olsa da doğal diye  bitkisel ilaçlara başladım ama başa geri döndüm”  yakınmalarıyla tedavi için geri gelen danışan ve hastalarımızın sayısındaki artış dikkat çekicidir. Bu da bitkisel ürünlerle ilgili yanıltıcı imalar taşıyan tanıtımların oldukça etkili olduğunu ve insanların tıbbi yardıma ulaşmalarını geciktirecek veya mevcut tedavilerini hekime sormadan bıraktıracak boyutlara varmış olduğunu düşündürmektedir.

İlaçlar, piyasaya verilmeden önce uzun yıllar süren çeşitli deneysel ve klinik aşamalardan geçerek, etkileri, olası yan etkileri vd. araştırılan ürünlerdir.

Gereksiz yere ilaç kullanımına herkesten önce karşı duracak olan kişi mesleğini bir yaşam biçimi olarak benimsemiş olan hekimdir.

Unutulmamalıdır ki tıp fakültelerinde ilk öğretilen Latince deyiş “Primum non nocere” yani “Önce zarar verme !” dir.

Psikiyatrist Mutlaka İlaç mı Yazar?

Bize her gelen danışan veya hastaya ilaç yazdığımız da yaygın bir yanlış inançtır. Aslında tedaviyi belirleyen hekim değil, hastanın gereksinimleri ve potansiyelidir.

Genel sistemler kuramı* temelinde biyo-psiko-sosyal bir varoluş olarak insanı ele alan bir hekim, hastasının yakınmalarını dinler, ek sorularla eksik bilgileri tamamlar, gerekirse yakınlarından bilgi alır, tahlil veya başka testler gerekliyse bunları ister, sonuçlarına göre hastasını ya ilgili bölüme yollar ya da tedavisini planlar.

Aynı anlayışa sahip olan bir psikiyatrist, kendisine başvuran kişiyi aynı şekilde ele alır; örneğin B12 eksikliğinin unutkanlık, demir  eksikliği anemisinin dikkat dağınıklığı yapabileceğinden, duygudurum belirtilerinin altında tiroid işlev bozukluklarının yatabileceğinden, pankreas başı karsinomunun ilk belirtisinin depresyon olabileceği vd.den hareketle mevcut yakınmaların altındaki biyolojik sebeplerin araştılması için hastalarını yönlendirir, ek olarak eğer gerekliyse psikolojik testler de isteyebilir…

Öte yandan psikolojik sebeplerin psikosomatik olmayan biyolojik hastalıklara katkısını göz ardı etmez. Kişinin sosyal destek ağının önemini ve bu alandaki sorunların hem biyolojik hem psikolojik rahatsızlıklara yol açabileceğini bilir. Bu nedenle karşılıklı diyalektik etkileşim içindeki bu üç boyutu da araştırır..

Bütün bu değerlendirmelerin sonucunda multidispliner yaklaşım gerekliyse ilgili uzmanlık dallarıyla eşgüdüm için gerekli yönlendirmeleri yapar. Yanısıra yalnızca ilaç, yalnızca terapi, veya ikisinin kombinasyonu kararını verir…

Eğer kendi eğitimini aldığı terapi türünden daha farklı bir tedavi-terapi yöntemi gerekliyse ilgili uzmana veya söz konusu terapi eğitimini de almış olan klinik psikologa danışanı / hastayı yönlendirir.

Örneğin obsesif kompulsif bozuklukta bilişsel davranışçı terapinin etkinliği bir çok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.

Obsesif kompulsif bozukluğu olan ve yalnızca bilişsel davranışçı terapiyle veya yalnızca ilaç kullanılarak başarıyla tedavi edilmiş hastaların fonksiyonel beyin görüntüleme çalışmalarının yapıldığı bir çok araştırma bulunmaktadır. Bu araştırmalarda  tedavi öncesi aynı alanlarda saptanmış olan disfonksiyonun, tedavi sonrası her iki grupta da düzeldiği gösterilmiştir.

Dolayısıyla, bireysel psikoterapi eğitimi, analitik yönelimli olan bir psikiyatrist, obsesif kompulsif bozukluğu olan ve terapiden yararlanma potansiyeli bulunan hastasının terapisini üstlenmeyip, ilgili terapi eğitimlerini almış bir klinik psikologa veya başka bir meslektaşına yönlendirir.

*Prof. Dr. Orhan Öztürk, “Ruh Sağlığı ve Bozuklukları” kitabında, aşağıda alıntılandığı üzere genel sistemler kuramını anlatır.  Tıpta daha yaygın olan biyomedikal modelin indirgeyici (reductionist) bir temele oturduğunu yani kişi ya da bütün organizmanın parçalarına ayrılarak incelendiğini, hekimin de hastasını daha çok hücreler-dokular-organlar olarak görmeye eğilimli olduğunu belirtir.

Genel sistemler(dizgeler) kuramına göre ise, doğada her canlı birbiriyle bağlantılı hiyerarşik bir düzen ve süreklilik içindedir. En az karmaşık ve küçük birimler (alt sistemler), daha karmaşık ve büyük birimlerle (üst sistemler) aşamalı sıralanan (hiyerarşik) bir düzen ve etkileşim içinde çalışırlar. Her düzeydeki birim, kendi içinde dinamik bir bütündür; fakat üstündeki ve altındaki birimlerle bağlantısı düşünülmeden varlığı da düşünülemez. Üstdizgeler altdizgelerin basit bir toplamı değildir.. Örneğin bir organ, hücrelerin ve dokuların toplamından farklı bir bütünlük gösteren bir dizgedir…”

“…Kişi, organizmal aşamalı sıralamanın en üst; toplumsal aşamalı sıralamanın ise en alt birimidir. Fakat en alttan yukarı doğru her düzeydeki dizge de kendine göre bir bütünlük ve kimlik gösterir. Her dizge, daha üstteki dizgelerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu süreklilik içinde, her birim aynı zamanda hem bir bütün (yani dizge), hem bir parçadır. Böylece alt ve üst dizgeler dinamik etkileşimli bir denge, düzen ve süreklilik içindedir. Hiçbir şey yalnız ve kendi başına değildir. Ne yalnız başına hücre, ne yalnız başına kişi, daha altlarındaki ve üstlerindeki dizgelerle etkileşim içinde olmadan tam bir bütünlük kazanamazlar. Örneğin, “hasta kişi”, hücreleriyle, organlarıyla hasta olduğu gibi aile, toplum içindeki bütün ruhsal-bedensel tepkileriyle de hasta olarak anlaşılabilir…”

“…Kuşkusuz, bilimsel bir araştırmada bu aşamalı sıralanmadaki tek bir birim ele alınabilir ve ayrıntılarıyla incelenebilir. Fakat hekimin ele aldığı birim hasta kişidir ve bu kişi yalnızca hücreleri, organları ile değerlendirilemez. Bu kişi içinde bulunduğu biyolojik ve toplumsal çevrenin sürekli etkisi altındadır; “hastalığa” bunlar da katkıda bulunmaktadır.”

Prospektüs Eczacılığı ve İnternet Doktorluğu mu Hekiminize Güvenmek mi?

Tıp fakültesi altı yıl, psikiyatri uzmanlık eğitimi dört yıldır. On yıl, usta çırak ilişkisi içinde binlerce hasta görülüp, onlarca kitap hatmedildikten sonra hekimin tek başına kendi alanındaki hastayı görme ruhsatı olur.

Kendisine  yardım için gelen insanı, bedeni, psikolojisi, sosyal boyutu karşılıklı diyalektik etkileşim içinde olan bütünsel bir süreç olarak görebileceği temel bilimsel alt yapıyı kurmak bu kadar uzun zaman ve yoğun emek gerektirir.

Bu kadar ağır, zor ve yorucu bir eğitim olmaksızın, hangi belirtilerin hangi yoğunlukta ve ne zaman hastalık kapsamında değerlendirileceğine karar vermek, sık ağaçlı bir ormanda pusulasız yol bulmaya benzer!

Bu gerçekleri göz ardı etmeniz ve internetten belirti araştırıp kendinize tanılar koymanız, yalnızca sağlıklı tedavi ilişkisi kurmanızı engellemekle kalmaz, gereksiz yere kaygı, endişe yaşamanıza hatta hastalık hastası olmanıza yol açabilir.

Aynı şekilde prospektüs okuyarak ilacı kullanıp kullanmama kararı vermeniz bir handikaptır.  Milyonda bir görülen şeylerin bile prospektüste olmasının, bunları okuduğunuzda nosebo etkisi yaşamanıza yol açabileceğini bilmenizde yarar vardır… Nosebo etkisi, kabaca bu yan etkileri yaşayacağını düşünen hastanın bu yan etkileri yaşamasıdır.

O halde bir kez daha düşününüz; prospektüs eczacılığı ve internet doktorluğuna devam mı, artık hekiminize güvenmek veya güvenebileceğiniz bir hekim seçmek mi? Karar sizin…

İZMİR DİYETİSYEN

Unutkanlık ve Dikkat Eksikliği İçin

Dyt.Buket Adanç - Online Diyetisyen Online Diyet Programı ve Listesi  Unutkanlık ve Dikkat Eksikliği İçin

UNUTKANLIK VE DİKKAT EKSİKLİĞİ
Zihinsel Algılamanın İyileştirilmesi İçin Yeşil Çay ve L-Teanin Karışımı
            “Zihinsel algılama sorunları”, günümüz modern toplumunun önemli sorunlarından biri olarak gösterilmektedir. Yürütülen saha çalışmalarında, bu sorunun toplumlarda yüzde 20 ile yüzde 50 arasında yaygınlık gösterdiği, depresyon, gerginlik ve yüksek eğitim seviyesi arasında yakın ilişki bulunduğu gözlenmiş. Yani toplum modernleştikçe zihinsel algılama sorunlarının demans ve Alzheimer hastalığı gibi çeşitli derecelerde ileri algılama bozuklukları ile doğrudan ilişkisi bulunup bulunmadığı henüz tam olarak açıklanamamış. Ancak hafif algılama bozukluğu vakalarında bir yıl içerisinde Alzheimer hastalığına geçiş oranı yüzde 10-15 civarında iken, sağlıklı yaşlılarda bu risk sadece yüzde 1-2 oranında tespit edilmiş. Yani risk oranında belirgin bir artış gözleniyor. Bu nedenle daha sağlıklı bir yaşlılık dönemi için gerekli önlemlerin alınması gerekir.
                Demans ve Alzheimer hastalığı denince, doğal ürünler arasında akla ilk gelen Ginkgo biloba yaprağı özütü ve soya fasulyesi ürünleri(soya proteini ve izoflavonu) geliyor. Geliştirilen bir doğal formül ile yürütülen ve yeni yayımlanan bir klinik çalışmanın sonuçlarından bahsetmek istiyorum. Bilindiği gibi yeşil çay Uzakdoğu toplumlarının vazgeçilmez bir içeceği ve sağlık için yararlarına ilişkin yeni deneysel bulgular sıklıkla bilimsel yayın organlarında yer alıyor. Yeşil çayın deneysel olarak ortaya konulan bir diğer özelliği ise neoprotektif olması; yani sinir hücrelerini hasarlara karşı koruyor. Yeşil çay içerisinde bulunan gama amino bütirik asidin beynin kelime hafıza kapasitesini artırdığı ve 55 yaş üzeri bireylerde algılama yetersizliğini azalttığı, klinik olarak da gösterilmiş. L-Teanin ise zihinsel strese karşı rahatlatıcı etkisi bilinen bir aminoasit türevi. Bu maddenin deney hayvanlarında deneysel olarak oluşturulan hafıza hasarına karşı koruyucu etkisi bulunduğu tespit edilmiş. Bu bulgulardan hareketle hızlanan, yeşil çay özütü (360 mg) ve L-teanin (60 mg) karışımı taşıyan yeni bir formülasyonun çeşitli hayvan modellerinde olumlu cevap vermesi üzerine, araştırıcılar klinik bir çalışma yürütmüşler.
                Bilimsel ölçekte tasarlanan ve yürütülen klinik çalışmada 45 gönüllüye “yeşil çay özütü ve teanin karışımı” uygulanırken, 46 gönüllüye benzer görüntüde boş ilaç verilmiş. Deney süresi olan 16 hafta boyunca ilaçların uygulaması yapılmış. 8. Ve 16. Haftalarda gönüllülerde zihinsel kapasitedeki değişimi değerlendirecek nöropsikolojik testler uygulanmış. Sonuçlar elektroensefalogram vasıtasıyla da irdelenmiş. Yapılan değerlendirmelerde geliştirilen bu formülün hafif algılama bozukluklarında yararlı olabileceği, gözler açık ve okuma durumunda beynin teta aktivitesi artırdığı sonucuna varılmış.
ÖNERİLER/UYARILAR
                Yeşil çay ve L-teanin tabletleri ülkemizde var mı? Ayrı alınıp birlikte kullanılabilir mi?
                Aslında bu çalışma özel bir formülasyon ve henüz ülkemizde bulunmuyor. Teanin taşıyan kapsüller eczanelerde var ama dozu, bu çalışmada kullanılan miktarlardan daha yüksek (200 mg). Eğer kullanılmak istenirse yeşil çay özütü ve L-teanin ayrı ayrı alınıp kullanılabilir.
Ginkgo’nun Hafıza Kaybı Üzerine Etkisi
Ünlü bilimsel tıp dergisi Journal of the American Medical Association (JAMA)'nın Kasım 2008’de yayınlanan yeni sayısında Ginkgo bilobanın yaşlı bireylerde demans (bunama gelişimini önleyemediğini ileri süren bir klinik çalışmanın sonuçları yer alıyor. Çalışmanın tasarımına baktığımızda bilimsel kriterlere uygun; yani çift körlü randomize, plasebo (boş ilaç) kontrollü denek sayısı yeterli 3.069 kişi (1.524 boş ilaç+1.545 Ginkgo); denek profili de uygun, normal ya da hafif algılama bozukluğu bulunan fertler; deneklerin yaşları en düşük 75, ortalaması 79 yaş; kullanılan ilaç standart ve iyi tanınan Alman Ginkgosu (EGb761) uygulanan ilaç miktarı (günde 2 defa 120 mg) ve çalışma süresi (6 yıl) de uygun. Bu mükemmel görülen araştırma tasarımı içerisinde çalışmanın değerini ve sonuçlarına birden "şüpheli" statüsüne indirgeyen kritik bir hata var; "referans madde kullanılmamış" Bunama üzerinde etkisi bilinen bir ilacın da aynı çalışma programı içerisinde deneklere uygulanarak sonuçlarının karşılaştırılması gerekirdi. Herşeyi bu kadar ayrıntılı planla ve bir basit hata nedeniyle bunca yıllık emek boşa gitsin? Ben uluslararası bir deneysel ilaç araştırmaları dergisinin editörlüğünü yapıyorum ve referans ilaç ile sonuçları karşılaştırmayan makaleleri doğrudan red ediyoruz, yayınlamıyoruz.
Şimdiye kadar çeşitli Ginkgo formülleri ile yürütülmüş çok sayıda bilimsel nitelikte deneysel ya da klinik sonuçları yayınlandı. Bu çalışmalarda incelenen parametrelere göre farklı sonuçlar gözlenmesi, bazen etkili ve bazen de etkisiz bulunması son derece normal. Çünkü bunama ve Alzheimer hastalığı kısa sürede gelişen hastalıklar değil, dolayısıyla birkaç yıllık bir ilaç uygulaması ile de bu olguyu durdurmak, tersine döndürmek ya da iyileştirmek mümkün olmayabilir. Ancak bu çalışmaların toplu halde bilimsel değerlendirmesini yapan meta analiz çalışmalarında Ginkgonun "ağır olmayan bunama" gelişimini belirgin bir şekilde önleyebileceği ve kullanılan miktara ve süreye bağlı olarak da Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatabileceğini ortaya koyuyor. Tabii burada anahtar kelime: kullanılan Ginkgo ilacının standart kalitesi. Mesela, Alman Ginkgo özütü (EGb761) ile Fransa’da yürütülen bir izleme çalışmasında (epidemiyolojik) benzer yaş grubundaki (75 yaş ve üzeri) kadın bireylerde bunama ve Alzheimer oluşumunu belirgin şekilde önlediği ve yaşlılarda kullanılmasının yararlı olabileceği bildiriliyor. Amerika’da NIH (National Health Institute-Amerikan Milli Sağlık Enstitüsü) tarafından desteklenen ve 2008 yılında Neurology dergisinde yayımlanan bir başka çalışmada ise düzenli olarak standart Ginkgo ilacı kullanılması ile salgılama bozukluklarının önlenmesinde belirgin derecede yararlı olduğu bildiriliyor.
İlaçların etkinlik araştırmalarında tek bir çalışma sonuçlarına bakarak  "etkili" ya da "etkisiz" diye değerlendirilmesi olası değildir. Nitekim birkaç yıl önce yayınlanan bir değerlendirme çalışmasında, bilimsel nitelikte 16 klinik çalışmadan on birinde Ginkgo’nun "etkili, yararlı" olduğu, beşinde ise "etkisiz olduğu sonucuna varılmış. Bu durumu etkileyen çok sayıda etken bulunmaktadır. Bunları burada tartışmak gereksiz. Sonuç olarak Ginkgonun etkinliğini ortaya koyan bunca biyokimyasal, farmakolojik ve klinik çalışma bulunmaktayken ve yan etki bakımından da güvenli olduğu bilimsel olarak ortaya konulmuşken, bunama, hafıza kaybı gibi geri dönüşümü olmayan bir kaderden kaçabilmek için bu ilacı kullanmak, bence yeterli bir sebep.
Dikkat eksikliği bozukluğu sorununa ginkgo özütü etkili
“Dikkat eksikliği bozukluğu” (DEB) çocuklarda ve adolesanlarda dikkat yetersizliği, dalgınlık, huzursuzluk ve hırçınlık gibi belirtilerle ortaya çıkan bir durum. Kişi ile doğrudan konuşulduğunda çoğunlukla dinlemiyormuş gibi görünür. Dikkatini toplayamadığından ödevlerinde veya verilen görevlerde hatalar yapar. Dikkat yetersizliği öğrenme sorunlarına; huzursuzluk ve hırçınlık ise davranış bozukluğuna yol açar. Bunlara bağlı olarak sürekli karşı çıkma, çekişme içinde olma, kolay sinirlenme ve tahammülsüzlük gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu olumsuz tablo zaman içerisinde aileden ve okulda çevresinden uzaklaşmasına, içine kapanmasına neden olur. Depresyon, sıkıntı, hırçınlık, kolay sinirlenme, madde bağımlılığı, antisosyal davranışlar gibi olguların olasılığı artar. Vakaların hemen hemen yarısında sorunlar ileri gençlik ve yetişkinlik dönemlerine de yansıyarak, organizasyon bozukluklarına ve üretkenliğin azalmasına yol açabilmektedir.
Tedavi amacıyla yararlanılan kimyasal ilaçların kısıtlı yararı ve bazı yan etkileri bulunduğu bilinmektedir. Bitkisel ilaç seçenekleri arasında; alman papatyası (matricaria recutita), şerbetçi otu(humulus lupulus), kedi otu (valeriana officinalis), oğul otu (melisa officinalis), çarkfelek (pasiflora incarnata) gibi bildiğimiz bazı bitkilerin dikkat eksikliği bozukluğu vakalarında yararları bulunduğu bildiriliyor. Bu bitkilerin tümünün çeşitli derecelerde “yatıştırıcı” özellikte olduğunu biliyoruz. Yani bu bitkiler, hastaları mümkün olduğunca sakinleştirmeye, rahatlatmaya yönelik olarak uygulanıyor. Ancak dikkat eksikliği sorunu üzerinde tatminkar bir yarar sağlamıyor.  Bu bitki seçeneklerinden farklı olarak Gingko biloba bitkisinin dikkat eksikliği bozukluğu vakalarında etkili olabileceği ileri sürülmektedir. Bu amaçla İtalya’da bir hastanenin “çocuk ve adolesan psikolojisi” kliniğinde uygulanan dar kapsamlı ve açık bir çalışmanın sonuçları yakın zamanda yayınlandı.
Çalışma 17 ile 19 yaşları arasında seçilen dikkat eksikliği bozukluğu olduğu uluslarlarası kriterlere (DSM-III-R) uygun olarak teşhis edilen dördü erkek, ikisi kadın 6 kişi yürütülmüş. Gönüllülere ağız yoluyla 4 hafta boyunca günde 200 mg standart Ginkgo özütü(egb761) uygulanmış ve bu süreç içerisinde başka ilaç verilmemiş. Süre sonunda hastalara 60 kadar hususun değerlendirildiği bir test (Wender-Utah Quastionnaire) uygulanmış. Test sonuçları Ginkgo uygulanmasının dikkat eksikliği bozukluğu belirtilerini belirgin bir şekilde iyileştirdiğini ortaya koymaktadır. Tedavi sırasında hastalarda tansiyonda belirgin bir değişim görülmemiş, dolayısıyla hastaların tümü çalışmayı tamamlayabilmiş. İlk iki haftada iki hastada görülen baş ve mide ağrısı ise daha sonra kaybolmuş. Ginkgo’nun özellikle dikkat eksikliği üzerinde olumlu katksı olduğu ayrıca hiperaktiviteyi(aşırı hareketlilik) azalttığı, tahammülsüzlüğü azalttığı gözlenmiş. Ginkgo uygulamasının bir başka olumlu yönü ise yan etki olasılığının düşük olması. Bu nedenle deney sonrasında da hastaların tedaviye devam etmek istedikleri bildirilmektedir. Araştırıcı, Ginkgo uygulamasının standart ilaç tedavisine (klonidin) oranla en önemli avantajının, uyutucu etkisinin çok daha düşük olmasını ve etkisinin daha uzun sürmesi olarak vurgulamaktadır. Bu bakımdan ginkgonun, metil fenidat gibi psikoaktif ilaçlar ile birlite uygulanmasını, her ikisinin ayrı ayrı uygulanmasından daha fazla etkili olabileceği belirtilmektedir. Bu çalışma sadece bir ön çalışma, daha fazla hasta üzerinde daha uzun süreli etkinlik ve güvenilirlik çalışmalarının yürütülmesi gerekir.
Taze Sarımsak Hafızayı Güçlendirebilir mi?
                Bazı bitkilerin, sağlığın korunması ve hastalıkların tedavisi amacıyla kendi ülkemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan halklar arasında yüzlerce yıldır kullanıldığını biliyoruz. Öellikle bu yararlı bitkiler insanlar ya da hayvanlar tarafından gıda olarak da kullanılıyorsa, bize zarar vermeyeceğini düşünerek o bitkiyi daha fazla benimseriz, kullanırız. Ancak işin bilimsel boyutu çok daha farklıdır. Obitkinin sağlığımız için yararlı ya da güvenilir olduğu bilimsel deneylerle ortaya konulup değerlendirilmedikçe fazla bir önem kazanamaz. Esasında yürütülen deneysel çalışmaların sayısı ve kapsamımın yanı sıra güvenirliği de son derece önemlidir. Yani etkinliği ve güvenirliği ne kadar çok deneysel çalışma ile ortaya konuluyorsa, bitkinin değeri o kadar yükselir. Bu nedenle, yeni yeni bilimsel ve deneysel çalışmalar yayınlandıkça sizlerin ilgisini çekeceğini düşündüğüm sonuçları değerlendirerek sizlere aktarmaya çalışıyorum. Dolayısıyla Ginkgo, Ginseng ya da sarımsak gibi çok bilinen bazı bitkiler üzerinde yürütülen yeni çalışmalardan sık sık bahsediyorum.
                Sarımsak “öğrenme kapasitesi” artıyor
            15 yıl önce yayınlanan bir bilimsel çalışmada Japon araştırıcılar “yaşlandırılmış sarımsak” verilen farelerde hafızanın güçlendiğini ve öğrenme kapasitesinin belirgin bir şekilde arttığını gözlemişler. Diğer taraftan, son yıllarda yürütülen bilimsel çalışmalarda beyinde seratonin(vücutta önemli bir nörotransmitter) seviyesinin artması ile hafızanın güçlendiği, azalması ile bozulduğu ortaya konulmuş.
                Yeni bir deneysel çalışmada, taze sarımsağın sıçanlara 30 gün süre ile uygulanmasının öğrenmeyi belirgin bir şekilde artırdığı gözlenmiş. Öğrenme artırışını tespit etmek için “şartlı kaçınma testi” adı verilen bir yöntem uygulanıyor. Bu testte ışıklı ve karanlık iki bölümü bulunan bir düzenek kullanılıyor. Normalde sıçanlar karanlık bölüme yönelirken bu hayvanlara ceza uygulanıyor, ışıklı tarafa yönelen hayvanlara ise ceza uygulanmıyor. Sıçanların ışıklı bölüme yönelmesini öğrenmesi için yapılan tekrar sayıdaki azalma, öğrenme hızını belirliyor. Öğrenme kapasitesi artan hayvanların beyinlerinde yapılan ölçümlerde seratonin ve diğer bazı bileşenlerin (seratonin, prekürsörü olan triptofan ve 5-hidroksi indol asetik asit) seviyesinin yaklaşık olarak 2 misli arttığı gözlenmiş. Sonuç olarak sarımsağın beyin seratonin seviyesini yükselterek, öğrenme kapasitesini artırdığı düşünülmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus sarımsağın etkili olabilmesi için uzun süreli uygulanması gerekiyor.
 
 
 

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır