dini sosyal deneyler / Sosyolojide sosyal deney. Sosyal deneylerin özellikleri - rapor

Dini Sosyal Deneyler

dini sosyal deneyler

Din Eğitiminde Öğrencinin Düşünmeye Yönlendirilmesi

Dr. Aşkın ASAN (*)

GİRİŞ

Din eğitim-öğretim uygulamalarının en önemli hedeflerinden biri öğrencide dinî ilgi ve merakı canlı tutma, din hakkında düşünme yeteneği geliştirmedir(1). Kişinin dinini anlayabilmesi tüm yaşamı boyunca sürecek bir çabadır. İlkokulda öğretmen bazı temeller atacaktır. Öğretmen dinî bilgileri çocuğun zihnine yığmak yerine, öğrencinin anlama, uyum, somuttan soyuta geçme, yargılama ve bilgiyi kazanabilme yeteneğini geliştirmelidir(2).Öğrenci dinî öğreti ve olguların, dinî geleneklerin üzerinde düşünmeye cesaretlendirilmelidir(3).

Uzun pedagojik deneyler, öğretim içeriğinin pasif bir şekilde alınmasıyla ve mekanik bir şekilde verilmesiyle hiçbir dersin eğitim etkisi yaratmadığını göstermektedirler (4).

Öğretmenlerin sınıf ortamında söyleyip yaptıkları öğrencilerin öğrenme düzeylerini etkileyen faktörlerdendir. Birçok araştırma, öğretmen davranışlarının öğrencilerin başarısına, kendini kabullerine, sosyal ilişkilerine ve düşünce gelişimlerine etki ettiğini kanıtlamıştır.

Öğretmenlerin düşünme düzeyleri ile öğrencilerin düşünme düzeyleri arasında sıkı bir ilişkinin olduğu Measel ve Mood’un 1972’de yaptıkları araştırmada kanıtlanmıştır. Yine Cole ve Williams’ın 1973’de yaptıkları araştırmada öğretmen sorularının mantığı ile öğrencilerinin yanıtlarındaki mantıklılık arasında korelasyon olduğu bulunmuştur. Öğretmenlerin yüksek düzey bilişsel sorular kullandıklarında öğrencilerinin eleştirel düşünme gerektiren testlerde ve standart başarı testlerinde aldıkları puanların yüksek olduğu saptanmıştır (5).

Öğretmen ve Din Öğretimi

İlkokullarda Din ve Ahlâk Öğretiminin verimliliği hakkında Mualla Selçuk’un 1988 yılında yapmış olduğu araştırmada görüşmeye katılan öğretmenlerin % 47.22’sinin öğretmenin anlatımı yöntemini %24.44’ünün ise soru cevap yöntemini uyguladıkları belirtilmiştir (6). DinKültürü ve AhlâkBilgisi derslerinde çoğu konuların öğretmenin anlatımı yöntemi ile işlendiği görülmektedir.Bu yöntemin en belirgin sınırlılığı öğretmenin aktif öğrencinin ise pasif olmasıdır. Günümüzün öğrenciyi merkez alan yaklaşımı artık bu pasif öğrenciyi istememektedir.

Dinî konuların sınıf ortamında öğrenciler tarafından kavranması, öğretmenin sorularının niteliğine ve öğrenciyi düşünmeye yönlendirecek ortamları oluşturmasına bağlıdır (7). Basit bir bilginin hatırlatılması değil, kapsamlı yanıt isteyen öğretmen soruları, çocuklarda yüksek düzey düşünme becerileri geliştirirler(8). Öğretmen sınıf içi tartışma ortamını oluşturacak zorlayıcı olmayan tarafsız sorularıyla; öğrencilerde dinin geçmiş ve günümüzde yaşanan sorunları hakkında eleştirel düşünebilme yeteneğinin gelişmesine yardımcı olur (9).

Öğrencinin Düşünmeye Yönlendirilmesi

Düşünme simgesel aracılık işlemidir.“Aracılık” düşünmenin, uyarıcı durum ile bireyin bu duruma gösterdiği davranım arasındaki boşluğu doldurması demektir.Başka bir deyişle, düşünme çevremize ilişkin bilginin işlenmesidir (10).

“Düşünme oluşumu” hakkında oluşturulan birçok model incelendiğinde şu üç temel sürecin varlığının belirtildiğini görmekteyiz(11).

1.Girdi: Verilerin duyular ya da bellekten geri çağırım yoluyla alımı,

2.İşleme: Verileri anlamlı ilişkiler içinde işleme koyma,

3. Çıktı: Bu ilişkileri farklı durumlara uygulama.

Beynimiz hiçbir zaman durmaz.Bizler bilgiyi uyurken bile işler durumdayız.Beyin girdi, işleme, çıktı süreçlerine aktif olarak katılır.Herhangi bir öğrenme sürecine tam olarak katılmadığı zaman bile beyin durağan değildir.Öğrenme ortamının, düzeni bozuk, güdülemeyen, anlamsız olduğu durumlarda beyin başka ortamlarda (düzensiz düşünceler, duygular, fiziksel duyarlılık, hayallere dalma, fantazi yapma, problem çözme, ruhsal yaratıcılık, anılara dalma gibi...)aktifliğini sürdürür.Düşünme, dış uyarımın iç işlem sonrasında duyular yoluyla alımıdır(12). Eğer yeni bir bilginin kodlanması gerekiyorsa, beyin bu bilgiyi daha önce bellekte kodlanan benzer bilgiyle eşleştirme, karşılaştırma ve ayrıştırma gibi faaliyetlere girişir. Bu süreç oldukça kısa bir sürede tamamlanır.

Öğretmenler sınıf ortamını öğrencilerin girdi, işleme ve çıktı süreçlerini işletecek şekilde düzenlemelidirler. Bu süreçleri işletecek en etkili yöntem öğretmen sorularıdır.Öğretmenler konu anlatımı sırasında ya da anlatım sonunda yöneltecekleri sorularla öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirebilirler.Girdi, işleme ve çıktı modeli ile öğretmenler soracakları soruların mantıksal yapısını; öğrencilerin verilen bilgiyi özümsemelerini, daha önce kazandıkları bilgiyle karşılaştırmalarını, anlamlı ilişkiler halinde işlemelerini ve bu ilişkileri yeni durumlara transfer edip, uygulayabilmelerini sağlayacak şekilde yapılandırabilirler.

Aşağıda DinKültürü ve AhlâkBilgisi öğretmeninin öğrencisine yönelteceği girdi, işleme, çıktı modeline uygun soru örnekleri sunulmaktadır.(Verilen soru örnekleri “Peygamberlere İman” ve “Kitaplara İman” konularıyla sınırlıdır.)

1.Bilgiyi Hatırlama (Girdi)

Bu basamak herhangi bir nesneyle ya da olguyla ilgili bazı özellikler kişinin görünce tanıması, sorunca söylemesi ya da aynen tekrar etmesi davranışlarını kapsar. Bu basamakta anlamını ve mantığını bilerek tanıma, söyleme ve ezberden söyleme vardır(13). Bu aşamada öğretmenlerin soracağı sorular öğrencilerden kavramları, bilgileri, duyguları, yaşantıları davranışa dönüştürmelerini sağlar.Öğrencilerin duyularını aktif hale getirir.Öğretmenlerin bu basamakta şu bilişsel davranışları gerçekleştirmeleri gerekir:tamamlama, sayma, eşleştirme, adlandırma, tanımlama, gözleme, anlatma, seçme, açıklama, sıralama, belirleme ve anımsama (14).

Bu basamakta sorulabilecek soru örnekleri ve kazandırılmak istenilen bilişsel davranışlar:
 

Sorular

Büyük KutsalKitapların adları nelerdir? 

Bu resim sana neler hissettiriyor? 

Hangi sözcük bu resme uygundur? 

Kaç tane kutsal kitap vardır? 

Allah’ın haber ve öğretilerinin yazılı olduğu kitaplara .................... denir. 

Aşağıdaki Kutsal Kitaplardan hangisi İsa Peygamber’e indirilmiştir? 

Yahudi ulusuna gönderilen peygamberlerin isimlerini söyleyiniz. 

Evinizde Kur’anı Kerim nerede durur? 

Bilişsel davranış

Adlandırma

Açıklama

Eşleştirme

Sayma

Tamamlama

Seçme

Sıralama

Anımsama

2.Bilginin İşlenmesi (İşleme)

Bu aşamada, girdi basamağında kazanılan davranışların öğrenci tarafından özümsenmesi, kendine mal edilmesi, anlamının yakalanması söz konusudur(15). Bu aşamada öğretmen sorularıyla, öğrencilerin gözlemledikleri veya daha önce kazandıkları bilgilerin sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koyma, analiz etme, sentez etme, özetleme, karşılaştırma, farkını bulma ve sınıflandırmalarına yardım etmelidir.Bu basamakta gerçekleştirilmesi gereken bilişsel davranışlar şunlardır:Sentez, analiz, sınıflandırma, açıklama, karşılaştırma, farkını bulma, deneme, düzenleme, gruplara ayırma ve karşıtını belirleme (16).

Bu basamakta sorulabilecek soru örnekleri ve kazandırılmak istenilen bilişsel davranışlar:
 

Sorular

Allah niçin peygamber göndermiştir? 

Niçin diğer kutsal kitaplara inanmamız gerekir de onlara uymamız gerekmez? 

Kur’anı Kerim’in diğer kutsal kitaplardan üstünlükleri nelerdir? 

Aşağıdaki kutsal kitapları indiriliş sırasına göre düzenleyiniz. 

Namaz ibadetinin diğer ibadetlerden farkı nedir? 

Namaz ibareti, oruç ibadeti ile karşılaştırıldığında hangi ortak özellikleri bulursunuz? 

Din insanlara neden gereklidir?

Bilişsel davranış

Açıklama

Nedenlerini bulma

Karşılaştırma

Düzenleme

Farkını bulma

Benzetme

Sonuç çıkarma

3.Uygulama (Çıktı)

Bu düzeyde sorulacak olan sorular, öğrencilerin geliştirdikleri kavram ve ilkeleri özümsemelerini ve yeni durumlara uygulayabilmelerini sağlamalıdır(17). Bu düzey, öğrencinin yaratıcı ve eleştirel düşünebilme, hayal gücünü kullanabilme, değer sistemi ve yargı yeteneğini geliştirmeye yardımcı olur.Bu düzeyde geliştirilmesi istenen bilişsel davranışlar şunlardır:İnceleme, yaratıcı düşünme, plân yapma, değerlendirme, yargıya varma, varsayımda bulunma, üretme (18).

Bu basamakta sorulabilecek soru örnekleri ve kazandırılmak istenilen bilişsel davranışlar:
 

Sorular

Peygamberlerin gönderilmesi toplum yapısını nasıl etkilemiştir? 

Kutsal kitaplar insanlara hangi mesajları verirler? 

Peygamberimizin ahlâkı niçin bize örnek olarak gösterilmiştir? 

Peygamberimiz neden peygamberlerin en büyüğüdür? 

İnsanlara kutsal kitaplar gönderilmeseydi durum nasıl olurdu? 

Bilişsel davranış

İnceleme

Genel sonuç çıkarma

Değerlendirme

Yargıda bulunma

Varsayım


 

Öğrencilerde, yaratıcı ve yapıcı bir kişilik geliştirmek, düşünme yeteneklerinin gelişmesine önem vermeye bağlıdır. Çocuğu düşünmeye alıştırmanın ilk koşulu, onu, düşünebileceği bir soru ile karşılaştırmaktır(19).

Öğretmenler öğretim konularını bir“soru” biçimine sormak yoluyla; bu soruları girdi, işleme, çıktı süreçlerini işletecek şekilde düzenleyerek, öğrencilerin bilişsel davranışlar geliştirmelerini sağlayabilirler. Dikkatli ve doğru seçilmiş sorular öğrencilerin:

1.Sözel anlamlar ve bilişsel süreçler arasında bağ kurma yeteneklerini geliştirir.

2. Girdi, işleme, çıktı süreçlerini alıştırmalar yoluyla işletir.

3.Bilişsel süreçlerin farkına varmalarını ve okul sonrası ortamlara uygulamalarını sağlar.

4. İlgilerini dinî olgularla ilgili soru sormaya yönlendirir.

5. Dinî ilgi ve meraklarını canlı tutar.

6.Din hakkında düşünme yeteneklerini geliştirir.

Sonuç

Din eğitim-öğretim uygulamalarının en önemli hedeflerinden biri, öğrencide dinî ilgi ve merakı canlı tutma ve öğrencinin din hakkında düşünme yeteneğini geliştirmedir. Dinî konuların sınıf ortamında öğrenciler tarafından kavranması, öğretmenin öğrenciyi düşünmeye yönlendirecek sorularının niteliğine bağlıdır. Düşünmenin oluşumu hakkında ileriye sürülen modeller incelendiğinde girdi,işleme, çıktı olarak belirtilen üç temel sürecin varlığını görmekteyiz. Öğretmenler bu süreçleri işleterek, öğrencilerin düşünme becerilerini geliştirebilirler.

Bu çalışmada,Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeninin öğrencisine yöneltebileceği soru örnekleri sunulmuştur. Bu soru örnekleri, insan düşünme modelinin girdi, işleme, çıktı süreçlerini işletecek şekilde hazırlanmıştır. Böylece, etkili öğrenme ortamı oluşturulurken, öğrencilerin din hakkında düşünme yeteneklerinin gelişmesi sağlanacaktır.
 
 
 
 

(*)Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon İlahiyat Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi.

(1)Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi,A.Ü.İlahiyat Fakültesi Yayınları,Ankara, 1988, s.95.

(2)Mualla Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, Türkiye DiyanetVakfı Yayınları,Ankara, 1991, s.138.

(3)Marcia Bundy Seabury, “Teaching Dystopias:The Value of Religious Questioning”, Journal of General Education, Sayı:44, (March 1995), s.180-195.

(4)Muhsin Hesapçıoğlu, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Beta BasımYayım Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1994, s.147.

(5)D.Redfield, E. Rousseau, “A Meta-Analysis onTeacherQuestioning Behavior”,Review of Educational Research, Sayı:51, (Summer 1981), s.234-245.

(6)Selçuk, a.g.e., s.128.

(7)C.Gregory Higgins,“Some Questions to AskBefore Leading a Class Discussion”, Religious Education, Sayı:89, (Win. 1994), s.68-79.

(8)A.JamesBellance,“A call for Staff Development”, Developing Minds:A Research Book for Teaching Thinking, Assocation forSupervision andCurriculum Development,Autumn, 1985, s.126.

(9)C.FrederichRsinger, “Religion in the Social StudiesCurriculum”, ERICDigest, Say:071. 1993.

(10)CliffordT.Morgan, Psikolojiye Giriş, Çev.SibelKarakaş ve ark. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları, Ankara, 1984, s.144.

(11)Arthur L.Costa, “TeacherBehaviorsThatEnable Student Thinking”, Developing Minds:A Reseacrh Book for Teaching Thinking,Assocation for Supervision andCurriculum Development, Autumn, 1985, s.126.

(12)Arthur L.Costa, “Toward a Model of Human Intellectual Functioning”, Developing Minds:A Research Book for Teaching Thinking,Assocation forSupervision andCurriculum Development, Autumn, 1985, s.64.

(13)Veysel Sönmez, Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı, PegemYayınları,Ankara, 1994, s.36.

(14)Costa, 1985, a.g.e., s.127.

(15)Sönmez, 1994, a.g.e., s.46.

(16)Costa, 1985, a.g.e., s.127.

(17)Sönmez, 1994, a.g.e., s.51.

(18)Costa, 1985, a.g.e., s.128.

(19)Cavit Binbaşıoğlu, Öğrenme Psikolojisi, Kadıoğlu Matbaası, Ankara, 1991, s.89.

Toplumsal yansımalarımızı gösteren ve bundan ibret alınmasını amaçlayan videoların tümüne sosyal deney denilir. Bu videolar genelde, insanların kimse onları görmüyorken neye nasıl tepki vereceklerini ortaya çıkarmak amacıyla, gizli kamerayla çekilir. Çünkü bazı insanlar biri onu gözlerken hava atacak girişimlerde bulunmaktan ve duyar kasmaktan çok hoşlanırlar. Birçok ortak toplumsal sorun arasından en çok ses getirenlerini sizler için ayıkladık. Ön yargılarımız, çevremizde olup bitenlere karşı olan duyarsızlıklar ve sosyal medyanın yan etkileri gibi kanayan yaralarımıza parmak basanları seçmeye çalıştık. İşte dünyada ses getiren en yaratıcı 10 sosyal deney…

1. Makyaj Öncesi-Sonrası Ne Düşünürsünüz?

You Look Disgusting sosyal deneyini Em Ford, insanların dış görünüşe karşı olan ön yargılarını kırmak amacıyla yapıyor. Videoda ilk olarak makyajsız ve sivilceli yüzünün fotoğrafını paylaşıyor. 3 ay boyunca, sabah onunla uyandığınızı hayal edin, ona bakamıyorum bile, tiksinti şeklinde aşağılayıcı yorumlar alıyor. Ford hemen ardından makyajlı yüzünün fotoğrafını paylaşıyor ve ilk başta, çok güzelsin, çok tatlısın gibi birkaç iyi yorum gelse de daha sonrasında insanları kandırmakla suçlanıyor ve bunun yasa dışı olması lazım şeklinde yorumlar alıyor. Fotoğrafların altına gelen, kendimi öldürmek istedim, 12 yaşındayım sivilcem var lütfen yardım edin gibi aynı problemleri çeken insanların da yorumları oluyor. Bu bize gösteriyor ki, ön yargılarımız ve dış görünüşe verdiğimiz önem öyle bir hal almaya başladı ki karşımızdakiyle hiç empati kurmadan çok kolay bir şekilde yargılarımızı savurur olmuşuz. Yaptığımız eleştirilerin insanların hayatını nasıl alt üst edebildiğini, 12 yaşında bir genç kızın sivilcesinin olmasından daha normal bir şey yokken nasıl yardım edin çığlıkları attığını gördüğümüzde bunu çok daha net anlayabiliyoruz.

2. Yanlış Bilgilere Karşı Tepkiniz Ne Olurdu?

Mortierbrigade ajansı Gent Üniversitesi’yle iş birliği yaparak, 3 profesörün dersinde öğrencilerine doğru olmayan bilgileri anlatmaya başlıyor. Öğrencilerin verdiği tepkileri gizli kameradan inceliyorlar. Ders boyunca, kimisi doğru bildiğini savunsa da çoğunluk sadece şaşkınlıkla dinliyor ve hiç sesini çıkarmıyor. Kısa olsa da oldukça yaratıcı olan bu sosyal deneyin bize öğretmeyi amaçladığı şey doğruyu savunma konusunda cesaret göstermemiz gerektiği. Günümüzde çok fazla yanlış bilgi yığını olan kaynaklar ve insanlar varken bilginin ardını kurcalamalı ve araştırmalıyız. Özellikle öğrenim çağında olan nesillere ışık tutan ve izleyen herkese ders verecek nitelikte olan bu deney, ses getiren deneyler arasında yerini bulmayı başarmış. Öğrenmenin yaşı yoktur felsefesiyle bu deneyin tüm yaştan insanlara hitap etmesini ve bir şeyler katmasını temenni ediyoruz.

3. Ne Yapmak İstersiniz?

Marina Abramoviç’in 1974 yılında yaptığı canlı performansı esnasında insanların yaptıkları öyle bir hal almış ki istemeden sosyal deney statüsüne geçmiş diyebiliriz. Bir masanın üzerine, gül, makas, kek gibi 72 adet eşya bırakmış. Sonra masanın yanına geçerek kıyafetinin üzerine “Masadaki eşyalar ile bana istediğinizi yapabilirsiniz. Ben hiç hareket etmeyeceğim. Tüm olanların sorumluluğu bana aittir.” yazan bir kart asarak gösteriye başlıyor. İlk saatlerde masadan gül alıp eline gül tutuşturmak gibi minik jestler yapılıyor fakat bir iki saat geçtikten sonra izleyicilerden biri Abramoviç’in üzerindeki kıyafetlerin hepsini yırtarak ve keserek çıkarıp onu soyuyor. Bunu gören diğer izleyiciler de kesici aletleri alarak fiziksel zarar vermeye, taciz etmeye başlıyorlar. Aralarından birinin masadan silahı alıp Abramoviç’in eline tutuşturup boynuna doğrultuyor ve gösteri sorumlusunun isteğiyle sonlandırılıyor. Kanlar içinde hareket etmeye başlayan Abramoviç’i gören kalabalık birden paniğe kapılıp hızlıca oradan uzaklaşırken, bazıları Abramoviç’in gözyaşlarını silip ona yardım etmeye çalışıyorlar. Bu deney, insanların içinde barındırdığı psikopatlığın ve caniliğin en kötü örneklerinden biridir. Toplum psikolojisiyle, belki de yapmayacağımız, bastırılmış hayvani dürtülerimizin ne kadar çabuk ortaya çıktığını ve sürü psikolojisinin geçmişten bugüne hiç değişmediğini bize kanıtlıyor.

4. Çocuk Düğününe Tepkiniz Ne Olurdu?

Bu deney, Lübnan’da, 8-9 yaşındaki kızların bile, ailelerinin izni oldukça evlenmelerinin yasal olmasına tepki çekmek için Kadın Hakları Örgütü tarafından yapılıyor. 12 yaşında bir kız, kendisinden yaşça büyük bir adam ve bir fotoğrafçıyla birlikte sahte bir düğün çekimi kurgulanıyor. O esnada orada yürüyüş yapan veya oradan geçmekte olan insanlardan kimisi sadece izleyerek geçiyorlar. Kimisi ise eşiniz mi diye sorarak tebrik ediyor. Neyse ki, aralarında tepki gösterip, bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalışan, polis çağırmak isteyen ve kızın yanında durup onu bırakmayan insanlar da çıkıyor. Çocuk gelinin bu duruma dur demeye gücü yetmiyorken, kimi bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek görmezden geliyor. Genç yaşta zorla evlendirilip, para ile satılan kız çocuklarının hayalleri, hayatları kısacası özgürlüklerini elinden alıp seçim haklarının engellendiği haberlerini duymuyor muyuz? Dünyada oldukça ses getiren bu sosyal deney, en yaratıcı deneyler listemize eklenerek farkındalığı biraz olsun arttırmak istedik.

5. İnternetteki Bilgilere Ne Kadar İnanırsınız?

Oobah Butler, TripAdvisor uygulamasında “The Shed” isimli sahte bir restoran açıyor ve yakın çevresinden yorum yazmalarını rica ediyor. Restoran olur da yemek olmaz mı? Aynı kendisi gibi sahte olan yemek fotoğraflarını da çekerek paylaşıyor. Kısa bir sürede bu restoran Londra’nın en popüler restoranı haline geliyor ve telefonlar susmuyor. Butler, arayanlara rezervasyonların dolu olduğunu söylerken, TripAdvisor restoranı kaldırınca, telefon edenleri geri arayarak boş yerlerinin olduğunu söylüyor. Bunu duyan müşteriler de hemen yer ayırtıyorlar. Gelenlerin gözünü bağlayarak arka bahçesine alan Butler, önlerine ısıttığı hazır yemekleri koyuyor. TripAdvisor gibi bir uygulamayı bu kadar kolay kandırabilmesinin, bu kadar çok ses getiren bir deney haline gelmesinde payının büyük olduğunu kabul ediyoruz fakat yine de bunun yaratıcı bir deney olduğunu düşünüyoruz. Bu deney, algı yönetimiyle olmadığı halde insanları yönlendirmenin ne kadar kolay olduğunu gösteriyor.

6. Çocuğunuzu Ne Kadar Tanıyorsunuz?

Coby Persin’ın yaptığı deneyin amacı sosyal medyayı kullanarak küçük yaşta bir kızı kaçırmanın ne kadar kolay olduğunu göstermek. Deney, Facebook’ta sahte bir hesap oluşturmayla başlıyor. Hesapta kendini 15 yaşında bir erkek çocuğu olarak gösteren Persin, yaşları 12, 13, 14 olan 3 kıza ailelerinden izin alarak istek gönderiyor. Birkaç gün boyunca kızlarla sohbet ediyor ve buluşma günü ayarlamaya çalışıyor. Kızlar görüşeceklerini söylediklerinde Persin ailelerine haber veriyor ve önce aileleriyle buluşuyor. Kızlardan ilki (13) evinin yanındaki parkın adresini verip öğlen vakti görüşmeye giderken, kızlardan ikincisi (12) babasının uyumasını bekleyerek Persin’ı çağırıyor. Sonuncu kızımız da (14) ailesinin yemeğe gittiğini sanarak, kardeşinin onu alacağını söyleyen Persin’a inanıp gelen araca hemen biniyor. Bu deney, ailelere kızlarını daha yakından tanıyıp, onlarla daha çok ilgilenmelerini öğretirken, çocuklarımıza ve yaşı fark etmeksizin herkese sosyal medyayı kullanırken daha dikkatli olmamız gerektiğini öğretiyor.

7. Kaç Kişiyle Birlikte Oldunuz?

Birbirinizin bugüne kadar kaç kişiyle birlikte olduğunu biliyor musunuz? sorusu bir araya getirilen çiftelere soruluyor. Gelen cevaplar sitcom dizilerini aratmıyor. Cevap verirken erkeklerin daha rahat olduğu ve kadınların biraz daha çekinip, lafı dolandırdığını görüyoruz. Çiftlerin hiçbirinin bu sorunun cevabını bilmemesi ve karşı tarafın cevabı verirken duyduğu rahatsızlığa dikkat çekiliyor. Bu deney aslında bir yerde, birbirinizi ne kadar tanıyorsunuz, geçmişinizi ne kadar biliyorsunuz, eşinizin geçmişine ne kadar saygı duyup ne kadarını kabullenebilirsiniz sorularına da yanıt veriyor. Kimileri benden öncesi önemli değil şeklinde düşünerek geçmişi kurcalamasa da bir insanı tanımak için önce geçmişini bilmek gerekir diyenler de az değil. Verilecek cevaptan korktuğumuz için soramadığımız bir takım soruların ileride önümüze keskin bir bıçak gibi çıkabileceğini gözler önüne seriyor.

8. Kitap Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

Hepsi farklı milletten olan insanlara Kur’an-ı Kerim kitabını, yazarı anonim olan ve içeriği, tasarımı tamamen farklı bir kitaba dönüştürerek içinden birkaç bölümü okuyup hakkında ne düşündüklerini söylemelerini istiyorlar. “Okuduklarımıza katılıyor musunuz?” sorusu insanlara soruluyor ve gelen cevapların hepsi olumlu oluyor. Kitapta güzel tavsiyeler verildiğini, toplumsal olarak ortak değerlere saygı gösterip bunun bilincinde hayatımızı sürdürmemiz gerektiğini söylüyorlar. Hatta içlerinden biri “Herkes böyle yaşasa dünya daha iyi bir yer olur.” diyor ve zaten diğer tüm yorumları da toparladığımız zaman hepsi bu kapıya çıkıyor. Daha sonra bunun Kur’an olduğunu söyleyip ve böyle yapma amaçlarının ön yargısız bir şekilde yaklaşmaları olduğunu açıklıyorlar. Bu deney, dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun insan her yerde insan dedirtiyor. Ön yargılarımızı bir kenara koyup, tarafsız yaklaştığımızda hepimizin ihtiyaçlarının, isteklerinin, mutluluklarının ve üzüntülerinin benzer şeyler olduğunu görebiliriz.

9. Çocukları Sever Misiniz?

UNICEF tarafından gerçekleştirilen bu sosyal deneyde evsiz çocuklara dikkat çekmek amaçlandı. Yoğun ve kalabalık yerlerde tek başına bırakılan 6 yaşında Anano, temiz ve şık giyimli olduğunda dikkatleri üzerine çekerken, fakir bir kostüm giydiğinde maalesef kimse yardım etmediği gibi aşağılama bile yapanlar oluyor. Yalnızlığın insan psikolojisi üzerinde bıraktığı etkileri adeta gözler önüne seriyor. Geleceğin mimarları olan çocuklarımıza ne kadar ilgi gösteriyoruz, bu sosyal deney de bu sorunun cevabı aranıyor. Küçükleri korumak için adım atmaktan çekinmeyin. Yardım etmek için onlara sadece para vermeniz gerekmez. Zararsız olan tüm çocuklara sevginizi belli edin. Bir gülümsemeyle ya da muhabbet ederek onlara duyduğunuz ilgiyi fazlasıyla yansıtmış olursunuz.

10. Başka Milletler Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

Dünyanın dört bir yanından DNA testi yaptırmak isteyen 67 kişi bir arada toplanıyor. Kendi milletleri ve diğer milletlerle ilgili düşünceleri soruluyor? Çok fazla ortak noktaları bulunmasına rağmen maalesef beklendiği gibi düşünceler biraz ırkçılığa kayıyor. Ancak 2 hafta sonra tükürük örnekleriyle DNA testlerinin sonuçları herkesi ters köşe yapıyor. Bu sosyal deneyi gerçekleştiren Momondo şirketi tarafından katılımcılara dünyayı seyahat etmeleri, diğer insanlarla tanışabilmeleri ve diğer kültürleri tanımaları için ücretsiz uçak bileti veriliyor. Bu deney, her şeyin bir bakış açısından ibaret olduğunu bizlere gösteriyor. Dünyada olduğu kadar ülkemizde de bu gibi ses getiren yaratıcı sosyal deney / deneylere en doğal haliyle ihtiyacımız olduğu açık olarak görülüyor.

‘’Sosyal Medya Deneyleri Toplumsal İletişimi Güçlendirmez’’

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada sıkça tartışılan ‘’Diyarbakırlı Çocuklar’ videosuyla ilgili Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Çiler Dursun ile sosyal medya deneylerini ve yansımalarını, Diyarbakır Çocuk Ağı ile de çocuk hakları bağlamında Diyarbakır’a bakan yönünü konuştuk. Çiler Dursun, karşısındaki toplumsal özneyi bir bilinmezlik ve tehlike kaynağı "öteki" olarak koyan hiçbir faaliyetin, toplumsal iletişimi güçlendirmeyeceğini, bunu yapan hakim toplumsal öznenin hakimiyetini, "üstünlük" algısını dolaşıma sokarak pekiştireceğini söylüyor.

Sosyal Medya deneyleri neden yapılır? 

çiler dursunÇiler Dursun: Sosyal medya deneyi diye adlandırılan etkinlik, belirli koşullarda belirli insanların nasıl bir yanıt geliştireceğini ya da tepki vereceğini sergilemeye yöneliktir. Bunun sosyal medyada yaygınlaştırılmasıyla, özellikle kritik koşullara ve durumlara ya da ikilemli hallere yönelik kişilerin göstereceği yaklaşımlar, topluma sunularak sonuçlar çıkarmaları için bir müdahale yapılmış olunur. Sosyal medya, toplumsal yaşamın online ortamlardaki bir izdüşümü olduğu için, toplumun da bu tür etkinliklerden bir ders çıkarması adeta istenir, beklenir. Bu tür içeriklerin herhangi bir yararı olduğuna dair bir araştırma yok. Bununla birlikte topluma, gündelik yaşam içinde insanların nasıl oldukları, genel olarak da belirli etnik, dinsel, sınıfsal, cinsiyet vb. özelliklere göre insan gruplarının “iyi mi kötü mü” olduğu ile ilgili bir genel izlenim vermeye çalışır. 

Nasıl bir fayda sağlar ya da sağlıyor mu? 

Yapılan deney değil de faaliyetteki ana odak, çocukların yetişkinlerin dünyasından farklı olarak paylaşımcı, yardımsever yapılarını ortaya koymak; ya da Kürtlerin “iyi insanlar” olduklarına dair bir anlayışı güçlendirmek; ya da  yoksul/parasız insanlara yardımın değerine dikkat çekmek gibi birkaç eksende karşımıza çıkıyor aslında. Ancak Diyarbakır’da yapılmış olduğu için, Kürtlerin insani özelliklerine yönelik sözde olumlu bir vurguda bulunmaya çalıştığı gözleniyor videodan. Buna sözde olumlu vurgu dememizin neden şu: Kürtlerin bir etnik kategori olarak on yıllardır Türkiye’de haklarında oluşan olumsuz toplumsal yargıları örtük olarak yüklenen bir içerik üretilmiş durumda. Bu deney aslında “Kürtlerin de iyi insanlar” ya da “Kürt çocuklarının, iyi yürekli çocuklar” olduğunu adeta kanıtlamaya yönelik bir girişim olması nedeniyle, ayrımcılık içermektedir.  

Son dönemde Diyarbakırlı küçük çocuklar üzerinde yapılan sosyal medya deneyi oldukça tepki topladı. Siz ne düşünüyorsunuz? Meseleyi reelden kopararak hem romantik hem de oryantalist bir bakış açısıyla ifade etmiyor mu? Bu ifade biçimleri toplumsal iletişime/barışa /birlikte yaşama katkı sağlar mı?

Çiler Dursun: Karşısındaki toplumsal özneyi bir bilinmezlik ve tehlike kaynağı “öteki” olarak koyan hiçbir faaliyet, toplumsal iletişimi güçlendirmez nihai olarak. Kısa vadede toplumsal anlaşmayı, ortaklaşmayı destekler gibidir. Ancak orta uzun vadede, “öteki” olarak “Kürt çocuklarının” dünyasını ve yapısını sergilemekle ilgili yanlış bir hareket noktasından yapıldığı için, bunu yapan hakim toplumsal öznenin hakimiyetini, “üstünlük” algısını dolaşıma sokar ve pekiştirir. 

Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Her şeyden önce yapılanın bir sosyal deney olmadığını belirtmek gerekir. Ne bilimsellik ne de etik açıdan buna sosyal deney demek mümkündür. En özet haliyle bu, ortada bir hipotez, sınanacak bir varsayım ya da deney ve kontrol grupları olmadığından, yöntem ve yaklaşım açısından bilimsellik iddiası olmayan bir “deney”dir. Diğer yandan deneye katılanların bundan bihaber olması, elde edilecek verilerin kullanılması için rızalarının alınmamış olması, deneyin olası risklerinin bildirilmemiş olması gibi birçok nedenden dolayı da etik olmayan bir yaklaşımdır bu. Ayrıca “sosyal deney” adı altında yapılanların hukuki açıdan da sorunlu olduğunu söylemek gerekir.

Yani iki Youtuber’ın daha fazla izlenmek adına “deney nesnesi” olarak seçtikleri çocukların kişisel verilerini gizleme kaygısı taşımadan, görüntüleri geniş kitlelerin rahatlıkla ulaşabildiği ve kontrolü imkansız bir mecra olan sosyal ağlarda dolaşıma sokması aslında hukuki açıdan da suçtur.

Yapılanlar hem kişisel verilerin kaydedilmesi ve paylaşılması hem de çocuk mahremiyetinin ve unutulma hakkının ihlali bağlamında değerlendirilmelidir. Çocukların “masumiyet”inin sınandığı ve teste tabi tutulduğu bu “sosyal deney”, hak ihlali ve istismardan başka bir şey değildir. Dolayısıyla çocuklar ile ilgili ve onlarla yapılacak herhangi bir çalışma (herhangi bilimsel bir çalışma da dahil) her şeyden önce çocuğun duygusal-psikolojik-sosyal gelişimini, benlik algısını, mahremiyetini ihlal etmeden; odağında çocuk ve haklarının olduğu etik ilkeler çerçevesinde ve bilimsel kriterlere göre düzenlenmelidir.

Bir grubu / güruhu/ kimliği deney olarak görmenin toplumda nasıl yansımaları oluyor? “Aslında iyi” imgeler yaratma ihtiyacı neden hasıl oluyor? Doğrusu nedir? Nasıl ifade edilmeli? Ya da siz neler tavsiye edersiniz?

Çiler Dursun: Toplumsal yaşamın sadece kötülerden ve kötü insanlardan ibaret olmadığını, yardımlaşmanın, dayanışmanın, birbirine el vermenin önemine dikkat çekilmek isteniyorsa, katılımcıların ötekileştirilmediği, haberlerinin olmadığı bu tür gizli “deneyler” yerine, onların açıkça kendilerini, iç dünyalarını, yaşama biçimlerini kendi diledikleri kadar sunabilecekleri içerikler üretilmeli ve dolaşıma sokulmalıdır. Gazetecilik faaliyetleri, belgeseller bunu yapmanın en önemli mecralarıdır. Sosyal deney denilen uydurmayı, özellikle sosyal medya fenomenleri denilen popüler yönelimli kanaat önderleri icat ederek yine herhangi bir toplumsal yarar sağlamayacak biçimde kendi popülerlikleri için de kullanmaktadırlar. Adeta “şov” yaparak izlenirliği arttırmakla sınırlı bu tür içerikler, görünen amacının aksine, örtük olarak ayrımcılık ve ötekileştirmeyi pekiştirme riskine sahiptir. İlaveten toplumsal yaşamdaki “doğru ve yanlış nedir” ile ilgili değer dünyasını da derinlikli ve kapsamlı biçimde yansıtamamakta, sadece bir dar kesit olarak, belirli klişelerle insanlara sunduğu için, iyi ve kötü, doğru ve yanlış üzerine de düşündürtmemektedir, sorgulatmamaktadır.

Diyarbakır çocuk çalışmaları ağıDiyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Kürt illerinde yapılan bu tarz “deney”lerin sadece işleniş biçimiyle bilimsel, etik ve hukuki yönden sorunlu olduğunu söylemek konunun temel bağlamlarından birini eksik bırakmak olur. Çünkü Kürtler söz konusu olduğunda devletin uyguladığı politikalar, toplumda yarattığı algılar ve bakış açılarının anlaşılması gerekmektedir. Kürtlere ilkel, eğitimsiz vb. şekilde yaklaşan devlet için, yapılması gereken Kürtlerin iyi  ve makul birer vatandaş haline getirilmesi yani medenileştirilmesidir. Devletin Kürtlere bu bakışı ve yaklaşımı maalesef Türk toplumunun da zihinsel ve kültürel kodları haline gelmiştir. Kısacası, ister devlet eliyle ister siviller tarafından gerçekleştirilsin, beyaz bir anlayışın testi/deneyi geçen çocukları;iyi ve makul vatandaşlar olarak tablet vs. ile ödüllendirilecekleri aksi takdirde testin geçilememe durumunda sosyal bir dışlama yaşayabilecekleri mesajı verilmektedir. Bu ve benzeri ödül ve ceza sistemlerinin normalleştirilmesi aynı zamanda pedagojik olmayan bir yöntem olarak çocukların algısında evrensel ahlaki gelişim eğiliminin çıkarcı yöne kaydırılmasına sebep olur.

Aslında Kürt illerinde çocuklar ya da vatandaşlar “iyi çocuk”, “iyi birey” olmaktan çok “çocuk” ve “birey” gibi gösterilmeye çalışılıyor demek daha doğru. İkinci sorunuzda Kürtlerin medenileştirilmesi gereken insanlar olarak görüldüğünü belirtmiştik. Bunun yanına son 40 yılın çatışmalı sürecinde sürekli dile getirilen ve çocuğundan yaşlısına kadar neredeyse tüm Kürtlerin terörist olarak damgalanmasını da koyarsanız; aslında Kürtler açısından uzun bir zamandır insandışılaştırıcı bir söylem ve pratiğin yürürlükte olduğunu görürsünüz. Ancak Kürtlerin siyasal bir özne olarak kendilerini ortaya koymaları, gelişen iletişim ve ulaşım teknolojileriyle kamusal alanda daha görünür ve etkili olmalarıyla birlikte bu söylem ve pratikleri mümkün kılan Türklük ethosunun bir krize girdiği söylenebilir. Kürtlerin de “iyi” birer insan (çocuk ya da yetişkin) olduğunu görmek ya da göstermeye çalışmak bu krizi gerçek bir yüzleşme olmaksızın atlatmanın aracı haline getiriliyor. Yani bütün Kürtler terörist ya da cahil değil, bir kısmı videolardan gördüğümüz kadarıyla “iyi” ve aç kaldığınızda size yemek verip evlerini açabiliyorlar. Kürt toplumunu ve çocuklarını potansiyel suçlu olarak gören beyaz egemen için bunun siyasal karşılığı bütün Kürtlerin siyasal hak talebinin olmadığı yani hepsinin ‘’kötü’’ olmadığıdır. Özellikle geçmiş yıllarda Kürt çocuklarının taş atan çocuklar olarak devlet şiddetine maruz kalmaları yani kötü çocuk olmaları mevcut egemen korkunun bir göstergesi olmakla birlikte yerine ikame edilecek uslu; iyi çocuk imajı noktasında da çocuklar istismar edilerek mevcut videolarla yeni algıların yaratılmasına ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır.

Bir de çocuğun rızası kavramı meselesi var. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Çocuğun rızası oldukça tartışmalı bir alan olmakla birlikte bir ilk yaklaşım olarak; her şeyden önce çocuğa anlayacağı dilde (sadece kavramsal değil, anadili gibi faktörler de göz önünde bulundurularak) nasıl bir çalışma yapıldığı, niçin bu çalışmanın yapıldığı, verilerin nerelerde ve nasıl kullanılacağı, bunun olası sonuçları, barındırıyorsa riskleri vb. konularda açıklamalar yapılarak ve çocuğun bunlar hakkındaki fikirlerini de dinleyerek rıza meselesi düşünülmelidir. Gerektiğinde rıza göstermiş dahi olsa çocuk, üstün yararı gözetilerek çalışmaya dahil edilmemelidir. Ayrıca sadece çocuğun değil, aynı zamanda velisi veya vasisinin de rızası alınmalıdır. Çocuğun bilgilendirilmiş onamı, veli ya da vasi onayı gibi detaylar bilimsel çalışmalarda dahi titizlikle düşünülüyorken Youtuber’ların gizli kamera çekimleri yaparak görüntülerin açık bir şekilde ve herkesin ulaşabileceği platformlarda yayınlanmasını ve bunun normalleştirilmesini kaygı verici buluyoruz.

Bir de çocuk işçiliği mevzusu var tabi?

Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Çocuk işçiliğinde; bir ekonomik sömürü olmakla birlikte çocuğun biyo-psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkileyen; çocuğu duygusal, fiziksel, cinsel istismar türlerine açık hale getirdiği bir durum söz konusu. Çocuk işçiliği, çocuğun başta yaşam hakkı olmak üzere eğitim, sağlık, oyun vb. temel haklarından mahrum kalmasına neden olan ve temelinde ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizliklerin olduğu genel adaletsizliğin yarattığı bir sonuç. Tabii, bu eşitsizliğin ve adaletsizliğin, çocuk işçiliği özelinde ihmal ve istismarın birincil muhatabı; ulusal ve uluslararası sözleşmelerle, mevzuatlarla yükümlülük altında olan devlettir. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 19. madde, T.C. Anayasası 41. ve 50. madde, 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu devleti çocuk ihmali, istismarı, kötü muameleye karşı yasal, idari, toplumsal ve eğitsel önlemler; koruyucu ve önleyici tedbirler alması ve uygulaması konusunda zorunlu yükümlülüklere bağlamıştır. Tabii, bu sorumluluk sadece devletin değil, Diyarbakır’da çocuklar üzerinden yapılan sosyal deney meselesinde de görüldüğü üzere aynı zamanda birey ve toplulukların da. Taraf olduğu sözleşme ve yasalarını dahi uygulamayan (bunda birçok yapısal neden olmakla birlikte özellikle çocukların ucuz iş gücü olarak çalıştırılması önemli bir etken) kamunun bu tavrından cesaret alan, çocukluğa ve haklarına dair herhangi bir duyarlılığı ve farkındalığı olmayan yetişkinler de Diyarbakır örneğinde görüldüğü gibi çocuğun mahremiyetini, gizliliğini ve birçok hakkını ihlal ederek sömürüye, ihmale ve istismara açık hale getirmekte; çocuk işçiliğini toplumda normalleştirmeye ve özendirilmesine neden olmaktadırlar. Çocuk ve haklar meselesi devletin insafına bırakılmayacak kadar önemli ve değerli bir konudur. Her ne kadar bilinçli olarak yoksulluğa mahkum bırakılmış olsalar da ebeveyn ve ailelerin bu konuda daha bilinçli, duyarlı olmaları gerekmektedir. Tam da bu noktada, tüm toplumu ilgilendirmesiyle bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin sorumluluk almaları gerektiği bir durumdan bahsedebiliriz. Çocukların, ailelerin yoksulluk döngüsünü kırmaları noktasında ciddi sosyal politikalar ve ekonomik örgütlenmelere ihtiyaç vardır.

Bu görüntülerden nasıl dersler çıkarmalıyız? Ne olmalı? Nasıl olmalı?

Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Bu görüntülerden çıkarılması gereken birçok ders mevcut. Öncelikle çocuk kavramı ve toplumun çocukluk algısının çarpık ve yetersiz olduğu; hakları ve ihtiyaçları olan toplumsal bir grup olarak çocukların mahremiyetleri, rızaları, kendileri ile ilgili tüm süreçlere katılımları konusunda ciddi bilinçsizliğin, ihlallerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bunların toplamında da çocukların haklarının ihlal edildiği, ihmale ve istismara maruz bırakıldıkları görülmektedir.

Söz konusu çocuklar ise tüm yetişkinlerin, sivil toplumun, toplumsal güçlerinin uyanık, duyarlı olması gerektiği bir kez daha görülmektedir. Çocukların ve ebeveynlerin açık rızası ve katılımı olmadan hiçbir çalışmanın yürütülmemesi, bu konuda sorumluların üzerinde her zaman kamuoyu baskısını oluşturarak yükümlülüklerini ve görevlerini yerine getirmeleri hususunda ısrarcı olmak ve tüm kanalları kullanmak gerekmektedir. Çocukları hiçbir deneyin nesnesi haline getirmemek hepimizin sorumluluğudur. Özellikle çocuklar üzerine ve onların katılımıyla yapılacak çalışma ve deneylerde belli bilimsel, etik ve hukuki kriterlerin oluşturulması ve bu çalışmalar için zorunlu tutulması gerekmektedir. Youtube ve benzeri sosyal medya ve platformların içerik üretilmesi ve paylaşılmasına ilişkin çocuk hak temelli mevzuatın geliştirilmesi ve uygulanması ihtiyacı kendini önemli ölçüde ortaya koymaktadır.

Bu platformlarda benzer hak ihlalleri söz konusu olduğunda ise hem çocuğun korunması hem de ilgili içeriği üreten kişilere ilişkin yaptırımların uygulanabilmesi için ilgili bakanlıkları göreve çağırıyoruz.

Her şey bir twitter gönderisi atmamla başladı. Gönderi metninde “yukarıda Allah var” deyimini/kalıbını kullanınca epey bir takipçim “Allah her yerde. Yukarıda Allah var demek dini bakımdan uygun değildir” tepkisi verdi. Ben de bunun üzerine minik bir sosyal deney yapmaya karar verdim. Fetvalarına her daim güvendiğim, kendi kişisel sorularımı her zaman yönelttiğim iki son derece yetkin hocaya, Muhammet Yazıcı ve Abdullah Küskü’ye bu meselenin hükmünü sordum yine bir sosyal medya gönderisi ile…

Mesele sosyal deneye böylece dönüştü. İşin o kısmını da anlatacağım elbette ama önce birkaç şey söylemek isterim.

Adına “Türk modernleşmesi” dediğimiz yarım yamalak süreç, dini meseleleri “yüzeyden tartışma” sonucunu doğurdu ister istemez. Üzerinde temelden anlaştığımız kavramlar ve yaklaşımlar giderek belirsizleşti ve Cemil Meriç’in fazla iyi niyetli yaklaşımı ile söyleyecek olursak “yobazlık”, bir korunma, kendini koruma biçimine dönüştü.

Asla, esasa, künhe dair tartışılmayan ve hassasiyet gösterilmeyen meselelerin boşta kalan enerjisi “detaya, furuata, şekle” akıtıldı. Benim “sakal boyu tartışması” diyerek karikatürize ettiğim bu yaklaşım, “gelinmesi gereken asıl yeri ıskalama” biçimine dönüştü.

2000’li yıllar boyunca bu ıskalama biçimine bir şey daha eklendi: “Bu ıskalamayı hararetle savunmak!”

Giderek tuhaflaşan, hatta neredeyse zombileşen “güya ehli sünnet müdafaası” meselesi, aslında bu ıskalamanın kendisini en çok temayüz ettirdiği alan. “Bu kitap ehli sünnete uygun değildir” mührü yaptırmaktan konferansa gelen dinleyicilerin kelle sayısıyla kibirlenmeye kadar vardı mesele. Tekfirler furuatta boğulmayı, hamasi sloganlar Arapçası perişan adamları hoca sanmayı beraberinde getirdi.

Sünniliği yaşamın merkezine yerleştirmek yerine Sünniliği ideolojik bir yaklaşım haline getirmenin Sünniliğe yapılacak en büyük kötülük olduğunu fark etmedi kimse üstelik. Fark etmedi, zira kitlenin varlığı ve ateşli tasdiki kendilerinin doğru bir şey yaptığına ikna etmeye yetti bu adamları. Kitle dediğim de twitterdaki 500 bin takipçi. Acıklı bir tiyatro yani.

Bu, burada bir dursun.

“Yaratmak Allah’a mahsus” yobazlığı ile “yukarıda Allah var” kalıbını sakıncalı bulmak aslında aynı şey. Bizatihi ayette Allah “ha-la-ka” fillini kullanarak Hazreti İsa’ya “bir kuş yarat” diyor ama fark etmez. Yaratmak nasılsa sadece Allah’a mahsus. Niçin düşüyoruz bu tuzağa peki? Dil bilmiyoruz. Dilin imkanlarının farkında değiliz. Basitçe her türlü yaratımı “yoktan var etme” zannederek softalaşıyoruz. Fakat günün sonunda bu softalık “Allah’ın dinini bugün de kurtardık” gururuna dönüşüyor. İçinden çıkamadığımız sarmal budur.

“Yukarıda Allah var”, mekan, yön, yönelim ifade etmez. Tıpkı “Allah her yerde” lafzının “mekan, yön, yönelim” ifade etmediği gibi. Zira Allah’a hiçbir şart ve şekilde mekan izafe edemezsiniz. “Her yerde” ile “yukarıda” lafızları mekan izafe edilmesi bakımından aynı tehlikeyi barındıran lafızlardır. Lakin “her yerde” lafzı muazzam bir terse çevirme örneği olarak “hiçbir yerde” manası taşıdığından, “yukarıda” kelimesi de Allah’ın yüceliğine, üstünlüğüne, her şeyin üzerinde olmasına atıf olduğu için iki lafzın da kullanılmasında bir beis yoktur.

Bu bilgileri çok önceden, ilahiyat birinci sınıfın kelam dersinde öğrenmiş olmama rağmen o sosyal deneyi yaptım yine de. İki çok güvendiğim hocaya sordum bu işin fetvasını. Fakat ne oldu biliyor musunuz? Bir kişi “bunu ben de merak ediyorum” yazdı. İlahiyat birikimi benden fersah fersah ilerde olan sevgili Erol Erdoğan ağabey de “hocamız cevap yazarken şu ayetleri de hesaba katabilir mi?” diyerek nefis bir katkı sağladı. Bu iki kişinin dışında benim gönderime yorum yazan onlarca kişi, hiçbir kaynak belirtme ihtiyacı duymadan, hiçbir usule dayanmaksızın bu mesele hakkında rahatça, dümdüz fetva verdiler. Meseleyi benim açımdan eşsiz bir sosyal deneye çeviren nokta da tam burasıdır işte.

Din hakkında bu kadar rahat, bu denli desteksiz, bu denli şaldır şuldur konuşmak tam da “yarım kalmış, çarpık Türk modernleşmesi”nin gururla “başardım” diyeceği şeydir.

“Allah’ın dinini savunuyorum” diyerek yaldır yaldır fetva kasan adam aslında Türk modernleşmesinin başarısının altını çizmektedir.

O zaman soru gelsin: Bizi Sünni yapan şey nerededir ve o şey her neyse niçin ortada gözükmemektedir?

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır