Bölüm 1
İnsanlık doğa ile olan ilişkisinde başarısızlığa mı uğradı? Bu soru her ne kadar bizi, insanın serüvenini izlemek bakımından ağır bir yük altına soksa da, günümüzde karşı karşıya kaldığımız çevre sorunları göz önünde tutulduğunda, gerçekten de, doğayla olan ilişkimizi yemden gözden geçirmemizi gerekli kılmaktadır. Son yüzyıldır, özellikle Endüstri Devriminin hemen ardından başlayan yoğun sanayileşme süreci, kentleşme ve nüfus yoğunluklarının artması, doğanın ve doğal yaşamın hızla bozulmasına yol açmıştır. Yeryüzünde yaşayan birçok canlı türü doğal ortamlarından kopartıldıkları için yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış, ekolojik denge, çeşitli kimyasal sanayi atıklarıyla giderek bozulmuş ve hala da bozulmaya devam etmektedir. Belki de yüzyıl sonra bu tehlikeli süreç, dünyadaki her şeyle birlikte, insanoğlunun da sonunu getirecektir. Bu yüzden bu sorun, tek tek ülkelerin değil, bütün ülkelerin, en başta da sanayileşmiş ülkelerin bir sorunu olarak karşımızda durmaktadır.
İnsan doğada varlık bulan ve yaşamını sürdürebilmesi için de, zorunlu olarak doğayla ilişki içinde olmak durumunda olan bir canlıdır. Bu ilişki, parçası olduğu doğa içinde kendi gereksinimlerini karşılamaya dönük bir çabadır. Her şeyden önce, O, ekosistemin bir parçasıdır ve diğer canlılarla birlikte aynı besin zincirinin bir halkasını oluşturmaktadır. Böylesi bir bakış açısıyla, ister istemez insanı doğal evrimin bir uzantısı olarak görmüş oluruz. Bu yönüyle insan, dış çevreye bağımlıdır ve onun yasalarına boyun eğer. Bu onun özelliğinin bir yönüdür. İnsanın, doğanın yasalarına bağlı olan fizyolojisinin yanı sıra, özgür seçmelerinin kaynağı olan aklı da vardır ve o, aklıyla bir kültür dünyası yaratmıştır. O, bu özelliğiyle, kendisini doğanın sınırlandırmalarından kurtarmış ve onun bir parçası olmaktan sıyrılmıştır. Bir yandan fizyolojik gereksinimlerini, öte yandan tinsel gereksinimlerini karşılamak arzusu, insanın bu gereksinimlerini kendi estetik beğenisiyle bütünleştirerek çevresini şekillendirmesinde önemli rol oynamıştır.
İnsanın geliştirmiş olduğu yaşam teknikleri ve bu yaşam tekniklerine bağlı olarak çevresini yeniden ve yeniden düzenlemesi, onun, doğal yaşam alanının dışında yeni bir yaşam alanı oluşturmasına aracılık etmiştir. İşte, insanın kültürel gelişimi sonucu, kendisini doğal yaşam alanının dışına taşıması, aynı zamanda, onun, doğanın dengesini de değiştirici bir unsur haline dönüşmesine neden olmuştur. En başta, kendisini doğal besin zincirinin dışına çıkarmıştır. Çünkü artık, yalnızca çevresinde bulduklanyla yetinmeyen, yanı sıra, başka başka yerlerdeki canlıları da tüketen, dahası artık kendisi için üretim yapabilen bir varlık olmuştur. Ancak, üretiminin her yeni aşamasında, üretmiş olduğu her yeni teknolojik araç ve her yeni teknik uygulamayla birlikte, bir ya da bir kaç canlı türünün yeryüzünden yok olmasına yol açmış; buna karşılık, kendi türünün nüfusunu hızla arttırmış ve artıştan kaynaklanan tüketim sorununu çözme başarısını ancak teknik güç kullanımıyla sağlamıştır. Bunun sonucu olarak da, teknik güç kullanımı, insanı kendi yarattığı aletlerin ve makinaların birer parçasına dönüştürerek, onu üretimin bir aracı yapmıştır; bir anlamda, her şeyi olduğu gibi, onu da metalaştırmıştır.
Yalnızca insanın kendi yaşam koşullarının korunması ve iyileştirilmesine odaklanmış bir dünya tasarımı, Habermasın da vurguladığı gibi, başlangıcından beri hem teknik güç kullanımı ve hem de kurumsallaşmayla belirlenmiştir. Habermas şöyle der:
Amaç-rasyonel eylem, toplumsallaşmış öznelerin kendilerini kollektif olarak korumalarını, hayvan cinslerinin türlerini korumalarından ayıran etkin uyum sağlama biçimini temsil eder. Önemli yaşam koşullarını nasıl denetim altına alacağımızı biliriz, bu demektir ki, dış doğaya yalnızca uyum sağlamak yerine, dış koşullan nasıl kendi gereksinimlerimize uydurabileceğimizi biliriz.
Kubilay Aysevener
Dünyalılar
FacebookTwitterLinkedInMessengerMessengerWhatsAppTelegramYazdır
İnsan ve doğa ilişkisi her zaman belirli bir seviyede devam etsede son yüzyıllarda insanın doğayı yenmeye çalışmasıyla beraber, kötü etkilenmiştir. Biyolojilk çeşitliliğin azalmasından, ormanlık alanların kesilmesine kadar birçok neden bu konu hakkında söylenebilir. Peki insan ve doğa ilişkisi nedir? Özellikleri nelerdir?
İNSAN VE DOĞA İLİŞKİSİ NEDİR?
İnsan ve doğa ilişkisi aralarında doğal ve beşeri unsurlar barındıran bir bağ olarak tanımlanabilir.
Doğayı dört temel sistem oluşturur. Bunlar:
• Atmosfer (Hava küre)
• Hidrosfer (Su küre)
• Litosfer (Taş küre)
• Biyosfer (Canlı küre)'dir.
İNSANIN DOĞAYA ETKİLERİ NELERDİR?
*Yeraltı kaynaklarını işleyen insan, toprağa ve biyolojilk çeşitliliğe zarar vermiştir. Bunun sonucunda birçok hayvanın nesli tükenmiş veya tükenme noktasına gelmiştir.
* İnsan artan enerji ihtiyacını karşılamak için doğanın işleyişine uygun santraller kurmuştur. Rüzgar gülleri buna en güzel örneklerdendir.
*Ağaç kullanımının artması ormanlık lanların azalmasına sebep olmuştur. Bu sebeple bazı yerleşim bölgelerinde heyelan daha sık görülür hale gelmiştir.
*İnsanlar gelişen sanayii ile birlikte havaya ve suya atılan atıklar, doğayı kirletmiş ve birçok canlı türü yaşam yerinden olmuştur.
İnsanın doğaya etkileri daha birçok madde ile artırılabilir.
DOĞANIN İNSANA ETKİLERİ?
*İnsan doğada hayatta kalmak için mağaraları kullanmış, hatta onları yontarak şekil vermiş ve böylece kendine barınak kurmuştur. Bu olaya verilebilecek en güzel örnek kapadokya'daki Peribacaları'dır.
*İnsanlar su kanallarını ulaşım hatları için kullanamaktadır. Aynı şekilde at, eşek, deve vb. hayvanlarda taşımacılık ve ulaşım için kullanılmaktaydı.
*İnsanlar soğuktan korunmak için, kalın postlu hayvanlardan yararlanmıştır.
*Toprak insanın çağlar boyu en yakın dostu olmuş ve insana çeşitli mahsülelr vermiştir.
Doğanın insana etkileri örnekleri, yine insanın doğaya etkilerinde olduğu gibi artırılabilir.
Doğa, çevremizde bulunan ve insan yapısı olmayan her şeydir. İnsanların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı etkileşimde bulundukları fiziki, sosyal, ekonomik ve kültürel ortama “doğal ortam veya doğal çevre” adı verilir. Doğal ortam içerisinde yer alan ve oluşumunda insanın etkisinin bulunmadığı her şeye de doğal unsur denir. Hava, bulut, kar, dağlar, denizler, topraklar, ağaçlar vb. birer doğal unsurdur. İnsan etkisi ile oluşan unsurlara da beşeri unsur denilmektedir. Beşeri unsurlar, doğa ve insan etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Binalar, yollar, köprüler, tarım faaliyetleri, sanayi faaliyetleri birer beşeri unsurdur.
İnsanların yaşamak amacıyla bulundukları ortam; doğal ortamdır. Bu doğal ortamlar farklılıklar gösterebilmektedir. Bunun sonucunda ise insanların beslenme, barınma ve giyinme gibi temel yaşamsal faaliyetlerinin yanı sıra ekonomik faaliyetleri, kültürleri vs. gibi özelliklerinin farklılaşması söz konusu olmuştur.
İnsanın yaşamı doğal koşullara bağlıdır. Örneğin; sıcaklık ve yağışın elverişli olduğu yerlerde orman bitki örtüsü görülmektedir. Bu nedenle o bölgelerde yaşayan insanların evleri ahşap malzemelerden yapılmıştır. Soğuk iklim bölgelerinde insanlar kalın ve kapalı giyinirken sıcak iklim bölgelerinde yaşayan insanlar daha ince ve açık giyinmektedir. Doğa koşulları ekonomik faaliyetleri de etkilemektedir. Örneğin; bitki örtüsünün orman olduğu yerlerde orman ürünlerini işleyen fabrikalar kurulurken, tarımsal faaliyetlerin fazla olduğu yerlerde gıdaya dayalı fabrikaların kurulduğu görülmektedir. Yukarıda açıkladığımız örneklerden de anlaşılacağı üzere doğa, insan yaşamını belirleyen en önemli faktördür. Aynı zamanda gelişen teknoloji ve insanlarda oluşan bilgi birikimleri sayesinde insan da doğa üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Mesela barajların kurulması, köprülerin kurulması vs. örnekler sayabiliriz.
İnsanın yaşamsal faaliyetlerini gösterdiği ve doğal şartlar altında gelişen olayların oluşturduğu ortama doğal ortam denilmektedir. Doğal ortamı ise dört temel ortamdan oluşmaktadır: Atmosfer, Hidrosfer, Litosfer ve Biyosfer.
Coğrafya, yeryüzünde meydana gelen doğal ve beşeri olayların neden ve sonuçları ile yeryüzüne dağılışını inceleyen bir bilimdir. Coğrafyanın konusu, yeryüzüdür. Yeryüzü ise atmosfer, litosfer ve hidrosferin temas alanı ve bütün canlıların yaşama yeridir.
En basit tanımıyla coğrafya; doğa ile insan arasındaki etkileşimi inceleyen bir bilimdir. Coğrafyanın temel amacı; doğal çevre ile insan arasındaki ilişkileri belirlemek ve bu ilişkilerin coğrafi dağılımları ile neden ve sonuçlarını ortaya koymaktır.
Coğrafya bilim olarak eski yunan kaynaklarında geçmektedir. Yunanca geo (yer) ve graphein (betimlemek, tasvir etmek) sözcüklerinden türemiştir. İlk çağlarda genellikle matematik, astronomi ve felsefe gibi alanlardaki düşünürlerin çalışmalarından oluşmuştur. Coğrafya kelimesini ilk kez Eratosthenes kullanmıştır. Coğrafyanın tanınmasını sağlayan ve bilim dünyasına katan kişi ise Aristo’dur.
Coğrafi ayrı bir bilim dalı olarak olayları belirli ilkelere göre ele almaktadır. Bunlar ilkeler; nedensellik, dağılış ve karşılıklı ilgi ilkeleridir.
Coğrafi olaylar neden ve sonuç ilişkisi içerisinde incelenmektedir. Bütün bilim dallarında olduğu gibi coğrafya içerisinde de “neden” sorusu sorulur ve cevap aranır. Örneğin coğrafya “Neden deprem olur, yağmur neden yağar?” gibi sorular sorar ve sonuçlarına cevap bulur.
Bu nedenle nedensellik ilkesi; olayların neden ve sonucunu araştıran bir ilkedir. Örneğin, yanardağların oluşumunu volkanizma ile açıklanır ve yanardağ olan bölgelerdeki doğa olaylarının sonuçlarını açıklar.
Coğrafyaya özgü bir ilkedir. Coğrafi olayların zamanda ve alandaki yayılışı hakkında bilgi verir. Coğrafi olayın ‘nerede’ meydana geldiğini açıklar. Dağılış ilkesindeki en önemli araç haritalardır. Örneğin coğrafya dağılış ilkesi ile “Hortumların en yaygın görüldüğü yer, Kuzey Amerika’dır.” bilgisini ortaya koyar.
Coğrafi olayların birbirleri ile karşılıklı ilişkileri bu ilke ile ortaya konmaktadır. Bu ilke ile fiziki ve beşeri olayların birbirini nasıl etkilediğini açıklanır. Çünkü coğrafyaya göre; her olay başka bir olay veya olgu ile ilgilidir. Örneğin coğrafya; iklim koşullarıyla tarım ürünleri arasındaki ilişkiyi inceleyerek yoğun yağışlı bölgelerde nelerin yetiştirilmesi gerektiği hakkında bilgi verir.
Fiziki coğrafya; coğrafyanın doğal unsurları ile ilgilenen alanına denir. Doğal çevrenin elemanları (canlı ve cansız) ile doğal çevrede olan doğal olaylar fiziki coğrafyanın konusunu oluşturmaktadır. Yani kısaca fiziki coğrafya; bitki, hayvan, toprak, su gibi ögeleri ve aralarındaki ilişkiyi incelemektedir. Jeomorfoloji, klimatoloji, biyocoğrafya, hidrografya ve kartoğrafya fiziki coğrafyaya bağlı bilim alanlarıdır.
İnsanların yeryüzüne dağılışını, dağılışında rol oynayan faktörleri, yaşama biçimlerini ve ekonomik faaliyetlerini inceleyen coğrafya alanıdır. Beşeri coğrafya kısaca insan toplulukları ve doğal çevre arasındaki ilişkileri; nüfus ve yerleşme özellikleri ile ekonomik faaliyet konularını incelemektedir. Beşeri coğrafyanın birçok alt dalı vardır: