Uygunluk ölçütü: Bu ölçüte göre öne sürülen ifade, bildirdiği şeyin nesnesiyle örtüşüyorsa doğrudur. Örneğin “Kapıyı çalan Zeynep’tir.” ifadesi kapı açıldığında Zeynep görülürse doğrudur.
Tutarlılık ölçütü: Bu ölçüte göre öne sürülen ifade, doğru olarak kabul edilen başka bilgilerle çelişmiyorsa veya bir akıl yürütmeye dayanma sonucunda oluşmuş ve mantıksal açıdan geçerliyse doğrudur. Örneğin “Üçgen üç kenarlıdır.” ifadesi mantık açısından geçerli olduğu için doğrudur.
Tümel uzlaşım: Bu ölçüte göre öne sürülen ifade, çoğunluk tarafından doğru kabul ediliyorsa doğrudur. Örneğin “Resmî işlerde hasta ve yaşlılara öncelik tanınması gerekir.” ifadesi, çoğunluk tarafından kabul edildiği için doğrudur.
Apaçıklık (açık-seçik): Bu ölçüte göre öne sürülen ifade, açık ve seçik olması durumunda doğrudur. Örneğin dişi ağrıyan birinin dişinin ağrıdığını bilmesi açıktır. Hangi dişinin ağrıdığını bilirse açık olan durum aynı zamanda başka dişlerle karışmayacağı için seçik hâle de gelmiş olur. Dolayısıyla kişi hangi dişinin ağrıdığı bilgisini apaçık şekilde fark etmiş olduğu için ifade doğrudur.
Yarar ölçütü: Bilgi, bu ölçüte göre pratik hayatta fayda verme koşuluyla doğrudur. Örneğin ölümcül bir hastalığın tedavisinde “X ilacı kullanılır.” ifadesi, o ilacın fayda sağlaması koşuluyla doğrudur.
Doğru bilginin ölçütleri, felsefe tarihinde bilgiye dair problemleri araştırıp tartışmıştır. Filozoflar bilginin kaynağını araştırarak, ölçütleri için farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Bu da doğru bilginin kaynağı nedir, sorusunun yanıtını aramaya itmiştir. Yine bilginin doğruluğunu belirlemede referans noktaları vardır. Bunlar, bilginin doğruluk ölçütleri örnekleri konusunda bilgi vermiştir. Bu örnekler doğru bilginin ölçütlerini örneklerken aynı zamanda, doğru bilginin özellikleri nelerdir konusunu açıklığa kavuşturmaktadır.
İnsanın bilemeyeceği bir şey var mıdır? Eğer varsa bunu neler belirler? Bu noktada yaşanılan çoğu sorun da neleri ne biçimde ve kesin olarak bilemeyişten ya da onu tanımlayamayıştan kaynaklanmaktadır. Burada da bilginin doğruluk ölçütleri sorunu ortaya çıkmaktadır. Yani elde edilen bir bilgiyi doğru ya da yanlış kılacak olan ölçütler, zeminler, değerler nelerdir?
Geniş bir çerçeveden bakıldığında bu durumun araştırılması ve tartışılması, insanların bilgiden kaynaklı anlaşmazlıklarını çözmede önemli sonuçlar ve gelişmeler doğurabilir. Bu durumda oluşan problemlerin çözümüne yönelik cevap arayışlarında ise felsefede de iki kavram öne çıkmaktadır: "sınır" ve "ölçüt". Başka bir ifadeyle bilginin sınırları ve bilginin ölçütleri ortaya çıkmaktadır.
Bilginin sınırı, kaynağı ve ölçütleri tartışmasında bazı filozoflar bilinenle bilinmeyeni ayırmak için bilgiye sınır koymuştur. Bazı filozoflar da böyle bir sınırın olmadığını ileri sürmüştür. Bu bağlamda tartışmanın merkez noktalarından biri: İnsanın yöneldiği nesneyi gerçekte olduğu haliyle bilip bilemeyeceğidir.
Bilgiye bir sınır çekilemeyeceğini düşünen filozoflar, insandan bağımsız bir varlık alanını kabul eder ve insanın o alandaki nesneleri olduğu gibi bildiğini savunmaktadır. Bilgiye bir sınır çekileceğini düşünen filozoflar ise insanın o nesneleri olduğu gibi değil de kendisine göründüğü kadarıyla bilebileceğini savunur. Ayrıca bu ölçütlerin her durumda doğruyu belirlediğini ve de bundan başka bir ölçüt olamayacağını düşünmek de yanlış olur. Çünkü bu ölçütler, bazı durumlarda elverişli bazı durumlarda ise elverişsizdir. Bu nedenle sıkça eleştirilmiştir. Bu iki zıt görüş arasında zaman içinde bilginin doğruluk ölçütleri beş maddede sıralanmış ve sınırlandırılmıştır. Bunlar:
Bu maddeleri açıklayacak olursak:
Burada yeni bir problemle karşı karşıyayız. Bu da doğruluğun ölçütünün ne olduğu sorunudur. Sağduyunuza dayalı olarak doğrunun ölçütünün kolay olacağını söyleyebilirsiniz, ancak irdelediğinizde bazı zorluklar çıkmaktadır. Bu konuda farklı görüşler söz konusudur, şimdi bu görüşleri ele alalım.
Doğruluk Apaçıklıktır:
Descartes için apaçık görünen açık ve seçik bir fikir, doğru bir fikirdir. Ancak Descartes, açık seçik olduklarını düşündüğümüz fikirlerin hangileri olduğunu belirlemede bir güçlük olduğunu kabul etmiştir. Ancak bu doğruluk anlayışı tehlikeli olabilir, çünkü apaçıklık iyi tanımlanmamıştır. Çoğu kez tutkular, önyargılar, gelenekler sahte apaçıklıklar verir. En bildiğimiz, en alışık olduğumuz görüşleri açık ve seçik şeyler olarak alma eğilimindeyizdir. Eski kimyacılar, modern kimyanın kurucusu Lavoisiernin keşifleriyle alay etmiş oldukları gibi Fransız Bilimler Akademisi de modern biyolojinin öncülerinden Pasteurle dalga geçmiştir. En verimli doğrular, hemencecik kendilerini kabul ettirmek şöyle dursun, şaşkınlık ve rezalet çığlıkları arasında ileri sürülmüşlerdir. Apaçıklık, kesinlik duygusu doğruya nesnel bir temel sağlaması mümkün olmayan tamamen öznel, sırf psikolojik bir veridir.
Doğruluk, Tümel Uzlaşıma Dayalıdır:
Tümel uzlaşım ölçütüne göre, herkesin veya çoğunluğun kabul ettiği bilgiler doğrudur. Örneğin, bir an bir şey gördüğümü sanırsam ve görme eylemimin doğru olduğundan şüphe ediyorsam, yanımda bulunanlara aynı şeyi onların da görüp görmediğini sorarım. Eğer onlar da beni doğruluyorsa, gördüğüm doğrudur. Bu tür genelin onayını almak doğruluğun ölçütü olmaktadır. Tümel uzlaşım doğruluk kuramına göre, doğa bilimlerinde ortaya konulan yasaların evrensel, mutlak ve değişmez olduğunu söylemek imkânsızdır. Çoğunluk yanılamaz mı? Tarihsel olaylar çoğunluğun yanılabileceğini kanıtlamıştır.
Doğru, Gerçeğin Bir Kopyasıdır:
Bu görüşe göre bir fikir, gerçeğe uyup uymaması bakımından doğru veya yanlış olarak nitelendirilir. Doğru fikir, gerçeğe sadık olan fikirdir. Buna göre doğru, gerçeğin bir fotoğrafıdır. Ancak burada da sorun çıkmaktadır. Formula 1de yarış esnasında otoların fotoğrafını çekerseniz elde ettiğiniz resim, nesnesine “sadık olmakla birlikte yalancıdır, çünkü size mutlak olarak hareketsiz bir nesnenin izlenimini verecektir. Ayrıca sizin yeteneklerinizle elinizdeki fotoğraf makinesinin teknik özelliklerine göre aynı manzaranın çok farklı fotoğrafları çekilebilir.
Doğru Fikir, İşe Yarayan Fikirdir:
William James şöyle yazmaktadır: Doğru olan, hangi şekilde olursa olsun yararlı olandır.” Böylece verimli teknik uygulamaları olan bir fizik veya kimya yasası doğrudur. Ancak öte yandan bana iç huzur veren, beni haklı çıkaran bir siyasal inanç da doğrudur. Bir felsefi kuram, eğer endişelerimi gideriyorsa, bana zihinsel rahatlık sağlıyorsa doğrudur. Bir din de eğer beni teselli ediyorsa, ahlaki bakımdan beni iyileştiriyorsa doğrudur.
Doğru, Bir Yargılar Sistemi İçinde çelişki Olmamasıdır:
Akılcı bir perspektif içinde doğruyu bir yargılar sisteminin çelişmemesi olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım, hem “biçimsel denen doğruya, hem “deneysel doğruya uygun düşer. Biçimsel doğru, mantık kurallarına uygun tümdengelimsel akıl yürütme yoluyla elde edilen bilgidir. Biçimsel doğrunun başarı kazandığı alan, matematiktir. Örneğin, bir üçgenin açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu söylemekteyim. Bu doğru mudur, yanlış mı? Öklitçi geometride doğrudur (çelişik değildir), ama öklitçi olmayan bir geometride yanlıştır (çelişiktir). Deneysel doğru ile yeni verilerin daha önce kabul edilmiş deneysel bilgilerle uyumlu olması kastedilir. Örneğin, kuşların uçuşuyla ilgili yapılan araştırmalardan elde edilen bulgular yer çekimi yasası ile uyumlu olmalıdır.
Öğrenelim: Yoksul Diyoien, bir gün çok dar bir sokakta, kibirli bir zenginle karşılaşmış. ikisinden birisinin kenara çekilmesi ve geçmeleri gerekmiş. Zengin kişi, filozofu hor görerek “Ben bir serserinin önünden çekilmem deyince, Diyojen hemen kenara çekilerek, gayet sakin bir ses tonuyla “ben çekilirim demiş.