dr münir derman su / ABDESTLE DİRİLİŞ - SU YEMİNİ: SU - Münir Derman

Dr Münir Derman Su

dr münir derman su

kaynağı değiştir]

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ve orta yıllarında yaşamıştır. Annesi Şehvar Hatun'un kardeşi, seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nden 8. Dönem milletvekili seçilen GümüşhaneMilletvekiliHasan Tahsin Tüzün’dür.[2] Baba tarafı Kafkasya göçmenidir ve büyük dedesi Dağıstan İmamıŞeyh Şamil’dir.

29 Şubat 'da Trabzon vilayetinin bir ilçesi olan Vakfıkebir'de doğdu. Henüz dört yaşında olmasına rağmen dini eğitim alması için Buharalı Ömer İnan Efendi'nin yanına gönderildi. Dokuz Yaşındayken de hafızlık eğitimini tamamlamıştır.[2] Münir Derman, Trabzon işgal edilince 'de Gümüşhane’ye göç eder. Ruslar tarafından Gümüşhane de işgal edilince muhacir olarak dan Ankara'ya gelir. Liseyi Trabzon Erkek Lisesi’nde okur, ve birinci olarak bitirir. Devlet bursuyla üniversite eğitimi için Fransa'ya gidince Lyon Üniversitesi’ne kayıt yapmıştır. Bu okulda evvela psikoloji bölümünü bitirmiş, ardından felsefe bölümünü de tamamlamış, son olarak tıp fakültesine de kayıt yapmıştır. Tıp fakültesinin 4. sınıfına geçtiğinde ise o sırada öğrencisi olduğu Mısır’da bulunan El-Ezher Üniversitesi'nden mezun olarak Türkiye’ye geri dönmüştür. Tıp fakültesinin son sınıfını da İstanbul Üniversitesi’nde bitirmiştir.[3]

İlahiyat alanında yazdığı kitap ve verdiği vaazlar dışında tıp kariyeri boyunca da Türkiye'deki ilk "kopan ayak dikimi ameliyatı"[4] gibi büyük çapta çalışmalar yapan Münir DermanAtatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2 Aralık tarihinde öldü. Naaşı ertesi gün Memlik Köyü'nde defnedilmiştir.[5]

Eserleri[değiştir

1 SU CİLT 1 Dr. Münir Derman (K.S) 1. Ey Muhterem Okuuyucu!.. 2. TAKRİZ 3. ALLAH DOSTU DER Kİ SUNUŞ 5. ÖN SÖZ 6. SU 7. ALLAH ADAMI 8. GÖNÜL SIRR - HAYY 9. İLÂHİ AHENK - GÜZEL ve ÇİRKİN RIZK ve AHD TEK O VARDI HER ŞEYİ SUDAN HALKETTİK. HAZRETİ ÜMMÜ EYMEN ve CENNET SUYU ASIL "SU" YU TANIMAK SU ÂHENGİ SU ve Nûr-u M. SU SUSUZLUK KOKU GÜL SUYUN YAPISI ve TAHLİLİ- KRİSTALİZASYON MÜBÂREK SU SUSUZ ÇEŞMELER! SU DAN GEÇEN HAYY SU-TOPRAK-TUZ İBADET MERHAMET - GÖZ YAŞI - RUH PÂK SU PİS SU CAN SUYU FEZA - HIRSIZLIK AFFETMEK SU RAHMETİ ÖZELLİKLERİ - CANLILIK SUYU BULANDIRMAYINIZ! BESMELE ~ 1 ~

2 HÂLDEN BİLENE ÜÇ SU MASALI Ey Muhterem Okuuyucu!.. EY MUHTEREM OKUYUCU!.. BU KİTABTA Kİ CÜMLELER SENİN İÇ ÂLEMİNE AİT CÜMLELERDİR. OKU! DÜŞÜN! HİTAP EDİLEN KİŞİ SENSİN KENDİNİ BULMAYA ÇALIŞ! İNSANI, İNSAN İNSAN YAPAR BU KİTAB, BU CÜMLENİN İÇ ÂLEMİNİN AÇIKLAMASIDIR. KENDİNİ BULMAYA ÇALIŞ ŞEREF AMCA TAKRİZ Efendime M.D. Takriz : (Karz. dan) Ödünç vermek. * Bir şeyi veya bir eseri beğendiğini söylemek. Beğendiğini bildiren yazı yazmak. Bir eserin takdir ve tahsin edildiğini bildiren yazı yazmak ALLAH DOSTU DER Kİ Buradaki dost, ALLAH ın seçtiği Dost değildir. Dost olarak yalnız ALLAH ı seçmiş manasına gelen dost tur. ALLAH ın seçtiği Dost un bu Dost ayağının altını öper SUNUŞ Münir Derman ı ilk olarak İslam Dergisindeki yazılarından tanımıştım. Aradan yıllar geçti. O yazılardan nasıl haz duyduğumu, onları nasıl aşk ve heyecanla okuduğumu unutamam. O güne kadar okuduklarımızdan tamamen farklıydılar. Ayrı bir havası, kokusu, lezzeti vardı onların Önümüze yepyeni kapılar açıyordu. Işık dolu, renk dolu, pırıl pırıl bir dünyaya giriyorduk. O yazılara şöyle bir göz gezdirince, birdenbire ruhumun derinden sarsılmış ve kendimi benliğimin en gizli, en saklı taraflarıyla sanki karşı karşıya gelmiş hissettim. Her birinde büyük insanın derin duyan, ince sezen, temiz seven ve keskin gören bir ruh hâli beliriyordu. Bu yazıları okuyan ona karşı kayıtsız kalamayacaktı. Kim olursa olsun, bu yazıları okuyan tutuşacaktı. Çünkü O nun kanıyla yazılmış, çünkü onun ateş çemberinden geçmişti. ~ 2 ~

3 Okuyucularını ilk defasında büyüleyen şeyler asla o harikulade kuvvetlerinden, o masal kudretlerinden kaybetmezler. İnsan bu harikulâdeliklerden her zaman zevk alır. Onlara daima müteşekkir kalır. Her birine bakarak herhangi bir şekilde iyileşir, sadeleşir, hayata daha kuvvetli bir inançla sarılır, yaşadığı müddetçe de mesut ve büyük olur. Bu yazıların yazarını tanımak onun mübarek elini öpmek sohbetinde bulunmak benim için vazgeçilmez bir istek olmuştu. Ve ALLAH nasip etti. Zevcemle beraber Eskişehir e gittik. Eskişehir Devlet Hastanesinde Operatör olduğunu duymuştum. Vaktinin büyük kısmı hastahânede geçiyordu. Mesai saatlerinin dışında da bir sevgi, şefkat ve iyilik sembölü olarak hastalarının yardımına koşuyordu. Karşılığında hiçbir ücret almadan, hiçbir karşılık beklemeden, sadece ALLAH rızası için O günü hiç unutamam Bir ömür boyu, sıcaklığı ve lezzeti din ile ilim, kafa ile kalb arasındaki en güzel en erişilmez sentezi O nda gördüm. En grift ve en derin dini konuları, günümüzün ilim zihniyeti ve ilmi buluşlarıyla öyle bir anlatışı var ki Herhâlde O nun sohbetlerinde bulunmak, O nu dinlemek, insanoğlunun erişeceği zevklerin ve mutlulukların en güzellerinden biri olmalı O nun sohbetleri, insanı fâni hayatın karanlıklarından, yeryüzünün adiliklerinden kurtararak pırıl pırıl yıldızlarla dolu bir gökyüzüne, ebediyet âlemine ulaştırır. Kendisini bütün müesseseleri ile inkıraz etmiş bir dünyanın ve toplumun içinde bedbaht ve şaşkın hisseden insan, onun yanında sanki ani bir cehdle kendini bularak, insan ruhundaki ezeli hakikatle temasa gelir. Sizi sonsuz ağırlığı ile ezen varlık ve olaylar, onun yanında rüzgarlarda uçan bir tüy gibi gelir size Onu dinlerken insan büyülenir adeta. Sonsuzluk dalga dalga vücudunu ve ruhunu doldurur. Sanki kâinâtın sırrları içinde yüzmeye başlar. O ndan ayrılınca dünyanızın değiştiğini hissedersiniz. Tabiat ve hayat size, seyrine doyulmaz bir güzellikte görünür. Bütün varlığın sırrını kavramış gibi olursunuz. Münir Derman ın yazılarını istekle, heyecanla, dura dura, içlerine sindire sindire okuyanlar O nu çok sevecekler. Yalnız O na karşı değil, bütün hayata, insanlara ve kâinâta başka bir gözle bakacaklar kendilerini sonsuz güzelliğe götüren ışıklı bir yolda bulacaklardır. ~ 3 ~

4 Güzellik kâinâtın altın anahtarıdır. Hayatı bir sanat eseri kadar güzel ve muhteşem bulan Münir Bey i dinlerken ve yazılarını okurken, bunu derinden hissediyoruz. O, bize hâl diliyle, hayatı ve insanı her an yeniden keşfe çalışmamızı, bizi aslımıza ulaştıracak yoldaki engelleri her an kaldırmaya çalışmamızı öğütler. O, dokunduğu her şeyi kendi ruhunun ışığı ile değiştiren, onlarda hiç kimsenin göremediği noktaları gören bir kimsedir. O, kendi ruhunda bütün insanlığın müşterek duygularını ferdî bir macera gibi yaşamış, sonra da onlara şahsî bir şekil vermiştir. O, muammalarını sevgi ile çözmüştür. Hayatı derinliğine ele alan, onu bir masal kadar esrarlı ve güzel hâle getiren bir insandır. O nun yazılarını okurken önünüze bir dünya, saadet ve zenginliklerle dolu, akla sığmaz büyüklükte bir dünya çıkacaktır. Önemli olanı O nun yazıları ve konuşmalarıyla samimi bir surette meşgul olmak. O nu bir düşünce kaynağı hâline getirmek. Ve O ndan çıkarılacak fikirlerle, varlık, insan ve kâinât hakkında daha derin bir kavrayışa ulaşmakdır. Denilebilir ki, günümüzde tasavvuf bu kadar derin, ince, çok yönlü ve terkibçi bir anlayışla ele alınmamıştır. Bu muhterem insan ve onun sayısız meziyetleri zamanla daha iyi anlaşılacak, bugün pek farkına varılmayan hususiyetleriyle ileriki nesillerin gözlerini kamaştıracaktır. Sükûnet ve ciddiyetle okunduğu zaman mânevi gelişmemize büyük yardımları olacak, duygularımızın ve iç varlığımızın ancak en sessiz anlarında soracağı soruları en güzel şekilde cevaplandıracak bu eserle sizleri başbaşa bırakıyoruz. Saygılarımızla HAZIRLAYANLAR Harikulâde : Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser. Görülmedik derecede. Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey. Müteşekkir : Şükreden, iyiliğe karşı nazikâne davranan. Zevce : Kadın eş. Nikâhlı kadın, eş. Grift : Karmaşık, çözümü zor. Zihniyet : Düşünce. Düşünce yolu. * Anlayış. * Kafa. Fâni : Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir. Ebediyet : Sonla ilğili olan. Gelecek. ~ 4 ~

5 İnkıraz : Sönme. Zeval bulma. Bedbaht : f. Bahtsız, talihsiz, bahtı kara. Cehd : Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat. Ferdî : (Ferdiye) Tek şey, bir tek. * Fertle ilgisi olan. Macera : Olup geçen şey. Baştan geçen hâdise. Şahsî : Şahsa mahsus, şahsa ait, dair. Kişi ile, şahıs ile alâkalı. Muamma : (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl. Esrar : (Sırr. C.) Sırrlar. Gizli hikmetler ve mânalar. Bilinmeyen şeyler. * Keyif veren zehir. Uyuşturucu madde. * Elinde ve el ayasında olan hatlar. Terkib : Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler. Muhterem : Hürmet görmüş. İhtiram olunmuş. Kıymetli ve şerefli kimse. Meziyyet : İyilik. İyi ve salih hareket ve faaliyet. Hususiyet : Ahbaplık, tanışıklık, yakınlık. * Hususilik. Nesil : Nesl. Soy, sop. Zürriyet, döl, kuşak. * Halk. * Çocuk hâsıl etmek. * Kıl yolmak. * Mumsuz, süzme bal. ÖN SÖZ Ön sözümüz yok Kitabı, susamış okuyanın anlayışına bırakıyoruz O kadar işte Ön sözümüz bu Bugünün insanının en bilmediği şey kendisidir. İnsanlık, inanmamak devrinin tam kemâlindedir. Akıl hastalığı bu gün eski önemini kaybetmiştir. Çünkü akıl hastası olmayan bu gün cemiyette yok gibidir. Buradaki akıl hastası deli demek değildir. İnsanlar bu gün makinanın şuursuz hareketlerine buhar temin eden kömür vazifesini görüyor. İnsanı İnsan insan yapar Asrımızda dünyayı arayan çok ~ 5 ~

6 Âhireti arayan çok az HAKK ı arayan azdan daha az Dünyada hiçbir prensibe bağlı olmayanlar rahat eder. Onlar da hiçbir dine söz vermeyenlerdir. Yer onlar gibi çoğunu yuttu.. Rüzgâr, onlar gibi nicelerinin külünü savurdu. Şimdi arasan onlardan bir iz bile bulamazsın Onun için dışını değil içini süslemeğe çalış!.. ALLAH tan bir an olsun uzak kalma!.. Resûl-ü Ekrem den bağını koparma!.. Efendiğini kaybetme!.. Haramdan, içkiden, kumardan uzak dur Sabır ve kanaat hasletlerini kuvvetlendir Hiddet etme, öfkelenme!.. Sâkin ol!.. ALLAH ın meşgul olduğu ve aziz eylediği bir kulu, ne Cin taifesi, ne yırtıcı hayvan, ne de zâlim korkutamaz. Bunu unutma!.. Böyle kul, toprağa verildiği zaman, ne yer haşeresi, ne çiyan cesedine yanaşamaz. Korkudan değil!.. Edebten Toprak bile kendine temiz döndü diye ona kıyam eder. O kabre Nûr iner Böyle kimselerden: ne denizdeki balık, ne havadaki kuş kaçar. Sokulur yanına kırk yıllık dostmuş gibi. Böyle insan var mıdır diye düşünme Dünyada herkes gaflette değildir Gönlü, kalbi Nûr-u Resûlullah ile dolu insanlar eksik değildir bu kubbe altında Gül kokan bir cesed, Semâlar kadar temiz bir Ruh, Büyük nehirler gibi çoşkun iç âlemleri olanlara, başını secdeye koyanlara söylüyoruz Şişmeyi semizlik sananlara sözümüz yok!.. Buyurun kitabı okuyun Dünyanız mâmur, Su kadar azîz olun!.. Kemâl : Kâmillik, olgunluk. Olgunlaşma. Erginlik. Bütün güzel sıfatlarla muttasıf olmak. Fazilet. * Değer, baha. * Fazlalık. * Sıdk ile yapılan güzel iş. Cemiyet : Topluluk, birlik. Hey&#;et. * Bir yere cem&#; olma. * Mânevi birlik teşkil eden cemaat. ~ 6 ~

7 Cin : Bir cins ateşten yaratılmış olup, dünyanın insandan sonra en mühim sekenesidir. Akıl ve şuur sâhibi olup pekçok şerr ve isyan yapabildikleri gibi "Peygamberlerin ve semâvî kitabların irşadlarıyla" insana yetişememekle beraber terakki edip yüksek kemâlatlara çıkabilen mahluktur. İnsanlar gibi dinin bir kısım emirlerini yapmakla ve bazı yasaklarından kaçınmakla yükümlüdürler. Kıyamet ve haşirden sonra cinlerden de dünya imtihanını kazananlar Cennet&#;e, kaybedenler Cehennem&#;e girecektir. Haşere : Yabani arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk Cesed : Ten, gövde, vücud, beden. Ruhsuz vücud. Semiz : t. Eti, yağı bol. Besili. SU İman Sahibi olan, ALLAH ile Peygamber arasındadır İnsan ile ALLAH arasında ise SU vardır. Bu lakırdıları unutma Ve bu kitabı öyle oku Mutahhar Ruhu, Nûr âleminin semâlarında dolaşan Resul e ve O na inananlara selâm ederiz Her şeyi Sudan Halk eden ALLAH a hamd olsun Biz her şeyi sudan yarattık Nimetlerden konuşmak ALLAH a şükretmekdir Biz ona şah damarından daha yakınız Burada ona kime Düşün hele Biz size çok yakınız, fakat bunu göremezsiniz BU kimdir, nedir? Bir düşün hele Cennet in altından ırmaklar akar Biz semâdan mübarek su indirdik (ALLAH) Mutahhar : Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek. * Peygamberimizin (A.S.M.) bir ismi. ج ع ا ا اء و أ ش ا ز و ف ش ا أ ا غ ا ات ا ل س ض و ا ت ا س ت م ا ف ف ت م ا ا ش ء ح أ ف ل ؤ ~ 7 ~

8 E ve lem yerallezine keferu ennes semavati vel erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna minel mai külle şey&#;in hayy e fe la yü&#;minun : İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (Eniyâ 21/30) د م ذ خ م ا ا ل غ ا ع ا ت ع ط ت ف غ ح أ ل ش ب إ ح ث ا س ي Ve le kad halaknel insane ve na&#;lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf 50/16) إ ى ى ل ت ث ص ش ح أ ل ش ب Ve nahnu akrebu ileyhi minkum ve lakin la tubsirune. : biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz (Vâkıa 56/85) س ر ه ا ف ص ا ى ث ش إ ا ز آ ا ع ا ا ص ا ح ات ج ات ت ج ش ي ت ح ت ا ا ل ا İnnelleziyne amenu ve &#;amilussalihati lehüm cennatün tecriy min tahtihel&#;enharü zalikelfevzülkebiyrü : İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur. (Bürûc 85/11) ض ا ا غ اء اء ث اس و ا ف أ ث ت ا ت ج ات ح ة ا ح ص ذ Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasiyd : Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik. (Kaf 50/9) ALLAH ADAMI ALLAH ı ancak ALLAH adamı gösterir Kâbe nin içinde olan adam, yüzünü ne tarafa çevirse orası yine kıbledir. Kâbeden uzak olan, Kâbeye dönmezse secdesi olmaz İçi ALLAH ile dolu olanın her tarafı doğrudur. Onda yanlış olamaz. Karıncadan arkadaşın olsun Karınca gibi gördüğün belki bir Ârif olur Niçin hor görüyorsun? Hor görene, hased edene söylüyorum; Peki sen nesin? Haydi göster kendini bakalım O hâlde dinle arslanım! Bilmediklerini anlatıyorum Hor görme; Helâl gelenin hesabı vardır. Çok zordur bu hesab Haram olanın cezası vardır. ~ 8 ~

9 Ceza çekilir biter Hesabın sonu yoktur. Dikkatli ol!.. İki mahkûm, hapishânenin demir parmaklıklı penceresinden dışarı baktılar Biri gökte yıldızları, Öteki yerde çamuru gördü Gökte yıldızlar geceleri görünür Yerdeki çamur gündüz görünür Dikkat buyurun burada gizli bir şey vardır. Bunu hâlletmeye, anlamağa çalış! Kartallar yalnız uçar Kargalar sürü hâlinde Bunda ki hikmeti çözmeğe çalış Yalnız sabırla ALLAH tan başkalarına şikâyetten nefsi menetmek Sabırdır Ha Sabır hiylesi olmayanın hiylesidir. Bunu da unutma!.. Kâbe : (Kâbe) Dünyanın en kudsi ma&#;bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma&#;mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü&#;minlerin ibâdet esnâsında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kâbe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhisselâm&#;ın Kâbe&#;yi bina ederken, yahut insanları hacca davet ederken, üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Tavaf namazı burada kılınır. Kâbe&#;nin ilk inşası Hz. Âdem (A.S.) tarafından olduğuna dair rivayetler vardır. Bedahetle malûm olan ise; Sahih-i Buharî Tercümesine ve çok kıymetli delillere binaen İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar inşa etmişlerdir. Bu husus âyet-i kerime ile de sâbittir.(beyt-ül Muazzam&#;ın âmir-i inşası: Allah-ü Zülcelil; mübelliği ve mühendisi: Cibril; ilk bânisi: İbrahim Halil, muavini de İsmail olduğu en sahih rivayet olarak kabul edilmek icabeder diye Sahih-i Buharî Tercümesinde Hâfız İbn-u Kesir&#;den nakledilmiştir.) Kâbe kıblegâhtır. Üzerine farz olan müslümanların, hacc zamanında gidip ziyaret etmeleri icabeden en mühim ve en büyük mabedimiz. Kıble : Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu Mekke-i Mükerreme ciheti. Kıble tarafı, güney. * Cenubdan esen rüzgâr. Hor: f. Kıymetsiz, ehemmiyetsiz. Adi. Hased : Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak. Nefs : (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi. * Göz. * Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri. * Ruh, hayat, asıl. * Maya. * Hamiyet ~ 9 ~

10 GÖNÜL SIRR - HAYY İnsanda zâhir olduğum gibi hiçbir şeyde zâhir olmadım (ALLAH) İnsan, Gönül olduğu için ALLAH ın sevgili mahlûku olmuştur Kâinat bunun için yaratıldı. ALLAH da insan gönlünde, insan sesi şeklinde kelâmı ile tecelli etti. O hâlde, bu bedende mukaddeslerin mukaddesi, İlâhi bir lem a var Vücud, beden bu Nûr un muhafazası Vücudunu temiz tut o hâlde İçini demiyorum. ALLAH, insanın ruhu ile meşguldür. Cesedi ile değil Ruh, cesedde muvakkat durduğu için cesede temizlik emrolunmuştur Benim meşgul olacağım şey, emrimden olan Ruh ladır Onun bulunduğu yeri temiz tut! emri İbadet, insanı bulunduğu hâlden başka bir hâle sokmaz Değiştirmez Var olan bir Nûr u ortaya çıkarır Sen içini süsle, sendeki gizli kokular dışarı vurur Sana senden yakın olan, gıpta, hased, gıybet perdelerinin altında gizlidir. Bu perdeleri yırt!.. Bu huyları kaldır kendinden Vücud bir mâbeddir. İçinde sana senden yakın olan var Nûr-u Resûlullah var. Bunların arasında sen varsın Ne makamda olduğunun farkında mısın? Kıymetini bil!.. Kendini temiz tut!.. Gönül, ALLAH ın ucunu tuttuğu bir merdivendir. İnsan bir mekandır. Hiç aklından çıkarma İnsan dünya mekânındadır. Amma, aslı Lâ mekândadır. Ayna yalnız sûreti gösterir. Gönlün sırrını göstermez. Kâmil insanın yüzüne bak, O ALLAH aynasıdır. Mü min mü minin aynasıdır buyurmuş Resûl-ü Ekrem Amma hangi mü min? İşte söylediğim Mü min O ~ 10 ~

11 Cenab-ı ALLAH bir âyette insanı târif ediyor Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım Bu sırrı ortaya çıkarmak için insanı yarattı. Kendi sûretinde yarattı. İlâhi Esmaların Vahdetten kesrete açılan menevişlerinin bir araya gelmesinden olduğu için İlâhi Esmaların birleşmesinden dolayı kendi sûretimde yarattım buyruluyor. Esmaların toplanması insan şeklini almıştır. Yâni Bâtından Zâhir oldu. İnsan şeklinde Yunus söyler ya : Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm Gül tohumunun bâtınında, yeşil renk ve koku vardır. Gül açtımı zâhir olur. Tohum yok olur. Amma gülde yine evvelki tek bâtın var İnsan da aynı Yok iken var olduk. İçindeki yok mu oldu? Bunu niçin düşünmüyorsun? Utanmak lâzım Bu mukaddes muhafazanın içine HAYY ile yayıldı. Nûr-u Resûl ile HAYY ı donattı. Ve cesedle bunların arasına Gönül denilen güzel nesneyi koydu. Bir çok cihazlarla süsledi. Göz, kulak, tad, koku, his uzuvlarıyla Esmaların tecelli menfezlerini açtı. Buralardan harfsiz, sessiz, sözsüz, kelâmını sevk ederek konuştu. El Semi ile işitti ve işittirdi El Basîr ile gördü ve gördürttü İlââhir O hâlde Gönlün elinden tuttu. Bunun kademelerine Resûlleri oturttu. Bunların hepsini muhtelif mâsiyetlerle gizledi. Bu perdelerin arkasındakini göstermek istemedi siz bulun Fakat bulmak yollarını öğretti. Gıbta, hased, tamah hisleriyle; fazilet, Doğruluk, Adalet süslerinin önlerine engeller koydu. Sabır verdi, teslimiyet verdi, irâde verdi. Fakat bunların hepsini savaş hâlinde yekdiğerine zıdlarla getirdi Zıdları olanların arkasına da zıddı olmayanı gizledi ~ 11 ~

12 O hâlde insanda; bunları görmek ve güzelliklerini bulacak ilâhi televizyonu seyredecek bir pencere vardır. İnsanın gözü aklı kadar görür. Bu göz ALLAH ın yarattıklarını görür. İnsanın HAKK a bakan gözleri açılırsa, o zaman her şey ortadan kalkar. HAKK ı görmeğe başlar. Her şeye karşı sevgi, arzu, ihtiras, güzele, kadına, paraya, mal ve servete karşı sevgi. Asıl sevginin muhtelif görünüşleridir. Dünyaya ve yaratıklara aklı kadar bakan gözler bunları görür. İhtiras ve sevgiye bağlanırlar. Bunların hepsi HAKK ı gören gözleri perdeler. O zaman, insanlara bu şerr şeklinde tecelli eder. Aslında ne şerr vardır ne haram. Ne helâl Bunlar, aklı kadar gören gözleri olan insanlara böyledir HAKK ı gören gözleri işleyen bunlardan kurtulur O zaman ne haram vardır ne helal; Ne şerr vardır ne hayır hepsi O dur Ve ilâ Rabbike fergab. Onlar mahzun da olmazlar daima canlıdırlar Bu işlere ne kadar bakarsan o kadar görünür. Ruh cesedde muvakkat durduğu için cesede temizlik emrolunmuştur. Dünyada tek bir mâbed var. O da insan vücudu. Hiçbir şey bundan mukaddes değildir. İnsan bir mekândır, aslı Lâ mekan dır. İnsanları sevmek ve tâzim etmek beden içindeki bu habere bir tâzimdir. Elinizi insan vücuduna dokundurduğunuz zaman onu gökyüzüne dokundurmuş olursunuz. Edebiyat yapmıyoruz, Belagat nûmunesi de vermek niyetinde değiliz Bütün kâinatı yaratan küçülerek insan vücuduna, şah damarlarından daha yakın olarak gizlenmiştir. O nun his ve idrâk mekanizması insanda mevcuttur. Bu mâbedin hoparlöründen konuştu. Bu kelâmı işte ALLAH kelâmı Ben kulumla görürüm, ben kulumla işitirim. Bana bir adım yanaşana on adım yanaşırım ALLAH, kelâmından Resûl-u Ekrem e düşünmek ruhsatını verdi. ALLAH ilham etti, Resûl anladı ve konuştu. Hadîs-i Kudsî bu ~ 12 ~

13 Bunlardan Ruh-u Muallâ ve dimağ-ı muazzamalarında husule gelen değişmeyen düşünceler mübarek ağızlardan kendi fikri ve kendi düşünceleri Rahmetenlil âlemin kanalından çıktı. Bunlara da Hadîs-i şerîf diyoruz. Ümmetlerde, bunların taklidî şekilde söyleme ve tatbik etmeleri bir nevi kelâm, Vahiy, ilham, düşünce ve fikre iştirâk ruhsatı demektir. Onun için doğru söyle! Gıbta etmeden, hased etmeden, yalana tevessül etmeden Adaletten ayrılmadan. Daima gönülden söyle!.. Gönülden söyleyenin vücudundaki şaibeler ortadan kalkmıştır. Vücudundaki şaibeleri irade, sabır ve ibadet ile kaldıranlar da gönülden konuşurlar: Birincisi Velî lerdir. İkincisi Salih kullardır. Bunları taklide gidip gayret edenler de hâlis mü minlerdir. Bâzı büyük diye mırıldanmış kimselerin kurduğu ileri sürülen nazariyat külliyatından çıkan mantıkî lakırdılar insandaki inanç mekanizmasını sarsamaz İnsan; yüreğinde, kendinden daha yüksek olana hayranlık duygusundan daha necib bir duygu yaşayamaz. Şimdiye kadar beşer hayatında görülen en hayat verici tesir budur. Din, inanış, işte bu temele dayanır Bu his, insanda İlâhî ve asîl olduğu zaman secdeye varır insanoğlu Bunu beşer nesline bildiren Resûl-ü Ekremdir. Cesed, o hâlde gönlün gölgesinin gölgesinin gölgesinin gölgesidir demişlerdir Mahlûk : Yaratılmış. Yoktan var edilmiş olan. Kelâm : Söz. Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde. * Allah&#;a mahsus bir sıfat. * Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (sesden) münezzehtir, ezelidir, ebedidir. * Ist: Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah&#;ın (C.C.) varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden ilim. (Bak: İlm-i kelâm ve Kelâmullâh) Tecelli : Görünme. Bilinme. * Kader. * Allah&#;ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun te&#;siriyle kulun kalbinde hakikatın bilinmesi. Mukaddes : (Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi. Lem a : (C.: Lemâat) Parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak. Nûr : Aydınlık. Parıltı. Parlaklık. Her çeşit zulmetin zıddı. Işık. * Kur&#;ân-ı Kerim. İman. İslâmiyet. Peygamber. * Zulmeti def eden, şule, ışık. Makam : Durulacak yer. * Rütbeli yer. * Câh. Mesned. Mansab. * Musikide usul. Tempo. ~ 13 ~

14 Mekân : (Kevn. den) Yer. Durulan yer. Ev, hane, mesken. Mahal. Lâmekân : Mekansız âlem. Sûret: (C.: Sur - Suver) Biçim, görünüş. * Kılık. Tarz. * Yol. Gidiş. Hal. * Tasvir. Dıştan görünen şekil. Kâmil: (Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi. * Resul-i Ekrem&#;in de (A.S.M.) bir vasfıdır. * Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse. * Âlim, bilgin kişi. Vahdet: Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.) Kesret : Çokluk, sıklık. * Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk. Meneviş : Bir yüzeyde renk dalgalanması sonucu görülen parlaklık, hare. Esma : Adlar. Nâmlar. İsimler. Esma-ül Hüsna : Allah&#;ın isimleri. Cenab-ı Hakk&#;ın güzel isim ve sıfatları. Bâtın : İç, dâhilî. Gizli. İçyüz. Sırr, esrar. Künh ve zâtı itibarı ile gizli. (Zıddı: Zâhir&#;dir) (Bak: Batn) Zâhir : (Zuhur. dan) Görünen, âşikâr olan. Açık, belli, meydanda olan. * Görünüşe göre. * Şüphesiz. * Suret. Dış yüz. Görünüş. * Anlaşılan. Gıbta : İmrenme. Aynı iyi hâli isteme. Şiddetle başkasının güzel bir halinin kendisinde de olmasını arzu etme. Tamah : (Tımah - Tumuh) Bir şeye göz dikip bakma. Fazilet : Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet. Teslimiyet : Kendini Allah&#;a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek. Muhtelif : Çeşitli. Bir türlü olmayan. Birbirine uymayan. Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan. ف اس غ ة إ ى س ت ه ف ئ ر ا ف ش غ ت ف ا ص ة Feiza ferağte fensab. Ve ila rabbike ferğab : Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel. (İnşirah 94/) Mâbed : (Mâbet) (İsm-i mekân) İbadet edilen yer. (Mescid, câmi gibi) ~ 14 ~

15 Muallâ : Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek. Dimağ : Beyin. Kafanın içi. (Bak: Kalb) Muazzam : Büyük, iri, cesim, mükerrem, mübeccel, koskoca. Rahmetenli l- âlemin : Bütün âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm. Taklidî : Taklide ait. Sathî. * Delil ve sened istemeden kabul edilen. Nev : Çeşit, sınıf, cins. Vahiy : Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi. İlham : Allah tarafından kalbe gelen mâna. Tevessül : Allah&#;ın dergâhına yaklaştıracak amel işlemek. * Sarılmak. * Baş vurmak. * İnanmak. * Sebeb tutmak. Şaibe : Leke, kir. * Süprüntü. Pislik. * Kusur. Noksan. Hata. Eksiklik. Nazariyyat : (Nazariye. C.) Görüşler. Düşünceler. Doğruluğu isbat edilmemiş ilmi görüşler. Külliyat : (Külliyet. C.) Bütün. Hepsi. Hepsi birden. * Bir müellifin bütün eserleri. Mekanizma : Belli bir sonuca ulaşmak için karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ veya parçalar birleşimi, sistem, düzenek. Organların işleyiş biçimi: "İnsan vücudunun mekanizması." Âsil : Esas. Yedek olmayan. * Köklü. * Edebli, soylu. * Fık: Muamelâtta kendi nâmına hareket eden. Beşer : (Beşere) İnsan derisinin dış yüzleri. * İnsan. Âdem. İLÂHİ AHENK - GÜZEL ve ÇİRKİN RIZK ve AHD ALLAH dostları İlâhi edeble süslüdürler. İnsan yapısının irilik ve ufaklığı kendi sıfatından bir şey kaybettirmez. Bu, devenin iğne deliğinden geçmesine benzer. Bu imkânsızdır. Ne deveyi küçültebiliriz, ne de iğne deliğini büyültebiliriz. Bunun aksini kabul edersek, deve develiğinden kaybeder. İğne de iğneliğinden çıkmış olur. Fakat kudret iğne deliğinden geçecek bir deve yaratabilir At, boğa dört ayaklıdır. İlâhî icab, ahenk böyledir. Ata dizgini, boğaya halkayı takan insandır. Balık tutulduğu zaman ağ unutulur ~ 15 ~

16 Hayat sizin değildir. Kâinat ahenginin bir parçacığıdır. Ahengi bilselerdi, insan oğlu bu ahengi yıkamazdı. Bu öyle bir noktadır ki târif olunamaz. Burada sözler bir işe yaramaz. Bilinen bir şey var. İnsanların ilâhi bir ahenk, kanun ile idare edildiğidir Kâinatta her şey yaradılış süsü ve işleme nizamı ile insanlara güzel ve çirkin görünür, hayır ve şerr şeklinde tecelli eder. Halbuki kâinatta hiç bir şey mânasız, eksik ve çirkin değildir. HAKK Tealâ hepsini nokansız ve güzel yaratmıştır. Bizim HAKK a yakınlık derecemize göre, çirkin veya fena şekilde görünür. Fena ve çirkin görünen her şeyde bir güzellik, bir hikmet ve HAKK ın bir tecellisi gizlidir. Onu görmeğe gayret edilmelidir ki bu mümkündür. Resul-ü Ekrem bir gün Mekke-i Mükerreme de Sahabeleriyle giderken yolda bir köpek lâşesi görürler. Sıcaktan lâşe kokmuş, teaffün etmiştir. Hazreti Ebu Bekir: Ya Resûl-u ALLAH bu taraftan teşrif edin! diye Resûl-ü Ekrem in önüne geçmiş. Resûl-ü Ekrem âsalarını uzatarak : Ya Ömer bak ne kadar güzel dişleri var buyurmuştur. O kokmuş lâşede bile HAKK ın kudretini görmüş ve kokuyu duymamışlardır. Güzel dişleri işaret buyurmuşlardır. Bir yaratıktan bir parça ayırsanız o bambaşka görünür insan oğluna. Meselâ: Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan, Ganj, Nil nehirlerini kaldırınız. Pınarları kaldırın Anadolu dan Ortaya bir çöl çıkar.. İnancı kaldırınız insandan. Geriye yağ, et, kemik, sinir ve ilik kalır. Bu insan değildir. Bunun yağından mum, etinden pirzola olmaz.. Utanç verecek bir yığın kalır ortada Mânevi bakımdan yoksun kafalarla dolu cemiyet Hiç olmazsa Kudret âlemine cehâlet ayağıyla vurmayınız. Siyahla olduğunuz zaman beyazı unutmayınız Her fena veya çirkin gibi görünen eşya ve yaratığın altında bir güzellik gizlidir. Onu görmeğe gayret ediniz Şunu kat iyyen unutmayınız: Cenabı HAKK insanı kendisi için yaratmıştır. ~ 16 ~

17 O hâlde emirlerine insanın uyması lâzımdır. Mal onun, rızk onun, cesed onun. Ruh onun, akıl ve irade onun O hâlde Bunları sana muvakkat bir zaman için verdi. Emanete hıyanet etme! HAKK a her şeyi bağlama Nefsine bağla!.. Âdem Cennet ten çıkarıldı. HAKK ın emriyledir bu Bu çıkarılışı Âdem gizledi. HAKK a isnad etmedi nefsine isnad etti. Ve HAKK Âdemi af ve mağfiret etti Hazreti Musa bir gün kırda giderken; Bir doğan güvercini kovalıyormuş. Güvercin Hazreti Musa nın omzuna konmuş : Ya Musa beni koru! diye feryat etmiş. Doğan : Ya Musa rızkımı alma ver! demiş Musa bıçağını çıkararak, Doğan a : Baldırımdan kesip vereyim güvercine dokunma demiş. Bıçağını baldırına vuracağı zaman doğan ve güvercin hemen : Ya Musa dur; Biz HAKK ın elçisiyiz seni denemeğe monash.pw sadık sözüne emin olup olmadığını imtihan için gönderildik demişlerdir. Bu küçük satırlardaki bu hâdiseyi çok düşün Ve HAKK tan ayrılma, ne olur!.. Kâinattaki nizam ve işleme; canlı, cansız, nebat, hayvan, mâden hep bu ahde sadıktır. Bakarsan görürsün Ahenk : Uyum. Uyuşma, anlaşma Şerr : Kötü iş, kötülük. Fenâlık. * Kavga. * Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme. * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam. * Daha kötü, en kötü. Hayr : Hayır. Meşru iş. Faydalı, nurlu ve sevablı amel. Halkın rağbet ettiği akıl, ilim. İbadet, adalet, ihsan, mal gibi nimet. (Bak: Hayrat) Hikmet : İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. Kat iyyen : Kat&#;i ve kesin olarak. * Aslâ, hiçbir zaman. Rızk : Yiyip içecek şey. Maddi mânevi ihtiyaca lâzım nimet. Allah&#;ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet. ~ 17 ~

18 İrade : İstek, arzu. Dilemek. Emir. Ferman. * Bir şeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç. Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan. Emanet : Eminlik. İstikamet üzere bulunmak. * Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için teslim edilen şey. Birisine bir şeyi koruması için bırakma. Emniyet edilip inanılan şey. * Başkasının hukuku emniyet edilip, inanılabilen. Hıyanet : Hâinlik. Vefasızlık. İtimadı kötüye kullanmak. Sözünde durmayıp oyun etmek. TEK O VARDI Yer yer değil iken, SU su idi. Toprak yoktu. Güneş yoktu. Ay yoktu. Daha yıldızlar bile yoktu. Saman yolu yoktu. Aydınlık yoktu. Yalnız bir Su vardı. Altta ve üstte Alt ve üst diye yoktu amma, biz öyle söyledik ALLAH bütün boşluğu ve eserlerini kendi varlığı ile doldurdu. Kendi kendine vardır demek; Kendi kendine var olmuştur demek değildir. Birbirinden husule gelen varlıklar yokluk demektir. Var bile yoktu. Bu yokların sonsuzluğunu kavrayan Tek O vardı. ALLAH ın yarattıklarının başında gelir Su Cenab-ı HAKK suyu azîz kılmıştır. Ve sevmiştir. ALLAH ın Celâl Cemâl sıfatının akesttiği ayna su dur Bütün Esmâlar sudan geçer. ALLAH suyu serbest bırakmıştır. Su kadar temiz, su kadar mülayim, su kadar uysal o kadar da kudretli bir şey yoktur. Suya verilen emir değişmez. Dikkat buyrula şu âyete ve derin düşünüle: ~ 18 ~

19 Ve kîle yâ arzubleâi mâike ve yâ semâü âklî vegîzâlmâü. Ey arz sularını yut! Ey semâ sen de yağmurunu tut! denildi, sular kesildi Azîz : İzzetli. Çok izzetli. Sevgili. Çok nurlu. * Dost. * Şerif. * Nadir. * Dini dünyaya âlet etmeyen. * Sireti temiz. * Ermiş. Mânevi kudret ve kuvvet sahibi. * Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve daima galib olan manasında Cenab-ı Hakk&#;ın bir ismidir. * ج د ي ل ت ع ذا م ا ظ ا ل ا أ س ض ات ع اءن ا ع اء أ ل ع غ ط ا اء ل ض ا ل ش اع ت ت ع ى اي Ve kiyle ya erdubleiy maeki ve ya semaü akliiy ve ğidal maü ve kudiyel emru vestevet alel cudiyyi ve kiyle bu&#;del lil kavmiz zalimin : (Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi. (Hûd 11/44) HER ŞEYİ SUDAN HALKETTİK. İnsan vücudu, nebat, hayvan HAYY esmâsıyla canlıdırlar. Ruh sudan halkedilmiş değildir. Ruh ALLAH ın emrindedir. Sudan yaratılıp HAYY ile canlı, işleyen ve mekânda bir yer tutan varlıklara münasib bir yer olmasından Ruh girer cesede Cinler dumansız ateşten, melekler ateşten yaratılmıştır. Bunlar görünmezler. Nasıl görünen su buhar olursa, görünmezse onlar da görünmezler. Vasat değiştirdikleri zaman görünürler. Yâni insan gözüne mer i olurlar. Gündüz yıldız var, görünmezler, gece görünürler. Yâni göz, onları ancak gece görebilir. Yazın sıcakta nefes buharı görünmez. Kışın soğukta nefes buharı görünür. Yâni göz onu vasata indiği zaman görebilir demektir. Ruhun ve suyun nasıl yaratıldığı bildirilmemiştir. Vasat : Ortam. İki şeyin arası. * Orta, merkez, ara. Meydan. Cemiyet muhiti. Yer. İç. Mer i : Gözle görülen şey. HAZRETİ ÜMMÜ EYMEN ve CENNET SUYU Almışlardı devesini, azığını, su kırbasını Dövmüşlerdi onu hainler Her tarafı çürük içinde Çok yaşlı idi. İzin alarak Resûl den. ~ 19 ~

20 Görmek için gelmişti kızını son defa Medine den Mekke ye Sokmadılar onu Mekke ye Döndü yürüyerek mübarek kadın tekrar Medine ye İki üç gün yürüdü. Aç, susuz Kuvvet kalmamıştı, bacaklarında Çöktü orada bir öğle sıcağında kumlar üzerine Dudakları çatlamıştı Susuzluktan. Döndü, yalvardı içinden RABB ine şöylece: Ya İlâhi! Bu dudaklar senin Habibinin elinden su içmiştir. Kurutma bunları da hem senin İsm-i Celilini son defa haykırayım! Selâm getireyim Medine deki Habibine!.. Kumdan birden bire çıktı iki el, billûr bir kâse içinde buz gibi su ile İçti bunu kanarak. Kuvveti geldi. Yürüdü vardı Medine ye Hazreti Ümmü Eymen Anamdan sonra ikinci anamdır dediği Resûl-ü Ekremin Bu hâdiseye olur mu olmaz mı diye kafanı yorma İnanan: ALLAH kudreti bu!.. Der geçer, yormaz kendini İnanmayan söylüyoruz: On beş bin defa hayal olsun! Kabul!.. Bu hâdiseden sonra, Hazreti Ümmü Eymen Sekiz sene daha yaşamıştır. Susamamıştır bu seneler zarfında Halbuki susuz insan âzami beş günden fazla yaşayamaz İnanma kudretine bakın Hayal diyene söylüyoruz İnanmayan manda gibi su içse bu olmaz Ne kanar, ne de susuzluğu gider Bu su, Cennet suyundandı İçen bir daha başka ne arar Biz bu kitabta; coşkun gönülleri olan, secdeye başını koyan, kalbindeki çarpan ALLAH lafzını sezenlere, Resûl için canını ortaya koyanlara, İslâm olanlara söylüyoruz. İnanmayana, kendi kendini unutup insanlık kıymetini kaybedip ben bilirim, âlimim, ben mürşidimi ben şuyum buyum diye gaflette ve dalalette olanlara söylemiyoruz. ~ 20 ~

21 Zaten bunlar bu kitabı eline bile alamazlar. Alsalar bile anlayamazlar. Anlasalar bile okuyamazlar Bu da bu kitabın sırrı Selâm olsun bizden size!.. Buyurun kitabı okuyun!.. Hazreti Ümmü Eymen : Eymen in anası demektir. Eymen : En meymenetli. En uğurlu. Sağ taraf. Kırba : (C.: Kıreb-Kırebat) Saka tulumu. Deriden su kabı. Habib : (Hubb. dan) Sevilen. Sevgili. Seven. Dost. İsm-i Celil : Celâlet ve celâdet sâhibi, Azîm, mertebesi yüksek İsim ki ALLAH cc dur Billûr kâse : Şeffaf, parlak taş, elmas gibi kıymetli, Cam gibi parlayan tas veya çanak. Hâdise : (C.: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay. Yeni bir şey, ilk defa olan. Haber. Lafz : Ağızdan çıkan söz, kelime. * Bir şeyi atmak. Dalalet : İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. Allah&#;a isyankâr olmak. * Şaşkınlık. Gaflet : Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk&#;a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak. ASIL "SU" YU TANIMAK Su için ilim ve fennin her dalında binlerce sahife yazılmıştır. Kimyagerler, Fizikçileri Mühendisler, Nebatatçılar, Hayvanatçılar, Filozoflar, Biyologlar, Romancılar, Edebiyatçılar, Şairler binlerce sahife karaladılar. Teologlar Nuh Tufanından Suyun kudretinden, feyzinden, bereketinden bahsettiler. Susuzluktan milyonlarca dudak kurumuştur. Deniz suyu, mâden suyu, tadlı sular, tetkik edildi. Kâinatın yaratılışı icabı su vardır müşterek hükmünde durdular. Ve tekrar suya daldılar. Netice: O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler! O insanlar ki hava içredir havayı bilmezler! ~ 21 ~

22 Sözü tefsir edildi. Ve neşir burada durakladı. Ve bir adım ileri gidemedi. Çünki suyu anladık dendi: Su, sudur o kadar. Su hayat için lâzımdır. Hükmünde sabit kaldılar. Evet doğru ve öyledir. Şimdi: Bu kadar binlerce eser yazıldığı hakkında yazılan bu basit kitab neyi mırıldanıyor acaba?.. Diye akla gelir Cenab-ı HAKK kelâmında iki şeyi bildirmemiştir: 1-) Ruh nedir? Mahiyeti nedir? 2-) Su niçin yaratılmıştır? Neden halk edilmiştir? Su için herkes şu cevabı verecektir: Hayatın canlılığın icabı öyledir. Biz her şeyi sudan halk ettik buyurulur. O hâlde, ALLAH ın ilk yarattığı şey ve insan aklına dökülebilen Su dur. ALLAH ın bildirmemesinde büyük müteâl bir sırr gizlidir. O sırr da SU da gizlidir. Su görünmez hava olur. Hava görünür su olur. Bu görünür ve görünmezin arasında insan gizlidir. Bu görünme ve görünmemezlik de toprak vasıtasıyladır. Toprak olmasaydı ne su görünürdü ve ne de hava olurdu. Hava olmayan yerde su yoktur. Su olmayan yerde hava yoktur. Su bâtın olur görünmez hava olur. Hava zâhir olur su olur. Bu bâtın ile zâhir arasında insan gizlidir. Zâhir ile bâtın arasında insan gizlidir. Huve l- evvelü huve l- âhirü huve z-zâhirü huve l- bâtinü ~ 22 ~

23 Bunların hepsi hudutsuz mühit olan: Kul hu vellahü ahadü Sûresinin sırrıdır. Bundan dolayı; ve cealnâ minel mai külle şey&#;in Biz her şeyi sudan halkettik âyeti bildirilmiştir. İşte bu kitab, bu gizlenmede suda ne gizlidir. Onu söylemeğe yeltenir. Asıl Su da işte budur Teolog: İlâhiyatçı, tanrı bilimci. Filozof : Felsefe ile uğraşan, felsefeci. Biyolog : Biyoloji ile uğraşan kimse, biyoloji uzmanı. Müşterek : Birlikte, ortak kullanılan. * Elbirliğiyle yapılan, birlik. Mahi : f. Balık. Semek. Derya : f. Deniz, bahr. Tefsir : Mestur, gizli bir şeyi aşikâr etmek. Mânâyı izhâr etmek. * Anladığını anlatmak. Bildiği kadar açıklamak. * Kur&#;ân-ı Kerim&#;in mânâsını anlatan kitab. * Ehl-i Hadis ıstılahında Tefsire dâir hadis-i şeriflere Tefsir denilir. Neşir : Dağıtma, yayma, herkese duyurma. Hükm : (Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik. * İrade. Kumanda. Nüfuz. * Kadılık etmek. * Tesir. Cari olmak. * Makam. * Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. * Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki râbıtayı tasdik veya inkâr etmek. Mahiyet : Bir şeyin içyüzü, aslı, esası. Bir şeyin neden ibâret olduğu, künhü, esası, hakikatı. Halk Etmek : Yaratmak. İcad. Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ&#; eylemek. İcab : Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak. Müteâl : Âlî, büyük. Sırr : Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey. * Müşâhedetullah&#;ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife. * İnsanın aklının ermediği şey. Allah&#;ın hikmeti. Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur. Sen kendi sırrını saklayamazsan, El sana nasıl sırdâş olur!.. ~ 23 ~

24 Fâş : Meydana çıkmış. Yayılmış. * Anlaşılmış olan. Sırdaş : Birbirinin sırrını bilen. * Sırr saklıyan. Yeltenmek : Yapamayacağı bir işe girişmek, özenmek, heves etmek, meyletmek. ا ل ي ا خ ش ا ظ ا ش ا ث اط ت ى ش ء ع "Huvel&#;evvelu vel&#;ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey&#;in &#;aliymun. : O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir. (Hadîd 57/3) ل للا أ ح ذ Kul hüvallahü ehad : De ki: O, Allah birdir. (İhlas /1) ؤ و ف ش ا أ ا غ ا ات ا ل س ض و ا ت ا س ت م ا ف ف ت م ا ا ج ع ا ا اء و ش ء ح أ ف ل أ ش ا ز E ve lem yerallezine keferu ennes semavati vel erda kaneta ratkan fe fetaknahüma ve cealna minel mai külle şey&#;in hayy e fe la yü&#;minun : İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı? (Eniyâ 21/30) SU ÂHENGİ Su hakkında asırlardır konuştular, yazdılar amma, bir şey söylemediler Bazıları konuşmadılar, yazmadılar, amma konuşmadan sessiz bir çok şeyi ifade ettiler Biz, bu konuşmayanların, suya bakışlarını topladık Suyun nasıl yaratıldığı bildirilmemiştir. Yalnız her şeyin sudan halk edildiği bildirilmektedir. Suda, ifade edilemeyen bir ahenk vardır. İfadeye kalkarsanız bu ahengi bozarsınız Zira izah edilebilen şey ahenk değildir. Bir testinin kullanmağa yarayan kısmı onun içinin boşluğudur. Suyun rengi vardır kadrosuna girmez. Kokusu vardır burun almaz. Tadı vardır dil hissetmez. Bu sözlerde suyun renksiz rengini, kokusuz kokusunu, tadsız tadını bulacaksınız Çünki: Biz her şeyi sudan halkettik buyuruluyor. Burada ALLAH Biz diyor Ben demiyor. Suyu da halk eden O Her şeyi halk etmek için suyu katalizör aracı yaptık. HAYY ı oradan geçirerek tahammül hududuna indirdikten sonra her şeyi ölçülü, hacimli, sıkletli, muradımızdaki plân dahilinde yarattık Bu sırrı suda gizledik. ~ 24 ~

25 Renk vermedik, koku vermedik, tad vermedik. Amma bunların hepsini içine gizledik!.. Sudan mülâyim ve her bulunduğu yere intibak edebilen bir şey yoktur. Bununla beraber sertlik ve kuvvet de ona galebe çalacak bir nesne yoktur. Bir damla donarsa koskocaman kayayı çatlatır Buhar olursa büyük bir gemiyi yürütür. Dünyada bunu herkes anlayamaz mücibince hareket edemez. Bu mevzu da binlerce âlim kitablar karaladılar. Tabiatı kalıba sokmağa çalışmak sanatkârların cinâyetidir. Adalet ve ef al-i İlâhiye ye karışmak da âlimlerin cinâyetidir. Mademki içimizdedir. Bir gün O nun huzurunda yüzümüzü kızartacak bir harekette bulunmamak lâzımdır. ALLAH, huzurunda utanmamak ve nefret etmeden kendimize bakmak cesaretinde bulunmak için suyu bize yardımcı verdi. Suda fizikî bir hassa vardır, ayna gibidir, her şey suya ekseder. Suyu niçin halk etti? Ve niçin sudan her şeyi halk etti? Suyun görünmesi için toprağı halk etti. Madde olarak ilk yaratılan sudur. Su, durmadan buhar, hava, yağmur, kar, buz ve tekrar derece derece ve hava hâline inkılâb ediyor Bunların biz fizikî olaylarını görür ve tetkik ederiz, değişmeyen bir kanun hâlinde müşahede ederiz. Hakiki niçin böyledir? Açıklanması yasaktır Tahammül : Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak. İfade : Anlatmak. Söylemek. * Fayda vermek, fayda tutmak. Sıklet : Ağırlık. Mânevi sıkıntı. Murad : İstenerek, ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey. * Gâye. Maksad. Emel. Mülâyim : Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu. İntıbak : (Tıbk. dan) Uygun olmak, muvâfakat. Mutabık, mümâsil ve muvâfık olmak. Galebe : Üstün gelmek. Yenmek. Bozmak. Çokluk. * Bastırmak. * Yeğin olmak. Nesne : şey, herhangi bir şey. ~ 25 ~

26 Mücib : İcabet eden. Cevap veren. Sebeb kabul eden. * İstenileni kabul eden, duâya cevap veren (Allah C.C.). (Bak: Dua) Mevzu : Bahis. Üzerinde durulan mes&#;ele. * Aşağılanmış olan. * Konulmuş. Vaz olunmuş. * Uydurma. Doğru ve hakikat olmayan. * Geçer olan, muteber, işlemekte olan, câri. Cinâyet : Adam öldürmek, katl. (Bak: Câni) Ef al : Fiiller, işler, ameller. Ef al-i İlâhiye : İlâhi Fiiller, işler, ameller. Madem : "Değil mi ki, -diği için, -diğine göre" anlamlarında sebep göstermek için, başına getirildiği cümleyi daha sonraki cümleye bağlar. İnkılâb : Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme. Başka türlü olma. * Altüst olma. Müşahede : Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek. * Muayene, kontrol. Mertebe : Derece. Basamak. Rütbe. Pâye. Tenezzül : İnme, daha basit hâle gelme. SU ve Nûr-u M. Görünen şeyler, ALLAH ın mertebe mertebe tenezzülüdür. Görünüşler akla nazarandır. Her an değişmektedir. kulle yevmin huve fiy şe&#;nin. ALLAH, her şeyin evveli, sonu, dışı ve içidir. Huvel&#;evvelu vel&#;âhiru vezzâhiru velbâtinu ALLAH vardı ve onunla beraber başka bir şey yoktu. Kânellahü ve lema yekünü meâhü şey in Ruh un hastalık ve sağlığı yoktur. Hastalık ve sağlık kelimeleri cesede ait, aklın hududları içindedir. Hasta vücud yoktur. Hastalanmış vücud vardır. Kirli hava yoktur. Kirletilmiş hava vardır. Kirlemesi bir iş görüyor demektir. Kirli su yoktur. Kirletilmiş su vardır. ~ 26 ~

27 Her varlık, canlı, cansız, nebat, hayvan, haşere ve insan Yaşlanır Mevsimler değişir. Tekrardan tazelenir. Bu hâl, HAKK Tealâ nın EL BÂKİ olduğuna, diğerlerinin fâni olduğuna işarettir. Bunları, Cenab-ı ALLAH şirk olmasın diye BÂKİ ismiyle; doğuşu, yaşayışı ve ölümü bir hikmet üzere tertip ve irade buyurmuştur. Nasıl ki: Resûl Tek tir. O da Resûl-ü Ekrem dir. Evvel O dur. Sonu yoktur. Ruhlarla teması onunla irade etmiştir. Resûllük Ruhu muâllâlarına mahsustur. Nûr-u M. in tecelli yeridir. Evvel ve Âhir dir. Resûlullah Nebî lik Cesedi mübareklerine Can ile birlikte Şahs-ı muâllâlârına kul olarak mahsustur. Mühr-ü nübüvvet Hatem ün Nebi dir. Âhir dir. Ruhu mübarekleri Cesed-i Mutahhar larından ayrıldığı zaman Nebi lik bitmiştir. Mühr-ü Nübüvvet derhal kaybolmuştur. Nebi lik Ehl-i Beyt ile devam eder Diğer Peygamberler Nebi dirler. Resûl değildirler. Bundan dolayı Şeriâtleri Resûl-ü Ekrem den sonra mülga olmuştur. Hepsine Selât-ü Selâm olsun!.. Onun için, bu zamanda birçok putlardan kurtulmak için secde et!.. İçini Nûr-ü Resûl ile yıka. ALLAH ile doldur. Ondan sonra yanaş!.. Ve ilâ- rabbike ferğab! Bu kitabı hor görme!.. Su Biliyoruz deme!.. Hocanın yolu bir gün deniz kenarına düşmüş Beyaz köpükler içinde kabaran su, hoşuna gitmiş. İki avucunu doldurup ağzına götürmüş. Tuzlu, içilmez olduğunu görünce, oradan uzaklaşmış Biraz ilerde mütevazi bir çeşmeye rastlamış Hemen çanağı doldurup kana kana içtikten sonra, denize dönerek: ~ 27 ~

28 Boşuna kabarma! demiş Su dediğin işte böyle olur!.. Bu SU da bir damla sudur amma Amması var. Hele sabret, dikkatle oku! Susuz insan ölür. Susuz hayvan yaşayamaz. Susuz nebat kurur. Ölür, yaşayamaz. Kurur, çatlar. Bunlar yok olmak değildir. Dikkat et!.. Gaflet uçurumu buradan başlar Su EL HAYY Esmâsının muhafazası olduğu için susuz HAYY çekilir ve cansızlık başlar. Her şey aslına döner toprağa Toprak da ortadan kalktı mı su görünmez olur. Evrende hayat biter Fakat su, daima baki dir. Çekilir asıl yurduna Cennet in altından ırmaklar akar Hazret i Hızır ı yaşatan su nedir? Kevser Havzu dur. Ab-ı hayat. Ondan içmiş Mertebe : Derece. Basamak. Rütbe. Pâye. Tenezzül : İnme, daha basit hâle gelme. غ أ ف ا غ ا ات ا ل س ض و ف ش أ Yes&#;eluhu men fiyssemavati vel&#;ardi kulle yevmin huve fiy şe&#;nin. : Göklerde ve yerde bulunanlar, O&#;ndan isterler. O, her an yeni bir iştedir(yaratma hâlindedir.) (Rahmân 55/29) ا ل ي ا خ ش ا ظ ا ش ا ث اط ت ى ش ء ع "Huvel&#;evvelu vel&#;ahiru vezzahiru velbatinu ve huve bikulli şey&#;in &#;aliymun. : O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir. (Hadîd 57/3) Kânellahü ve lema yekünü meâhü şey in: ALLAH var idi ve O nunla beraber bir şey yoktu EL BÂKİ: Ebedî, dâimî. Sonu gelmez. Ölmez. * Sonsuz. * Cenab-ı HAKK. Fâni : Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan, misâfir. Muâllâ : Yüksek, yüce, âli. Makamı ve rütbesi yüksek. Mahsus : Ayrılmış, tâyin edilmiş. * Herkese âit olmayıp bazılara âit olmuş olan. Yalnız birine âid olan. Hususileşmiş. Müstakil. ~ 28 ~

29 Mühr-ü nübüvvet : Peygamberlik mühürü. Peygamberimiz Hz. Muhammedin (A.S.M.) iki omuzu arasındaki (sırtındaki) peygamberlik işareti. Mutahhar : Temiz. Pâk. Kudsi, pâklanmış. Tâhir kılınmış. Mübârek. * Peygamberimizin (A.S.M.) bir ismi. Nebi : Haber getiren. Peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber. (Bak: Resül) Resül : Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Mürsel de denir. Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettirirse, ona Nebi denir. * Haberci. * Huk: Tasarrufta hakkı olmaksızın, birisinin sözünü olduğu gibi bir başkasına bildiren kimse. * Elçi. Mülga : İlga edilmiş. Kaldırılmış. Metruk ve lağvedilmiş şey. Terkedilmiş. إ ى س ت ه ف اس غ ة Ve ila rabbike ferğab : ve yalnız Rabbine yönel. (İnşirah 94/8) Kevser : Kıyamete kadar gelecek Âl, Ashâb, Etbâ&#; ve onların iyilikleri, hayırları. * Bereket. * Kesretten mübâlağa. Çokluğun gayesine varan şey. Gayet çok şey. * Pek çok hayır. Hikmet, ilim. Kur&#;an, İslâm, tevhid. İlm-i Ledün. Ma&#;rifetullah. * Cennet ırmaklarının kaynakları. * Cennet&#;te bir havuz veya nehir. Ab-ı Hayat : Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer. * Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah&#;tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söylenir. SU SUSUZLUK KOKU GÜL Sudan yoksun toprak ne olur? Suya gönül veren toprak ne olur? Gül, Gülistan, bağ olur, bahçe olur. Can olur Türk diyârında güzel bir dede adeti vardır. Ölürken insanın ağzına su akıtırlar. Zem zem dökerler. Bir âyeti kerime de buyruluyor: Ölüm hâlinde olan bir kimseye sizden daha yakınız fakat siz göremezsiniz Resûl-ü Ekrem in buyruğu buna eklenir: Su ikram ediniz! Bu su ikram etmek şu demektir: Hayat sudan başlamıştır. ~ 29 ~

30 Sonucu da aynıdır. Nezaket ve hürmetin bir ifadesidir Bütün canlılar suya âşıktır lar. O kadar âşıktır ki, aklın kavrayamayacağı kadar büyük olduğundan fizyolojik, hayatî bir ihtiyaç şeklinde tecelli eder. Canlıların en az dayanabileceği susuzluktur. Hayat suda devam eder. Su, meyvelerde tad olur, renk olur, koku olur, canlılarda kan olur. Mâdenlerde billûr olur. Buhar olur, yağmur olur, bereket olur, feyz olur. Su her canlıya, hayvana, nebata, imanlıya, imansıza, küfür içinde olana aynı yakınlığı ve cömertliği gösterir. Rızkında haram olana da taharet malzemesi olmaması gizlice emrolunmuştur. Bunda ince bir hikmet gizlidir. İnsan dinsiz olabilir. Küfür içinde de olabilir fakat, aldığı rızkın haram olmaması lâzımdır. Kağıtla taharet alanları düşün Rızk başkadır. Îmân başkadır. Resûl-ü Ekrem buyurmuştur: Haram ile beslenen vücud cennete girmez. Dikkat buyurun: Giremez degil, girmez. Utanmasından dolayı girmeğe hak kazanamadıkları, ne yüzle gideyim demektir. Resûl-ü Ekrem Diğer bir Hadisinde: Rızkın bazen geç kalması bir hikmettir. Bu gecikmede kul imtihandadır. ER- REZZÂK Esmâsını bırakıp EL- HAYY Esmâsıyla huzura çıkmak için kul ne hâldedir, bu ölçülüyor. Onun için Oruç insanın teklik tarafını takviye için tutulur. Yememek için değil Kul huvellahü ahad Oruç bu sürenin engin hududları içinde düşünülürse, insanın tek oluşunu ve HAKK tan bir parça olduğunu fiilen ikrardır. Bu ince mâna altında Gıybet, Yalan, Haram orucu bozar. Oruç, aç durmak değildir. Orucun hususi ufkunda Erenlerin diyârı gizlidir. Geceleri uyumayanlar, daima kaaim olanlar, az yiyenler, oruç tutanlar, haramdan kaçanlar az çok; Kul huvellahü ahad Sûresinin sırrına yanaşanlardır. ~ 30 ~

Daha göster

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır