Aile içinde veya çift hayatında, işte veya arkadaşlıkta, duygusal bağımlılık diğeriyle sağlıklı ilişkiler kurmayı engelleyen bir fren. Hep diğerini memnun etmeye çalışırken, ne pahasına olursa olsun sevilmek isterken, çoğu kez kendimizi sevmeyi unutuyoruz. Bu durumun, hayatımızda ağır sonuçları olabilir. Bütün psikoterapistlere göre, hepimiz duygusal bağımlılarız. “Hepimizin sevgiye ihtiyacı var, tıpkı suya, yiyeceğe veya yaşamak için güneşe ihtiyacımız olduğu gibi” diyor psikanaliste Virginie Megglé.1 “Bağımlılık, semptomatik değil” diye altını çiziyor. “Ne zaman ki bu bağımlılık duygusal altüst oluşun, kabul edilmemenin, sevilmemenin, acının sebebi haline geliyor, işte o zaman problem başlıyor.”
“Nişanlımdan fiziken ayrı kalmaya katlanamıyorum” diyor 27 yaşındaki Marine. “Gerçekten ciddi bir sorun. Sevdiğim kişi hep benden önce geliyor. Çünkü bana göre birini sevmek, onu kendimden daha çok sevmek demek.” Gerçek aşkın, diğerini kendinden daha çok sevmek olduğu fikri çok yaygın bir mit, özellikle edebiyatta ve sinemada. Ancak çoğu kez, bu illüzyona kapılan kişiler “duygusal bağımlı” gibi yaşamıyorlar. Nitekim, psikoterapist Catherine Dupont’a2 göre “Duygusal açıdan bağımlı olmak, her şeyden önce bir seçim.” “Bağımlılık ilişkisi, bir boşluğu doldurmayı sağlayan güçlü bir adrenaline, bir tür sıtmaya sebep oluyor. İşte bu yüzden bağlanıyoruz.” Bu tür bir ilişkiden çıkmanın ilk yolu, bu durumun farkına varmak ve bu sıtma halinden vazgeçmek.
Virginie Megglé’e göre, duygusal bağımlılık “erken ödip” dönemimizden geliyor, yani bütün küçüklük dönemimizden. Yenidoğan –tanım olarak– otonomiden tamamen yoksun, bağımlı bir varlıktır. Duygusal bağımlılık, çoğu kez hayatımızın ilk döneminde yaşadığımız bir terk edilmeyle ortaya çıkar. Bu fiziksel değil, meselâ depresif bir anneden veya şefkatten yoksun bir babadan kaynaklanan, daha ziyade duygusal bir terk ediliştir.
Bu noktada, şu soruyu sormak mümkün: Annem ve babam tarafından sevilmek için hangi özellikleri taşımalıyım? “Başkalarının bizi sevmek için bizden ne beklediklerine inanıyorsak, buna uygun davranışlar geliştiririz” diye açıklıyor Catherine Dupont. “Aynı şekilde, hep ‘nazik ol’ denen bir küçük kız, sevilmek için hiç kızmaması gerektiğini, başkalarının isteklerini yerine getirmesi ve asla kimseye karşı gelmemesi gerektiğini düşünerek büyüyecek. Duygusal bağımlılık, bir diğerine bağımlılık değil, içsel bir programlanma.”
Psikoterapist Sylvie Tenenbaum’a3 göre, “Duygusal bağımlılığı olan biri için aşk, uyuşturucu gibidir. Ne var ki bir insan, bir bardak şarap ya da eroin gibi bir uyuşturucu maddesi değildir. Arzu, ihtiyaç haline gelirken, bağımlılık da tanımlanmış olur. Yani diğeri, bir ‘aşk bayii’ haline gelir. Takıntılı davranışlarımız, –ayrıldığımız kişiye mesaj gönderme ihtiyacı gibi– içki içmemesi gerektiğini bilen ama buna engel olamayan bir alkoliğin davranışına benzer.” Nişanlısından ayrıldığı andan itibaren onu aramaktan vazgeçemeyen Marine’in durumu da aynı. Sylvie Tenenbaum’un, bu bastırılamaz arama veya mesaj yazma arzusunun üstesinden gelmek için bir önerisi var: Kişinin, söylemek veya yazmak istediği her şeyi yazıp kendine e-posta olarak göndermesi, sonra da bu e-postayı silmesi!
Var olduğunu hissetmek için “bildik izler” aramak, duygusal bağımlılığın tipik özelliklerinden biri. Sylvie Tenenbaum, gerçek özveri ile “yalancı nezaket” arasında kalanları fark etmek gerektiğini söylüyor. Meselâ işyerinde aşırı çabadan kaçınmalı. Psikoterapist şöyle açıklıyor. “Eğer bizden istenenden fazlasını yapıyorsak, bu çoğunlukla teşekkür veya tebrik beklediğimiz içindir. Ancak bu beklenti gerçekleşmediğinde, duyduğumuz hayal kırıklığı öfke doğurabilir.” Bu, arkadaşlık ve aşk ilişkileri için de geçerli. Zaman zaman “Senin için bütün yaptıklarımdan sonra” sözünü duyuyoruz. Bu durumda kişi, kendine şunu sormalı: “Yaptıklarım için mi seviliyorum, yoksa olduğum kişi için mi?”
“Ben seni tamamlayacak diğer yarın değilim. Sen de kendi yarından başka bir şey değilsin.? Kendin ol! Tam ol!” Psikoterapist Thomas d’Ansembourg, Femmes et hommes: Monde nouveau, Alliance nouvelle isimli konferansında4, duygusal bağımlılıktan çıkmak isteyen bir çiftin diyaloğunun başlangıcını bu şekilde hayal ediyor.
34 yaşındaki Bertrand, bu duruma bir örnek. Birlikte olduğu kişiyle yarattığı “balonun” içinden çıkamıyor. Diyor ki: “Artık neredeyse hiç tek başıma çıkmıyorum. Arkadaşlarımı eskiden olduğu gibi sık görmüyorum. Onunla olmak için kendimi soyutladım, buranın en iyi hissettiğim yer olduğunu düşünüyorum.” Duygusal bağımlılık sorunu yaşayan çok sayıda kişi, bu deneyimi yaşıyor. Ne var ki birlikte daha iyi vakit geçirebilmek için, onsuz bir şeyler yapmayı öğrenmek, kendine bir alan yaratmak gerekiyor.
Çeviren: Perihan Özcan
Kaynak: monash.pw
Caroline Langlois’nın makalesi
Metindeki bu bölüm, konferansın - dakikaları arasında yer alıyor.
Öfke tamamen normal, çoğunlukla da sağlıklı bir duygudur. Fakat öfke kontrolden çıkıp, yıkıcı hale gelmeye başladığında, iş yaşamında, kişisel ilişkilerde ve hayatınızın genel niteliğinde problemlere sebep olabilir. Ayrıca size kendinizi tahmin edilemez ve çok güçlü bir duygunun kölesiymişsiniz gibi hissettirebilir.
Öfke, bu alanda çalışmalar yapan psikolog Dr. Charles Spielberg’e göre “hafif bir rahatsızlıktan, şiddetli kızgınlık ve hiddete kadar değişebilen bir duygudur”. Diğer duygular gibi fizyolojik ve biyolojik değişimler tarafından izlenir; öfkelendiğinizde, enerji hormonlarınız adrenalin ve noradrenalinle beraber kalp hızınız ve kan basıncınız da yükselir .
Öfke hem içsel hem de dışsal sebeplerden kaynaklanıyor olabilir. Belirli bir insana (yardımcı ya da şefinize) veya bir olaya (trafik sıkışıklığı veya uçuşunuzun iptal edilmesi) öfkelenmiş olabilirsiniz veya öfkeniz genel kişisel sorunlarınızdan da kaynaklanıyor olabilir. Hatıralar veya travma canlandırıcı olaylar da öfke duygularınızı harekete geçirebilir.
Öfkeyi ifade etmenin içgüdüsel ve doğal yolu saldırgan tepkilerdir. Öfke tehditlere karşı uyum sağlama açısından doğal bir tepkidir; saldırı anında kendimizi korumamıza veya savaşmamıza yardımcı olan güçlü ve çoğunlukla da saldırgan davranış ve duyguları uyandırır. Diğer bir deyişle, yaşamımızın devamı için bir miktar öfke gereklidir.
Diğer taraftan da bizi rahatsız eden veya kızdıran her şeye fiziki olarak saldıramayız; sosyal normlar, yasalar ve genel geçer doğrular öfkemizin bizi ne kadar sürükleyebileceğini belirler.
İnsanlar öfkeleriyle başa çıkmak için bilinçli ve bilinçdışı süreçlerin her ikisini de kullanırlar. Üç ana yaklaşım; ifade etmek, bastırmak veya sakinleşmektir. Öfkenizi saldırgan olarak değil de savunucu bir biçimde ifade etmek en sağlıklı yoldur. Bunu yapmak için ihtiyaçlarınızın neler olduğunu net olarak bilmeli ve diğerlerini incitmeden bunları nasıl karşılayacağınıza karar vermelisiniz. Savunucu olmak; talepkar veya ısrarcı olmak değil, kendinize ve başkalarına karşı saygı duymak anlamına gelmektedir.
Öfke bastırılabilir, sonra da dönüştürülür ve yönlendirilir. Bu durum, öfkenizi içinizde tuttuğunuz, üzerinde düşünmediğiniz ve olumlu bir şeye odaklandığınız zamanlarda gerçekleşir. Amaç, öfkenizi yatıştırmak veya bastırmak ve onu daha yapıcı bir davranışa dönüştürmektir. Bu tür bir tepkinin tehlikesi, öfkenin dışarıya çıkmadığında içeri yani size yönelebileceğidir. İçe yönelen öfke hipertansiyona, yüksek kan basıncına veya depresyona sebep olabilir.
İfade edilmemiş öfke başka sorunlar da doğurabilir. Pasif agresif davranış (onlarla yüzleşmeden veya sebebini açıklamadan insanlara dolaylı yollarla saldırmak) ya da devamlı alaycı ve kaba davranan bir kişilik yapısı gibi öfkenin patolojik sayılan ifadelerine de yol açar. Sürekli başkalarını kıran, her şeyi eleştiren ve alaycı fikirler öne süren kimseler, öfkelerini yapıcı bir biçimde ifade etmeyi öğrenememişlerdir. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde, başkalarıyla çok başarılı ilişkiler kuramazlar.
Son olarak, kendi içinizde sakinleşebilirsiniz. Bu yalnızca dışa yönelttiğiniz davranışı değil, kalp hızınızı yavaşlatmak için uğraşmak, kendinizi sakinleştirmek, duygularınızı yatıştırmak gibi yöntemlerle içsel tepkilerinizi de kontrol etmeyi de içermektedir.
Öfke yönetiminin amacı, öfkenin sebep olduğu hem duygusal hem de fizyolojik canlanmayı azaltmaktır. Sizi öfkelendiren olay ve kişilerden kurtulamayabilir, kaçamayabilir veya onları değiştiremeyebilirsiniz, ama tepkilerinizi kontrol etmeyi öğrenebilirsiniz.
Öfke duygularınızın şiddetini, öfkeye eğiliminizi ve bununla ne derece başa çıkabileceğinizi ölçen bazı psikolojik testler vardır. Bu konunun en iyi tarafı; eğer öfkeyle ilgili bir probleminiz varsa, bunu zaten biliyor oluşunuzdur. Eğer kendinizi kontrolden çıkmış ve korkutucu bir biçimde davranırken bulursanız, bu duyguyla başa çıkmak için bazı yollar aramaya başlayabilirsiniz.
Öfke yönetimiyle ilgili çalışan Psikolog monash.pw Deffenbacher’a göre bazı insanlar gerçekten diğerlerine oranla daha “barut gibidir” ve ortalama bir insandan daha çok ve daha kolay sinirlenirler. Bazıları da öfkelerini gürültülü bir biçimde göstermeseler de kronik olarak hırçın ve huysuzdurlar. Kolay öfkelenen insanlar her zaman lanet okuyup etrafa bir şeyler fırlatmazlar; bazen kendilerini geri çeker, somurtur veya hasta olurlar.
Çok çabuk sinirlenen insanların; genel olarak psikologların "strese karşı düşük tolerans" dedikleri bir kişilik yapısı vardır. En basit anlamıyla, rahatsızlık, sıkıntı ve strese maruz kalmamaları gerektiğini hissederler. Olayları uzun vadede değerlendiremezler ve özellikle küçük bir hata yüzünden azarlanmak gibi onlara adaletsiz gelen olaylar karşısında küplere binerler.
İnsanları böyle yapan nedir? Bu durumun bir sebebi, genetik veya fizyolojik olabilir. Çocukların huysuz, alıngan ve çabuk kızan özelliklerle doğduğuna ve bu işaretlerin çok erken yaşlardan beri mevcut olduğuna dair bulgular vardır. Diğer bir sebep sosyokültürel olabilir. Öfke çoğunlukla olumsuz olarak algılanır; bize kaygı, depresyon ve diğer duyguları ifade etmenin normal olduğu, öfkeyi ifade etmenin ise doğru olmadığı öğretilir. Bu yüzden de öfkeyle nasıl başa çıkabileceğimizi ya da onu ne şekilde yapıcı yollara kanalize edebileceğimizi öğrenemeyiz. Araştırmalar aile yaşantısının da rolü olduğunu göstermiştir. Çabuk öfkelenen insanlar, tipik olarak yıkıcı, kaotik ve duygusal iletişimi iyi olmayan ailelerden gelirler.
Bugün psikologlar bunun tehlikeli bir masal olduğunu söylüyorlar. Bazıları bu teoriyi diğerlerini incitmekte bir bahane olarak kullanır. Araştırmalar göstermiştir ki, içindekileri boşaltmak, aslında öfkeyi yükseltir ve size ya da öfkelendiğiniz kişiye durumu çözmek için hiçbir faydası dokunmaz. En iyisi öfkenizi neyin tetiklediğini bulmak ve bu tetikleyicilerin sizi etkisi altına almamaları için strateji geliştirmektir.
Derin nefes alma veya rahatlatan hayaller kurma gibi basit rahatlama araçları öfke duygularınızı yatıştırmanıza yardımcı olabilir. Rahatlama teknikleri öğreten bazı kitap ve kurslardan faydalanabilirsiniz. Bu teknikleri bir kere öğrendiğiniz takdirde, ne zaman ihtiyaç duyarsanız uygulayabilirsiniz. Eğer her ikinizin de sinirli olduğu bir ilişki yaşıyorsanız bu teknikleri beraber öğrenmeniz faydalı olacaktır.
Deneyebileceğiniz bazı basit adımlar;
Bilişsel yeniden yapılandırma, en basit anlamıyla düşünce biçiminizi değiştirmek demektir. Öfkeli insanlar lanet okumaya, küfretmeye ve düşüncelerini ifade etmek için yüksek duygusallık içeren ifadeler kullanmaya meyillidirler. Kızgın olduğunuzda, düşünceleriniz mübalağalı ve aşırı dramatik olabilir. Bu düşünceleri daha rasyonel olanlarla değiştirmeyi deneyin. Kendi kendinize “Çok korkunç, çok kötü, her şey mahvoldu” demek yerine “Bunaltıcı bir durum ve benim bu duruma kızmam anlaşılabilir fakat bu dünyanın sonu değil ve kızmış olmam hiçbir şeyi çözmeyecek” deyin.
Kendiniz veya başkası ile ilgili konuşurken “asla” veya “her zaman” gibi sözler kullanmamaya dikkat edin. “Bu makine hiçbir zaman çalışmıyor” veya “sen zaten her zaman her şeyi unutursun” gibi ifadeler sadece muğlak olmakla kalmıyor, aynı zamanda size öfkenizi haklı göstererek sorunun bir çözümü olmadığını hissettiriyor. Ayrıca sizinle beraber sorunu çözmeye istekli olan kişileri de küçümseyerek uzaklaştırıyor.
Kendinize öfkelenmenin hiçbir şeyi çözmediğini, size kendinizi daha iyi hissettirmediğini hatta daha kötü hissetmenize bile yol açabileceğini hatırlatın.
Mantık öfkeyi yenebilir, çünkü öfke meşrulaştırıldığında bile çok çabuk irrasyonelleşebilir. Kendinize soğuk ve sert bir mantık uygulayın. Bütün dünyanın “size düşman olmadığını”, sadece günlük yaşamın bazı zorluklarıyla karşı karşıya olduğunuzu hatırlayın. Bunu her öfke duyduğunuzda yapın; bu size daha dengeli bir algı kazandıracak. Kızgın kişiler talep etmeye meyillidir. Her şeyin kendi yollarınca yapılmasını beklerler. Bunları herkes ister ve hepimiz bunlar karşılanmadığında hayal kırıklığına uğrar ve inciniriz; fakat öfkeli kişilerin istekleri karşılanmadığında duydukları hayal kırıklığı öfkeye dönüşür. Öfkeli insanlar bilişsel yapılandırmanın bir parçası olarak talepkar kişiliklerinin farkına varmalı ve beklentilerini isteklere dönüştürmelidir. Başka bir ifadeyle “isterdim”; “istiyorum” veya “almalıyım” dan daha sağlıklı bir ifade biçimidir. Eğer isteklerinizi alamazsanız, öfke değil hayal kırıklığı, hüsran ve incinmişlik gibi daha normal tepkiler verirsiniz. Bazı öfkeli insanlar, bu duyguyu kırgınlıktan kaçınmak için kullanırlar ama aslında kırgınlık yok olmaz.
Bazen öfke ve hüsran duyguları, hayatımızdaki çok gerçek ve kaçınılmaz bir durumdan kaynaklanır. Bütün öfkemiz yanlış yönlendirilmiş değildir. Bu gibi durumlarda öfke doğal ve sağlıklı bir tepkidir.
Bir plan yapıp gelişiminizi denetleyin. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın fakat çözüme hemen ulaşamadığınızda kendinizi cezalandırmayın. Eğer soruna en iyi niyetle yaklaşır ve yüzleşmek için girişimlerde bulunursanız, sorun çözülmese bile “ya hep ya hiç” düşüncesine kapılmaya veya sabrınızı yitirmeye karşı daha dayanıklı olursunuz.
Öfkeli insanlar sonuçlar çıkarmayı sever ve bunu çok kolayca yaparlar; fakat bu sonuçlardan bazıları kesinlikten uzak olabilir. Kızışmış bir tartışmada ilk yapmanız gereken yavaşlamak ve tepkilerinizi gözden geçirmektir. Aklınıza gelen ilk şeyi söylemektense, sakinleşin ve ne söylemek istediğinize dair düşünün. Aynı zamanda karşınızdakinin söylediğini dinleyin ve cevaplamadan önce kendinize zaman tanıyın. Öfkenizin altında neyin yattığına dair kendinizi dinleyin.
Örneğin, siz özgürlük ve kendinize zaman ayırmak isterken, partneriniz daha fazla ortaklık ve yakınlık istiyor olabilir. Eğer faaliyetlerinizden şikayet ederse, onu tutucu, gardiyan veya kıskanç gibi ithamlarla değerlendirmeyin.
Eleştirildiğinizde savunucu olmak doğaldır fakat eleştiriye saldırıyla karşılık vermeyin. Sözlerin altında yatanları düşünün; karşınızdaki kendini ihmal edilmiş ve sevgisiz bırakılmış hissediyor olabilir. Sizin için uzun ve sabırlı bir sorgulama ya da biraz nefes alacağınız bir süre gerekebilir ama kendi öfkenizin ya da onunkinin, tartışmayı kontrolden çıkarmasına izin vermeyin. Soğukkanlılığınızı koruyarak, durumun felakete sürüklenmesini engelleyebilirsiniz.
Acil ihtiyaçlarımız, bazen bize rahatsızlık ve öfke verebilir. Sorunlar ve sorumluluklar üzerinize çökebilir ve bu yüzden öfke duyabilirsiniz.
Kendinize zaman tanıyın. Günün sizin için en stresli geçen zamanları için kişisel zaman planları hazırlayın. Bir örnek, işten eve geldiğinin ilk 15 dakikası için “yangın çıkmadığı sürece kimse anneyle konuşmaz” gibi sabit bir kuralı olan, çalışan bir anne düşünün. Bu kısa süre geçtikten sonra, anne kendini daha iyi hissediyor ve çocuklarına patlamadan onların taleplerini karşılamaya hazır hale geliyor.
Zamanlama: Eğer eşinizle sorunlarınızı gece tartıştığınızda (belki yorgun ya da rahatsızsınız ya da sadece bir alışkanlık), kavga etmeye daha meyilli oluyorsanız, bu konuşmaların kavgaya dönüşmemesi için önemli konular hakkında konuştuğunuz zamanlarda bir değişiklik yapın.
Kaçınma: Eğer çocuğunuzun dağınık odası her gördüğünüzde sizi delirtiyorsa, kapıyı kapayın. Kendinizi sizi hiddetlendiren şeylere bakmaktan koruyun.
Alternatifler Bulma: Örneğin, gittiğiniz yolda sizi delirten bir trafik sıkışıklığı varsa, kendinize daha az kalabalık ve sıkışık başka bir yol bulun; bilmiyorsanız haritaya bakın veya öğrenin. Ya da başka bir alternatif bulun.
Eğer öfkeniz gerçekten kontrolden çıkıyorsa veya ilişkinize ya da hayatınızın diğer önemli noktalarına zarar veriyorsa; bununla daha iyi bir biçimde başa çıkmak için bir uzmana danışmayı düşünebilirsiniz. Bir psikolog ya da akıl sağlığı ile ilgili çalışan başka bir lisanslı uzman size düşünce ve davranış biçiminizi değiştirecek teknikler geliştirme konusunda yardımcı olabilir.
Bir terapiste danıştığınızda ona değiştirmek istediğiniz öfke sorunlarınız olduğunu söyleyin ve öfke yönetimine dair onun yaklaşımını sorun. Bilin ki bu sizin “duygularınızla yüzleşip onları ifade etmenizi kolaylaştıracak” bir hareket planlaması değil. Belki de sizin asıl sorununuz budur. Psikologlar, yüksek derecede öfkeli bir insanın şartlar ve kullanılan tekniğe bağlı olarak, hafta arası bir sürede normal öfke düzeyine geldiğini söylüyorlar.
Kaynak: monash.pw
Günümüzde çiftler, cinsellikten çok daha fazla şey bekliyorlar. Yaşam süremiz uzadıkça, beraberliklerden beklentilerimiz de eskiden hayal edilemeyecek kadar
Aynı zamanda "sosyal kaygı" adı da verilen "sosyal fobi", günlük sosyal ortamlarda ortaya çıkan ve insanı tamamen etkisine alan bir kaygı
Sosyal anksiyete, kendini başka insanların yanında endişeli ve sinirli hissetmektir. Bunun altında yatan, şiddetli utanç duyma korkusu ya da bir sınıfta veya
Ilene Strauss Cohen
Bakalar size hakszlk yaptnda onlarn davrann üstünüze alrsanz, midenizden yumruk yemi gibi hissedebilirsiniz. Kulaa biraz dramatik gelebilir ancak hassas (veya ar hassas) olduunuz durumlarda, insan olaylar çok ahsi alglamaya meyleder. Sizinle hiçbir alâkas olmasa dahi, tüm olan biteni derinden hissedersiniz. ayet insanlar yüzünüze kar ya da arkanzdan kötü sözler söylerse, bu, kendine deer verme duygunuzu yok etmeye yeter. Bazen insanlar hiçbir ey söylemez bile; siz, olumsuz yüz ifadelerini ya da beden hareketlerini sanki yanl bir ey yapmsnz gibi yorumlayabilirsiniz. Bu da, onlar rahatsz edecek türden söylemi veya yapm olabileceiniz her bir eyi gözden geçirmenize yol açar.
Bakalar için “Sen üstüne alnma. Seninle ilgisi yok" demesi çok kolay. Bu sözler çounlukla doruyu yanstsa bile, biriyle yaadmz gergin anlarda bunu her zaman aklmzda tutamayz. Hassas bir insann gözünde, yalnzca bir robot bakalar tarafndan etkilenemez gibi görünebilir. imdi, bu sorunla yüzleelim. Mesele u ki, her insan duygusal açdan (bilhassa ailemiz ve dostlarmz söz konusuysa) dierleriyle balantl ve bu sebeple umursamazlk yapamyoruz. Fakat duyarllmz daha iyi denetleyebilmemiz ve günler boyunca bizi üzecek ya da kendimizle ilgili olumsuz düüncelere dalmamza neden olacak kadar alnganlk yapmamza yol açan durumlardan kaçnmamz için baz yollar mevcut. te size birkaç ipucu:
1. KSEL DEERLERNZN FARKINDA OLUN
Nasl birisi olduunuzu ve bir insan olarak dünyadaki deerinizi biliyorsanz, bakalarnn yarglarn üstünüze alnma konusunda aceleci davranmazsnz. Bakalarnn sizinle ilgili düüncelerini anlamaya çalmaktan çok, kendinizi tanmak için zaman harcayn. Kendiniz hakknda memnun olduunuz be özellii listeleyin ve kendinizi hassas hissettiiniz zamanlarda bu özellikleri hatrlayn.
2. DUYGUSAL TETKLEYCLERNZN FARKINDA OLUN
Her insann geçmiinden gelen baz duygusal tetikleyicileri bulunur. nsanlarn kimi davranlar bizi belirli meseleler üzerinde duyarl olmaya yöneltebilir. Mesela, babanz ar derecede eletirel bir kiiyse ve onu memnun etmek için kusursuz olmaya çaltysanz, yanl yaptnz söyleyen herhangi bir kii, ayn artlar altnda bir bakasnn hissedeceinden daha fazla hassas olmanza neden olabilir. Bir durum karsnda üzgün hissettiiniz zamanlarda kendinize unu sorun: “Gerçekten üzüldüm mü, yoksa bunun sebebi duygusal tetikleyicilerim mi?”
3. KENDNZ GB OLUN
Bu adm, baka birisi olmaya çalmaktan vazgeçme ve aslnda olduunuz kiiyi kucaklama altrmasdr. Özgün olmak istiyorsanz, gerçekte kim ve ne olduunuzu kabul etmeniz gerekir. Kendiniz için en iyi olan yaparak özgünlüünüzü ortaya çkarn; kendinize öncelik tanyn ve sizin için neyin gerçekten iyi olduunun farkna varn.
4. HATALAR YAPIN
öyle bir söz vardr: “Benliimizin en iyi haline ulamak için, önce en kötü halimizi yaamalyz.” Kendinize hata yapma konusunda olanak tanyn ve bunun da sizi olmak istediiniz kiiye götürecek olan haritann bir parças olduu fark edin. Bir hata yaptnzda kendinizi affetmeyi unutmayn. Davranlarnzla ilgili sorumluluk üstlenmek mühimdir; fakat bir insan sizi onaylamadnda kendinizi ar cezalara maruz brakmayn. Kusursuz olmadnz kabul edin ve ayet onlardan bir ders çkarabiliyorsanz, hata diye bir ey olmayacan aklnzdan çkarmayn.
5. SINIRLARINIZI ÇZN
likilerinizde makul snrlar belirlemek, meseleleri daha az üstünüze alnmanza yardmc olabilir. Bu snrlar, içinde bulunmak istemediiniz veya duygusal açdan incinebileceiniz i veya ak ilikileri ya da aktivitelere “hayr” diyerek çizebilirsiniz. Baka insanlar memnun etmek amacyla çabalayp durmak, üzülmenize yol açacak bir durum karsnda ar derecede hassas hissetmenize yol açabilir.
6. OLAYLARI AKIINA BIRAKIN
Kim olduunuzu anlamanza yardm eden ve geçmiinizden kalan ac verici bir deneyimi hatrlayn. Bunu, size güç, empati ve karakter destei salamas için kullann. Her insan, kendisini inciten baz eyler barndrr. Bunun, kim olduunuzu tanmlamasna izin vermeyin. Aksine, daha fazla güçlenmek ve kiisel gururunuzu salamlatrmak amacyla kullann.
7. NEZAKETN KABUL GÖRMEK ÇN YETERL OLMADIINI BLN
Herkese iyi, nezaket dolu davranarak ve âdeta kendimizi adayarak, bize de ayn ekilde davranlacan umarz. Oysa, bakalarna kar kibar davranmak, her seferinde kabul ve onay görmez. Yaptmz eyleri, karlnda bir ey beklediimiz için deil de srf istediimiz için yaparsak, bakalarna ve kendimize daha iyi davranm oluruz.
8. MANTIKLI OLUN
Bir ey sizi incittiinde ya da rahatsz ettiinde, durumu daha mantkl bir bak açsyla görmeniz faydal olur. Karlatnz tepkiye bu durum mu neden oldu, yoksa gereksiz yere mi incitildiniz? Karnzdaki kii gerçekten hatal m davranyor, yoksa alnganlk m yapyorsunuz? Bir insan gerçekten incitici davranyorsa, neye ihtiyac olduunu mu sorarsnz ya da olaylarn olduu ekilde sürmesine mi izin verirsiniz?
KENDNZ ETN!
Duygusal tepkilerinizi tetikleyen karlanmam bir ihtiyacn varln bilinçli ekilde kabul etmezseniz, ahsi duygularnz tarafndan tutsak alnm gibi hissedersiniz. Yan sra, kendinizi dürüst bir ekilde gözden geçirir ve aklnzdaki beklentileri anlayabilirseniz, hayat daha nesnel bir açdan görmeye balayabilirsiniz. Bu sayede, gelecekte insanlara vereceiniz cevaplar seçmek hususunda kendinizi özgür hissedecek, kendi hayatnz hakknda daha fazla sorumluluk üstelenmeye balayacak ve duygusal açdan daha tarafsz kalmay baaracaksnz.
Kimi zaman duygularmz bizi mantk çerçevesinde ileyen beyinlerimiz kadar kendine özgü ve eitimli olmaya davet eder. Bu yüzden, duygularnzn nereden kaynaklandn, bunlara nasl tepki verebileceinizi, ayn zamanda karlatnz durumun size nasl meydan okuyabileceini ve nasl ilham verebileceini kefetmek büyük önem tar. Kendinizi tepkileriniz hakknda eitirken, gelecekte bunlar makul yantlara dönütürebilirsiniz.
Bu makalenin orijinali Psychology Today'de yaymlanmtr. (Çeviren: Tarkan Tufan)