edebiyatı cedide diğer adı / Edebiyat-ı Cedide Topluluğu Kimlerdir? - Edebiyat Haberleri

Edebiyatı Cedide Diğer Adı

edebiyatı cedide diğer adı

kaynağı değiştir]

Divan edebiyatında kafiye, iki mısrada bir, Arap alfabesindeki harflerin tekrarıyla oluşturulur. Şiirin anlamı ve beyitlerin bütünlüğü bu kafiye sayesinde bütünleşir. Türk edebiyatında bu kural, Türkçe fonetiğine uygun biçimde düzenlenmemiş ve Türkçede aynı sesi karşılayan farklı harfler yerine Arap abecesindeki aynı harflerin tekrarı esas alınmıştır. Ancak bu durum Tanzimat edebiyatının getirdiği şekilde ve içerikte yenileşme çabası içinde ufak adımlarla çözülmeye çalışılmıştır.

Şinasi, Alphonse de Lamartine'den Meditations şiirinden dört kıtayı çevirirken yeni kafiyeleniş şekilleri arar. Bir sonraki adımda da Ethem Pertev Paşa'nın Victor Hugo'dan tercüme ettiği Tıfl-ı Naim isimli şiirinin eski edebiyat ile ilgisi yoktur. Bu kafiyedeki yenilenme çabaları içerisinde Abdülhak Hamit Tarhan'ın Duhter-i Hindu piyesiyle yeni nazım şekilleri gelir. Bu hareketler, bize şiirde şekil değişikliğine yönelişi gösterir.[3] Bu değişim çabalarının içerisinde Hasan Asaf isimli bir genç, 1895 tarihinde Malumat Gaztesi'nde Bürhan-ı Kudret isminde bir şiir yayımlar.

Bürhan-ı Kudret şiirindeki "Zerre-i nurundan iken muhtebes / Mihr ü mehe bakmak abes" beytindeki kafiye unsuru olan s, muktebes (مقتبس) sözcüğünde sin harfi ile abes (عبث) sözcüğünde ise s harfi ile yazılmıştı. Bu basit olay, devam etmekte olan eski - yeni tartışmasını daha sistemli bir zemine oturmasına yardımcı olur ve yenilikçi grup Recaizade Mahmud Ekrem'in çağrısıyla Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanır. Böyle bir toplaşma, güçlerini birleştiren yenilikçi kanada, herkesin dikkate alacağı bir vizyon sağlar ve bu bağlamda Servet-i Fünûn dönemi başlamış olur.[4]

Servet-i Fünûn edebiyatının dağılışı[değiştir

Edebiyat-ı Cedide Topluluğu Kimlerdir?

Çevresinde toplandıkları dergiden dolayı bu gruba "Servet-i Fünûn edebî topluluğu" da denilmektedir. 1859'da Şinâsi ile başlayan yeni edebî faaliyetler, devri içinde "Şinâsi mekteb-i edebi" veya "edebiyât-ı cedîde" adlarıyla anılmıştır. 1896'ya kadar pek de yaygın olarak kullanılmayan bu isimler, belirli bir gruplaşmayı değil sadece divan edebiyatına tepki olarak yenileşmeyi belirtiyordu. Daha sonra Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan şair ve yazarlar, yeni bir edebî akımı başlattıklarını ifade edecek şekilde kendilerinden ve yayınlarından "edebiyât-ı cedîde" diye bahsettiler. Önceki yenilikleri benimseyenlerce bu hareket bir süre "yeni edebiyât-ı cedîdeciler" şeklinde hafife alındıysa da daha sonra kabul gördü. Bugün Servet-i Fünûn edebiyatı ile Edebiyât-ı Cedîde adları, 1896-1901 yılları arasında özellikle şiir, roman ve hikâye alanında verilmiş olan eserler ve yazarlar hakkında kullanılmaktadır.

Edebiyât-ı Cedîde hareketinin tarihi, Servet-i Fünûn dergisinin 1896 başlarında Tevfik Fikret ve arkadaşlarının idaresine geçmesi ve 1901'de geçici olarak kapanması arasındaki yayın hayatının tarihiyle paralellik gösterir.

Bu hareket Cedîde Türk edebiyatı tarihinde eski-yeni, yerli-Avrupaî edebiyat çatışmalarının doğurduğu önemli merhalelerden biridir. 1895 yılı sonlarında Hasan Âsaf adlı genç bir şairin bir beytinde geçen "abes" – "muktebes" kelimelerinin kafiye olup olamayacağı konusunda başlayan tartışma bu yeni edebiyat topluluğunun kurulmasına vesile olmuştur. Divan şiiri geleneğinde mukayyed kafiyenin şartlarından olan hurufat benzerliğinin bu kelimelerde bulunmadığı şeklinde yapılan itirazlara karşılık Recâizâde Mahmud Ekrem ve taraftarları kafiyenin göz için değil kulak için olduğunu ileri sürerler. Tartışmanın merkezi olan Ma'lûmât dergisi bu konuda muhafazakâr bir tavır takındığından Ekrem Bey kendileri için yeni bir yayın organı olarak Servet-i Fünûn'u bulur. Birkaç yıldan beri Servet adlı bir gazetenin ilâvesi olarak çıkan Servet-i Fünûn, Recâizâde Ekrem'in Mekteb-i Mülkiyye'den talebesi olan Ahmed İhsan'ın gayretleriyle bir süre sonra seviyeli bir edebiyat dergisi haline gelir. Recâizâde'nin aracılığıyla 7 Şubat 1896 tarihli 256. sayısından itibaren Tevfik Fikret derginin sanat ve edebiyat yöneticiliğine getirilir. Bu tarih, Edebiyât-ı Cedîde'nin itibarî kuruluş tarihi kabul edilir. Aynı edebiyat anlayışına sahip olan ve o zamana kadar değişik dergilerde yazan şair ve yazarlar bu tarihten sonra yavaş yavaş Servet-i Fünûn dergisinde toplanırlar. Esasen Ahmed İhsan, Tevfik Fikret, İsmâil Safâ, Hüseyin Cahit, Halit Ziya, Mehmed Rauf, Cenab Şahabeddin gibi gençler hocalık-öğrencilik, okuyuculuk-yazarlık ve mektuplaşma gibi ilişkilerle Recâizâde'nin etrafında bir edebiyat ağı örmüş bulunuyorlardı.

Edebiyât-ı Cedîde'nin edebiyat görüşlerini yansıtan belirli bir beyannâmesi yoktur. Mensuplarının dağınık birtakım teorik yazılarından, romanlarındaki kahramanlarının -özellikle Halit Ziya'nın Mâi ve Siyah'ta Ahmed Cemil'e söylettiği- ifade ve davranışlarından, edebî ürünlerinin ortak özelliklerinden, nihayet daha sonraları kaleme alınan hâtıralarından dil, edebiyat, genel olarak sanat ve hayat hakkındaki görüş ve düşüncelerini öğrenmek mümkün olabilmektedir. Mehmet Kaplan, Edebiyât-ı Cedîdeciler'i bir araya getiren sebepleri tahlil ederken aynı zamanda onların ortak özelliklerine de işaret etmiştir. Bunların başında, yazarları yalnız ferdî meseleler üzerinde durmaya sevkeden âmil olarak devrin siyasî durumunu dikkate almak gerekir. 1877'den itibaren Osmanlı-Rus Savaşı (Doksanüç Harbi) ve mağlûbiyeti, Meclis-i Meb'ûsan'ın kapatılışı, zamanla sansüre ve jurnallere dayanan bir rejimin oluşması, yazarları da siyaset ve toplum meselelerinde susmaya zorlamıştır. Bu durum edebiyatta içe kapanma, kendi ıstıraplarını dile getirme şeklinde tezahür etti. Siyasî ve sosyal problemler yerine estetik değerlerde gelişme ve derinleşme görüldü. Bu tavır Abdülhak Hâmid ve Recâizâde Mahmud Ekrem neslinin de özelliklerindendir. Edebiyât-ı Cedîde bir bakıma bunların devamı sayılabilir. Nitekim Recâizâde tam anlamıyla Edebiyât-ı Cedîde'nin içinde bulunmasa da onun kurucusu ve destekleyicisi olmuştur.

Edebiyât-ı Cedîde mensuplarını bir araya getiren sebepler arasında, bunların orta sınıf esnaf ve memur çocukları olmaları, disiplinli, programlı ve yabancı dil öğreten okullarda eğitim görmeleri gibi benzer sosyal ve kültürel çevrelerde yetişmiş bulunmaları da zikredilir. Nihayet bu sebeplere birçoğunun psikolojik olarak içe kapanık, hissî hatta marazî yaratılışlı şahsiyetler olduklarını da eklemek gerekir. Bunlardan bazıları her ne kadar hâtıralarında, nisbeten serbest bir siyasî ortamda daha farklı eserler meydana getirebileceklerini ifade etmişlerse de II. Meşrutiyet'ten sonra eser verenlerinin çoğu Edebiyât-ı Cedîde'nin hemen aynı özelliklerini devam ettirmiştir.

Bu edebiyata mensup olanların estetik değerlere önem vermeleri, en çok edebî dilin teşekkül ve gelişmesinde kendini gösterir. Şiirde olduğu gibi nesirde de uzun vokalli, âhenkli kelimeleri, Farsça terkipleri, vasf-ı terkîbîleri bol bir dil benimsemişler, bu yüzden Tanzimat'ın başlangıcından beri tedrîcî bir sadeleşmeye doğru giden yazı dilini yeniden ağırlaştırmakla suçlanmışlardır. Eski sözlüklerde mevcut olan "tîrâje, şegaf, ibtikâ, pûşîde, tekattur" gibi kelimelerle Arapça ve Farsça'da bile bulunmayan "tebeşbüş, mükevkeb, müşemmes, mukmir, nevîn" gibi kelimeleri etimoloji kurallarını zorlayarak kullanmışlardır. Şiir ve romanlarındaki kadın ve erkek kahramanların adları da Sezâ, Sühâ, Behlül, Lâmia, Bihter, Peyker, Pervîn gibi müzikal değeri olan, fakat pek kullanılmamış isimlerdir. Biri mücerret, diğeri müşahhas kelimelerden yapılmış, zihinde yeni imajlar uyandıran Farsça terkipler de bu dilin özelliklerindendir: "Leyâl-i girîzân, inkisâr-ı hayâl, teb-i ümmîd, havf-ı siyâh" gibi. Aşırı hassasiyet, heyecan ve teessür ifade eden ünlemler, yardımcı ve ara cümlelerle bazan bir sayfa uzayan, bazan çok kısa, bazan da devrik olan cümleler, çoğu Fransızca'nın tesiriyle ortaya çıkmış ifade şekilleridir.

Servet-i Fünûn roman ve hikâyesi Türk edebiyatında önemli bir hamle teşkil eder. Vak'adan çok ruh tahlillerine, edebî bir dil kullanmaya önem verme, şuurlu olarak roman tekniğine yönelme Halit Ziya ve Mehmed Rauf'un romanlarıyla başlamıştır. Psikolojik yapı olarak hissî, bu sebeple de romantik olması gereken Edebiyât-ı Cedîdeciler, Fransız edebiyatından realist ve natüralist romancıları takip etmişlerdir. Bu durumda roman tekniği, dil ve tasvirlerde realist olan Servet-i Fünûn yazarları kahramanlarını çok defa romantik, gerçek hayatı tanımayan, hislerine mağlûp insanlardan seçmişlerdir. Bu tezat, hayatın gerçekleri karşısında hayal kırıklığına uğrayan iradesiz insanların romanlarını doğurmuştur. Bu romanlarda realist-natüralist mektebin gereği olarak çevre-insan ilişkileri, biyolojik veraset problemleri başarıyla işlenmiştir. Devrin diğer bir yeniliği de roman ve hikâye türlerinin birbirinden kesin olarak ayrılması ve küçük hikâye türünün yaygınlık kazanmasıdır. Edebiyât-ı Cedîdeciler'in gerçeklerden kaçıp hayale sığınmaları hayatlarında olduğu kadar eserlerinde de ortaya çıkar. Baskı rejiminin verdiği sıkıntıyla toplumdan uzaklaşmak için önce Yeni Zelanda'ya, daha sonra Manisa'da bir çiftliğe çekilip Robenson yaşayışına özendikleri bilinmektedir. Gerçekleşmeyen bu arzuları eserlerinde küçük ütopik tahayyüllerle kendini gösterir. Pek çok şiir ve romanın adları, hayal-hakikat tezadını veya hayata karşı kırıklığı ifade eder: Hayal İçinde, Hayât-ı Muhayyel, Hayât-ı Hakîkiyye Sahneleri, Mâi ve Siyah, Kırık Hayatlar, Ömr-i Muhayyel, Rübâb-ı Şikeste gibi. Duygu bakımından böyle içe kapanık, marazî ve melankolik tavırlarına karşılık şiirde parnasyen, romanda realist mektebe bağlı olmaları tasvir ve tahlillerde onları gerçekçi olmaya sevketmiştir. Fotoğrafın yaygınlaştığı bu yıllarda (Servet-i Fünûn, Ma'lûmât gibi pek çok dergi bol ve güzel fotoğraflarla doludur) edebiyatta tabiat ve çevre tasvirlerinin gerçekçiliğini, biraz da bu yeni aletin moda oluşuna bağlamak gerekir. Nihayet yazarların resim kültürü de (Tevfik Fikret'in ressamlığı da vardır) bu konuda dikkate alınmalıdır.

Devrin siyasî baskısı sebebiyle tiyatro edebiyatında büyük bir gelişme yoktur. Cenab Şahabeddin, Hüseyin Suat ve Halit Ziya'nın birkaç tiyatro denemesi ise kayda değer nitelikte değildir.

Bu dönemde edebî tenkit büyük gelişme gösterir. Daha önce Beşir Fuad'ın, tenkidi sübjektif ve tesadüfî olmaktan çıkarıp âdeta matematik ölçüleri olan bir ilim haline getirme yolundaki gayretleri, hemen bütün Servet-i Fünûncular'ı bu alanda başarılı denemelere sevketmiştir. Kültür temelini yine Batı'dan, özellikle Fransız edebiyatından alan bu devir tenkidinin en önemli şahsiyeti Ahmed Şuayb'dır. Başta Cenab Şahabeddin ve Halit Ziya olmak üzere diğer Edebiyât-ı Cedîde yazarlarının çoğunun da zengin tenkit yazıları vardır.

Edebiyât-ı Cedîde'de isimleri ve eserleriyle ün yapmış başlıca şahsiyetler şunlardır: Şairler. Tevfik Fikret, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Sîret (Özsever), Ali Ekrem (Bolayır), Ahmet Reşit (Rey), Süleyman Nazif, Süleyman Nesib, Faik Âli (Ozansoy), Celâl Sahir (Erozan), Hüseyin Suat (Yalçın). Roman ve hikâye yazarları. Halit Ziya (Uşaklıgil), Mehmed Rauf, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmed Hikmet (Müftüoğlu) ve Saffetî Ziya.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


Edebiyat ı Cedide ne anlama gelir?

İçindekiler:

  1. Edebiyat ı Cedide ne anlama gelir?
  2. Edebiyat ı Cedide nin büyük şairi kimdir?
  3. Servetifünun edebiyat ı Cedide dönemi Türk edebiyatının başlangıç ve bitiş tarihleri nedir?
  4. Edebiyatı Cedide neden serveti funun oldu?
  5. Cedide ne anlama gelir?
  6. Servet-i Fünun nedir?
  7. Edebiyat ı Cedide Kütüphanesi adı altında bir yayın serisi kurulmasını öneren kimdir?
  8. Edebiyat ı Cedidecilerin yayın organı nedir?
  9. Servet-i Fünûn edebiyatı ne zaman başladı?
  10. Serveti Fünun edebiyatı akımları nelerdir?
  11. Arapça Cedide ne demek?
  12. Servet-i Fünun özellikleri nedir?
  13. Edebiyatı Cedide kütüphanesini kim kurdu?
  14. Serveti Fünun Eleştiricisi kimdir?

Edebiyat ı Cedide ne anlama gelir?

Edebiyat-ı CedideNedir ? (Servet-i Fünun) : Edebiyat-ı Cedide1896'da Servet-i Fünun dergisini çıkaran şair ve yazarların meydana getirdiği canlı bir akımdır. ... Fransız romantiklerini, parnasyonleri ve sembolist şairleri örnek almışlardır.

Edebiyat ı Cedide nin büyük şairi kimdir?

Edebiyatı Cedideşiirinin başlıca temsilcileri Tevfik Fikret, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Siret, Hüseyin Suad, Ali Ekrem (Bolayır) [5], H. Nazım (Ahmed Reşid Rey) [6], Süleyman Nesib (Süleymanpaşazade Sami) [7], Süleyman Nazif (1869-1927), Faik Âli (Ozansoy) [8], Celal Sahir'dir (Erozan) [9].

Servetifünun edebiyat ı Cedide dönemi Türk edebiyatının başlangıç ve bitiş tarihleri nedir?

Servet-i Fünûn(Edebiyat-ı Cedide) Oluşumu ve Dağılması (1896-1901)

Edebiyatı Cedide neden serveti funun oldu?

Servet-i Fünun edebiyatına"Edebiyat-ı Cedîde" denilmesinin nedeni, Avrupai Türk edebiyatını temsil etmesinden dolayıdır. Bu ifade, Tanzimat devrinde Tanzimat'ın birinci ve ikinci nesilleri için kullanılmıştır. Daha sonra Servet-iFünunculara "Yeni EdebiyatıCedîdeciler" denilmiştir.

Cedide ne anlama gelir?

1. Yeni, kullanılmamış: “Libâs-ı cedid: Yeni elbise.”

Servet-i Fünun nedir?

Servet-i Fünundönemi, 1860 senesinden itibaren Türk edebiyatında devam eden, Doğu-Batı savaşının net sonucunu belirleyen bir aşamadır. Türk edebiyatı, oldukça yoğun bir şekilde geçmiş olan bu kısa dönemin sonunda, gerek içerik, gerek anlayış, gerekse teknik açıdan, tamamı ile Batılı bir kaliteye sahip olmuştur.

Edebiyat ı Cedide Kütüphanesi adı altında bir yayın serisi kurulmasını öneren kimdir?

Aslen birbilim dergisi olan "Servet-iFünun", Recaizade Mahmut Ekrem'in, derginin sahibi Ahmet İhsan'ıikna etmesiyle birlikte edebiyatdergisine çevrildi. Tevfik Fikret yönetiminde çıkan dergi 256. sayıdan itibaren edebiyatdergisi olarak çıkmaya başladı.

Edebiyat ı Cedidecilerin yayın organı nedir?

Servet-iFünûn (Osmanlı Türkçesi: ثروت فنون), Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye'de 1891-1944 yılları arasında yayımlanan sanat ve edebiyatdergisidir. Edebiyât-ı Cedîdetopluluğunun yayın organıolan dergi Türk basın tarihinin en uzun süreli ve en etkili dergileri arasındadır.

Servet-i Fünûn edebiyatı ne zaman başladı?

Servet-i Fünundönemi, 18 seneleri arasındaki, 5 yıllık dönem olarak bilinmektedir.

Serveti Fünun edebiyatı akımları nelerdir?

  • Klasisizm.
  • Romantizm.
  • Gerçekçilik.
  • Natüralizm.
  • Parnasizm.
  • Sembolizm.
  • İzlenimcilik.
  • Dışavurumculuk.
Daha fazla öğe...

Arapça Cedide ne demek?

Cedit kelimesi Türkçe'de "1. kesik, taze biçilmiş(kumaş veya meyve), 2. yeni" anlamına gelir. Arapçacdd2 kökünden gelen cadīd جديد z "1. kesik, taze biçilmiş(kumaş veya meyve), 2. yeni" sözcüğünden alıntıdır.

Servet-i Fünun özellikleri nedir?

Servet-i Fünun Özellikleri: 1- Sanat için sanat anlayışı benimsenmiş, şiirlerde anlaşılması güç mazmunlar ve metaforlar kullanılmıştır. 2- Kaleme alınan eserlerde tezat, tecahül-i arif, teşbih gibi söz sanatlarına yer verilmiştir.

Edebiyatı Cedide kütüphanesini kim kurdu?

Cenap Şehabettin (1870 -1934):

Serveti Fünun Eleştiricisi kimdir?

Servet-i Fünundöneminde salt eleştiri ile uğraşan en önemli aydınımız Ahmet Şuayb olmuştur. Bu dönemde ne şiir ne de başka bir edebi türle uğraşır Ahmet Şuayb, sadece eleştiri yazısı yazar.
kaynağı değiştir]

  1. ^Akyüz, K. (1979). Modern Türk edebiyatının ana çizgileri. MAS Matbaacılık.
  2. ^Parlatır, İ. (2006). Servet-i Fünûn edebiyatı. Akçağ.
  3. ^Birinci, N. (2000). Edebiyat üzerine incelemeler. Kitabevi.
  4. ^Korkmaz, R. Türk Edebiyatı Tarihi Cilt 3 (ed. Talat Sait Halman vd.),“. Yenileşme Dönemi Servet-i Fünûn Topluluğu.
  5. ^Tuncer, H. (1992). Servet-i fünun edebiyatı (Cilt. 2). Akademi Kitabevi.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır