eflak ve boğdan nedir / Boğdan nedir? Moldovya'ya neden Boğdan denmiştir? - Coğrafya Haberleri

Eflak Ve Boğdan Nedir

eflak ve boğdan nedir

VÂLİNİ SEÇ, VERGİNİ ÖDE, GEREKTİĞİNDE ASKER VER!

Osmanlı döneminde; Kırım, Eflak-Boğdan ve Erdel gibi imtiyazlı eyâletler neredeyse federe devlet gibiydi. Bu yapı, farklı ırk ve dinlere mensup halkları barındıran imparatorluğun uzun müddet yaşamasına imkân verdi

O­smanlı Devleti, Roma, Emevî ve Abbasî örneğine uygun merkeziyetçi bir imparatorluk idi. İmparatorluk, farklı ırk, din ve mezhepte insanların yaşadığı; hatta çeşitli devletçiklerin bir taç altında toplandığı devletlerdir. Ancak merkeziyetçilik sıkı sıkıya tatbik olunmaz. Bu devletçiklere federal devlet demek mümkün değildir. Taşımacılıkta ve haberleşmede insan ve hayvan gücünün kullanıldığı bir devirde imparatorluklar malî bakımdan muhtar, bürokrasinin dar kadrolardan oluştuğu ve ihtisaslaşmanın pek aranmadığı birimlerden teşekkül ederdi.

Kırım Hanı’nın Bahçesaray’daki sarayı.

Hazret-i Peygamber'den beri

Osmanlı ülkesi eyâletlere; eyâletler sancaklara, sancaklar da kazâlara ayrılıyordu. Beylerbeyi ve sancakbeyiler, eyâlet ve sancakların hem mülkî, hem de askerî âmiri iken; kazâların başındaki kâdılar hem kazâî, hem mülkî, hem de askerî sıfatı hâizdi. Eyâlet ve sancaklarda ayrıca eyâlet ve sancak idaresinden bağımsız birer kâdı bulunurdu.

Bu sistemin temelinde, mülkî, mâlî ve askerî unsurların birbiriyle sıkı irtibatı yatar. Nitekim fetihle elde edildiği için devlete ait olan toprakların gelirleri, sipâhi tarafından toplanıp, karşılığında asker beslenir. Sipâhiler, sancakbeyi ve beylerbeyine bağlıdır.

Osmanlı Devleti’nde mülkî hiyerarşiden ayrı olarak kendilerine mahsus şekilde idare olunan ve bazısının idarecisi doğrudan merkez tarafından tayin edilen eyâletler vardı.  Osmanlı himâyesini tanımış bu eyâletler, bir bakıma iç işlerinde serbest (otonom) idi. Merkeze muayyen senelik vergi verir; ayrıca sefer esnâsında orduya askerî birlikler gönderirdi. Bunlara mümtaz (imtiyazlı) eyâletler denirdi. 

Hazret-i Peygamber zamanında, Eyle, Umman ve Necran; Hazret-i Ömer zamanında Tağlib, Hazret-i Osman zamanında Nubya ve Hazret-i Muaviye zamanında da Ermeniye otonomi ile idare olunan vilâyetlerdi.

Hânedanlar iş başında

Fetihten sonra Osmanlı hükûmeti doğrudan ilhak etmek yerine, birtakım siyasî, tarihî, iktisadî, dinî ve sosyal sebeplerle bazı topraklara muhtariyet tanıdı. Çoğunda eski hânedanları iş başında bırakmayı tercih etti. Bunların bazısında Müslüman Türk nüfusu yok gibiydi. İmparatorluktaki nüfus azlığı nazara alınırsa, buraya yeni iskânlar yapılamayacağı da açıktır. Biraz da bu sebeple bu eyâletlere imtiyaz tanındı. Klasik devirde Hicaz Şerifliği, Eflak-Boğdan Voyvodalığı, Erdel Prensliği ve Kırım Hanlığı mümtaz eyâletlerdi.

Mümtaz eyâletlerin idarî hususiyetleri, tarihî ve siyasî sebeplerle birbirinin aynı değildi. Memleketeyn (Eflâk-Boğdan) gibi idarecileri bile İstanbul’dan tayin edilen ve âdetâ sıradan vilâyet gibi yönetilenleri olduğu gibi, Dobrovenedik gibi merkeze gevşek bağlarla bağlı olanları da vardı. Bazılarında idareciler ya Kırım gibi muayyen bir hanedandan gelir; veya Dobrovenedik gibi halk tarafından seçilir; yahud da Eflak-Boğdan gibi Bâbıâli tarafından tayin olunurdu. Ama diğerlerinde de idarecilerin tayininin Bâbıâli’ce tasdiki söz konusu idi.

Hemen hepsinin merkezle bağlantısı öncelikle vergi ödemek ve harb esnasında asker vermekti. Çeşitli devirlerde sadece vergi ödeyerek veya başka bir şekilde Osmanlı metbuluğunu tanıyan Bohemya, Lehistan (Polonya), Moskova, Umman, Açe, Kaşgar, Gücerat, Fas ve Bornu gibi devletler, imtiyazlı eyâletlerden sayılmaz. Bunlarla münasebetler siyasî himâye veya askerî ittifak çerçevesinde cereyan ederdi. Osmanlıların ilk devirlerinde bir ara Bizans İmparatorluğu, Rumeli fetihleri sırasında da Sırbistan, Bosna, Hersek, Karadağ, Bulgaristan Osmanlı Devleti’ne tâbi olarak vergi ve asker verdi. Kısa bir zaman sonra hepsi sıradan birer eyâlet olarak Osmanlı ülkesine ilhak edildi.

Eski sistem daha mı iyi?

Osmanlı Devleti eski gücünü kaybettikçe, Kırım, Erdel gibi mümtaz eyâletlerin bir kısmı kaybedildi. Merkeziyetçi idareyi tekrar sağlamlaştırıp geri kalanları koruma endişesini taşıyan Sultan II. Mahmud‘dan itibaren, Kaptan Paşa, Kürdistan gibi bazılarının imtiyazlı statüsü kaldırıldı. Bunlar sıradan vilâyetlere dönüştürüldü. Hicaz gibi bazılarının statüsü sınırlandırıldı.

Öte yandan milliyetçi ayaklanmalara sahne olan Bulgaristan, Sırbistan, Romanya gibi eski eyâletlerle Lübnan, Mısır gibi problemli eyâletlere, hepten kaybetmemek için imtiyazlı statü tanındı. Dolayısıyla devletin sonuna kadar mümtaz eyâletler hep mevcut oldu. Nitekim tarihli Kanun-ı Esasî’nin ilk maddesi şöyledir: “Devlet-i Osmaniyye, memâlik ve kıta’ât-ı hâzırayı ve eyâlât-ı mümtâzeyi muhtevî ve yekvücûd olmakla hiçbir zamanda hiçbir sebeple tefrik kabul etmez.” (Osmanlı Devleti, memleketleri, kıtaları ve mümtaz eyâletleriyle parçalanamaz tek bir vücuttur.)

Adem-i merkeziyetçi tatbikat, geniş sınırlara sahip ve farklı ırk ve dinlere mensup halkların yaşadığı imparatorluğun daha kolay idaresine imkan vermiştir. Mümtaz eyâletler de bu sayede uzun müddet bağlılığını devam ettirmiştir. yılları arasında İstanbul’da bulunan İngiliz diplomat Sir Charles Eliot, hatıralarında “Eski sistem daha iyiydi. Şüphesiz beyler sertti ama hiç olmazsa bölge halkının menfaatlerini daha çok düşünürdü” diyor.

İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu hakkında adem-i merkeziyetçi bir politika takip eder; pek de hayırhâh sayılmayacak bir maksatla farklı din ve ırktan olanların yaşadığı memleketlere otonomi verilmesini isterdi. İttihatçılar arasında, merkeziyetçi ve adem-i merkeziyetçi olmak üzere iki temayül vardı. Meşrutiyetten sonra, Prens Sabahaddin'in temsil ettiği adem-i merkeziyetçiler kaybetti. İttihatçılar, sıkı bir merkezî idare kurmaya çalıştı. Arab, Arnavud, Kürt gibi unsurlar arasındaki adem-i merkeziyetçi görüşleri ezmeye çalıştı. Bu ise imparatorluğun sonu oldu.

İmtiyazlı Eyâletler

monash.pweteyn (Eflâk ve Boğdan) Beyliği (Romanya). -

monash.pwenedik (Ragusa, Dubrovnik)Beyliği.

3.Kırım Hanlığı.

monash.pwğ Vladikalığı.

monash.pw (Transilvanya)Beyliği.

monash.pw Paşa (Gelibolu ve Ege Adaları)Eyâleti.

monash.pwşa (Naksos) Dükalığı.

monash.pw Eyâleti.

monash.pw Şeylikleri.

Mısır Eyâleti.

Tunus.

Libya.

Cezâyir.

Doğu Anadolu Beylikleri.

Gürcü Beylikleri. XVI. asır sonu-XIX. asır başı.

Dağıstan. XVI. asır sonu-XVIII. asır sonu.

Aynaroz.

Yunan Adaları (Yedi Ada Devleti).

Sırbistan Emâreti.

Yunanistan Emâreti.

Sisam Emâreti.

Lübnan Sancağı.

Girit Vilâyeti.

Bulgaristan Emâreti.

Kıbrıs Sancağı.

Yemen Vilâyeti.

İstanbul.

Aynaroz (, )

Arnavutluk (XIV. asır, )

Bosna-Hersek ()

Eflak ve Boğdan Nerede ?

Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti döneminde Balkanlarda bulunana prensliklerdir. Yöneticilerine Voyvoda denilmektedir. Boğdan&#;ın  o dönemlerde ki adı Moldova&#;dır. Yani halk Moldova demektedir. Fakat Osmanlı Devleti buraya Voyvodasının adı 1. Boğdan olduğu için Boğdan demiştir.

Bu iki prenslik birbirlerine komşudur. Aynı zamanda Boğdan Çarlık Rusya&#;ya , Eflak ise Osmanlı Devleti&#;ne komşudur.

Eflak ve Boğdan Hangi Ülkede ? Günümüzde Neresidir ?

Eflak topraklarının tamamı günümüzde Romanya Devletinin içerisindedir. Boğdan topraklarının Prut Nehri&#;nin batısında kalan kısmı Romanya ile birleşmiş , Prut Nehri&#;nin doğusunda kalan kısmı ise gümüz Moldova&#;dır.

Yani kısaca Eflak günümüzde Romanya , Boğdan ise Moldova&#;dır.

Eflak ve Boğdan Harita

eflak ve boğdan

Haritada gösterilen turuncu renkteki yani Moldavıa yazan yer Boğdan Prensliğidir. Yeşil yer yani Wallachia yazan yer ise Eflak Prensliğidir.

Eflak ve Boğdan Fethi

Eflak&#;ın Fethi

Eflak ile Osmanlı Devletinin ilişkileri Yıldırım Beyazıt döneminde bozulmuştur. Yıldırım Beyazıt&#;ın Ankara Savaşı sonrasında esir düşmesi ile Osmanlıda Fetret Dönemi başlamıştır. Eflak Voyvodası Mırça , Fetret Devrinde Musa Çelebiyi desteklemiş ve Düzmece Mustafa olayında Mustafa destek vermiştir.

Bu durumlar üzerine Mehmet Çelebi yani monash.pw yılında Eflak üzerine sefere çıkmıştır. Sefer sonucunda Eflak&#;ı vergiye bağlamış ve Eflak&#;ta hakimiyet kurmuştur.

Boğdan&#;ın Fethi

yılında Fatih Sultan Mehmet Sırbistan Seferi sonrasında Boğdan&#;ı fethetmiştir.

Eflak ve Boğdan Birleşmesi

yılında Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasında yapılan Kırım Savaşı sonrasında Paris Antlaşması imzalanmıştır. yılında imzalanan Paris Antlaşması sonucunda ayrıcalıklı birer eyalet haline gelmiştir. yılında ise Bogdan ile birleşmiştir. yılında ise bu topraklarda Romanya kurulmuştur.

İnstagram adresimiz için buraya tıklayabilirsiniz. 

Haberler/Bilgi

Boğdan nedir? Moldovya'ya neden Boğdan denmiştir?

Moldova nehrinin iki kenarındaki arazide XIV. yüzyılda kurulan prenslik daha sonra Türkler tarafından alınınca Osmanlı kaynaklarında bir süre Kara Boğdan olarak geçmiş, fakat uzun müddet sadece Boğdan şeklinde anılmıştır. Osmanlılar'ın Moldavya'ya verdikleri bu ad, XIV. yüzyılın ortalarında Maramureş'te oturan küçük bir Ulah (Valah) asilzade ailesinin Macar Krallığı'na karşı ayaklanarak buraya gelmesinden sonra ilk müstakil devleti kuran voyvoda Boğdan'ın isminden gelmektedir.

Çok erken devirlerden itibaren meskûn olan bu yörenin bilinen ilk sakinleri İskitler ve Thrak aslından Daklar'dır. Bunlar daha sonra Romalılar'la karışarak Romanya halkının çekirdeğini oluşturmuşlardır. Müteakip asırlarda buraya sırasıyla Goth Cermenleri, Alanlar, VIVII. yüzyıllarda Slavlar ile Hun, Avar ve Bulgar gibi çeşitli Türk kavimleri gelmişlerdir. Bulgarlar Tuna'nın güneyine, IX. yüzyılda gelen Macarlar ise bugünkü Macaristan ovalarına yerleşmişlerdir. Daha sonra yine Türk kavimlerinden Peçenekler ile Kumanlar'ın, XIII. yüzyıldan itibaren de Tatarlar'la Gagauzlar'ın istilâsına uğrayan Moldavya'da bugüne kadar sadece Tatarlar ve Gagauzlar varlıklarını koruyabilmişler, öteki Türk kavimleri yerli halk kitleleri içinde eriyip gitmişlerdir.

Osmanlı Türkleri ile Moldavlar arasındaki ilk münasebetler XV. yüzyılda başladı. Bu bir asra yakın sürede Boğdan beyleri Macar, Polonya ve Altın Orda devletlerinin hâkimiyet iddialarına karşı varlıklarını denge politikası güderek korudular. Halbuki güneydeki Eflak Prensliği bir süre önce Osmanlı Devleti'ne tâbi olmuştu. Moldavya Osmanlılar'la doğrudan temasa gelmeden önce Türkler'e karşı Macaristan, Lüksemburg ve Lehistan arasında yapılan ittifak antlaşmasına katılmıştır. Bu antlaşma uyarınca onlara yardım vaadinde bulunmuştu; yardım etmediği takdirde toprakları bu ülkeler tarafından paylaşılacaktı.

Türkler ilk defa Çelebi Mehmed zamanında () Eflak'ı vergiye bağladıktan sonra Boğdan topraklarına girmişler, Akkirman'ı kuşatmışlar, fakat alamamışlardır. O sırada Boğdan voyvodalığında Alexandru çel Bun bulunuyordu. II. Murad zamanında da Osmanlı-Boğdan münasebetleri devam etmiş ve İstanbul'un fethinden sonra bu prenslik Osmanlı Devleti'ne tâbi olmuştur. Voyvoda Petru Aron Eylülünden itibaren Osmanlılar'a yılda altın vermek suretiyle varlığını koruyabilmiştir. Fâtih Sultan Mehmed beyliğin iç işlerine karışmamış, Boğdan'ı Bulgaristan ve Macaristan gibi bir Osmanlı paşası tarafından idare edilen bir eyalet haline getirmemiştir.

Boğdan voyvodalarının en büyüğü olan Stefan (Büyük) çel Mare, Türkler'e vergi vermeyerek harekete geçti ve 'te Rumeli Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerini yendi. O sıralarda Osmanlı Devleti Venedik, Napoli ve papalıkla denizlerde, Arnavutlar ve Macarlar'la da karada savaş halinde idi. Kırım'ın Osmanlı topraklarına ilhakı da bu tarihte olmuştu. Bu başarısından dolayı Voyvoda Stefan'a papa tarafından "Îsâ'nın pehlivanı" unvanı verildi. Ertesi yıl Fâtih Sultan Mehmed bizzat Boğdan seferine çıktı; Osmanlı ordusunda Eflak kuvvetleri de vardı. Fâtih önce Varna civarında Stefan'a verginin ödenmesini, Cenevizli esirlerin iadesini ve Kili'nin teslimini teklif etti. Teklifin reddedilmesi üzerine Osmanlı ordusu Boğdan birliklerini Akdere (Valea Alba) mevkiinde büyük bir hezimete uğratarak beyliğin merkezi Suceava'ya girdi, ancak kalesini ele geçiremedi. O sırada Boğdanlılar'ın her tarafı yakıp yıkarak geri çekilmeleri, bu yüzden Osmanlı ordusunun kıtlık çekmesi, yeniçeriler arasında veba çıkması ve Macar kralının da savaş hazırlıklarına başlaması üzerine Fâtih Sultan Mehmed geri çekilmek zorunda kaldı. Fakat birkaç ay sonra kış mevsiminde tekrar sefere çıkan padişah Macarlar tarafından Tuna kıyılarında yapılan kaleleri yıktı.

'te Boğdan'ın anahtarları ve kapıları durumunda olan Kili ile Karadeniz sahilindeki Akkirman'ın alınması, Boğdan birliğinin kırılması ve civar toprakların da Türk hâkimiyetine sokulmasıyla bölge II. Bayezid zamanında kesin olarak Osmanlı Devleti'ne bağlandı. Stefan'ın dediği gibi bu iki şehir bütün Moldavya, Moldavya da Macaristan ve Lehistan için bir duvar mahiyetinde idi. Gerçekten Boğdan'da Osmanlı hâkimiyeti sağlandıktan sonra kuzeyde Türk fetihleri daha kolay olmuştur. Komşularından sürekli yardım taleplerinde bulunan, fakat alamayan Stefan, Macar Kralı Matyas Corvinus'u ve Lehistan Kralı Jan Albrecht'i yenerek onları âdeta cezalandırmıştı. Ömrünün sonlarına doğru Osmanlı gücüne boyun eğen Stefan yıllık altına çıkartılan vergiyi ödemek zorunda kalmıştır. Bu Romen millî kahramanı ölmeden önce oğluna bıraktığı vasiyette ülkesini, "öteki milletlerden daha hâkim ve kuvvetli oldukları için" Türkler'e teslim etmesini, başkalarına vermemesini söylemiştir. Fakat oğlu Petru Rareş Türkler'e baş kaldırmış, Osmanlı Devleti'ne tâbi Erdel Beyliği'ni işgal etmiştir. Rareş'in gerek bu itaatsizliği gerekse Kanûnî'nin istediği süvariyi göndermemesi üzerine padişah Boğdan seferine çıkmak zorunda kalmış () ve bu sefer sırasında Suceava zaptedilerek Yaş şehri de Kırım Hanı Sâhip Giray tarafından yağmalanmıştır. Bu seferin arkasından Kanûnî Sultan Süleyman Boğdan voyvodalığına kendisine itaatkâr biri olan Rareş'in kardeşi Çekirge Stefan'ı geçirerek Bender şehri ile beraber bütün Bucak (Güney Besarabya) diyarını Osmanlı topraklarına katmıştır.

Daha sonra Çekirge Stefan kendi halkı tarafından öldürülmüş, yerine geçen Alexandru Comea ise Lehliler'in yardımı ile Kili, Akkirman ve Bender'e saldırmış, fakat başarılı olamamıştır. Bunun üzerine eski voyvoda Petru Rareş İstanbul'a gelip Kanûnî'nin elini öpmüş, padişahın itimadını kazanınca da ikinci defa Boğdan tahtına geçirilerek vergisi yılda dukaya yükseltilmiştir. Fakat Rareş ülkesinin bağımsızlığını sağlamak için faaliyetlerini durdurmamış ve sürekli olarak bir Haçlı seferi tertibi için çalışmış, ancak bu yolda bir başarı elde edememiştir. Halefi ve oğlu İliaş rehine olarak yıllarca İstanbul'da kalmıştı. 'de Avusturya Kralı Ferdinand'ın taraftarlarına karşı Erdel'deki ordusunu harekete geçirdi. Daha sonra İslâmiyet'i de kabul eden İliaş bir ara Silistre sancak beyliği yapmış ve Halep'te ölmüştür (). İki defa voyvodalık yapan Alexandru Lapuşneau ile Yunan asıllı İacob Heraclid Despot () zamanlarında Boğdan Prensliği iyice zayıfladı. Stefan cel Mare'nin torunu olan çel Cumplit (), Kazaklar'ın yardımıyla Türk ve Eflak kuvvetlerini Bucak'ta yendiyse de II. Selim tarafından gönderilen Ahmed Paşa'ya ve Kırım Hanı Âdil Giray kumandasındaki Kırım kuvvetlerine yenildi ve idam edildi. Bundan sonra Boğdan'da Osmanlı nüfuzu gittikçe artmış, Petru Schiopul yüz binlerce duka vererek iki defa voyvodalığa geçmiştir.

XVI. yüzyıl sonlarında Boğdan'da önemli gelişmeler oldu. Yeniçerilerin arzusu üzerine Aron Tiranul'un (Zâlim Aron) prensliğe geçmesi ona altına mal olmuştu. Daha sonra o da selefleri gibi Osmanlı Devleti ile ilişkileri kesmeye karar verdi. 'te Türkler'e karşı Papa VIII. Clément'in himayesi altında Avusturya Kralı II. Rudolf ile Erdel Prensi Sigismund Bathory arasında kurulan Kutsal İttifak'a girdi. Bu ittifaka bağlı devletler Boğdan'ı Türkler'e karşı savunacaklar, buna karşılık Aron da Erdel prensine tâbi olarak Avusturya'ya yardım edecekti. yılı sonlarında Yaş ve Bükreş'te prensten alacağı olan bütün Türk ve Rumlar öldürüldü. Boğdan askerleri Dobruca'ya girdi. Fakat Erdel Prensi Bathory'nin Voyvoda Aron'dan şüphelenerek onu öldürtmesi üzerine tayin edilen Stefan Razvan Osmanlılar'a karşı isyan hareketlerine devam etti, ancak o da Lehliler tarafından öldürüldü. Böylece Osmanlı Devleti aleyhine oluşturulan ittifak büyük bir başarı elde edemeden dağıldı. Fakat Eflak Prensi Mihai Viteazul, önce Erdel Prensi Bathory'nin Osmanlılar'la dostluğa başladığını görünce Erdel'i işgal etti (), ardından hızlı bir hareketle Hotin'e kadar ilerleyerek Boğdan'ın da hâkimi oldu (). Böylece Eflak, Boğdan ve Erdel'i birleştiren Mihai "Domn" (yurdun efendisi) unvanını aldı. Fakat ertesi yıl Avusturya generali Basta tarafından öldürülünce üç prenslik tekrar ayrıldı.

XVII. yüzyıl boyunca Boğdan'da özellikle dinî gelişmeler oldu. Kief Metropoliti Petru, Rum kilisesini teşkilâtlandırdı; Boğdan'da birçok manastır açıldı ve kitaplar basıldı. Bu arada Lehistan Krallığı Boğdan'ın iç işlerine karıştı ve Hotin Kalesi'ni işgal etti. II. Osman 'de sefere çıkarak bu kaleyi geri almak istediyse de yeniçerilerin serkeşliği yüzünden Lehler'i buradan çıkaramadı. Yine bu asırda Rum nüfuzu arttı. Daha önce İstanbul Rum patrikleri Boğdan'a birçok din adamı göndermişlerdi. Zira Boğdan Kilisesi İstanbul'daki patrikhâneye bağlıydı. Yanında birçok İstanbul Rumu ile Boğdan'da iki defa hüküm süren Voyvoda Radu Mihrea zamanında özellikle Hıristiyanlığı yayma faaliyetleri iyice arttı. Ayrıca Rumlar ticaretle meşguliyet adı altında devamlı surette Boğdan'ın iç işlerine karışmışlardır. XVII. yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı Devleti çeşitli iç ve dış meselelerle uğraşmak zorunda kaldığından voyvodalıklardaki olaylarla pek ilgilenememiş, onların biraz serbestçe gelişmesine göz yummuştu.

Vasile Lupu'nun (Kurt Vasil) dönemi () Eflak'ı ele geçirme gayreti içinde geçti; fakat mücadelesi sonuç vermedi. Transilvanya'ya saldıran Vasil voyvodalıktan alındı ve Yedikule'ye hapsedildi; altı yıl sonra da öldü. IV. Mehmed zamanında Lehistan'daki Kameniçe fethedilmiş (), Fâzıl Ahmed Paşa bir süreden beri Lehler'in elinde bulunan Hotin'i de tekrar Boğdan'a katmıştır. 'de Gheorghe Duca, Podolya ile birlikte Boğdan beyliğine getirilmiş, kendisine ayrıca Ukrayna hatmanlığı (Kazak serdarlığı) da verilmiştir. Duca, Tsiganauca ve Nimirov şehirlerinde saraylar yaptırmış, Nimirov'u âdeta ikinci bir başşehir haline getirmiştir. Duca'nın Boğdan askerleriyle birlikte 'teki Viyana Muhasarası'na katılması ve bu seferin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Lehistan Kralı Jan Sobieski iki defa Boğdan'a girdi. Fakat Voyvoda Constantin Kantemir, Sobieski'ye cephe aldı. Karlofça Antlaşması () görüşmeleri sırasında Osmanlı murahhasları Boğdan'ın hür bir ülke olduğunu, kılıçla değil kendi rızası ile Osmanlı Devleti'ne tâbi olduğunu söyleyerek Lehistan'a teslim edilemeyeceğini belirtmişlerdir.

Uzun yıllar İstanbul'da kalan, hatta bir Osmanlı tarihi ile Türk mûsikisi üzerine bir kitap yazan ve birçok şarkı besteleyen Constantin'in oğlu Dimitri Kantemir, voyvodalığı zamanında Rus Çarı Petro ile bir ittifak yapmış ve böylece Rusya'nın Romanya siyasetine karışmasına sebep olmuştur. Yaş'ta imzalanan bu muahadeye göre Boğdan Tuna ve Karadeniz'deki eski sınırlarına kavuşmuş olacak, voyvodalık Kantemir ailesinde kalacak, hatta Rusya güya hiçbir karşılık beklemeden askerin maaşını ödeyecekti.

Rus Çarı Deli Petro kumandasındaki Rus kuvvetleri, Prut nehri kenarındaki Stanileşti köyü civarında Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleriyle çevrilmişti (11 Temmuz ). Durum tamamen Osmanlılar'ın lehine iken Baltacı Mehmed Paşa, birkaç kaleyi teslim etmesi ve savaş tazminatı vermesi şartıyla Ruslar'la bir antlaşma imzaladı. Bunun üzerine Kantemir Rusya'ya kaçtı ve çarın müşaviri oldu. Kantemir'in bu ihanetinden sonra Eflak Voyvodası Brancoveanu da aynı temayülün kurbanı olunca III. Ahmed zamanında Boğdan ve Eflak voyvodalıklarına yerli prenslerin değil de sürekli Bâbıâli'nin kontrolünde kalabilecek Rum beylerinin tayini uygun görüldü. Böylece Dîvân-ı Hümâyun tercümanı Alexandru Mavrokordato'nun oğlu Nikola Mavrokordato ile Boğdan'da 'e kadar devam edecek olan Fenerli Rum beyleri dönemi başladı. Aralarında halis Romenler de bulunan ve Batı kaynaklarında "Hospodar" denilen bu prensler padişahın birer memuru haline geldiler. En çok üçer yıllığına tayin edilen bu voyvodalar zamanında Memleketeyn'in (Eflak ve Boğdan) ahlâkî durumu sarsılmış, rüşvet ve entrikalar artmıştır. Bununla birlikte serflik (toprağa bağlı kölelik) lağvedilmiş, köylülere bazı şahsî hürriyetler tanınmış, birçok yerde hastahane ve okul gibi sosyal kurumlar açılmıştır.

Aleksandr İpsilanti zamanında I. Abdülhamid tarafından daha önce halka yüklenmiş olan bazı mükellefiyetler kaldırıldı (). Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'ya verilen Eflak ve Boğdan voyvodalıklarına ve Devlet-i Aliyye'nin Ortodoks tebaasına müdahale etme hakkından sonra Ruslar buralarda konsolosluklar kurdular. Bu arada Boğdan'ın bazı kısımları Avusturya'ya geçmiştir. Yaş Antlaşması ile sonuçlanan bir başka Osmanlı-Rus savaşı (), Ruslar'ı doğrudan Boğdan'ın komşusu haline getirdi. Çarlık, Bug ve Dinyester nehirleri arasındaki Osmanlı topraklarını ilhak etti. Rus İmparatoriçesi II. Katerina'nın asıl amacı Memleketeyn'i birleştirerek bir Rus grand-dukasının idaresine vermekti. Bükreş Antlaşması gereğince Boğdan'ın doğu kısmı ve en önemli yerleri olan Akkirman, Kili ve Bender Türk halklarıyla birlikte Rusya'ya bırakıldı. Ruslar'ın Besarabya dediği bu eyalet 'e kadar yıl Rus hâkimiyetinde kaldı.

Boğdan'ın Fenerli Rum beyleri dönemi 'de sona erdi. Aleksandr İpsilanti'nin organize ettiği Rum ihtilâl hareketi, Boğdan voyvodası Rum asıllı Mihail Suça tarafından destekleniyordu. Hareket Eflak'tan önce Yunanistan'da sonuç vermiştir. II. Mahmud Memleketeyn'e Fenerli beylerin tayininden vazgeçerek tekrar yerli prenslerden birini getirmeye karar verdi ve Ion Sandu Sturdza'yı voyvodalığa tayin etti (). 'da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Akkirman Antlaşması'na göre bu voyvodalar yedişer yıllığına görev yapacaklardı.

Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar Memleketeyn'i tekrar işgal ettiler ve kendilerine savaş tazminatı ödeninceye kadar burada kalmaya karar verdiler. Bu sırada General Kiselef vali sıfatı ile Eflak ve Boğdan'ın boyarlarından bir meclis teşkil etti ve 'da yürürlüğe konulan bir anayasa hazırlattı. Anayasa'ya göre köylüler dışındaki bütün sınıflardan kişilik bir mebusan meclisi oluşturulacak, prensi bu meclis seçecek, kanunları da yine bu meclis yapacaktı. Ancak yapılacak kanunların metbû devletler sıfatıyla Osmanlılar ve Rusya tarafından tasdik edilmesi gerekiyordu. Bununla birlikte istisnaî olarak Mihail Sturdza seçimle değil tayinle prensliğe getirilmiştir (). 'de Yaş'ta çıkan ve Rus ordularının işgaliyle sonuçlanan ayaklanmadan sonra, Memleketeyn'in iki metbû devleti olan Osmanlılar'la Rusya arasında imzalanan Baltalimanı Antlaşması uyarınca Boğdan mebusan meclisi lağvedilmiş ve prensliğe Grigore Ghica getirilmiştir.

Artık Memleketeyn'de millî bir uyanış gün geçtikçe daha kuvvetli hissediliyor, bu da iki prensliğin birleşmesini hedef alıyordu. Özellikle Boğdan'da birçok aydın bunun gerçekleşmesi için çalışmaktaydı. Paris Antlaşması ile sonuçlanan Kırım Harbi'nden sonra Rusya Cahul, İsmâil Kalesi ve Bolgrad'ı Boğdan'a geri verdi ve Osmanlılar Memleketeyn'in yine tek metbû devleti oldu. İki prensliğin birleşmesi hususu Paris Antlaşması'nın gündemine alınmak istendiyse de Osmanlı Devleti ve Avusturya buna muhalefet ettiler; sadece gümrüklerle askerî ve adlî işler birleştirildi. 5 Şubat 'da Besarabya'nın üç vilâyetinin yönetimi de dahil olmak üzere Boğdan prensliğine seçilen Alexandru Ion Cuza 24 Şubat günü Eflak'ta da seçilmiş, böylece her memlekete bir prens seçilmesini öngören, fakat aynı şahsın her iki memlekette seçilmesine engel teşkil etmeyen Paris Antlaşması'na ters düşmeden iki prenslik birleştirilmiş oldu. Bu münasebetle 24 Şubat günü her yıl Romen birliğinin millî bayramı olarak kutlanır.

Cuza daha sonra İstanbul'a gelerek âdeta bütün Romen halkı adına Sultan Abdülaziz'i ziyaret etmiş ve bu sırada Küçüksu Kasrı'nda ağırlanmıştır. Böylece Sultan Abdülaziz Memleketeyn'in, Romanya adıyla bir ülke halinde birleştirilmesi emrivâkisini kabul etmek zorunda kalmıştır. Cuza'nın idaresi zamanında millî birliğin tamamlanmasına çalışılmış, yeni bir anayasa hazırlanmış ve böylece yeni devletin siyasî, askerî, ekonomik, medenî temelleri kurulmuştur. Fakat Cuza ertesi yıl meclisi feshederek diktatörlüğe başlamak isteyince bazı güçlerin baskısı sonucunda prenslikten ayrılmak zorunda kalmış (), yerine Alman hânedanına mensup Prens Karol seçilmiştir. Osmanlı-Rus Savaşı'nda (Doksanüç Harbi) Rusya'nın ısrarlı talepleri üzerine savaşa giren Romanya bunu fırsat bilerek bağımsızlığını ilân etti; Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları ile de bağımsızlığı tanınarak 'de bir krallık haline geldi. Berlin Antlaşması ile Besarabya'nın üç vilâyeti tekrar Rusya'ya verilmiş, fakat buna karşılık Romanya da Dobruca'yı almıştır. I. Dünya Savaşı'nın sonunda ise Besarabya ve Bucovina tekrar Romanya'ya verilmiştir.

Sovyetler Birliği, 'te Dinyester'in doğusundaki bölgede Moldavya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ni kurmuştur. II. Dünya Savaşı'nda Romanya Besarabya topraklarını sovyetler Birliği'ne terkettikten sonra, bu birliği oluşturan on beş birlik cumhuriyetinden biri olan Moldavya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti doğmuştur (). Sovyetler Birliği'nin çözülmesi üzerine bağımsızlığını ilân eden Moldavya Cumhuriyeti () yılının sonlarına doğru eski Sovyet cumhuriyetleri tarafından oluşturulan Bağımsız Devletler Topluluğu'na katılmıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır