kaynağı değiştir]
İhsan Oktay Anar, 1960 yılında İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat'ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sait Bey, TEKEL'de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Süheyla ve Füruzan adlarında iki de ablası vardır. Anar'ın ataları, 1893'te Kazan'dan İstanbul'a gelmiştir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, ilahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi'ne gitmiş ve burada müderrislik yapmıştır. 3 Mart 1924'te, Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması sonucu medreseden ayrılmıştır.İstanbul'a yerleşen Anar'ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile "Anar" soyadını almıştır. İhsan Oktay, bu olayı şöyle anlatır:[5]
Anar soyadını amcam bulmuş. Amcam bir Rum kadınına âşık olmuş, ama kadın ona karşılık vermemiş ve 'Seni hiç unutmayacağım, daima anacağım' adında (anlamında) Anar soyadını seçmişler.
Yazar:İhsan Oktay Anar
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789754706482
Sayfa Sayısı: 245
Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep "ülkemizde" geçiyor Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz hikâyeler... Yani, Puslu Kıtalar Atlası'nı ve Kitab-ül Hiyel'i okumuş olanların tahmin edebilecekleri gibi, üzerine söz söylemesi zor, "içine dalması" keyif verici kitaplardan: Estetik'le oyun'un, mizah'la felsefe'nin bir edebî buluşması...
Ölümle rekabet edilir mi? Yenileceğini bile bile. Ki ne krallar ne sultanlar kaybetmişken bu mücadeleyi. Ölüm'ün yüzü soğuktur. Duyguları mühürlüdür. Tıpkı insanlar arasında olduğu gibi Ölüm için de duygu objektifliğe zarar verir. Ölüm her zamanki görevini yerine getirmeye devam ederken bir gün Cezzar Dedeye sıra gelir. Ölüm ile Cezzar Dede anlaşma yapar. Seçtikleri her konudan birer hikâye anlatacaklardır. Fakat kazanan olmayacaktır, sadece anlatmanın zevki içindir bu hikâyeler. Korku, din, aşk ve cennet. Birbirinden güzel sekiz hikâye. Okurken sanki nineden, dededen eski hikâyeler, destanlar dinliyormuş gibi hissettiriyor. Masalsı, zamansız, kültürümüzü gözler önüne seren... Fakat ilginçtir İhsan Oktay Anar öyle bir üslupla yazıyor ki, günümüzden bir şeyler yazsa dahi ben kendimi geçmişte, Osmanlı'da buluyorum. Türk toplumunun kültürü, batıl inançları, çöpçatan teyzeleri, esnaflığı, inancı... Yine hepsi usta bir elden çıktığını hissettiriyor. Yazar bu kez kendini Ölümle kovalamaca oynarken buluyor, Uzun İhsan Ölümden her yerde kaçmayı başarıyor. Sonuçta diyeceğim o ki söz konusu İhsan Oktay Anar olduğundan söze pek hacet kalmıyor. Ne yazsa okurum, çünkü en basit olayı bile çok güzel, özgün bir biçimde anlatıyor, hakkını veriyor. İyi okumalar dilerim. (Rabia)
Efrasiyabın Hikayeleri: Yine muhteşem bir İhsan Oktay Anar kitabı. İçinde geçen ironiler betimlemeler gerçekten bir harika. O kadar iyi Bi Dili var ki her seferinde hayranlıkla kitabını elimden bırakamıyorum. Ölüm, Cezzar Dede, Uzun İhsan kitabın kahramanları aklımda hep kalacak. Üstat iyiki var ömrü uzun olsun bize böyle kitaplar bırakıyor (Neslihan Karataş)
Efrasiyap hikayeleri: Postmodern bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Zaman ve mekan tam olarak bize bir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla bu da bir belirsizlik oluşturuyor zihnimizde. Ayrıca hikayelerde geleneksel unsurlar (masal, halk hikayesi gibi...) var. Ancak bu unsurlar fantastik bir biçimde hikayelere yerleştirilmiş. Ölüm; kişileştirilmiş. Hatta Uyku'da. Sürekleyici hikayelerden oluşuyor. Unutmadan hikayelerde dağılmalar mevcut nasıl mı? Bir hikaye anlatılırken ; içinde farklı hikayelere yer verebiliyor. Fakat bu hikayeler sonuç kısmı diyebileceğimiz hikayenin son kısmında asıl hikayeye bağlanıyor. Bu bağlamda kısaca ifade ettiğim unsurlar postmodern bir anlatımın unsurlardır. Unutmadan hikayeyi anlatanlar ; Cezzar dede ve Ölüm. Ayrıca yazar hikayede kendisine şöyle bir yer vermiş; Ölüm'den kaçan Uzun İhsan. (Yasin kirazlı)
Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde tamamladıktan sonra, aynı bölümden 2011 yılında öğretim üyesi olarak emekli oldu.
1995 yılında yayımladığı Puslu Kıtalar Atlası isimli ilk romanı, yirmiden fazla dile tercüme edildi ve hem içerik hem biçim olarak pek ilgi görüp beğenildi. Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri adlı romanı da İngiltere'de tiyatro oyunu olarak uyarlandı ve sahnelendi.
Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.
İhsan Oktay Anar, 1960 yılında İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat'ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sait Bey, TEKEL'de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Anar'ın ataları, 1893'te Kazan'dan İstanbul'a gelmiştir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, ilahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi'ne gitmiş ve burada müderrislik yapmıştır. 3 Mart 1924'te, Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması sonucu medreseden ayrılmıştır. İstanbul'a yerleşen Anar'ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile "Anar" soyadını almıştır. İhsan Oktay, bu olayı şöyle anlatır:
"...Anar soyadını amcam bulmuş. Amcam bir Rum kadınına âşık olmuş, ama kadın ona karşılık vermemiş ve 'Seni hiç unutmayacağım, daima anacağım.' adında (anlamında) Anar soyadını seçmişler..."
Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul'da okumuş; lise çağlarında İzmir'e taşınmıştır. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi'ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır ve lise eğitimini Akşam Lisesi'nde tamamlamıştır. Akşam Lisesi'nde eğitim almaya başlayan Anar, gündüzleri tabela boyamaya başlamış; bu işi üniversiteye kadar devam ettirmiş ve üniversiteyi kazandıktan sonra da bırakmıştır.
Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne devam eden Anar, askerlik görevini ertelemek için aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmiştir. 1995 yılında askerliğini teğmen olarak yaptı ve Kuzey Irak Harekâtı'nda görev yaptı.
Yüksek lisans sonrası Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne araştırma görevlisi olarak atandı ve 2011 yılında emekli oldu.
Anar, felsefe bölümü öğrencisi olan Özlem Hanım ile 1999'da evlendi.
Okuldan çok kütüphaneye giden Anar, bu nedenle Karşıyaka Erkek Lisesi'nden atılmıştır. Çalışmalarını roman alanında yoğunlaştırmış ve 2018 itibarıyla toplam yedi romanı yayımlanmıştır. Anar'ın 1991'de yazdığı ve yayımlatmak için dört sene boyunca çeşitli yayınevleriyle görüştüğü Tamu adında yayımlanmamış bir romanı da mevcuttur. Romanları genellikle göndermeler içermektedir. Kabaca birkaç örnek vermek gerekirse; ''Amat'' romanındaki İsrafil adlı çocuğun gemi borazancısı olup diriliş düdüğünü çalışı, kıyamet günü Sûr'a üfleyecek İsrâfil'i; alt ambar ise toprak altını ve kabiri sembolize etmektedir.
Anar'ın ilk hikâyesi, Mor Köpük dergisinde yayımlanan "Kâfirler İçin Apologia"dır. Aynı dergide, 1985 yılında "Rabnûmâ" başlığıyla bir diğer hikâyesi daha neşredildi. "Yavuz Sultan Selim Han Efendimizin Çaldıran Meydan Muharebesi" başlıklı hikâyesi, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından çıkarılan Kitap-lık dergisinde yayımlandı. Yiğit Değer Bengi tarafından hazırlanan 1002. Gece Masalları adlı kitapta "İnşaat İşçisi Rıfkı'nın Dehşet Verici Akıbeti" isimli bir öyküsü yer aldı.