Diabetes Mellitus, halk dilinde şeker hastalığı vücuttaki pankreas adı verilen salgı bezinin yetersiz düzeyde insülin hormonu üretememesi ya da üretmeye çalıştığı insülin hormonunun etkisiz bir halde kullanılması sebebiyle ortaya çıkan ve insanın ömrü boyunca süren bir hastalık çeşididir. Şeker hastalığına yakalanan kişi, tükettiği besinlerden kana geçmesi gereken şekeri (glukozu) kullanamaz ve kan şekerinin yükselmesiyle beraber hiperglisemi ortaya çıkar. Hiperglisemi; kan şekerinin olması gereken normal seviyesinin çok üzerinde olmasıdır.
Diyabet çok ani ve beklenmedik zamanlarda ortaya çıkar. Vücutta biriken kan şekeri, atılması gereken miktara geldiğinde idrar yoluyla dışarı atılır. İdrarda biriken şeker miktarının artması nedeniyle, sık sık idrar ihtiyacı, sürekli olarak ağız kurumasıyla beraber derin susuzluk hali ve ardından aşırı miktarda su tüketme isteği ortaya çıkar. Vücuttaki insülin hormonu etkisizleştiği için hücreler şekeri kullanamaz. Bunun sonucunda ise hücreler, ihtiyacı olan enerjiyi, vücuttaki yağlardan ve proteinlerden sağlar. Bu da vücudun dengesinin bozulmasına neden olarak hastanın hızlı bir şekilde zayıflamasına sebebiyet verir.
Diyabet hastalığında en çok 4 tip diyabet görülür. Bunlar;
TİP 1 DİYABET
İnsülin; kandaki glukozun hücrelere girmesini ve vücutta düzenli bir şekilde dolaşmasını sağlar. Tip 1 diyabetli hastaların vücutları ise, insülin yapan pankreastaki hücrelere yoğunlaşarak yok eder ve insülin üretimi yapılmasına engel olur. Karbonhidratı ayrıştırarak glukoza dönüştürebilir. Ama glukoz, kan dolaşımına girdikten sonra hücrelere insülin üretimi olmadığı için giriş yapamaz. Bunun sonucunda kandaki şeker oranı yükselir. Hücreler ise ihtiyacı olan enerjiyi yağlardan ve proteinlerden karşılayacağı için tip 1 diyabetli hastalar hızla zayıflar. Tip 1 diyabetli hastalar vücut dengesini korumak için her gün insülin almak zorundadır.
TİP 2 DİYABET
En çok görülen diyabet türüdür. Tip 2 diyabet, vücut insüline dirençli hale geldiğinde veya pankreas yeterli insülin üretmeyi bıraktığında gelişir. Vücudun önemli yakıt kaynağı olan şekeri (glukoz) metabolize etme şeklini etkileyen kronik bir durumdur. Tip 2 diyabetli vücut, şekerin hücrelere hareketini düzenleyen bir hormon olan insülinin etkilerine karşı direnç gösterir ve olması gereken glukoz seviyesini korumak için yeterli insülin üretmez. Erişkinlerde daha sık görülen tip 2 diyabet, çocuklukta ise obezite arttıkça artar oranda çocukları etkiler.
Kan şekeri seviyesinin normalden daha yüksek olduğu, ancak tip 1 ve 2 diyabet olmaya yetecek kadar yüksek şeker olmadığı anlamına gelir. Pre-diyabetli hastaların tip 1 veya tip 2 diyabetlere yakalanma riski vardır. Pre-diyabetin genellikle hiçbir belirti veya semptomu yoktur. Pre-diyabetin kesin nedeni bilinmemektedir. Ancak hastanın aile öyküsü ve genetiği önemli bir rol oynamaktadır. Spor yapılmadan hareketsiz bir yaşam ve kilo da önemli unsurlardır.
Gestasyonel diyabet hamilelikte ortaya çıkan diyabettir. Diğer diyabet türleri gibi, gestasyonel diyabette hücrelerin şekeri (glukoz) nasıl kullandığını etkiler. Hamilelik esnasında plasenta, hormonların yüksek seviyelere çıkmasını sağlar. Bunun sonucunda insülin direnci düşerek kan şekeri seviyesi olağan dışı yükselir. Gestasyonel diyabet, hamileliği ve bebeğin sağlığını etkileyebilecek yüksek kan şekerine neden olabilir. Gestasyonel diyabet olan hastalar, sağlıklı ve dengeli beslenme, her gün yapılan egzersizlerle ve hekimin önereceği ilaçlar ile bu hastalığı kontrol altına alabilirler. Kan şekeri kontrol altına alındıktan sonra bebeğin sağlığı da korunmuş olacaktır.
Bir kişide diyabet olup olmadığını anlamak için Açlık Kan Şekeri ölçümü ya da Oral Glukoz Tolerans testi yapılır. Açlık Kan Şekeri ölçümünde, oranın 100-125 mg/dl çıkması pre-diyabeti (gizli şeker), oranın 126 mg/dl ve üstünde çıkması ise diyabet varlığını gösterir. Oral Glukoz Tolerans testinde ise oranın 140-199 mg/dl çıkması pre-diyabeti (gizli şeker), oranın 199 mg/dl ve üzerinde çıkması ise diyabeti gösterir.
Diyabet kendisiyle beraber birçok sağlık sorununu ortaya çıkarabilir. Bunlar arasında nefrolojik hastalıklar, akciğer hastalıkları, görme kusurları, kalp hastalıkları, inme, kapanmayan derin yaralar, işitme ve cinsel problemler bulunur.
Diyabet çok riskli ve ciddi bir hastalıktır. Diyabetten korunmak için kan şekeri, beslenme ve fiziksel aktiviteler kontrol altında tutulmalıdır. Diyabet hastası, hastalığının farkında olmalı ve gerekli tüm sorumluluğu üzerine almalıdır. Hekimin önereceği beslenme tavsiyeleri hayati önem taşıyıp son derece dikkat edilmesi gerekir. Özellikle fazla karbonhidrat tüketiminden uzak durulmalıdır. Diyabetli hastalar, kendilerine özel hazırlanacak beslenme programıyla beraber, vücudunun ihtiyacını karşılayacak enerjiyi yeterli düzeyde alacaklardır. Yağ ve yağ türevlerinden uzak durulmalıdır. Günlük en az 3 öğün yemek yenmelidir. Öğünler ve ara öğünler her gün aynı saatte alınmalı ve buna son derece dikkat edilmelidir. Porsiyonlar kontrol altında olmalı ve tam tahıllı ekmekler tercih edilmelidir. Kuru baklagiller tercih edilebilir. Çok fazla olmamak kaydıyla meyve tüketilebilir.
Vücudun, glukozu etkili ve dengeli bir şekilde kullanarak kan şekerini kontrol altına alması için günlük egzersiz şarttır. Yapılacak fiziksel aktiviteler aynı zamanda insüline karşı hassasiyeti artırarak, vücudun, şekeri hücrelere taşımak için daha az insüline ihtiyaç duymasını sağlar. Yürüyüş, yüzme veya bisiklet sürmek gibi egzersizler seçilebilir. Günlük en az 30 dakika yürünmelidir.
Kan şekeri seviyesi izlenmeli ve aksiyonlar buna göre alınmalıdır. Kan şekeri seviyesi ortalama günlük 3-4 defa veya insülin alınıyorsa daha sık ölçülerek kayıt altına alınmalıdır.
İnsülin kullanan hastalar öğün atlamadan, vaktinde kullanmalıdır. Mide enzimleri insülinin etkisini kaybetmesine neden olduğu için ağız yoluyla alınmaz. İnsülin iğnesi denilen aletle insülin, vücuda direkt enjekte edilir.
Hekimler tarafından verilecek olan diyabet ilaçları da tedavide önem arz eder. Bazı diyabet ilaçları daha fazla insülin üretmek ve serbest bırakmak için pankreası uyarır. Karaciğerden glukoz üretimini ve salınımını engeller, bu da şekerin hücrelere taşınması için daha az insüline ihtiyaç duyduğu anlamına gelir. Karbonhidratları parçalayan ve dokuların insüline daha duyarlı hale getiren mide veya bağırsak enzimlerinin etkisini bloke eder.
İletişim: 0212 530 58 00 – 444 22 72 – 0549 324 22 72 – 0542 510 22 72 – 0542 347 22 72 – 0541 320 94 00
Endokrinoloji Uzmanı Uzm. Dr. Mümtaz Takır bilgilendiriyor…
Günlük yaşamda gerekli aktiviteleri sürdürebilmemiz için vücudumuz, glukoz denilen bir tür şekere ihtiyaç duyar.Glukoz, tükettiğimiz gıdalarla özellikle de nişastalı ve şekerli olanlarla alınır. Sindirim işlemi sayesinde bu gıdalardaki nişasta ve şeker glukoza çevrilerek kana karışır. Ancak, kandaki glukozun enerji olarak kullanılabilmesi için bir işlem daha gereklidir.Bu işlem vücutta pankreas adı verilen bir organın sağladığı insülin tarafından gerçekleştirilir. Kandaki glukoz, insülin sayesinde hücrelerin içine girebilir ve enerji elde etmek için kullanılır.Pankreas yeterince insülin yapamadığında vücudumuz glukozu kullanamaz ve kandaki bu glukoz, yani şeker giderek yükselir.Bu durumun yol açtığı rahatsızlığa şeker hastalığı (diyabet) diyoruz.
Tip 1 Diyabet, çok genç yaşlarda başlar. Bu tipte, pankreasta üretilen insülin miktarı çok düşüktür veya üretim tamamen durmuştur. Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42'sinde şeker hastalığı gelişmektedir.
Tip 2 Diyabet, yetişkin yaşlarda başlar. Burada insülin üretiminin eksikliğinden ziyade, üretilen insülin gerektiği şekilde etki gösterememektedir. Çünkü insülin hücrede bulunan bağlantı bölgelerine bağlanamaz. Genel olarak erişkin nüfusta %4-8 oranında tip 2 diyabet görülmektedir.
Ayrıca yatkınlığı olan kişilerde, gebelikte üretilen bazı hormonlara ve metabolik yükteki artışa bağlı olarak gebelik sırasında ortaya çıkan ve gestasyonel (gebelik) diyabet adı verilen bir şeker hastalığı çeşidi daha vardır. Bu tip şeker hastalığında kan şekeri hamilelik sonrasında genellikle normale döner. Ancak bu kişilerin yaklaşık % 40'ında,sonraki 15 yıl içerisinde tip 2 diyabet gelişir. Gebe kadınların yaklaşık % 3'ünde şeker hastalığı ortaya çıkabilir.
Herkeste, her yerde, her yaşta şeker hastalığı teşhis edilebilir.
Bir kişinin şeker hastası olup olmadığı açlık kan şekeri(AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi(OGTT) yapılarak saptanır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker(pre-diyabet) sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması şeker hastalığının varlığını gösterir.OGTT'de glikozdan zengin sıvı aldıktan 2 saat sonraki kan şekeri değeri önemlidir.İkinici saat kan şekeri ölçümü 140-199 mg/dl ise gizli şeker,200 mg/dl veya daha yüksek ise şeker hastalığı tanısı konulur.
Eğer bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek olmasına karşın şeker hastalığı tanısı koymaya yeterli yükseklikte değilse gizli şeker belirtisi göstermektedir ve bu durumda kişi gizli şeker hastası olarak tanımlanır. Bazı çalışmalar gizli şekerli çoğu kişide 10 yıl içinde Tip 2 diyabet geliştiğini saptamıştır. Yani gizli şeker Tip 2 diyabete adaylık durumudur.
Gizli şekerli kişilerde kalp ve damar hastalığı riski kan şekeri normal olan bireylere kıyasla 1.5 kat daha fazladır. Şeker hastalarında ise 2-4 kat fazladır.
Endokrinoloji hastalıklarıyla ilgili sorularınız için çağrı merkezi 444 77 99 numaralı telefondan bize ulaşabilir veya [email protected] adresinden iletişime geçebilirsiniz.
Etiket:
Tip 2 diyabet, diyabet en yaygın biçimi, vücut hücrelerinin insülin hormonu giderek duyarsız hale gelmektedir. Bunun, kan dolaşımından üzüm şekerinin (glikoz) şekerin enerji üretmek için kullanıldığı hücrelere emilimini arttırması gerekiyor. Hücrelerin artan duyarsızlığı sonucu kan şekeri seviyesi yükselir. Bu diyabet formu için ana risk faktörleri genetik yatkınlık, obezite ve egzersiz eksikliğidir. Çoğunlukla yaşlı insanlar etkilenir, ancak giderek gençler de etkilenir. Tip 1 diyabetin aksine, tip 2 diyabet genellikle daha az tipik Semptomlar gösterir ve bu nedenle genellikle ancak geç keşfedilir.
Genellikle yorgunluk, halsizlik ve düşük performans gibi Spesifik olmayan Semptomlar ortaya çıkar. Sık idrara çıkma isteği ve artan su içme hissi de diyabet belirtileri olabilir: Belirli bir kan şekeri Konsantrasyonunun üzerinde, fazla glikoz idrarla atılır (böbrek eşiği olarak adlandırılır). Şekerli idrar normalden daha fazla su çeker, bu nedenle etkilenenler artık eskisinden çok daha sık idrara çıkmak zorunda kalırlar. Vücut, güçlü bir susuzluk hissi yaratarak sıvı kaybını telafi eder.
Tip 2 diyabeti mümkün olduğunca erken tespit etmek için düzenli olarak önleyici tıbbi kontrollere katılmanız ve kan şekeri seviyenizi kontrol etmeniz önemlidir. Bu, özellikle diyabet riskiniz yüksekse geçerlidir. Doktor kanı inceler, kan basıncını ölçer ve boy ve vücut ağırlığını kontrol eder. Şeker hastalığı yıllarca fark edilmezse kalp-damar hastalıkları, böbrek ve gözlerde hasar, ayak ve bacaklarda tehlikeli dolaşım bozuklukları gelişebilir. Ancak şeker hastalığının tanısı veya başlangıç evreleri zamanında tespit edilip buna göre tedavi edilirse hastalık ve ikincil hastalıklarının önüne geçilebilir.
Değer, sabah kahvaltıdan önce, yani aç karnına belirlenir. Kan alımından en az dört saat önce hiçbir şey yememeli ve ayrıca kalori içeren içecekler, kahve, siyah çay ve sigaradan uzak durmalısınız. Açlık kan şekeri veya açlık şekeri, kan plazmasındaki değerin en az 126 mg/dl veya 7,0 olması diyabetin varlığını kanıtlar. 110 ile 125 mg/dl arasındaki değerler sınırda kabul edilir. Daha sonra diyabet öncesi bir aşama olabilir (bozulmuş glikoz toleransı). Daha ileri testler için genellikle bir oral glukoz tolerans testi (şeker yükleme testi) yapılır.
Bu muayene, özellikle yemek yedikten sonra kan şekerinin sadece geçici olarak yükseldiği diyabetin erken evrelerini tespit etmek için kullanılır. Muayeneden üç gün önce yeterli karbonhidrat içeren normal bir diyet yapmalı ve sigaradan uzak durmalısınız. Test sabah aç karnına yapılır, yani 10 saat öncesinden hiçbir şey yememelisiniz. Test için 75 g şekerli bir sıvı içebilirsiniz. İki saat sonra en az 200 mg/dl veya 11,1 ise diyabet vardır.
Diyabet varlığında ara sıra kan şekeri en az 200 mg/dl veya 11,1 mmol/l’dir.
Şeker kalıntılarına bağlı kırmızı kan hücrelerinin (hemoglobin) pigmentidir. Bu değer, son altı ila sekiz hafta içinde kan şekeri Konsantrasyonunun ne kadar yüksek olduğunu gösterir ve bu nedenle uzun süreli kan şekeri veya kan şekeri belleği olarak da bilinir.
Diyabete yatkınlık kalıtsal olmakla birlikte bazı faktörler hastalık riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Bunları; yetersiz beslenme, egzersiz eksikliği, obezite, sigara ve çeşitli stres şeklinde sıralayabiliriz. Tip 2 diyabetin ve ilişkili metabolik süreçlerin derinlemesine anlaşılması, bu nedenle, daha sonraki seyri aktif olarak etkileyebilmek için yararlıdır.
Tip 2 diyabetin seyri sindirim süreci, karbonhidratlar vardır bozuldu onların glikoz içine bileşenleri ve bağırsak mukoza yoluyla kana salınan. Artan kan şekeri seviyelerine yanıt olarak, pankreas insülin hormonunu üretir. Bu, glikozun bir enerji tedarikçisi olarak ihtiyaç duyulduğu vücudun hücrelerine girmesini sağlar.
İnsülin direnci durumunda, hücre yüzeyindeki insülin bağlanma bölgelerinin sayısı azalır: mevcut insülin miktarı artık glikozun hücrelere girmesine izin vermek için yeterli değildir. Kandaki şeker seviyesi yükselir ve göreceli bir insülin eksikliği vardır.
Sonuç olarak, pankreas giderek daha fazla miktarda insülin üretir. Ta ki insülin üreten hücrelerin işlevi nihayet azalana ve insülin üretimi hastalığın seyri sırasında daha sonra başarısız olana kadar sürer. Bu mutlak insülin eksikliği olarak adlandırılır. Bu durumda hormonun düzenli olarak dışarıdan sağlanması ve insülin tedavisi gerekir.
Hissedilen aseton kokusunun dışında, bu semptomlar prensipte hem tip 1 diyabet hem de tip 2 diyabette ortaya çıkabilir. Bununla birlikte, daha uzun bir sürede geliştiğinden ve metabolizma yavaş yavaş rotadan çıktığı için, tip 2 diyabette genellikle daha belirsiz bir durum haline gelir.
Tip 2 diyabet tedavisi için temel tedavi ile ilaç tedavisi arasında bir ayrım yapılır. Temel terapi, hastaların kendi başlarına yapabilecekleri her şeyle ilgilidir:
Tip 2 diyabetin erken evrelerinde şeker seviyelerini düşürmek ancak tutarlı temel tedavi ile mümkündür. Ancak bu yeterince başarılı olmadığında diyabet ilaç veya insülin ile tedavi edilir.
Sadece aşağıda belirtilenler gibi akut semptomlar tip 2 diyabeti olduğunun birkaç belirtisidir.
Her ikisi de birbirine çok bağlıdır. Güçlü bir ağız kuruluğu susuzluk hissine neden olur. Ve bu da sık idrara çıkmaya neden olur. Kan şekeri seviyesi yüksekse, gıda yoluyla alınan şeker artık hücrelere taşınmamakta, böbrekler ve idrar yoluyla atılmaktadır. Bu nedenle şeker hastaları sıklıkla tuvalete gitmek zorunda kalırlar, özellikle geceleri can sıkıcı boyutlara ulaşır. Hastalar daha sık su içerek su kaybını telafi etmeye çalışırlar. Sık idrara çıkma, tip 2 diyabetin ana Semptomlarından biridir.
Enerji sağlayıcı glikoz kanda bulunmasına rağmen hücrelere taşınmaz, idrarla atılır. Glikozun büyük bir kısmı beyne yönelik olduğundan ve normal beyin işlevini desteklediğinden, bir eksiklik kalıcı yorgunluğa, yorgunluğa ve Konsantrasyon güçlüğüne neden olabilir.
Vücut artık glikozu yeterince sağlayamadığından, aslında hücrelere yönelik bu enerji kaynağı işlenmeden kalır. Ve daha sonra idrarla atılır. Bağışıklık sistemi de bundan muzdariptir.
Artan idrar atılımı ve vücuttaki su dengesinin bozulması nedeniyle tip 2 diyabet de kuru cilde yol açabilir.
Diğer tip 2 diyabet Semptomları arasında kilo kaybı, görme bozukluğu ve zayıf yara iyileşmesi bulunur.
Günün şekline bağlı olarak, yukarıda belirtilen Semptomlar ortaya çıkabilir. Ve mutlaka bir tip 2 diyabet hastalığını göstermez. Bu kısıtlamaları daha uzun bir süre boyunca gözlemlerseniz, bir doktorla görüşmeniz çok tavsiye edilir. Metabolik bozukluğunuz olup olmadığını öğrenmek için çeşitli testler kullanabilirler.
Tip 2 diyabet hastalığı tanınmazsa, uzun süreli ve onarılamaz hasarlar ortaya çıkabilir. Örneğin, kalıcı olarak yükselen kan şekeri seviyesi sinir hasarına yol açabilir. Bu da motor düzeyde sorunlara neden olabilir veya ağrı hissini azaltabilir. Ayrıca kalp, cilt, böbrekler, gözler ve beyin de uzun süreli hasardan etkilenebilir.