emekli amirallerin bildirisi nedir / amiral 'Montrö bildirisi' yayımladı, AK Parti hükümeti tepki gösterdi | Euronews

Emekli Amirallerin Bildirisi Nedir

emekli amirallerin bildirisi nedir

emekli amiralin bildirisi, Montrö ve Karadeniz'de artan gerilim ne anlama geliyor?

Yazar: Salih Zeki Tombak (Araştırmacı - Uluslararası ilişkiler ve savaş tarihi)

Emekli Amiral'in imzasıyla, 4 Nisan gecesi yayınlanan açıklama AKP-MHP rejimi tarafından, "darbe ima eden" bir bildiri olarak itham edildi. Artık amirallerin bilgisi ve inisiyatifi dışında gerçekleşmiş olduğu kesinleşmiş görünen yayın saati, açıklamanın muhtevasından daha fazla öne çıkarılan bir diğer itham gerekçesi yapıldı.

Açıklamanın imzacı sayısını olduğunu zannederek, 4 Nisan Temmuz arasında gün olduğunu hesaplayan ve böylece Amiralleri "suç üstü" yakalayan hurufi gayretleri de hatırlayarak, yaratılan atmosferi zihnimizde canlandıralım.

Bekleneceği üzere, Emekli Amiral ve açıklama hakkında soruşturma başlatıldı. Savcı, "bağlantılarını soruşturuyoruz" demeyi ihmal etmedi.

Açıklamanın hazırlandığı grupta civarında ismin olduğunu biliyoruz. İçlerinde farklı siyasi eğilimlere yakın olanlar var; metni imzalamayanlar var. Amiral Cihat Yaycı gibi, bugün de hükümetle yakın ilişkilerini sürdürmekte olanlar var. Dolayısıyla, ortamın "darbe ima etmek" veya konusu suç teşkil edebileceği için gizlilik gerektiren her hangi bir faaliyet için tasarlanmış bir ortam olmadığı kesindir. Esasen Amirallerin bir gizlilik peşinde olmadığı, metni yayınlatmak istemelerinden bellidir.

Gene de açıklamanın hazırlandığı grupta bulunanlardan istihbarat birimleriyle, gelecekte bir risk doğacak olursa kendisini güvenceye almak için veya o birimlerdeki yakınlıklarına bilgi taşımak maksadıyla, metnin imzaları tamamlanmadan önce bilgi veren, en az bir kişinin olduğunu varsayabiliriz. Çünkü ilk andan itibaren, rejimin açıklama yayınlanmadan çok önce konudan haberdar olduğuna; bu faaliyeti değerlendirip bir tutum belirlediğine ve iktidar ortağı MHP ile üzerinde mutabakata varılmış bir eylem planı hazırladığına dair çok sayıda emare ile ile karşı karşıya kaldık.

Ertesi gün, 10 Emekli Amiralin evine sabahın erken saatinde polis yığıldı; Kumpas davaları sırasında, Cemaatçi polisin yapmadığı bir uygulama ile evleri arandı ve kendileri Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesine getirildiler. Ayrıca 4 Emekli Amiral de ifadeye çağırıldı.

Gözaltına alınanlar, TEM'in en kötü bölümünde, her bölmede bir Amiral, "Fetö mensubu" olmakla suçlanan sivil zanlı olmak üzere tutuluyorlar. İfadelerine henüz başvurulmamışken, çıkarıldıkları mahkeme gözaltı sürelerini 4 gün daha uzattı. Bunu sanırım iki defa daha yapabilirler.

Çünkü sadece o açıklama ile, bugünkü yargı ortamında bile emekli amiral tutuklamak kolay değil. Kürt köylüsünü helikopterden atmak ve öldüresiye dövmek serbestiyeti, henüz Van civarında ve Kürt köylülerini içeren bir hukuki rahatlık. Diğer taraftan bu amiraller, iktidarın küçük ortağı ve çok sayıda ciddiyetsiz şahsın o konuma yerleştirme gayretlerine rağmen, 15 Temmuz gecesi ağzı burnu kırılan yüksek rütbeli asker kişilerin konumunda değiller. Bazıları Mavi Vatan Konsepti çerçevesinde, yakın zamana kadar iktidar ve havuz medyası nezdinde büyük hürmet görmekteydiler. Belli ki o konsept artık iktidar ve ortağının umurunda değildir.

Diğer taraftan gözaltındaki insanların en genci 61 ve bazıları epey ileri yaşlarda. Amiral Ali Sadi Ünsal ağır bir kanser tedavisi görüyor. Bu yaş ve sağlık faktörleri gözaltına alınanlar için hayati risk yarattığı kadar; rejim açısından da, toplumsal algı yönünden risk yaratıyor.

Bu kadar güçlü bir "yalan rüzgarı" estirdikten sonra, "koğuşturmaya gerek yok" kararı ile Amiraller evlerine gönderilirse, bu durum rejim için skandala dönüşür. O açıklamada "Yurt dışına çıkma yasağı, adli kontrol şartıyla salıverme, ev hapsi" gibi, rezaleti zamana yayarak unutulmaya bırakacak kararlar için bile bir sebep yok. Çünkü makam aracıyla, mensubu olduğu Nurcu Mehmet Kurtoğlu tarikatına ait tekkeye giden, cübbeli, takkeli, sarıklı, nevzuhur "amiral" ve benzerlerinin gelecekte yaratabileceği 15 temmuz benzeri tehlikelere işaret eden örtülü cümle dışında, açıklama tamamen Emekli Büyükelçinin, daha önce Montrö konusunda yaptıkları açıklamayla aynı.

Uzatmalar boyunca Süleyman Soylu'nun başında bulunduğu Bakanlık ve devletin istihbarat örgütü, yargının önüne başka başka bilgi ve "deliller" koyabilmek için çalışacak. Bugüne kadar imzacıların tanesinin CHP ile bağlantısı olduğu; bu kadar Amiralin aileleri içinde toplam 18 CHP'li bulunduğu "tesbit" edilebilmiş.

Kamuoyu ile, "bilgi" diye, amiral ailelerinde, ana muhalefet partisi CHP'ye kaç kişinin yakınlık duyduğuna dair detayların paylaşılması, rejimin kendi yarattığı "darbe" iddialarının altında kaldığını yeterli açıklıkla ortaya koyuyor.

Ne Darbeye Karşılar, Ne Milli İradeye Saygıları Var

Açıklamanın bir "darbe çağrısı" olduğuna dair, iktidar ortaklarının yürüttüğü "darbe karşıtı" ve "milli iradeden yana" kampanyanın daha ilk günden itibaren inandırıcılığı çok zayıftı. Amiraller hakkında "maaşları kesilsin, lojman ve koruma hakları geri alınsın, rütbeleri sökülsün" açıklaması yapan MHP lideri Bahçeli'nin 'de emekli değil, TSK'da görev başındaki generaline yazdığı "AKP hükümetini uyarın" mektubu masanın üstünde duruyor. Kaldı ki, Bahçeli'nin lideri olduğu parti, bizzat 27 Mayıs darbecilerinden Albay Alparslan Türkeş tarafından kurulmuştu.

Bahçeli, HDP'nin kapatılması yönünde hazırlanan iddianameyi usul yönünden Yargıtay Başsavcılığı'na iade eden Anayasa Mahkemesi için de "Acilen kapatılmalıdır" açıklamasında bulundu. Anayasa mahkemesi, ülkede varolan "anayasal düzenin" sembolüdür. Dolayısıyla Bahçeli'nin talebi "anayasal düzeni" ortadan kaldırmaya yönelik bir taleptir ve bugüne kadar Türkiye'de gerçekleşen askeri darbelerin yaptığı da hep bu olmuştur: Anayasal Düzeni ortadan kaldırmak ve yeni bir anayasal düzen kurmak.

İktidar partisi AKP'nin darbe karşıtlığı da Bahçeli kadar inandırıcılık fukarasıdır. Sudan'ın önceki darbe lideri El Beşir, iktidarının son yıllarında başka hiçbir ülkeye kabul edilmediği için sık sık Türkiye'ye geliyor ve Erdoğan'ın misafiri oluyordu. Mali'de Ağustos'unda gerçekleşen darbe sonrası, bu ülkeye ilk resmi ziyareti Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu yaptı. Ve yıllardır Erdoğan'ın kendisinden "Darbeci Sisi" diye söz ettiği Mısır lideri ile ilişkileri yumuşatmak için, AKP-MHP rejimi bugünlerde örtülü ve açık yoğun çabalar harcıyor.

Diğer taraftan iktidar, seçimlerde gerçekleşen milli irade vurgusunun aksine, HDP'nin yerel seçimlerinde kazandığı belediye başkanlığının 'ine ve 'da kazanılan 65 belediye başkanlığının 63'üne kayyım atadı. 31 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'nun kazandığı seçimleri YSK'ya baskı yaparak iptal ettirdi ve 23 Haziran'da farkın şaşırtıcı boyutlarda açılması üzerine sonuçları şeklen kabul etmeye razı oldu. O günden bu yana, AKP'li İBB Başkanı Topbaş'ın kullandığı yetkileri birer ikişer İmamoğlu'nun elinden alıyor.

Dolayısıyla iktidar ortaklarının söz konusu açıklamaya yönelik demokrasiye ve milli iradeye saygısızlık eleştirilerinin, kendi siyasi pratikleri açısından inandırıcılığı oldukça zayıftır.

Türkiye'nin demokratikleşme tarihi seçilmişlerin kendilerini yasaların üstünde görme, devletin şiddet tekelini kullanarak muhalefeti susturma ve keyfi yönetim eğilimleriyle yozlaşmış ve askeri darbelerle sık sık rayından çıkmış, kesintiler yaşamıştır. Toplum bu yüzden ağır bedeller ödeye gelmiştir. Siyasi tarihin kötü deneyimleri ve acı anıları toplumun zihninde derin izler bırakmıştır. Ancak darbecilerle ve darbeci gelenekle gerçek bir hesaplaşmanın yapılmadığı; sağ veya sol popülist siyasetçilerin, demokrasiye içten bağlılık ve hesaplaşma cesareti yerine halkın darbe konusundaki duyarlılığını istismar etmeyi tercih ettiği de siyasi tarihimizin bir gerçeğidir. Bugün yaşadıklarımız bu geleneğin yeni bir örneğidir.

Her Krize Çözüm: Daha Büyük Bir Kriz

Kötü yönetim pandemi ile mücadele konusunda da tekrarlandığı için vaka ve ölüm istatistiklerinin ürkütücü düzeylere tırmanması bir yana; toplum pandeminin yarattığı kitlesel işsizlik, kitlesel açlık, iflas ve benzeri yıkıcı gerçekler karşısında terkedilmişlik durumu yaşıyor.

Dış politikada yakın veya uzak, bütün komşularla, müttefiklerle, eski dostlarla sorun yaratan maceracı çizgi; başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere, "ayak bağı" olduğu düşünülen pek çok kurumun yokedilmesiyle, içinin boşaltılmasıyla ilerliyor. İktidar krizlerden kurtulmak için çözüm aramak yerine yeni krizler yaratmayı uzun zamandır bir yol olarak benimsedi.

Türkiye'nin uzun yıllardır içinde bulunduğu Batı ittifakı ile, güçlü komşumuz Rusya arasında, daima dengeli ilişkiler sürdürmeye özen göstermiş Cumhuriyet geleneğinin aksine; bugünkü rejim, ABD ve Rusya arasında, bu iki büyük gücü karşı karşıya getirebilecek adımlar denemekte ve böyle davranmayı bir pazarlık yolu zannetmektedir.

Erdoğan rejimi esasen yakın tarihte, ABD ve NATO'yu iki defa son derece riskli eşiklere davet etmiş ve umduğu sonucu alamamıştır. Bunlardan birisi Rusya savaş uçağının düşürülmesinden 5 dakika sonra NATO desteğinin istenmesidir. Diğeri ise 27 Şubat 'de İdlib'de yaşanan en az 34 TSK mensubunun ölümüyle sonuçlanan Rusya saldırısıdır. Her iki olayda da iktidar hatalarının bedeliyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.

Şimdi yeni ve öncekilerden daha büyük bir gerilimin eşiğindeyiz. Emekli Amiral'in ve daha önce emekli Büyükelçinin uyarıları maceracı çizgiden geri dönülmesi yönündedir. Çünkü AKP bir süredir ABD ile ilişkilerini, bir tek hamle ile "yeniden yoluna koyabilmek için" sadece Türkiye'nin Montrö kazanımlarını riske atmıyor; Karadeniz'de güçler dengesini bozmayı ve sıcak çatışmaların gündeme gelmesini göze alıyor.

Montrö Önce Rusya'ya Esnetildi

Rusya'nın tamamlanmamış uçak gemisi Varyag, sözümona "yüzen otel yapılmak üzere" ÇHC'ne satıldı ve sadece kabuk denilerek Boğazlar'dan geçirildi. Sonra uçakgemisi oldu ve ÇHC, aynısından 3 uçak gemisi daha yaptı.

Son yıllarda, Rusya donanmasına ait tonajı Montrö sınırlarının üstünde savaş gemileri Suriye'nin Tartus limanındaki tersanede "onarım" göreceği iddiasıyla Boğazlardan geçirildi ve bu tekrarlandı.

ABD ve İngiltere ise Karadeniz'e donanmalarını sokma konusunda tonaj ve süre kısıtlamasından rahatsızlar. Bu yönde çeşitli zamanlarda Türkiye'yi yokluyorlar. Nitekim Gürcistan sorunu yaşanırken ABD'nin destek için Karadeniz'e çıkarmak istediği savaş gemilerine Montrö sınırları gerekçe gösterildi

Kanal İstanbul projesi, başlangıçta AKP için sadece rant projesiydi. Bugün de, AKP için rant projesi vasfı cazibesinin merkezinde yer alıyor. Proje yaratacağı çevre ve şehircilik sorunları açısından çok ciddi ve iyi çalışılmış eleştiriler aldı. İktidar bu eleştirilere düşmanlıkla cevap verdi, veriyor.

Emekli bazı askerler, Kanal istanbul'un yaratabileceği askeri sorunları dile getirdiler.

Emekli Büyükelçiler ve Amiraller ise bu projenin Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya açacağını söylüyorlar. Bu eleştirilerin nasıl karşılandığı ise ortada.

Montrö tartışılırsa Ne Olur?

Montrö Sözleşmesi 2. Dünya Savaşı'nın öncesinde, Dünya'nın çeşitli yerlerindeki doğal su yolu geçişlerine dair sözleşmelerde, kimseye verilmemiş kontrol yetkilerinin Türkiye'ye adeta hediye edildiği bir uluslararası sözleşme. Bu yetkiler Çanakkale Boğazı girişinden itibaren Marmara Denizi ve İstanbul Boğazından geçişleri kapsıyor. Karadeniz'e kıyısı olmayan devletlere ait savaş gemilerinin 8 gün önceden haber vermek ve toplam 30 bin tonu geçmemek kaydıyla Karadeniz'e çıkışına ve en fazla 21 gün kalmalarına izin veriyor. Sözleşme Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu anlaşması olan Lozan anlaşmasının tamamlayıcı sözleşmesi. 'da imzalandı. 20 yıl geçerli olacak ve itiraz olmadığı takdirde her defasında 20 seneliğine süresi yenilenecekti. Şu anda 5. dönemin içinde bulunuyoruz.

Sözleşme Türkiye'ye denetim yetkisi veriyor; ama bununla birlikte Rusya'nın Karadeniz'den saldırıya uğraması ihtimalini de çok ciddi şekilde önlüyor.

Rusya 'da İngiltere, Fransa, Piyomonte-Sardinya ve Osmanlı ittifakı tarafından Karadeniz'den, Tuna kıyılarından, Baltık'dan ve Kafkaslar'dan saldırıya uğradı. Rusya yenildi.

Birinci Dünya Savaşı'nda iki alman savaş gemisi Goben ve Breslav boğazlardan geçerek Sivastopol'u vurdu.

İkinci Dünya savaşında Almanya 6 denizaltı gemisini Romanya kıyısında monte ederek denize indirdi. Denizaltılar Rusya'ya ağır zarar verdiler.

Rusya Montrö Sözleşmesi ile Karadeniz'den ve Türkiye'nin güvenilir komşuluğundan bugüne kadar emin oldu. Dolayısıyla Montrö'nün tartışmaya açılması Karadeniz'e daha büyük donanma çıkarmak isteyen ABD ve İngiltere'yi ne kadar memnun edecekse; Rusya'yı da o kadar endişelendirecek ve bu durumu düşmanlık olarak not edecektir. Nitekim bu endişe, Kanalistanbul adını da zikrederek 9 Nisan 'de Erdoğan ve Putin arasında yapılan telefon görüşmesinde Putin tarafından ifade edildi.

Elbette bu endişe genel, geniş zamanlı bir endişe olarak ifade edilmedi. Karadeniz'de, Ukrayna-Rusya gerilimine bağlı, NATO , ABD , İngiltere ve Türkiye'nin Ukrayna'nın yanında yer almalarından kaynaklanan sıcak gelişmelerin eşiğinde dile getirildi. Dolayısıyla sıcak bir uyarıdır. Rusların Baltık donanması için söyledikleri, yeni öğrendiğim bir deyiş var: "Baltıklı gücenmez, alınmaz. Baltıklı intikam alır." 'nin 27 Şubat'ında İdlib'de olduğu gibi

Türkiye Batı Değerleriyle Değil NATO ile Müttefik

AKP Kanal istanbul projesini gerçekleştirirse, Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenliğinin güçleneceğini ileri sürüyor.

Öncelikle sadece İstanbul Boğazına alternatif bir kanal inşa etmek Montrö kısıtlamalarını aşmaya yetmez. Sözleşme hakkında bilgisi olmayan üst düzey yetkililer, "Saros Körfezi"nden de bir kanal açarak Montrö'nün etrafından dolaşacaklarını söyleyebilmektedir. Sözleşme, "Türk Boğazları" derken Marmara denizini de kastediyor. Diyelim ki, Gelibolu'nun batısından Karadeniz'e kadar bir kanal açtınız; hiç bir ticari gemiyi Boğazdan ücretsiz geçmek yerine Kanaldan para vererek geçmeye zorlayamazsınız. Boğazları kapatmaya kalkarsanız, "dış güçler" gelir, haklı olarak, zorla açarlar. Düşünsenize, İspanya ve Fas anlaşmış, Cebelitarık'ı kapatmışlar, Akdeniz'e istedikleri parayı almadan kimseyi sokmuyorlar. Veya Yemen ile Eritre ve Cubuti Babül Mendep (Bab al Mandap) boğazını kapatmış, herkesten yoksulluklarına son verecek miktarlarda para istiyor.

Putin'in uyarısı, Kanalistanbul'un Boğaz geçişindeki sınırlamaların by pass edeceğinden dolayı değildir. Putin Kanalistanbul ile ilgili bu tür yaklaşımların ifade edilmesinin, "Gerekirse Montrö'den de çıkılır" cümlelerinin, Erdoğan ve iktidarının Rusya açısından güvenilirliğini kaybettiği anlamına geldiğine işaret ediyor.

Son yıllarda Suriye'de Rusya ile çelişkili, çatışmalı bir ittifak ilişkisi yaşanıyor

Rusya Türkiye'nin batı ittifakı içinde olmamasını elbette tercih ederdi. Ama bu durumu kabullenerek, son yıllara kadar dengeli bir komşuluk ilişkisi, karşılıklı özenlerle inşa edildi.

- Son yıllarda Suriye'de Rusya ile çelişkili, çatışmalı bir ittifak ilişkisi yaşanıyor. Bir kaç aydır, Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerde, Türkiye'nin himayesindeki Selefi Cihatçı gruplara ait hedefler sıklıkla Rusya ve müttefiki Suriye Ordusu tarafından vuruluyor.

- Libya'da Rusya ile karşı cephelerdeydik. Hafter güçlerinden Watiyye havaalanı alınırken, bir adet hasarsız durumda Rus yapımı Pantsir Hava savunma sistemi ele geçirildi. Bu sistem ABD nakliye uçağıyla Ankara Tusaş tesislerine taşındı ve orada ABD ve Türkiye Rus teknolojisini birlikte inceliyorlar.

- Karabağ çatışmaları esnasında Türkiye Azerbaycan'ı destekledi. Bu amaçla generallerini, subaylarını, İHA-SİHA'larını ve selefi cihatçı paralı savaşçılarını çatışma bölgesine götürdü. Rus basını Türk generallerin isim ve sicil bilgilerine kadar yayınladı.

- Erdoğan çok sık, Kırım'ın Rusya tarafından ilhakını kabul etmediğimizi, Kırım'ın Ukrayna'ya iade edilmesi gerektiğini ve Kırım Tatarları'nın Türkiye'nin ilgi alanında olduğunu tekrar ediyor. Bunu Ukrayna yetkililerinden bile daha sık yapıyor.

- Aylardır Karadeniz'de NATO güçleri deniz tatbikatları yapıyor. Bunlara Türk donanma unsurları da katılıyor. Bir kaç ay önce ABD'nin Nevada'dan kalkan B 52 Ağır bombardıman uçakları Karadeniz üstüne geldiğinde Türkiye'nin tanker uçakları havada yakıt ikmali yaptı.

- Türkiye ABD ve AB ülkeleriyle ilişkilerinin en kötü olduğu dönemlerde, yani son yıllarda bile NATO ile ilgili hiçbir yükümlülüğünü ihmal etmedi. ABD ile askeri ilişkiler neredeyse hiç aksamadı.

- Ukrayna NATO ortağı statüsüne alındı. Dünya'da bu statüde 20'den fazla ülke var. Ukrayna ordusuyla NATO ve ABD güçleri karada tatbikatlarını bitirdiler ve şimdi de İngiliz ordusu Ukrayna ordusuyla tatbikata başlıyor.

-Türkiye Ukrayna'ya 50 kadar İHA-SİHA sattı. Bir grup subay eğitim amaçlı Ukrayna'da görev yapıyor.

- İki Amerikan savaş gemisi Karadeniz'e çıkıyor.

Emekli Amirallerin uyarısı haklıdır, isabetlidir, ancak kısmidir

Ve tam da böyle gerilimin hızla yükseldiği bir dönemde, "Montrö'yü tartışmaya açmayın, bunu yaparsanız Türkiye bir daha bu kadar avantajlara sahip olacağı bir sözleşme yapamaz" diyen Amirallerine karşı bir linç kampanyası açılıyor.

Emekli Amirallerin uyarısı haklıdır, isabetlidir, ancak kısmidir. Ek olarak Türkiye'ye, tam bir yıl önce İdlib'de en az 34 TSK mensubunun hayatını kaybettiği ve iktidarın "asla geri çekilmem" dediği M5 Karayolu güneyindeki kontrol noktalarını bir gecede boşalttığı, ölen askerlerinin hesabını sormak bir yana Rusya'nın dikte ettiği şartların altına imza atmak için Moskova'da, ayakta bekletildiği acı durumun tekrarlarını yaşayabiliriz.

Rusya ile ABD ve İngiltere Ukrayna topraklarında geniş kapsamlı, kesin sonuç hedefleyen bir savaşa girmez. Daha çok Rusya'nın Avrupa ile ilişkilerini ağır sorunlu hale getirecek, böylece bitmek üzere olan ve biterse Almanya'ya yılda 55 milyar metre küp doğalgaz taşıyacak Kuzey Akımı hattını, proje olarak çöpe dönüştürecek bir yıpratma savaşı yürütülecektir. Böyle bir perspektifle geliştirilecek düşük yoğunluklu, ama yıpratıcı ve uzun vadeli bir savaş, Ukrayna'ya ve bu arada Türkiye'ye ağır maliyetler çıkaracaktır. Rusya'ya da ağır ekonomik faturalar çıkaracağı kesindir.

Önceki can kayıplarının hesabını Türkiye toplumuna vermeyen iktidar, yeni hezimet ve kayıplar yaşamaya ve yaşatmaya hazırlanıyor.

Emekli Elçilerin ve emekli Amirallerin birikiminden faydalanmak için kendilerinden talepkar olmak yerine Amirallerin aleyhine ne bulurum diye Süleyman Soylu'yu evlerinde arama yapmaya, aileleri üzerinde baskı kurmaya salmak, akıllı işi değil.

Tam da bu esnada Ukrayna Başkanı Zelinski'nin önce Katar'a ve sonra Türkiye'ye gelmesinden daha ilginç olan nedir, diye soran olursa, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace'ın davetlisi olarak, ille de yüzyüze görüşmeler yapmak üzere, aniden adaya yaptığı ziyarettir, derim.

Amiraller gözaltına alınmakla beraber, açıklamanın bazı sonuçları: Ayasofya'nın "şeyh-ül islam" rolüne soyunan imamı görevinden "istifa" ettirildi. Tekke amiralinin emekli edileceği haberi etrafta dolaştırılmaya başlandı.

Erdoğan başta olmak üzere devlet erkanı, Montrö sözleşmesinden ayrılmanın söz konusu olmadığına dair açıklamalarda bulundular. Ama Kanal istanbul inadını sürdürerek kendi kendilerini yalanladılar.

*Yorum sayfamızda yayınlanan makaleler, Euronews'in editoryal görüşünü yansıtmaz.

Emekli amirallerin 'Montrö bildirisi' için hangi muhalefet partisi ne dedi?

muhalefet liderleri

emekli amiralin Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili bir bildiri yayımlamasına muhalefetten farklı tepkiler geldi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, direkt bildiri ile ilgili bir ifade kullanmayarak Twitter'dan 'yaratılan sahte gündemlere' değindi:

"Bu sahte gündemler tutmaz. Halkımızın tek gerçek gündemi sofrasıdır. Büyük ve ünlü Ekonomist Erdoğan yarattığın ekonomik yıkım ile seni yüzleştireceğim. Geleceğini kararttığın gençlerimizin hikayelerini buradan paylaşacağım" ifadesini kullandı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç ise emekli amirallerin bildirisine tepki gösteren hükümet temsilcilerini eleştirdi.

Twitter'da İletişim Başkanı Altun'a cevap veren Özkoç, Tuğamiral Mehmet Sarı'nın fotoğrafını paylaşarak, "Siz önce kendi yarattığınız vesayetçilerle savaşın. O eleştirdiğiniz amiraller 15 Temmuz'un önünde de sonunda da dimdik durdular. Deniz Kuvvetlerini ağzına kadar FETÖ'cü dolduranlar, 15 Temmuz'un ertesinde Atatürk ilke ve devrimleriyle yetişmiş subaylar olmasa bugün koltuklarında oturamıyor olacaklardı. Şimdi çıkmışlar 5. kol faaliyeti filan. Hadi oradan Vatansever eleştirileri tebrik ediyorum" dedi.

Meral Akşener: Bu bir zevzekliktir

Bildiriye ilişkin basın toplantısı düzenleyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise "Kişisel fikrimi söylüyorum; bu bir zevzekliktir. İktidar partisine, üzerinde tepinme fırsatı doğmuştur" dedi.

"Bu tür emekli de olsa gece yarısı yapılan silahlı bürokrasi mensubu kişilerin açıklamaları genellikle Türkiye'deki demokrasinin kesintisine sebep olan muhtıraları, darbeleri hatırlatır" diyen Akşener, "gerek darbe gerek muhtıraların sadece iktidarı değil muhalefeti de değiştirdiğini" vurguladı.

"Biz bu ülkede işsiz gencin derdini konuşmak durumundayız, biz bu ülkede tabletsiz çocukların derdini konuşmak zorundayız. Biz bu ülkede siftahsız esnafın derdini konuşmak zorundayız" diyen Akşener, siyaseti siyasetçinin yaptığını vurguladı:

"Herkes görevini, işin başındayken yapmalıydı. Ben bu arkadaşlar görevdeyken maalesef Yunanistan'ın işgal ettiği Adalar konusunda bir tavır göremedik."

HDP: İktidarın yazılı bir bildiriden darbe riski devşirmesi siyasi fırsatçılık

emekli amiralin bildirisiyle ilgili olarak Halkların Demokratik Partisi'nden yapılan açıklamada ise "Demokrasiyi ve özgürlükleri hedef alan darbeci yaklaşımlara ve tutumlara karşı tavrımız her zaman nettir. Ancak iktidarın yazılı bir bildiriden darbe riski devşirmesi de siyasi kurnazlık ve fırsatçılıktan öte bir anlam taşımamaktadır" denildi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ise bildiriyle ilgili yaptığı açıklamada, "Hükümete altın tepside fırsat sundular. Ciddi bir basiretsizlik" dedi:

"Emekli generallerin bildirisi kabul edilebilir bir şey değil. Burada ciddi bir basiretsizlik var. Böyle bir açıklamanın nereye gideceğini hesap etmeleri gerekir. Yıllarca askeri eğitimden geçmişler, defalarca darbe teşebbüsü yaşamışlar. Hesaplamaları lazım. Zamanı yanlış, mecrası yanlış. Çok büyük bir hata yapmışlar, kabul edilemez."

Babacan katıldığı FOX TV yayınında hükümetin bu bildiriyi Kanal İstanbul lehine kullanacağını aktararak, "Bundan sonra 'Kanal İstanbul'u istemiyorum' diyenlere, 'Darbeci amirallerle mi berabersin, yoksa benimle mi' diyerek kutuplaştırma yapılacak. Emekli generaller altın tepside bunu hükümete sundu" dedi.

Davutoğlu: Mağduriyet algısı oluşturup gerçekleri unutturmaya çalışmayın

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu da bildiriyi eleştiren isimlerden biri oldu.

Davutoğlu Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, " Militarist ya da sivil fark etmez, darbe heveslilerine geçit verilemez. Bildiri ülkenin tarihsel hafızasını ve içinden geçtiği hassas süreci göz önüne almayan; kötü niyetli bir sorumsuzluk örneğidir." ifadesini kullandı.

Davutoğlu bir sonraki tweetinde ise hükümete yüklenerek "Saçma sapan bir bildiri üzerinden mağduriyet algısı oluşturup gerçekleri unutturmaya çalışmayın!" dedi.

Muharrem İnce: Bu konuda da Ayasofya İmamı mı konuşacak?

Memleket Hareketi adındaki siyasi hareketin kurucusu olan Muharrem İnce, Twitter'dan yaptığı açıklamada, "Montrö Boğazlar Sözleşmesi konusunda Amiraller görüş açıklamayacak da kim açıklayacak? Bu konuda da Ayasofya İmamı mı konuşacak? Darbe veya iması varsa hep birlikte karşı çıkalım. Biz Memleket Hareketi olarak her türlü darbeye karşı çıkmaya hazırız" dedi.

"Osman Öcalan'ı TRT'ye çıkarıp ifade özgürlüğü diyenler, ülkemizin çıkarları için endişelerini belirten emekli amiralleri darbecilikle suçlayıp sabaha karşı gözaltına alıyor" diyen İnce, "Yıllar önce FETÖ ile ortak kumpas kurdunuz, şimdi hangi kumpasın peşindesiniz?" ifadesini de kullandı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bildiriyle ilgili soruşturma başlattı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bildiriye imza atan emekli generalden 14'ü hakkında gözaltı kararı verdi.

Emekli amirallerden 10'u gözaltına alındı, 4 emekli amirale 3 gün içinde emniyete müracaat etmeleri bildirildi.

Emekli amiraller 'anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşmakla' suçlanıyor.

amiral 'Montrö bildirisi' yayımladı, AK Parti hükümeti tepki gösterdi

Türkiye'de emekli amiral, Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı'nın cübbe ve sarık ile fotoğraflarının ortaya çıkması ve son günlerde gündeme gelen Montrö Boğazlar Antlaşması'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iptal etme yetkisinde olduğuna dair tartışmalara ilişkin bir açıklama yaptı.

Açıklamada 'tekkedeki amiral' tartışmalarıyla ilgili Atatürk ilkeleri hatırlatılırken, Montrö Sözleşmesi ile ilgili ise "Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye'ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir." denildi. Türk hükümet yetkilileri söz konusu açıklamaya tepki gösterirken, TBMM Başkanı Mustafa Şentop açıklamayı 'darbe çağrışımlı' olarak niteledi.

TBMM Başkanı Şentop, geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında "Cumhurbaşkanı Montrö'yü feshedebilir mi?" sorusuna "Teknik olarak evet" demişti.

amiralin açıklamasında ne deniliyor?

Veryansın TV'de yayımlanan ve amiralin imzasını taşıyan açıklama metninde şu ifadeler yer alıyor:

"Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.

Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.

Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.

Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan’ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız."

Hükümet açıklamaya nasıl tepki gösterdi?

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, emekli amirallerin yayımladığı bildiriye tepki göstererek "Yıllardır içeride, dışarıda vatan ve millet düşmanlarıyla cephe cephe amansız bir mücadele sürerken ortalıkta gözükmeyen emekliler, kendi uydurdukları gündemlerle kaos simsarlığı üstlenmişler." dedi.

Şentop, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Yıllardır içeride, dışarıda vatan ve millet düşmanlarıyla cephe cephe amansız bir mücadele sürerken ortalıkta gözükmeyen emekliler, kendi uydurdukları gündemlerle kaos simsarlığı üstlenmişler; belli. Kahraman milletimiz 15 Temmuz'da sadece FETÖ'cü darbecileri değil, aynı kaynaktan beslendiğini bildiğimiz bütün darbe sevdalılarını da toprağa gömdü. Düşünce açıklama başka, darbe çağrışımlı bildiri hazırlamak başka." ifadeleriyle söz konusu bildiriye tepki gösterdi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Twitter'dan yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

"Büyük Türk milleti üniformaya aşıktır. Üniformayı taşımak şereftir. O şerefi emekli olduktan sonra taşımak daha büyük şereftir. Demokrasiye, devlete ve millete sadakatle bağlı, rütbesini üniformasını siyaset malzemesi yapmayanları daima şükranla yad ederiz Ya diğerleri"

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: Bildiri yayınlanması kabul edilemez

Emekli amirallerin geçmişteki kötü ve çirkin olayları hatırlatan bir yöntem ve üslupla bildiri yayınlamasının kabul edilemez olduğunu belirten AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Seçilmiş siyasi iradeye yönelik kullanılan bu ilkel dili kınıyoruz." ifadesini kullandı.

"Açıklama yok hükmünde" diyen Çelik, "Bu yaptıkları hem milli iradeye hem de bir dönem taşıdıkları üniformaya saygısızlıktır. Bu, vesayet özlemiyle tutuşan bir zihniyetin canlı olduğunun da kanıtıdır." değerlendirmesinde bulundu. Seçilmiş siyasi iradeye yönelik kullanılan bu ilkel dili kınıyoruz. Kaldı ki Mavi Vatan'da mücadele veren ordunun başkomutanını cephe gerisinde hedefe koymanın askeri terminolojideki karşılığı da bellidir. Bu zihniyetle siyasi ve hukuki mücadelemiz sürecektir. Bugüne kadar aziz milletimizin karşısında kendisinde bir güç vehmeden her türlü vesayet odağına gereken ders verilmiştir, verilmeye de devam edilecektir." dedi.

Diğer yandan sosyal medyada #hodrimeydan ve #haddinizibilin etiketleri altında paylaşılan mesajlarla amirallerin bildirisine tepki gösterildi.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır